29 Aralık 2011 Perşembe

KELİMELER - KAVRAMLAR ... MÜSTEŞRİK


KELİMELER - KAVRAMLAR
MÜSTEŞRİK
     Şark yani doğu ilimleri ile ilgilenen kimseye verilen ad. Bu arada İslâmî konularda araştırma yapan Batılı ilim adamlarına da müsteşrik denilmektedir. Bu insanların gerek Doğuda ve gerekse Batıda önemli ağırlıkları vardır. Bu insanlar, Doğu dil ve medeniyetlerini bilmeleri dolayısiyle özellikle Batı düşünce ve ideolojisine mensup lider kadroların özel bir ilgi ve saygısına muhatap olmuşlardır.
     Müsteşriklerin tarihi, miladın 16. yüzyılına kadar ulaşır. Müsteşriklik fikrini doğuran amiller dini, siyasî ve iktisadidir. Dinî amilin anlaşılması gayet kolaydır. Bunların maksadı hristiyanlığı yaymak ve bu daveti tebliğ etmektir. Bunun için İslâm'ın eksik ve yanlış olduğunu anlatarak hristiyanlığın müslümanlıktan üstün ve değerli olduğunu göstermeye çalışacaklardır. Böylece kültürlü ve aydın kitleler arasında hristiyanlığı teşvik edeceklerdir. Bunun için görüyoruz ki, çoğunlukla müsteşriklerle misyonerler ortak faaliyet yapmaktadırlar. Müsteşriklerin (oryantalist) çoğunluğu papazlarla büyük bir kısmı Yahudi din adamlarıdır.
     Müsteşriklik hareketinin genel anlamda siyasî etkenine gelince... Bunlar genellikle Batı devletlerinin Doğu memleketlerindeki ajanlarıdır. Görevleri ilmî güçleriyle Batının egemenliğini sürdürmek, bunun için de Şark memleketlerinin alışkanlıkları ve gelenekleri üzerine tafsilatlı bilgiler edinmek, onların hayat ve çalışma tarzlarını öğrenmek, dil ve edebiyatlarını belleyerek psikolojik yapılarını ortaya koymaktır. Bunlardan aldığı bilgilerle batılılar, doğu ülkelerindeki nüfuz ve egemenliklerini sürdürmenin yollarını öğrenmektedirler.
     Ayrıca müsteşrikler batı devletleri için problem çıkaracak ve engel olabilecek düşünce ve fikir hareketlerini kamçılayıcı veya dindirici rol oynamaktadırlar. Öyle bir ortam meydana getirmeye çalışmaktadırlar ki, kimse onlara dokunamamakta, kendi görüş ve medeniyetleri çevresinde bir nevi saygı ve kutsiyet meydana getirmektedirler. Onların yaptığı her şey mutlaka uyulması ve taklit edilmesi gereken ve memleketin gelişip kalkınması için tutulacak biricik yol olduğu izlenimini vermektedirler. Böylece Batı medeniyetinin ve düşüncesinin kafalardaki egemenliğini devam ettirmeyi hedef almaktadırlar.
     Müsteşrikler Kur'an, Sünnet, Peygamber'in hayatı, Fıkıh ve Kelâmın her konusunda araştırma yaptıkları gibi; Sahabenin, Tabiinin, Müctehid imamların, Fakihlerin, Hadisçilerin, hadis ravilerinin, Cerh ve Tadil sanatının, rivayet sahiplerinin hepsine temas eden çalışmalar yapmışlar, Sünnetin delil olup olmayacağı, tedvin şekli ve İslâm hukukunun kaynağı konularını araştırmışlardır. Bütün bu araştırmalarını şüphe davet edici bir üslup ile yapmışlardır. Yaptıkları tek şey bu konularda derin görüşleri olmayan zeki bir kişinin İslâm konusundaki görüş ve inancında büyük sarsıntılar meydana getirmektir (Ebu'l-Hasan en-Nedvi, İslam Ülkelerinde İdeolojik Savaş, İstanbul 1976, s. 226).
     Oryantalizmin üzerinde geliştiği temeli ilk kez hristiyan misyonerler atmıştı. Bu ilgi özellikle 19. yüzyılın ilk yarısıyla 20. yüzyılın ilk yıllarında zirvesine ulaştı. Bu dönemlerde, Belçikalı, Fransalı, İngiltereli, Hollandalı, İspanyalı ve Amerikalı misyonerlerin hepsi çalışmalar yaptı. S.Svemer, H. Lammens, D.B.Mac Donald, M.A.Palacious, C.De Faucault, M. Watt, K. Cragg gibi isimler çalışmalarını yayınladı. İslâm konusundaki şüpheler ortaya serildi ve onu ikinci sıradan bir konuma düşürme çabaları başladı.
