20 Mart 2019 Çarşamba

2019-2020 DÖNEMİ PLANLANAN KURS PROGRAMLARI

 GÖNÜL ERLERİ KÜLTÜR DERNEĞİ 'miz 
 İstanbul Pendik Çarşısındadır. 
kitap-hareketli-resim-0019kitap-hareketli-resim-0065
     Aşağıdaki programların ön kayıtları başladı. Katılım talepleri toplanıp, Halk Eğitim ile Protokol yapılıp, hocalar da belirlendikten sonra kayıtlara Ağustos ayında başlanacak... Kurslar Eylül ayı sonunda başlayacak.

GÖNÜL ERLERİ KÜLTÜR DERNEĞİ'nde
2019-2020 DÖNEMİ
MİLLİ EĞİTİM / HALK EĞİTİM İLE BİRLİKTE PLANLANAN
KURSLARIN TARİHLERİ, ALINACAK HOCALARDA ve
KAYDOLACAK ÖĞRENCİLERDE ARANAN ŞARTLAR

AİLE VE ÇOCUK
240 Saat
1 Ekim 2019 Salı Günü Başlayıp,
Her hafta Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri
Haftada 3 gün, Saat 10:00 - 14:00 arası
27 Şubat 2020 Perşembe gününe kadar devam edecek.
  • PROGRAMA GİRİŞ KOŞULLARI:
  1. En az ortaokul mezunu olmak,
  2. 16 yaşından büyük, 50 yaşından küçük olmak.
  • EĞİTİMCİLERİN NİTELİĞİ:
  1. Talim ve Terbiye Kurulunca yayınlanan Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esaslarına göre atanan, çocuk gelişimi ve eğitimi alanı ve aile ve tüketici bilimleri meslek alanları öğretmenleri görev almalıdır.
  2. Programın uygulanmasında gerektiğinde Talim ve Terbiye Kurulunca yayınlanan Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esaslarına göre çocuk gelişimi ve eğitimi ve aile ve tüketici bilimleri alanlarında atamaya esas lisans programlarından mezun olup öğretmenlik formasyonuna sahip olanlardan yararlanılabilir.
~~~ * ~~~
İLETİŞİM VE YÖNTEM TEKNİKLERİ
168 Saat
30 Eylül 2019 Pazartesi Günü Başlayıp,
Her hafta Pazartesi, günleri
Haftada 1 gün, Saat 10:00 - 17:00 arası
30 Mart 2020 Pazartesi gününe kadar devam edecek.
  • PROGRAMA GİRİŞ KOŞULLARI:
  1. En az ortaokul mezunu olmak,
  2. Programın gerektirdiği işleri ve yeterlikleri yapacak bedensel ve fiziksel özelliklere sahip olmak. 
  3. 16 yaşından büyük, 40 yaşından küçük olmak. 
  • EĞİTİMCİLERİN NİTELİĞİ:
  1. Talim ve Terbiye Kurulunca yayınlanan “Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları”na göre atanan tüm öğretmenler,
  2. İletişim alanında lisansüstü, lisans ve ön lisans eğitimi almış kişiler.

~~~ * ~~~
SAĞLIKLI BESLENME
184 Saat
1 Ekim 2019 Salı Günü Başlayıp,
Her hafta Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri
Haftada 3 gün, Saat 14:00 - 17:00 arası
27 Şubat 2020 Perşembe gününe kadar devam edecek.
  • PROGRAMA GİRİŞ KOŞULLARI:

  1. En az ortaokul mezunu olmak,
  2. 16 yaşından büyük, 50 yaşından küçük olmak. 
  • EĞİTİMCİLERİN NİTELİĞİ:
  1. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca yayımlanan Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esaslarına göre atanan Aile ve Tüketici Hizmetleri, Yiyecek ve İçecek Hizmetleri ile Sağlık Bilgisi olan öğretmenler görevlendirilir.
~~~ * ~~~
WEB TASARIMI - A SINIFI
264 Saat
30 Eylül 2019 Pazartesi Günü Başlayıp,
Her hafta Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri
Haftada 3 gün, Saat 17:00 - 20:00 arası
29 Nisan 2020 Çarşamba gününe kadar devam edecek.
  • PROGRAMA GİRİŞ KOŞULLARI:
  1. En az ortaokul mezunu olmak.
  2. 16 yaşından büyük 4 yaşından küçük olmak.
  3. Kurs programının öngördüğü temel becerileri gerçekleştirebilecek yeterliliğe (fiziksel, psiko-motor) sahip olmak.
  • EĞİTİMCİLERİN NİTELİĞİ:
     Kurs programının uygulanmasında eğiticiler aşağıdaki öncelik sırasına göre görevlendirilirler;
  1. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca yayımlanan "Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esaslarına İlişkin Çizelgeye” göre; Bilişim Teknolojileri alan öğretmeni olarak atananlar, • öğretmen bulunamaması durumunda öğretmen olarak atanabilecek nitelikte olanlar,
  2. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca yayımlanan "Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esaslarına İlişkin Çizelge” ile belirlenmiş olan Bilişim Teknolojileri alanına kaynak teşkil eden yükseköğretim programları / fakülte mezunları.
  3. Bilişim Teknolojileri alanında/alanına kaynak teşkil eden yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyesi, öğretim görevlileri,
  4. Bilişim Teknolojileri bölümü ile ilgili ön lisans mezunu olup en az 1 yıllık mesleki deneyime sahip olduğunu belgelendirenler,
  5. Mesleki eğitim veren ortaöğretim kurumlarının Bilişim Teknolojileri alanı mezunu veya bu alanda asgari dördüncü seviyede eğitim almış olanlardan en az 3 yıllık mesleki deneyime sahip olduğunu belgelendirenler,
~~~ * ~~~
WEB TASARIMI - B SINIFI
264 Saat
28 Eylül 2019 Cumartesi Günü Başlayıp,
Her hafta Cumartesi ve Pazar günleri
Haftada 2 gün, Saat 14:00 - 19:00 arası
26 Nisan 2020 Pazar gününe kadar devam edecek.
  • PROGRAMA GİRİŞ KOŞULLARI:
  1. Enaz ortaokul mezunu olmak.
  2. 16 yaşından büyük, 40 yaşından genç olmak.
