12 Ekim 2017 Perşembe

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ İYİLİĞİ EMİR - KÖTÜLÜKTEN NEHİY (5)

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN
23 * İYİLİĞİ EMİR ~ KÖTÜLÜKTEN NEHY - 5
23- باب الأمر بالمعروف والنهي عَن المنكر

196- الْحَادي عشَرَ : عنْ أَبِي سَعيد الْخُدريِّ رضي اللَّه عنه عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال: «أَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ عَدْلٍ عندَ سلْطَانٍ جائِرٍ »رواه أبو داود ، والترمذي وقال: حديثٌ حسنٌ .
     196. Ebû Saîd el-Hudrî radiyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Cihadın en faziletlisi, zâlim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir.”

Ebû Dâvûd, Melâhim 17;
Tirmizî, Fiten 13.
Ayrıca bk. Nesâî, Bey’at 37;
İbni Mâce, Fiten 20
     Bir sonraki hadis ile birlikte açıklanacaktır.

197- الثَّاني عَشَر : عنْ أَبِي عبدِ اللَّه طارِقِ بنِ شِهابٍ الْبُجَلِيِّ الأَحْمَسِيِّ رضي اللَّه عنه أَنَّ رجلاً سأَلَ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وقَدْ وَضعَ رِجْلَهُ في الغَرْزِ : أَيُّ الْجِهادِ أَفْضَلُ؟ قَالَ : «كَلِمَةُ حقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جائِر » رَوَاهُ النسائيُّ بإسنادٍ صحيحٍ .
« الْغَرْز » بِعَيْنٍ مُعْجَمةٍ مَفْتُوحةٍ ثُمَّ راءٍ ساكنة ثم زَاي ، وَهُوَ ركَابُ كَورِ الْجمَلِ إِذَا كَانَ مِنْ جِلْدٍ أَوْ خَشَبٍ ، وَقِيلَ : لاَ يَخْتَصُّ بِجِلدٍ وَخَشَبٍ .
    197. Ebû Abdullah Târık İbni Şihâb el-Becelî el-Ahmesî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ayağını özengiye koymuş vaziyette iken, bir adam:
     – Hangi cihad daha faziletlidir, diye sordu? Peygamberimiz:
     – “Zâlim sultan katında söylenen hak söz” buyurdular.

     Nesâî, Bey’at 37. Ayrıca bir önceki hadisin kaynaklarına bakınız.

     Târık İbni Şihâb el-Becelî:
     Sahâbe-i kirâmdan olup, Ebû Abdullah künyesiyle anılır. Büceyle kabilesinden Ahmes kolundan olduğu için, el-Becelî ve el-Ahmesî nisbeleriyle bilinir. Hem Câhiliye döneminde yaşadı, hem de Peygamber Efendimiz ile islâm döneminde dost oldu. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in halifelikleri döneminde 34 savaşa iştirak etti. Hulefâ-yi Râşidîn ve diğer sahâbîlerden hadis nakletti. Rivayet ettiği hadislerden bir kısmı Sünen eserlerde yer alır.
     Târık, Kûfe’ye yerleşmişti. 83 (702) senesinde orada vefat etti.
     Allah ondan razı olsun.

     Açıklamalar:
     Zâlimler, hak ve hukuk gözetmeyen, insanlara ezâ ve cefâ eden, adalet gibi bir faziletten mahrum olanlardır. Zulmün her çeşidi ve zâlimlerin her biri; çirkin, sevimsiz ve kötüdür. Ancak, yöneticiler zâlim olursa, zulüm toplumun lider kadrosunda ise, bu daha da çirkin, kötü ve yıkıcı olur. Zulüm, insanlık tarihinin her döneminde var olageldi. Nice zâlimlerin akibetini toplumlar müşahade etti. Bütün bunlara rağmen zulmün sonu da gelmedi. Peygamberler yeryüzünde şirki, küfrü ve bu ikisinden kaynaklanan zulmü ortadan kaldırmak üzere geldiler. Her peygamber, insanlık tarihi boyunca eşsiz adalet örnekleri sergiledi. Fakat insanoğlu, fıtrattan, hak ve hakikatten, Allah’ın gösterdiği yoldan sapıp yine zulme yöneldi. Kur’ân-ı Kerîm, bunların canlı ibret tablolarını, insanlığın gözleri önüne serer. Peygamber Efendimiz’in pek çok hadislerinde de, zulmün ne büyük bir musibet olduğu ısrarla bizlere hatırlatılır.
     Kur’an ve Sünnet’in bu yol ve yön göstericiliğine rağmen tarih boyunca İslâm toplumlarında da zâlimlere ve zulümlere rastlamaktayız. Onların akıbeti de öncekilerden farklı olmadı ve kendilerinden sonrakiler için ibret verici oldu. Çünkü zulüm hiç bir zaman sürekli yaşamadı. Zâlimlerin âkibeti hep birbirine benzedi; neticede galib gelen mazlumlar oldu; çünkü Allah Teâlâ zâlime değil, mazluma yardım eder.
     Adalet ya da zulüm konusunda toplumları değerlendirirken ele almamız gereken ilk merci ve vereceğimiz hükme esas teşkil edecek ilk mevki ve makam, yönetim mekanizmasıdır. Yönetimde ise ilk temel unsur, devleti yöneten kişidir. Çünkü toplumda yönetim, insanda beyin mesabesindedir. Nasıl insan vücudunda beyin fonksiyonlarını yitirdiğinde, bütün vücut fonksiyonlarını kaybederse, toplumda da yönetici kadro fonksiyon icra etmezse, toplumun diğer kademeleri de işlemez hale gelir. O halde yönetim işin temelidir, esasıdır, “olmazsa olmaz”ıdır. Ayrıca, dokunulması, düzeltilmesi, tedavisi en zor fakat yaşamak için en lüzumlu olanıdır.
     İşte yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız, sebeplerden dolayı, zalim idarecinin karşısında hakkı söylemek en büyük cihaddır. Zira bu teşebbüste başarıya ulaşılırsa, hem zâlim kurtulmuş ve Allah’a kulluk şuuruna ermiş olur, hem de toplum zâlimin zulmünden kurtulmuş, en büyük fazilet olan adalete kavuşmuş olur. Böylece cihad başarıya ulaşmış, Allah’ın adının ve dininin yeryüzünde hâkimiyeti de sağlanmış olur. Yöneticiyi ikaz edecek olanlar öncelikle âlimlerdir. Halka düşen görev ise, zâlimin zulmüne rıza göstermemek, bu zulümlere ortak olmamak, kalbiyle buğz etmek ve zâlimlerin yaptıklarını kötü görmektir.
     Cephede cihad eden kimse, korku ile ümit arasında olur. Gâlip mi gelecek, mağlup mu olacak? Bunu bilemez; fakat galibiyet için çalışır. Zâlim idareciye karşı çıkmak, bu görevi yapanın belki de hayatına malolacak bir cihaddır. Bu cihadı göze alanlar en büyük kahramanlardır. Çünkü ölümü göze almışlardır. Tarih boyunca görülen gerçek şudur: Zâlimlere karşı çıkanlar, hayatlarını feda ederek, toplumları ve insanlığı kurtarmışlardır.
     Zâlim yöneticiler, yeryüzünü bir kan gölüne çevirirler. Onların zulmüne engel olmak maksadıyla, ma’rûfu emir ve münkeri nehiy vazifesini yerine getirenler, öncelikle kendileri mes’uliyetten kurtulmuş olurlar. Şayet yönetici ıslah olursa, kendisiyle birlikte topyekün insanlar kurtuluşa ererler. İslâmdaki cihadın gayesi de bundan ibarettir. Cihadda, bugünün merhametsiz, acımasız, insanlık dışı harblerinde olduğu gibi insan hayatına kastetme ve önüne geleni öldürme asla söz konusu değildir. Bunun tam aksine, cihad, fert ve toplumu dünya ve âhiret saadetine ulaştıracak adalete dayalı bir nizam kurmak, yeryüzünde inanan-inanmayan herkesin, Allah’ın hâkimiyetine girmelerini temin edip, zâlimlerin zulmünden kurtulmalarını sağlamak için yapılan bir ibadettir.
     Cihadda prensib şudur: Bir tek kişiyi mü’min yapmak, bin kâfiri yok edip ortadan kaldırmaktan daha faziletlidir. İslâm’ın gayesi insanları öldürmek değil, yaşatmaktır. Ama bu nizamın gelmesine karşı çıkan ve zulmün devamını isteyenlerle elbette harp edilir. Bunun kâidelerini de yine İslâm koyar.

     Hadislerden Öğrendiklerimiz:
     1. Cihad sadece cephede yapılan savaş olmayıp, çeşitli mertebeleri ve dereceleri vardır.
     2. Ma’rûfu emir ve münkeri nehiy de cihaddır.
     3. Adaletli olmayan, zâlim idarecilere karşı, hakkı söylemek cihadın en üstün mertebesidir.
     4. Nasihat ehli âlimler, yöneticileri uyarmak zorundadırlar.

198- الثَّالِثَ عشَرَ : عن ابن مَسْعُودٍ رضي اللَّه عنه قال : قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «إِنَّ أَوَّلَ مَا دخَلَ النَّقْصُ عَلَى بَنِي إِسْرائيلَ أَنَّه كَانَ الرَّجُلُ يَلْقَى الرَّجُلَ فَيَقُولُ : يَا هَذَا اتَّق اللَّه وَدعْ مَا تَصْنَعُ فَإِنَّهُ لا يَحِلُّ لك ، ثُم يَلْقَاهُ مِن الْغَدِ وَهُو عَلَى حالِهِ ، فلا يمْنَعُه ذلِك أَنْ يكُونَ أَكِيلَهُ وشَرِيبَهُ وَقعِيدَهُ ، فَلَمَّا فَعَلُوا ذَلِكَ ضَرَبَ اللَّه قُلُوبَ بَعْضِهِمْ بِبَعْضٍ » ثُمَّ قال :  { لُعِنَ الَّذِينَ كَفَروا مِنْ بنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ داوُدَ وعِيسَى ابنِ مَرْيمِ ذلِك بما عَصَوْا وكَانوا يعْتَدُونَ ، كَانُوا لا يَتَنَاهَوْنَ عنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ ما كانُوا يَفْعلُون صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم تَرى كثِيراً مِنْهُمُ يَتَوَلَّوْنَ الَّذينَ كَفَرُوا لَبِئْسَ مَا قَدَّمتْ لَهُمْ أَنْفُسُهُمْ }
إلى قوله :  { فَاسِقُونَ }  [ المائدة : 78، 81 }  ثُمَّ قَالَ : « كَلاَّ ، وَاللَّه لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ ، وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، ولَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ ، ولَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً ، ولَتقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً ، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّه بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ ، ثُمَّ لَيَلْعَنكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ » رواه أبو داود، والترمذي وقال : حديث حسن .
     198. İbni Mes’ûd  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:
     “İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:
     Bir adam bir başka adama rastlar ve:
     Bana baksana! Allah’dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehy etmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalblerini birbirine benzetti. Sonra Resûl-i Ekrem şu âyeti okudu:
     “İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud’un ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, baş kaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah’a Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir” [Mâide sûresi (5), 77-81].
     Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:
     “Hayır, Allah’a yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.”
Ebû Dâvûd, Melâhim 17;
Tirmizî, Tefsîru sûre (5), 6, 7

     Yukarıdaki tercüme Ebû Dâvûd’un metnine aittir. Tirmizî’nin metninin tercümesi ise şöyledir:
     Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “İsrâiloğulları günahlara daldıklarında, âlimleri onları nehyettiyse de onlar işledikleri günahları terk etmediler. Bu defa âlimleri de onlarla birlikte oturdular, beraberce yediler, içtiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ da onların kalblerini birbirine benzetti. Dâvûd ve Meryem oğlu İsâ’nın diliyle onlara lânet etti. Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyle idi.”
     Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yaslandığı yerden doğrulup oturarak:
     “Hayır! Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, onları hakka boyun eğdirinceye kadar bu böyle devam edecektir” buyurdular.

     Açıklamalar:
     Kur’ân-ı Kerîm’de olduğu gibi, Peygamber Efendimiz’in hadislerinde de geçmiş ümmetlerle ilgili bilgiler vardır. Bu hadîs-i şerif, İsrâiloğullarıyla ilgili bilgiler sunan ve metinde geçtiği üzere, Kur’an’ın konuyla alâkalı âyetlerine açıklamalar getiren bir rivayettir.
     Bu rivayet, toplumun nasıl bozulmaya başladığını, niçin lânetlendiğini, yani Allah’ın rahmetinden mahrum bırakıldığını ve âkibetlerinin ne olduğunu gözler önüne sermektedir. Şayet halkta başlayan bozulmaya âlimler ve yöneticiler engel olmaz, ma’rûfu emir ve münkerden nehiy vazifesini yerine getirmezlerse, bunun aksine kötülüklere göz yumar, kötülerle beraber düşer kalkarlarsa, onlarla yiyip içerlerse, Allah da onların kalblerini birbirlerine benzetir; günah işlemeyenlerin kalplerini, günah işleyenlerin kötülükleri yüzünden karartır.
     Çünkü onlar, günah işleyenleri günahlarından vazgeçirmemiş, aksine hoş görmüşlerdir. Böylece hepsinin kalpleri katılaşmış, hakkı ve hayrı kabulden uzaklaşmış, isyanları sebebiyle rahmetten de mahrum bırakılmışlardır.

     Hz. Peygamber Kur’an âyetlerini de okuduktan sonra bizden şunları istiyor:
  • İyiliği emredip kötülükten nehyetmek,
  • Zâlimin elinden tutup zulmüne engel olmak,
  • Zâlimi hakka döndürmek,
  • Zâlimi hak üzerinde tutmak.
     Şâyet bunlar yapılmazsa, Allah bizim kalplerimizi de birbirine benzetir. Sonra da İsrâiloğullarının lânetlendiği gibi lânete hak kazanırız.

     Hadisten Öğrendiklerimiz:
     1. Açıktan işlenen günah ve kötülüklere engel olmak, yöneticilerin ve âlimlerin görevidir.
     2. Yöneticiler ve âlimler kötülüğe göz yumar ve onu kendileri de işlerse, toplumun çürümeye ve çöküntüye gidişi hızlanır.
     3. Kötülüğe ses çıkarmamak, kötülüğü teşvik ve yayılmasına vesile olmaktır.
     4. Kötülükleri ortadan kaldırmak sadece sözle veya kalben buğz etmekle mümkün olmaz. Elle de müdahale şarttır, zulmü mutlaka önlemek gerekir. Bu yapıyı teşekkül ettirmek müslümanlar için bir vecibedir.


