14 Nisan 2015 Salı

THY A.O Yetiştirilmek Üzere II.Pilot Aday Adayları Arıyor...

THY A.O Yetiştirilmek Üzere II.Pilot Aday Adayları Arıyor

     Genel Özellikler:
  • T.C. Vatandaşı olmak,
  • En az 4 yıllık lisans mezunu olmak,
  • 01.01.1984 ve sonrasında doğmuş olmak,
  • Erkek adaylar için boy 165 cm’den kısa, 190 cm’den uzun olmamak ve beden-kitle endeksine uygun olmak,
  • Bayan adaylar için boy 160 cm’den kısa, 190 cm’den uzun olmamak ve beden-kitle endeksine uygun olmak,
  • Askerlik hizmetini tamamlamış veya eğitim başlangıç tarihi itibari ile en az 2 yıl tecil ettirebilmeyi taahhüt etmek,
  • Adli sicil kaydı ve adli sicil arşiv kaydı bulunmamak,
  • Daha önce THY A.O. veya diğer kuruluşlardaki görevlerinden disiplinsizlik nedeniyle ayrılmış olmamak.
     Yabancı Dil (İngilizce) Şartı
  • İlan tarihi itibariyle son 2 yıl içinde aşağıda belirtilen İngilizce dil sınavlarının birinden istenen minimum puanı belgelemek.
  • TOEFL (IBT) : 75 (speaking : min.20)
  • IELTS (Akademik) : 6 (speaking : min.6)
     Sağlık Şartı
  • Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı’nın (ICAO) Annex-1’deki ve JAR FCL-3’deki Ticari Havayolu Pilotu şartlarına uygun olmak. (Adaylar bu şartları sağladıklarını belgeleyen raporu, daha sonra duyurulacak tarihte belirtilecek hastanelerden kendi imkanları ile temin edeceklerdir.)
     Diğer Şartlar
  • THY A.O. tarafından yapılacak olan değerlendirme süreçlerinde başarılı olmak.



13 Nisan 2015 Pazartesi

RİYAZÜS SALİHİN ♥ ✿ ♥ 11) MÜCÂHEDE - (1)

بابُ المجاهدة
11) MÜCÂHEDE (1)
     Âyet-i Kerimeler:

قال اللَّه تعالى :{ وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
     1. “Uğrumuzda mücâhede edenleri yollarımıza iletiriz. Gerçekten Allah iyilik edenlerle beraberdir.” (Ankebut Sûresi (29), 69)

     Nefse, şeytana, kötü duygulara ve din düşmanlarına bütün güçleriyle direnenleri, Allah Teâlâ rızâsına ve cennetine ulaştıracak yollara yöneltecektir. Önemli olan, Allah’a kulluk uğrunda var gücüyle mücâdele etmektir. Âyet, iyi bir kul olmak için sarfedilecek gayretlerin, aslâ sonuçsuz kalmayacağı, mutlaka hedefe götürücü çıkış yolları bulunacağı müjdesini vermekte; mü’minleri, mücâhedenin her türlüsünü bu güven içinde gerçekleştirmeye çağırmaktadır. Hem de Allah Teâlâ’nın yardımının iyi davrananlarla beraber olduğu gerçeğini hatırlatarak...
     Mücâhedenin cihaddan daha genel olduğu, cihaddan önce de sonra da yürütülmesi gerekli kulluk gayretlerini içine aldığı dikkatten kaçırılmamalıdır. Bildikleriyle amel etmenin de mücâhede olduğunu ileri süren ulemâ, herhalde bu genelliği ifâde etmek istemiş olmalıdırlar. Âyeti, “Bize itaat uğrunda gayret gösterenleri sevabımızın yollarına kılavuzlarız” şeklinde yorumlayan Abdullah İbni Abbas radıyallahu anh de mücâhedenin Allah’a kulluğu esas alan bir kavram olduğunu dile getirmiş olmaktadır.


{ وقال تعالى : { وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
     2. “Ölüm sana erişinceye kadar Rabbine kulluk et!” (Hicr Sûresi (15), 99)

     Bu âyetle mücâhedenin sürekliliği ortaya konulmuştur. Mücâhede ölüme kadar süren bir kulluk bilinci ve uygulamasıdır. O halde müslüman, yaşadığı sürece kulluğa devam etmek suretiyle mücâhede içinde olacaktır. Bunun yolu ise, ilk vahiyler arasında yer alan şu âyetle gösterilmiştir:



وقال تعالى : { وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا } أي انقطع إليه

     3. “Rabbinin adını an, bütün varlığınla yalnız O’na yönel!” (Müzzemmil Sûresi (73), 8)
     Bu zikir ve teveccüh, şu kesin gerçekten destek almalıdır:

وقال تعالى : { فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ } 

     4. “Zerre kadar hayır işleyen, onun karşılığını (mutlaka) görür.” (Zelzele Sûresi (99), 7)

     Maddî mânevî her iyiliğin ve hayrın, en küçük birimine kadar karşılıksız kalmayacağı açık bir gerçektir. Bu gerçek müslümanı, vereceği mücâhedede güçlü kılacak ve birtakım fedakârlıklara sevkedecektir. Sürekli olması arzu edilen mücâhedeye, böylesine bir garanti, doğrusu pek uygun düşmüştür.


     İşlenen hayrın sadece karşılığı mı görülecektir? Mükâfat olarak bir fazlalık, bir lutuf olmayacak mı? Mücâhedede teşvik etkisi yapacak bu gerçeği de Rabbimiz ayrıca şu âyette haber vermektedir:

{ وقال تعالى: { وَمَاتُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا
     5. “Hayır olarak kendiniz için önceden ne gönderirseniz, onu Allah katında daha hayırlı ve mükâfatı daha büyük olarak bulursunuz.” (Müzzemmil Sûresi (73), 20)

     Bir kimse ölünce, insanlar onun geriye ne bıraktığını, melekler ise önceden hangi hayırları gönderdiğini merak ederler. İnsanın hayatında ve sağlığında yaptığı hayırların en küçük biriminin bile karşılığının görüleceği garanti edilmiş ve hatta daha büyük mükâfatla karşılanacağı müjdesi verilmiştir. Bunlar, şüphe edilemez gerçeklerdir.