  3. Kurs programının öngördüğü temel becerileri gerçekleştirebilecek yeterliliğe (fiziksel, psiko-motor) sahip olmak.
  • EĞİTİMCİLERİN NİTELİĞİ:
     Kurs programının uygulanmasında eğiticiler aşağıdaki öncelik sırasına göre görevlendirilirler;

  1. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca yayımlanan "Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esaslarına İlişkin Çizelgeye” göre; Bilişim Teknolojileri alan öğretmeni olarak atananlar, öğretmen bulunamaması durumunda öğretmen olarak atanabilecek nitelikte olanlar,
  2. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca yayımlanan "Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esaslarına İlişkin Çizelge” ile belirlenmiş olan Bilişim Teknolojileri alanına kaynak teşkil eden yükseköğretim programları / fakülte mezunları.
  3. Bilişim Teknolojileri alanında/alanına kaynak teşkil eden yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyesi, öğretim görevlileri,
  4. Bilişim Teknolojileri bölümü ile ilgili ön lisans mezunu olup en az 1 yıllık mesleki deneyime sahip olduğunu belgelendirenler,
  5.  Mesleki eğitim veren ortaöğretim kurumlarının Bilişim Teknolojileri alanı mezunu veya bu alanda asgari dördüncü seviyede eğitim almış olanlardan en az 3 yıllık mesleki deneyime sahip olduğunu belgelendirenler,

~~~ * ~~~
İNGİLİZCE * A1 SEVİYE
A SINIFI
120 Saat


05 Ekim 2019 Cumartesi Günü Başlayıp,
Her hafta Cumartesi ve Pazar günleri
Haftada 2 gün, Saat 11:00 - 14:00 arası
01 Mart 2020 Cuma gününe kadar devam edecek.


  • GİRİŞ KOŞULLARI:
  1. En az ortaokul mezunu olmak.
  2. 16 yaşından büyük, kırk yaşından küçük olmak.
  • EĞİTİMCİLERİN NİTELİĞİ:
     Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın Öğretmenlik Alanları, Atama ve Ders Okutma Esasları kapsamında aylık karşılığı okutacakları derslere ilişkin çizelgede yer alan, alan öğretmenleri esas alınarak;
     A. Öncelikli olarak yaygın eğitim kurumlarına İngilizce öğretmeni olarak atanmış öğretmenler görev almalıdır.
     B. Yaygın eğitim kurumunun kadrolu İngilizce öğretmeni bulunmadığı takdirde Millî Eğitim Bakanlığı’nda İngilizce öğretmeni olarak atanmış öğretmenler görevlendirilir.
     C. Programın uygulanmasında Millî Eğitim Bakanlığı’nda İngilizce öğretmeni olarak atanmış öğretmenlerden yararlanılamadığı durumlarda aşağıdaki niteliklere sahip öğretmenler görevlendirilebilir:
     1) Millî Eğitim Bakanlığı dışından görevlendirilecek öğretmenler için üniversite veya fakültelerin yabancı dil bölümlerinden İngilizce mezun olanlardan öğretmenlik formasyon bilgisine sahip olduğunu belgelendirenler.
     2) Üniversite veya fakültelerin diğer bölümlerinden mezun olanlar için;
     a) Öğretmenlik formasyon bilgisine sahip olduğunu ve KPDS/ÜDS/YDS’den 80 ve üzeri puan aldığını veya ÖSYM tarafından “Yabancı Dil Sınavları Eşdeğerlikleri” esas alınarak, diğer uluslararası sınavlarla KPDS/ÜDS/YDS’de 80 ve üzeri puana denk gelen İngilizce dil bilgisine sahip olduğunu belgelendirenler.
     b) Öğretmenlik formasyon bilgisine sahip olmayanlar için;
     i) İngilizce dil eğitimi verebileceğine dair uluslararası geçerliliği olan dil öğretim sertifikası ile birlikte ve KPDS/ÜDS/YDS’den 80 ve üzeri puan aldığını veya ÖSYM tarafından “Yabancı Dil Sınavları Eşdeğerlikleri” esas alınarak, diğer uluslararası sınavlarla KPDS/ÜDS/YDS’de 80 ve üzeri puana denk gelen İngilizce dil bilgisine sahip olduğunu belgelendirenler.
     ii) Yabancı dilde İngilizce öğretim yapan yüksek öğretim kurumlarından mezun olup KPDS/ÜDS/YDS’den 80 ve üzeri puan aldığını veya ÖSYM tarafından “Yabancı Dil Sınavları Eşdeğerlikleri” esas alınarak, diğer uluslararası sınavlarla KPDS/ÜDS/YDS’de 80 ve üzeri puana denk gelen İngilizce dil bilgisine sahip olduğunu belgelendirenler.
     D. Yukarıda sayılan özelliklerde eğitici bulunamadığı hallerde, söz konusu eğiticilerden KPDS/ ÜDS/ YDS' den 60 ve üzeri puan aldığını belgeleyenler.
  • BELGELENDİRME
     • Kurs programını başarıyla tamamlayanlara Kurs Bitirme Belgesi ve bitirdiği temaları gösterir not döküm çizelgesi verilir.
     • Kurs programını tamamlamadan ayrılanlara, aldıkları temaları gösterir not döküm çizelgesi verilir.
     • Kurs sonunda öğrendiği bilgileri Avrupa Ortak Dil Kriterlerine göre verilen bir sertifika ile belgelendirmek isteyen kursiyerler, bu sertifika sınavlarını yapmaya yetkili kılınan kurum ve kuruluşlara müracaat edebilirler.

18 Mart 2019 Pazartesi

KELİMELER ~ KAVRAMLAR: YEZÎDİYYE

KELİMELER ~ KAVRAMLAR
YEZÎDİYYE
اليزيديّة

     Daha çok Türkiye, Irak ve İran’da görülen senkretik bir inanç sistemi ve bu inanca mensup topluluklara verilen ad.
     Yezîdî ismi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Fırka mensuplarının İran’ın Yezd şehri sakinlerinden olması sebebiyle bu isimle anıldığı, Yeni Farsça’da “melek, tanrı” mânasında ized, Avesta dilinde “saygı ve ibadete lâyık” anlamında yezata, Pehlevîce’de ve modern Farsça’da “tanrı” mânasındaki yezdân kelimeleri yanında “tanrıya kulluk eden kimseler” anlamında ezidî, izidî, izdî kelimelerinden geldiği de söylenmiştir. Diğer bir anlayışa göre fırka mensuplarına, Emevî Halifesi I. Yezîd’e bağlılıkları ve onu beşer üstü bir varlık kabul etmelerinden dolayı bu ad verilmiştir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar Yezîdiyye isminin I. Yezîd’le yakın ilgisinin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca söz konusu topluluk, Melek Tâvus’a (Kral Tâvus, Azâzîl) inandığından küçültücü bir isim olarak “abedetü’l-İblîs” (şeytana tapanlar) şeklinde de nitelendirilmektedir. Bu arada Yezîdiyye’nin, Hâricî (İbâzî) fırkalarından Yezîdiyye ile (Yezîd b. Ebû Üneyse’ye [Enîse] mensup fırka) ilişkilendirilmesinin doğru olmadığını belirtmek gerekir. Kendilerini etnik bakımdan Kürt kabul eden fırka mensupları daha çok Ezidî ve Yezîdî isimlerini kullanmaktadır (Menant, s. 52; İA, XIII, 415).
