DEJENERASYON ve KORUNMASI GEREKENLER! / AbdulMevla Murat

DEJENERASYON ve
KORUNMASI GEREKENLER!


AbdulMevla Murat
Hemen her şeyin her geçen gün biraz daha dejenere olduğu, aslını, doğasını, özünü yitirdiği ve bu bozulmanın da hızla arttığı bir çağda yaşıyoruz... Çoğu şeyin aslı, fıtrafı bozuluyor diye başladım söze! Okurken hemen; "benim çevremde bozulan bir şeyler var mı, ben bozuldum mu?" diye düşünmenizi öneriyorum. Öyle bir düzen içinde, adım adım bozulma, de jenerasyon yaşanıyor ki; bozulanlar çevresindeki canlı-cansız pek çok şeyin bozulduğunun farkına varmak bir yana kendisinin bile aslını yitirdiğini fark edemiyor ya da çok geç farkına varıyor. Evet, maalesef öyle; çoğu şeyin aslı, fıtratı bozuluyor... Bitkilerin, hayvanların, tabiatın, yeraltının ve yer üstünün, ırmakların, denizlerin, dağların, ormanların ve hatta biz insanların!
Birkaç örnek vereyim. Mesela yaz aylarında güneş ışınları ile ve yaz sıcaklığında yetişen bitkiler vardır. Domates, salatalık, patlıcan gibi sebzeler... Kayısı, kiraz, üzüm gibi meyveler... Bu bitkiler sıcağı hissetmeli, güneş ışınlarını görüp, enerji almalı, onlara güç veren toprak ısınıp, içinden sebzelere, meyvelere geçecek olan ne varsa onları harekete geçirmelidir. Çok değil, 80 li, 90 lı yıllara kadar her meyve ve sebze kendi mevsiminde yetiştirilirdi. Zaten başka mevsimlerde yetiştirilmek istense de yetişmezdi.
Ne yaptı insanlar?
İnsanlara ve insanlığa hizmet için yaratılan, masum, saf, dürüst, lezzetli, mis kokulu bitkileri kandırmaya başladılar! Kış mevsiminde sanki, yaz mevsiminde imiş hissi verdiler. Adına sera dedikleri kapalı alanlarda, kışın soğuk günlerinde, güneşin aylarca görünmediği günlerde o kapalı alanlarda yaktıkları lazer ışınları ile bitkilere güneş görünüyor zan ettirdiler... Topraklarına, yaz aylarında toprakta faal olacak elementleri, mineralleri, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir ve azot gibi makro besin maddelerini de yapay-suni-kimyasal gübrelerle verdiler. O zavallı, masum tohumlar yaz aylarında, güneşi görüyorlar ve topraktan da istedikleri her bir desteği alıyorlar diye düşünüp doğmaya, yetişmeye başladılar... Bu şekilde; kışın ortasında yaz sebze meyveleri, yazın ortasında da (yapay kış görünümü-ortamı oluşturup) kış sebze-meyveleri uzun yıllardır dünyanın dört bir yanında yetiştirilmeye başlandı. Her mevsim, her sebze ve meyveyi, her yerde üstelik mevsim ürünleri fiyatları ile kolayca bulmak mümkün oldu...
Ama gel gör ki, sebzelerin de, meyvelerin de ne tatları var, ne kokuları... Sadece şeklen sebzeye, meyveye benziyorlar ama o buram buram, mis gibi duyulan kokuları ve tatları, damaklarda kalan lezzetleri maalesef yok... Daha da önemlisi taşımaları gereken pek çok önemli vitamini ve biz insanlara önemle lazım olan besleyici değerleri de maalesef taşımıyorlar...