199- الرَّابعَ عَشَر : عن أَبي بَكْرٍ الصِّدِّيق ، رضي اللَّه عنه . قال : يا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّكُمْ تقرءونَ هَذِهِ الآيةَ : { يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا علَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ لا يَضُرُّكُمْ منْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ }  [المائدة : 105 ] وإِني سَمِعت رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : « إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمُ اللَّه بِعِقَابٍ مِنْهُ » رواه أبو داود ، والترمذي والنسائي بأسانيد صحيحة .

     199. Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh şöyle dedi:
     Ey insanlar! Şüphesiz siz şu âyeti okuyorsunuz:
     “Ey inananlar! Siz kendinize bakın, doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. İşlemekte olduklarınızı size haber verecektir” [Mâide sûresi (5), 105].
     Oysa ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
     “Şüphesiz ki insanlar zâlimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsine umumileştirmesi yakındır.”
Ebû Dâvûd, Melâhim 17;
Tirmizî, Fiten 8; Tefsîru sûre (5), 17.
Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 20
     Açıklamalar:
     Hz. Ebû Bekir, insanların bu âyeti okuyup, gerçeği anlamadıklarından şikayetçidir. Yani herkes kendince müstakil, ferdî bir hayat yaşasın, kimse kimseye karışmasın tarzında bir anlayışa sahip olduklarından yakınmaktadır. Oysa müslüman olmanın, hak yolda bulunmanın gereklerinden biri de, gücünün yettiği kadar ma’rûfu emir ve münkerden nehiy vazifesini yerine getirmektir. Bu konuyu daha önce yaptığımız izahlarla yeterince açıklığa kavuşturmuş bulunuyoruz.
     Âyette kastedilen mâna, her fert kendi vazifesini yapar, İslâm toplumu da geneli itibariyle iyi hal üzere bulunur, hidâyet üzere gider, böylece fert ve toplum olarak müslümanlar doğru ve hak yolda olurlarsa, kâfirlerin, müşriklerin yabancı din ve milletlerin sapıklıkları onlara zarar vermez, tarzında anlaşılmalıdır. Yoksa, ben kötülük yapmıyorum ya, başkaları ne yaparsa yapsın diyerek, içinde yaşadığı toplumdan kopuk bir hayat süren ve onların dertleriyle ilgilenmeyenler, bizzat kendileri doğru yolu bulamamış, mes’uliyet hissine sahip olamamış sayılırlar. Neticede, toplumun yönetimini şerlilerin ve sapıkların ellerine teslim ederler. Bundan doğacak zararı da herkes çeker.

     Hadisten Öğrendiklerimiz:
     1. Kur’an ve Sünnet’i geneli içinde ve doğru olarak anlamak gerekir.
     2. Ferdin ve toplumun ıslahı birlikte düşünülmeli, toplum ferde, fert topluma feda edilmemelidir.
     3. Ferdî ihmallerden doğacak zarar, toplumu da etkiler. Aynı şekilde, sapıklığa düşmüş toplumlara gelen felâket, fertleri de kapsamı içine alır. Fertlerin iyiliği de ona engel olamaz. Çünkü iyiler, toplumun ıslahı için gerekeni yapmamışlardır.
Riyazüs Salihin, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Hadis-i Şerifler,Tercüme Ve Şerh, İmam Nevevi, Mehmet Yaşar Kandemir, 8 Cilt Takım Büyük Boy
harika ayıraç ile ilgili görsel sonucu

8 Ekim 2017 Pazar

KELİMELER ~ KAVRAMLAR: VÜCÛD

KELİMELER ~ KAVRAMLAR
VÜCÛD
(الوجود)

     Allah (cc.) 'ın, zihnin dışında gerçekliğinin bulunduğunu ve yokluğunun düşünülemeyeceğini belirten sıfat.

     Sözlükte “var olmak, bulunmak; varlık” anlamındaki vücûd felsefe terimi olarak “bir şeyin zihinde ve zihnin dışında gerçek varlığa sahip olması” veya “bir şeyin aklî tahlil yoluyla belirlenen mahiyeti, zatı” diye tanımlanır.
     Vücûd “bir şeyin zatının (özünün) dış dünyada fiilen tahakkuk etmesi” mânasında da kullanılır (Tehânevî, II, 1770; Alâeddin et-Tûsî, s. 224).
     Dinî bir terim olarak vücûd, Allah’ın zihnin dışında gerçekliğinin bulunduğunu ve mevcudiyeti zorunlu bir varlık (vâcibü’l-vücûd) olduğunu belirtir.
     Allah’ın varlığı zâtının gereği yani kendindendir (bizâtihî/lizâtihî), O’nun dışındaki varlıkların mevcudiyeti ise kendileri dışındandır (bigayrihî/ligayrihî).
     Kur’ân-ı Kerîm’de insanların doğuştan Allah’ın varlığına dair bilgiye veya eğilime sahip kılındıkları ve bu selim fıtratın bozulmayacağı ifade edilir (el-A‘râf 7/172; er-Rûm 30/30). Kur’an’ın beyanıyla, asil ve şerefli bir varlık olarak yaratılıp (el-İsrâ 17/70) imtihan dünyasında yaşatılan insan, içten gelen nefsânî arzular ve dıştan gelen saptırıcı akımlarla temiz fıtratını köreltebilir. Bununla birlikte hayatta karşılaşılan fevkalâde olaylar, hastalık ve felâketler kişinin aslî yaratılışına dönmesini sağlar.
     Kur’ân-ı Kerîm’de “var olan, varlığı mümkün olan” anlamındaki “şey” lafzının Allah’a nisbet edilmesi (el-En‘âm 6/19) vücûd sıfatının naklî delilleri arasında kabul edilir. Naslarda geçen esmâ-i hüsnânın bir kısmı vücûd sıfatıyla irtibatlıdır, bunların başında “hak” ismi gelir. “Gerçekliği bulunan ve bilfiil var olan” anlamındaki hak isminin yer aldığı âyet ve hadislerde Allah’ın fiilen mevcudiyetinin insanlarca bilindiği belirtilmek suretiyle vücûd sıfatı vurgulanır (Yûnus 10/32; en-Nûr 24//25; Buhârî, “Tevĥîd”, 24; Müslim, “Müsâfirîn”, 199).
     Hak, aynı zamanda Allah’ın vâcibü’l-vücûd olduğunu bildirir (Fahreddin er-Râzî, Levâmiu’l-beyyinât, s. 216; Kurtubî, s. 145-148). Bunun dışında nûr, zâhir, bâtın, evvel, âhir isimleri de vücûd sıfatını vurgulayıcı niteliktedir. Nûr ismi akıl yürütülerek Allah’ın varlığının algılanabileceğini ifade eder. Nûr kelimesi sadece duyular âlemini değil zihnî bilgileri anlatmak için de kullanılır. Gözler Allah’ı göremese de akıl O’nun varlığını idrak eder. Bu sebeple nûr; ilâhî varlığın apaçık bir nitelik taşıdığını belirtir (Gazzâlî, s. 147-148).
     Zâhir ve bâtın isimleri de aynı konumdadır. Zâhir Allah’ın varlığının fiilleriyle ve aklî delillerle açıkça bilindiğini, akla göründüğünü, bâtın ise zâtının duyulardan gizlendiğini, dolayısıyla zâtının varlığı ve niteliği hakkında duyusal bilgi elde etmenin mümkün olmadığını ifade eder (el-Hadîd 57/3; Zeccâc, s. 60; İbn Manzûr, s. 128-130).
     Evvel, âhir ve bâkī isimleri Allah’ın ezel ve ebed yönünden varlıkları kuşattığını, zaman üstü olduğunu, varlığının başlangıcının bulunmadığını, yokluğunun asla tasavvur edilemeyeceğini açıklar (el-Hadîd 57/3; bk. Müslim, “Źikir”, 61; Beyhakī, s. 25-27; Kurtubî, s. 134-138).
     Vücûd sıfatına ilişkin tartışmaların IV. (X.) yüzyıldan itibaren başladığını söylemek mümkündür. Ebû Hanîfe’ye ait akaid risâlelerinde zikredilen ilâhî sıfatlar arasında vücûd yer almaz (Ali el-Kārî, s. 14). Eş‘arî’ye göre Allah’ın mevcut olması hem kendisinin hem de insanın O’nun varlığını bilmesi anlamına gelir, bundan dolayı “linefsihî mevcûd” diye tanımlanır. Allah’a nisbet edilen vücûd, varlığının başlangıcı ve sonu bulunmayan mutlak bir mevcudiyeti ifade eder (İbn Fûrek, s. 27-28, 42, 326).
     Eş‘arî’den sonra gelen kelâmcılar vücûdun ilâhî zâta ait olan ve mânadan ibaret bulunan sübûtî bir sıfat mı, yoksa zâtın aynı olup farklılık göstermeyen, yalnızca zihnî bir tevcih mi olduğu konusunu tartışmıştır. Gelenbevî, Fahreddin er-Râzî’ye kadar bütün kelâmcılarla İslâm filozoflarının, Allah’ın zâtı ile varlığının aynı olup zâtına ait mânadan ibaret bir vücûd sıfatının bulunmadığı konusunda ittifak ettikleri halde Râzî’nin yeni bir tartışma başlatarak zâttan ayrı bir vücûd sıfatını ispat etme gayretinin yanı sıra bunu kelâmcıların çoğunluğuna nisbet ettiğini belirtir (Hâşiye ale’l-Celâl, s. 232). Ancak Eş‘arî’den hemen sonra Bâkıllânî’nin bu konuda farklı bir görüş ileri sürdüğü dikkate alınırsa (Abdülkerîm Tettân - M. Edîb el-Kîlânî, I, 276) konuya ilişkin ihtilâfların Râzî’den çok önce başladığını kabul etmek gerekir. Vücûd sıfatı konusunda ortaya çıkan farklı görüşleri şöylece özetlemek mümkündür:

     1. Vücûd ilâhî zâtın aynı olup zâta eklenen bir mâna ve ayrı bir sıfat değildir, hatta yalnız Allah hakkında değil bütün varlıklarda vücûd ile mahiyet arasında başkalık yoktur. Eğer zât hakikat ve mahiyeti dışında herhangi bir varlığa sahip olsaydı bu takdirde zâtın biri hakikat ve mahiyetine, diğeri vücûduna ait iki varlığının bulunması gerekirdi. Yine bir zâtın varlığı ilâve bir mâna niteliği taşısaydı söz konusu varlığın da bir varlığının olması icap ederdi. Böyle bir düşünce kısır döngüye (teselsül) götürdüğünden yanlıştır (Ubeydullah b. Muhammed es-Semerkandî, s. 58). Allah’ın zâtı vâcip (zorunlu) olduğundan mevcudiyeti zâtından dolayıdır, bu da Allah’ın varlığı ile zâtının aynîliğini gösterir. Çünkü zâtına ilâve bir vücûd sıfatının düşünülmesi, O’nun kendinden değil başkasından dolayı (vücûd sebebiyle) var olmasını ve mümkin bir varlık konumunda bulunmasını gerektirir (Alâeddin et-Tûsî, s. 222).
     Vücûd mahiyetten sadece zihinde ve akıl yürütme eyleminde ayrılır, bu husus dikkate alındığı takdirde Allah’ın zâttan ayrı bir mevcudiyetinin bulunmadığı ortaya çıkar (Nasîrüddîn-i Tûsî, III, 34-35; İsfahânî, s. 88). Esasen zihindeki vücûdun hariçte herhangi bir varlığı söz konusu değildir. Nitekim birer zihnî kavram olan ma‘dûm ile mümteniin hâricî bir mevcudiyete sahip olduklarını söylemek içerdikleri anlamla çelişir. Kurtubî kelâmcıların çoğunluğunun bu görüşü savunduğunu belirtir (el-Esnâ, s. 123-124). Hanefî-Mâtürîdî âlimlerinin ekseriyeti ile Şîa da bu görüştedir. Eş‘ariyye’nin çoğunluğuna muhalif olarak Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ve İbn Haldûn, ayrıca Mu‘tezile’den Ebü’l-Hüseyin el-Basrî de bu görüşü benimseyenlerdendir (Muhammed b. Eşref es-Semerkandî, s. 298, 302; Fahreddin er-Râzî, Kitâbü’l-Erbaîn, I, 143; İbn Haldûn, s. 57, 92-93; Beyâzîzâde, s. 53, 94-96). Allah’ın hakikatinin mutlak ve salt varlık olduğunu söyleyen Sûfiyye mensupları da bu gruba girer (Taşköprizâde, s. 176). İslâm filozofları, vâcibü’l-vücûd olan Allah’ın zâtı ile varlığı arasında başkalık bulunmadığını ileri sürerken mümkin varlıklarda vücûdun mahiyette ortaya çıkan zâta zâit bir sıfat olduğunu kabul etmiştir (İbn Sînâ, III, 30-34; Alâeddin et-Tûsî, s. 209). Nasîrüddîn-i Tûsî, İbn Sînâ’nın vücûdun vâcip ve mümkin bütün varlıklarda ortak olduğu düşüncesinden hareketle Allah’ın zâtına zâit bir vücûd sıfatı bulunduğu yolundaki görüşü eleştirmiş ve mahiyetin varlıkla nitelenmesinin tamamen aklî bir hüküm olduğunu belirtmiştir (Şerĥu’l-İşârât, III, 30-35).

