8 Aralık 2010 Çarşamba

ŞİFALI BİTKİLER ... KİVİ

 Tek Başına Doktor Gibi Meyve...  
   K  İ  V  İ  
     Faydaları saymakla bitmez denir ya. Gerçekten de öyle. Özellikle kış aylarında mutlaka tüketilmeli. Neden mi?
     Kivi dünyada yoğun olarak tüketilen 26 meyve içerisinde besin maddesi yönünden en zengin meyve. C vitamini deposu olan kivinin düzenli tüketilmesi halinde özellikle kış aylarında görülen solunumla ilgili şikayetlerin azaldığı yönünde bilimsel veriler bulunuyor.
     Ordu Üniversitesi (ODÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Atnan Uğur, kivinin insan sağlığı açısından önemine de değindi.
Uğur, bu meyvenin özellikle astım, nefes darlığı ve solunum sorunlarına karşı iyileştirici etkisi bulunduğuna dikkat çekti ve faydalarını birer birer sıraladı.

 C VİTAMİNİ DEPOSU
     Kivi meyvesinin 100 gramında ortalama 100400 mg C vitamini bulunur. Ayrıca magnezyum içeriği bakımından da en zengin, yüksek potasyum miktarı ve düşük sodyum ile yine meyveler içerisinde ön sıralarda yer almaktadır.

 SOLUNUM ŞİKAYETLERİNİ AZALTIYOR
     E vitamini, bakır, fosfor, B2 vitamini ve A vitamini bakımından da iyidir. Öncelikle bir C vitamini deposu olan kivinin düzenli tüketilmesi halinde özellikle kış aylarında görülen solunumla ilgili şikayetlerin azaldığı yönünde bilimsel veriler bulunmaktadır.

 İTALYA'DA YAPILAN ARAŞTIRMAYLA
 KANITLANDI
     Örneğin İtalya'da 18 bin çocuk üzerinde yapılan bir araştırmada, C vitamini içeriği yüksek meyve tüketen bireylerin yüzde 44`ünde solunumla ilgili sorunla karşılaşma riskinin azaldığı belirlenmiştir.

 NEFES AÇICI VE ÖKSÜRÜK KESİCİ
     Zaten eskiden beri astım hastalarında, nefes açıcı ve öksürük kesici olarak kullanıldığı bilinmektedir.

 İKTİDARSIZLIĞA İYİ GELİR
     Kivi, kanı sulandırır, erkeklerde iktidarsızlığa iyi gelir.

 KANSERE KARŞI İYİ
* Kivi kanseri başlatan genlerde mutasyonu önlemede etkili olan anti mutagenik bileşikler (beta karoten, glutathion, lutein ) içermektedir.
* Özellikle lutein amino asitinin prostat, akciğer ve kolon kanserine iyi geldiği bildirilmektedir.
* İskoçya'da Rowett Araştırma Enstitüsü'nde gönüllü bireylerle yapılan bir çalışmada, 3 haftalık periyotta kivi tüketimi sonucunda yapılan tahlillerde, kan plazmasında C vitamini içeriğinin arttığı, lenfositlerde DNA zararının belirgin bir şekilde azaldığı saptanmıştır.
* Sonuçta, kivinin anti kanserojen özelliği ile, vücudu koruma bakımından önemli olduğu bildirilmiştir.

 KALP KRİZİNİ ÖNLÜYOR
     Kivinin, yan etki göstermeksizin kanı sulandırarak, kalp krizini de önlediği yapılan bilimsel araştırmalarla saptanmıştır.

 KABIZLIK GİDERİCİ,
 ÇOCUKLARDA KEMİK GELİŞTİRİCİ
     Tüm bunların yanında kolesterol düşürücü, kabızlık giderici, depresyon önleme ve stres azaltıcı, vücut şekerini düzenleyici, trigliserit düşürücü, görme gücünü iyileştirici, bağışıklık sistemini kuvvetlendirici, çocuklarda kemik ve beyin gelişimini arttırıcı, kilo koruma ve form tutmayı sağlama gibi daha birçok özellikleri nedeniyle kivi son derece sağlıklı bir meyvedir...