     Yezîdiyye’ye dair ilk araştırmalarda bu grup, Mazdeizm ve Maniheizm gibi Doğu’nun eski kültürlerinin bir devamı gibi görülmüş, inandıkları melekler pagan kültürünün tanrıları olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki araştırmalarda Yezîdîliğin İslâm’dan sapan bir cereyan olduğu, hareketin temelinde Abbâsîler’in ilk dönemindeki aşırı Emevî taraftarlığının yer aldığı ortaya konmuştur. V-VI. (XI-XII.) yüzyıllarda iyice ortaya çıkan bu aşırılık birçok taraftar bulmuş, son Emevî halifesi II. Mervân’ın Kürt asıllı bir câriyeden doğması bu taraftarlığı önemli ölçüde etkilemiştir. Emevîler’in yıkılması üzerine Hakkâri dağlarına çekilen ve Abbâsî iktidarının ilk dönemlerinde birkaç defa ayaklanan, fakat zamanla hareketliliğini kaybeden söz konusu topluluklardan bir kısmı tasavvufa yönelmiş, bu gruba mensup olan, Adî b. Müsâfir’in müjdecisi sayılabilecek Hakkârili Ebü’l-Hasan Ali (ö. 484/1091) inzivaya çekildiği Sincar’da pek çok taraftar edinmiştir. VI. (XII.) yüzyılda bu cemaat Adî b. Müsâfir’i kutsal bir şahsiyet kabul ederek inançlarının merkezine yerleştirmiştir.
     Adî b. Müsâfir, Emevî asıllı olup Ba‘lebek’te doğdu; Abdülkādir-i Geylânî, Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî, Ahmed er-Rifâî, Ebü’l-Vefâ el-Hulvânî gibi âlimlerden ders aldı; dört yıl Medine’de kaldı ve Adeviyye tarikatını kurdu. Ardından Hakkâri’de inzivaya çekildi; Sünnî inanış çerçevesinde faaliyet gösterdi. Şîa’ya karşı çıkarak Muâviye b. Ebû Süfyân’ı savunan Adî b. Müsâfir doksan yaşlarında vefat etti (557/1162). Mezarı Musul’un 65 km. kuzeyinde Lâliş (Lâleş) denilen yerde yaptırdığı zâviyededir. Yerine geçen oğlu Şeyh Hasan zamanında Şîa’nın I. Yezîd’e lânet etmesi üzerine Adî b. Müsâfir’e bağlanan topluluk Yezîd’i savunmaya başladı; Şeyh Adî ve Yezîd hakkında aşırılığa kaçarak sapık bir hüviyete büründü. Şeyh Adî’yi kutsallaştırdı ve I. Yezîd’i insan üstü bir varlık kabul ederek onun ilâh olduğunu iddia etti. Müridlerine göre Şeyh Adî onların namazlarını kılıp oruçlarını tuttuğu için bu tür mükellefiyetlerden muaftırlar. Şeyhin türbesi civarında yapılan çalgılı, içkili âyinler muhafazakâr halkın tepkisini çektiğinden türbe tahrip edildi, şeyhin kemikleri mezarından çıkarılarak yakıldı ve müridlerinin çoğu öldürüldü. Ancak daha sonra tekrar yaptırılan türbe Yezîdîler’in kıblesi, tavaf ve ziyaret mekânı haline geldi. 1259’da Hakkâri’ye ve Sincar’a saldıran Hülâgû’nun bu bölgeleri tahrip etmesi ve Adeviyye’nin şeyhi olan Fahreddin’in öldürülmesinin ardından cemaat mensupları Yezîdîler adıyla Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu’da yayılmaya başladı. Yezîdîlik’le ilgili önemli bilgiler daha çok Kürtler’in tarihi, kabileleri ve bulundukları yerler hakkında bilgi veren Şeref Han Bitlisî’nin Şerefnâme adlı eserinde yer alır.
     Akkoyunlular, Safevîler ve Osmanlılar’la doğrudan yahut dolaylı biçimde temas kuran Yezîdîler için Safevî ve Osmanlı dönemleri bir çöküş devresi oldu; Kürt kabileleri arasında Yezîdîliği kabul edenler önemli miktarda azaldı. Bunda Yezîdîliği tanımaya başlayan âlimlerin onların küfre düştüğü yolunda verdikleri fetvalar etkili oldu; bu sebeple fırka mensupları kendi içine çekildi, zaman zaman da isyan etti. XIX. yüzyılda Osmanlılar, Yezîdîler’i müslüman ve Ehl-i kitap kabul etmediğinden cemaat iyice kendi içine kapandı ve devlet otoritesinden uzak dağlık bölgelerde yaşamayı tercih etti. 1872’de askerlik için bedel ödeyen Yezîdîler’in durumu nisbeten düzeldi, devlet de kendilerini Ehl-i kitap kabul etti. II. Abdülhamid devrinde cemaat dışı azınlıkların askerlikten muaf tutulmaması ve bulundukları yerlerde ibadethane yapmalarının istenmesi Yezîdîler’in silâha sarılmaları ve daha uzak bölgelere intikal etmeleri sonucunu doğurdu. Ancak Yezîdîler’e baskı yapıldığı haberlerinin Batılı devletlerin İstanbul temsilciliklerine ulaştırılması ve bunun Tanzimat Fermanı’na aykırı olduğunun dile getirilmesi üzerine Yezîdîler daha rahat bir ortama kavuştu. Cumhuriyet döneminde Yezîdîler’le devlet arasında herhangi bir problem çıkmadı; Irak’ta da zorunlu askerlik ve çocuklarını okullara gönderme mecburiyeti karşısında Yezîdîler bu kanunlara itaat etti.