     2. Allah’ın zâtına ait zâit bir mâna olan vücûd üstünlük ifade eden bir kemal sıfatıdır ve O’nun zâtıyla aynı değildir. Aksi halde zât-ı ilâhiyye söz konusu üstünlük ve kemalden yoksun bulunurdu (Muhammed b. Eşref es-Semerkandî, s. 299). Bütün varlıkların ortak bir niteliğini teşkil eden vücûd, mümkin varlıklarda görüldüğü gibi vâcibü’l-vücûdun mahiyetinde de ortaya çıkan zâit bir sıfattır. Zira, “Siyahlık siyahlıktır” önermesiyle, “Siyahlık vardır” önermesi arasında anlam bakımından bir fark yoktur. Bu da vücûdun mahiyetten ayrı ve ona ilâve bir sıfat olduğunu kanıtlar (Fahreddin er-Râzî, Meâlimü usûli’d-dîn, s. 24; Âmidî, I, 257-258).
     Eğer vücûd vâcip varlığın mahiyetinde yoksa bu takdirde onun bütün varlıklarda ortak olduğuna ilişkin hüküm geçersiz sayılır, dolayısıyla söz konusu kavram Allah hakkında sadece lafızdan ibaret olurdu. Allah’ın zâtı varlığını gerektirdiğinden O’na atfedilmesi zorunlu olan ilk sıfat vücûddur (Gelenbevî, s. 232).
     Vücûd, Cenâb-ı Hakk’ın zâtı üzerine zâit bir sıfat olmasaydı varlığını akıl yürütmek suretiyle bilmek imkânsız hale gelirdi. Çünkü Allah’ın zâtına ait hakikati bilmek mümkün değildir, dolayısıyla aklî bilgiler sadece varlığına hükmedebilir (Cürcânî, s. 471).
     Fahreddin er-Râzî yanında Şemseddin es-Semerkandî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Beyzâvî, Şemseddin el-İsfahânî gibi âlimler söz konusu anlayışı kelâmcıların çoğunluğuna nisbet eder. Ancak kaynaklardan, bunun Eş‘ariyye’ye mensup âlimlerin ekseriyetiyle Şemseddin es-Semerkandî ve Sadrüşşerîa gibi bazı Mâtürîdî kelâmcılarının görüşü olduğu anlaşılmaktadır (Kurtubî, s. 123-124; Beyâzîzâde, s. 53; Gelenbevî, s. 232).
     Son devir âlimleri vücûd sıfatını Allah’ın zâtını niteleyen nefsî (zâtî), sübûtî veya selbî yahut sıfât-ı hâliyye içinde değerlendirmiş, fakat her biri O’nun varlığının zorunluluğunu vurgulayan vücûb özelliğini öne çıkarmıştır (Hüseyin el-Cisr, s. 16; Bilmen, s. 113; Bûtî, s. 108-109; Abdülkerîm Tettân - M. Edîb el-Kîlânî, I, 276-277).

     Neticede vücûd sıfatını tarihî süreçte ortaya çıkan sıfât-ı nefsiyye, sıfât-ı selbiyye, sıfât-ı maânî, sıfât-ı ma‘neviyye ve sıfât-ı hâliyye gibi sıfat teorilerinin her biri içinde mütalaa edenler olmuştur. Vücûdu Allah’ın zâtıyla aynı kabul edenler onu sıfât-ı ma‘neviyye, zâtına zâit bir mâna kabul edenler sıfât-ı maânî, varlık mertebesi kazanmayan, fakat Allah’ın zâtında sabit bir hal kabul edenler sıfât-ı hâliyye ve zâtın kendisini vurguladığından sıfât-ı nefsiyye grubuna dahil etmiştir. Ancak Allah’ın vâcip bir varlık olduğu dikkate alınırsa diğer selbî sıfatlar gibi vücûdun da selbî grubu içinde yer aldığını kabul etmek gerekir. Çünkü vücûd varoluş açısından zorunluluğun yalnızca Allah’a ait bulunduğunu kanıtlamakta ve yaratılmışlara ait mümkin oluşu Allah’tan nefyetmektedir; buna göre yegâne vâcip varlık Allah Teâlâ’dır ve O’nun yokluğu asla düşünülemez.

Yusuf Şevki Yavuz
TÜRKİYE DİYANET VAKFI
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
İlgili resim


6 Ekim 2017 Cuma

Bakara Sûresi'nin 216, 217 ve 218. Ayet'i Kerimelerinin Mealleri ve Tefsirleri

Bakara Sûresi'nin
216, 217 ve 218. Ayet'i Kerimelerinin
Mealleri ve Tefsirleri

  • Bakara Suresi 216. Ayet-i Kerimenin Meali:

     "Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz."
  • Bakara Suresi 216. Ayet-i Kerimenin Tefsiri:
     İslâm’da savaşın hükmü, milletlerarası ilişkiler bakımından tabii halin savaş mı, barış mı olduğu, savaşın sebepleri; farklı çıkarlara, din ve kültürlere sahip insan topluluklarının dünyada barışık olarak yan yana veya iç içe yaşamalarının mümkün ve câiz olup olmadığı gibi konulara ilgili âyetlerin açıklamalarında yer verilmiştir (meselâ bk. Bakara 2/256; Âl-i İmrân 3/28; Nisâ 4/75-76). Bu âyet İslâm’da savaşa izin verildiği ve gerektiğinde farz kılındığı hükmünü getirmekten ziyade, daha önce gelmiş bulunan bu hükmün gerekçesini vermeyi ve savaşla ilgili bazı meselelere açıklık getirmeyi hedeflemektedir.
     Savaş insanlara zor ve ağır gelir; çünkü savaşan insanlar hayatlarını tehlikeye atmakta, yurt ve yuvalarından uzak düşmekte, birtakım eziyetlere katlanmakta, dünyanın zevklerinden mahrum kalmaktadır. Savaşan toplumlarda istikrar bozulmakta, ekonomiden eğitime kadar birçok kurum krize girmekte, tabiat tahrip edilmekte, çevre kirlenmekte, Allah Teâlâ’nın yaratıp insanların istifadesine sunduğu nimetler boş yere –hatta insanlara zarar vererek– israf edilmektedir. Bütün bunların savaşı istenmeyen, korkulan, nefse ağır gelen, nefret edilen bir ilişki biçimine sokması tabiidir. Ancak savaşıldığı takdirde kaybedilecekler ve kazanılacaklarla savaşılmadığında ortaya çıkacak kazanç ve kayıplar mukayese edildiğinde birincisi ağır basınca, hatta zorunlu hale gelince savaş da kaçınılmaz olmaktadır.
     Şu halde İslâmî hükümler insanların arzularına, tabii meyillerine değil yükümlülükten hâsıl olacak sonucun iyi veya kötü, hayırlı veya hayırsız, faydalı veya zararlı olmasına dayanmaktadır. Tecrübelerden anlaşılmıştır ki insan var oluş amacı itibariyle faydalı olan bazı şeyleri arzulayabilmekte, bunlara karşı direnebilmekte, zararlı olanları da –bazan şiddetle, ısrarla ve iptilâ halinde– isteyebilmekte, engellenmeye karşı direnebilmektedir. Hikmetten yeterince nasip almamış ve olgunlaşmamış nefis, bu durumda iken kendine ağır gelen yükümlülüklerle eğitilmeli, aklın, hikmetin ve ahlâkın eksenine çekilmelidir.
  • Bakara Suresi 217. Ayet-i Kerimenin Meali:
     "Sana haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar. De ki: Onda savaşmak büyük günahtır. Allah’ın yolundan menetmek ve O’nu inkâr etmek, Mescid-i Harâm’dan (insanları) engellemek, halkını oradan çıkarıp sürmek ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de öldürmekten daha ağırdır. Güçleri yeterse sizi dininizden çevirinceye kadar durmadan sizinle savaşırlar. İçinizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, dünyada ve âhirette amelleri boşa gidenler işte bunlardır. Cehennemin dostları da bunlardır ve orada onlar devamlı kalıcıdırlar."
  • Bakara Suresi 217. Ayet-i Kerimenin Tefsiri:
     Araplar gelenek icabı haram aylarda (receb, zilkade, zilhicce ve muharrem) ateşkes ilân edip fiilî savaşa son verirlerdi. Hz. Peygamber hicretin 2. yılının Cemâziyelâhir ayının son günlerinde, Abdullah b. Cahş kumandasında sekiz kişilik bir askerî birliği, Mekkeli müşriklere ait bir kervan üzerine sevketmişti. Kervanın başında Amr b. Hadramî bulunuyordu, birlik kervana hücum edip kervan başını öldürdü, iki kişiyi esir aldı ve ganimetlerle beraber Medine’ye döndü. Birliğin hareketi haram aylardan olan recebin birinci gününe tesadüf ettiği halde onlar henüz, önceki ayın son gününde olduklarını zannediyorlardı. Durum Kureyş’e intikal edince, “Haram aylarında savaş olur mu?” diyerek Hz. Peygamber ve müslümanlar aleyhinde propaganda yapmaya başladılar. Bazı tefsirciler âyetin geliş sebebi olarak bu vak‘ayı göstermişlerdir. Bu yorumun kabul edilmesi halinde âyetin, bir önceki âyetten çok önce gelmiş, fakat sıralamada sona konmuş olduğunu da kabul etmek gerekecektir.
     Daha mâkul bir yorum ve nüzûl gerekçesi Hudeybiye hareketi ve onu takip eden yılda Mekke’nin fethidir. Bu iki olay da haram aylarda vuku bulmuş ve zihinlere takılıp dile getirilen “Haram aylarda savaş olur mu?” sorusuna cevap verilmiştir. Çünkü âyetin ifadesiyle “Allah’ın yolundan menetmek ve O’nu inkâr etmek, Mescid-i Harâm’dan engellemek, halkını oradan çıkarıp sürmek Allah katında daha büyük günahtır.”

     Önce müslüman olup sonra İslâm’ı inkâr ederek başka bir dine geçen veya dinsizliği seçen kimselere mürted denilmektedir. Hak dine aykırı olan inancının belirgin özelliği şirk; yani “Allah’a ortak koşmak, O’na mahsus olan sıfat ve fiillere başkalarını da ortak etmek” olan kimselere müşrik denir. İçi kâfir dışı müslüman olanlar münafıklardır. Kâfir terimi ise bu üç terimden daha geniş bir anlam ihtiva etmekte olup hak dine aykırı olan ve kişiyi hak dinin dışına çıkaran bütün inançların sahiplerini ifade etmektedir.
     Birçok âyete göre kâfirlerin (müşrik, münafık, mürted) bu inançları, dünyada yaptıkları iyi işlerin dinî sonuçlarını iptal etmekte, onlardan–sevap, ecir, âhiret azığı ve sermayesi olarak– fayda görmelerini engellemektedir (Mâide 5/5; En‘âm 6/88; Tevbe 9/17, 69). Kâfirler dünya hayatında “kardeşlik, velâyet (birbirinin velileri olmak), vârislik, ganimet payı, evlenmenin câiz olması” gibi müslümanlara mahsus bulunan haklardan ve ilişkilerden mahrum kaldıkları gibi âhirette de cehenneme girmekte ve orada devamlı kalmaktadırlar.

     Hak dinden dönen kimse yeniden İslâm’a gelirse, ilk İslâmî hayatında yaptığı sevaplarla ibadetler defterine yazılır, yeniden değer kazanır mı, yoksa araya giren inkâr sebebiyle defterden silinmiş olduğu için boşa mı gitmiş olur? Tefsir ettiğimiz âyete göre mürted bu hali üzere ölürse ameli boşa gitmektedir, inkârından cayar ve yeniden İslâm’a dönerse amelleri boşa gitmeyecektir. Konuyla ilgili başka âyetlerde ise “hak dinden dönmenin amelleri boşa gidermesi”, bu hal üzere ölme şartına bağlanmamıştır (Mâide 5/5; En‘âm 6/88; Zümer 39/65).
     Bu âyetleri bir arada değerlendiren ve farklı yorumlayan müctehid ve tefsirciler farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik’e göre hak dinden dönen kimsenin amelleri boşa gider, daha önceden adak adamış ise yerine getirmesi gerekmez, haccetmiş ise yeniden hacca gitmesi gerekir... Bu âyetteki şartı ve kaydı dikkate alarak diğer âyetleri de buna göre anlayan İmam Şâfiî’ye göre mürted hak dine yeniden dönünce amelleri de onunla beraber döner ve boşa gitmez. 
     “İçinizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse...” cümlesinde geçen ve iki şeyin birbiri peşine, biri diğerinden hemen sonra olduğunu bildiren “fâ” harfinden yola çıkan bazı müfessir ve fakihler, mürtedin ceza olarak öldürüleceğine bu âyeti delil göstermiş; âyeti “Bir kimse dininden döner dönmez ölmez, kendi haline bırakılsa yıllarca yaşayabilir; ‘döner de arkasından ölürse’ demek ‘ceza olarak öldürülürse’ demektir” şeklinde anlamışlardır (İbn Âşûr, I, 335).
     Halbuki ileride açıklayacağımız “Dinde zorlama yoktur” (Bakara 2/256) meâlindeki âyet, insanların dine girmek için de girdiği dinde kalmak için de zorlanamayacaklarını açık ve kesin olarak ifade etmektedir. Mürtedi ceza olarak öldürmek onu dinde kalmaya zorlamaktır. Zorla da müslüman olunamayacağına göre onun, münafık olarak yaşamasını teşvik etmektir. Hem münafıklığı yeren hem de dinde zorlamanın câiz olmadığını bildiren âyetler bu anlayışa manidir. Âyette geçen ve birbiri peşine oluş bildiren “fâ” harfini, “dinden dönme ile eceli gelip ölme arasına tövbenin, yeniden İslâm’a dönmenin girmemesi” şeklinde anlamak mümkündür. Çünkü fâ harfi kesin olarak “hemen peşinden oluşa” değil, “bir şeyin diğerinden sonra oluşuna”; terim olarak söylemek gerekirse “tertip ve takib”e delâlet eder.

