EFENDİME MEKTUP / Nurhan Genç

Nurhan Genç Gönül Erleri MGYK Üyesi İlahiyatçı-Sosyolog
 Nurhan Genç
Gönül Erleri
MGYK Üyesi
İlahiyatçı-Sosyolog

EFENDİME MEKTUP...

     Efendim; bu gün senin dünyayı şereflendirdiğin, müslümanların da sevinçten coşkuyla kutladıkları gün. Senin manevi huzurunda sana ulaşacağını bildiğim senden, benden, bizden bahsedeceğim, dilimin döndüğü, kalemimin yazdığı kadar hasbihal edeceğim, bir gönül dilekçesi bu aslında.
     Aciz ve günahkar halimle cüret ettim beni hoş gör Efendim. İnsanların birbirlerini değersiz hissettirdikleri, bireyselleşmiş ve dağılmış bir dünyadan sesleniyorum. Ağı ta dönüşmüş kelimelerim var benim. Dilimin ucundan gönlüme, oradan da kalemime gözyaşı damlıyor.
    Efendim, dünyaya geldiğin zamandan daha karanlık yeryüzü şimdi. Ümitsiz değil, üzgünüm. Onurlu ve şerefi kadim olan bir soyun çocuğu olarak, her varlığa hakkını vermek için geldin. Anneler üzgün, babalar perişan, köleler ezik, esirler yorgun, kızlar zayıftı. Sen gelmeden akraba, yetim, fakir bir el bekliyordu gökten, ellerinden, gönüllerinden tutacak bir el. Her şey seni bekliyordu.
     Çocuktum, ilk okula gidiyordum sadece seni okuyordum öyle çok görmek istemiştim ki rüyama geldin, bizim evdeydin... Ben, evin dışından nurunun güneş gibi parladığını temaşa edip geldiğini anladım. Koşarak geldim, hasretle sevgiyle baktım sana, başımı okşadın. Hala hissediyorum başımı okşayan o mübarek elin mutluluğunu. Ben hep seni okudum, seni yazdım, seni andım, seni anlattım. Delilimdir aşkıma, şahittir muhabbetime kelimeler.
     Dünyaya rahmet olarak geldiğinde Amine anneye melekler yardım etmişti. Ne muhteşem bir doğum! Sanki güneş o zaman yeryüzüne gönderilmiş, ateş ilk defa bulunmuş, ilk defa sevinmek bir eylem olmuş, ilk defa su hayat vermiş, ilk defa hava dünyayla buluşmuş gibiydi gelişin.
     Deden, amcaların, halaların hatta amcan Ebu leheb bile sevinip şeker dağıtmıştı çocuklara, kölesi Süveybe emzirmişti seni. Sonra Halime yıllarca süt anne oldu sana. Ne vefalı bir çocuktun, ne kıymet bilen bir evlat. Şimdi çocuklar anne ve babalarını senin sevdiğin gibi sevmiyor. Yıllar sonra arayıp ihtiyacını gidermiyor. Vefasızlık diz boyu efendim.
     Yıllar seni Hira’yla buluşturdu. Senin Hira’n başkaydı. İkra’ dedi Cebrail, okudu. Sen okudun, dünya okudu. İnsan, insan oldu o gün. Sonra Haticen kucak açtı, tüm teslimiyetiyle. “Bütün varlığım ayaklarının altındadır” dedi. İlk inanan; şüphe etmeden, nasıl güzel bir eştin ki önce eşin inandı sana.
     Sonra Ebubekir görmeden “amenna” dedi. Dostundu, birlikte oynamıştınız Mekke’nin sokaklarında. Kalbine girerken peygamber olacağını bilmiyordu, sevmiştin. Aldatmayıp, arkasından kuyu kazmayıp, menfaatlerine kurban etmeyip, vefasızlığınla yormayıp, çıkarsız sevdiğin dost. Sadıktınız. Sıddik oldu.
     Zeyd vardı birde ailesinden koparılıp, pazarda satılan sana Hatice’nin hediyesi, yeryüzünün en şanslı çocuğu. Düştüğü ev cennet olmalı. Sevgili efendisinin dizinin dibinden ayrılmayan Zeyd. Annesi dağlara ağıt yakarak düşen Zeyd. Nasıl davrandı ki sana, hemen amenna dedin Zeyd. Kolay mı bir evde azatlı da olsa köle olmak. Bu çağda insanlar çocuklarına zulmediyor özgürlük adına. Ah Zeyd! Şimdi çocuklar gençler senin baktığın, eriyip aktığın o gözlerin sahibini tanımıyor. Ailesi onu bulup almaya geldiklerinde “hayır” demişti ben burada kalacağım, Efendimiz serbest bıraktığı halde. Anam, babam nefsim sana kurban olsun Ya Rasulallah...
     Ali, amcaoğlu. Ebu Talibe vefa borcu.” Amca” dedin “ Ali bizde kalsın.” Kabul etti amcan çünkü sen emaneti zayi etmezdin. Çünkü sen hiç yalan söylememiş, hiç can yakmamış, hiç zulmetmemiştin.
     Ali on yaşında, seni izliyor. Senden daha güzel model olamaz. Sen Hatice’yle namaz kılıyorsun “ben de” diyor Ali, bende kılayım.” Olmaz” dedin, babana sormalısın.”peki “ dedi koşarken Ebu Talib’e, birden durdu yolda dedi ki kendi kendine, “ beni yaratan babama sordumu ki, ben yaratanıma ibadet ederken sorayım.” Ve geri geldi, teslim olmaya. On yaşında kocaman bir adamdı o. Şimdi ki çocuklar demiyor, ayak izlerini takip edecek model yok, baba yok, anne yok!