     Zerdüştîlik, Maniheizm, Mitraizm, Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan, ayrıca İslâm ve tasavvuftan büyük ölçüde etkilenen Yezîdîler’in kendi içlerine dönük yaşantılarından dolayı inanç ve ibadet esaslarının tam olarak belirlenmesi mümkün değilse de bazı bilgilere ulaşılabilmektedir. Yezîdî inancının merkezinde Tanrı ile birlikte O’nun yarattığı yedi melek ve bu melekleri idare eden Melek Tâvus bulunmaktadır. Tanrı inancı açık biçimde ortaya konulmamakla beraber Yezîdîler bin bir ismi arasında en sevileni Hudâ olan, yedi kat göğü ve yeri yaratan, mutlak kādir bir tanrının varlığına inanmaktadır. Onlara göre tanrı sonsuz iyidir; dünyayı uzaktan yönetmekte ve gücünü kendisine yardım eden melekler yahut tanrı-melekler vasıtasıyla göstermektedir. Bu melekler Azâzîl, Derdâîl, İsrâfil, Mîkâil, Cebrâil, Samuel ve Nurael’dir. Bunlar sırasıyla mezhep büyükleri yahut emîrleri olan Şeyh Adî, Şeyh Hasan, Şeyh Şemseddin, Şeyh Ebû Bekir, Şeyh Sâceddin, Şeyh Sadreddin ve Şeyh Fahreddin’de bedenleşmiştir. Bu inanç genelde Yezîdî toplumu tarafından kabul edilmekte, meleklerin zaman zaman yere indiklerine, dünyanın düzenini sağlayacak kutsal metinler ve kurallar getirdiklerine, kendilerine vekâlet edecek şeyhler bıraktıktan sonra cennete çekildiklerine inanılmaktadır. Meleklerin içinde özellikle, tavus kuşu şeklinde tasavvur edilen Tâvus önemlidir. Yezîdî kozmolojisine göre Melek Tâvus, Âdem’in yaratılışından sonra Âdem’e secde etmeyi reddeder, ancak bu reddediş onun Tanrı’ya olan bağlılığındandır. Bununla birlikte isyan etmesi Melek Tâvus’u derin bir vicdan azabına sürükler; azabın tesiriyle akan göz yaşları cehennem ateşini söndürür. Tanrı bu samimiyeti karşısında onu affeder ve dünyaya dair her türlü yönetimi kendisine devreder. Bu yaratılış öyküsü, Yezîdîliğin gnostik gelenekten kaynaklanan ikinci tanrı (demiorgus) doktrinine kadar uzanır. Gnostik modele göre Tanrı yaratılışla ilgili görevleri ikinci bir tanrıya devredip kendisi mutlak egemenlik alanına çekilir.
     Yezîdîliğin kutsal metinleri hacim itibariyle son derece kısa olan, “vahiy kitabı” anlamındaki Kitâbü’l-Celve (Cilve) ile “siyah kitap” anlamındaki Muṣḥaf-ı Reş adlı iki kitaptır. Yazarları belli olmayan metinlerden ilki Şeyh Fahreddin’e, ikincisi Hasan-ı Basrî’ye nisbet edilir. XIX. yüzyılın sonlarına kadar bilinmeyen bu kitaplar, önce Edward Granville Browne ve daha sonra P. Anastase tarafından ilim âlemine tanıtılmıştır. Bir girişle beş bölümden meydana gelen Kitâbü’l-Celve’de Melek Tâvus’un bütün varlıkların ilki olduğu, bu kitapla insanları irşad ettiği, ilk insana hitap ederek evrensel gücünü kanıtladığı, kendisine tâbi olanları mükâfatlandıracağı, karşı gelenleri cezalandıracağı belirtilmekte, ayrıca tenâsühe işaret edilmekte, Melek Tâvus’u temsil eden resme saygı gösterilmesi ve onunla ilgili hizmetleri yerine getirenlere itaat edilmesi istenmektedir. Yezîdîler’in yaratılış hikâyesiyle başlayan Muṣḥaf-ı Reş’te ise Melek Cebrâil ile Fahreddin’in değeri vurgulanmakta, Yezîdî hükümdarlarının bir listesi verilmektedir; dinen yasaklanmış olan konular ele alınıp tekrar hükümdarların anlatımına dönüldükten sonra ikinci bir yaratılış rivayetiyle metin sona ermektedir.
     Yezîdîlik’te ibadetler önemli bir yer tutar. Sabah ve akşam vakitlerinde yerine getirilmesi gereken namaz için sadece eller ve yüz yıkanır. Sabah vakti güneşin doğuşu esnasında güneşe karşı ayakta durulup kollar göğüs üzerinde çapraz olarak bağlanır ve, “Ey şems! Bizi bedbahtlığa ve düşmanlığa karşı koru. Ey rab! Milletine lutufkâr ol, onu müreffeh kıl, neslimizi koru. Şahidimiz Melek Tâvus’un ismidir” şeklindeki dua okunur. Akşam da güneşe karşı durularak aynı dua tekrar edilir. Yezîdîler, aralık ayının ilk pazartesi gününden itibaren güneş bayramında üç gün ve 18 Şubat’taki Hızır-İlyas bayramından önce üç gün olmak üzere yılda iki defa oruç tutarlar. Din adamlarına mahsus olan oruç ise yılda seksen güne ulaşır. Hac için ziyaret edilen mekân, Lâleş vadisinde bir dağın eteğindeki Adî b. Müsâfir’in türbesi olup bu ziyaret her yıl 15-20 Eylül arasında yapılır. Mâzereti bulunmayan Yezîdîler her yıl buraya gitmek zorundadır. Yezîdîler’de din sınıfı dışındaki halka mürid adı verilir. Müridler gelirlerinin % 10’unu şeyhlere, % 5’ini pîrlere, % 2,5’ini de cemaatin fakirlerine zekât olarak vermekle yükümlüdür. Günümüz Yezîdî toplumunda bu nisbetler fazla görüldüğünden sadece doğum, sünnet, evlilik ve ürün kaldırma gibi vesilelerle din adamlarına bir miktar yardımda bulunulur.
