21 Haziran 2011 Salı

TAŞLARLA ÇEVRİLİ BU ALAN 'BİR CAMİ' ... Demet Tezcan

Tülay Gökçimen: Demet Hanım, Cibuti'ye ne zaman ve neden gitmiştiniz?
Demet Tezcan: Kurban Bayramı vesilesiyle Cibuti'ye gitmiştik. Gittiğimizde de elimizden geldiği kadar köylerde evlere misafir olmaya, onlarla konuşmaya ve dertlerini dinlemeye çalıştık.
İlk aklınıza gelen nedir yaşadıklarınız arasında?
İlk aklıma gelen ve hiç unutamadığım durumlardan, Cibuti'de etkilendiğim evlerden iki tanesini anlatayım size. İlki; bir köyün reisine misafir olmuştuk. Köyün en ileri gelenlerindendi. Bize ikramda bulunmak istediler. Reisin bize ikramı, tandırda pişirilmiş kuru ekmekti. Türkiye'de Her gün 12 milyon ekmeğin çöpe gittiği düşünüldüğünde çok acı bir manzaraydı. Reisin evi diğerlerine nispeten daha iyiydi. Ev dediğimiz şeyler çalı çırpıdan oluşmuş, botanik bitkilerle sarılmış, odacıklardan oluşmuş çadırlar.
Bir diğeri de Cibuti'nin Tacora Bölgesi'nde bir hanımın evine misafir olmuştuk. Kadınla kapıda karşılaştık. Hayvanın derisinden su tulumu yapmış, çok uzak bir bölgeden su taşıyordu. Üç yıl önce yaşandı bunlar. Kadının evi, çalı çırpıdan müteşekkil bir evdi. Çadır diyebileceğimiz, bir odacık. Tüm aile aynı oda içerisinde yaşıyor.

ETİYOPYA DA BİR EV
Evin bir köşesinde yanmaktan simsiyah olmuş üç tane taş, üzerinde yine yana yana simsiyah olmuş bir tencere. Duvarda bir torba asılı, içinde birkaç soğan patates. Bizler gibi başka odası, mutfağı, dolapları yoktu. Mutlaka onun haricinde başka yiyeceği vardır diye düşünürsünüz ama tüm yiyecekleri orada gördüklerimizden ibaretti.

O an kendi hayatınızla o hayatı kıyasladınız mı?
Tabi, orada kıyaslamaya giriyorsunuz. Kendi yaşantınızla, kendi geldiğiniz ülkenin refah durumuyla, oradaki yoksulluğu kıyaslıyorsunuz. Zihnimizde bunları canlandırırken sanki düşüncelerimiz şeffaflaşacak ve orada yaşayanlar bizim tüm tüketimimizi, israfımızı görecekmiş gibi bir korkuya kapılıyorsunuz.
O kadın başka ülkedeki hayatları biliyor mudur?
Bildiğini sanmıyorum. Çünkü tüm teknolojiden uzak, köy demenin ötesinde çölün ortasında küçük çadırcıklardan ibaret tüm hayatları.  Dolayısıyla, öteki dünyayı bileceğini ve kıyaslayabileceğini sanmıyorum. Su taşıyacak, bizim kansorojen  diye hayatımızdan çıkarttığımız plastik kapları bile yok. "Ya Rabbi, boynuzsun koyunun boynuzlu koyundan hesap soracağı o günde bu kadını çıkartma benim karşıma. Diye duaya sığındığım bir gündü.Bende öyle bir acı hatırası var.
Evlerde kullandıkları temel eşyalar nelerdir?
Hep Hz. Fatıma'nın çeyizinden bahsedilir ya bir minder, bir ibrik vs. aynısı. Odanın ortasında ısınmak için kullandıkları birkaç taş, bir tencere, yerde minderimsi bezler.
Bu yüzyılda bir yanda insanlar açlıktan ölürken diğer yanda çağın vebasının obezite olması ne garip...
Bu ülkede kadınlar ekmek pişirecekse buğdayı iki taşın arasında elleriyle dövmek zorundalar. Bir avuç buğdayı ekmek yapacak, kilometrelerce yürüyüp su getirecek... Üç öğün yemesi zaten mümkün değil o yoksulluğun içerisinde. Tüm bunlara rağmen hamdeder, şükrederler. İnançlarını yaşamaya ve yaşatmaya çalışırlar. Hiçbirisinden "biz açız, bize yiyecek getirin" talebini duymuyorsunuz. Su talepleri var, su kuyusu açın diyorlar. Şunun bilincindeler; Allah (cc.) kulunu unutmaz, rızık verecek olan O'dur.
Su kuyusundan başka ne gibi talepleri oldu?
Oralara belli kalıp ve yargılarla gidiyorsunuz. Bizlerde yoksulluğun sınırı, ekmeğimize katık bulamama değil, ekmeğin yanındaki katıkların sayısı-sınırıdır. Geçen yıl Arakan'daki bir mülteci kampında, ekmek bile bulamadıkları için çoğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 104 kişi hayatını kaybetti. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde ekmeğine sadece domatesi, peyniri katık yapanlar mı yoksul, onlar mı yoksul tekrar gözden geçiriyorsunuz. Şununla övünüyor bu insanlar; özellikle Cibuti'liler, Habeşistan'dan ayrılma bir toprak parçası olduğu için "bizler müslümanız, Allah (cc.) Resulü hayattayken Müslüman olmuş insanlarız. İlk hicret bize yapıldı. Dolayısyla, İslami iyi biliyoruz. Bize medrese yaptırın, bize okul yaptırın. Çocuklarımız, Fransızların yaptırdığı okullarda okuyorlar. Cibuti her ne kadar 1974'den beri bağımsız gibi görünse de, okullarda hala Fransız ders kitapları okutuluyor. Fransızca konuşuluyor. Onların tarihi, edebiyatı, sanatı, kültürü okutuluyor."
Hafızası silinmiş, geçmişi olmayan bir ülkenin halkı...
Açlıktan ve susuzluktan ölmelerine rağmen sıkı sıkıya tutunduklar, onları hayata bağlayan şey Allah (cc.) inancı ve dinleri. Bunu yaşatmak için de sizden tabiî ki beklentileri var. Cami isteyebiliyor, Kur'an- Kerim isteyebiliyor. Medrese ve su kuyusu isteyebiliyorlar. Çünkü bir su için 10 km. veya daha fazla  yürümek zorunda olanlar var.
Sizi nasıl misafir ettiler?
Çok candan karşıladılar. Gözlerinin içi gülüyordu. Köyün reisi ile toplantı yapmıştık demiştim ya, o gün o eve tüm köylüler toplandı. Bizi orada gezdiren partner kuruluş bizi onlarda tanıştırdılar ve dediler ki; " kardeşlerimiz Türkiye'den, İHH insani yardım vakfından geliyorlar. Size kardeşlerinizden selam getirdiler. Sizin kardeşlerinize iletmek istediğiniz bir şey var mı?"
O kadar heyecanlandılar, köyün reisi o kadar sevindi ki, sanki üç dilek dileme hakkı vardı. O tılsımı bozmak ve yanlış bir şey dilemek istemiyordu. İki şey ifade edebildi. Birincisi; "biz müslümanız, çocuklarımıza bir medrese yapın, dini eğitim alsınlar. İkincisi de bir su kuyusu yapın. Şimdiki kuyumuz elli yıllık ta Fransız'lardan kalma. Çamurdan ibaret, suyundan içemiyoruz. "
Üçüncüyü isteyemedi bile...
Halbuki bir yardım derneği ayaklarına kadar gelmiş, daha çok şey isteyebilir değil mi?
Onlar inançlarını yaşatacak şeyler istediler. Evlerinde bizim farkına varmadan doğal olarak tükettiğimiz hiçbir şey yok.
Etiypya'ya ne zaman ve hangi proje ile gitmiştiniz?
Etiyopya'ya 2010 Ramazan ayında gittik.Kırtasiye-gıda yardımı hayata geçirilen projelerin yerinde gözlemi gibi bir dizi etkinlik gerçekleştirdik. Gönüllülerimiz bu bölgedeki Kur'an- Kerim ihtiyacını bildikleri için talep ettiler ve bu talep doğrultusunda Kur'an-ı Kerim dağıtımı için bir proje hayata geçirmişlerdi. Yanılmıyorsam 2000 Kur'an-ı Kerim dağıtımı yapıldı. Bu okul Afrika şartlarında iyi diyebileceğimiz bir okul. Bu gezimizde yanımızda öğretmen bir gönüllümüz de vardı. Dersliğin içine girdiğimizde gözyaşlarını tutamadı. İçerisi kapkaranlıktı.

