YANMADAN OLMAZ! / Nurhan Genç

YANMADAN OLMAZ!

Nurhan Genç
Gönül Erleri MGYK Üyesi
İlahiyatçı - Yazar
     İnsanın Rabbiyle en samimi konuştuğu seher vakitleri aynı zamanda kendisiyle de konuştuğu anlardı. Yenice okuduğu bir kitaptaki Ayet-i Kerimeler ve Hadis-i Şeriflerin oluşturduğu farkındalık gönlünü acıtır olmuştu. Bir türlü sadık kalamadığı bu özel vakitlerin telafisinin olmaması, kalbini yaralıyordu. İnsan madem ki söz verdi, bu sözün arkasında durmak boynunun en asil borcuydu. Her şeyi denemiş bir türlü sabah ezanını kulakları ve bedeniyle buluşturma disiplinini oturtamamıştı. Her sabaha uyandığında, ağır bir hayıflanma yüreğine oturuyor ve gününün tatsız tuzsuz geçmesine neden oluyordu. Aldığı görevi hakkıyla yerine getirememiş olmanın ezici pişmanlığı içini daraltıyor, arzın bütün genişliğine rağmen bir yerlere sığamıyordu.
     Davetin hangi kaynaktan geldiği düşüncesi heyecan, korku, suçlu üçgeninin kıskacına hapsediyordu. Ümitlerini yeşertecek yüzünü ve gönlünü apaydın edecek seher buluşmalarını daha da ciddiye alması gerektiğinin farkındaydı. “Bir şeyler yapmalıyım, birileri görsün bilsin diye değil, kendim için” diye aklından geçirdi. Yüce yaratıcının onun ibadetlerine hiç ihtiyacı yoktu. Bütün gerçeklerin ortaya döküleceği günü hatırlamak ürpertti onu."
     Her şeyi bilen ve gören; onu olduğu gibi, her varlığı gözetliyor, "herkesin eksikleri var" diye bir savunma mekanizmasının, beyninde karşı atağa geçtiğini hissetti. “İyi de herkesin eksiklerinin olması hayatıma dair hatalarımın devamının mazereti olamaz” diye konuştu kendisiyle. “Her insan kendine has bir yerden tutunacak bir dal bulur, farklı iyilikler ve güzellikler üretebilir, küçük bir tavrıyla öne geçebilir.” Diye sürdürdü içsel yolculuğunu.” Öne geçmek mi?” kimin önüne, niçin?” Beyni içselleştirmeyip, direnç mi gösteriyordu acaba, beden de bu yüzden mi inatlaşıyordu kendisiyle. El teslim olmuyor, göz isyan ediyor, ayak gitmiyor, vücut laf dinlemiyordu. “Gönlüm, dedi. Sen ne yapıyorsun? Bugünlük gülüşlerin, anlık sevişlerin, aylaklıkların yeter mi mutlu olmana? Ya sükunet, ya teslimiyet, ya emanet?” Bir hikmet sahibinden duymuştu “bilmek anlamaya yetmez, anlamak ta olmaya."
     İstediğini zannetmekte istemek değildir zaten. Samimiyet ve aşkın eleğinden geçmemiş sınanmamış bir istemek olur mu?” Kendisine inanamıyordu, ne yani şimdi gerçekten samimi bir arzu değil miydi, seher vaktinin şahidi olmak. Aklı gönlüne çelme mi takıyordu? Kalktığında ilk yaptığı şey günün planını aklından geçirmek olmuştu. Mutfağa yönelirken eşinin kahvaltıyı hazırlamış olabilme hayali bile mutlu olmasına sebepti bir anlığına da olsa. Ama kısa süren bu mutluluk mutfağın kapısında bütün gerçekliğiyle hayal kırıklığına dönüştü. Eşi sabah yürüyüşüne gitmişti. Masa ve buzdolabı ellerinin dokunuşlarına muhtaç birer gariban gibi onu bekliyorlardı. Rutin görevini, mecburi gönüllülükle yerine getirdi. Kahvaltısını; zeytin, peynir, domates üzerine dökülmüş halis zeytinyağı ve biraz balla yaparak alelacele evden çıktı. “Hangi yol acaba daha az ışıklı,ya da kapalı, nereden gitsem trafiğe takılmam, navigasyonu mu açsam, yok ya git işte her zaman ki yolundan, en kestirme yol en iyi bildiğin yoldur.”
     İş yerine geldiğinde masa üstündeki evrakları toparlayıp, ne nereden alınacak, nereye ödeme yapılacak, kiminle randevu veya görüşmeler var baktı. Aranacak yerleri arayıp talimatları verdi. Plan ve projeleri gözünün önüne koydu. İçselleştirerek kabul etti bu yoğun iş temposunu. Mecburen hayat böyle akıyordu. Ertesi gün gideceği şehirlerarası bir iş görüşmesi için biletini ayırttı. Not alarak masanın üzerine görünür şekilde koydu. Aklına yazdı. Uçağı kaçırması hiç iyi olmazdı, sabah erkenden kalkmalıydı. Kolundaki saatini kurmadıysa da beynindeki saatini o ana hazırladı. Kolundaki saat bakılmaktan eskidi, uçağa yetişmeliydi. Bir an bile aklından çıkmayan bu iş yolculuğuna daha akşamdan kendini hazırlamıştı. El çantasına ihtimal lazım olacakları yerleştirdi. Cüzdanını kimliğini kontrol etti. Evden biraz daha erken çıkarak bir taksi çağırdı. O kadar para verdiği ve de çok önemle beklediği bu görüşmeyi bir tedbirsizlik ve ihmalliğe kurban edemezdi. Bu randevu çok önemliydi. Gelen taksiye binip vaktinden önce yola çıktığından dolayı çok rahatlamıştı. Kendisini taksinin koltuğuna bırakıverdi...