     D.Mac Donald Müslüman toplumlarının Avrupa medeniyetiyle karşılaştıkları zaman İslâm inancının çöküntüye uğrayacağına inanıyordu. "Muhammed efsanesi" çöktüğünde yani "onun kişiliği ve hayatı hakikat ışığı altında incelendiğinde" "bütün inanç çökecekti". "Bu insanların, hristiyan okulları ve rahipleri tarafından kurtarılması, kazanılması gerekiyor" diyordu. Misyoner faaliyetlerinin en etkili biçimde gerçekleştirilebileceği şekil, "Muhammedizm'e cepheden saldırma değil"di. "Aksine yeni fikirlerin, bu inancın temelini aşındırmasını beklemek yeterliydi".
     Montgomery Watt vb. kimseler ise "Muhammed'in İslâm'ı çok eski bir din gibi şekillendirmeye çalıştığına" inanıyordu. Eski din, musevilikti. Müslümanların ilk kıblesi Kudüs'tü. Watt daha ileri giderek, Musevilerin Muhammed'le ilişkilerinin olduğunu, İslam'ın "Bir musevilik mezhebi olabileceğini" ileri sürdü. Gerçekten de misyoner oryantalistlerin bir tek amacı vardı. O da "Peygamberin peygamberliğini reddetmek ve Kur'an'ın vahiy olduğu konusundaki inancı çürütmekti". Bir başka deyişle İslâm konusundaki çabaları, onu anlamak için değil, gözden düşürebilmek içindi.
     Misyoner çıkarlarla ticari çıkarlar 17. yüzyıl sırasında çakışmaya başladı. İngiltere, Fransa, Almanya, Portekiz, Hollanda ve İspanyalı kişiler müslüman ve gayrı müslim topraklarda ticarî şirketler kurmaya başladılar. Müslüman ülkeler ana ilgi odağını oluşturuyordu. Çünkü Hindistan'ın büyük bir bölümü Moğol; Ortadoğu ise Osmanlı yönetimi altındaydı. Avrupalı ticaret şirketlerinin siyasî boyutlar kazanması için uzun zaman geçmesi gerekmedi. Bu bölgelerdeki kullanılmamış hammaddelerin talan edilmesi işi, tekelleştirme ve kârın devamlılığı için siyasî kontrolü gerekli kılıyordu.
     Avrupalıların bu ülkelerdeki ekonomik ve siyasi çıkarları gelişirken, bir taraftan da buraların kültür, dil ve dinleri hususunda ilgileri artmaya başladı. Gezginlerin ve ilim adamlarının yazdığı yazılar her yana yayıldı. Onlara göre Doğu egzotik ve sır dolu bir diyardı. Abraham Hgacinthe, Anguetil Duperron ve Sir William Jones gibi ilim adamları İran Zerdüştlüğünün Avestalarını, Hinduizmin Upanişadlarını Batı dillerine çevirmişler ve 1784'de Bengal Asyatik Derneğini kurmuşlardı. Bilimsel Oryantalizm denen dönemin ise Silvestre de Sacy'in 1795'te Paris'te "Oryantal dilleri Ekolü"nü kurması ile başladığı düşünülür. Napolyon'un Mısır'ı fethi sırasında pek çok ilim adamını yanında götürdüğü ve Mısır üzerine yirmi üç ciltlik bir kitap yazdırdığı bilgisi hiç de şaşırtıcı değil. Böylelikle Mısıroloji denen bir disiplin kurulmuş olmaktadır.
     "Bölgeyi içinde yüzdüğü barbarlıktan kurtarmak ve muhteşem mazisine döndürmek, Doğuya Batı hakkında bilgiler vermek" planları yapılıyordu.
     "Doğunun siyâsî olarak baş eğdirilişi sırasında kazanılan muhteşem bilgiler askeri amaçlara hizmet edecek, Doğu, formülleştirilecek, şekil verilecek, kimlik ve tanım kazandırılacak, hatıralardaki yerine oturtulacak, imparatorluk için önemi belirlenecek ve Avrupa'ya bağlı rolü irdelenmiş olacaktı." Bu tür meraklar ve çıkarlar, bir sürü çeviriler, sözlükler, seyahat kılavuzlarının yayınlanmasını sağladı. Hepsinin amacı Doğunun daha kolay anlaşılabilir hale gelmesini sağlamaktı. Ama 19. yüzyıl ile beraber bu düzensiz ve bağımsız çalışmalar, döneme hakim olan bilimsel bilincin gelişmesiyle daha bir sistemli hale geldi. Doğu çalışmalarına nasıl yaklaşılması gerektiği hususunda, Doğubilimciler arasında yavaş yavaş bir uzlaşma belirginleşmeye başlamıştı (Asaf Hüseyin, Oryantalizmin İdeolojisi, Oryantalistler ve İslamiyatçılar, Çev. Bedirhon Muhib, İstanbul 1989, s. 19).
     Kısaca müsteşrikler, kendi din ve kültürlerini Doğu toplumlarında hakim kılmak; İslâm'ı uluslar arası planda küçük düşürmek gayretinde olan ve çoğu Yahudi ve Hristiyan din adamlarından ibaret bir kesimdir. Fakat bu arada, insaf sahibi olup da Doğunun ve özellikle İslâm'ın güzellik ve üstün yönlerini görüp, bunları eserlerinde yansıtma durumunda kalanlar da -az da olsa- görülmüştür.