وقال تعالى : { وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ } والآيات في الباب كثيرة معلومة
     6. “Hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir.” (Bakara Sûresi (2), 273)

     Mücâhede kavramı içinde yer alacak her çeşit kulluk girişimleri ilm-i ilâhî dâhilinde olunca, zâyî’ olma, karşılık görmeme ihtimalleri ortadan kalkmaktadır. Bu durum mücâhedeyi güçlendirmektedir. Binaenaleyh mücâhede konusunda gösterilecek ihmal ve tenbelliğin haklı herhangi bir gerekçesi kalmamaktadır.

     Hadis-i Şerifler
96.
فالأَول: عن أبي هريرة رضي اللَّه عنه. قال قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «إِنَّ اللَّه تعالى قال: منْ عادى لي وليًّاً. فقدْ آذنتهُ بالْحرْب. وما تقرَّبَ إِلَيَ عبْدِي بِشْيءٍ أَحبَّ إِلَيَ مِمَّا افْتَرَضْت عليْهِ: وما يَزالُ عبدي يتقرَّبُ إِلى بالنَّوافِل حَتَّى أُحِبَّه، فَإِذا أَحبَبْتُه كُنْتُ سمعهُ الَّذي يسْمعُ به، وبَصره الذي يُبصِرُ بِهِ، ويدَهُ التي يَبْطِش بِهَا، ورِجلَهُ التي يمْشِي بها، وَإِنْ سأَلنِي أَعْطيْتَه، ولَئِنِ اسْتَعَاذَنِي لأُعِيذَّنه» رواه البخاري.
      «آذنتُهُ» أَعلَمْتُه بِأَنِّي محارب لَهُ «استعاذنِي» رُوى بالنون وبالباءِ.

     96. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur” dedi:
     “Her kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harb ilân ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdetâ) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm; bana sığınırsa, onu korurum.” (Buhârî, Rikak 38)

     Açıklamalar:
     Bütün varlığıyla Allah’a yönelmiş, Allah saygısına ters düşen bir yaşayışa meyletmemiş, Allah’ı dost edinmiş kişilere “velî” denir. Velî, sâlih kişi demektir. Sürekli Allah ile olduğunun şuuruyla hareket ve amel eden insan demektir. Böyle bir kişiye bu iyi hâlinden, ibadet ehli oluşundan, iyi müslümanlığından dolayı düşmanlık etmek, onun, inanıp gereğince yaşadığı esaslara ve onları koyan Allah’a düşmanlık etmek demektir. Allah Teâlâ, kendi dostlarına düşmanlık edenlere harb ilân edeceğini bildirmektedir. Binâenaleyh mücâhedeyi hayat tarzı olarak benimsemiş insanlara bu hallerinden dolayı düşmanlık etmek, Allah Teâlâ’nın düşmanlığını karşısında bulmaktır. Böyle bir durumda kimin muvaffak olacağı bellidir.

     Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de sadece faiz yiyenlere harb ilân edeceğini bildirmiştir [Bakara sûresi (2), 279]. Bu hadîs-i kudsîde de dostlarından herhangi birine düşmanlık edenlere karşı harb açacağını duyurmaktadır. Bu, her iki fiilin son derece büyük bir günah olduğunu göstermektedir. Faiz yemekle, Allah dostlarına düşman olmak dışında, işleyene Allah Teâlâ’nın harb ilân ettiği başkaca bir günah yoktur. O halde her iki konuda da çok dikkatli olmak gerekmektedir. Zira Allah ile harbe kalkışanın asla iflâh olmayacağı bellidir.
     Allah’a yakın olmanın Allah katında en makbul yolu, Allah’ın emrettiği farzları yerine getirmektir. Kul, işleyegeldiği farzlara ilâve olarak yapacağı nâfilelerle Allah’a yakınlıkta mesâfe alabilir. Ancak farzları ihmal edip nâfilelerle meşgul olmak, insanı kesinlikle böyle mutlu bir sonuca götürmez.
     Önce farzları sonra da nâfileleri işlemeye devam eden müslüman, sürekli mücâhede içinde olan insan demektir. Bu ısrar ve devamlılık neticede, Allah Teâlâ’nın rızâ ve sevgisini kazandırır. Allah Teâlâ bir kulunu sevince de artık o kul, en büyük ve yegâne desteği elde eder. Onun her işi düzgün olur. Tüm organları, görevlerini isâbetle yerine getirir. Allah’ın yardımı ve hidâyeti her işinde görülür. İstekleri yerine getirilir. Korunmayı dilerse, tehlikenin boyutu ne olursa olsun, Allah Teâlâ onu korur. Çünkü seven, sevdiğini yardımsız bırakmaz.
     387 numarada tekrar gelecek olan hadîsimizdeki “Onun işiten kulağı, gören gözü... olurum” beyânları, Allah Teâlâ’nın, o kulunun vücuduna gireceği anlamına asla gelmez. Bu, ilâhî yardımın o kulun bütün hayatında tecelli edeceği anlamında güzel, güçlü ve tatlı bir mecâzî anlatımdır.
     Tekrar edelim ki, mücâhedenin sonucu, Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Bu ise, büyük mutluluktur. Ancak bütün bunlar, hiçbir Allah dostunun mâsum olduğu, yani günah işlemeyeceği, yanılmayacağı anlamına gelti yoktur.

     Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:

     1. Mücâhede, tâat ve ibadetle yürütülür. Bunu başaran, Allah Teâlâ hazretlerinin dostluğunu kazanır.
     2. Allah dostlarına, verdikleri mücâhededen dolayı düşman olmak, Allah ile harbe girmek mânasında bir cür’etkârlıktır.
     3. Hukukî konularda mahkemeye müracaat etmek, veliye düşmanlık sayılmaz.
     4. Farzları yapmak suretiyle müslüman Allah Teâlâ’ya yakınlık sağlar.
     5. Farzlara ilâveten yapılacak nâfileler, Allah katındaki yakınlığın artmasına vesiledir.
     6. Allah Teâlâ, râzı olduğu kuluna her işinde yardım eder.
     7. Allah dostlarının duası makbûldür.


97.
الثاني: عن أَنس رضي اللَّه عنه عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فيمَا يرْوِيهِ عنْ ربهِ عزَّ وجَلَّ قال: «إِذَا تقرب الْعبْدُ إِليَّ شِبْراً تَقرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِراعاً، وإِذَا تقرَّب إِلَيَّ ذراعاً تقرَّبْتُ منه باعاً، وإِذا أَتانِي يَمْشِي أَتيْتُهُ هرْوَلَة» رواه البخاري

 97. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Rabbinden rivâyet ettiği bir hadîs-i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
     Kul(um) bana bir karış yaklaştığı zaman, ben ona bir arşın yaklaşırım; o bana bir arşın yaklaşınca ben ona bir kulaç yaklaşırım; o bana yürüyerek geldiği zaman, ben ona koşarak varırım.” (Buhârî, Tevhîd 50. Ayrıca bk. Müslim, Zikir 2, 3, 20-22, Tevbe 1; Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58)

      Açıklamalar:

     Önceki hadîs-i şerîfde kulun Allah Teâlâ’ya ne ile nasıl yaklaşabileceği ve karşılığında ne tür bir yakınlık göreceği açıklanmıştı. Burada ise mesâfe ölçülerinin insan zihnine kazandırdığı berraklık içinde bu yakınlığın nasıl gerçekleşeceği anlatılmaktadır. Yakınlaşma tek taraflı ve yapılan işe aynıyla karşılık verme esasına göre de değildir. Allah Teâlâ kuluna, kulunun kendisine gösterdiği yakınlıktan çok daha fazlasıyla mukâbele etmektedir. Bunu da maddî ölçülerle, karışa arşınla, arşına kulaçla; yürümeye koşmakla karşılık verdiği şeklinde açıklamaktadır. Bütün bu ifadeler, Allah Teâlâ hakkında mecâzî olarak kullanılmıştır. Bunların gerçek anlamları O’nun hakkında asla düşünülemez.
     Bu beyânları iyice düşünecek olursak, onların ne kadar heyecan verici bir iltifat ifade ettiklerini hissederiz. Önemli olan alınan mesafe değil, samimiyetle Allah’a yönelmektir. Zira kulun aldığı yoldan çok, onun karşılığında kendisine yöneltilen ilâhî iltifat önemlidir.

     Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Kulun az ameline Allah Teâlâ çok sevap verir.

     2. Bu uygulama Allah Teâlâ’nın kereminin ne kadar büyük olduğunu gösterir.
     3. Mücâhede, kula bu büyük lutufdan yararlanma fırsatı kazandırır.
98.
 الثالث: عن ابن عباس رضي اللَّه عنه قال: قال رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «نِعْمتانِ مغبونٌ فيهما كثير من الناس الصحة والفراغ» رواه مسلم

     98. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” ( Buhârî, Rikak 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15)

     Açıklamalar:
     İbadet, tâat, iyilik ve hayır yapmak için, diğer bir ifadeyle mücâhede için sıhhat ve vaktin önemi ortadadır. Ne var ki insanoğlunun devam edip gideceğini sandığı, fakat günün birinde, ansızın uçup gittiğini görerek aldandığını anladığı iki büyük nimet de yine sıhhat ve boş vakittir. “Her işin başı sağlık”, “sağlık olsun”, “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözleri, dilimizde çokça kullandığımız ifâde ve atasözleridir ve bunlar sıhhatin önemini yeterince anlatmaktadır. Önemli olan sıhhatin kıymetini güzel sözlerle değil, ondan gereği gibi yararlanarak takdir etmektir.

     Boş vakit, özellikle din ve mesâî açısından giderek daha zor bulunur bir nimet haline gelmektedir. Hele büyük şehirlerin gürültülü, hızlı, çalkantılı ve yorucu günlük yaşantısına mahkum olan insanlar, boş vaktin kıymetini çok daha iyi takdir etmektedirler. Gündüzü koşuşturma, gecesi televizyon işgali altında geçen çağın insanı, mânevî hayatı için değerlendirebileceği boş vakte, ya da vakitlerini bu mânevî mutluluğu için kullanmaya ne kadar muhtaçtır..?
     Sağlık ve boş vakit, mücâhede yolunda değerlendirildiği ölçüde kazanılmış olur. Aksi halde bütünüyle kaybedilmiş demektir. Zira geçen hiçbir saniyenin geri döndürülmesi mümkün değildir. “Vakit kılıçtır”, dikkat edilmezse insanı biçer. Sağlık da değeri elden çıktıktan sonra anlaşılan bir nimettir.
     Bu iki nimeti Allah’a yakınlık yolunda kullanmakta dikkatli ve titiz olmak, bunları değerlendirmede başarılı olamayan çoğunluk içinden yakayı sıyırıp mücâhedeyi kazanmak için ilk ve temel şarttır.

     Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:

     1. Sıhhat ve boş vakit akıllıca değerlendirilirse, kul için iki dünya mutluluğu demektir.
     2. Çoğu kişi vakitlerini faydasız işlerle, sıhhatlerini de zararlı şeylerle heder eder. Bu iki büyük nimetin kıymetini bilemez.
     3. İslâmiyet, vaktin ve sıhhatin değerlendirilmesini istemektedir. Çünkü ömür sermayesi bir defa kullanılabilmektedir.

