HERKESİN BİR EYLÜLÜ, BİR SONBAHARI VAR! / Nurhan Genç

HERKESİN BİR EYLÜLÜ,
BİR SONBAHARI VAR!
09 Ekim 2021 / İstanbul

“Vazgeçtim
Sen Ekimde gel.
Nurhan Genç Gönül Erleri MGYK Üyesi İlahiyatçı-Sosyolog
 Nurhan Genç
Gönül Erleri
MGYK Üyesi
İlahiyatçı-Sosyolog
Eylülde herkes geliyormuş” diyor, Zarifoğlu...

     Yaşanmışlıklarla dolu ömrün tecrübesine sahip olan ve üç mevsimin özelliklerini üzerinde taşırken yorulan zamandır sonbahar..

     Ardından gelen kış her varlığın üstünü örtüp, kapılarını da kapatarak demlenmeye, dinlenmeye bırakır. O zaman yaz susar mecburen. Sonbaharın rüzgarının değmediği gönül, tasasının yoklamadığı kalp yok gibiyse de, umut taşır biraz da.

     Bazen ılık, biraz yağmurdur sonbaharı temsil ederken Eylül. Sükunetin dingin huzuruna sığınır. Kapılar, pencereler yavaş yavaş kapanıp sokağın gürültü ve kalabalığı yerini tenhalığa bırakır. Akşamların tadı dışarıdan içeriye buyur edilir.

     Tabiatın bu en renkli mevsimi, her yerde yeşilin türlü tonlarını yakalarken sarı, kırmızı, kahverengiye dönüşen hüzünlü bir cümbüş sarıverir ortalığı. Ağaçlar yorgun ve mütevazi bir derviş gibi yere eğerek birer birer toprakla buluşturur yapraklarını. Bu buluşma bir tuvalden çalınmış temaşayı andırır bazen, bazen de bir sanatçın elinde can bulur bir tabloda. Olgunlaşan meyveler de insan gibi ömürlerinin son demlerinin telaşına düşerler birer birer.

     Herkesin kendine özgü bir sonbaharı, bir zevali vardır. Kimine göre yaprak döken bir hazan, kimine göre yürek burkan bir hüzün, kimine göre yeni bir başlangıç, kimine göre bir sondur.

     Eylül, Ekim evlerin bahçelerinde hummalı bir çalışmaya dönüşür zaman zaman. Hamur işleri, yufkalar, erişteler, turşular yapılır imece usulü toplanmış eller de. Konserveler dolapların raflarında yerlerini alarak sessizce aranıp, sorulmayı beklerler.

    Yurdun bir çok yerinde sürdürülen yayla geleneğinin göçebe hayatı da yavaş yavaş şehre iner.

     Kadınların sonbahar temizlikleri bir gösteriye dönüşür. Her yıl yıkanan halılar, evlerin el değmemiş köşeleri beri çekilir. Bu hazırlıklar bir değişimin bir farkındalığın hayata yansıması ve kaçınılmaz bir yaşlılık gibi gelir dayar böğrümüze sonbaharı.

     Bizim Mayıs ayında taşındığımız çiftlikten şehre dönme hazırlığımız çok heyecanlı olurdu. Bir kaç ay ayrı kaldığımız şehir öyle değişik gelirdi ki bize, köyün karanlık sokakları ve geceleri duyduğumuz böcek sesleri, ateş böceklerinin küçük yanıp sönen pırıltıları kocaman lambalara yenilirdi. Tamamı kerpiçten örülü duvarları ve iki gözden oluşan yazlık evimizden sonra şehirdeki evimiz çok modern ve aydınlık ayrı bir dünyaya geldiğimiz izlenimini bir kaç gün sürdürürdü.

     Eylülün en önemli özelliği ise, okulların açılıyor olmasıdır. Okul ihtiyaçları defter kitap kıyafetler ailelerin maddi durumuna göre hazırlanır. İlk günün heyecanı öğrenciyle birlikte bunların üzerine de siner ve yapışır.