Etiyopya'da bir ev
Sıra var mıydı peki, çocuklar nerede oturuyorlar?
Sıra var ama yeterli değil tabi ki. İçerisi karanlık olduğu için sadece fotoğraf makinelerinin flaşlarıyla aydınlatabildik. Sıraların altında elif cüzleri vardı çocukların. Parça parça olmuş, dikebilen kocaman kocaman dikmiş. Bir tanesi karton mukavva gibi bir şey bulmuş elif cüzünü onun arasına koymuştu. Yapıştıracak tutkal yok.
Etiyopya'da bir evin mutfağı
Okulda kaç öğrenci var?
Çoktu, kalabalıktı sayısını tam bilmiyorum. Onların ne kadar yoksul olduklarını üzerlerindeki giysilerden açıkça okuyabiliyorduk. Bir tanesi sadece bir mont bulabilmişti içerisine giyeceği bir kazağı bir tişörtü veya iç çamaşırı yoktu. Ama o çocuk, mont bulabildiği için şanslıydı.
Eğitim sistemleri nasıl peki?
Bazı bölgelerde Çocuklar tahtaların üzerine yazarak çalışıyorlar. O yazdıklarını siliyorlar ertesi gün tekrar aynı tahtayı kullanıyorlar. Bizim çocuklarımız her türlü imkana sahip ama onlar sadece hafızalarını kullanmak zorundalar. Kapkaranlık olsa da bir okulları başları üzerinde bir dam olduğu için kendi ülkelerindeki bazı çocuklardan daha şanslıydılar.
Dağıtılan Kur'an- Kerim'lere nasıl tepki verdiler?
Pırıl pırıl ciltli Kur'an-ı Kerimlere ilk kez sahip oluyorlardı. Her bir çocuk dünyanın hazinesine sahip olmuş mutluluk içerisindeydi. Bunu sadece yeni bir kitaba sahip oldukları için değil, Kur'an- Kerim'in kıymetini idrak ettikleri için yaşadıklarını düşünüyorum.

Yoksulluk eğitime engel değil...
Gerek yoksul gerek savaş bölgelerinde anne babalar, çocuklarına inançlarını, Kur'an-ı Kerim'i öğretmek için yoksulluklarını, savaşta olmalarını veya mülteci hayatı yaşamalarını mazeret olarak göstermiyorlar. " Ya Rabbim; çocuklarımızı okula gönderirken üstlerine giydirecek hiçbir şeyimiz yok, dizimize kadar çamurun içerisindeyiz. Bu yokluğu bize veren Sensin." demiyorlar.
Bir mazeretin arkasına saklanmadan, tahtanın üzerine yazacaksa yazarak, ezber yapacaksa ezberleyerek çocuklarına inançlarını ve Kur'anı öğretiyorlar.
Ziyaretimiz esnasında o okulun müdürü bize deki ki: Bugüne kadar buraya pek çok yardım kuruluşu yardım gönderdi ama bizi ziyarete gelen olmadı. Siz buraya kadar gelip halimizi soran ilk kurumsunuz. Buraya gelenleri yardımları bırakıp hemen gitmelerini istemiyoruz. Bu sebeple ziyaretiniz bizim için çok önemli. Bize yol gösterin.

