13 Eylül 2015 Pazar

Tefsir Dersleri Öncesi, Giriş - 2 * KUR'ÂN-I KERİM

Gönül Erleri Mail Grubu, Tefsir Dersleri Öncesi, Giriş - 2
KUR'ÂN-I KERİM
KENDİSİNİ NASIL TANITIR?
     Giriş
     İnsanlığın atası Hz. Âdem (sav.) ile başlayan vahiy silsilesi, belirli zaman aralıklarıyla gönderilen peygamberler yoluyla devam etmiştir. İnsanı yaratan Allah (cc.), yol gösterecek bilgi ve elçilerden onu yoksun bırakmamış, insanın Allah (cc.) ile olan ilişkisinin en üst derecesi olan vahiy, çeşitli şekillerde kendisini göstermiştir. Bu bilgiler sayesinde insanlar, hayattaki temel görevlerini, asıl yaratılış amaçlarını öğrenmişlerdir.
     Peygamberler kendilerine verilen bu görevi yerine getirebilmek için bütün güçleriyle çalışmışlar ve böylece her devirde Allah (cc.)’ın varlığına ve birliğine inanan ve bunu savunan insanların var olmasına vesile olmuşlardır. Bu gün elimizin altında bulunan Kur’ân-ı Kerîm de, bu sürecin bir örneği ve ilâhî hitabın son ifade biçimidir. O bizlere, en doğru ve gerçek bilgileri sunmakta, kendisine uyanları yanlışlıklardan doğruluğa, karanlıklardan aydınlığa ve cehâlet bataklığından doğru bilginin selâmetine ulaştırmaktadır. Onun rehberliğinde insan; kainâtla ve kendi bedeniyle barışık, mutlu bir yaşam sürme imkânı elde edebilecektir.
     Fakat kimileri, Allah (cc.)’ın insana verdiği bu fırsatı ve seçme kabiliyetini hayır yolunda kullanmayarak, şeytanın yolunu tercih etmiş, vahyin karşısında yer almıştır. Bu nasipsizler, Nebî’nin (sav.) şahsiyetiyle ve onuruyla alay etmişler, kendisine sihirbaz, yalancı, şâir ve deli isnadında bulunarak vahyi değersizleştirmeye çalışmışlardır.
     Peygamber (sav.)’e olan bu saldırı, kimi zaman Son Vahye de dönük olmuş, Kur’ân-ı Kerim'i “şeytan sözü” ve “evvelkilerin masalı” olarak niteleyebilmişlerdir. Bu da yetmemiş, vahyin insanlarla buluşmasını önlemek amacıyla “Bu Kur’ân’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın.” diyerek propaganda çabalarını denemişlerdir. Fakat bilmedikleri gerçek şu idi ki, kâfirler istemese de Allah (cc.) nurunu tamamlayacaktı. Onlar insanları bu vahiyden kaçırmaya ve kendileri de kaçmaya çalışsa da bu değişmeyecekti. Vahiy ile insanlık mutlaka buluşacaktı. Rabbimiz bu hususta Mekke’li müşriklere, “Sahi siz haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye Zikir’le (Kur’ânı Kerim ile) sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?” buyurarak Kur’anı Kerim'in mutlaka gelmesi gerektiğini hatırlatmıştı.
     Vahiy gelmeliydi. Çünkü insanlığın Yaratıcısına nasıl kulluk edeceklerini bilmeleri gerekiyordu. Gelmeliydi, çünkü daha önce gelmiş peygamberlerin bıraktığı tahrîfe uğramış tevhîd dininin tashîhe ihtiyacı vardı. Gelmeliydi, başta, vahyin indiği toplum olmak üzere o günkü dünyanın ve kıyamete kadar gelecek tüm insanlığın ihtiyaçlarına cevap verebilecek, onlarda meydana gelen her türlü manevî hastalığa şifa kaynağı olabilecek bir kitaba ve bu kitabın canlı örneği bir Resûle ihtiyaç vardı. Ayrıca, inkarcıların “Bize bir uyarıcı ve ona ait bir kitap gelmeli değil miydi?” mazereti cevapsız kalmamalıydı.

     Bugün elimizde bulunan ve 1500 yıllık bir geçmişi olan Kur’ân-ı Kerim; biz muhataplarından kendisini kâle almamızı, onu okumamızı ve anlamamızı istemektedir. İnkar edenlerin geçmişten gelen önyargılarıyla değil; Yaratıcının kendilerine bahşettiği akıl ile bu kelâmın nûrundan ve hidâyetinden faydalanmalarını istemektedir. Yoksa Kur’ân-ı Kerim'in hidâyet ediciliği ve kılavuzluğu gerçekleşmeyecektir. Kılavuzun rehberliğini kabul etmeyene kılavuzun katacağı değer olamayacaktır.
     Tüm bunlar, Kur’ân-ı Kerim'i tanımaktan geçmektedir. Kuşkusuz o, bir hidâyet ve şifa kaynağı, bir ışık ve bir nur; sağlam bir kulp ve bize uzatılmış bir iptir. O insanlığa sunulan bir mesaj, hayat veren bir kaynak ve Rabbimizden bize gelen bir nimettir. Ancak bu nimet, nimetin kadrini bilenler içindir.
Not: Bu sayfadaki notlar sisteminden alınmaktadır...