İSLAM TARİHİ ... İLK İSLAM DEVLETİ

 İ  S  L  A  M    T  A  R  İ  H  İ
İLK İSLÂM DEVLETİ
     Peygamber Efendimiz, on üç senelik Mekke devrinde mesâisini tamamıyla îmân esaslarını anlatmaya hasretmişti. Bu îmânî hizmet sayesinde bir çok kimse İslâmın saâdetli sinesine koşmuştu. İmanlı insanların sayısı çoğalmış ve Müslümanlar gözle görülür bir kuvvet haline gelmişlerdi. Ancak buna rağmen bu devrede İslâm düşmanlarına karşı her türlü maddî mukabele yasaktı. Müslümanların tek silahı vardı, o da sabırdı.
     Fakat, Hicret ile yeni bir muhite gelinmişti. Şartlar tamamıyla değişmişti. Müslümanlar îmânlarının gereği olan herşeyi serbestçe yapabiliyorlardı.
     Hz. Resûlullahın Medine'ye gelir gelmez gerçekleştirdiği en mühim iş, daha önce bahsedildiği gibi, Muhacirlerle Ensarı kardeş yapmış olmasıydı. Efendimiz bununla Müslümanlar arasında kuvvetli bir ittifak kurmuş oluyordu. İslâmın ırk, dil, sınıf ve coğrafi ayrılıkları tanımayan kardeşlik müessesesi böylece tarihte ilk defa gerçekleşiyordu. Ancak bununla herşeyin bitmediği muhakkaktı. Medine'de yalnız Müslümanlar yaşamıyorlardı. Bu yeni muhitte Musevîler, müşrik Araplar ve bazı Hıristiyanlar da vardı ve haliyle mütecânis olmayan bir manzara arzediyorlardı. Buna bir de Arap kabileleri arasındaki tükenmek bilmeyen rekabet ve çatışmalar ile Yahudîlerle Araplar arasındaki anlaşmazlıkları katarsak, bu yeni muhitin ne büyük bir karışıklık içinde olduğunu kolayca anlayabiliriz.
     Meselenin asla küçümsenmeyecek bir başka tarafı daha vardı: Mekkeli müşriklerin her an Medine üzerine yürüyebilecekleri hususu. Aralarında devam eden soğuk harb, her an sıcak harbe dönüşebilirdi.
     İşte Peygamber Efendimizin önünde böylesine mühim meseleler duruyor ve bunlar hal çaresi bekliyordu.
     Bu yeni muhitte, Müslüman olmayan unsurlarla anlaşmak, cemiyete bir teşkilatlanma ruhu ve havası getirmek icab ediyordu. Adlî, askerî, siyasî bir takım esasların tesbiti lüzumu vardı.
     Henüz hicretin 1. yılı bitmiş değildi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bütün Medine ahalisinin temsilcilerini Enes bin Mâlik Hazretlerinin evinde bir araya topladı. Maksat, bazı içtimâi prensiplerin düzenlenmesi idi. Yapılan konuşmalar neticesinde bu prensipler düzenlendi ve derhal yürürlüğe kondu. Mühim maddeler yazıldı ve taraflarca imzalandı.
     Bu maddeler Hz. Resûlullahın başkanlığında teşekkül eden İlk İslâm Devletinin anayasasıydı. Hatta bu vesika, sadece ilk İslâm devletinin anayasası olmakla da kalmamakta, aynı zamanda bütün dünyada yazılı ilk anayasalardan birini teşkil etmekteydi. Bu anayasa ile Medine halkı artık diğer insanlardan ayrı bir millet teşkil etmiş oluyorlardı.

