ÜMİT VAR OLMAK! GÜNEŞİN DOĞUŞU! / AbdulMevla Murat


ÜMİT VAR OLMAK!
GÜNEŞİN DOĞUŞU!

AbdulMevla Murat
     Her şeyin fazlasıyla dejenere olduğu, aslını yitirdiği, dağıldığı, savrulduğu, insan-lık-ın ve 
diğer canlıların, hatta cansız maddelerin bile yüklerinin her geçen gün daha da ağırlaştığı günümüz dünyasında; direnmeli, doğrulmalı,  ayağa kalkmalı, her gün yeniden doğmalıyız...
     Yaşamın yoğunluğu, meşgaleleri, sorunları bizi bıktırıp, yıldırmamalı ve teslim olmamalıyız. Ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı bilmeli ve ilkeli, planlı, programlı olmalıyız. Her yaştaki insanın eğitimi, işi, ailesi, sosyal hayatı, kısacası her alanında yaşayacağı tüm sorunlar, zorluklar, meşgaleler ve engeller niyetlerini, planlarını, enerjisini asla kırmamalı, bozmamalı, tüketmemeli, bitirmemeli...

     Her şeyin fazlasıyla dejenere olduğu, aslını yitirdiği, dağıldığı, savrulduğu, insanoğlunun ve diğer canlıların, hatta cansız maddelerin bile yüklerinin her geçen gün daha da ağırlaştığı günümüz dünyasında; direnmeli, her gün yeniden doğmalı, doğrulmalı, ayağa kalkmalıyız...
     Rabbimizin kullarını denemek için verdiği mal-mülk-makam-mevkilere, dünya hayatının çekiciliğine göz dikmemeli, savrulmamalı, kimlik ve kişilik sahibi olmalı, doğru ve hayırlı olan nimetlerin azlığı, çokluğuyla dağılmamalıyız...

   "Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir." (Tâ-Hâ / 131)
     "Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi." (En'âm / 29) diyenler gibi olmamalıyız. İman-İnanç ekseninde öyle düşünmesek bile, yaşam-uygulama babında sanki her şey "bu an" imiş, "dün yokmuş", "gelecek de olmayacakmış" gibi bir girdaba kapılmamalı, neyin daha doğru-değerli-hayırlı ve neyin sıradan hatta yanlış-değersiz-hayırsız olduğunu da yine şu Ayet-i Kerime'den öğrenmeliyiz;
     "Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?" (En'âm / 32).

     Hayatın imtihan oluğunu çok iyi kavramalı; bu imtihan sürecinde sorunlar, zorluklar, barikatlar, engebeler, çukurlar ile karşılaşacağımızın bilincinde olmalıyız. Zorluklar, sorunlar, huzursuzluklar hatta felaketler; sadece gecekondularda, bodrum katlarında, sokaklarda, çöplüklerde, savaş meydanlarında, hastanelerde değil; saraylarda, hayal dahi edilemeyecek makam ve mevkilerde, uzaktan bakınca her şey "güllük-gülistanlık" denebilecek yaşantılarda da insanın etrafında, çok yakınındadır... Hemen her şey uzaktan hoş-güzel görünür. "Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır." (Bakara / 214) Ayet-i Kerimesi bize herkesin, hayatları boyunca farklı farklı imtihanlardan geçeceğini çok net bir şekilde anlatıyor (anlayanlardan oluruz inşAllah).

     "Ümitvar olmalıyız" diye başladıydım yazmaya! Neye ümit var olacağız? Neyi bekleyecek, neye heves edeceğiz?
     Öncelikle huzuru bulacağımızı ümit etmeliyiz. Her insan, her ortamda... Öğrenci; okulunda, işçi; fabrikasında, atölyesinde, cemaat; camisinde, stk sında, asker; ordusunda, kışlasında, aileler; yuvalarında... Kısacası herkes, her yerde huzur arıyor, huzur bulacağını ümit ediyor. Huzur bulamadığı ve bu ümidini yitirdiği anda; insan nerede olursa olsun, en iyi makam-mevkilerde, yalılarda, saraylarda yaşasa, etrafı-çevresi bayramlar yaşıyor dahi olsa, onun için hayat bir zindana dönüşmüştür.
     ".... Allah, Resûl'ü ile müminler üzerine sekinetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi ...." (Tevbe / 26) Bu Ayet-i Kerime bize gerçek sükunet ve huzurun, gerçekten iman edenlere, müminlere verildiğini, onların huzur bulacağını açıkça anlatıyor.
     "Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." (Ra'd / 28) Ayet-i Kerimesi de bize sükuneti ve huzuru nasıl bulacağımızı açıkça (Allah'ı anmak, zikretmek, unutmamak, her an göründüğümüzün, gözlendiğimizin, yaptıklarımızın, yaşadıklarımızın kaydedildiğinin ve hesaba çekileceğimizin  [Resûlullah (sav)… şöyle buyurmuştur: “İhsan, Allah"ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O"nu görmüyor olsan da O seni görmektedir…” Buhârî, Tefsîr, (Lokman) 2)] bilincinde ve yakınlığında ve şuurunda olmak bu hadis-i şerifte açıkça anlatılmaktadır. 