12 Eylül 2015 Cumartesi

Tefsir Dersleri Öncesi, Giriş - 1 * KUR'ÂN-I KERİM

     Gönül Erleri Mail Grubu, Tefsir Dersleri Öncesi, Giriş - 1
formgazelresimler8_zps81e06051.png
KUR'ÂN-I KERİM

     Kaynaklarımızda Kur’ân-ı Kerim, Allah (cc.) tarafından Cebrâil (as.) vasıtasıyla 23 senelik zaman dilimi içerisinde indirilmiş olan ve okunmasıyla tilavet olunan son mûciz kelâm diye tanımlanır. Çalışmamızda bu tanımın Kur’ân-ı Kerim âyetleriyle bir açılımı denenmiş ve Kur’ân-ı Kerim'in öne çıkan isimleri ve vasıfları değerlendirilmeye çalışılmış, akabinde de Kur’ân-ı Kerim'in biz inananlardan talepleri konusunda kısa bir değerlendirmede bulunulmuştur.

     Buna göre Kur’an-ı Kerim, Allah (cc.) tarafından bize gönderilen son kitabın adıdır. Vahyin kendisi dikkate alındığında elliden fazla isminin olduğu görülür. Kur’ân’ı Kerim'i farklı yönlerden tanımlayan bu isimlerden her biri Kur’ân-ı Kerim'in muhtelif âyetlerinde yer almıştır. Çalışmamızda bu isimlerden bir kısmı kısaca detaylandırılmaya çalışılmıştır.

     Kur’ân-ı Kerim, Allah (cc.) tarafından, Cebrâil (as.) aracılığıyla kendisine dışarıdan bir müdahale olmadan indirilmiş, üzerinde herhangi bir kuşkuya yer bulunmayan son kutsal metindir. Gönderildiği toplumun dili dikkate alınarak Arapça olarak yirmi üç senelik bir zaman dilimi içerisinde peyderpey indirilmiş bir hikmet kaynağıdır. Onun bir benzeri bu güne kadar getirilememiştir ve bundan sonra da asla getirilemeyecektir.

     Kur’an-ı Kerim'i okuduğumuzda ona karşı birçok görevimizin olduğunu görürüz. Şunu belirtmek gerekir ki, dindarlığımızın ve Müslümanlığımızın kalitesi Kur’ân-ı Kerim ile kurduğumuz bağla doğru orantılıdır. Kur’ân-ı Kerim bir şaka ve oyun aracı olmayıp Allah (cc.)’ın hakk ile batılın arasını ayıran kesin sözüdür. Onunla buluşurken bizden istediği birtakım öncüller vardır. Onunla buluşurken, bizde o vahye karşı kesin bir imanın olması, şeytandan ve şeytanî birtakım duygu ve düşünlerden Allah (cc.)’a sığınarak başlanması, vahye zihnimizde daha önceden var olan birtakım önyargılardan sıyrılarak kendi bütünlüğü içerisinde yaklaşılması, acele acele okunmaması, uygun yer ve zamanların kollanması, düşüne düşüne ve tane tane tilâvet edilmesi ve elde edilen birikimin hayata tatbik edilmesi hedeflenmelidir.

Not: Bu sayfadaki notlar  sisteminden alınmaktadır...
 

6 Eylül 2015 Pazar

GÖNÜL ERLERİ MAİL GRUBU EĞİTİM KOMİSYONU ve GENÇLİK KOLLARI KOMİSYONLARINA YENİ BAŞKANLAR


GÖNÜL ERLERİ MAİL GRUBU
EĞİTİM KOMİSYONU ve GENÇLİK KOLLARI KOMİSYONLARINA
YENİ BAŞKANLAR
    5 Eylül Cumartesi günü, İnsan ve Medeniyet Hareketi - İMH Genel Merkezi'nde düzenlenen programda; Gönül Erleri Mail Grubu Eğitim Komisyonu Başkanı Yazar Demet Tezcan, yaklaşık 5 yıldır sürdürdüğü komisyon yönetimi görevini Şuheda Derya Terzi'ye devretti. Gençlik Kolları Başkanlığı görevi de Sevil Çerçi'ye verildi.
     Programın sunumunu Merve Varlı yaptı. Kurulduğu dönemde lise öğrencisi olan ve o zamandan beri Gönül Erleri Mail Grubu'nun yönetiminde olan Merve Varlı, 8 yıldır neler yaptıklarını özetle anlattı.
     Yaklaşık 5 yıldır Eğitim Komisyonu başkanı olan Yazar Demet Tezcan bu güzel-hayırlı çalışmalarda emeği geçen herkese teşekkür etti ve çalışmaların hız kesmeden devamını diledi.
     Sümeyye Torpil Genç Hareket hakkında bilgilendirme yaptı ve özetle gençlere yönelik düzenledikleri etkinlikleri anlattı.
     Gönül Erleri Mail Grubu Genel Koordinatörü AbdulMevla Murat da, insanımızın her geçen gün yalnızlaştığı-asosyelleştiği, kardeşlik kavramının unutulduğu günümüzde yapılanların önemine değindi ve bu güzel çalışmalarda emeği geçen herkese teşekkürlerini içeren kısa bir konuşma yaptı... 

03-04-05 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 03-04-05 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avan...