     Şehir Devletinin Anayasası
     52 maddeden ibâret olan İslâm şehir devletinin ilk yazılı anayasasının 1. ve 2. maddelerinde şöyle deniliyordu:
1. Bu yazı, Resûlullah Muhammed (a.s.m.) tarafından Kureyşli ve Yesribli mü'minler ve Müslümanlar ve bunlara tâbi olanlarla yine onlara sonradan katılmış olanlar ve onlarla birlikte cihad edenler için tanzim edilmiştir.
2. İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir topluluk teşkil ederler. (438)
     Bu anayasaya göre Medine halkı, inanç farkı gözetmeksizin diğer milletlerden ayrı bir "millet" teşkil etmekte ve ayrı bir topluluk hüviyetini taşımaktaydı.
     Hz. Resûlullah, Ayrıca Medine etrafında bulunan kabilelerle, özellikle Mekkelilerin Şam ticâret yolu üzerinde ikamet etmekte olan kabilelerle derhal dostluk tesis etme yoluna gitti ve onlarla anlaşmalar imzaladı.
     Yine Müslümanlar, şehrin yerli halkı Yahudiler ve diğerleri ile münasebet halinde bulunmak mecburiyetinde idiler. Bu sebeple, kurulan devletin anayasasında onlara da haklar tanındı. Buna göre, onlar da Müslümanlar gibi yeni devletin vatandaşları sayılıyorlardı:
"Muhammed'in (a.s.m.) büyük basiret ve siyasî inceliği Yahudilere bahşettiği fermanda görülür. Bu fermanda diğer hususlar arasında onların da bizzat Müslümanlar gibi yeni devletin vatandaşları olduğu, Yesrib'teki iki kabilenin bir tek millet teşkil ettiği, suçların dinlerin ahkâmına göre cezalandırılacağı, ihtiyaç hasıl olduğu zaman her iki tarafın (Müslüman ve Yahudîlerin) yeni devleti müdafaâya çağırılacağı, gelecekte zuhûr edecek anlaşmazlıklar hakkında Resûlullah tarafından karar verileceği yazılıydı." (439)
     Ayrıca bu anayasa metninde harple ilgili madde de ilgi çekicidir. Vuku bulacak herhangi bir harpte, harp masraflarını kendileri karşılamak şartıyla Yahudiler, Medine şehir devletinin müdafaâsına katılacaklardı.
     Anayasanın 16. maddesine göre "tabi olmaları" şartı ile Müslümanların yardım ve müzaheretlerine hak kazanacakları tesbit ediliyordu. Aynı zamanda dışarıdan gelecek herhangi bir hücum karşısında da beraberce şehri müdafaâ edecekler, bu hususta birbirinin yardımına koşacaklardır. Bu hücum ister Müslümanlara, ister Yahudilere olmuş olsun, fark etmeyecektir.
     Bu maddeler ışığında, Müslümanların ehl-i kitaptan olan Yahudilerle ittifakını görmekteyiz. Burada ehl-i kitab olan Yahudi ve Hıristiyanlara tamamen bir din ve inanç hürriyeti tanınmıştır. Böylelikle ehl-i kitab arasında kitapsız olan müşriklere karşı hiç olmazsa asgarî müşterekte birleşme esası getirilmiştir ve bunun için de Müslümanlarla birlikte Yahudiler ilk anayasada zikredilerek bunların birlikte "tek camiâ" teşkil ettiklerinden söz edilmiştir.
     Peygamber Efendimiz, Medine'de te'sis ettiği devleti düşmanlardan korumak için buranın yerlileri olan gayr-ı müslim ehl-i kitapla siyasî ittifak ve andlaşmalar yaptığı gibi, inanç yönünden de bir ittifakın sağlanmasını temine çalışmıştır. Onları aralarında ortak bir kelime olan "tevhid" inancı üzere birleştirmek ve şirk ehline karşı inananlar paktını kurmak istemiştir. Nitekim bu gayeyi Medine içindeki ehl-i kitab için güttüğü gibi, ehl-i kitab olan dış devletler için de takib etmeye çalışmıştır. Bizans İmparatoru Heraklius'a ve diğer Hıristiyan prenslerine gönderdikleri davet mektubunda şu âyet-i kerime ile onlara hitab etmiştir: "De ki: 'Ey kitap ehli olan Hıristiyanlar ve Yahudiler! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin! Allah'tan başkasına ibâdet etmeyelim, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim!' Eğer onlar yüz çevirirlerse, siz deyin ki: 'Şâhid olun, biz Müslümanlarız." (440)     Bizzat Resûl-i Ekrem tarafından yazılı anayasa ile himâye ve yardıma mazhar olan kitap ehli ne yazık ki, andlaşmanın şartlarını bizzat kendileri bozmuş ve lehlerindeki şartların ortadan kalkmasına böylece yol açmışlardır. Anlaşmada şehir devleti içinde bulunanların birbirlerinin aleyhinde bulunmayacakları şartı, birbirlerinin düşmanlarıyla anlaşmaya varmayacakları maddesi yazılı iken, onlar (Yahudiler) Medine'nin müşriklerin taarruzlarına hedef olduğu çok nazik bir sırada baş kaldırdılar, daha yeni yeni teşekkül eden ve yeni yeni yerine oturan bir devletin aleyhinde tertipler düzenlemeye başladılar. Tabii ki, bu doğrudan doğruya onları Müslümanların himâyesinden mahrum bırakıyordu.
     Görüldüğü gibi bu anayasa, kurulan yeni bir devletin bir çok müessesesi hususunda hükümler taşımakta, her meselede istikametli çizgiler çizmekteydi: "Bu anayasa ile İslâm, hayatının yeni bir safhasına başladı. Madde ve cismaniyat ile mâneviyatın karışması, ona kendine has bir çizgi getirdi. Mâneviyatı, hatta ahlâkı tanımayan bir siyaset bizi maddeciliğe ve vahşi hayvanların hayatlarından daha aşağı bir hayata götürür. Yaşadığımız dünyanın hâdiselerinden ayrı bir maneviyat ise bizi melek mertebesinin üzerine çıkarabilir. Fakat, bu ancak son derece mahdud bir zümre için mümkündür. İnsanların büyük ekseriyeti, böyle bir ideolojiyi tatbik edenlerin çemberinin dışında kalır. Hz. Muhammed (a.s.m.) bilhassa vasat adamı düşündü ve ona insan hayatının iki tarafını nasıl dengeye getireceğini, madde ve mânâyı aynı zamanda içine alan bir terkip yapmayı öğretti. Bu dinî doktrin herkese en az derecede lâzım olan bazı esas noktalan seçer, fakat kendilerini mânevî hayata daha fazla verebilme tercihini fertlere bırakır.
     Bu durumda Hz. Peygamberin Sahabeleri müstakil bir devletin idare edici cemaâtı; Hz. Peygamber ise her sahada onun reisi oldu. (441)