     Benim için ayrılıktır hep bu mevsim. Okuduğum yatılı okula gelmek için hazırlıklar evde başladığın da, hem benim iştahım kesilir hem de annemin yüzü solardı. Bir taraftan İstanbul’a gelme hazırlıklarım sürerken bir taraftan heyecanım son raddeye gelirdi. Çünkü arkadaşlarım, hocalarım derslerim beni beklerdi. Ve de İstanbul. Ayrılık; evden çıkıp ailemi arkamda bıraktığım anda yerini kavuşmanın hazzıyla buluştururdu.

     Bu aylar yaşlanmış zamanları hatırlatsa da buluşmanın en heyecanlı anlarına da şahitlik eder. Her bitiş yeni bir başlangıca zemin hazırlarken her gurbetin bir sılası olur. Araya giren yaz bütün sıcaklığına rağmen kalbin üzerine zemheri gibi çöker, bitmez bilmez. “Eylül de gel” şarkısını Alpay söyler, her aşık üstüne alır,kavuşma anının hayali kavuşmaktan daha değerlidir oysaki.

     Bu mevsim tabiatın hazanıdır, insanın ise ümidi.

     Eylül, Ekimle oynaşırken İstanbul bir masal şehrine dönüşür bu mevsimde. Çamlıca’dan, Çengelköy’e inerken evlerin arasından süzülen çeşitli ağaçlar yapraklarını, kulaklarına rengarenk küpeler gibi takar. Çavuşbaşı na giden yolda kafa kafaya veren ağaçlar birbirleriyle dertleşir gibidirler, güneş aralarından zayıf hüzmelerini cansızca süzdürü verir. Şile de tam bir armonidir sonbahar. Tek tük dalların da kalmış çiçeklerin son goncaları açmak için olanca güçlerini harcarlar. Son sebzeler soğuğa karşı direnseler de nafile.

     Sultanahmet ve Süleymaniye’de asırlık çınarların yaprakları ayaklarına sarılır kalın gövdelerinin, kırmızı sarı, pembe. Yavaş yavaş gelir buralara hazan, insan hüznünü yaşayamaz yazın gitmesinin.

     Kasımpaşa ve Yedikule’de tarihle yolculuğa çıktığımız dar sokaklarında kurulmuş kafeler sandalyelerini müşteriyle birlkite içeri alır. Bu civarda sık aralıklarla dizilmiş, küçük mescitlerin büyük bahçeleri vardır. Fakat Sümbül Efendi komple huzurdur, kapısından sonbaharda girmeli. Sultan Ahmet, Süleymaniye, Üsküdar Valide Gülnuş Camii ve Mihrimah Sultan camilerinin bahçeleri seyirliktir. Buyur eder önlerinden geçip gidenleri, bir sonbahar ezanıyla” her şey fani ” der gibi.

     Yaprak dökümü insana da sirayet eder, kimine gidip de hiç gelmemenin kara sızını bırakır. Artık ne beklemek ne yol gözlemek hayali bırakmaz. İnsanda dökülür toprağa. Veysel gibi “ sadık yarini “ sarınır çaresiz...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Bizleri bu guzel sonbahar ritüelinin gizemli dunyasıyla, hayatın çilekéş ve bir o kadar renkli ve ümitvar yüzuyle buluşturüp, İstanbul ozelinde genis bir coğrafya ve harika manzaralarla buluşturup adeta kendinizle dolaştirdiniz. Hissetmeseydiniz hissedemsyecektik.
Gonlunuze kaleminize tefekkurunuze sağlik ..
Varolun.
Roman tadıda sürukledi beni doğrusu......

Unknown dedi ki...

Hocam bir sonbahar ancak bu kadar güzel anlatilabilirdi elinize dilinize sağlık

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...