12 Nisan 2015 Pazar

TEFSİR DERSLERİ ✿ܓ✿ ♥ܓ Bakara Sûresi'nin 62, 63 ve 64. Ayeti Kerimelerin Tefsiri

TEFSİR DERSLERİ
Bakara Sûresi'nin 62, 63 ve 64. Ayeti Kerimelerin Tefsiri
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
  • Ayet
      Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) "Allah'a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır" (diye hükmedilmiştir). ﴾62﴿

  • Tefsir
      Bundan önceki âyetlerde yahudilerin tarihte Allah’ın hükümlerini çiğneyip pek çok kötülük işlediklerine işaret edildikten sonra bu âyette de müslümanlarla birlikte Ehl-i kitabın imanları doğru, işleri düzgün olanlarından söz edilmekte, onlara müjdeler verilmektedir. Burada dört dinî topluluktan söz edildiği görülmektedir:
     1. Müslümanlar. “İman edenler”den maksat müslümanlardır. Hâricîler ve Mu‘tezile dışındaki bütün İslâm mezhepleri, amelî bakımdan kusurları, günahları ne kadar çok olursa olsun, iman esaslarına içtenlikle inanan bütün müslümanların, amelî durumlarına göre, doğrudan veya bir süre cehennemde kaldıktan sonra mutlaka cennete gireceklerini kabul ederler. Hâricîler’le Mu‘tezile âlimleri ise büyük günahlardan birini veya birkaçını işleyip de tövbe etmeden ölenlerin cehennemde ebedî olarak kalacaklarını savunmuşlardır.
     2. Yahudiler. Hz. Mûsâ’nın tebliğ ettiği ilâhî dinin mensupları bu isimle anılırlar. Yahudi kelimesi, Hz. Ya‘kub’un on iki oğlundan dördüncüsü olan Yahuda’dan gelmektedir. Önceleri bir şahıs ismi olan bu kelime, daha sonra Yahuda sıptına (soy) mensup olanlar için kullanılmış; bu kabilenin yerleştiği bölgeye de ad olmuştur. Bâbil esareti (m.ö. 586-538) sonrasında ise İsrâil (Ya‘kub) nesli yahudiler diye anılmaya, Hz. Mûsâ’nın tebliğ ettiği ilâhî dine de Yahudilik denmeye başlanmıştır. Yahudilik millî bir din olduğu için bu dinin mensuplarına yahudiler denildiği gibi İsrâiloğulları da denilmektedir. Günümüzde, dünyanın çeşitli bölgelerinde 15-20 milyon civarında yahudi nüfusu bulunmaktadır.
     3. Hıristiyanlar. Hz. Îsâ’nın tebliğ ettiği ilâhî dinin mensuplarına verilen isimdir. İslâmî kaynaklara göre Îsâ’nın doğduğu yerin ismi olan Nâsıra’dan dolayı nasrânî (çoğulu nasârâ) olarak adlandırılmışlardır (Taberî, I, 318). Hıristiyan (christian) kelimesi, Hz. Îsâ’nın kutsal ve kurtarıcı niteliğini ifade eden Mesîh kelimesinin Batı dillerindeki karşılığı olan christ (Grekçe aslı: christos) kelimesinden gelmekte olup “Mesîh’e tâbi olan” demektir. Kelime ilk defa 44 yılında bu dini kabul eden Antakyalılar için kullanılmış, daha sonra giderek bu dinin her mezhepten bağlılarını ifade etmiştir. Hz. Îsâ’nın tebliğ ettiği dine ise Hıristiyanlık (Christianisme) denilmiştir. Bugün yeryüzünde, birbirinden derin çizgilerle ayrılmış olan çeşitli mezheplere bağlı 1,5 milyarın üstünde hıristiyan yaşamaktadır.
     4. Sâbiîler. Sâbiî kelimesinin aslı, Ârâmîce’nin Mandence lehçesindeki “sb’” kökü olup bu kök, “vaftiz olmak, suya dalmak, yıkanmak” anlamına gelmektedir. Bu kelime aynı zamanda Sâbiîler’in en belirgin özelliği olan akarsuya dalıp çıkmak suretiyle vaftiz olmayı ifade etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de üç yerde müslümanlar, yahudiler ve hıristiyanlarla birlikte Sâbiîler de anılmakta (Bakara 2/62; Mâide 5/69; Hac 22/17); bu âyetlerden, yahudiler ve hıristiyanlar gibi Sâbiîler’in de aslı itibariyle bir hak dine mensup oldukları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte onların tarihleri ve inançları hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. İlk dönem İslâm kaynaklarındaki mâlûmata göre Sâbiîler monoteist bir inanç taşıyorlardı; Sâbiîlik de Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecûsîlik arası bir yapıya sahipti. Mensupları Irak’ta yaşıyorlardı. Halife Me’mun sonrası kaynaklarda ise Kur’an’da sözü edilen, Güney Mezopotamya’da yaşayan bu Sâbiîler’le Harran’da yaşayan ve yıldızperest olan Sâbiîler birbirine karıştırılmıştır. Kur’an’da anılan Sâbiîler, günümüzde Bağdat ve Basra’da yaşayan, Ginza isimli bir kutsal kitapları bulunan ve kendilerini Mandenler (bilenler) veya Nasuralar (dinî yükümlülükleri gözetenler) olarak adlandıran toplulukla tamamen uyuşmaktadır. Bu topluluk yıldızlara tapmadığı gibi tapanları da lânetlemekte, putperestliği de yasaklamaktadırlar. Günümüzde, üçte ikisi Irak ve İran sınırları içinde olmak üzere dünyada 60-70 bin civarında Sâbiî bulunduğu tahmin edilmektedir (Sâbiîler hakkında bilgi için bk. Şinasi Gündüz, Sâbiîler Son Gnostikler, Ankara 1996).