Şamil İslam Ansiklopedisi
Prof. Sami ŞENER

28 Aralık 2011 Çarşamba

Köşe Yazısı ... EVDE TAKVA / Abdulkadir Seven

EVDE TAKVA
     Takva libasına bürünen, gönlünü ve endişesini evine bağlayan hayır sahipleri ne mutlu insanlardır.Takva yüreğini sevdaya vermektir... Korkmaktır, sakınmaktır, sakınılması gerekenden...
Hayadır takva, edeptir, edebinden setri avrete dikkat edendir "ehli takva..."
     İşlerin ve hamaliye hayatın girdabında kaybolmadan, edep ve haya'sı üzerine sinen, gözü evinin yolunda olandır "muttaki" olan. İmandan lezzet alan, ibadetlerinde zahid olandır ehli takva... Muhabbettir, eşiyle şakalaşmaktır, çocuklarıyla oyun kurmaktır... Amaç ve hedef adına, sadece O'nun rızasına...
     Kendini sürekli karşı tarafa koyarak hareket etmektir. Yokluğa, darlığa hazırlıklı olmaktır takva.
Kalbinde kir-pası arındırmanın endişesini taşıyan, gözlerini mahremi olmayandan uzak tutmanın, yolda yürürken ayaklarının ucuna bakarak tefekkürüne bir şekilde yolda yürümenin adıdır kutlu sevda. Ne mutlu o kutlu yolculara ki!  Evine helal lokma getirebilmek için kendini hırpalar. Zahiri zararı kendine yükleyip uhrevi kazanca talip olandır, ehli hal ve takva üzere olan.
     Ehli takva öyle kimsedir ki; helal lokmayı evine getirirken yorgun-bitap düşsede, kapıyı açan ehlinin alnına bir gül konduran ve ince tebessümle, yorgunluğuna aldırmayandır. Çünkü bunun öğretisini üsve-i hesene (güzel bir örnek) olan efendisinden almıştır.
     Evinde tv, net, başına geçip çocuklarını bir tarafa atmayan, onlarla oynamayı, hikmet ve irfan pınarından aktarmayı vazife bilendir muttaki olan. Görevi büyüktür erkeğin. Çünkü yarına dair ciddi sözleri vardır. Çocuklarına maddi mirastan ziyade; edep, terbiye, zorluk erlerinin çilelerini ve mücadelelerini bırakmanın hazzını tatmaktadır. Ashab-ı güzinden, hüzün yıllarından, ezilen mazlum halklarımızdan, Mescidi Aksa’mızdan  kutlu yarınlarımız adına sözleri vardır. Şehadetin anlamını ve hikmetini öğretir. Kutlu bir güne, kutlu insanlarla yolculuğu, çocuklarına öğretendir baba. Çocuklarını uyuturken onlara anlamsız masallar yerine kutlu nebilerin, davet önderlerinin hayatıyla gözlerinin kapanmasını sağlayandır muttaki baba. Çocuklarıyla evde cemaat olup namaz kılmaktır, duaya tutunmaktır, ehline imam olmaktır...
     Erkeğin takvası; hanımın kendisine ve çevresine hürmet etmektir. Saygı duymaktır duymasını istediklerine... Evinde yardımcı olmaktır, yükünü hafifletmektir, sıkıntısını paylaşmaktır... Bütün bunlar karşılıksız, karşılığı sadece izzet ve takvada aramaktır...
     Bazen eşler arasında ufak kavgalar olsada sürdürmemek ve kısa kesmektir velev ki haklıda olsa... Bizler biliriz ki haklıda olsa kişi tartışmayı önce bitirirse Efendimizin tabiriyle cennet'in ortasında köşk vardır... Haksız olduğu halde tartışmayı önce bitirirse cennetin köşesinde köşk vardır... Ne mutlu o köşk sahiplerine...
     Efendimiz hayatımızın en büyük örneği olmalı... Suni söylemlerle(kılıbık) kendimizi asla şekillendirmemeli ve beylik söylemlerden uzak olmalıyız... Rehberimiz nasıl uygulamışsa aile modelimiz o olmalıdır...
     Ne mutlu o eşlere ki gecenin bir vaktinde önce biri kalkıp teheccüd ve ibadetlerini yapıp sonra eşini kaldırmak için latifeden hafif su serperek kaldırıp daha sonra diğeride aynı şekilde onu uyandıran... Bu kullar ne halis kullardır...
     Eşine ve çocuklarına merhamet eden, evin sırlarını dışarıya taşımayan, lokma yemeden evindeki lokmayı düşünendir muttaki baba.
     Muttaki kadının ise evi sığınağıdır. Orada yüce ALLAH'ın dilediği şekliyle asıl kişiliğini bulur. Bu sayede çirkinleşmeden, sapmadan, lekelenmeden, yüce ALLAH'ın fıtratına uygun olarak hazırladığı görevinin dışındaki alanlarda boşuna çırpınıp yorulmadan tertemiz bir hayat sürdürür. Lezzet ve lütfu kocasıyla paylaşmanın hazzını taşıyandır muttaki hanım. Eşine yaren, çocuklarına anne olandır. Evin sırrını, açlık ve kederini çarşaf gibi dışarı açmayandır. Derdini sadece ilahi buyruğa, kalbini ve gönlünü mevlasına hazırlayandır hanım. Eşine karşı edebini ve sevgisini sunandır muttaki hanım.
     Muâz İbni Cebel radıyALLAH'u anhden rivayet edildiğine göre Resûlullah sallALLAH'u aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Dünyada bir kadın kocasını üzerse, o kimsenin hûrilerden olan hanımı o kadına şöyle seslenir:
     - ALLAH canını alsın! Üzme onu! O senin yanında şimdilik misa-firdir. Yakında senden ayrılıp bize kavuşacaktır
.” (Tirmizî, Radâ` 19. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 62)
     Öyle hanımlar vardır ki hayatın tüm olumsuzluklarını bağrına basmış, hem kendi vazifesini hem de eşinin vazifesini üzerine almıştır. İnsanoğlunun dayanamayacağı sınırları zorlarlar. İlk aklımıza gelen sahabeden Ebu Talha’nın eşi ümmü süleym. Öyle mübarek insan ki kıyamete kadar tüm hanımlara örnek olmuştur.     Hz. Enes'in (ra) annesi Ümmü Süleym (rah), Resulullah'a (sav) ölü üzerine ağlayıp ağıt yapmak üzerine biat vermişti. Ümmü Süleym o sıralarda Ebu Talha ile evliydi. Ebu Umeyr künyesiyle çağırdıkları bir çocukları vardı. Bir ara Ebu Talha bazı işleri için medine dışına çıktı. Bu arada çocuk hasta oldu ve vefat etti.
     Annesi Ümmü Süleym çocuğu yıkadı, kefenledi, kokular sürdü ve üzerine birşeyler örtüp ''Bunun vefat haberini Ebu Talha'ya ancak ben söylececegim'' diyerek evin bir odasına koydu. Ebu Talha eve geldi. Ümmü Süleym ona karşı süslenip kokulandı. Akşam yemeği hazırladı.
Bir ara Ebu Talha: ''Ebu Umeyr ne yapıyor?'' diye sordu. Annesi:''Yemeğini yiyip uyudu, istirahat ediyor!'' dedi ve sonra ''ey Ebu Talha şu komşulara ne dersin, birisinden emanet birşey almışlar sahibi emaneteni isteyince yüzlerini ekşitiyor, olur mu böyle diye sordu. Ebu Talha, ''Hayır olmaz gönül hoşluğu ile emaneti sahibine vermeliler ''dedi. Bunun üzerine Ümmü Süleym(rah) ''Öyleyse sende oğlun için sabret çünkü ALLAH verdiği emanetini geri aldı dedi... Ebu Talha olanlara şaşırdı. Sabahleyin Resulullah'ın (sav) hanımının gece yaptıklarını ve söylediklerini anlattı. Efendimiz(sav) ''ALLAH geçen gecenizi size mübarek kılsın (doğru yapmış güzel söylemiş) buyurdu.
     İçten ve hamim bir şekilde Rabbine sığınan ebeveyne selam olsun. Onlar ki sadece Rabbimiz ALLAH’dır! diye hayatlarını ikame ederler. Nasuh bir tevbeyle Rab’lerine yalvarırlar. "Rabbim ne olur sen bizleri mağfiret eyle ve bizlerin edep yerlerini ört. Mahremimiz olmayan kullarına karşı en ufak bir kırıntı içimizde bırakma... Sen şüphesiz sana kullukta yakaranları bağışlar ve nimetlerinle donatırsın..."
Selam ve dua ile.
AbdulKadir Seven
twitter.com/AbdulkadirSeven