     Dininden dönenin ceza olarak öldürüleceği hükmü Kur’ân-ı Kerîm’de yoktur. İslâm hukuk âlimleri bu hükmü, “Dinini değiştireni öldürün” meâlindeki hadisle Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali’nin bazı uygulamalarına dayandırmışlardır. Hadisin farklı sözler ihtiva eden başka rivayetleri de vardır. Bunlardan birinde “dinini terk eden ve cemaatten ayrılan”, bir başkasında “Allah’a ve Resulü’ne karşı savaşmak üzere (dinden veya itaatten) çıkandır” buyurulmuştur (Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 1). Ebû Hanîfe, İbn Şübrüme, Sevrî, Atâ, Hasan-ı Basrî gibi büyük fıkıhçılar, kadınların öldürülmesini yasaklayan hadislere dayanarak mürted kadının (bir kısmına göre çocuğun) öldürülemeyeceği, başka yollardan İslâm’a kazandırılmaya çalışılacağı hükmünü benimsemişlerdir. Bu ictihadın bir dayanağı da “kadınların tabii olarak savaşçı olmamaları, bu sebeple dininden dönen kadının İslâm toplumundan ayrılıp karşı tarafa geçerek müslümanlara karşı savaşma ihtimalinin zayıf bulunduğu”dur. Bundan da çıkan sonuç, mürtedin öldürülmesinin “dinden dönme suçuna” değil, “müslümanlara karşı savaşma” suçuna bağlı ve böyle bir tesbite dayalı bulunduğudur.
     Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali’nin uygulamaları, yalnızca dinden dönme suçuna değil müslümanlara karşı savaş açma, devletin kanun ve kararlarına karşı toplu isyan gibi suçlara yöneliktir. M. Reşîd Rızâ Nisâ 4/90’in tefsirinde (V, 325-328) ve Fetâvâ’sında (IV, 1539-1544), mürtedin sırf dininden döndü diye öldürülemeyeceği tezini güçlü delillere dayanarak savunmuştur.
  • Bakara Suresi 218. Ayet-i Kerimenin Meali:
     "İman edenler, hicret eden ve Allah yolunda savaşanlar; şüphesiz işte bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok yarlığayıcıdır, sonsuz rahmet sahibidir."
  • Bakara Suresi 217. Ayet-i Kerimenin Tefsirii:
     Kâfir olarak ölenlerin cehennemlik olacakları ve burada devamlı kalacakları bildirildikten sonra iman, hicret ve cihad edenlerin Allah’ın rahmetini umabilecekleri açıklanmakla bir gerçeğe yeniden dikkat çekilmektedir: Allah Teâlâ’nın madde âlemi için koyduğu kanunları yanında insanın dünya ve âhiret hayatını düzenleyen kanun ve kuralları da vardır. Bunlardan birine göre âhiret saadetini, cenneti, ebedî hayatta ilâhî rahmeti umabilmek için kulun üzerine düşen “iman etmek, gerektiğinde davası uğrunda yurdunu yuvasını terkedip diyâr-ı gurbete göçmek, müslümanca yaşayabilmek için elinden gelen çabayı sarfetmek” gibi vazifeler vardır.
     Bunları yerine getirmeden “Allah’ın rahmeti sonsuzdur, bizi yakıp da ne yapacak, kimse cehenneme gitmez veya orada kalmaz” demek, böyle düşünmek ve inanmak temelsiz kuruntulardan öteye geçemez ve Allah’ın koyduğu kurallara aykırıdır.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 340-344
kuran yolu tefsiri ile ilgili görsel sonucu
İlgili resim

4 Ekim 2017 Çarşamba

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ İYİLİĞİ EMİR - KÖTÜLÜKTEN NEHİY (4)

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN
23 * İYİLİĞİ EMİR ~ KÖTÜLÜKTEN NEHY - 4
23- باب الأمر بالمعروف والنهي عَن المنكر


193- الثَّامنُْ : عن ابن عباس رضي اللَّه عنهما أَن رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم رأى خَاتماً مِنْ ذَهَبٍ في يَد رَجُلٍ ، فَنَزعَهُ فطَرحَهُ وقَال : « يَعْمَدُ أَحَدُكُمْ إِلَى جَمْرَةٍ مِنْ نَارٍ فَيجْعلهَا في يَدِهِ ، » فَقِيل لِلرَّجُل بَعْدَ مَا ذَهَبَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : خُذْ خَاتمَكَ ، انتَفعْ بِهِ . قَالَ : لا واللَّه لا آخُذُهُ أَبَداً وقَدْ طَرحهُ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم . رواه مسلم .

     193. İbni Abbas radiyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın elinde altın bir yüzük gördü, onu çıkardı ve attı. Sonra da şöyle buyurdu:
     “Sizden biriniz ateşten bir köze yönelip, onu eline mi alıyor?”
     Hz. Peygamber gittikten sonra o adama:
     – Yüzüğünü al da ondan uygun bir şekilde faydalan, denildi. Bu kişi ise:
     – Hayır Allah’a yemin ederim ki, Allah Resûlü onu attıktan sonra onu ebediyyen almayacağım, dedi.
Müslim, Libâs 52

  • Açıklamalar
     Peygamber Efendimiz müslüman erkeklerin altın kullanmalarını ve ipek elbise giymelerini yasaklayıp haram kılmıştı. Bu hadiste geçen olay, yasaklama emrinden sonra olsa gerektir. Resûl-i Ekrem’in elinden çıkarıp attığı altın yüzüğü, meşru bir şekilde kullanmak için bile olsa almayacak kadar takvâ sahibi olan sahâbî, muhtemelen bu konudaki yasağı bilmiyordu. Bu hadis, altın kullanmanın erkekler için câiz olmadığını, bir kere daha teyid etmiş oluyor.
     Bu yasağın, keyfi kullanımı, süs ve zînet eşyası olarak kullanmayı kapsadığını ifade etmeliyiz. Zaruri haller olarak kabul edilen durumlar, vücudun bir uzvuna altından ek konulması, süs için olmayan diş kaplamaları, tedâvî niteliği taşıdığı için bu kapsamın dışında mütalaa edilir. Burada konuyla ilgili farklı ictihadlara temas etmek uygun olmaz. Biz, genel kabul gören, fetvâ verilen ve takvâya uygun farz edilen görüşlerle iktifâ etmeyi uygun buluyoruz.
     Ayrıca, bu yasağın saf altın cinsine ait olduğunu ve altın hükmünde olmayan alaşımları kapsamadığını da belirtmeliyiz. İpek için de aynı hükümler söz konusu olup, ayrıca tekrarlamaya ihtiyaç olmadığı kanaatindeyiz. Kitabımızın “Giyim Kuşam Bölümü”’nde konuyla ilgili etraflı bilgi verilmiş bulunmaktadır. 
     Bir haramı ve yasağı işleyen kimseyi gücü yeten eliyle düzeltip engeller. Resûl-i Ekrem Efendimiz burada, bu hükmü yerine getirmiş ve daha önce açıklamış olduğumuz münkeri el ile düzeltmenin örneğini göstermiştir. Peygamberimiz, haram kılındığı halde altın yüzük takmayı, parmağına ateşten bir köz takmaya benzetmiştir. Çünkü haram işlemenin cezası, cehennemde azab görmektir.
     Parmağındaki yüzüğü Allah Resûlü’nün çıkarıp attığı sahâbînin, onu uygun bir tarzda kullanmak için almayıp, Resûl-i Ekrem’in emir ve yasaklarına başlanmadaki ağır hassasiyetini gösterir. Çünkü Peygamberimizin o yüzüğü atmasından maksat, onu telef etmek değil, bir daha kullanmamasını tenbihdir.

  • Hadisten Öğrendiklerimiz
  1. Gücü yetenler, kötülüğü elleriyle giderirler. Bu görev, kişinin mevki ve makamına göre, farz, vâcip, sünnet veya mübah derecesinde olabilir.
  2. Erkeklerin altın yüzük takması haramdır.
  3. Hz. Peygamber’in helâl ve haram koyma yetkisi vardır.
  4. Sahâbe, Peygamber’e ittiba edip uyma hususunda örnek bir topluluktur.

194- التَّاسِعُ : عَنْ أَبِي سعيدٍ الْحسنِ البصْرِي أَنَّ عَائِذَ بن عمْروٍ رضي اللَّه عنه دخَلَ عَلَى عُبَيْدِ اللَّهِ بن زيَادٍ فَقَالَ : أَيْ بن زيَادٍ فَقَالَ : أَيْ بنيَّ ، إِنِّي سمِعتُ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقولُ : « إِنَّ شَرَّ الرِّعاءِ الْحُطَمَةُ » فَإِيَّاكَ أَنْ تَكُونَ مِنْهُمْ . فَقَالَ لَهُ : اجْلِسْ فَإِنَّمَا أَنت مِنْ نُخَالَةِ أَصْحَابِ مُحَمَّدٍ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فقال : وهَلْ كَانَتْ لَهُمْ نُخَالَةٌ إِنَّمَا كَانَتِ النُّخالَةُ بَعْدَهُمْ وَفي غَيرِهِمْ ، رواه مسلم .

     194. Ebû Saîd Hasan el-Basrî’den rivayet edildiğine göre, Âiz İbni Amr radiyallahu anh Ubeydullah İbni Ziyâd’ın yanına girdi ve:
     – Ey oğlum! Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in “Yöneticilerin en kötüsü, idaresi altındaki insanlara karşı katı ve kaba davrananlardır” buyurduðunu iþittim, sakýn sen onlardan olma, dedi.

     Ubeydullah İbni Ziyâd, Âiz’e:
     – Sen otur! Çünkü sen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ in ashabının, unun kepeği gibi döküntü takımındansın, dedi. Âiz İbni Amr:
     – Onlar arasında unun kepeği gibi döküntü takımından olan mı var ki? Unun kepeği gibi döküntü takımından olanlar onlardan sonra ve onlar dışındakilerin arasından çıktı, dedi. 
Müslim, İmâre 23

  • Âiz İbn Amr
     Sahâbe-i kirâmdandır. Müzeyne kabilesine mensub olup Ebû Hübeyre künyesiyle anılırl. Bey’atürrıdvân ashâbı arasında yer alır. Sahâbe-i kirâmın sâlihlerinden biri idi.
     Âiz, Basra’da yerleşti ve kendine bir ev yapıp ömrünün sonuna kadar orada kaldı. Yezîd İbni Muâviye’nin zamanında, Ubeydullah İbni Ziyâd’ın Basra valisi olduğu sırada 61 (680-81 senesinde) vefat etti. Cenaze namazını Vali İbni Ziyâd’ın değil, Ebû Berze el-Eslemî’nin kıldırmasını vasiyet etmişti. Hz. Peygamber’den 80 hadis rivayet etti. Buhârî ve Müslim ondan üç hadis rivayet etmişlerdir. Hasan el-Basrî ondan hadis rivayet edenlerden biridir. Allah ondan razı olsun.
  • Açıklamalar
     Bu hadis, sahâbe-i kirâm’dan her birinin ma’rûfu emir ve münkeri nehiy vazifesine ne kadar düşkün olduğunun bir örneğidir. Âiz, zamanın valisi Ubeydullah’a karşı görevini yerine getirmiş ve ona Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisiyle nasihat etmiştir. Valinin kendisini küçümsemesi üzerine de, ona son derece susturucu bir cevap vermiştir. Çünkü sahâbe-i kirâmın hepsi ümmetin büyükleri ve seçkinleridir. Onların kendi aralarında farklı düşünce ve mertebeleri elbette vardır, fakat bu durum onları küçümsemeyi gerektirmez. Bu hadis 658 numara ile tekrar gelecektir.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz
  1. Sahâbenin hepsi, iyiliği emir ve kötülüğü nehiy konusunda titizdiler. Doğru bildikleri bir şeyi söylemekten çekinmezlerdi.
  2. Ehl-i sünnet itikadına göre bütün sahâbîler faziletli olup saygıya layık kimselerdir.
195- الْعاشرُ : عَنْ حذيفةَ رضي اللَّه عنه أَنَّ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « والَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بالْمعرُوفِ ، ولَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّه أَنْ يَبْعثَ عَلَيْكمْ عِقَاباً مِنْهُ ، ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلاَ يُسْتَجابُ لَكُمْ »رواه الترمذي وقال : حديثٌ حسنٌ .

     195. Huzeyfe radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez.”
Tirmizî, Fiten 9
  • Açıklamalar
     Peygamber Efendimiz, bazı kere sözlerine, konuşmalarına yeminle başlardı. Onun böyle davranması, sözünün doğruluğunu tekit ve teyit gayesi taşır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in az sayılmayacak kadar sûre ve âyetlerinin de yeminle başladığını görmekteyiz. Bu, Allah Teâlâ’nın sözünün tasdiki, tekit ve teyidi olup, muhtelif hikmetleri üzerinde müfessirlerin çok şey söylediği konulardan biridir. Peygamber Efendimiz’in birtakım hutbe ve konuşmalarına yeminle başlamak suretiyle, Câhiliye dönemi Arapları arasında yaygın olarak bulunan ve sahâbîlerce de bilinip bazı kere kullanılan yanlış ve uygunsuz yeminleri ortadan kaldırma hedefi güttüğü ifade edilir. Söze yeminle başlamanın bir başka sebebi de, yeminden sonra getirilecek sözün önemine dikkat çekmek ve o sözün gerçekliğini tekit etmekdir.
     Bu hadis, bize iyilikleri emir ve kötülüklerden nehiy vazifesini yerine getirdiğimizde kazanacağımız mükâfatı, ihmâl ettiğimizde ise uğrayacağımız musibeti bir kere daha açıkça bildirmektedir. Birincisi müsbet bir davranış, ikincisi ise o müsbet davranışı yapmadığımızda uğrayacağımız menfî neticedir. Müsbet olan, iyiliği emir ve kötülükten nehiy vazifesini yerine getirmemizdir. Menfi netice ise, vazifemizi yerine getirmediğimiz takdirde uğrayacağımız musibetlerdir. İnsanın bu dünyada başına gelebilecek musibetler, belâlar bir tek cinsten ibaret olmayıp çok çeşitlidir.
     Kötü kimselerin toplumların başına musallat olması, idarecilerin işledikleri zulümler yüzünden toplumun fitnelere sürüklenmesi, müslümanlar arasında düşmanlıkların ortaya çıkması ve benzer musibetler, her ferdi içine alan umûmî mahiyetteki belâlardır. Daha önceki hadislerde de geçtiği gibi, bunlar helâke, çöküş ve yok oluşa sebeb olan hallerdir. İyiliği emir ve kötülükten nehiy vazifesini ihmal eden veya terkeden toplumlar, bu belâlara müstehak olurlar.
     Musibet ve belâ anında yapılan duanın da kabul edilmeyeceği, bu hadiste açık bir şekilde bildirilmektedir. Çünkü musibetlerin gelmesine sebeb olan kötülüklere karşı mücadele edilmemiş, ma’rûfu emir ve münkeri nehiy görevi yapılmamıştır. Böylece duanın kabul edilebilmesi için gerekli şartlar da yerine getirilmemiştir.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz
  1. Ma’rûfu emir ve münkeri nehiy vazifesi yerine getirilmezse, Allah azabını gönderir.
  2. Gücü yetenler iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırma görevini yerine getirmeyince, ceza bütün topluma şâmil olur.
  3. Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet etmeyenlerin duaları da kabul olunmaz.
  4. Dînî bir hakikati, önemli bir meseleyi tebliğ ederken, söze yeminle başlamakta bir sakınca yoktur.
Riyazüs Salihin, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Hadis-i Şerifler,Tercüme Ve Şerh, İmam Nevevi, Mehmet Yaşar Kandemir, 8 Cilt Takım Büyük Boy
harika ayıraç ile ilgili görsel sonucu

1 Ekim 2017 Pazar

KELİMELER ~ KAVRAMLAR : VİCDAN

KELİMELER ~ KAVRAMLAR
VİCDAN
(الوجدان)