Köylülerin yaşadığı evlere geri dönersek ve Etiyopya'nın iklimini düşündüğümüzde bolca yağmur yağıyor diyebiliriz. Evlere yağmurun girmesini nasıl önlüyorlar?
Bu fotoğraflar çok değil birkaç ay önce 2010'un Ramazan'ında çekildi. Gittiğimizde Etiyopya'nın kışıydı ve bol bol muson yağmurları yağıyordu. Evlere sadece yağmur girmiyor. Çok şey giriyor o evlere. Bir eve girdik, kapkaranlık bir zindan gibiydi. Yine sadece flaşlarla aydınlatabiliyorsunuz. Ayağınızın dibinde bir şeyin gezindiğini hissediyorsunuz fotoğraf çekip bir bakıyorsunuz ki evin bebeği emekliyor yerde. Sonra bir şeyler daha hissediyorsunuz yine bakıyorsunuz ki bir keçi dolanıyor evin içinde. Bunların hiç birini çıplak gözle göremiyorsunuz.
Katarakt hastalığı bu yüzden mi yaygın bu bölgelerde?
Yoğun güneş ışığı ve yetersiz beslenme sebep oluyor ama bu tür yan unsurlar da etkindir herhalde. Ve bu sebeple bu hastalığa yakalanıyorlar. Evlere pencere yapsalar yağmur girecek, belki vahşi hayvanlar girecek. Zaten çamurun balçığın içinde yaşıyorlar.
Buralara kuyu yapmak zorundasınız çünkü berrak su yok, arıtma sistemi yok, alt yapı yok. Her gün yağmur yağdığı halde imkansızlıklar sebebiyle çamurla muhataplar. Su olarak nitelendirebileceğimiz gürül gürül akan dereler var ama çamur akıyor.
Bu çocuğun üstündeki bezi belki siz yer bezi bile yapmasınız ama onların yegane giysisi bu. Onları görünce bizim çocuklarımıza giydirdiğimiz X-X çizgi film  karakterli tişörtler geliyor insanın aklına. Renk renk, çeşit çeşit... Bazıları anne babalarının elbiselerini geçiriyor üstüne.
Resimde gördüğünüz sarı tişörtlü çocukla yolumuz Cibuti'de bayramda kesişti. Yetim çocuklara bayramlık giydirecektik.  Bulunduğu yerden birdenbire koştu belime sarıldı ve tuttuğu parmağımı giydirene kadar hiç bırakmadı. Garip bir duyguydu. Zaten dibe vurmuş bir hayatla karşılaşıyorsunuz, yoksulluk, yetimlik... Duygularınız altüst durumda ve o anda ne düşündüğünü niye yaptığını kestiremediğiniz bir hareketle karşılaşıyorsunuz. Kendisine sıra gelmeyeceğini mi düşündü minnet ya da sevginin ifadesi bilmiyorum ama unutamadığım bir zaman dilimiydi.
Susuzluk insana sadece kilometrelerce yol yürütmüyor, kabileler arası su savaşları da çıkıyor!
Sizin yaptırdığınız bir kuyudan onlarca köy, yüzlerce insan istifade edebiliyor. Susuzluk insana sadece kilometrelerce yol yürütmüyor, kabileler arası su savaşları da çıkıyor orada. Siz bunu da önlemiş oluyorsunuz. Her şeyden öte bu kardeşlerimize "yalnız değilsiniz, biz varız" diyorsunuz. Açtığınız o kuyuyla ve kuyuya verdiğiniz isimle birlikte, dünyanın bir yerlerinden gelip, Müslüman kardeşi için bir şeyler yapmaları onlara umut veriyor. Hayata tutunmak için yeniden cesaret veriyor.
Ya yetimler, onların durumu nasıl bu bölgede?
Anneli babalı çocukların çektiği sıkıntıların bile ne kadar çokken, yetimlerin ne halde olduklarını siz düşünün. Biz onlara sahip çıkmasak onlara sahip çıkacak tehlikeli eller oralarda kol geziyor. Size hiç unutamadığım bir anı anlatmak istiyorum. Havaalanına geldiğimizde çeşitli ülkelerden gelmiş beyaz kadınların kucaklarında, kiminde bebek kimimde iki, üç yaşlarında çocuklar olduğunu gördük. Bebekler feryat figan ağlıyordu. Belki bu ağlama beyaz, annesine hiç benzemeyen bir kadının kucağında olduğu için, korktuğundan ağlıyordu. Belki annesini istediği için ama annelerinin kucaklarından koparılmış çocuklardı.
Beyaz kadınlar o çocukları neden ve nereye götürüyorlardı? Niyetleri neydi sizce?
Bu insanların niyetleri iyi veya kötü her ne niyetli olursa olsun, bu çocukları iyi bir ortamdan büyütmek için de alıyor olabilirler veya bir takım art niyetlerle de yola çıkmış olabilirler. Çünkü bilinen bir gerçek var ki, bu bölgelere yardım kuruluşlarının gittiği gibi organ mafyası da gidiyor fuhuş mafyası da. Her çeşit insan taciri gidebiliyor. Kaldı ki iyi niyetli olmuş olsalar bile, bu çocukların yaşayacağı en büyük konfor, hangi yuva kendi yuvasından daha güzel olabilir, hangi kucak kendi anne kucağından daha sıcak olabilir ki?
Anneler, kendi çocuklarını bu kadınlara neden veriyorlar?
Çaresizlikten... Belki geride kalan yedi çocuğunu kurtarmak için... Ya da yetimhanelerden çok rahat alınabiliyor bu çocuklar. Bundan birkaç yıl önce yabancı bir yardım kuruluşu (Fransız) yüz küsur çocuğu kaçırırken havaalanında yakalandı. Bunun gibi yakalanmayan sayısız kaçırma olayı var. Ben çok daha tehlikeli bir boyuttan bahsetmek istiyorum. Avrupa'da yaygınlaşan eş cinsel evlilikler sebebiyle eş cinsel çiftler bu çocukları evlat ediniyorlar. Çocuk anne modelinde de baba modelinde de aynı cinsi gördüğü için sapkın bir birey olarak yetişiyor.
Peki, o uçakta bu çocukların ağladığını gören sizden başka insanlarda vardı muhakkak. Onların bu kadınlara bakışı nasıldı?
Uçaktaki insanların pek çoğu bu "annelere" , beyaz kadınlara bir kurtarıcı bir kahraman gözüyle bakıyorlardı şüphesiz. Çünkü dünyanın bir yerlerinden gelmişler, Afrika'nın kara derili kara yazgılı çocuklarını dert etmişler, alıp götürüyorlar...
Sizce, Afrika'da yaşananların arkasında kimlerin rolü var?
Bunların arkasında; vaktiyle beyaz insanların sömürgeleştirdiği, insanlarını gemiler dolusu doldurarak götürdükleri, bu insanların yollarda telef olan binlercesini kayıtlarına can kaybı değil mal kaybı olarak düştükleri, dünyanın en zengin altın, elmas madenlerine sahip oldukları halde bu insanların bugün açlıktan ölüyor oldukları, iç savaşların sebepleri, yanlış tarım politikaları, sosyolojik, kültürel, siyasi vs. sebeplerin hepsinde o uçaktaki kahraman gözüyle bakılan kadınların sömürgeci ülkelerinin rolü var. Örneğin; Cibuti Afrika'nın en küçük ülkelerinden, haritada bile çok zor görebileceğiniz bir ülke fakat Amerika, Afrika'daki en büyük askeri üssünü bu ülkede kurmuş.
Kuş uçmaz kervan geçmez köyde, bir evin çatısındaki Amerikan bayrağı...
Cibuti'de benim dikkatimi çeken konulardan biri de dini sembollerin yarışması. Bir yolun her iki tarafına da cemaati olsun olmasın kilise yapıldığını gördük. Kuş uçmaz kervan geçmez çölde kilometrelerce yol katediyorsunuz, bu yolu giderken de oradaki partner kuruluşa dua ediyorsunuz iyi ki burayı bulmuşlar, kurbanımızı burada keseceğiz diye ama köye bakıyorsunuz onları çoktan bulmuşlar, zihinlerini yıkamışlar, bayraklarını dikmişler.

Bir yerde bir başka ülkenin bayrağı dalgalanıyorsa bu işgal demektir!
Ekipteki arkadaşlarla  görünce adeta deliye döndük. Buraya da mı gelmişti? Şaşırmalı mıydık? Onu da bilmiyorum ama. En azından kabullenmek istemiyorsunuz. Bir yerde başka bir ülkenin bayrağı dalgalanıyorsa bu işgal demektir. O bayrak dikilen evin sahibi köylüye anlatmaya çalıştık, bu olmamalı diye ama bize korktuklarını söylediler. " Siz gideceksiniz, biz burada kalacağız" dediler.
Cibuti'de dolaşırken yanıma bir kadın yaklaştı ve bana bir şey göstermek istediğini söyledi. Ben evini ve yoksulluğunu gösterecek zannederken küçük küçük taşlarla çevrilmiş, bir salon büyüklüğünde bir yer gösterdi ve "burası bizim camimiz" dedi. " Bizler müslümanız, ne olur bize cami yapın" diye de ekledi.
O yoksulluğun içinde sizden başka şeyler isteyebilir. Bir yardım kuruluşu oraya gelmiş, o kendi yoksulluğunu söylemiyor, sizden cami istiyor...
Bunca yoğunluğun bunca konforun içinde, etrafımızda camilerle çepeçevre sarılmış iken ezanla çağrılıyor olduğumuz halde namaza gereken vakti, ağırlığı veremiyoruz bu bir gerçek. Kulluğunun idrakinde ayakta zor duran bir insan. Yürürken iki büklüm olduğu halde sırtında seccadesi...Seccade dediğimiz de bir bez, çaput parçası tabi. Ve Rabb'inin huzuruna varıyor...Çok etkileyici bir manzara benim için.Kulun Allah (cc.) ile ilişkisinin somut örneklerinden biridir namaz. Ve bu sıkı ilişkiye şahidlik ediyorsunuz.