26 Aralık 2011 Pazartesi

7 - 8 Ocak 2012 Cumartesi-Pazar günü Edirne Gezisi

GEZİN, DİNLENİN, ÖĞRENİN
yeterki yerinizi ayırtmakta geç kalmayın...
     Başka ülkelerden turistler, kendi bölgelerinde gezecek yer bırakmıyorlar ve ailece ciddi masraflar ederek dünyanın dörtbir yanını günlerce, aylarca gezmeye çıkıyorlar. Hem de bunu heryıl yapıyorlar... Çok zengin olduklarından değil, kültür hazinelerini zenginleştirmek için, gezmek, görmek, farklı atmosferler solumak için bunu yapıyorlar...
     Biz de en ekonomik şekilde böyle turlar düzenlemek ve Gönül Erleri Mail Grubumuzun değerli üyelerini gezdirmek istiyoruz. Daha önce birkaç defa duyurduk ve 16 kişi için yer ayrılmış oldu. 28 kişilik daha yerimiz ve 2 hafta daha vaktimiz var. Geçmiş pekçok programımızdan biliyoruz ki genellikle zaman yaklaşınca talepler artıyor ve birkaç gün içinde yüzlerce katılımcı oluyor. Katılmayı çok çok önemseyen pek çok kişiye karşı "yer kalmadı" demek zorunda kalıyoruz ve karşılıklı üzülüyoruz. Bu yüzden hasseten katılmak isteyenler lütfen geç kalmasınlar...
 GÖNÜL ERLERİ KÜLTÜR TURLARI
7 - 8 Ocak 2012
Cumartesi - Pazar
(1 Gece, 2 Gündüz)
GİDİŞ:
7 Ocak Cumartesi Sabah 07:00 da Kartal’dan,
07:20 de Kozyatağı Carrefour önünden,
07:45 de Beşiktaş Yıldız Camii önünden,
08:00 Topkapı - Cevizlibağ’ dan,
08:15 Bakırköy İncirli Ömür Restaurant önünden ve
08:30 da Avcılar'da İstanbul Üniversitesi Kampüsü önünden hareket ile
11:00 da Edirne'de olacak şekilde yola çıkış...
Edirne 'de ve İğneada 'da
Tarihi ve Kültürel pek çok yerin
2 gün boyunca gezilmesi
Ulaşım, konaklama, yemek
kısaca herşey dahil...
(sadece müze girişi -20 TL.- hariç)
Sadece 189 TL.
Üstelik 30 TL. Nakit,
6 ay x 26,50 TL. taksit ile...
Çocuklara ve gençlere ayrıca indirim...
 Detaylar Ekte...
DÖNÜŞ:
Avcılar’a varış: 20:00, Bakırköy’e varış: 20:20, Topkapı’ya varış: 20:40,
Dolmabahçe Sarayı’na varış: 21:10, Kozyatağına varış: 21:30,
Kartal’a varış: 22:30
  
  
Kişi Başı Katılım Bedeli 189 TL.
30 TL. Nakit, Kalan 159 TL.'yi
Kredi kartınızla 6 taksitte
(26,50 TL. x 6 ay)
Yanında iki yetişkin olmak kaydıyla
0-3 Yaş Çocuklar ücretsiz
Yanında en az bir yetişkin olması şartıyla
3-6 Yaş Çocuklar 129 TL.(30 TL. nakit, 16,50 TL. x 6 ay)
Yanında en az bir yetişkin olması şartıyla
6-12 Yaş Çocuklar 159 TL.
(30 TL. nakit, 23 TL. x 6 ay)
Not: Katılmak isterseniz; yukarıda gördüğünüz mail adresimize adınızı, soyadınızı, cep tlf. numaranızı, kaç kişi olacağınızı, nerden bineceğinizi yazın, yahut telefonla arayın...
     Gezimiz 46 kişilik lüks otobüsle ve profesyonel rehber eşliğinde olacak. Rehber, gezi esnasında bütün tarihi yerleri detaylıca anlatacak.
     Yer ayırtmak şarttır. (Ailece yahut grup olarak gelecek olanların sadece birinin bilgileri ön rezervasyon için yeterlidir.)
GÖNÜL ERLERİ MAİL GRUBU
KÜLTÜR TURLARI ORGANİZASYONU
Telefon: 0216 452 60 70
CEP Tlf.: 0532 293 32 19
geziyoruz@hotmail.com

22 Aralık 2011 Perşembe

ÜNİVERSİTELERE 768 ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ ALINACAK

     2547 sayılı Kanun’un 33. maddesi uyarınca yükseköğretim kurumlarında istihdam edilmek üzere, araştırma görevlisi alınacaktır.
     Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında istihdam edilecek araştırma görevlilerinin yerleştirme işlemleri 2011 Mali Yılı Merkezi Yönetim Bütçe kanununun 22. Maddesinin 5.fıkrası ile 31.07.2008 tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik hükümleri uyarınca Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca merkezi olarak yapılacaktır.

GENEL ŞARTLAR
a) 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde belirtilen şartları taşımak.
b) 35 yaşından gün almamış olmak.
c) Araştırma Görevlisi olarak çalışmasına engel olacak herhangi bir sağlık problemi bulunmamak.
d) Atama yapılacak programın lisans/ön lisans eğitimine hangi alanda öğrenci alınıyorsa o alanda ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı)’den en az 70 (yetmiş) puan almış olmak. (Bu sınavın sonuçları yapıldığı tarihten itibaren üç yıl süreyle geçerlidir.)
Ancak;
Özel yetenek sınavı ve yabancı dil puanıyla öğrenci alınan yerlere başvurularda, herhangi bir puan türünden en az 70 (yetmiş) puan almış olmaları,
Eğitim Bilimleri Bölümüne (Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı hariç) yapılan başvurularda, adayların lisans öğreniminde mezun olduğu alandan en az 70 (yetmiş) puan almış olmaları,
Alan türü değişen programlardan mezun olanların, alan türü değişen programlara başvurularında ise, lisans eğitimine başladıkları puan türünden en az 70 (yetmiş) puan almış olmaları gerekmektedir.
e) Yabancı ülkelerden alınan diplomaların denkliğinin Yükseköğretim Kurulunca onaylanmış olması gerekir.
f) Lisans mezuniyeti notu ile yabancı dil puanının hesaplanmasında Yükseköğretim Kurulunca belirlenen eşdeğerlilik tabloları kullanılacaktır.
4 lük Sistemin 100 lük Sistemde Eşdeğerliliği
5 lik Sistemin 100 lük Sistemde Eşdeğerliliği
Yabancı Dil Eşdeğerlilikleri

Başvurular
ÖYP başvuruları 19.12.2011-02.01.2012 tarihleri arasında, Yükseköğretim Kurulu resmi internet sitesinde açıklanacak ÖYP yerleştirme programı üzerinden yapılacaktır.
Adaylar başvurularını 10 tercihi geçmeyecek şekilde beyana dayalı olarak yapacaktır. Yanlış beyanda bulunarak atanmaya hak kazanan adayların atamaları yapılmayacak, aynı yıl içinde ilan edilen ÖYP araştırma görevlisi kadrolarına başvuramayacaktır. Yerleştirmeler Genel not ortalamasının % 35'i, ALES puanının %50'si, varsa yabancı dil puanının %15'i esas alınarak yapılacaktır.
Sonuçlar 09.01.2012 tarihinde ÖYP yerleştirme programı üzerinden açıklanacaktır.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI, 428 GELİR UZMAN YARDIMCISI ALACAK


GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
GELİR UZMAN YARDIMCILIĞI
GİRİŞ SINAVI DUYURUSU
I - SINAVA İLİŞKİN BİLGİLER
     Başkanlığımızca, aşağıdaki tabloda belirtilen yerlerde açık bulunan kadrolara atanmak üzere; 428 adet Gelir Uzman Yardımcısı alınacaktır.
     Sınava katılma şartlarını taşıyan ve usulüne uygun olarak başvuranların; il bazında toplam kadro sayısının 10 (on) katından fazla olması halinde, tercih ettikleri il dikkate alınarak puanı en yüksek olan adaydan başlamak üzere 10 (on) katına kadar aday giriş sınavına alınacaktır.
     Adaylar, başvuru sırasında sadece bir ili tercih edebilecek ve tercih edilen bu ilin ilçelerini öncelik sırasına göre başvuru formunda işaretleyecek, ancak daha sonra bu tercihlerinden vazgeçemeyecektir. Eşit puan almış olmaları nedeniyle son sıradaki aday sayısının birden fazla olması halinde ise bu adayların tümü sınava çağrılacaktır.

II - SINAV TARİHİ VE YERİ
     - Giriş sınavının yazılı bölümü 28 Ocak 2012 tarihinde saat 10:00’da Ankara’da yapılacaktır.
     - Giriş sınavının yazılı bölümüne katılmaya hak kazanan adaylar ile yazılı sınavın yapılacağı adres ve sınav saatleri; e-Devlet portalı “ www.turkiye.gov.tr ” ile Gelir İdaresi Başkanlığı “ www.gib.gov.tr ” internet sayfalarında yazılı sınavdan en az 10 gün önce ilan edilecektir.

III - SINAV BAŞVURU ŞARTLARI
     - ÖSYM tarafından 10-11 Temmuz 2010 ve 09-10 Temmuz 2011 tarihlerinde yapılan Kamu Personel Seçme Sınavlarının birinden KPSSP 49 türünden 70 ve üzeri puan almış olmak,
     - En az 4 yıllık lisans eğitimi veren fakültelerin Hukuk, Siyasal Bilgiler, İktisat, İşletme, İktisadi ve İdari Bilimler fakülte/bölümlerini veya bunlara denkliği yetkili makamlarca kabul edilen 4 yıllık fakültelerden birini son başvuru tarihi itibariyle bitirmiş olmak,
     - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinde yer alan genel şartları taşımak,
     - Yazılı sınavın yapıldığı tarihte 35 yaşını doldurmamış olmak,
     - Erkek adaylar için askerlikle ilişiği olmamak,
     - Görevini devamlı olarak yapmaya engel bir durumu olmamak,
     - Süresi içinde başvurmuş bulunmak.

IV - SINAV BAŞVURUSU
     - Başvurular, 27 Aralık 2011 tarihinde başlayıp 05 Ocak 2012 tarihinde sona erecektir.
     - Başvurular, elektronik ortamda “ http://esinav.gib.gov.tr/eSinav/adayGiris.jsp ” adresinde yer alan “Gelir İdaresi Başkanlığı Sınav Başvuru Formu”nun doldurulması suretiyle yapılacaktır. Başvuru Formunun doldurulması ve iletilmesine ilişkin açıklamalar belirtilen internet sayfasında yer almaktadır. Bununla birlikte adaylar mesai saatleri içerisinde Gelir İdaresi Başkanlığı Eğitim Merkezi Şehit Cem Ersever Caddesi Çınardibi Sokak No: 31 Lalegül, Demetevler/ANKARA adresine gelerek şahsen sınav başvurusunda da bulunabileceklerdir.
     - Posta yoluyla gelen başvurular KPSS puanlarının kontrolü yapılamadığından kabul edilmeyecektir.

V - SINAV ŞEKLİ VE KONULARI
     - Giriş sınavı, yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamalıdır.
     - Gelir Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı yazılı bölümü test usulü gerçekleştirilecek olup, sınav konularına aşağıda yer verilmiştir.
     a- Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
     b- Hukuk Grubu; Anayasa Hukuku, İdare Hukuku ve İdari Yargı Hukuku, Medeni Hukuk Borçlar Hukuku, Ticaret Hukuku (Genel Hükümler-Şirketler-Kıymetli Evrak), İcra ve İflas Hukuku (Genel Hükümler),
     c- İktisat Grubu; Makro İktisat, Mikro İktisat, Uluslararası İktisat, İşletme İktisadı, Uluslararası Ekonomik İlişkiler ve Kuruluşlar,
     d- Maliye Grubu; Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sisteminin Genel Esasları,
     e- Muhasebe Grubu; Genel Muhasebe, Maliyet Muhasebesi, Şirketler Muhasebesi, Mali Tablolar Analizi, Ticari Hesap.

VI - DEĞERLENDİRME
     - Yazılı sınavın değerlendirilmesi sonucu, 100 üzerinden 70 ve üzeri puan alan adaylardan; yerler itibarıyla, adayların başvuru sırasında tercih ettikleri il dikkate alınarak en yüksek puan alan adaydan başlamak üzere, o il için atama yapılacak toplam kadro sayısının iki katına kadar aday sözlü sınava çağrılacaktır. Ayrıca, son sıradaki adayla eşit puan alan adaylar da sözlü sınava çağrılacaktır.
     - Yazılı sınavda başarılı olamayanlar sözlü sınava alınmayacaktır.
     - Sözlü sınavda, adayların muhakeme gücü, bir konuyu kavrama, özetleme ve ifade etme yeteneği, genel ve fiziki görünümü ile davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu, yetenek ve kültürü, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı da göz önünde bulundurularak, her adaya sınav kurulu başkan ve üyelerinin her biri tarafından ayrı ayrı 100 üzerinden puan verilir. Verilen bu puanların aritmetik ortalaması sözlü sınav puanını teşkil eder.
     - Sözlü sınavda başarılı olmak için alınan puanın 70 puandan az olmaması gerekmektedir.
     - Giriş sınavı puanı, sözlü sınavda başarılı olan adayların sözlü sınav puanı ile yazılı sınav puanının aritmetik ortalaması alınarak hesaplanacaktır.
     - Giriş sınavı sonuçları, puanı en yüksek adaydan başlamak suretiyle başarı derecesine göre sıraya konulacak ve atama yapılacak kadro sayısı kadar aday asil, % 25’ine kadar aday ise yedek olarak tespit edilecektir.
     - Asil ve yedek listelerinde sıralama yapılırken, adayların giriş sınavı puanının eşit olması halinde, yazılı puanı yüksek olan adaya; yazılı puanının da eşit olması halinde, KPSSP 49 puanı yüksek olan adaya öncelik tanınacaktır.
     - Yedek listede yer alan adayların hakları aynı il için yapılacak müteakip yazılı sınav tarihine kadar geçerli olup, daha sonraki sınavlar için müktesep hak veya herhangi bir öncelik teşkil etmez. Ayrıca, bu süre içerisinde başka bir il için açılan sınavda başarılı olarak ataması yapılan yedek adayların hakları sona erer.
     - Giriş sınavından 70 ve üzerinde puan almış olmak asil ve yedek listedeki sıralamaya giremeyen adaylar için müktesep hak teşkil etmez.
     - Asil ve yedek listeler, bu duyuruda belirtilen yerler göz önünde bulundurulmak suretiyle oluşturulacaktır.