     Sözlükte “bulmak, zenginleşmek, sevmek, üzülmek, öfkelenmek” anlamlarındaki vecd kökünden masdar olan vicdân ve aynı kökten vücdân, cide gibi kelimeler “bolluk, rahatlık, zenginlik”, vecd ise “üzüntü”, ayrıca “sevgi” mânasına gelir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “vcd” md; Lisânü’l-Arab, “vcd” md).
     Terim olarak vicdan; insanın içinde bulunan ahlâkî otorite, ahlâkî değerler ve eylemler hakkında hüküm verme ve yargılama yeteneğini ifade eder. Yine aynı kökten vâcid (zengin) hadislerde esmâ-i hüsnâ arasında zikredilir (Tirmizî, “Daavât”, 82; İbn Mâce, “Duâ”, 10).
     Klasik İslâm mantığında iç duyularla kavranan açık önermeler için vicdâniyyât terimi kullanılır (et-Tarîfât, “Vicdâniyyât” md.; Ahmed Cevdet Paşa, s. 120; Cemîl Salîbâ, II, 557); son dönem ahlâk literatüründe vicdan kelimesinin benimsenmesi muhtemelen bu kullanımdan ileri gelmiştir.
     Osmanlılar’ın son dönemiyle Cumhuriyet döneminde Batı ahlâk felsefesine dair eserlerin Türkçe’ye çevrilmesi sürecinde Fransızca’da ahlâkî şuuru ifade eden “conscience morale” tamlamasının vicdan kelimesiyle karşılandığı görülmektedir. Nitekim İsmail Fenni (Ertuğrul) Lugatçe-i Felsefe’de (s. 125) “conscience morale” için “hiss-i bâtın, vicdan, hayrı şerden temyiz etme kuvveti, vazîfe-i hissî, şer işlemekten hâsıl olan ıstırap ve hayır işlemekten husule gelen sürur” şeklinde zengin bir tanım yapmıştır.
     Abdülhalim Memduh’un Tasvîr-i Vicdân (İstanbul 1301), Mehmed Cemal’in Vicdan Azapları (İstanbul 1308), Ali Naîmâ’nın Ta‘lîm-i Vicdân (İstanbul 1325) adlı kitaplarıyla Ali Fuad’ın Tolstoy’dan çevirdiği Vicdan (İstanbul 1343) gibi eser başlıklarında da bunu görmek mümkündür. Sâlih Zeki’nin Alexis Bertrand’dan tercüme ettiği Felsefe-i Ahlâkıyye adlı kitabın (İstanbul 1333) bir bölümü (s. 32-47) “Vicdan ve İhtisâs-ı Ahlâkî”, Ferit Kam’ın Emile Boirac’tan çevirdiği Mebâdi-i Felsefeden İlm-i Ahlâk’ın (Ankara 1339-1341) bir bölümü de (s. 17-36) “Vicdân-ı Ahlâkî” başlığını taşır. Leon Marillie’nin vicdan özgürlüğüyle ilgili bir kitabı Türkçe’ye Hürriyyet-i Vicdân (trc. Hüseyin Cahit [Yalçın], İstanbul 1324), Arapça’ya Hurriyyetü’l-vicdân (trc. Ebû Samîm Azîz Sâmî, Bağdat, ts.) adıyla çevrilmiştir. Modern Arapça’da ise bazan vicdan, çoğunlukla da zamîr (insanın içinde sakladığı şey, sır) kelimesi kullanılmaktadır. Muhammed ez-Zâyid ve arkadaşlarının hazırladığı el-Mevsûatü’l-felsefiyye el-Arabiyye’de (Beyrut 1986) ilgili madde “Zamîr” başlığını taşır (s. 542-551). Yine Fuâd Şâhin’in R. Doron ve F. Parot’dan tercüme ettiği Mevsûatü ilmi’n-nefs’te (Beyrut 1997) “Conscience” maddesi “Va‘y (şuur), Zamîr” (I, 244-247), “conscience morale” ise “zamîr ahlâkî” (I, 247-248) şeklinde karşılanmıştır.
     Kur’ân-ı Kerîm’de vicdan kelimesi geçmemekle birlikte birçok âyette insanda bulunan ve onun iradî fiillerini ahlâk ölçülerine göre denetleyen, iyilik yapmaktan sevinç, kötülük yapmaktan ıstırap duyan bir ahlâkî melekeden söz edildiği, tövbenin de böyle bir vicdanî hesaplaşmanın ürünü sayıldığı görülür (meselâ bk. en-Nisâ 4/17-18; el-Mâide 5/38-39; en-Nahl 16/119).
     Kur’an’da insanın psikolojik yapısıyla ilgili olarak en çok geçen kelimelerden nefis, vicdanın tesirini de içine alan geniş bir anlama sahiptir. İnsanın kişiliğini ve benliğini meydana getiren, bütün yeteneklerinin merkezi olan ve çeşitli mertebelerden teşekkül eden nefsin benmerkezci ve hazcı durumuna “nefs-i emmâre” (Yûsuf 12/53), kendini sorgulama ve değerlendirme boyutuna “nefs-i levvâme” (el-Kıyâme 75/2), dinî ve ahlâkî değerlerle tam uyumlu en üst basamağına da “nefs-i mutmainne” (el-Fecr 89/27-28) denmiştir.
     Kur’an’a göre nefis, vicdanî boyutu sayesinde kendini denetleme ve buna göre ödül veya ceza verme yetkisine sahiptir (el-Enbiyâ 21/64; en-Neml 27/14). Nefsin iyilik ve kötülükleri ayırt edebilecek şekilde yaratıldığını, nefsini arındıranın ebedî kurtuluşa ereceğini, onu kirletenin ise ziyana uğrayacağını ifade eden âyetlerdeki (eş-Şems 91/7-10) nefis kelimesi de vicdanı hatırlatmaktadır. Nefisle ilgili âyetleri yorumlayan müfessirler insanda iyiyi kötüden ayırt eden bu yeteneği dinî sorumluluk için şart olarak görmüşler, bu fıtrî özelliğin tabiatında fayda ve haz veren şeylere yaklaşma, zarar ve acı veren şeylerden uzaklaşma eğiliminin bulunduğunu söylemişlerdir (meselâ bk. Mâtürîdî, V, 464-465; Elmalılı, VIII, 5857-5859).
     Kur’ân-ı Kerîm’de yine sıkça geçen kalp kelimesi bazı âyetlerde vicdan anlamına da gelmektedir. Buna göre iyi ve kötü eğilimlerin mücadele alanı olan kalp, imana ve ahlâkî selâmete ulaşma yolunda her türlü kötü duygudan uzak tutulmalıdır (el-Mâide 5/41; el-Ahzâb 33/53).
     Âhirette kurtuluşa erebilmek için Allah’ın huzuruna temiz bir kalple varma gereğini bildiren âyetteki “kalb-i selîm” terkibi de (eş-Şuarâ 26/89) her türlü sorumluluğun yerine getirilmesinin huzurunu taşıyan vicdanı nitelemektedir. Aynı zamanda insanın davranışlarını denetleyen kalbin bu işlevini yerine getirip getirmemesine göre nitelik kazanacağını bildiren birçok âyet vardır. Buna göre kötülüğü tercih edip yoldan sapanların kalpleri mühürlenmekte (el-Bakara 2/7; el-A‘râf 7/101; Muhammed 47/16), katılaşmakta (el-Mâide 5/13; el-En‘âm 6/43), perdelenmekte (el-En‘âm 6/25) ve sonuçta gerçeği algılayamaz duruma gelmektedir (el-A‘râf 7/179; et-Tevbe 9/87, 93).
     Hz. Peygamber’in çevresindeki insanlara nâzik ve yumuşak davranmasının önemini vurgulayan âyetteki “galîzu’l-kalb” (katı kalpli) ifadesini (Âl-i İmrân 3/159) Türkçe’de “acımasız, vicdansız” şeklinde karşılamak mümkündür. İradelerini iyilik yolunda kullananların kalpleri sekînet, sebat, iç tatmin, gönül huzuru gibi mânevî hazlarla ödüllendirilmektedir (el-Bakara 2/260; Âl-i İmrân 3/126; el-Mâide 5/113). İnsanın hakkı benimsemeye yatkın olan tabiatını belirten “fıtrat” kelimesi en saf haliyle vicdanı da içine alan bir içerik taşımaktadır (er-Rûm 30/30).
     Hadislerde vicdan kavramına daha çok kalp kelimesi etrafında temas edilir. Ahlâkî yeteneklerin merkezi sayılan kalp (Buhârî, “Îmân”, 39; İbn Mâce, “Fiten”, 14) temiz yaratılmakla birlikte günahlarla kirletilebilir (Müslim, “Îmân”, 231; Müsned, V, 386, 405). Güzel işlerin kalbe huzur verdiğini, kötü davranışların onu rahatsız ettiğini bildiren hadisler (Müsned, IV, 182, 227, 228; Müslim, “Birr”, 14-15) insanın fıtraten temiz bir vicdana sahip olduğuna işaret eder.
     Abdullah b. Ömer, “Kul kalbini rahatsız eden fiilleri terk etmedikçe takvânın hakikatine eremez” sözüyle (Buhârî, “Îmân”, 1) dindarlıkla vicdan huzuru arasındaki ilişkiyi vurgulamıştır. Tövbeyi kısaca “pişmanlık ve af dileme” şeklinde tanımlayan hadis (Müsned, VI, 264; ayrıca bk. İbn Mâce, “Zühd”, 30; Müsned, I, 376, 423, 433) vicdanî yargılamanın dindeki önemini belirtir. Yine bir hadiste kalbin ahlâkî tesirinin beden hareketlerini yönlendirdiği (Müslim, “Müsâķāt”, 107), bu sebeple Allah’ın insan varlığında en çok itibar ettiği unsurun kalp olduğu bildirilmiştir (Müsned, II, 285; Müslim, “Birr”, 32; İbn Mâce, “Zühd”, 9).
     Diğer bir hadise göre iyilik yapan kişinin sevinç, kötülük yapanın üzüntü duyması onun inancının bir göstergesidir (Müsned, I, 398; V, 251-252; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Ķurân”, 2/35).
     Klasik İslâmî literatürde de vicdan kavramı karşılığında genellikle nefis ve kalp kelimeleri kullanılmıştır. Tasavvufa göre kalp dinî ve ahlâkî faziletlerin kaynağıdır. Bazı konularda aklın sınırlarını aşan dinî hakikatlerle ilâhî sırlar hakkında doğru bilgi edinmenin en güvenilir yolu kalbi günah kirinden, cehalet, taklit ve taassuptan arındırmaktır; bu da tasavvufta vicdanî arınmanın önemini gösterir. Kalp çeşitli yollarla temizlendiğinde insanı ahlâkî davranışlara yönelttiği gibi onun mânevî âlemi ve gerçeklerini idrak etmesini de sağlar (Muhâsibî, s. 87-90; Ebû Tâlib el-Mekkî, I, 113-126).
     Kelâm âlimleri de insan kalbinde “havâtır” adı verilen iç uyarıcıların bulunduğunu belirterek bunları rahmânî ve şeytanî diye ikiye ayırmışlar; rahmânî havâtırı bir işi yapmaya veya ondan sakınmaya sevkeden, ayrıca Allah’a itaate çağıran, vicdana benzer mânevî bir yapı olarak değerlendirmişlerdir (Abdülkahir el-Bağdâdî, s. 26-28; İbn Fûrek, s. 31).
     İslâm felsefesi geleneğinde, Meşşâî anlayışa uygun biçimde insanî nefsin (nefs-i nâtıka) iki yeteneğinden biri olan amelî aklın bedende gerçekleşen bütün hareketlerin ilkesini oluşturduğu, bu yeteneğin nefsin nazarî akıl denilen diğer yeteneğiyle irtibat kurarak ahlâkî hükümler verdiği, bu hükümlerin ilkelerini nazarî akıldan aldığı, bu sayede insanın hayır-şer, fazilet-rezîlet gibi değerler arasındaki farkı kavradığı belirtilir.
     Müslüman düşünürlere göre insanî nefsin bilme ve yapmayla ilgili yetenekleri arasındaki bu bağlantı arttıkça amelî aklın bedene bağımlılığı azalır, dolayısıyla ahlâkî yetkinliği gelişir (Kindî, II, 273-275; Fârâbî, s. 103).
     Gazzâlî’nin yaptığı tanımlardan biri bu yeteneğin vicdanî boyutuyla ilişkisini yansıtmaktadır. Buna göre insanın duygularına hâkim olma gücüne akıl denir. Canlılar arasında yalnız insanda bulunan bu anlamdaki akıl onun en yetkin vasfıdır (Tehâfütü’l-felâsife, s. 73). Gazzâlî iradeyle aynı şey saydığı bu aklı “insanın, davranışlarından doğacak sonuçları ve doğru yolu önceden görme yeteneği, iyi olanı yapma ve bunun için gerekli yollara başvurma yönünde içinde uyanan şevk ve istek” biçiminde tanımlamıştır (İhyâ, III, 8) ve bu tanımın günümüzde vicdana yüklenen başlıca fonksiyonları içerdiği görülmektedir. Benzer görüşler Gazzâlî sonrasında da devam etmiştir (meselâ bk. Fahreddin er-Râzî, s. 77, 81-83; Nasîrüddîn-i Tûsî, s. 36-37; Kınalızâde Ali Çelebi, s. 75-76).
     İslâmî kaynaklarda insan tabiatında ahlâkî şuura sahip bir yeteneğin bulunduğu kaydedilmiş, farklı kelimelerle anılan bu gücün niteliği ve işlevleri üzerinde durulmuştur. Ancak söz konusu yeteneğe vicdan denilmesi ve kelimenin terim olarak İslâmî literatüre girmesi modern dönemde Batı’dan yapılan çevirilerin etkisiyle gerçekleşmiştir. Antik Yunan’da Sokrat’ın “daimonion” dediği insanın içindeki ahlâkî uyarıcı Ortaçağ skolastik felsefesinde her bireyin içinde var olan ilâhî ses, Aydınlanma çağında ise insana özgü ahlâk duygusu veya aklî yetenek diye nitelendirilmiştir. Kant’ın ahlâk yasaları, Freud’un süper ego, Piaget’in özerk ahlâk kavramları da vicdanla benzerlik gösterir. Modern Batı felsefesinde vicdanın mahiyeti, oluşumu, ahlâk ve dinle ilişkisi, beden üzerindeki etkileri, vicdan terbiyesi vb. konular ele alınmış, insana etkisi bakımından vicdan psikoloji ve ahlâk yönünden ikiye ayrılmıştır.
     Psikolojik vicdan; “canlının kendisinde meydana gelen bütün psikolojik etkinlikleri algılamasını sağlayan şuur hali”, ahlâkî vicdan ise; “insana mahsus olup onun niyet ve eylemlerini ahlâkî ölçülere göre değerlendiren denetleme sistemi” diye tanımlanmıştır. Ahlâkî vicdan insana özgü olması bakımından fiilden önce iyilik ve kötülüğü ayırt edebilen, fiilden sonra ise niyet ve davranışlarından dolayı ahlâkî fâili yargılayan, sonuçta ahlâkî tutumun değerine göre sevinç veya elem şeklinde bir tür yaptırım uygulamak suretiyle insanın ahlâkî gelişimini sağlayan mânevî güçtür.
     Modern İslâmî literatürde ahlâk ve din psikolojisiyle ilgili çalışmalarda vicdan Allah tarafından kişinin içine yerleştirilen, iyiyi kötüden ayırt etmeyi sağlayan bir güç olarak düşünülmüştür. Doğuştan gelen bu ahlâkî yetenek, iyi bir eğitimle düşünme kabiliyetinin gelişmesine ve dinî duyarlılığın güçlenmesine paralel biçimde niyet ve eylemler üzerinden etkili olur, bireyin iç dünyasında sorgulayıcı ve yargılayıcı bir güç halini alır. Nitekim fıtratı bozulmamış her insan iyi davranışlarından dolayı mutluluk ve huzur, kötü davranışlarından dolayı üzüntü, suçluluk ve pişmanlık duyar. Sonuçta vicdan kişinin davranışlarında tutarlı olmasını, kendi kendini denetlemesini sağlayan bir otoriteye dönüşür. “Müftüler sana fetva verseler de sen yine kalbine danış” hadisi de (Müsned, IV, 194, 224; Dârimî, “Büyû”, 3) doğru inançlarla desteklenen bu düzeydeki vicdanın değerini ve güvenilirliğini gösterir (Bilmen, s. 50-51; Çağrıcı, s. 139-141; Güngör, s. 59).
     Vicdan, özellikle son dönemlerde insan hakları ve demokrasi bağlamında üzerinde en çok durulan kavramlardan biri olmuştur. Vicdan daha çok din ve vicdan hürriyeti, fikir ve ifade hürriyeti gibi inanç ve düşünceyle ilgili kavramlarla birlikte söz konusu edilmektedir. İnsanın aklı ve özgür vicdanıyla insan olduğu ilkesinden hareketle bu alanlardaki hürriyetler fert için düşünülebilecek hakların en değerlisi ve en doğalı, insan hayatının ve yetkinliğinin başta gelen şartı sayılmakta, dolayısıyla diğerleriyle birlikte vicdan hürriyeti de insanlığın uzun tarihî geçmişinde ulaştığı en önemli kazanım diye görülmektedir. Bu gelişmelerin etkisiyle genelde İslâm dini ve kültüründe, özellikle Osmanlı uygulamasında din ve vicdan hürriyetinin varlığı ve kapsamıyla ilgili geniş bir çalışma alanı ortaya çıkmıştır (Başgil, s. 58-68; Hamel, tür.yer.; Osmanlı Devletinde Din ve Vicdan Hürriyeti, tür.yer.; DİA, XXII, 323-330).
TÜRKİYE DİYANET VAKFI
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
İlgili resim