     Sünnetsiz bir Yezîdî’nin kestiği kurban helâl kabul edilmez. Sünnet olma, sünnet neticesinde ortaya çıkan kirvelik ve âhiret kardeşliği toplumdaki önemli sosyal kurumlardır. Her Yezîdî’nin bir şeyhi, bir pîri ve bir âhiret kardeşi vardır. Bunlar hazır olmadıkça ölen Yezîdî’nin cenaze namazı kıldırılmaz. Evlenme Yezîdî toplumu içinde gerçekleşir ve her sosyal tabaka ancak kendi arasında evlilik yapabilir. Bayramlardan bir kısmının tarihi bellidir, bir kısmı ise değişik tarihlerde kutlanır. Her yıl aralık ayının ilk günü “ida rosa” (güneş bayramı), bu bayramın bitiminden hemen sonra Sultan Ezi (Yezîd), 18 Şubat’ta “ida Hızır-İlyas” ve nisan ayının ilk çarşamba günü yeni yıl bayramı olan “ida serisale” kutlanır. Üç yıl süreyle nisan ayında, üç yıl yaz başında, üç yıl sonbahar başında ve sonraki üç yılda aralık ayı içinde kutlanan “ida dahiye” (ölüler bayramı), ramazan bayramından bir gün sonra kutlanan “ida ramazan”, müslümanların kurban bayramından iki gün önce kutlanan “ida heciya” (ida kurban), Hz. Îsâ adına kutlanan ve paskalya gününe rastlayan “ida Îsâ” Yezîdîlik’te tarihleri değişen bayramlardır.
     Sosyal tabakalaşma ve dinî teşkilâtlanmanın bulunduğu Yezîdîlik’te Yezîdîler emîrler, şeyhler, pîrler, kavvâller, fakirler ve müridler olmak üzere beş kısma ayrılır. Dinî hiyerarşinin en üst kademesinde Yezîd ve Şeyh Hasan’dan gelen Şeyhân emîri ve ailesi yer alır. Maddî ve mânevî bütün otoriteyi temsil eden emîr kendisine karşı gelen herkesi cemaat dışı bırakabilir. İktidarı yalnız kendi bölgesinde geçmekle birlikte bütün toplumda saygı görür. Şeyh Adî vakıflarından ve Melek Tâvus timsallerinin teşhirinden toplanan gelirlerin büyük miktarı kaydıhayat şartıyla bu görevi yürüten emîre aittir. Şeyhler, insanların uyacağı kanunları tesbit etmek için bedenleşen melekler yahut onların dünyadaki nesilleridir. Sıkıntıya düşen her mürid onlardan yardım diler. Şeyhlerin evleri mâbed gibidir. Ayrıca onlar bayram vakitlerini belirler, ziyaret mahalleri ve makamlarını muhafaza eder. Buna karşılık müridleri kendilerine yılda bir veya iki defa belirli bir vergi ödemek zorundadır. Şeyhlerle birlikte görev yapan pîrler onlarla aynı aileye mensup değildir. Şeyhler Adî’nin soyundan, pîrler ise onun müridlerinin neslindendir. Âyinler esnasında şeyhlere yardımcı olan pîrler gerektiğinde onlara vekâlet eder. Şeyhân bölgesinin bazı köylerinde ikamet eden kavvâller Şeyh Adî şenlikleri sırasında mûsiki icra edip ilâhiler okurlar. Bunların diğer bir görevi de her yılın belirli zamanlarında hacca gidemeyenler için Melek Tâvus timsalini dolaştırıp bunun halk tarafından öpülerek çevresinde tavaf edilmesini sağlamaktır. Başlarına siyah başlık giydikleri için “karabaşlar” diye anılan kavvâller cemaatin âbid ve zâhidleridir. Tıraş olmayan, sakallarını kesmeyen, tütün ve alkol kullanmayan, her türlü refahtan uzak duran bu kimseler yılda doksan iki gün süreyle oruç tutarlar. Bunun yanında Şeyh Adî Türbesi’nin hizmetini yerine getiren köçekler, çavuşlar ve ferrâşlar vardır. Müridler ise Yezîdîler’in halk tabakasıdır.
     Yezîdîlik’te fasulye, marul, bakla, lahana ve balık, geyik, domuz ve horoz eti haramdır. Melek Tâvus’un rengi olan mavi renkli elbise giymek de yasaktır. Bıyık kesmek günahtır. Yılan, akrep, boğa gibi hayvanlar kutsal sayılır. Şeytan, mel‘un, lânet gibi kelimeler Melek Tâvus’u ima ettiği düşüncesiyle telaffuz edilmez. Beyaz, siyah, kırmızı, yeşil ve kahverengi gibi renkler kutsal kabul edildiğinden daha çok bu renklerde elbiseler giyilir. Genellikle köylerde yaşayan, gerekmedikçe şehirlerde yerleşmeyen Yezîdîler günümüzde İran’ın çeşitli yerlerinde, Ermenistan’da Tiflis ve Erivan ile Gürcistan’da Batum’un köylerinde, Irak’ta Sincar dağlarında, Türkiye’de Batman, Nusaybin, Siirt’in Beşiri ve Kurtalan ilçeleriyle Hakkâri’nin dağlık bölgelerinde yaşamaktadır. Son zamanlarda terör yüzünden Güneydoğu Anadolu’dan çok sayıda Yezîdî, Batı ülkelerine iltica etmiştir. Toplam Yezîdî nüfusu 300-400.000 kadar tahmin edilmektedir.
AHMET TAŞĞIN
diyanet işleri logo ile ilgili görsel sonucutdv diyanet vakfı logo ile ilgili görsel sonucu
tdv logo diyanet ansiklopedisi ile ilgili görsel sonucu

12 Mart 2019 Salı

Rüya İle SosyoPsikoloji Köşesi //*\\ KALBE HUZUR YAYILMALI

Rüya İle SosyoPsikoloji Köşesi...


 Bu köşede daha önce yayınlanan sayfalar: 

besmele hareketli resimli ile ilgili görsel sonucu
KALBE HUZUR YAYILMALI
huzur resimleri ile ilgili görsel sonucu
     "Bunlar; iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı anmakla (zikretmekle) huzura kavuşur. ﴾Ra'd-28﴿

     Yukarıdaki Âyet-i Kerime'de doğru yolu arayanların vasıfları bildiriliyor. Âyetin bağlamı dikkate alındığı takdirde Allah’ı zikretmekten, anmaktan, hatırlamaktan, maksadın Kur’an olduğu düşünülebilir. Zira bir önceki âyette inkârcıların kabul etmedikleri şey Kur’an’dı; buna karşılık müminlerin gönüllerini huzura kavuşturan zikir de yine Kur’an’dır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de birçok yerde zikr kelimesi Kur’an’ın adı olarak geçmektedir (meselâ bk. Hicr 15/9; Nahl16/44; Enbiyâ 21/50; Fussılet 41/41 vd.).