Namaz kılan bir köylü

Siz Cibuti ve Etiyopya'dan döndüğünüzde onlar için ilk ne yapmak istediniz?
Ben ilk Afrika'dan döndüğümde ve anlat diye çağırdıklarında, sırtımda çok büyük bir ağırlık hissediyordum. Sırtıma tonlarca vebal yükünü aldım ve geldim diye düşündüm. Sonuna kadar anlatmalıydım. Gel bize anlat dediklerinde ise kendi kendime sormadan edemiyordum acaba bu vebali üstlerine almaya hazırlar mı? Gözlerinizin gördüğünü, kulaklarınızın duyduğunu, şahitliğinizi paylaşmış oluyorsunuz. Anlattıkça sırtımdaki yük hafifliyor ama tabi bu vebali paylaşmışlar ve hiçbir şey yapmamışlar topluluğu olmamak gerekiyor.
Bir bardak su bile olsa katkınız bunu koymak gerekir...
Kelimenin gücüne sığınarak, defalarca anlatmam gerektiğini düşünüyorum. Yetimlere sahip çıkmanın ne kadar büyük bir sevap olduğunu burada görüyorsunuz veya su kuyusu açtırmanın, katarakt ameliyatları yaptırmanın...
Söyleşi ve sırtındaki vebali paylaştığı için Demet Hanım'a çok teşekkür ediyoruz.
Demet Tezcan Mavi Marmara yolculuğu dahil olmak üzere Srebrenitsa'da toplu defin töreninden, Lübnan mülteci kamplarına tüm yol hikayelerini ve şahitliklerini önümüzdeki aylarda Pınar Yayınları'ndan çıkacak olan kitabı "YOLA DÜŞÜNCE"de okurlarıyla paylaşacak. Bunun da haberini şimdiden vermiş olalım.

Röportaj: Tülay Gökçimen/ Dünya Bülteni

19 Haziran 2011 Pazar

ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ 156 İTFAİYE ERİ ALACAK...

ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
156 İTFAİYE ERİ PERSONEL ALACAK
  
     Ankara Büyükşehir Belediyesi 2010-KPSS (B) grubu sınavına girmiş Lise, Önlisans ve Lisans mezunlarından 156 İtfaiye Eri alacak. 11 Temmuz 2011 tarihi itibariyle 30 yaşını doldurmamış olanlar 30 Hazirana kadar başvurmalılar...

15 Haziran 2011 Çarşamba

ÜÇ AYLARIN FAZİLETİ ve KANDİLLER ... Muhammed Fesih Kaya

Muhammed Fesih Kaya
 ÜÇ AYLARIN FAZİLETİ ve KANDİLLER

         Allahümme bariklena fi Recebe ve Şaban ve belliğna Ramazan…
         Allah’ım (cc.) bize Recep ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır. Âmin.
         Recep Allah Teala’nın (cc.), Şaban Benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır. (h.ş)
         Yüce Allah (cc.) ’a sonsuz şükürler olsun ki, yeni bir rahmet iklimi olan mübarek üç aylara kavuşmuş bulunuyoruz.
         Bu aylar, imanımızdan gelen bir heyecanla ibadet hayatımızın daha canlı tutulduğu rahmeti bol, bereketli bir mevsimdir.
         Recep ayında, Regaip ve Mi’râc; Şaban ayında Berat; Ramazan ayında ise Kadir Gecesi gibi dört ayrı gece bulunmaktadır. Bu geceler, üç ayların manevî atmosferinin bereketli ve hikmetli yıldızları gibidir. Bu geceler halkın din algısında kutsal sayılan gecelerdir. Bu gecelere halk arasında “kandil geceleri”de denir. Kandil anlayışı Peygamber efendimizin uygulamasında yoktur. Hicri üçüncü asırda genelde tasavvufi çevreler tarafından kutlanmaya başlanmıştır. Osmanlı da ise ilk kez 2.Selim zamanından itibaren minarelerde kandillerin yakılmaya başlanması ile beraber Kandil olarak anılmış ve bu çerçevede görkemli törenlerle kutlanmaya başlanmıştır.
         Bu aylar, dua ve yakarışların Allah (cc.) 'a arz edilmesi, pişmanlık gözyaşlarıyla günahların yıkanması, yapılan ibadet ve taatlere verilen sevabın katlanması bakımından kaçırılmayacak bir fırsattır.
         Bu günlerde nefisler hesaba çekilmeli, ana sermayemiz olan ömrümüzün nerede ve nasıl tüketildiği gözden geçirilmeli, amel defterimize neler yazıldığı, Mahşer günü kurulacak büyük divanın tek Hâkimi Yüce Allah (cc.)'ın hakkımızda nasıl bir hüküm vereceği düşünülmelidir.
         Bu aylar dua ve tövbelerimizin kabul edilme ümidini daha fazla hissedeceğimiz aylardır.
         İnsan hatasız değildir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.): "İnsanların hepsi hata edici ve günah işleyicidir. Hata edenlerin en hayırlısı ise, hatasını bilip tövbe edenlerdir" buyurmuşlardır.
         Yüce Rabbimiz de Kur'an-ı Kerim'de:
         "Ey Müminler! Hepiniz Allah (cc.) 'a tövbe ediniz ki felah bulasınız" buyurmaktadır.

         Ramazan ayına bir hazırlık olmak üzere Recep ve Şaban aylarını daha verimli olarak değerlendirmeli, mümkün olabildiğince kendimizi günahlardan korumaya çalışmalı ve ayrıca bol bol tövbe etmeliyiz. Unutmayalım ki Mevla’mız bu aylar (Recep, Şaban) vesilesi ile bizlerin ibadet ve taat olarak çok yoğun geçecek olan Ramazan’a hazırlanmamızı istiyor. Çünkü Ramazan bizler için artık hasat vaktidir. Aslında her kandil lisanı hali ile bize bunu hatırlatmaktadır.
         İnsanlar, dünyevi işlere kendilerini bazen çok fazla kaptırıyorlar ve uhrevi görevlerini ikinci plana itiyorlar. Zamanın normal seyri sırasında rutin meşguliyetlerle devam eden hayat sıradanlaşıyor hatta sıkıcı olmaya başlıyor.
         Allah Teâlâ (cc.) hem manevi hayattan uzaklaşmamızı önlemek hem de sıradanlaşan zamana ve hayata manevi bir canlılık katmak için bazı ay, hafta ve günlere özel bir değer atfetmiştir.
         Bunlar, bayram günleri ve geceleri, Cuma geceleri, üç aylar diye adlandırdığımız Recep, Şaban ve Ramazan ayı ve Kandil geceleridir.  Üç aylar mevsimi aynı zamanda kandiller mevsimidir. 
         İnsanımız bu günlere özel önem vermiş ve kandilleri, dini duygunun geliştirilmesi için vesile saymıştır. Bu gecelerde özelikle aile büyüklerinde bir araya gelinir, uzakta bulunan akrabalar aranarak hal hatır sorulur, böylece sılayı rahim terk edilmemiş, akrabalık bağları kavileştirilmiş olur.
         Peygamber Efendimiz üç aylar girince şöyle dua ederdi: “Allahümme bariklena fi Recebe ve Şaban ve belliğna Ramazan.”
          “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizi ramazana kavuştur.”
         Üç aylar ve kandiller muhasebe zamanı olarak önemlidir. Her şeyden önce bir nefis muhasebesi yapmak mecburiyetindeyiz. Biz kimiz? Niçin ve kimin için yaşıyoruz? Bu soruların cevabını şu mübarek günlerde fert fert herkesin kendisine sorarak aklıselim ile cevaplandırması, verdiği cevaba uygun bir hayatı da yaşaması gerekir.
         Allah (cc.) ile aram nasıl? Onun istediği bir kul olabildim mi? Beni ondan uzaklaştıran kötü alışkanlıklarım var mı?  Her an ölüm gelecek hassasiyetiyle buna ne kadar hazırlıklıyım? Ahiretimi mamur yapacak bir hazırlığım var mı? Vs.
         Kısaca, “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.”  Hadis-i Şerifinin gereğini yapabiliriz.
         İşte, mübarek Üç Aylar ve bunlarda peşi-peşine sıralanan mübarek geceler, bizim hangi noktada olduğumuzu düşünmemiz açısından önemlidir.
         Durum muhakemesi ve muhasebesi yapmamız, tefekkür etmemiz, kendi dışımızda yaşayan din kardeşlerimizi düşünmemiz açısından önemlidir.
         Çünkü mübarek gün ve gecelerin asıl kutsiyeti bizi nefis muhasebesine davet etmesi sebebiyledir. Bizler inananlar olarak bu davete icabet etmek durumundayız.
        