VII - SINAV SONUÇLARININ DUYURULMASI VE İTİRAZ
     - Yazılı sınavda başarılı olan adayların sözlü sınav yeri, günü, saati ve sözlü sınav sonuçları Başkanlığın ilan için ayrılmış yerlerinde ve “ http://www.gib.gov.tr ” internet adresinde duyurulacaktır.
     - Giriş sınavında başarılı olan adayların ad ve soyadları ile aday numaralarının yer aldığı asil ve yedek listeler Başkanlığın ilan için ayrılmış yerlerinde ve “ http://www.gib.gov.tr ” internet adresinde duyurulacaktır. Ayrıca, asil ve yedek listelerde yer alan adaylara sonuç yazı ile bildirilecektir.
     - Sınav sonuçlarına, duyurunun yapıldığı günü takip eden tarihten itibaren yedi gün içerisinde dilekçe ile itiraz edilebilir. İtirazlar, sınav kurulu tarafından incelenir ve en geç beş iş günü içinde karara bağlanıp sonuç ilgiliye yazılı olarak bildirilir.

VIII - DİĞER HUSUSLAR
     - Asil listede yer alanlardan atama işlemlerinin yapılması için kendilerine bildirilen süre içinde geçerli bir mazereti olmadığı halde başvurmayanlar ile gerekli şartları taşımadığı sonradan anlaşılanların atama işlemleri yapılmayacaktır. Atama yapılması için kendilerine bildirilen süre içinde mazeretsiz olarak başvurmayan veya ataması yapıldığı halde süresi içinde göreve başlamayan adaylar için sınav sonuçları kazanılmış hak sayılmaz.
     - Kendilerine yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde başvuruda bulunmayanlar, atama işleminden sarfınazar edenler, atamaları iptal edilenler ile memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının anlaşılması üzerine ataması yapılmayanların yerlerine, yedek listedeki adaylar sırası ile ve aynı esaslara göre atanacaktır.
     - Adayların tabloda gösterilen iller dışında bir ili tercih etmeleri veya birden fazla il tercihinde bulunmaları halinde başvuruları geçersiz sayılacaktır.
     - Atanılan yerlerde beş yıl süreyle çalışılması zorunludur. Bu sürenin hesabında, fiilen çalışılmayan sürelerden yalnızca yıllık izinde geçirilen süreler fiilen çalışılmış sayılacaktır.
Bu süreyi doldurmayanların kurum içi nakilleri yapılmayacaktır. Ancak, göreve başladıktan sonra özür halleri ortaya çıkanlar, atanmak istedikleri yerlerde hizmetlerine ihtiyaç duyulması kaydıyla, bu süreyi tamamlamadan durumlarına uygun yerlere atanabileceklerdir.
     - Ataması yapılan uzman yardımcıları beş yıllık süre zarfında atandıkları yerin dışında başka bir yerde, tedviren, vekâleten veya geçici olarak görevlendirilemezler.
     - Sınavı kazananlardan, Gelir Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı Başvuru Formunda gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlerin, sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmayacağı gibi, bu şekilde atamaları yapılmış olsa dahi bu atamalar iptal edilecektir ve hiçbir hak talebi söz konusu olmayacaktır.
     - Gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenler hakkında Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.
     - Adayların, sınavda kimlik tespitini sağlamak için nüfus cüzdanını veya sürücü belgesini üzerinde bulundurmaları gerekmektedir. Bunlardan birinin olmaması durumunda aday, sınava alınmayacaktır.

20 Aralık 2011 Salı

İSLAM İLMİHALİ ... Altıncı Bölüm: NAMAZ ... 9. Konu: CEMAATLE NAMAZ

İ S L Â M   İ L M İ H A L İ
Altıncı Bölüm: Namaz
9. Konu: CEMAATLE NAMAZ
 
     A) CEMAATLE NAMAZ
     a) Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti
     İslâm dini birlik ve beraberliğe büyük önem vermiştir. Günde beş vakit namazın bir arada eda edilmesinin teşvik edilmesi, haftada bir cuma namazının ve senede iki kez olan bayram namazlarının topluca kılınmasının gerekli görülmesi, müminlerin görüşüp halleşmelerine, birbirleriyle yardımlaşmalarına vesile olmak gibi bir anlam taşımaktadır. Bu bakımdan cemaatle namaz esprisi, oluşturulmak istenen birlik ruhunun hem bir göstergesi ve hem de o birlik ruhunun sağlamlaştırıcısı ve devam ettiricisi olmaktadır.

     "Ve sen içlerinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir bölümü seninle birlikte namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar" (en-Nisâ 4/102) âyetinde Allah Teâlâ cihad sırasında korkulu anlarda bile cemaatle namaz kılmayı söz konusu etmektedir. Korkulu anlarda cemaatle namaz kılmanın teşvik edilmesi, normal zamanlarda cemaate riayet edilmesinin daha öncelikli ve önemli olduğunu da belirtmiş olmaktadır. Savaş durumunda namazın, normal kılınış biçiminin dışında farklı bir şekilde kılınması, cemaatin önemi ve güvenlik gibi sebeplerle açıklanabileceği gibi, bunda sahâbenin Peygamber'le birlikte namaz kılma iştiyakının da rolü bulunmaktadır. İnsanlar Hz. Peygamber'in arkasında, iki ayrı grup halinde nöbetleşe namaz kılınca, hem cephe terkedilmemiş, hem de herkes Hz. Peygamber'in arkasında namaz kılmış olmakta ve bu suretle Hz. Peygamber'in belli bir grupla namaz kıldığı takdirde ortaya çıkması muhtemel olan yanlış anlamanın önüne geçilmiş olmaktadır.