     Tefsirlerde bu âyetin iniş sebebi olarak şu olay anlatılmaktadır:
     Sahâbeden Selmân-ı Fârisî daha önce hıristiyan olmuş ve bir süre hıristiyanlarla birlikte yaşamıştı. Hz. Peygamber’in hicretini takiben o da Medine’ye gelip İslâm dinine girmiş ve arkadaşlık etmiş olduğu hıristiyanları ve onların amellerinden gördüklerini Hz. Peygamber’e anlatmış, Hz. Peygamber de “Onlar İslâm dini üzere ölmediler” buyurmuşlardır.
     Selmân diyor ki: (Hz. Peygamber böyle buyurunca) dünyam karardı. Sonra Selmân hıristiyanların (dinî hayatlarındaki) gayretlerini de anlatmış, bunun üzerine “Şüphesiz, iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve Sâbiîler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler” meâlindeki âyet inmiştir. Ardından Hz. Peygamber Selmân’ı çağırıp şöyle buyurdu: “Bu âyet senin arkadaşların hakkında indi. Kim benim peygamber olarak geldiğimi işitmeden önce Îsâ’nın dini ve İslâm üzere ölürse o hayırdadır. Ama bugün kim beni işitir de bana iman etmezse o da helâk olmuştur” (bk. Taberî, I, Klasik tefsirlere göre bu âyette zikredilen İslâmiyet dışındaki dinlerin mensupları, Hz. Muhammed’e ve Kur’an’a inanıp “İslâm milleti”ne girmedikçe iman etmiş sayılmayacaklar, bu sebeple de âyette ifade buyurulan âhiret ecrine ve güvenliğine nâil olamayacaklar, yani ebedî olarak cehennemde kalacaklardır (meselâ bk. Zemahşerî, I, 73; Şevkânî, I, 102).
     Bu ayetin farklı yorumları için (bk. Reşîd Rızâ, I, 334-336; Ateş, I, 174-175; a.mlf., “Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir”, İslâmî Araştırmalar, III/1, s. 7-24). Uhrevî kurtuluş konusunda Kur’ân-ı Kerîm’in ısrarla üzerinde durup vazgeçilmez gördüğü şartlar, Allah’ın varlık ve birliği ile âhirete inanmak, Hz. Muhammed’in peygamberliğini ve öğretisini tanımak, Allah’ın razı olduğu güzel işler yapmaktır (özellikle bk. Bakara 2/136-137; Nisâ 4/47, 116, 136, 150-152, 171-173). Geçmişteki peygamberlerin tebliğ ettiği bütün ilâhî dinler gibi İslâmiyet’in de özü budur.

  • Ayet
     Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve "Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab'ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)" demiştik. Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah'ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı herhalde ziyana uğrayanlardan olurdunuz. ﴾63-64﴿
  • Tefsir
      Hz. Peygamber dönemindeki yahudiler, Allah’ın İsrâiloğulları’ndan hangi konuda ne tür bir söz aldığını bildikleri için âyette bu hususta bilgi vermeye gerek görülmemiştir (genişbilgi için bk. 40. âyetin tefsiri). Âyette İsrâiloğulları’nın üstüne kaldırıldığı bildirilen Tûr’dan maksat Sînâ’da Mûsâ’ya vahyin geldiği dağ veya herhangi bir başka dağ olabilir (İbn Atıyye, I, 158-159). Hz. Mûsâ Tûr’dan Tevrat levhalarını alarak halkına döndüğünde, onlara, kurtuluşa erebilmeleri için Tevrat’ı alıp ona sarılmalarını emretmiştir. Bu konuyla ilgili olarak tefsirlerde yer alan rivayetlerden birine göre İsrâiloğulları Mûsâ’nın bu talebine karşılık, “Allah, sana konuştuğu gibi bize de konuşmadıkça bu dediğini yapmayız!” cevabını verince aniden bayılıp yere yığılmışlar; fakat ayıldıklarında yine direnmişler; nihayet Allah’ın emriyle melekler Filistin’deki bir dağı yerinden kopararak, Mûsâ’nın buyruğunu tutmaları için bir tehdit unsuru olarak, büyük bir bulut gibi yahudilerin üstünde askıda tutmuşlar; daha başka tehditlerle de sıkıştırılan yahudiler ancak bu zorlamalarla inatlarından vazgeçip gerekeni yapmışlardır. İsrâiloğulları’nı ıslah amacı taşıyan bu olayın bir mûcize olduğu anlaşılmakla birlikte mahiyeti hakkında tefsirlerde yer alan bilgilerin hangi kaynağa dayandırıldığı bilinmemektedir. Mevcut Tevrat nüshalarında ise bu konuda net bir bilgi yoktur. Sadece Çıkış kitabında (19/18; 20/18-19) Sînâ dağının tüttüğünden, dağın dumanından ve titrediğinden söz edilmektedir. Kur’an Hz. Peygamber dönemindeki yahudilere böyle bir olayı hatırlattığına göre, gerçek Tevrat nüshalarında bulunan bilgilerin sonradan Tevrat nüshasından düştüğü veya belirtilen şekle sokulduğu, sözlü kültürde ise Kur’an’da anlatılan şekliyle devam ettiği düşünülebilir. Nitekim Talmud’da (Shabbath, 88a) “O kutsal varlık, dağı büyük bir tekne gibi onların üstüne kaldırdı ve ‘Tevrat’ı kabul ederseniz iyi olur, yoksa burası mezarınız olacaktır’ dedi” şeklinde bir ibare yer almaktadır. Reşîd Rızâ’nın kaydettiğine göre Muhammed Abduh, bu hadisenin İsrâiloğulları’nı tehdit amacı taşımadığını, çünkü tehdit ve baskıyla inandırmanın, yükümlülük ilkelerine aykırı olduğunu ifade etmiş; A‘râf sûresinin 71. âyetindeki ifade şeklini de hatırlatarak hadisenin bir tür deprem olabileceğine dikkat çekmiş; her halükârda olayın tehdit ve zorlamadan ziyade, insanların imanlarını güçlendirip şuur ve vicdanlarını harekete geçiren bir mûcize karakteri taşıdığına işaret etmiştir (I, 340-341).
     Esasen âyetteki “... Sizden sağlam bir söz almış, üzerinize de dağı kaldırmıştık” şeklinde geçen söz dizilişinden, önce söz alındığı, sonra dağın kaldırıldığı, dolayısıyla dağı kaldırmanın söz almada bir tehdit unsuru olarak kullanılmadığı anlaşılmaktadır. İsrâiloğulları bu gelişmeler karşısında bir süre Tevrat’ın hükümlerine uymuşlarsa da, 64. âyetin ifade ettiğine göre tekrar itaat etmekten vazgeçerek ağır bir cezayı hak etmişler; ancak Allah’ın lutuf ve merhameti sayesinde bir felâkete uğramaktan kurtulmuşlardır.