Bu şekilde bir de hayvanlardan örnek vereyim.
Kedileri düşünün. Bundan 20-30 yıl öncesine kadar bütün kediler (af edersiniz) tuvaletlerini nereye-nasıl yaparlardı bilirsiniz? Sokaklarda yaşayan kediler bile tuvaletlerini asla ulu-orta yapmazlardı. Kenara çekilir, etraflarında kimselerin, hatta başka hayvanların bile olmamasına önem gösterirlerdi. Sonra yaklaşık bir karış çapında ve derinliğinde toprağı eşeler, oraya tuvaletlerini yaparlar ve ardından toprağı kapatırlardı...
Bitti mi? Hayır...
O saf, masum, asaletlerini, fıtratlarını yitirmemiş olan kediler çok ciddi, önemli bir şey daha yapıyorlardı. Çevreyi, insanları, diğer hayvanları, bitkileri rahatsız edici, kötü koku salacak, mikrop salacak, ayrıca ortalıkta görünmesi çok ayıp olacak bir şeyin üzerini kapatmadan giderler miydi? Önce eştikleri toprağı geri kapatırlardı. Dönüp koklarlardı, koku geliyorsa tekrar kapatırlardı... Ta ki koku gelmeyinceye kadar...
Ama artık kediler öyle değiller. Çünkü eşecekleri toprak kalmadı hemen hiç bir şehirde. Her yer asfalt veya beton oldu. En yakın toprak-bahçe yüzlerce, binlerce metre ilerde... Ufacık bahçeler, orada da herkesin gözü önünde yine olacak iş değil... Ayrıca o masum kediler ne düşünüyorlar acaba? İçlerinden, fıtratlarından gelen;
- "Tuvaletini ulu-orta yapma, kenara çekil, toprağı eş, yap ve üzerini kapat" sesine karşı maalesef şunu diyorlar galiba;
- "Bunu nereden uyduruyorsun. Öyle bir şey yok. Ne eşecek toprak var, ne insanların göremeyeceği kenar... Üstelik değil hayvanlar, tüm insanlar her türlü pisliği, ulu orta her yere atıyorlar. Sen yanılıyorsun! Öyle bir şey yok!" demeye başlıyorlar içlerinden ve düzene uymaya yani bozulmaya, fıtratlarını, doğalarını, asıllarını yitirmeye başlıyorlar... Onları gören diğer kediler de öyle oluyor. Sonra da o kedilere bunu nasıl yapacaklarını öğretin öğrete bilirseniz...

Pek çok bitki için de, hayvan için de, hepsinden önemlisi biz insanlar için de aslımızda, özümüzde, fıtratımızda olan, yaratılışımızla birlikte yüklenen özellikler, formüller var. Mesela utanma duygusu. Çok küçük yaşta iken saf-masum, çocuklukta, hatta bebeklikte, çok küçük kabahatler karşısında bile utanma, yüz kızarma duygusu... İnsanoğlunun özünde bulunan o utanma duygusu-haya, utanılması gereken, ayıp denilecek, yapılmayacak şeyleri bir çok kişinin, bir çok yerde yaptığını gördükçe;
- "Herkes yapıyor, ayıp olsa yaparlar mı? Demek ki ayıp filan değil" diye içinden geçirmeye başlıyor ve bir süre sonra da kanıksıyor, meşru görüyor... Bazı kadınlar ve bazı erkekler de kimselere göstermemeleri gereken hemen her yerlerini, ulu orta herkese gösterir oluyorlar. Bu durumdan da hiç utanmıyor, sıkılmıyorlar.
Ufacık bir yalan söylese yüzü kızaracak olan insanlar; miting meydanlarında, medya programlarında binlerce insan karşısında bir sürü yalan söylüyorlar ve ciddi ciddi de insanları bu yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar...
Erkekler bir kısmı erkeklikten, kadınların bir kısmı kadınlıktan çıkıyor! Kendilerini kaybediyorlar!
Bir çiçeği bile koparmak istemeyecek, kopartmayacak olan insan, gidip onlarca, yüzlerce insanı öldürmek için terörist oluyor. Bir kişiye bile yalan söylemeyecek olan insan, bir kurumda yönetici oluyor da herkese, topluma yalan söyleyerek toplumunu soymaya, sömürmeye başlıyor... 
Bütün bunlar insanoğlunun özünde, fıtratında olan pek çok şeyi bozuyor, değiştiriyor. Mesela evlenme yaşı 30 'a dayanmış durumda. Hatta genç nesil evlenmeyi neredeyse düşünmüyor. Bundan 30-40 sene önce pek çok ilde, ilçede birkaç tane bile bekar, evlenmemiş erkek veya bayan bulamazken, şimdi her ortamda bir dünya bekar insan görüyoruz. Yine ayrılmalar yakın geçmişte çok çok nadir görülen bir durum iken, eften-püften pek çok sebep ayrılmak için yeterli sayılıyor ve ayrılıyorlar. Yani insanlığın ayarı bozuldu, bozuluyor ve insanların da hiç bir şeye tahammülü kalmadı...