     Bütün anlamlar değişti efendim. Şikayet değil, haşa. Kocaman bir gerçekten yanarak bahsediyorum sana. İnsanlar dünyayı ele geçirip ebedi kalacaklarmış yanılgısına düştüler. Aynen Adem babamız gibi. Şeytan, “ şu ağaçtan yersen cennette ebedi kalırsın “ diyerek kandırmıştı, şimdi de ademoğullarını dünyada ebedi kalmak fikriyle kandırıyor.
     Biz, müslümanlar çok suçluyuz efendim. Bu bir itiraf işte. Allahtan affedilmeyi umarak. Komplekslerimiz, “el ne der” korkularımız, dünyalık aşklarımız, ölümü uzak görmelerimiz bize ahiretin sahiciliğini unutturuyor. Biz hepimiz inanmıyor gibi yaşıyoruz. Halbuki dünyanın gidişatı hiçte kalınacak gibi değil. Zulüm ve acı öyle çok ki. Mutluluğu, körebe gibi oynayan insan, iyiliğin çağrısını kötülüğe çoktan sattı. Öyle çok konuşuyoruz ki, seslerimizin ayrıştırılmış çokluğu birbirimizi duymamıza engel oluyor. Körlük diye bir şey var, kalbimizin her kapısında oturuyor. Merhamet ve iz’an, ölçü ve denge modası geçmiş kıyafetler gibi dolapların el değmeyen yerlerinde. Sadece insanın kendisine lazım olduğunda dolap kapılarına eli değiyor insanın.
     Ey benim canım güzel efendim, ne zaman ve nasıl bu kadar birbirimizden koptuk anlamadık. Halbuki sen “ bir vücudun azalarına” benzetirdin bizi. Hangisi acısa hissetmemiz için...
     Nuaym’dı sarhoş gelen, “ bırakın gelsin, O Allah ve Rasulünü seviyor” demiştin, dizinin dibine çökerken. Bizim rehberimiz senken, insanlarda kusur aramak bize neden görev oldu? Cennetin de cehennemin de sahibi olmadığımız halde.
     Dilenmek isteyen sahabeye, “çalışman gerek” diyerek emeği yüceltmiş, hazır kazanç ve sömürüyü yasaklamıştın. Bu kadar tembel müslüman ataleti huy edinirken, hem dünyayı hem ahireti berbat etti.
     Ah benim nazik, kibar, sevgi dolu, merhametli efendim!
     “Zina yapmak istiyorum” demişti bir genç gelerek sana. Çağları aşan bir güven vermiştin onlara, gururları ve haysiyetleri kıymetliydi, korkusuzca gelip soruyorlardı sana kızmayacağını bilerek. “kiminle” demiştin, “onlar da, senin gibi bir erkeğin annesi, bacısı , halası, teyzesi, kızı. Sen istermisin böyle bir şeyi?” diye düşündürerek. “Hayır” demişti müsterih yanından ayrılırken. Bizim psikolojilerimiz yaralı, azar işitip, kınanmaktan efendim. İki yüz ne ki; yirmi yüzlüyüz utanmayı unutalı. Şimdi konuşamıyoruz bile, öyle kanıksandı ki.
     Efendim, bu mektubu sana heyecanla yazdım, duyarsın biliyorum. Seni her anmamda hayranlığım katlanarak artıyor. Hani kızın Fatıma gelince ayağa kalkardın ya, psikoloji susuyor. Kuramı yazılamadı bunun daha. Hatice, Aişe ve diğer eşlerin, hiç şikayet etmediler senden. Muhabbet senden ders almalı. Çölde deyneğini yastık edip yatarken ne sarayın vardı ne koruman. İşte bu imandan dağıt bize.
     Eşlerinden birinin duvardan duvara gerdiği ipi, ibadet ederken düşmemek için gerdiğini söylediğinde, “çabuk çöz bunu, uykun gelince uyu, yorulunca dinlen, çalışma zamanı çalış “ demiştin. Hala biz bu dengeyi bulamadık. İtidal ve kanaatın zenginliğiyle buluşmak istiyoruz, sünnetine ittiba ederek.
     Ya acıların, kat kat. Babasız, annesiz, evlatsız. Bir Fatıma vardı yolunu gözleyip üstüne titreyen. Sabır sende vücut buldu, metanet sen de eylendi. Biz yolunu yol eylemediğimizden dertlerimiz çaresiz kaldı.
     Biz yokluğunda bunaldık efendim. Seni geriye hanelerimize, okullarımıza, işyerlerimize, yollarımıza, şehirlerimize ve gönüllerimize hararet ve hasretle bekliyoruz. Gel gözyaşımızı sil, acımızı merhamet ve rahmetle dindir. Işığımızı fersiz, dizimizi dermansız, yüreğimiz ıssız koyma. Kadın, erkek ,çocuk, hayvan ve eşya senin varlığına öyle muhtaç ki. Sen aleme rahmetsin. Seninle biter dünya sarhoşluğumuz, seninle yiter kararsızlığımız. “ümmetiy” dedin ya, ümidimiz sensin. Kapında köleyiz, boynumuz bükük, bağrımız yanık. Elinden annesinin tutup getirdiği Enes, gönderdiğin yeri unutup oyuna daldığında bağışlamıştın ya, dünya oyununa dalmış bizleri de affet efendim.
     Hayatımız hayatına muhtaç...
ay-hareketli-resim-0041

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Amin,amin.Rabbim peygamber sevdalısı kalem ehlinden ve okurken hissedar olanlardan razı olsun.Ötelerde Nur Sultan(sav)'a komşu eylesin....Maaşallah hocam,her yazınız bir öncekinden daha aşkın,daha hissiyatlı..Daim olsun.

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...