     Bununla birlikte zikr masdar olarak “anmak” mânasına gelir; âyette bu mânanın yani dil veya kalp ile Allah’ın anılmasının kastedilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
     Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler Allah’a ve Kur’an’a gönülden ve samimi olarak inanan, Kur’ân-ı Kerîm’i okumakla ve Allah’ın adını anmakla kalpleri huzur, ruhları sükûnet bulan kimselerdir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa:289

     Huzur, saadet, mutluluk hemen herkesin aklından, zihninden, kalbinden, her gün defalarca geçen çok önemli bir konu. Her bir kulağın defalarca duyduğu, günümüz imkanları, şartları vesilesiyle de üzerinde pek çok yerde araştırmalar yapılan, üzerinde yazılan, konuşulan, her ortamda karşımıza çıkan kelimeler...
huzur resimleri ile ilgili görsel sonucu     Hemen herkes huzuru yakalamak için çabalıyor, koşturuyor ama ne kadar kişi mutluluğu yakalayabiliyor ki? Çoğu kişinin bir türlü sahip olamadığı şeydir şu mutluluk. Genellikle de mutluluk bilinmez ama mutsuzluk bilinir. Her şey zıddı ile daha kolay anlaşıldığından da "mutsuz olmamak", mutluluk olarak düşünülür. Maalesef çoğu kişinin şöyle bir yanılgısı var; "mutsuz değilsem mutluyum". Nasıl ki "ısınmayı"; "üşümemek" ile, "aşk, sevgi" yi; "sevmemek, nefret" ile tam olarak anlatamaz, anlayamazsak, mutluluğu da; mutsuz olmak ile anlayamaz, anlatamayız.
     Bir şey temas; onu bulmak, keşfetmek, yakalamak, anlamakla başlar... O yüzden mutluluğu tanımak için de; bulmak, keşfetmek, yakalamak ve anlamak yani hissetmek ve yaşamak gerekir. Kime sorsanız, hayatta ne ararsınız deseniz; mutluluk arıyorum diyecektir. İnsanın önce; "ne aradığını bilmesi" gerekiyor. Hemen herkes, her gün Google'da bir sürü şey arıyor. Çok yoğun bir arayış içinde tüm insanlık. Hatta çoğu kimse her zaman, sürekli bir şeyler aradığının da farkında değil...
     Evet herkes arıyor. Neleri arıyoruz? Bize iyi gelecek şeyleri, muhabbet etmekten zevk alacağımız kişileri, huzur bulacağımız yerleri, yapmaktan keyif alacağımız şeyleri arıyoruz. Peki bulabiliyor muyuz? Tam da burayı okurken soralım kendimize; "bulabiliyor muyuz?" Evet size soruyorum; "huzurlu musunuz, huzur bulabiliyorsunuz mu?"
     İnternette bulabiliyorsunuz mu demiyorum. Hayatınızda, yaşamınızda, gerçek huzuru, mutluluğu bulabiliyorsunuz mu? diyorum. Gerçekten huzurlu, mutlu musunuz?
     Belki de on beş, yirmi sene önce, daha sıradan bir yaşantımız vardı ama daha huzurluyduk. Kısa süreli de olsa, gündelik de olsa, hatta anlık bile olsa mutluluklara ulaşmak çok zor değildi. Şimdi ise mutluluğa değil ulaşmak, mutluluğun ne olduğunu bilen kişi bile bulmakta zorlanıyoruz. Ülkemizde yaklaşık 6 milyon kişinin farklı seviyelerde depresyonda olduğu tahmin ediliyor ve bu hızla da artmaya devam ediyor. MGYK'sında (Mail Grubu Yönetim Kurulu) olduğum Gönül Erleri olarak bu dönem SosyoPsikoloji köşesi yazıları başlattık ve bu köşeye bir hayli yoğun ilgi olduğunu, bu sayfalara ülkemizden ve dünyanın dört bir yanından çok fazla tıklanıp, okunduğunu fark ettik. Neredeyse kime sorsanız çok da mutlu olmadığını, çevresinde de gerçek mutlu kişiler görmediğini, herkesin mutluluğu aradığını duyacaksınız...
huzur ile ilgili görsel sonucu     Bu köşemizde SosyoPsikoloji üzerine çalışma yapmaya başlamak; sadece bize danışanları dinleyip, anlayıp onların sorunlarına çözümler üretmek ya da üretmelerine yardımcı olmak değil, aynı zamanda okuyan herkesin yani toplumun yön-yol bulmasına, huzur bulmasına yardımcı olmayı da beraberinde getiriyor.
     Ne yazık ki çoğu kişi, saniyelik zevklerle uyarılmaya alışmış-alıştırılmış zavallı beyinleri ile; instagram, facebook ve hatta ciddi iş dünyası platformlarından gelen beğenileri mutluluk sanıyor. Hatta bu beğenilerin artması için ciddi iş platformlarında bile içerik değeri olmayan paylaşımlarda bulunuluyor. İnstegramda takipçi sayısını on binlere, yüz binlere çıkartabilmek için kendileri de on binlerce, yüz binlerce kişiyi takip etmeye başlıyorlar. Kendileri de ne kadar takip edildiklerini biliyorlar aslında. Ama öyle görünüyor olmak bile yapay-sahte-geçici bir mutluluk getiriyor onlara. Ne yazık ki; çoğu kişinin beyinleri sanal alem, sosyal medya üzerinden uyarılmaya alıştı ve bu sebeple uzunca süredir gündelik hayattaki yakın-ikili ilişkilerimiz bundan olumsuz yönde etkileniyor.

     Evet; "Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur" diyor, ayet-i kerime.
     Allah Azze ve Celle'nin hoşnut olacağına emin olacağımız şeyler üretmek, yani hayırlı işler yapmak, sadece kendi şahsımıza değil, ailemize, arkadaşlarımıza, sosyal çevremize, tüm dünyaya doğru olduğuna, hayırlı olduğuna emin olacağımız şeyler kazandırmak, öğretmek gerekiyor.
     Doğruları öğrenmek, yaşamak, bu vesile ile mutlu olmak ve çevremize de öğretip, örnek olup başkalarının da mutlu olmasını sağlamak, buna vesile olmak en büyük mutluluklardan birisi. Mutluluk kavramının sağlıklı bir alanı, zemini olmadan ne görürse, ne bulursa onunla mutlu olmaya çalışarak, zemini-temeli olmayan, yalan-sahte mutluluklara ulaşılabilir ama o şekilde uzun süre zihinlerde-gönüllerde huzur, mutluluk yayılmaz.