     Hz. Peygamber cemaatle namazı teşvik sadedinde cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi veya yirmi beş derece daha faziletli olduğunu belirtmiştir (Buhârî, "Ezân", 30; Müslim, "Mesâcid", 42). Kendisi de hayatı boyunca cemaate namaz kıldırmış, hastalandığında ise cemaate katılarak Hz. Ebû Bekir'in arkasında namaz kılmıştır. Cemaatle namaz, içerdiği dayanışma ve yardımlaşma anlamı nedeniyle İslâm'ın bir şiarı ve sembolü haline gelmiştir ve vazgeçilmez bir uygulama olarak öylece devam etmiştir.

     Cuma namazı dışında en kuvvetli cemaat, sabah namazının cemaati, sonra yatsı namazının cemaati, sonra ikindi namazının cemaatidir. Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi" (Buhârî, "Ezân", 9, 32; Müslim, "Salât", 129, 131).
     Bir başka hadiste de "Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış sevabını alır. Sabah namazını da cemaatle kılarsa bütün geceyi namaz kılarak geçirmiş gibi sevap alır" (Buhârî, "Ezân", 34; Müslim, "Mesâcid", 260) buyurmuşlardır.

     Safların en faziletlisi en ön saftır. Bu fazilet imama yakınlık derecesindedir. Fakat imama en yakın duran kişiler imamlığa ehil olan kişiler olmalı ki imamın abdesti bozulduğunda, hemen birini yerine geçirebilsin.

     b) Cemaatle Namazın Hükmü
     Cemaat fazileti her ne kadar bir kişiyle de olabilir ve hâne halkıyla dahi cemaatle namaz kılınabilirse de bu, camiye çıkmanın ve daha kalabalık bir cemaatte bulunmanın sevabına denk olmaz. Farz namazların cami ve mescitlerde cemaatle kılınışı İslâm dininin bir sembolü ve şiarı olduğu için bunun terk ve tatil edilmesi asla câiz görülemez.

     Cemaatin önemini gösteren çok sayıda hadis bulunmaktadır. Bunlardan birinde Hz. Peygamber "Üç kişi bir köyde veya sahrada bulunur ve cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara hâkim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer" buyurmaktadır (Ebû Dâvûd, "Salât", 47).
     Bir diğer hadiste ise "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ateş yakılması için odun toplanmasını emretmeyi, sonra da namaz için ezan okunmasını, daha sonra da bir kimseye emredip imam olmasını, sonra da cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm" (Buhârî, "Ezân", 29, 34; Müslim, "Mesâcid", 251-254) diyerek cemaatin topluca terkedilmesinin en ağır müeyyide uygulanmasını gerektiren yanlış bir davranış olduğunu ifade etmektedir.

     Cemaatle namaz kılmanın önemine dair bu ve benzeri hadislerden ve ilgili âyetlerden hareketle Hanbelîler, cemaatle namaz kılmanın erkekler için farz-ı ayın, Şâfiîler de farz-ı kifâye olduğunu söylemişlerdir. Hanefî ve Mâlikîler'e göre ise, cuma namazı dışındaki farz namazları cemaatle kılmak, gücü yeten erkekler için müekked sünnettir. Kadınların, hastaların, çok yaşlı kimselerin ve kötürümlerin ise cemaatle namaz kılmak için mescide gitmesi gerekmez.

     Hanefî ve Şâfiîler'e göre, cemaatin en az sayısı imam ve ona uyan olmak üzere iki kişidir. Hatta uyan kişi çocuk da olabilir. Çünkü Hz. Peygamber, teheccüd namazında çocuk yaşta olan İbn Abbas'a imamlık yapmış ve bir hadisinde "İki kişi ve daha fazlası cemaattir" (Zeylaî, Nasbü'r-râye, II, 198) buyurmuştur.

     c) Kadınların Mescidlere Gitmeleri ve Saf Düzeni
     Hz. Peygamber kadınların mescide gelebileceklerini, ancak evdeki ibadetlerinin daha üstün olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. Bu konuya ilişkin hadislerden bazıları şöyledir:

     "Kadınların mescidlere gitmesine engel olmayın. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır" (Müslim, "Salât", 134-137; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, III, 148-149).
     "Kadınlarınız gece mescide gitmek için sizden izin istediklerinde onlara izin verin" (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, II, 944-945; Müslim, "Salât", 139).

     "Kadınlar cemaate katılmak istedikleri zaman, koku sürünmesinler" (Müslim, "Salât", 141-142).
     Hz. Peygamber döneminde kadınların sabah namazına gittiklerine dair rivayetler yanında, Hz. Peygamber'in kadınları bayram namazına katılmaya teşvik ettiğine dair rivayetler de bulunmaktadır (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 98-99; II, 222-223, 311, 510-511, 891). Bu hadislerden birinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Henüz kocaya gitmemiş genç kızlar, perde arkasında yaşayan kadınlar (zevâtü hudûr) ve hayızlı kadınlar evlerinden çıksınlar; hayır ve müminlerin duasına (davet) şahit olsunlar. Hayızlı kadınlar, namaz kılınan yerden uzak dursunlar" (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 234-235).
     Farz namazların camide cemaatle kılınması daha faziletli olmakla birlikte, klasik dönemde fitne endişesiyle kadınların camiye gitmesine pek sıcak bakılmamıştır. Ebû Hanîfe serkeşlerin, kötü niyetli kimselerin uykuda olması sebebiyle güvenlikli vakit olduğu düşüncesiyle, yaşlı kadınların sabah, akşam ve yatsı namazlarında camiye gitmelerinde bir sakınca görmemiştir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise yaşlı kadınlar bütün vakit namazlarında camiye gidebilirler. Sonraki Hanefî fakihlerine göre ise zamanın bozulması ve fıskın ortaya çıkması sebebiyle yaşlı da olsalar kadınların cuma ve bayram namazlarına gitmeleri mekruh görülmüştür. Şâfiî ve Hanbelîler ise, ister genç ister yaşlı olsun güzel ve gösterişli kadınların, Mâlikîler'e göre de erkeklerin ilgi duymadığı yaşlı kadınların bile cemaatle namaz kılmak üzere camiye gitmeleri mekruhtur.