9 Nisan 2015 Perşembe

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞINA, 1320 GELİR UZMAN YARDIMCISI ALINACAK...


GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
GELİR UZMAN YARDIMCILIĞI
GİRİŞ SINAVI DUYURUSU

     I - SINAVA İLİŞKİN BİLGİLER
     Başkanlığımızca, aşağıdaki tabloda belirtilen yerlerde açık bulunan kadrolara atanmak üzere, 1320 (binüçyüzyirmi) Gelir Uzman Yardımcısı alınacaktır.
     Adaylar, başvuru sırasında sadece bir ili tercih edebilecek ve tercih edilen bu ilin ilçelerini öncelik sırasına göre başvuru formunda işaretleyeceklerdir. Ancak adaylar daha sonra bu tercihlerinden vazgeçemeyeceklerdir.
     Sınava katılma şartlarını taşıyan ve usulüne uygun olarak başvuranların; il bazında toplam kadro sayısının 5 (beş) katından fazla olması halinde, tercih ettikleri il dikkate alınarak KPSS (A) P35 türünden en yüksek puan almış olan adaydan başlamak üzere 5 (beş) katı aday giriş sınavına çağrılacaktır. KPSS (A) P35 türünden eşit puan almış olmaları nedeniyle son sıradaki aday sayısının birden fazla olması halinde ise bu adayların tümü sınava çağrılacaktır.

     II - SINAV TARİHİ VE YERİ
     - Giriş sınavının yazılı bölümü 16 Mayıs 2015 tarihinde saat 10.00'da Ankara'da yapılacaktır.
     - Sınava girmeye hak kazanan adayların isimleri ile söz konusu adayların nerede sınava gireceklerine ilişkin listeler, yazılı sınav tarihinden en az 10 gün önce e-Devlet portalı (www.turkiye.gov.tr) ile Gelir İdaresi Başkanlığı resmi internet sitesinde (www.gib.gov.tr) ilan edilecektir.

     III - SINAV BAŞVURU ŞARTLARI
     - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinde yer alan genel şartları taşımak,
     - En az dört yıllık lisans eğitimi veren hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler fakülteleri ile bunlara denkliği yetkili makamlarca kabul edilen dört yıllık fakültelerden birini bitirmiş olmak,
     - 01.01.2015 tarihi itibarıyla otuz beş yaşını doldurmamış olmak (01.01.1980 tarihinde veya bu tarihten sonra doğmuş olmak),
     - Erkek adaylar için askerlikle ilişiği olmamak,
     - Görevini devamlı olarak yapmaya engel bir durumu olmamak,
     - ÖSYM tarafından 06-07 Temmuz 2013 ve 05-06 Temmuz 2014 tarihlerinde yapılan Kamu Personel Seçme Sınavlarının birinden KPSS (A) P35 türünden 70 ve üzeri puan almış olmak,
     - Süresi içinde başvuru yapmış olmak.
     5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesinin son fıkrası kapsamında, lisans öğrenimlerini 2/8/2013 tarihinden önce bitirenlerden otuz beş yaş şartı aranmayacaktır.

     IV - SINAV BAŞVURUSU
     -
Başvurular, 06 Nisan 2015 tarihinde başlayıp, 17 Nisan 2015 tarihinde saat 17.30'da sona erecektir.
     - Başvurular, elektronik ortamda 
www.esinav.gib.gov.tr/eSinav/adayGiris.jsp 
adresinde yer alan "Gelir İdaresi Başkanlığı Sınav Başvuru Formu" nun doldurulması suretiyle yapılacaktır. Başvuru formunun doldurulması ve iletilmesine ilişkin açıklamalar belirtilen internet sayfasında yer almaktadır. Bununla birlikte bu formu elektronik ortam dışında dolduran adaylar mesai saatleri içerisinde Gelir İdaresi Başkanlığı Eğitim Merkezi (OECD Çok Taraflı Vergi Merkezi) 25 Mart Mahallesi Çınardibi Caddesi 113. Sokak No: 6 (Eski No: 31) Yenimahalle/ANKARA adresine gelerek de sınav başvurusunda bulunabileceklerdir.
     - Posta yoluyla gelen başvurular KPSS puanlarının kontrolü yapılamadığından kabul edilmeyecektir.

     5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesinin son fıkrası kapsamında başvuruda bulunmak isteyen adayların, durumlarını belgelendirmek kaydıyla şahsen başvuruda bulunmaları gerekmektedir.

     V - SINAV ŞEKLİ VE KONULARI
     -
Giriş sınavı, yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamalıdır.
     - Giriş Sınavı yazılı bölümü test usulü gerçekleştirilecek olup, sınav konularına aşağıda yer verilmiştir.

     Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi;
     Hukuk Grubu; Anayasa Hukuku, İdare Hukuku ve İdari Yargı Hukuku, Medeni Hukuk, Borçlar Hukuku, Ticaret Hukuku (Genel Hükümler-Şirketler-Kıymetli Evrak), İcra ve İflas Hukuku (Genel Hükümler).
     İktisat Grubu; Makro İktisat, Mikro İktisat, Uluslararası İktisat, İşletme İktisadı, Uluslararası Ekonomik İlişkiler ve Kuruluşlar.
     Maliye Grubu; Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sisteminin Genel Esasları.
     Muhasebe Grubu; Genel Muhasebe, Maliyet Muhasebesi, Şirketler Muhasebesi, Mali Tablolar Analizi, Ticari Hesap.