13 Eylül 2017 Çarşamba

TÜBİTAK 158 PERSONEL ALACAK


BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ ENSTİTÜSÜ

     İlan No: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1
     Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017

1.1. AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
     İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere Ar-Ge Personeli (Bilişim Uzmanı) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 3
Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ

1.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
1.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren; Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar Bilimleri, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Telekomünikasyon Mühendisliği, Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği, Matematik ve Bilgisayar Bilimleri, Matematik, Matematik Mühendisliği, İstatistik, Fizik, Fizik Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği veya Yazılım Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.

1.2.2- Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübeye sahip olmak.
1.2.3- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
Ağ tasarımı ve yönetimi konusunda tecrübe sahibi olmak.
CentOS, Ubuntu vb. Linux dağıtımlarının yönetimi konusunda tecrübe
sahibi olmak.
BT Otomasyonu (Puppet, Ansible, Chef, Foreman vb.) konusunda
tecrübe sahibi olmak.
BT Servisleri (BIND, Postfix, Apache2, Nginx, LDAP, MySQL veya
PostgreSQL, Nagios, Rsyslog, Flume vb.) yönetimi konusunda tecrübe
sahibi olmak.
Bulut Bilişim teknolojileri (OpenStack, Cloud Foundry, Kubernetes vb.) konusunda bilgi sahibi olmak.
Dağıtık Depolama Çözümleri (GlusterFS, Ceph, OpenStack Swift vb.) yönetimi konusunda bilgi sahibi olmak.
Dağıtık sistemler (Yüksek Erişilebilirlik (High Availability), Yük Dengeleme (Load Balancing) vb.) konusunda tecrübe sahibi olmak.
Depolama çözümleri ve ürünleri yönetimi konusunda tecrübe sahibi
olmak.
IPA ( Identity, Policy and Audit ) tasarım ve yönetimi konusunda tecrübe
sahibi olmak.
IPTables, OpenBSD PF vb. yazılımsal Firewall yönetimi konusunda tecrübe sahibi olmak.
Linux kabuk betik yazımı (Python, Bash) programlama konularında tecrübe sahibi olmak.
OpenStack Neutron, Open vSwitch, Linux Bridge teknolojileri konusunda
tecrübe sahibi olmak.
PfSense yönetimi konusunda tecrübe sahibi olmak.
Router yönetimi konusunda tecrübe sahibi olmak.
Sanallaştırma araçları (KVM, ESX, oVirt vb.) yönetimi konusunda tecrübe
sahibi olmak.
Sistem sıkılaştırma (Hardening) ve açıklık takibi konusunda tecrübe
sahibi olmak.
Switch konfigürasyon ve yönetimi (VLAN, Port Security vb. ) konusunda tecrübe sahibi olmak.
VLAN, 802.1q trunking, Spanning Tree, VxLAN, GRE vb. ağ
kavramlarına hakim olmak.
Yazılım Tanımlı Ağ (SDN) ve Ağ Fonksiyonları Sanallaştırması (NFV)
konusunda bilgi sahibi olmak.
2- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.2 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
2.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere Ar-Ge Personeli (Gerçek Zamanlı İşletim Sistemi Yazılım Mühendisi) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 20 Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
2.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
2.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren; Elektronik Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Telekomünikasyon Mühendisliği, Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar Bilimleri, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği veya Yazılım Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
2.2.2- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
Gerçek zamanlı işletim sistemi - RTOS tecrübesi olmak.
İşletim Sistemi Çekirdek Yazılımı Geliştirme için ARINC653 hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
Linux ya da gerçek zamanlı işletim sistemlerinde çekirdek modülü ya da uygulama geliştirme tecrübesine sahip olmak.
Multi-process, multi-thread uygulama geliştirme tecrübesine sahip olmak.
Dosya Sistemi Geliştirmek için;
¦ Dosya Sistemlerinin yapısı hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
¦ EXT3, VFS, NFS dosya sistemleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi
olmak.
Ağ Katmanı Geliştirmek için;
¦ Ağ katmanları, kütüphaneleri ve protokolleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
¦ Soket programlama konusunda tecrübe sahibi olmak.
¦ ARIN664 veya TTEthernet hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
¦ DDS hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
Donanım Soyutlama Katmanı Geliştirmek için;
¦ Aygıt sürücüleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
¦ Assembly, C programlama dilleri ile yazılım geliştirme tecrübesine
sahip olmak.
¦ Çok çekirdekli işlemci mimarileri konusunda bilgi sahibi olmak.
Grafik Kütüphanesi Geliştirmek için;
¦ GPU mimarileri konusunda bilgi sahibi olmak.
¦ OpenGL hakkında bilgi ve kullanımı konusunda tecrübe sahibi olmak.
¦ ARINC661 hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
TGO Yazılım Geliştirmek için;
¦ DO-330 süreçleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
¦ Eclipse CDT konusunda tecrübe sahibi olmak.
¦ Eclipse için eklenti geliştirme konusunda bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
¦ C, C++, Java programlama dilleri ile yazılım geliştirme tecrübesine
sahip olmak.
İşletim sistemi katmanları ve çekirdek nesneleri (process, thread, ipc, vb.) konusunda bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
Yazılım geliştirme yaşam döngüsü konusunda bilgi ve tecrübe sahibi
olmak.
İşlemci mimarileri konusunda bilgi sahibi olmak.
C programlama dili ile yazılım geliştirme tecrübesine sahip olmak.
GNU tool chain, make file ve shell scripting hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
IBM Rational Rhapsody, IBM Rational DOORS, Rational ClearCase,
Rational ClearQuest, IBM RTC araçları veya benzerleri konusunda tecrübe sahibi olmak.
Alanında Doktora veya Yüksek Lisans derecesine sahip olmak.
Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübe sahibi olmak.
3- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.3 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
3.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere Ar-Ge Personeli (Algoritma Geliştirme Mühendisi) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 19 Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
3.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
3.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren;
Elektronik Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Telekomünikasyon Mühendisliği veya Bilgisayar Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
3.2.2- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
MATLAB ortamında sinyal işleme algoritmaları geliştirebilmek.
C, C++, Python, Java gibi programlama dillerini kullanabiliyor olmak.
Temel matematik alt yapısına sahip olmak (Lineer Cebir, Diferansiyel Denklemler, Nümerik Yöntemler, Olasılık Teorisi ve Rastsal Süreçler, Tespit ve Kestirim Teorisi, İstatiksel Sinyal İşleme, Lojik ve Durum Tabanlı Tasarım konularında ders almış olmak).
İşaret işleme, algoritma geliştirme ve tasarlanan algoritmayı gerçekleştirme alanlarında çalışmaya istekli olmak.
Literatür araştırma, tasarım, geliştirme ve test süreçlerinde rol alabilmek.
Nesneye dayalı tasarım ve kodlama konusunda bilgi sahibi olmak.
Sayısal Sinyal İşleme, Sayısal Görüntü İşleme, Uzaktan Algılama, Örüntü Tanıma, Sınıflandırma konularından en az birinde tecrübe sahibi olmak.
Komuta kontrol ve karar destek modelleme, kinematik/dinamik
modelleme, radar sinyal işleme, hedef tespit ve takip, SAR/InSAR, sayısal filtre tasarımı, örüntü tanıma veya derin öğrenme konularından en az birinde tecrübe sahibi olmak.
Hedef izleme, akıllı arama yöntemleri (evrimsel arama teknikleri, yapay sinir ağları ve bulanık yöntemler gibi) ve sayısal filtre tasarımı konularından en az birinde tecrübe sahibi olmak.
Ses işleme, konuşma işleme, sismik algılama veya akustik alanlarında tecrübe sahibi olmak.
İstatiksel/Sayısal Sinyal İşleme ile Tespit ve Kestirim Teorisi (Detection and Estimation Theory) konularında uygulama geliştirmiş olmak.
Akustik Sensör Dizileri Tasarım veya Geliştirmesinde ve Uygulamalarında tecrübe sahibi olmak.
Algoritma test yöntemleri uygulama tecrübesine sahip olmak.
Radar, RF propagasyon, RF ölçüm konusunda tecrübe sahibi olmak.
Uyarlanır ve Kalman Süzgeçler konusunda tecrübe sahibi olmak.
Saha çalışması ve seyahat engeli olmamak.
Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübe sahibi olmak.
4- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.4 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
4.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere Ar-Ge Personeli (Donanım Tasarım Mühendisi) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 16 Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
4.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
4.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren; Elektrik-
Elektronik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Telekomünikasyon Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği veya Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
4.2.2- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
ADS, AWR, CST, HFSS veya benzeri simülasyon araçlarında tecrübeli
olmak.
Donanım tasarım geliştirme araçları kullanarak simülasyon ve analiz
yapabilmek.
Analog ve sayısal devre tasarım tecrübesine sahip olmak.
Askeri standartlarda donanım bileşenlerini seçme ve donanım geliştirme tecrübesine sahibi olmak.
Bilgisayar destekli RF tasarım araçları konusunda bilgi sahibi olmak.
Donanım çevresel testler konusunda bilgi sahibi olmak.
Elektriksel ölçü ve analiz cihazlarını kullanarak ölçüm ve değerlendirme
yapabilmek.
Network analizör, spektrum analizör gibi laboratuvar cihazlarına aşina
olmak.
Elektromanyetik analiz programlarından (CST vb) en az birine hakim olmak.
Elektronik komponentlerin araştırılması, seçilmesi ve şematik tasarımın gerçekleştirilmesi konularında tecrübe sahibi olmak.
Gömülü yazılım konusunda tecrübe sahibi olmak.
RF / mikrodalga alanında iş tecrübesine sahip olmak.
Elektromanyetik ve anten tasarımı alanında iş tecrübesine sahip olmak.
Güç elektroniği alanında iş tecrübesine sahip olmak.
FPGA alanında iş tecrübesine sahip olmak.
Çok katlı PCB alanında iş tecrübesine sahip olmak.
Mikrokontrolcüler konusunda iş tecrübesine sahip olmak.
Haberleşme standartları (RS-422, CAN, SPI, Ethernet, PCIe, USB) konusunda bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
Altium Designer, Cadence vb konularında tecrübe sahibi olmak.
Embedded Linux, C/C++ yazılım geliştirme konusunda tecrübeli veya kendini geliştirmeye istekli olmak.
Linux ve Windows tabanlı işletim sistemlerinde tecrübe sahibi olmak.
Saha çalışması ve seyahat engeli olmamak.
Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübe sahibi olmak.
5- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.5 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
5.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere AR-GE personeli (Emniyet Kritik Yazılım Test Mühendisi) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 9 Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
5.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
5.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren; Bilgisayar Bilimleri, Bilgisayar Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Telekomünikasyon Mühendisliği, Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği, Mekatronik Mühendisliği veya Yazılım Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
5.2.2- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
Test tabanlı yazılım geliştirme konusunda bilgi sahibi olmak.
Yazılım test otomasyonu ve test araçları konusunda bilgi sahibi olmak.
Test metodolojileri ve test süreçlerinin her aşamasında tecrübe sahibi olmak.
LDRA, IBM Rational Quality Manager, IBM Rational Performance Tester, IBM Rational Rhapsody, IBM Rational DOORS, IBM Rational ClearCase,
IBM Rational Clear Quest, IBM RTC araçları veya benzerleri konusunda tecrübe sahibi olmak.
Test verisi üretme, planlama, segmentasyon verisinin kullanımı, çoklu ortam test yönetimi, test ortamlarının otomatik kurulması, eş koşullu
yönetilmesi konularında deneyimli ve test senaryo / durumları ile daha önce çalışmış, "sürekli dağıtım" konusunda tecrübe sahibi olmak.
C, C++, Java programlama dilleri ile yazılım geliştirme tecrübesine sahip
olmak.
Döngüsel artırımlı, nesne-yönelimli metodolojilerde, çevik ve/veya
geleneksel metodolojilerde test deneyimlerine sahip olmak.
DO-178, DO-278 ve DO-330 süreçleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
POSIX veya ARINC-653 standart ve ara yüzlerinden en az biri hakkında bilgi sahibi olmak.
İşletim sistemi katmanları ve çekirdek nesneleri (process, thread, ipc, v) konusunda bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
Linux ya da gerçek zamanlı işletim sistemlerinde kernel modülü ya da uygulama geliştirme tecrübesine sahip olmak.
Gerçek zamanlı işletim sistemi - RTOS üzerinde uygulama geliştirmiş
olmak.
ISTQB sertifikasına sahip olmak.
Yazılım geliştirme yaşam döngüsü konusunda bilgi ve tecrübe sahibi
olmak.
TCP/IP, UDP/IP protokolleri ve soket programlama konusunda tecrübe sahibi olmak.
Alanında Doktora veya Yüksek Lisans derecesine sahip olmak.
Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübe sahibi olmak.
6- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.6 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
6.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere AR-GE personeli (Yazılım Geliştirme Mühendisi) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 65
Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ

6.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
6.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren;
Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar Bilimleri, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Telekomünikasyon Mühendisliği, Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği veya Yazılım Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
6.2.2- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
Yazılım geliştirme yaşam döngüsü içerisinde tasarım, geliştirme, test, konfigürasyon, sürekli entegrasyon, sürüm yönetimi ve dağıtımı konularında en iyi kullanım pratiklerine sahip olmak.
C, C++, Java, Python, SOA, UML, BPMN, XML, JAXP, JAX-RPC, MVC, Spring, hybernate programlama dil/teknolojilerinden en az birinde
tecrübeye/sertifikaya sahip olmak.
PHP, Knockout JS, AngularJS, CSS, HTML,HTML5 vb. internet
teknolojilerinde ve Web uygulama güvenliği konusunda tecrübe sahibi
olmak.
Web Servisleri (REST, SOA, WSDL, vb.) konusunda bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
JavaEE, JBoss, JSF, JDBC, JPA ve diğer Java web ve veritabanı
teknolojilerinde bilgi sahibi olmak.
Javascript ile yazılım geliştirmede tecrübeli olmak, JQuery, Node.js, React.js, vb kütüphaneler ile uygulama geliştirmiş olmak.
Spark, Apache Cassandra, Apache Stream Processing, Apache Kafka
teknolojilerde tecrübe sahibi olmak.
Büyük veri makine öğrenmesi kütüphaneleri, sayısal çözümleme, kümeleme, sınıflandırma, veri madenciliği gibi makine öğrenmesi konularında bilgi sahibi olmak.
Çok kanallı (multi-threaded) uygulama geliştirme, seri haberleşme, paralel programlama, ağ (network) programlama konularına aşina olmak.
GPU mimarileri konusunda bilgi sahibi olmak.
İstatiksel/Sayısal Sinyal İşleme ile Tespit ve Kestirim Teorisi (Detection and Estimation Theory) konularında uygulama geliştirmiş olmak.
Algoritma test yöntemleri uygulama tecrübesine sahip olmak.
Boost, Qt yazılım geliştirme kütüphanelerine ve MATLAB programına aşina olmak.
Derin öğrenme konusunda bilgi sahibi olmak.
Dağıtık mimari kavramları ve simülasyon altyapıları (HLA, DDS gibi) hakkında tecrübe sahibi olmak.
Otomatik hedef tespit, izleme ve sınıflandırma konularında bilgi sahibi
olmak.
"Yayın - Abone Ol (Publish - Subscribe)" veri iletim paradigmasına aşina
olmak.
GIS ve Web haritalama konularında bilgi sahibi olmak.
Yazılımsal arayüz geliştirme tecrübesine sahip olmak.
Nesne yönelimli analiz, tasarım ve programlama ile UML hakkında pratik tecrübe sahibi olmak.
Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübe sahibi olmak.
7- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.7 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
7.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere AR-GE personeli (Web Yazılım Geliştirme Uzmanı) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 8 Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
7.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
7.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren; Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar Bilimleri, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Telekomünikasyon Mühendisliği, Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği veya Yazılım Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
7.2.2- Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübeye sahip olmak.
7.2.3- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
HTML5, Bootstrap, Angular JS 2, JavaScript teknolojilerinde ileri düzeyde tecrübe sahibi olmak.
Java Spring Framework, Angular JS, JavaScript teknolojilerinden en az birinde ileri düzeyde tecrübe sahibi olmak.
Web Servisleri (REST, SOA, WSDL, vb.) konusunda tecrübe sahibi olmak.
Kullanıcı Deneyimi (UX) konusunda tecrübe sahibi olmak.
Linux sistemlere aşina olmak.
Mobil uygulama geliştirme konusunda tecrübe sahibi olmak.
OpenStack Swift teknolojisi konusunda bilgi sahibi olmak.
Web önyüz tasarımı ve web önyüz uygulama geliştirme konusunda tecrübeli olmak.
Web tasarımı ve web uygulama geliştirme konusunda tecrübeli olmak.
Web uygulama güvenliği konusunda bilgi sahibi olmak.
Görsel tasarım yazılımları konusunda tecrübe sahibi olmak.
Yeni teknolojiler konusunda öğrenmeye açık olmak, matematiksel düşünme ve analiz yeteneğine sahip olmak, yoğun çalışma temposuna
uyum sağlayabilmek ve sorumluluk almaktan çekinmeyen bir yapıya sahip olmak.
8- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.8 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
8.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere AR-GE personeli (Mekanik Tasarım Mühendisi) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 3
Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
8.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
8.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren; Makine Mühendisliği, Makine ve İmalat Mühendisliği, İmalat Mühendisliği, Uçak Mühendisliği, Havacılık ve Uzay Mühendisliği, Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği, Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği veya Mekatronik Mühendisliği bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
8.2.2- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
3D/2D mekanik modelleme (AutoCAD/Solidworks vb) programlarını etkin kullanabilmek.
Saha çalışması ve seyahat engeli olmamak.
Mekanik tasarım yapabilmek ve üretim resimlerini çizip üretimi takip edebilmek.
Mekanik testlerde görülen hataların düzeltmesi konusunda tecrübe sahibi olmak.
Müşteri kurumlarla yapılan iş ve süreç analizlerinde tecrübe sahibi olmak.
9- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.9 AR-GE Personeli pozisyonuna başvurabilmek için;
9.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere AR-GE personeli (Coğrafi Bilgi Sistemleri Uzmanı) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 1
Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
9.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
9.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının en az dört yıllık lisans eğitimi veren; Harita
Mühendisliği, Bilgisayar Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği, Yönetim Bilişim Sistemleri, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği, Geomatik Mühendisliği, Jeoloji Mühendisliği veya Şehir ve Bölge Planlama bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
9.2.2- Alanında en az 5 (beş) yıl mesleki tecrübeye sahip olmak.
9.2.3- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
Yazılım geliştirme yaşam döngüsü ve yazılım mühendisliği / yazılım yönetimi süreçleri konusunda tecrübe sahibi olmak.
Nesne yönelimli analiz, tasarım ve UML konusunda tecrübe sahibi olmak.
Bilgisayar destekli yazılım mühendisliği (CASE) araçları (Atlassian JIRA,
Confluence, IBM RQM, QM, HP QC, Sparx Enterprise Architect vb.)
kullanımı konusunda tecrübe sahibi olmak.
CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) ve Mekansal veri ve veri yapıları ve CBS yazılım geliştirme kitleri (SDK) (ArcGIS, Mapxtreme, Luciad, vb.) alanlarında bilgi sahibi olmak.
OpenLayers, Leaflet, Google Maps API, ArcGIS API vb web tabanlı harita kütüphaneleri hakkında bilgi sahibi olmak.
Coğrafi web servisleri (WMS, WFS, CSW, WCS, GML vb.) konusunda bilgi sahibi olmak.
PostgreSQL/PostGIS, Oracle Spatial ve SQL Server Veritabanı yönetim sistemlerinde veritabanı yönetimi konularında tecrübe sahibi olmak.
Ticari (ArcGIS Server vb.) veya açık kaynak kod (Geoserver, Mapserver
vb.) harita sunucuları hakkında bilgi sahibi olmak.
Servise yönelik mimari teknolojileri ve REST servisleri konularında bilgi sahibi olmak.
Mobil ortamlarda HTML, CSS ve JavaScript ile geliştirme konularında tecrübe sahibi olmak.
Kullanıcı deneyimi, arayüz tasarımı ve mobil tasarım konularında tecrübeli olmak.
10- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.10 AR-GE Teknisyeni pozisyonuna başvurabilmek için;
10.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere AR-GE teknisyeni (Elektrik-Elektronik Teknisyeni) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 1 Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
10.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
10.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının iki yıllık ön lisans eğitimi veren; Elektronik Teknolojisi, Elektrik, Elektronik Haberleşme Teknolojisi, Kontrol ve Otomasyon Teknolojisi, Raylı Sistemler Elektrik ve Elektronik Teknolojisi veya Elektrik Enerjisi Üretim İletim ve Dağıtımı bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
10.2.2- Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübeye sahip olmak.
10.2.3- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
Analog ve sayısal devre imalat tecrübesine sahip olmak.
Ar-Ge içindeki küçük miktarlı elektronik dizgi ve mekanik montajları konusunda tecrübe sahibi olmak.
Ar-Ge malzeme, donanım ve laboratuvarında gerekli bakımlar konusunda tecrübe sahibi olmak.
AutoCAD/Solidworks gibi tasarım/çizim programlarını kullanabilmek.
Devrelerin test ve doğrulamasını gerçekleştirme konusunda tecrübe
sahibi olmak.
Kutulama, kablolama ve konnektörler konusunda tecrübe sahibi olmak.
PCB devre takip edebilmek, entegre seviyesinde onarım tecrübesine sahip olmak.
SMD malzeme sökme/takma, göz testi ve son kontrol teknisyenliği
yapabilmek.
Güç elektroniği, Monofaze ve trifaze AC ve DC elektrik şebeke tecrübesine sahip olmak.
QFN kılıf ve 0402 kılıf gibi malzemeleri mikroskop altında dizebilmek.
Otomasyon bilgisine sahip olmak.
Saha çalışması ve seyahat engeli olmamak.
Saha destek konusunda tecrübe sahibi olmak.
10.2.4- Mülakatlarda adaylara laboratuvar ortamında uygulama yaptırılabilecektir.
11- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BTE.2017-1.11 AR-GE Teknisyeni pozisyonuna başvurabilmek için;
11.1- İşin Tanımı ve Özellikleri
Yürütülen projelerde görev almak üzere AR-GE teknisyeni (Bilişim Teknisyeni) istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 3
Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
11.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
11.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının iki yıllık ön lisans eğitimi veren; Bilgi
Güvenliği Teknolojisi, Bilgisayar Programcılığı, Bilgisayar Teknolojisi, Elektrik, Elektronik Haberleşme Teknolojisi, Elektronik Teknolojisi, İnternet ve Ağ Teknolojileri veya Kontrol ve Otomasyon Teknolojisi bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
11.2.2- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması tercih sebebidir.
Bilişim sistemleri (sunucu, depolama aygıtı, güvenlik ve ağ cihazları) kurulumu ve yönetimi hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
Sanallaştırma kurgulanması, gerçekleştirimi ve yönetimi konularında tecrübe sahibi olmak.
Yazılım geliştirme araçları (gereksinim yönetim araçları, tasarım araçları, kodlama araçları, derleme araçları, test araçları, sürüm kontrol araçları, değişiklik yönetimi araçları, iş yönetim araçları) yönetimi konusunda bilgi ve tecrübe sahibi olmak.
Yazılım geliştirme yaşam döngüsü içerisinde tasarım, geliştirme, test, konfigürasyon, sürekli entegrasyon, sürüm yönetimi ve dağıtımı "en iyi kullanım" pratiklerine sahip olmak.
Windows tabanlı işletim sistemlerinde "admin" seviyesinde tecrübe sahibi
olmak.
Switch/Router konfigürasyon ve yönetimi konusunda tecrübe sahibi
olmak.
Network donanım/yazılım bilgi ve tecrübesine sahip olmak.
Network güvenlik ve politikalarının kurulması yönetilmesi konusunda tecrübe sahibi olmak.
Network kurulumları yapma tecrübesine sahip olmak.
LDAP, IPA ( Identity, Policy and Audit ) tasarım ve yönetimi konusunda tecrübe sahibi olmak.
RTC-Jazz, IBM Rational Rhapsody/ DOORS, TFS, ClearCase/ClearQuest, Jenkins, Git, BuildForge, DOORS, SVN, JIRA,
SonarQube, Bitbucket araçlarından en az birinde tecrübe sahibi olmak.
Araçla veya kodla otomatikleştirme konularında tecrübe sahibi olmak.
Gözden geçirme (audit), uyumluluk (compliance) yönergeleri ile çalışma konusunda tecrübe sahibi olmak.
Savunma sektöründe kalite güvence süreçlerinde tecrübe sahibi olmak.
MS Office uygulamalarına hakim olmak.
Microsoft ile ilgili MCSA, MCITP MSTS, MCITP sertifikalarına sahip olmak.