         Kefaret ve kaza borcu olanlar bu aylarda oruçlarını tutabilirler.
         Nafile namazlar, hayır ve hasenatlar çoğaltılabilir.
         Kandiller birer nimettir.
         Evet, nimetler ayağımıza geliyor.
         Üç aylar ve kandiller, içinde yaşadığımız fakat farkında olmadığımız nimetlerdir.
         “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşır, 59/18)
         Üç aylar mevsimi ve kandiller, bu ayetin gereği olarak yani yarınlarımız için hazırlık yapmak için bir fırsattır. Tabii ki kastımız bütün bir yaşamı üç aylar ile sınırlandırmak değil, tam tersine biten enerjimizi, boşalan akümüzün yeniden doldurulması için bu ilahi feyiz ve bereketin zirve yaptığı zaman dilimlerinden en üst derecede istifade etmektir.
         Her biri, müminlerin şuurlanmalarına vesile olabilecek bu mübarek aylar, her sene müminlere hayatın büyük bir süratle akıp gittiğini haber vermek üzere gelen birer ikazcı niteliğindedir.
         Ömrümüz nice ihtar ve ikazlarla geçip gidiyor.
         Asli görevimizin, Dünya ve Ahiretimizin kurtulması için, çalışmak olduğunu anlayabiliyor muyuz? Yani Allah (cc.) ile beraber bir hayat sürdürmek olduğunu, bu hayatı yaşamaya çalışırken “kimin gibi yaşamalıyım?” Sorusuna Peygamber efendimiz gibi diye cevap verebiliyor muyuz? Bütün mesele bu olsa gerek.
         Ömür su gibi akıp geçiyor, bunun farkına varabiliyor muyuz? İşte üç aylar bu akışı haber vermek üzere her yıl bir daha geliyor, tabir caizse bir daha kapımızın ziline basıyor.
         Bu sesi duyabilenlere, bu ikazla kendini toparlayabilenlere müjdeler olsun!
         Mübarek üç aylar içinde öyle feyizli geceler vardır ki, Allah (c.c.) 'ın sonsuz rahmeti bereketi bu gecelerde (daha fazla) yağmur gibi müminlerin üzerine iner.
         Regaip Kandili, Allah-u Teâlâ (cc.) 'nın kullarına bağışta ve bol ihsanda bulunduğu bir rahmet gecesidir.
         Miraç kandili, dinimizin direği namazımızın müminlere farz olduğu bir mübarek gecedir.
         Beraat kandili, Allah (cc.) 'a şirk koşmayan bütün inançlı kulların günahlarından kurtuldukları bir kurtuluş gecesidir.
         Kadir Gecesi, ibadetle geçirilmiş bin aydan daha hayırlı bir gecedir.
         İşte Üç Ayların faziletini artıran, bereketine bereketler katan bu gece ve gündüzler eğer inananları, kendilerini bulmaya vesile olmadan geçiriliyorsa müminlerin daha çok çekecekleri var demektir.
         Dünya bizi aldatmasın... Huzurumuz, İslam'ın yaşanmasına bağlıdır.
         İnandık, derken inanmayanlar gibi yaşamanın, iman ve kurtuluş açısından hiçbir önemi yoktur.
         Bu günleri hassaten akrabalık bağlarının güçlenmesi, Müslümanların arasındaki birlik, beraberlik, kardeşlik duyguların pekişmesine vesile yapmamız gerekir.
         İslâm ile gelen şeyler bir hatıra unsuru olarak değil, yaşanmak için gelmiştir. Hiçbir mübarek gün ve gecenin bugün anlaşılan manada bir merasime ihtiyacı yoktur. Merasimlerle oyalanmak yerine İslâm ile yeniden dirilmeye talip olmalıyız. Artık bazı maddi ve manevi değerlerin kabuğuyla oyalanmak yerine özüne inmeliyiz.
         Tabiidir ki; Müslüman senenin her gününde her ayında, her saatinde, her dakikasında, her saniyesinde Rabbi ile beraber olmak durumundadır. Ama bazı günler vardır ki; o günlerde Müslümanlar daha da hassas olmak zorundadır.
         İnanıyoruz ki; imanla yaşayıp, imanla ahirete göç eden kimse kesinlikle mahzun olmayacaktır.
         Allah (cc.) en değerli varlığımız olan imanımızı elimizden almasın.
         Allah (cc.) bizi dünyada Peygamber Efendimizin (sav.), yolundan, tarzından ve sünnetinden uzak eylemesin.
         Ahiretde Peygamber Efendimizin (sav.) şefaatinden, muhabbetinden, yakınlığından ve beraberliğinden ayırmasın.
         Bize O’nun sünnetini ve getirdiklerini gücümüz yettiğince anlama ve yaşama nimeti lütfetsin.
         Bizi Peygamber efendimize (sav) karşı, dinimiz İslama karşı, kitabımız Kuran’a karşı, vurdumduymaz ve duyarsız kılmasın.
         Bizi Rahmetinden mahrum eylemesin.
         Bu mübarek ayları ve içerisinde bulunan kandillerimizi cümlemiz hakkında hayırlara, iyiliklere, güzelliklere vesile eylesin.
         Feyzinden, bereketinden cümlemizi hissedar eylesin…
         Âmin.
        

         UNUTMAYALIMKİ;
         Recep; tohum ekme,
         Şaban; sulama,
         Ramazan ise; hasad ayıdır.               
         Yıl ağaç gibidir.
         Recep; ağacın yaprakları,
         Şaban; meyvelerin olgunlaşması,
         Ramazan ise; olgunlaşmış olan meyvelerin toplanmasıdır.