     VI - DEĞERLENDİRME
     -
Yazılı sınavın değerlendirilmesi sonucu, 100 üzerinden 70 ve üzeri puan alan adaylardan; yerler itibarıyla, adayların başvuru sırasında tercih ettikleri il dikkate alınarak en yüksek puan alan adaydan başlamak üzere, o il için atama yapılacak toplam kadro sayısının iki katı aday sözlü sınava çağrılacaktır. Ayrıca, son sıradaki adayla eşit puan alan adaylar da sözlü sınava çağrılacaktır.
     - Yazılı sınavda başarılı olamayanlar sözlü sınava alınmayacaktır.
     - Sözlü sınavda, adayların muhakeme gücü, bir konuyu kavrama, özetleme ve ifade etme yeteneği, genel ve fiziki görünümü ile davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu, yetenek ve kültürü, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı da göz önünde bulundurularak, her adaya sınav kurulu başkan ve üyelerinin (sözlü sınavın birden fazla komisyon tarafından yapılması halinde ilgili Komisyon üyelerinin) her biri tarafından ayrı ayrı 100 üzerinden puan verilir. Verilen bu puanların aritmetik ortalaması sözlü sınav puanını teşkil eder.
     - Sözlü sınavda başarılı olmak için alınan puanın 70'ten az olmaması gerekmektedir.
     - Giriş sınavı puanı; sözlü sınavda başarılı olan adayların sözlü sınav puanı ile yazılı sınav puanının aritmetik ortalaması alınarak hesaplanır.
     - Giriş sınavı sonuçları, sınav kurulunca, giriş sınav puanı en yüksek adaydan başlamak suretiyle başarı derecesine göre sıraya konulup, atama yapılacak kadro sayısı kadar aday asil, %25'ine kadar aday ise yedek olarak tespit edilecektir.
     - Asil ve yedek listeler, bu duyuruda belirtilen yerler göz önünde bulundurulmak suretiyle oluşturulacaktır.
     - Asil ve yedek listelerinde sıralama yapılırken, adayların giriş sınavı puanının eşit olması halinde, yazılı puanı yüksek olan adaya, yazılı puanının da eşit olması halinde, KPSS (A) P35 puanı yüksek olan adaya öncelik tanınacaktır.
     - Yedek listede yer alan adayların hakları aynı il için yapılacak müteakip yazılı sınav tarihine kadar geçerli olup, daha sonraki sınavlar için müktesep hak veya herhangi bir öncelik teşkil etmez. Ayrıca, bu süre içerisinde başka bir il için açılan sınavda başarılı olarak ataması yapılan yedek adayların hakları sona erer.
     - Giriş sınavından 70 ve üzerinde puan almış olmak asil ve yedek listedeki sıralamaya giremeyen adaylar için müktesep hak teşkil etmez.

     VII - SINAV SONUÇLARININ DUYURULMASI VE İTİRAZ
     - Sözlü sınava girmeye hak kazanan adayların isimlerine, sözlü sınavın yerine ve tarihine ilişkin listeler, uygun yerlere asılmak ve Başkanlık resmi internet sitesinde www.gib.gov.tr yayımlanmak suretiyle duyurulacaktır.
     - Giriş sınavında başarılı olan adayların ad ve soyadları ile aday numaralarının yer aldığı asil ve yedek listeler uygun yerlere asılmak ve Başkanlık resmi internet sitesinde www.gib.gov.tr yayımlanmak suretiyle duyurulacaktır. Ayrıca, asil ve yedek listelerde yer alan adaylara sonuç yazı ile bildirilecektir.
     - Sınav sonuçlarına, duyurunun yapıldığı günü takip eden tarihten itibaren yedi gün içerisinde bir dilekçe ile itiraz edilebilir. Postadaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır. İtirazlar, sınav kurulu tarafından incelenecek ve en geç beş iş günü içinde karara bağlanarak sonuç ilgiliye yazılı olarak bildirilecektir.