438. Sîre, 2/147; Diğer maddeler için bkz: A.g.e., 2/147-150
439. Prof. Harun Han Şirvânî, İslâmda Siyasî Düşünce ve İdare, Terc.; s.18
440. Âl-i İmrân Sûresi, 64
441. Prof. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/148

GÖNÜL ERLERİ TİYATRO GRUBU

Gönül Erleri Mail Grubu'muzun, artık bir de,
Gönül Erleri Tiyatro Grubu oldu...

 Gönül Erleri Tiyatro Grubu İletişim Bilgileri: 
0216 452 60 70
kulturxsanat@gmail.com

 Gönül Erleri Tiyatro Grubu İletişim Bilgileri: 
0216 452 60 70
kulturxsanat@gmail.com

 Gönül Erleri Tiyatro Grubu İletişim Bilgileri: 
0216 452 60 70
kulturxsanat@gmail.com

 Gönül Erleri Tiyatro Grubu İletişim Bilgileri: 
0216 452 60 70
kulturxsanat@gmail.com

7 Aralık 2010 Salı

ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMUNA 25 UZMAN YARDIMCISI ALINACAK

Giriş Sınav İlanı
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından 18-31 Ocak 2011 tarihleri arasında Enerji Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı yapılacaktır. Giriş sınavına katılabilmek için isteklilerin, gerekli belgelerle birlikte en geç 24 Aralık 2010 Cuma günü mesai saati bitimine kadar başvurması gerekmektedir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan:
ENERJİ UZMAN YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAV DUYURUSU
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından 18-31 Ocak 2011 tarihleri arasında Enerji Uzman Yardımcılığı Giriş Sınavı yapılacaktır.