     Çoğu kişi yapmacık mutlulukları bir araya getirip uzun süre mutlu olacaklarını düşünürler. Oysa ki mutluluk yağan yağmur, yağan kar, akan ırmak gibidir. Nasıl ki kar-yağmur yağdığında, ırmaklardan tarlalara sular aktığında asfaltlar, taşlar değil; toprak ve toprağın üzerindeki tohumlar, bitkiler, çimenler, ağaçlar, o suları kendilerine çekerler ise gerçek mutlulukta böyle bir zemine ihtiyaç duyar. Önce kalplerden olumsuz, zararlı, insanlık ile bağdaşmayan ne varsa çıkartmak, kalpleri arındırmak gerekiyor ki kalplerin huzur bulmasını sağlayacak şeylere yer açılsın.

     Huzurun ve mutluluğun; engellenmemesi, korunması, erimemesi, kaybolmaması, gerekir. Eğer huzurlu değilseniz, uzun süre mutlu olamazsınız, mutluluklarınız da hep geçici olur. Mutlu olmanın olmazsa olmazı "iç huzurdan" başlar. Yani gönül huzuru, gönül rahatlığı. Huzursuzluk yayan sorunları ortadan kaldırmak, onlara karşı çözümler üretmek, kovulacak her ne varsa da def etmek, uzak durmak gerekir. Çözüm bulamayanların da kişisel gelişimlerinde psikolojik destek almaları ve sağlıklı bir sosyal çevre edinmeleri en önemli iki husustur. Edinilecek sosyal çevre; sahteci, yalancı, yapmacık, sorunlu, kanunsuz işler yapan değil; aklı başında, sağlıklı bilgilerle donatılmış, kendi arasında ve çevresi ile sosyal birliktelik kuran, iletişim ve anlama sorunu olmayan, ilkeli, kurallı yani insanca yardımlaşma-dayanışma içinde olmalı.
Ä°lgili resim
     Kendileri mutlu olmadan hiç kimse başkalarına mutluluğu anlatamaz ve yayamaz. Çevremizde göreceğimiz ve gerçekten huzurlu, mutlu olduklarına kanaat getireceğimiz kişilerle irtibatlarımızı daha da güçlendirmeli, onları örnek almalıyız. Kendimizi tarafsızca, aklı selim ile gözden geçirelim ve huzuru sağlayacak bir inanç ve yaşantı haritası çizelim. Kendimize uygun somut uğraşlar bulalım. Uğraşlarımız da Rabbimizin razı olacağı eksende olsun. Mutluluğu; okul, meslek, sağlık, spor, iş platformlarında (oralar mutlu olmak için değil, bir şeyler öğrenmek, icra etmek için varlar), sahte gülücüklerin yayıldığı ortamlarda değil, Rabbimizin razı olacağına kesin emin olacağımız alanlarda aramalıyız... Yoksa gittikçe silikonlaşan beyinlerimiz, kalplerimiz huzur ve mutluluğu tadamayacağı gibi tanıyamayacaktır bile...

    Kalbi huzur bulmuş, gönülleri mutlu insanlardan olmanız dileği ile hoşcakalın...

SosyoPsikolog
Gönül Erleri MGYK Üyesi
Rüya Şahinoğlu

Rüya İle SosyoPsikoloji Köşesi //*\\ DOSTLUK ve DÜŞMANLIK

Rüya İle SosyoPsikoloji Köşesi...

 Bu köşede daha önce yayınlanan sayfalar: 
besmele hareketli resimli ile ilgili görsel sonucu
DOSTLUK DÜŞMANLIK ile ilgili görsel sonucu     Rahmet ve Rahmanıyetiyle cümle mahlukatına şefkat ve muhabbetle muamele eden Cenab-ı zül Celal ve  hazretlerine hamd ederim.
     Nebiyullah, şifayullah, Rasulallah Efendimiz Hazretlerine salat ve selam ederim... 
     Bütün Alinin, ashabının ve evladının bu selamdan haberdar olmasını niyaz ederim.
     Esselamualeykum Gönul Erleri Mail Gurubumuzun üyeleri, değerli kardeşlerim... 
     Bugün "insanlar birbirlerine neden dostluk ve düşmanlık besler?" konusunda konuşalım , düşünelim istedim, ne dersiniz?
     Hayatımızda en az bir kez hepimizin başına gelmiştir. "Daha farklı biri olduğunu düşünüyordum’’ dediğimiz insanlar çıkmıştır karşımıza..Ya ilk görüşte bu iyi birine benzemiyor demişizdir. Sonra tam tersi durumla karşılaşmışızdır. Ya da ilk görüşte çok sevip, güvenip, sonradan bize uygun bir insan olmadığını anlamışızdır. Bu durumdan kurtulmanın en kestirme yolu bütün insanlara eşit mesafede yaklaşmak ve ön yargılı olmamaktan geçmektedir. Arkadaşlığın veya dostluğun sosyopsikolojik boyutlarına girdiğimizde bireyden topluma sevgi, saygı ve hoşgörü ortamının sağlanması için nasıl bir tavır almalıyız? İnsanlarla nasıl iyi geçinebilirsiniz. İnsanlara nasıl güvenebiliriz? Bütün bu soruların cevaplarını hem iki cihan güneşimiz olan peygamber efendimizden, hem de yüce dinimizinin insan ilişkilerinde bizlere tavsiyelerinden yola çıkarak bulabiliriz. 
DOSTLUK DÜŞMANLIK ile ilgili görsel sonucu     Hepimizin bildiği  ’mümin müminin  aynasıdır’ hadisi şerifi bunun en basit örneğidir. Bu hadisle Efendimiz bize ne buyurmuş? Biraz üstünde düşünelim.
     Manada; Bir müminin kalbi size ayna vazifesi yapar ve size kendinizi gösterir. Ona baktığında ne görüyorsan sen o sundur. İşte bunu idrak ettiğimiz noktada karşıdaki kişide gördüğümüz noksan ve zaafiyetleri kendimizden bilmeli ve kendimizi düzeltmeliyiz. 
     Manada; Siz karşınızdaki kişiye ayna olun! Kusurlarını başkaları fark etmeden görün ve kardeşinizi uyarın…
     Bir mümin kardeşiniz size kusurlarınızdan haber veriyorsa ona kızmayın, hatta ona teşekkür edin. Çünkü o size bir nevi ayna olmuştur.