Fesih Kaya


13 Haziran 2011 Pazartesi

MUHABBET KERVANI ... Şükrü Kuvvet

Yukarıdaki linkten (Birinci Kuvvet Sitesi) Şükrü Kuvvet'in köşesinden alıntı yapılmıştır...
~~~~~~~~~~
Şükrü Kuvvet
  MUHABBET KERVANI 
“ Muhabbetten Muhammed (sav.) oldu hâsıl
Muhammed (sav.)'siz muhabbetten ne hâsıl”

     Muhabbet ne güzel bir duygu, elle tutulmaz, gözle görülmez, yenilip içilmez ancak paylaşılır. Hani derler ya “Neşeler paylaştıkça çoğalır, dertler paylaştıkça azalır“ Bu duyguları kalbimize nakşeden Mevla’ya sonsuz şükürler olsun.
     Bizler bu âlemin en kıymetli varlıklarıyız. Kıymetimizi bilip, birbirlerimize değer verirsek gönül bahçelerinde açılmış çiçekler gibi etrafımıza misk-i amber kokuları saçarız
     O zaman yaşamak ne kadar güzel olur. Dünyayı yaşanmaz hale getirmenin hiçbir yararı yok, insanlar arasında soğuk rüzgârlar estirip huzursuz bir ortam oluşturur. Bu tür olumsuzluklara fırsat vermeden kardeşçe yaşamalıyız ve muhabbet kervanına katılmayız. 
     Gönül kapısını ve penceresini topluma açmış olan fertler, bulundukları o toplumun sevgisine mazhar olup, toplumun “önde gidenleri” olarak anılırlar. Ne mutlu o kişilere. Örnekmi, Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Ahmet Yesevi ve daha niceleri. Bu mübarek insanlar gönüllerini kibir ve gururdan arındırarak, kendilerini topluma mal etmiş gönül erleridir.     Bizler o gönül erlerinin peşinden gidebilirsek, ne mutlu bize, o gönül erlerinin sözlerine kulak asıp, nasihatlerini kendimize emir telakki eder isek kardeşçe huzurlu bir ortamda yaşamanın şuuruna ermiş oluruz.
Aynı hamur aynı maya 
Bu ayrılık neden niye? 
Birleşiriz aynı soya 
Bu ayrılık neden niye? 
--------------------------------
Kökümüzü arar isen 
Eğer bana sorar isen 
Biraz fikir yorar isen 
Bu ayrılık neden niye? 
--------------------------------
Kök varır Âdem ataya 
Ondan yol yoktur öteye 
Sakın düşmeyin hataya 
Bu ayrılık neden niye? 
--------------------------------
Yaradan’ın kullarıyız 
Bir ağacın dallarıyız 
Aynı petek ballarıyız 
Bu ayrılık neden niye
--------------------------------
Ayrılık yok olsun birlik 
Açmayalım seferberlik 
Biz kuralım düzen dirlik 
Bu ayrılık neden niye? 
--------------------------------
Yanmasın yüreğin bağrı 
Yönelelim hakka doğru 
Bu bir Şükrani’mden çağrı 
Bu ayrılık neden niye?

12 Haziran 2011 Pazar

TAGEM'E 280 SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALINACAK

     TAGEM 280 ziraat, balıkcılık teknolojisi, gıda, su ürünleri, çevre, elektrik elektronik, bilgisayar, meteoroloji, makine, tekstil mühendisi ile biyolog ve veteriner hekim alacak...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞINA BAĞLI
ARAŞTIRMA ENSTİTÜ MÜDÜRLÜKLERİNE
657 SAYILI KANUNUN 4/B MADDESİNE GÖRE
SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALIM İLANI
     Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı (ÖSYM) tarafından 10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan KPSS Lisans sınavı sonucuna göre, Bakanlığımız Araştırma Enstitülerinde istihdam edilmek üzere 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesine göre, sözleşmeli Mühendis, Biyolog ve Veteriner Hekim alınacaktır. Yerleştirme yapılacak Araştırma Enstitüleri, pozisyon unvanları, sayıları aşağıdaki tabloda verilmiştir.

ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜKLERİNDE İSTİHDAM EDİLECEK
4/B SÖZLEŞMELİ PERSONEL POZİSYONLARI

POZİSYONLAR / ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİZiraat MühendisiBalıkçılık Teknolojisi MühendisiGıda MühendisiSu Ürünleri MühendisiÇevre MühendisiElektrik Elektronik Mühendisi veya Bilgisayar MühendisiMeteoroloji MühendisiMakine MühendisiTekstil MühendisiBiyologVeteriner HekimTOPLAM
Tarla BitkileriBahçe BitkileriBitki KorumaZootekniTarımsal Yapılar ve SulamaTarımsal MekanizasyonGıda / Gıda Bilimi TeknolojisiTarım EkonomisiSu ÜrünleriToprak
1Adana Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü12115
2Adana Zirai Mücadele Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü44
3Ankara Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü2338
4Ankara Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü112
5Ankara Toprak-Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü11215
6Ankara Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü2114
7Ankara Lalahan Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü11
8Antalya Akdeniz Su Ürünleri Araştırma Üretim ve Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü112116
9Antalya Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü1236
10Aydın Erbeyli İncir Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü112
11Aydın Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü3115
12Balıkesir Bandırma Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü11
13Bursa Gıda Kontrol ve Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü213
14Diyarbakır Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü10112115
15Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü2911114
16Edirne Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü222118
17Elazığ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü5117
18Erzincan Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü2215
19Erzurum Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü91212
20Erzurum Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü131510
21Eskişehir Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü232119
22Eskişehir Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü1113
23Gaziantep Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü415
24Giresun Fındık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü311117
25İsparta Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü314
26İsparta Eğirdir Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü112
27İzmir Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü31311211
28İzmir Menemen Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü1315
29İzmir Menemen Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü11
30İzmir-Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü77
31Kahramanmaraş Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü213
32Kırklareli Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü122117
33Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü11215
34Konya Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü11114
35Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü5218
36Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü314
37Mersin Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü3227
38Mersin Tarsus Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü1214
39Niğde Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü5117
40Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü325
41Sakarya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü2114