ADAYLARDA ARANACAK GENEL KOŞULLAR
a) Kamu haklarından yasaklanmamış bulunmak.
b) Erkek adaylar için, son başvuru tarihi itibariyle askerliğini tamamlamış veya tecilli olmak.
c) Görevini devamlı yapmasına engel olabilecek hastalığı ya da bulaşıcı hastalığı bulunmamak.
d) Taksirli suçlar, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlara çevrilmiş suçlar ile aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere; altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı işlenen suçlarla, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, nitelikli hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, göreve ilişkin sırrı açıklama, Devlet sırlarına karşı suçlardan dolayı hükümlü bulunmamak. 667 sayılı KHK kapsamında terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı bulunmamak.
e) Ar-Ge Personeli pozisyonları için aşağıdaki şartları sağlıyor olmak.
Alanında yüksek lisans yapmış adaylar için Ağırlıklı Mezuniyet Ortalaması, Lisans Mezuniyet Ortalamasının %80'i ile Yüksek Lisans Mezuniyet Ortalamasının %20'sinin toplamıdır (100'lük sistemdeki notlar, Yükseköğretim Kurulunun yayınlamış olduğu "4'lük Sistemdeki Notların 100'lük Sistemdeki Karşılıkları Tablosu" esas alınarak 4'lük sisteme dönüştürülecektir). Tecrübe yılı, başvurulan pozisyonda belirtilen alanlarda tam süreli çalışılan süreyi ifade etmektedir.
ii. Lisans öğrenimini, süresi içinde ya da normal öğrenim süresinden en fazla bir eğitim-öğretim yılı gecikmeli bitirmiş olmak (herhangi bir nedenle kayıt dondurulmuş olup da belgelenmesi halinde kayıt dondurulan süre hesaba katılmayacaktır).
f) Ar-Ge Personeli pozisyonları için; başvuru yapan adaylardan alanında doktora mezunu olanlardan, "Adaylarda Aranacak Genel Koşullar" bölümünün (e) maddesi koşul olarak aranmayacak olup, bu adayların sıralaması için kullanılacak aday puanı; doktora mezuniyet not ortalamasının %50'si, yüksek lisans not ortalamasının %10'u ve lisans not ortalamasının %40'ının toplamıdır (Bütünleşik doktora programından mezun olan adaylar ile yüksek lisansını yurtdışında yapan adaylar için lisans not ortalamasının %50'si ile doktora not ortalamasının %50'sinin toplamı dikkate alınacaktır).
g) Ar-Ge Teknisyeni pozisyonları için adayların 4,00 üzerinden en az 2,50 Ağırlıklı Mezuniyet Not Ortalamasına sahip olmaları gerekmektedir (100'lük sistemdeki notlar, Yükseköğretim Kurulu'nun yayınlamış olduğu "4'lük Sistemdeki Notların 100'lük Sistemdeki Karşılıkları Tablosu" esas alınarak 4'lük sisteme dönüştürülecektir).
h) İngilizce yeterliliğini aşağıdaki sınavların birinden alınan puanla kanıtlamış olmak (Tabloda belirtilen sınavlardan alınan puanlarda herhangi bir geçerlilik süresi aranmaz). Lisans öğrenimleri sırasında Türkçe, İnkılap Tarihi gibi asıl alanla ilgili olmayan dersler dışındaki tüm derslerinin %100'ünü İngilizce aldığını belgeleyen adaylar bu koşuldan muaf tutulacaktır.
Sınav TürüKPDS
UDS
YDS
TOEFL
IBT
TOEFL
CBT
TOEFL
PBT
FCECAECPE
Sınav Puanı 1*6561173500BCC
Sınav Puanı 2**7068190520BCC
Lisans mezunu olup 5 yıldan daha az, alanında Yüksek Lisans mezunu olup 4 yıldan daha az mesleki tecrübesi olanlar için başvurdukları pozisyona bakılmaksızın "Sınav Puanı 1" koşulu geçerlidir.
** Lisans mezunu olup 5 yıl ve üzeri, alanında Yüksek Lisans mezunu olup 4 yıl ve üzeri mesleki tecrübesi olanlarla alanında Doktora mezunu olanlar için başvurdukları pozisyona bakılmaksızın "Sınav Puanı 2" koşulu geçerlidir.
***Ar-Ge Teknisyeni pozisyonları için İngilizce koşulu aranmamaktadır.
Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavı
Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı
Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı
Test of English as a Foreign Language - Internet-Based Test Test of English as a Foreign Language - Computer-Based Test Test of English as a Foreign Language - Paper-Based Test First Certificate in English
Certificate in Advanced English
Certificate of Proficiency in English
Resmi dili İngilizce olan bir ülkede; Lisans, Yüksek Lisans veya Doktora derecesi almış olanlar ile o ülkede en az 3 (üç) yıl süreyle mesleğini uygulamış olanlardan İngilizce yeterlilik koşulları aranmaz.
BAŞVURU SÜRECİ
a) İlana başvuruda bulunmak için "www.bilgem.tubitak.gov.tr" adresinden İş Başvuru Sistemine kayıt olmak gerekmektedir. (Başvuru için özgeçmiş oluştururken, istenilen tüm evrakın sisteme elektronik ortamda eklenmesi ve referans kodu seçilerek başvuru yapılması zorunludur). İş Başvuru Sistemi yoluyla yapılan başvurular haricinde başvuru kabul edilmeyecektir.
b) Başvuruların en geç 29/09/2017 tarihi saat 17:00'a kadar yapılması gerekmektedir.
c) Başvurular, ilan referans kodu üzerinden değerlendirilecektir. Adaylar, iş başvuru sisteminden ilan referans kodunu seçerek başvuruda bulunabileceklerdir. Referans kodu seçilmeden yapılan başvurular değerlendirmeye alınmayacaktır. Bir aday en fazla 2 (iki) pozisyona başvuru yapabilecektir.
d) Ar-Ge Personeli pozisyonları için "Adaylarda Aranacak Genel Koşullar" bölümünün (e) maddesine göre en yüksek puandan başlayarak oluşturulacak sıralamada alınacak
personel sayısının 5 katı kadar aday mülakata çağrılacaktır. Alanında doktora mezunu adaylardan ise "Adaylarda Aranacak Genel Koşullar" bölümünün (f) maddesine göre en
yüksek puandan başlayarak ayrıca oluşturulacak sıralamada alınacak personel sayısının 5 katı kadar aday da mülakata çağrılacaktır. Son sıradaki adaylarla aynı puanı alan başka adaylar olması durumunda bu adaylar da mülakata çağrılacaktır.
e) Ar-Ge Personeli pozisyonları için Lisans öğrenimini yurt dışında tamamlayan adaylar için "Adaylarda Aranacak Genel Koşullar" bölümünün (e) maddesi, Doktora öğrenimini yurt dışında tamamlayan adaylar için ise "Adaylarda Aranacak Genel Koşullar" bölümünün (f) maddesi koşul olarak aranmayacak olup, bu adaylar ayrıca değerlendirmeye alınacaklardır.
f) Ar-Ge Teknisyeni pozisyonları için "Adaylarda Aranacak Genel Koşullar" bölümünün (g) maddesine göre en yüksek puandan başlayarak oluşturulacak sıralamada alınacak personel sayısının 5 katı kadar aday mülakata çağrılacaktır. Son sıradaki adayla aynı puanı alan başka adaylar olması durumunda bu adaylar da mülakata çağrılacaktır.
g) Ar-Ge Personeli pozisyonları için adaylar başvuruları esnasında iş başvuru sistemine girmiş oldukları beyana göre değerlendirilecek olup, girilen bilgilerin hatalı olması veya aşağıda belirtilen belgelerden herhangi birinin eksik olması durumunda başvuru geçersiz sayılacaktır.
Üniversiteye Giriş Sınavı Sonuç Belgesi (ÖSYM onaylı veya kontrol kodu olan internet çıktısı),
Üniversiteye Giriş Sınavı Yerleştirme Belgesi (ÖSYM onaylı veya kontrol kodu olan internet çıktısı),
Güncel Özgeçmiş (Özgeçmişinizin renkli fotoğraflı, Türkçe, T.C. Kimlik ve telefon numaralarını da içerecek şekilde hazırlanması gerekmektedir.),
Lisans Diploma/Çıkış Belgesi -ve varsa üstü- (eğitimlerini yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarında tamamlayanlar için Denklik Belgesi),
YÖK Mezun Belgesi (e-devlet üzerinden alınan ve kontrol kodu olan internet çıktısı),
Lisans -ve varsa üstü- Transkript Belgesi,
Yabancı Dil Sınav Sonuç Belgesi veya lisans öğrenimleri sırasında asıl alanla ilgili olmayan dersler dışındaki tüm derslerinin eğitim dilinin %100 İngilizce olduğunu gösterir belge (üniversiteden alınmış, onaylı),
Deneyimi olan adaylardan Çalışma Belgesi ve Sigorta Hizmet Dökümü,
Askerlik durumunu gösterir belge.
h) Ar-Ge Teknisyeni pozisyonu için adaylar başvuruları esnasında iş başvuru sistemine girmiş oldukları beyana göre değerlendirilecek olup, girilen bilgilerin hatalı olması veya aşağıda belirtilen belgelerden herhangi birinin eksik olması durumunda başvuru geçersiz sayılacaktır.
Güncel Özgeçmiş (Özgeçmişinizin renkli fotoğraflı, Türkçe, T.C. Kimlik ve telefon numaralarını da içerecek şekilde hazırlanması gerekmektedir),
Ön lisans Diploma veya Çıkış Belgesi,
Yükseköğretim Mezun Belgesi (e-devlet üzerinden alınan ve kontrol kodu olan internet çıktısı),
Ön lisans Transkript Belgesi,
Deneyimi olan adaylardan Çalışma Belgesi ve Sigorta Hizmet Dökümü,
Askerlik durumunu gösterir belge.
Not: Süreçle ilgili tüm gelişme ve duyurular, Kurumumuz web sayfasında (www.bilgem.tubitak.gov.tr / www.tubitak.gov.tr) ilan edilecektir.
İletişim Bilgileri:
Adres: Barış Mah. Dr. Zeki Acar Cad. No:1 PK: 74, 41470 Gebze / Kocaeli E-Posta: bilgem.ik@tubitak.gov.tr
Telefon: (262) 648 10 00 - 2434-3529-1696-3520
BİLGİ SİSTEMLERİ VE TESİS GÜVENLİK
İlan No: TBTK.BİLGEM.BSTG.2017-2
1- Referans Kodu: TBTK.BİLGEM.BSTG.2017-2.1
Ar-Ge Teknisyeni pozisyonuna başvurabilmek için;
1.1- İşin Tanımı ve Özellikleri Merkezimiz Bilgi Sistemleri bünyesinde teknik destek konusunda görev almak üzere Bilgi Sistemleri Teknisyeni istihdam edilecektir.
İstihdam Edilecek Personel Sayısı : 10
Personelin Görev Yapacağı Şehir : Gebze/KOCAELİ
1.2- Adaylarda Aranacak Özel Koşullar
1.2.1- Yükseköğretim Kurumlarının iki yıllık ön lisans eğitimi veren Bilgi Güvenliği Teknolojisi, Bilgisayar Operatörlüğü, İnternet ve Ağ Teknolojileri, Bilgisayar Programcılığı, Bilgisayar Teknolojisi, Elektrik, Elektrikli Cihaz Teknolojisi, Elektronik Haberleşme Teknolojisi veya Elektronik Teknolojisi bölümlerinden birini bitirmiş olmak.
1.2.2- Alanında en az 2 (iki) yıl mesleki tecrübe sahibi olmak.

1.2.3- Adayın aşağıda belirtilen konularda bilgi birikimine ve yetkinliğe sahip olması
tercih sebebidir:

? Active Directory, Domain, Network, Wireless teknik destek konularında
tecrübe sahibi olmak.

? Temel Bilgi Teknolojileri teknik destek konusunda tecrübe sahibi olmak.
? Microsoft İşletim Sistemi teknik destek konusunda tecrübe sahibi olmak.
? Temel network bilgisine sahip olmak.
? Son kullanıcı desteği konusunda yetkin olmak.
? Teknik İngilizce bilgisine sahip olmak.
TBTK.İKDB-2014.V-1
ADAYLARDA ARANACAK GENEL KOŞULLAR
a) Kamu haklarından yasaklanmamış bulunmak,
b) Erkek adaylar için askerliğini tamamlamış, askerlikten muaf veya askerliği tecilli
olmak,

c) Görevini devamlı yapmasına engel olabilecek hastalığı ya da bulaşıcı hastalığı
bulunmamak,

d) Taksirli suçlar, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlara çevrilmiş suçlar ile aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere; altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı işlenen suçlarla, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, nitelikli hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, göreve ilişkin sırrı açıklama, Devlet sırlarına karşı suçlardan dolayı hükümlü bulunmamak. 667 sayılı KHK kapsamında terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı bulunmamak.
e) Adayların 4,00 üzerinden en az 2,50 Ağırlıklı Mezuniyet Not Ortalamasına sahip olmaları gerekmektedir. (100'lük sistemdeki notlar, Yükseköğretim Kurulu'nun yayınlamış olduğu "4'lük Sistemdeki Notların 100'lük Sistemdeki Karşılıkları Tablosu" esas alınarak 4'lük sisteme dönüştürülecektir.)
BAŞVURU SÜRECİ
a) İlana başvuruda bulunmak için "www.bilgem.tubitak.gov.tr" adresinden İş Başvuru Sistemine kayıt olmak gerekmektedir. (Başvuru için özgeçmiş oluştururken, istenilen tüm evrakın sisteme elektronik ortamda eklenmesi ve referans kodu seçilerek başvuru yapılması zorunludur). İş Başvuru Sistemi yoluyla yapılan başvurular haricinde başvuru kabul edilmeyecektir.
b) Başvuruların en geç 29/09/2017 tarihi saat 17:00'a kadar yapılması gerekmektedir.
c) Başvurular, ilan referans kodu üzerinden değerlendirilecektir. Adaylar, iş başvuru sisteminden ilan referans kodunu seçerek başvuruda bulunabileceklerdir.
d) "Adaylarda Aranacak Genel Koşullar" bölümünün (e) maddesine göre en yüksek puandan başlayarak oluşturulacak sıralamada alınacak personel sayısının 5 katı kadar aday mülakata çağrılacaktır. Son sıradaki adayla aynı puanı alan başka adaylar olması durumunda bu adaylar da mülakata çağrılacaktır.
e) Adaylar başvuruları esnasında iş başvuru sistemine girmiş oldukları beyana göre değerlendirilecek olup, girilen bilgilerin hatalı olması veya aşağıda belirtilen belgelerden herhangi birinin eksik olması durumunda başvuru geçersiz sayılacaktır.
? Güncel Özgeçmiş,
? Ön Lisans Diploma veya Çıkış Belgesi,
? Yükseköğretim Mezun Belgesi (E-devlet üzerinden alınan ve kontrol kodu
olan internet çıktısı),

? Ön Lisans Transkript Belgesi,
? Çalışma Belgesi ve Sigorta Hizmet Dökümü,
? Askerlik durumunu gösterir belge.

TBTK.İKDB-2014.V-1

Not: Süreçle ilgili tüm gelişme ve duyurular, Kurumumuz web sayfasında (www.bilgem.tubitak.gov.tr / www.tubitak.gov.tr) ilan edilecektir. İletişim Bilgileri: Adres: Barış Mah. Dr. Zeki Acar Cad. No:1 PK: 74, 41470 Gebze / Kocaeli
E-Posta: bilgem.ik@tubitak.gov.tr
Telefon: (262) 648 10 00 / 2434-1696-3520-3529

03-04-05 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 03-04-05 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avan...