Rûm Suresi 41. Ayet-i Kerime'de;
"İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.”
Fâtır Suresi 41. Ayet-i Kerime'de ise;
"Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir, çok bağışlayıcıdır." buyuruyor Yüce Rabbimiz...

Bu dejenerasyon karşısında kendimizi de, çevremizi de ne kadar koruya bilirsek o kadar büyük bir iş başarmış olacağız... Çünkü bu bozulma o kadar normal karşılanıyor ki, neredeyse bozulan bir şey yok, her şey olması gerektiği gibiymiş gibi düşünülmeye başlanıyor.

Rabbimiz başka bir Ayet-i Kerime'de de şöyle buyuruyor;
"Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Onun için sen (istediğini) yap, bizde yapmaktayız!" (Fussilet - 5)

Müslüman her dönemde Peygamberini örnek almalıdır... Bizler ise bu dönemde daha fazla dikkat etmeliyiz. Her alanda, her konuda Peygamber Efendimizin (sav.) ve onu örnek almış olan ashabının yolundan, izinden ayrılmamalıyız...
Resulullah (sav.)'den nakledilen bazı Hadis-i Şeriflerde gelecek nesillerin yaşayacakları durumlar, düşecekleri haller anlatılmıştır... Abdullah bin Ömer'in (r.a.), Resulullah (sav.) 'den naklettiği şu Hadis-i Şerif'te insanlığın yaşayacağı zaaf ve bozulmaların nasıl bir helak sebebi olduğuna dair uyarıları göreceğiz... Yazının başından beri anlatmaya çalıştığımız, günümüzde yaşanan bozulmayı bakın ne güzel anlatmış;

“Resûlullah bize yönelerek şöyle buyurdu:
«Ey Muhâcirler cemaati! Beş şey vardır ki, onlarla müptela olduğunuzda, ben sizin o şeylere erişmenizden Allâh’a sığınırım. Onlar şunlardır:
1. Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu aleni olarak işlediğinde, mutlaka aralarında veba salgını ve daha önceki milletlerde vuku bulmamış başka hastalıklar (aids, corona-19 vs. gibi) yayılır.
2. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, (bereketin kalkması) geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır.
3. Mallarının zekatını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır. Hatta) hayvanları olmasa onlara hiç yağmur yağdırılmaz.
4. Allah’ın ahdini (emirlerini) ve Resûlü’nün sünnetini terk eden her milletin başına mutlaka Allah kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindekilerden bir kısmını alır.
5. İmamları Allah’ın Kitabı ile amel etmeyip Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe, Allah onların hesabını kendi aralarında görür.» 
(İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)

Bu değişim, dönüşüm, daha doğrusu bozulmalar karşısında çok daha dikkatli ve hassas olmalıyız. Dejenere olmamak ve savrulmamak için aslımızı, insanlığımızı, İslami bilinç, şuur ve kimliğimizi itina ile korumalıyız. Şuurlu, aklı başında, direnç sahibi bir sosyal çevremiz olmalı, kendimizi ve toplumumuzu korumak için yoğun bir gayret içinde olmalıyız ve yol haritamız, üslubumuz, düsturumuz, tarzımız, stratejimiz Rabbimizin Âl-i İmrân Suresi 103. Ayet-i Kerime'de buyurduğu, öğrettiği gibi olmalı...
"Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız."

Doğru yoldan ayrılmayanlardan olunması dua ve temennisi ile...
cizgi-hareketli-resim-0407

Hiç yorum yok:

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...