     İmam Gazali’ye göre, terbiye almak, güzel ahlak sahibi olmak için birkaç yol vardır. Bunlardan biri de, senin kusurlarını, noksanlıklarını sana bildirecek, her zaman seni kontrol ve teftiş edecek olgun bir  insanın / bir müminin arkanda yer almasıdır. Ayrıca insanın, söz veya davranış diliyle kendisine kusurlarını gösterecek, iman, amel ve ahlâk yönünden kendisinden daha olgun, üstün ve dürüstçe öğüt veren bir zata ihtiyacı vardır.
     Yine insanın, içinde bulunduğu durumun güzel olduğuna kanaat edip onda sebat emesi için de bir aynaya ihtiyacı vardır. “Şu ahlakın güzel, şu tavrın mükemmel!” deyip kendisini aynı halde devam etmeye teşvik eden ve bu yönüyle de ayna görevini yapan bir mümin kardeşine ihtiyacı vardır... 
     Çok sevdiğim birkaç  atasözü;
    * İyilerle dost ol, kötülerden emin olursun. (İyilerle birlikte olursan kötülerden uzaklaşmış olursun). 
    * Dost, acı söyler fakat doğru söyler. (Başkaları doğruyu saklar senden fakat dost öyle değildir. Çünkü o senin derdinle dertlenir. Onun için seni asla kandırmaz, üzüleceğini bilse bile sana doğruları söyler. )
    * Dost dediğinin gölgesinde suç işlenir. (Ağzı sıkıdır, seni ele vermez. )
    * Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı, dost bil gamlı vaktinde elinden tutanı. (İyi gününde herkes yanında olur gerçek dostlar kötü gününde de yanında olanlardır.
    * Dost dostun ayıbını yüzüne söyler. (Gerçek dostlar birbirinin arkasından konuşmaz, sorunları yüzlerine söylerler.)
    * Ararsan dost ara, düşman ayağının dibindedir. (Dost bulmak zordur.)

     Maslow Teorisi:
DOSTLUK DÜŞMANLIK ile ilgili görsel sonucu     Toplumda sevgi, saygı, mutluluk ve tam hoşgörü ortamının ihtiyaçlar hiyararşisi piramidinde en son nokta olan kendini gerçekleştirmeyle sağlanabileceğini savunur. Maslow her insanın aşamalı bır şekilde ihtiyaçlarını doyurduklarını belirtir. Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.
     Piramitin altında yer alan ilk ihtiyaç turu, fizyolojik ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçlara nefes alma, yemek, su, uyku gibi örnekler verebiliriz. İkinci basamakda güvenlik ihtiyacı yer alır ki bedenin güvenliği, iş güvenliği, ahlaki güvenirlik, sağlık ve malın güvence altında olması bu ihtiyaç gurubu için önemli örneklerdir. Ait olma ve sevgi ihtiyacı içerisinde ise arkadaşlık, aile ve mahremiyet gibi faktörler yer alır.
     Dördüncü olarak kendine saygı ihtiyacının içeriğini, güven, başarı, başkalarına saygı duyma, başkalarından saygı görme gibi faktorler oluşturmaktadır.
     Son ihtiyaç ise kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır.  Bireyler alt düzey ihtiyaçlarını doyurarak kendini gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu noktada bireylerin ahlaki bir inanç sistemlerinin olması, problem çözme becerilerinin olması, içinde bulundukları anı yaşamaları, ön yargılardan arınma ve gerçekleri kabul etme gibi özellikler sergilemeleri onların kendilerini  gerçekleştirdiklerinin önemli göstergeleridir. 
     Kendini gerçekleştiren insan artık karşısındakini olduğu gibi kabul edecek ve kendini de sevecektir. Böyle bir kişilik başkalarıyla gerek dostluk gerek arkadaşlık kurmada hiç bir sorun yaşamayacaktır.
Psikolojik yönden insan ihtiyaçlarını ele aldığımızda ise üç temel psikolojik ihtiyaç ortaya çıkar. Bu ihtiyaçların ilki; yetkinlik ihtıyacıdır. Yani bireyin özgür iradesiyle seçimlerde bulunması.
     Ait olma ihtiyacı; bireyin başka bireylerle bağlantılı olmalarını... 
     Özerklik ihtiyacı ise bireylerin kendilerini yeterli hissetmelerini belirtir. Yapılan araştırmalar bu ihtiyaçların doyurulması, bireylerin kişilik gelişiminin tamamlamasını ve  kendini mutlu  hissetmesini  sağladığını göstermektedir. Mutlu insanlar  başkalarını da mutlu ederler. 
     Bugünkü yazımı Mevlana ‘nın  biricik oğlu Sultan Veled’e etmiş olduğu bugünde tazeliğini muhafaza etmekte olan öğütlerınden bır tanesiyle bitirmek istiyorum...
     Mevlana oğluna der ki;
     ‘’Bahattin! Eğer daima cennette olmak istersen, herkesle dost ol, kimsenin kinini yüreğinde tutma!
Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma!
     Merhem ve mum gibi ol, iğne gibi olma,
Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen..... 
DOSTLUK DÜŞMANLIK ile ilgili görsel sonucu    Fena söyleyici... 
    Fena öğretici..... 
    Fena düşünceli olma!
    Çünkü bir adamı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun. İşte o sevinç Cennetin ta kendisidir..... 
     Eger bır kimseyi düşmanlıkla anarsan, daima üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da Cehennemin ta kendisidir... 
     Dostlarını andığın vakit içinin bahçesi çiçekle, gül ve fesleğenlerle dolar.
     Düşmanlarını andığın vakit, için dikenlerle ve yılanlarla dolar, canın sıkılır, içine pejmurdelik gelir.
Bütün peygamberler ve veliler, böyle yaptılar, içlerindeki karakteri dışa vurdular. Halk onların bu güzel huyuna mağlup olup tutuldu, hepsi gönül hoşluğu ile onların müridi ve ümmeti oldular.’’
İnsan ilişkilerınde nasıl davranmamız gerektiğinin en güzel ayetleri ise Hucurat suresindedir. Ben birkaç ayeti burada yazmak istiyorum. Size tavsıyem en kısa zamanda Hucurat süresini okuyup evlatlarımıza okuyup, okutup, idrak ettirmenizdir..
     6. Ayet: Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.
     12. ayet: Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.
     10. ayet: Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.

     Sizi ve sevdiklerinizi Allah Tealaya emanet ederim.
     Selametle... Saadetle…
     Rüya Şahinoğlu

03-04-05 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 03-04-05 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avan...