     Günümüzde ve ülkemizde sokaklar örtülü, örtüsüz kadınlarla dolup taşmaktadır. Bu durumda örtülü kadınların camiye gelmeleri fitneye sebep gösterilemez. Aksine cemaatle namaz, çocukların eğitiminden birinci derecede sorumlu olan annelerin ve anne adaylarının dinî bilgi ve şuurlarını takviye eder.

     Saf Düzeni ve Kadının Namazda Erkeğin Hizasında Bulunması
     Kadınların cemaatle namazdaki saf düzeni ve erkeklerde aynı safta veya hizada olması, ilmihallerde "muhâzâtü'n-nisâ" terimiyle ifade edilir.

İmama uyacak kişi sadece bir erkek kişi ise imamın sağına durur. Soluna ve arkasına durmak sünnete aykırı olduğu için mekruhtur. İmama uyanlar birden çok iseler imamın arkasına dururlar. İmama uyacak kişi tek kadın ise imamın arkasına durur. Cemaat çoğalıp saf teşkil edilecek ise saf düzeni, önce erkekler safı, onun arkasında çocuklar safı ve onun arkasında kadınlar safı olacak şekilde yapılır.

Kadınların cemaate katılmaları durumunda saf düzenine riayet edilmesi gerektiği hususunda âlimlerin görüş birliği vardır. Buna göre kadınların, safın en gerisinde, erkeklerin varsa çocukların arkasında namaza durmaları gerektiği söylenmiştir.

Bu şekildeki uygulamanın, kadınların aşağılandığı ve "ikinci sınıf" konumuna indirgendiği anlamına alınması doğru değildir. Bu uygulama ile kadınlar camilerin dışına atılmış olmadığı gibi Allah'ın huzurundan uzaklaştırılmış da değildir. Namaz nerede kılınırsa kılınsın namaz kılan kimse Allah'ın huzurundadır. Sadece herkesin anlayabileceği tabii, fıtrî birtakım sebepler yüzünden kadınların arka saflarda durması önerilmiştir. Bu şekildeki saf düzeni hem kendilerinin, hem de camideki erkek cemaatin daha huşû ve sükûn içerisinde namaz kılması için oldukça yerinde bir uygulamadır. Bu durumda kadınlar emre itaat etmiş olmaları sebebiyle ilk safın sevabından mahrum da olmazlar. Zaten cemaatle namazda ilk safın daha faziletli görülmesi, biraz da cemaatin dağınıklığını önlemeye, saf düzeninde disiplini sağlamaya mâtuf bir tedbirdir.

Hz. Peygamber'in uygulamasına uygun olarak erkeklerin selâm verir vermez kalkmamaları, biraz beklemeleri yerinde olur. Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber selâm verince kadınlar, Hz. Peygamber selâmı tamamlar tamamlamaz kalkarlar; Hz. Peygamber de ağırdan alır, kalkmadan önce birazcık beklerdi (bk. Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, II, 891).

Özellikle Hanefî bilginler, saf düzenine uyulmasını sağlamak ve uygunsuz durumların ortaya çıkmasını engellemek için, cemaatle kılınan namazda, kadının erkeğin hizasında durarak namaz kılması durumunda, erkeğin namazının sahih olmayacağını söylemişlerdir. Daha açık söylemek gerekirse bir kadın erkek safları arasında namaz kılacak olsa kadının iki yanındaki birer erkeğin ve kadının tam arkasındaki bir erkeğin namazı bozulur, ötekilerin namazı bozulmaz. Hanefîler'e göre bu durumda namazın bozulmasının nedeni, duruş düzeni (tertîbü'l-makam) farzının terkedilmiş olmasıdır. Nitekim imama uyan kimse imamın önüne geçecek olursa, duruş düzenini ihlâl ettiği için namazı bozulur.

Cenaze namazı, mutlak namaz olmadığı için cenaze namazında kadınların erkeklerle aynı hizada bulunması namaza zarar vermez. Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozduğu halde, cenaze namazında gülmenin abdesti bozmaması, cenaze namazının bu özelliğiyle de bağlantılıdır. Ancak cenaze namazında da sünnet olan saf düzeni, kadınların arkada olmalarıyla gerçekleşir.

Yine yönelinen cihetlerin farklı olması durumunda, Kâbe'nin içerisinde de muhâzât sorunu yoktur. Çünkü farklı yönlere yönelme durumunda muhâzât söz konusu olmaz.

Duruş düzeninde kadınların yerini belirleyen "Kadınları Allah'ın koyduğu yere, arka saflara yerleştirin" (ahhirühünne, haysü ahharahünnellâh [bk. Zeylaî, II, 36]) ve "Kadınların saflarının en şerli olanı ilk saftır" (şerru sufûfi'n-nisâ evvelüha [bk. Müsned, II, 336]) gibi hadisler rivayet açısından kuvvetli olmadığı gibi, konuya delâleti de açık ve kuvvetli değildir. Hanefîler prensip olarak namazın farzlarının ancak yakîn ve kesinlik ifade eden yollarla sabit olabileceğini kabul ederken, bu muhâzât meselesinde, yani cemaatle namaza duruş düzeninin belirlenmesinde, yakîn ifade etmeyen haber-i vâhidlerle amel etmişlerdir. Çünkü duruş düzeni, cemaat namazının farzlarındandır ve cemaat namazının kendisi sünnetle sabit olmuştur. Bu bakımdan onun farzlarının kesinlik ifade etmeyen sünnetle sabit olması mümkündür.

Şâfiî ise kadının erkek hizasında namaza durmasının (muhâzât) erkeğin namazına zarar vermeyeceği görüşündedir. Çünkü bu konuda söylenebilecek en ileri nokta, kadınların aynı hizada bulunmaları durumunda, saf tutmanın gerçekleşemeyeceğidir. Saf tutmanın, farz değil sünnet olduğu düşünülürse, bunun da fazla bir önemi olmadığı görülür.

Mezheplerin bu konudaki görüşleri ve gerekçeleri incelendiğinde kadınların erkeklerle aynı safta bulunup bulunmayacakları konusunun esas itibariyle dinî bir mesele olmayıp, doğal ve örfî nedenlere dayandığı ve namazda huzurun sağlanmasının hedeflendiği görülmektedir.

07-08-09-10 Mart İSTANBUL - BOSNA TURU (THY ile)

07-08-09-10 Mart 2024 BOSNA KARADAĞ TURU (THY ile ve VİZESİZ) 3 GECE / 4 GÜN 4* lı OTELLERDE KONAKLAMA Saraybosna - Konjic – Blagaj - Mosta...