     VIII - DİĞER HUSUSLAR
     - Asil listede yer alanlardan atama işlemlerinin yapılması için kendilerine bildirilen süre içinde geçerli bir mazereti olmadığı halde başvurmayanlar ile gerekli şartları taşımadığı
sonradan anlaşılanların atama işlemleri yapılmayacaktır. Atama yapılması için kendilerine bildirilen süre içinde mazeretsiz olarak başvurmayan veya ataması yapıldığı halde süresi içinde göreve başlamayan adaylar için sınav sonuçları kazanılmış hak sayılmaz.
     - Kendilerine yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde başvuruda bulunmayanlar, atama işleminden sarfınazar edenler (atama işleminden sarfınazar edenlerin tekrar atanma talebinde bulunmaları halinde talepleri dikkate alınmaz), atamaları iptal edilenler, memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının anlaşılması üzerine ataması yapılmayanlar ile göreve başladıktan sonra çeşitli nedenlerle görevinden ayrılanların yerlerine, Gelir İdaresi Başkanlığı Gelir Uzmanlığı Yönetmeliğinin 15 inci maddesinin dördüncü fıkrası dikkate alınmak suretiyle sınav sonuçlarının açıklandığı tarihten itibaren bir yılı aşmamak kaydıyla aynı yer için hazırlanan yedek listedeki adaylar sırası ile aynı usulle uzman yardımcısı kadrolarına atanır. Atama yapılacak bir yer için hazırlanmış listede yer alan adaylar sadece bu yer için yapılacak atamalarda dikkate alınır.
     - Adayların tabloda gösterilen iller dışında bir ili tercih etmeleri veya birden fazla il tercihinde bulunmaları halinde başvuruları geçersiz sayılacaktır.
     - Atanılan yerlerde beş yıl süreyle çalışılması zorunludur. Bu sürenin hesabında, fiilen çalışılmayan sürelerden yalnızca yıllık izinde geçirilen süreler fiilen çalışılmış sayılır. Bu süreyi doldurmayanların kurum içi nakilleri yapılmaz. Ancak, göreve başladıktan sonra özür halleri ortaya çıkanlar ile karşılıklı yer değiştirme suretiyle atanma isteminde bulunanlar, atanmak istedikleri yerlerde hizmetlerine ihtiyaç duyulması kaydıyla, bu süreyi tamamlamadan durumlarına uygun yerlere atanabilirler. Özür halleriyle ilgili olarak, 19/4/1983 tarihli ve 83/6525 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin bu husustaki hükümleri uygulanır. Atanılan yerde beş yıl süreyle çalışma zorunluluğunu doldurmamış uzman ve uzman yardımcıları karşılıklı yer değiştirme talebinde bulunabilir. Karşılıklı yer değiştirme talepleri, Başkanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre yapılır. Karşılıklı yer değiştirme talebinde bulunan kişilerin atamasının yapılması halinde sonradan vazgeçme talepleri dikkate alınmaz.
     - Ataması yapılan uzman ve uzman yardımcıları, 5 yıllık süre zarfında atandıkları yerin dışında başka bir yerde (atanılan yerde bulunan Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu birimleri hariç), tedviren, vekaleten veya geçici olarak görevlendirilemezler.
     - Sınavı kazananlardan, Gelir Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı Başvuru Formunda gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlerin, sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmayacağı gibi, bu şekilde atamaları yapılmış olsa dahi bu atamalar iptal edilecektir ve hiçbir hak talebi söz konusu olmayacaktır.
     - Gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenler hakkında Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.
     - Adayların cep telefonu, çağrı cihazı, telsiz, fotoğraf makinesi vb. araçlarla, cep bilgisayarı, hesap makinesi, saat fonksiyonu dışında fonksiyonu bulunan cihazlarla sınava girmeleri kesinlikle yasaktır. Bu araç ve cihazları yanında bulunduranların durumları tutanakla tespit edilerek bu adayların sınavı geçersiz sayılacaktır.
     - Sınav sırasında kopya çeken, kopya veren veya bunlara teşebbüs edenler ile sınav kağıtlarına belirtici işaret koyanların durumları tutanakla tespit edilerek bu adayların sınavı geçersiz sayılacak ve bu kişiler hakkında disiplin hükümleri uygulanacaktır.
     -
Adaylar için ayrıca sınav giriş belgesi düzenlenmeyeceğinden, adayların sınavda kimlik tespitini sağlamak için T.C. kimlik numaralı ve fotoğraflı: Nüfus cüzdanı, sürücü belgesi veya kullanım süresi dolmamış pasaport belgesinden herhangi birini yanlarında bulundurmaları gerekmektedir. Bunlardan birinin olmaması durumunda aday sınava alınmayacaktır.
İlan olunur.

ATANACAK YERLER
KONTENJAN
TOPLAM
ADANA
MERKEZ
100
100
AKSARAY
MERKEZ
20
20
MERKEZ
10
AMASYA
MERZİFON
10
23
SULUOVA
3
BARTIN
MERKEZ
10
10
BAYBURT
MERKEZ
6
6
BİLECİK
MERKEZ
10
25
BOZÜYÜK
15
BİNGÖL
MERKEZ
6
6
BİTLİS
MERKEZ
5
15
TATVAN
10
BOLU
MERKEZ
15
25
GEREDE
10
BURDUR
MERKEZ
15
30
BUCAK
15
MERKEZ
10
ÇANAKKALE
BİGA
8
28
ÇAN
5
GELİBOLU
5
ÇANKIRI
MERKEZ
10
10
ÇORUM
MERKEZ
15
20
SUNGURLU
5
DÜZCE
MERKEZ
25
30
AKÇAKOCA
5
ERZİNCAN
MERKEZ
15
15
ERZURUM
MERKEZ
25
25
ESKİŞEHİR
MERKEZ
80
80

GİRESUN
MERKEZ
15
20
BULANCAK
5
GÜMÜŞHANE
MERKEZ
8
8
MERKEZ
20
DÖRTYOL
15
HATAY
İSKENDERUN
30
75
REYHANLI
5
SAMANDAĞ
5
İSPARTA
MERKEZ
10
15
YALVAÇ
5
MERKEZ
185
İZMİR
ÇEŞME
10
200
ÖDEMİŞ
5
KAHRAMANMARAŞ
MERKEZ
25
30
ELBİSTAN
5
KARABÜK
MERKEZ
10
16
SAFRANBOLU
6
KARS
MERKEZ
10
10
MERKEZ
10
KASTAMONU
TAŞKÖPRÜ
5
25
TOSYA
10
KIRIKKALE
MERKEZ
10
10
MERKEZ
10
KIRKLARELİ
BABAESKİ
10
35
LÜLEBURGAZ
15
KIRŞEHİR
MERKEZ
10
10
MALATYA
MERKEZ
25
25
MERKEZ
20
MANİSA
SALİHLİ
5
45
SOMA
10
TURGUTLU
10
MERKEZ
10
BODRUM
55
MUĞLA
FETHİYE
15
105
MARMARİS
15
MİLAS
10
MUŞ
MERKEZ
8
8
NEVŞEHİR
MERKEZ
15
15

NİĞDE
MERKEZ
15
25
BOR
10
MERKEZ
15
ORDU
FATSA
10
35
ÜNYE
10
OSMANİYE
MERKEZ
10
10
SİİRT
MERKEZ
8
8
SİNOP
MERKEZ
5
11
BOYABAT
6
SİVAS
MERKEZ
20
25
ŞARKIŞLA
5
MERKEZ
5
TOKAT
ERBAA
3
16
TURHAL
5
ZİLE
3
MERKEZ
20
UŞAK
BANAZ
5
30
EŞME
5
YALOVA
MERKEZ
10
10
MERKEZ
6
YOZGAT
BOĞAZLIYAN
6
30
SORGUN
10
YERKÖY
8

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...