42Samsun Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü212117
43Samsun Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü1113
44Şanlıurfa GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü22521113
45Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü33
46Tokat Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü2114
47Trabzon Yomra Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü12111118
48Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü5117
TOPLAM504056113198165155637322191280


I. SÖZLEŞMELİ PERSONEL OLARAK ÇALIŞTIRILACAKLARDA ARANACAK ŞARTLAR

A) GENEL ŞARTLAR
Yerleştirme yapılan pozisyonlara atanmak için başvuracak adayların aşağıdaki genel şartlara sahip olmaları gerekmektedir.
1) Türk vatandaşı olmak.
2) Kamu haklarından mahrum bulunmamak.
3) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı 1 yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edinim ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkum olmamak.
4) Sağlık bakımından mühendis, biyolog ve veteriner hekim olarak çalışmasına engel hali bulunmamak. (Yerleştirmeye hak kazanan adaylar, bu durumu sözleşme imzalanmadan önce sağlık kurulu raporu ile belgelendireceklerdir.)
5) İlan edilen pozisyonlara yerleştirilmek üzere tercih yapanların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4/B maddesindeki, aynı Kanunun 48 inci maddesinin (A) fıkrasının 1, 4, 5, 6 ve 7nci bentlerindeki ve 6/6/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esasların Ek 1 inci maddesindeki şartları da taşımaları gerekmektedir.
6) Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli aylığı alanlar ile 65 yaşını doldurmuş olanlar göreve başlatılmayacaktır.
7) KPSS'ye girmiş ve (2010-KPSS Lisans) sonuçlarına göre KPSSP3 puan türünden en az 50 puan almış olmak.
8) Son bir (1) yıl içinde herhangi bir Kamu Kurum ve Kuruluşlarında, 657 Sayılı Kanunun 4/B Maddesine göre sözleşmeli bir pozisyonda çalışmamış olmak.

B) ÖZEL ŞARLAR
Başvuracak kişilerin genel şartlara ilave olarak, başvurduğu sözleşmeli pozisyona ilişkin aranan niteliklere de haiz olması gerekmektedir.
Sözleşmeli personel pozisyonları, hangi bölüm mezunlarının alınacağı ve aranan nitelikler (Yüksek Lisans ve yabancı dil gibi) aşağıda tablo halinde verilmiştir. Bu şartları taşımayanlar ile sözleşme yapılmayacaktır.

SÖZLEŞMELİ POZİSYONLARDA ARANAN NİTELİKLER
POZİSYON ADIBÖLÜMARANAN NİTELİKLER
Ziraat Mühendisi Tarla BitkileriTarla Bitkileri Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi Bahçe BitkileriBahçe Bitkileri Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi Bitki KorumaBitki Koruma Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi ZootekniZootekni Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisZiraat Mühendisi Tarımsal Yapılar ve SulamaTarımsal Yapılar ve Sulama Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi Tarımsal MekanizasyonTarımsal Mekanizasyon Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi Gıda/Gıda Bilimi TeknolojisiGıda/Gıda Bilimi Teknolojisi Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi Tarım EkonomisiTarım Ekonomisi Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi Su ÜrünleriSu Ürünleri Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Ziraat Mühendisi ToprakToprak Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisBalıkçılık Teknolojisi MühendisiBalıkçılık Teknolojisi Mühendisliği Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisGıda MühendisiGıda Mühendisliği Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisSu Ürünleri MühendisiSu Ürünleri Mühendisliği Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisÇevre MühendisiÇevre Mühendisliği Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisElektrik Elektronik Müh. veya Bilgisayar Müh.Elektrik Elektronik Mühendisliği Lisans veya Bilgisayar Mühendisliği Lisans Programlarından Birinden Mezun Olmak, İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisMeteoroloji MühendisiMeteoroloji Mühendisliği Lisans Programından Mezun Olmak, İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisMakine MühendisiMakine Mühendisliği Lisans Programından Mezun Olmak, İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
MühendisTekstil MühendisiTekstil Mühendisliği Lisans Programından Mezun Olmak, İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
BiyologBiyoloji Lisans Programından Mezun Olmak, Yüksek Lisansını Yapmış Olmak ve İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak
Veteriner HekimVeteriner Lisans Programından Mezun Olmak, İngilizce KPDS veya ÜDS den en az 50 puan almış olmak


II. BAŞVURU YERİ, ŞEKLİ, TARİH VE İSTENİLEN BELGELER:
1. Başvurular doğrudan ilgili Araştırma Enstitüsü Müdürlüklerine yapılacaktır.
2. Posta ile yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.
3. Başvurular, Sözleşmeli Personel Alımı ile ilgili gazete ilanın yayınlandığı gün başlayacak ve 16/06/2011 Perşembe günü mesai saati bitiminde sona erecektir.
4. Başvuruda istenen Belgeler;
• Dilekçe
• Diploma veya mezuniyet belgesinin aslı veya kurum ya da noter onaylı örneği.
• Nüfus cüzdanı örneği
• İkametgâh belgesi,
• İki adet vesikalık fotoğraf (4.5 x 6 cm.)
• KPSS sonuç belgesi.
• Erkek adaylar için askerlik durum belgesi,
• Adli sicil kaydının ve adli arşiv sicil kaydının bulunup bulunmadığına dair beyanı,
• Başvuru yapılan pozisyonun aranan niteliklerinde "Yüksek Lisansını Yapmış Olmak" şartı var ise, Yüksek Lisans diplomasının aslı veya kurum ya da noter onaylı örneği
• KPDS veya ÜDS belgesinin aslı veya kurum yada noter onaylı örneği
• Son bir (1) yıl içinde herhangi bir Kamu Kurum ve Kuruluşlarında, 657 Sayılı Kanunun 4/B Maddesine göre sözleşmeli bir pozisyonda çalışmadığına dair beyanname

III. YERLEŞTİRME VE SONUÇLARININ DUYURULMASI:
Yerleştirme işlemi; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesi ve 06.06.1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Esasları çerçevesinde, yazılı ve sözlü sınav yapılmaksızın, genel şartlar ile pozisyonlarla ilgili niteliklere taşıyan ve verilen süre içerisinde istenen belgelerle eksiksiz olarak müracaat eden adaylar arasından, 2010 yılında yapılan KPSS lisans sınavı sonucuna göre, (B) grubu KPSSP3 puan türü sıralaması esas alınmak suretiyle Araştırma Enstitüleri Müdürlükleri tarafından yapılacaktır.
Her pozisyon için bir asil ve bir yedek aday belirlenecektir. Asil adayın 15 gün içerisinde sözleşme imzalamaması durumunda yedek aday sözleşmeye davet edilecektir.
Yerleştirmeye hak kazanan adaylar, sözleşme imzalanmadan önce sağlık bakımından mühendis, biyolog ve veteriner hekim olarak çalışmasına engel hali bulunmadığına ilişkin sağlık kurulu raporu getireceklerdir.
Sonuçlar başvuru yapılan Araştırma Enstitüleri tarafından duyurulacaktır.

ÖRNEK DİLEKÇE



...........MÜDÜRLÜĞÜNE