     “Tamam” dedi, daha ciddi ve etkili önlemler almalıyım. “Erken yatmalıyım“ diye aldı ilk kararını ve uyguladı. Erkenden girdiği yatak onu buyur etmişti çoktan. “Allah'ım” dedi, “bugün duyayım o kutlu sesi” gözlerinden adeta kaçan uykuya gönüllü teslim oldu. Evin perdelerinden içeri süzülen ışığın suçlayan kızgınlığıyla gözlerini açınca, yatakla kavga etti.“ Neden ya neden sağırmısın kulaklarım, uyumak güzel ama ya o güzel randevu?” yine olmamıştı. Onun bu iştiyak ve mücadelesine dostları da şahit oluyor her gün bir ümitle cami kapısının her açılışında, imam “Hayyealessalah” diyene kadar bekliyorlardı. Bugünde gelmemişti. “Bir kaç saati kurup her birini bir odaya koymalıyım” dedi içinden. Nasıl bu kadar direnç gösteriyordu ruhu. Yoksa gerçekten istemiyor muydu? Kendisini mi kandırıyordu. Zaten kandırsa kandırsa kendisini kandırırdı, hatta kandıramazdı bile. İnsan aldanmak istediğine aldanır ancak. Yaratıcı zaten her haline vakıftı, onu hiç kandıramazdı. İçine döndü. “Bugün kalkmalıyım artık.” Diline gelen cümleyi yakıcı bir duaya dönüştürdü; “Allah'ım, beni huzuruna kabul buyur. Sana malum olduğu üzere kalbim, bedenim, istek ve arzularım senin elinde. Rabbim içimdeki nefis denilen şey ne ise ona muhalefet ediyorum, seher vakti çalınır yarin kapısı. Ben çalmazsam sen çal. Beni de buluştur meleklerinle, şahitlik etsinler bana da...”
     Yastığına damlayan yaşların sıcaklığı ile gözlerine bir kantar ağırlığıyla oturan uykunun kollarına yenildiğini fark edemedi bile. Aşk, sevmek, özlemek, yanmaktı ama insan tanımadığını sevemezdi ki? Namaz, mü’minin miracı, müslüman olmanın şartı, yaratıcının en güzel mektubunun beş vakit terennümü idi. Onunla konuşmanın heyecanı, ona dertlerini, müşküllerini anlatmanın zemini, kızıp küstüğünü şikayetin gıybet olmadığı tek buluşma değil miydi? Her şey O na malum ama zayıf insanoğlunun şarj edildiği bu kaynaktan beslenmemek olmazdı.
     Namazı okudu, seheri okudu, salat, dua, tazarru, yalvarma, sena, her ne varsa okudu. “Dünyadan her gün gidenlere bak! Beş pula sattıkları hayatlara bak! Elleri yanlarına düşmüş bomboş kalanlara bak! Arkandan ne söylenecek ona bak! Ne dedi güzel iki cihan Nebisi; “O dar günde benimle olmak istersen, secdeni artır, secdeni çoğalt.” Seheri bildi, sevmeyi bildi, sebatı bildi. Yeniden gönlüne eş, gözüne yaş, ruhuna aş yaptı. Dostu çağırıyordu onu, duydu... “Essalatü hayrun minennevm, namaz uykudan hayırlıdır.” Sanki bir el ruhundan tutmuştu. Kulaklarına inanamadı rüyamıydı, doğruldu dokundu rüya değildi. İşte muhteşem randevu gerçekleşmişti. Ruhunu yüceltecek bir abdestin serinliği ve gözlerinden gönlüne akan samimiyetin sıcaklığı ile; “yanmadan olmaz” dedi. Bir kuş kadar, bir tüy kadar hafifti, koşar adım caminin yolunu tutarken. Meleklerin iştiyaklı seslerini duydu;
     “Yarabbi yanan kulunun gönlüne seher serinliği ver!
manzara-hareketli-resim-0017

4 yorum:

FeyzaTuzcu dedi ki...

Âmin hocammm çok güzel bir yazı. Allah razı olsun.

FeyzaTuzcu dedi ki...

Amin hocam,Allah razı olsun çok güzel bir yazı.

FeyzaTuzcu dedi ki...

Âmin hocammm çok güzel bir yazı. Allah razı olsun.

Unknown dedi ki...

Kaleminize, sağlık hocam.. 🤗

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...