     Okul yıllarını düşünelim! Daha anaokuluna başlayacak çocuk sevinçten, heyecandan adeta uçmaktadır. Çok büyük bir işle uğraşacağı, çok mutlu olacağı kanaatindedir. Anaokuluna başlar. İlk günler, ilk haftalar gerçekten çok heyecanlıdır, mutludur. Ama kısa süre sonra bunun çok da özel bir şey olmadığını, sıradan şeyler olduğunu, hatta yorulduğunu, yıprandığını fark eder. Kendisi gibi onlarca öğrenci olduğunu, başka da anaokulları olduğunu düşündükçe işin sıradanlığını iyice anlar... Hemen der ki; "burası böyle ama seneye ilkokula başlayacağım, orada kimsenin öğrenemediklerini öğreneceğim, bana büyük bir kazanım olacak ve huzur bulacağım..."
     Zaman çabuk geçer. İlkokula başlar. Yeni dersler öğreniyor, yeni arkadaşlar ediniyordur. Her şey daha bir heyecan vericidir. Ancak yine kısa sürede her şeyin sıradanlığını fark eder. Aynı şeyler tekrarlanıp duruyordur. Bildiği şeylerdir. Sabretmesi gerektiğini düşünür. Birkaç sene sabrederse ortaokula, ardından liseye başlayacaktır. Çok iyi bir liseye, üstelik de başarılı bir öğrenci olarak giriş yapmak çok önemlidir. Çok büyük bir iş başaracaktır.

     Başarır, iyi bir lisededir. Heyecan doruktadır. Ama yine kısa süre sonra her şeyin sıradan olduğunu, bir sürü lisede, bir sürü öğrenci olduğunu, kendisine pek de artı kazandırmadığını düşünmeye başlar. Artık asıl hedefe yaklaşmaktadır. Üniversite hayatı başlayacaktır. Birkaç sene sonra büyük, köklü bir üniversitenin, güzel bir bölümünü kazanmayı başarırsa, hayatını kurtaracaktır.
     Bu da olur. Üniversiteyi kazanır, okumaya başlar. Bakar ki, birkaç sene sonra orası da bitecek ama yine çok fazla şey kazanmış değil. Okul biter, pek de değişen bir şey yoktur... İşe başlayınca asıl hedefe ulaşacağım der... İşe başlar yine kısa süre sonra her şey sıradandır... Evleneceğim ve hayatımı kurtaracağım, en önemli işe sıra geldi der... Uğraşır, çabalar, emek verir, aşık olur,  yuva kurulur, evlenir ve yine kısa süre sonra hayatın normal akışının devam ettiğini bu defa yalnız değil iki kişi koştuklarını anlar...
     Yani özetle, dünyadaki akla hayale gelmedik her ne varsa hepsi dünyalık, rutin, normal (hiç birini önemsememek, anlamsızlaştırmak, değersizleştirmek değil anlatmak istediğim, hiç birisi insana sonsuz bir huzur veremiyor, bunu düşündürmek istiyorum) bir hayat olduğu, ya biraz daha keyifli ya da biraz daha sıkıcı, ya biraz daha kolay ya da biraz daha zor olduğunu görür anlar (sa eğer!)
     "....kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur." Ayet-i Kerimesi gerçek huzurun nasıl kazanılacağını çok net anlatmaktadır...
     Yüce Rabbimizi anmak, zikretmek, ahireti, kalıcı-sonsuz hayatı hatırdan çıkarmamak, anlamak, anlamaya çalışmak, düşünmek, tefekkür etmek... Her an Rabbimizin bize çok yakın olduğunu, bizi çok net gördüğünü, her anın kaydedildiğini bilmek, bizi koruduğunu, gözettiğini, eğer rızasına uygun yaşarsak bize kalıcı sonsuz hayatta cennet nimetlerini bahşedeceğini, cennet nimetlerinin bu dünyadaki nimetler gibi bir süre sonra alışıp, usanacağımız şeyler olmadığını, her gün yeni keyifler katacağını, hayal dahi edemeyeceğimiz, sonsuz, kusursuz güzelliklerin çok da uzakta olmadığına güçlü bir şekilde inanmak, kavramak ve emin olmak insana ne kadar moral, güç-kuvvet-enerji, cesaret verir, motivasyon kazandırır ve asıl sınavını kazanması için tüm gereklilikleri yerine getirmesini kolaylaştırır bir düşünün derim...

     Evet, ümit var olmak gerekiyor.
     Asıl hayat tabii ki kalıcı sonsuz ahiret hayatı... Ancak, bu dünyada "huzur bulunmasın, ezilsin, sürünsün, sömürülsün, hor görülsün, mutlu olamasın" vs. diyen yok. Aksine, bu dünyada da büyük bir huzur bulmak için her türlü kötü işlerden uzak durmak, sağlığa zarar verecek şeyler yememek, öyle ortamlarda bulunmamak, kanunsuz, usulsüz hiç bir şeyle uğraşmamak, yaklaşmamak, her şeyi usulüne, kurallarına, kanunlarına uygun yapmak, çevresi ile, toplumu ile, yakınları ile, canlı-cansız her şeyle doğal, temiz, dini ve fıtri temellere uygun bir hukuk içinde hayatına devam etmek olmazsa olmaz şarttır.
     “Allah’ın ayetlerinden biri de kendileriyle kaynaşmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır.” (Rum, 30/21)
     Huzurlu bir yuva kurmalı, Resulullan (sav.) 'ın bir Hadis-i Şerifinde buyurduğu gibi; “Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.’’
     Hayatın zorlukları karşısında yıkılmamalı; "Ümit var olmalıyız..."
     Kalıcı-sonsuz hayat olan ahiretin yakın olduğu, yaşadığımız dünya hayatında da; "güneşin doğuşunun yakın olduğunu," savrul mamamız gerektiğini, kimlik-kişilik-şuur sahibi olarak ve özen göstererek huzur bulacağımızı düşünebiliriz...
     Dünyada da huzuru (özellikle de eşiniz ile ve yuvanızda) bulanlardan olmanız (olmamız) ümidi ile, sağlıcakla kalın...
  
cizgi-hareketli-resim-0211

Hiç yorum yok:

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...