     .... Üniversitesi, ................... Fakültesi, lisans programı mezunuyum. Enstitü Müdürlüğünüzün boş bulunan sözleşmeli........................................................ pozisyonunda 657 SAYILI Devlet Memurları Kanunun 4/B Maddesi kapsamında görev yapmak istiyorum.

     İstenen belgeler ekte verilmiştir.
Tarih
Gereğini arz ederim.

ADRES:
ADI SOYADI
İmza

BEYAN
............................................................................ MÜDÜRLÜĞÜNE
     MÜDÜRLÜĞÜNÜZ EMRİNE 657 SAYILI KANUNUN 4/B MADDESİ
KAPSAMINDA SÖZLEŞMELİ POZİSYONDA ..........................................................................
     OLARAK GÖREV YAPMAK ÜZERE BAŞVURMUŞ BULUNMAKTAYIM.
İLAN METNİNDE BELİRTİLEN BAŞVURU SÜRESİ SONU İTİBARİYLE, SON BİR (1) YIL İÇİNDE HERHANGİ BİR KAMU KURUM VE KURULUŞLARINDA 657 SAYILI KANUNUN 4/B MADDESİ KAPSAMINDA HERHANGİ BİR SÖZLEŞMELİ POZİSYONDA ÇALIŞMADIĞIMI BEYAN EDERİM.
     BEYANIMIN AKSİNE SON BİR (1) YIL İÇİNDE HERHANGİ BİR KAMU KURUM VE KURULUŞUNDA 657 SAYILI KANUNUN 4/B MADDESİNE GÖRE SÖZLEŞMELİ BİR POZİSYONDA ÇALIŞTIĞIMIN ANLAŞILMASI HALİNDE BEYANIMDAN DOĞAN SORUMLULUĞU VE SÖZLEŞMEMİN FESH EDİLMESİNİ KABUL EDİYORUM.

ADI VE SOYADI
ADRES:

8 Haziran 2011 Çarşamba

'BU KALBİ SÖKÜLMÜŞ ÇAĞDA' ... Teodora Doni / YENİŞAFAK

Teodora Doni

'Bu kalbi sökülmüş çağda'
     Birkaç gündür döne döne okuduğum bir kitap var elimde. Geçtiğimiz 2010 yılının 17 Mayıs'ında Afganistan'ın Kunduz bölgesinden Kabil'e dönerken yolcusu olduğu uçağın düşmesi sonucu vefat eden Bahattin Yıldız'ın ardından yazılanlar Özgün Yayıncılık tarafından derlenip vefat yıldönümünde yayınlanmış. Kitabın adı: Bahattin Yıldız "Ümmetin Yüreği".
     Evet, arkadaşlarına daha doğrusu onu tanıyan herkese kendisi hakkında "Ümmetin Yüreği" dedirtecek kadar güzel bir insan, güzel bir Müslüman, Bahattin Yıldız. Mutlaka hala tanımayan bilmeyen vardır Bahattin Yıldız'ı. Her ne kadar vefatından sonra kendisi hakkında bir kitabı dolduracak kadar çok yazı ve şiir yazıldıysa da... "Ümmetin yüreği" diye adlandırılacak kadar çok sevilen bir dava adamı olarak bu dünyadan geçtiyse de... Geride birbirinden güzel beş yazılı eser bıraktıysa da... Tüm bunlara rağmen o çok şöhretli bir isim değildi. Çünkü kendi ismini öne çıkarmayı sevmezdi. Yazılarında bile çoğu kez müstear isim kullanırdı. İbrahim Karagül'ün o güzel ifadesiyle "Sabırla inşa ettiklerini 'başkalarına' bırakacak kadar cömert"ti.
     Ne yazık ki vefatından önce ben de haberdar değildim böyle yürekli böyle fedakâr bir dava adamının varlığından. İlk kez vefatıyla birlikte duydum ismini medyadan. İHH Asya Koordinatörü Faruk Aktaş'la birlikte Afganistan'ın Kunduz bölgesinden Kabil'e dönerken yolcusu olduğu uçağın düşmesi sonucu vefat ettiğine dair haber daha çok İHH nedeniyle dikkatimi çekmiş, demek ki "Müslümanlara yardım için gitmişler, bu yolda inşallah şehittirler, mekânları cennet olsun" demiştim.
     Bahattin Yıldız'ın vefatından iki gün sonra gazetemiz Yeni Şafak'ta Salih Tuna'nın, "Annemden sonra hiç bu kadar ölmedim!" başlıklı yazısını okudum ki işte o zaman tam anlamıyla tanıdım Bahattin Yıldız'ı. Daha sonra hakkında hiç bir şey okumasaydım da o yazıda yazılanlar onu tarif etmek için yeterliydi. Zaten o günden sonra Bahattin Yıldız hafızamda en çok o yazıyla özdeşleşti. "Bir yerlerden çıkar gelirdi: İzmir'den, Sivas'tan, Erzurum'dan, Asya'dan, Afrika'dan... O gelince birbirimize sevinçle haber verir, "Bahaddin abi İstanbul'da..." derdik. Muhabbet etmek için her gelişini adeta "ganimet" bilirdik. O gelince... İstanbul'a Asya, Afrika, Ortadoğu gelirdi. Filistin, Irak, İran, Pakistan, hele ki Afganistan gelirdi. Tek başına koca bir millet, bir kutlu ümmet gibiydi..." diye başladığı yazısının sonunda "Annemden sonra hiç bu kadar sarsılmadım! Hiç bu kadar ağlamadım! Hiç bu kadar ölmedim annemden sonra!" diyordu Salih Tuna.
     Kısa bir süre önce Salih Tuna TVNET' teki "La Havle" programında Bahattin Yıldız'ı andı ve görebildiğim kadarıyla yüreğindeki acı hiç dinmedi. O programda aklımda kaldığı kadarıyla IHH Başkanı Bülent Yıldırım'ın bir cümlesi çok dikkatimi çekti. Bahattin Yıldız'ı tanıyan herkes en iyi arkadaşı benim diyebiliyor çünkü Bahattin Yıldız, herkese bunu hissettirmiş, herkese aynı ilgiyi ve sevgiyi göstermiş, diyordu Bülent Yıldırım. Gerçekten öyle çünkü kitapta yer alan neredeyse her yazıda, her şiirde bu duygu hissediliyor.
Kitapta o kadar duygu dolu cümleler var ki ben gerçekten seçmekte zorlandım ama bazıları çok dikkatimi çekti. İbrahim Karagül yazısında "Onu sevmeyen kimseyi görmedim ben" derken Hüseyin Sağır da " Bahattin Abim" şiirinde "Seni tanıyıp da sevmeyen kimseyi de and olsun görmedim" diyor. Hakikaten çok ilginç neredeyse aynı kelimeler, aynı duygular... Kitapta yer alan şiirlerin de hep sevgi, özlem dizeleriyle dolu ve birbirinden dokunaklı olduğunu ayrıca belirtmek istiyorum, Adnan Güler'in "Veda" şiirindeki tekrar tekrar okuduğum "Bir yaralı yürekte kaç veda taşınır...? / Kaç hasret kanar durur...? / Kaç kez ölür insan...?" dizelerini burada bir kere daha tekrar ederek...
     Evet, bu dizelerdeki soruları belki de birçoğumuz farklı şekillerde sorup duruyoruz kendi kendimize. Elbette kolay değil bu soruların tam karşılığı olacak cevaplar bulmak. Bunun yerine Bahattin Yıldız'ın gazeteci yazar Hamit Can'ın vefatının ardından yazdığı yazısındaki şu cümlelerle yetinelim: "Cezayir'de, Senegal'de, Türkiye'de İran'da Afganistan'da vs; artık ayetler mızrak ucunda değil, aldatıcılar ayetlerden elbiseler dikip dolaşmakta ve aldatmaktalar. Hamidim kardeşim, kalp krizi nasıl vurmasın bizi, bu kalbi sökülmüş çağda. Sen dualarla, dostların omzunda geldiğin yere döndün. Dönüşün mübarek olsun. Ben şimdi bu yanda, bildiğin yola devam edeceğim.." ve ben de Bahattin Yıldız ağabeyime bu kendi cümleleriyle seslenmiş olayım bir veda daha taşıyarak bu yaralı yüreğimde. Senin de "Dönüşün mübarek olsun" ve eminim ki bu yanda bütün arkadaşların bildiğin yola devam edecekler.
     Yeni Şafak Gazetesinden yazının devamını okumak için buraya tıklayabilirsiniz...

4 Haziran 2011 Cumartesi

ZİRAAT BANKASINA FARKLI İLLERDE GÖREV YAPACAK FARKLI BRANŞTA 1500 PERSONEL ALINACAK...

     Ziraat Bankası 1500 kişiyi daha, hayalini kurduğu geleceğe kavuşturuyor. Daha sağlam bir gelecek, daha güçlü Türkiye için haydi sen de Ziraat’e!

     Son Başvuru Tarihi: 13 Haziran 2011 Pazartesi 

     T.C. Ziraat Bankası A.Ş.

     Ziraat Sigorta A.Ş. 
* Servis Görevlisi (tıklayın)

     Ziraat Hayat ve Emeklilik A.Ş. 

Yukarıdaki mavi renkli başlıklara tıklayıp tüm detaylarını öğrenin ve şartlar size uyuyorsa başvurmakta gecikmeyin... Bir yakınınıza, tanıdığınıza uyuyorsa da lütfen haberdar edin...

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...