I) SINAVA KATILABİLME ŞARTLARI
Giriş Sınavına katılmak isteyenlerin aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir:
a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinde yazılı genel şartları taşımak,
b) Giriş Sınavının başlayacağı 18/01/2011 tarihi itibariyle 31 yaşından gün almamış olmak,
c) En az dört yıl süreli eğitim veren ve VI. maddede belirtilen fakülte veya bölümlerden ya da bunlara denkliği Yüksek Öğretim Kurulu tarafından onaylanmış okullardan mezun olmak,
d) ÖSYM tarafından 27-28 Haziran 2009 veya 10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavlarından, VI. maddede belirtilen puan türlerinden 80 ve üzeri puan almak kaydıyla, en yüksek puanı alan adaydan başlamak üzere, öğrenim dallarına ayrılan kontenjanın 5 (beş) katı aday içerisine girmek. (Öğrenim dalları itibariyle Giriş Sınavına katılma hakkını elde eden en son adayla eşit puan almış adayların tümü giriş sınavına çağrılacaktır),
e) Süresi içerisinde başvurmak ve giriş sınavı için istenen belgeleri Kuruma teslim etmiş olmak.

II) BAŞVURU TARİHLERİ
Giriş Sınavı başvuru tarihleri: 13-24 Aralık 2010

III) BAŞVURU ŞEKLİ VE YERİ
Giriş sınavına katılabilmek için isteklilerin, gerekli belgelerle birlikte en geç 24 Aralık 2010 Cuma günü mesai saati bitimine kadar Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi No:51/C Yüzüncüyıl-ANKARA) adresine şahsen veya en geç bu tarihte Kuruma ulaşacak şekilde posta ile başvurmaları gerekmektedir. Postadaki gecikme nedeniyle süresinde ulaşmayan başvurular dikkate alınmayacaktır.

IV) SINAVA GİRİŞTE İSTENECEK BELGELER
1) Giriş Sınavına katılmak isteyen adaylar, Kurumdan veya Kurumun internet sitesi arşivinden   temin edecekleri Sınav Başvuru Formunu doldurarak aşağıdaki belgeleri ekleyeceklerdir:
a) Yüksek öğrenim mezuniyet belgesinin aslı veya onaylı örneği,
b) Üç adet vesikalık fotoğraf,
c) KPSS sonuç belgesinin onaylı örneği,
d) T.C. Kimlik Numarası.
2) Yukarıda sayılan belgelerin son başvuru tarihi mesai bitimine kadar Kuruma teslim edilmesi şarttır. Bu belgeler, aslı ibraz edilmek kaydıyla Kurum tarafından da onaylanabilir.

V) SINAV GİRİŞ BELGESİ
Giriş Sınavına katılma hakkını elde eden adayların listesi en geç 7 Ocak 2011 tarihine kadar Kurum internet adresinde ilan edilecektir. Adaylara ayrıca bir tebligat yapılmayacaktır.
Adaylar, Sınav Giriş Belgelerini sınavdan önce Kurumdan alacaklardır. Sınavda, Sınav Giriş Belgesi ile birlikte kimlik tespitinde kullanılmak üzere nüfus cüzdanı veya sürücü belgesi gibi fotoğraflı ve onaylı kimlik belgesi bulundurulur. Bu belgeleri ibraz edemeyen adaylar sınava alınmazlar.

VI) ÖĞRENİM DALLARI VE KONTENJANLAR
Kuruma alınacak 25 adet Enerji Uzman Yardımcısının öğrenim dalları itibariyle dağılımı aşağıdaki şekildedir:
Öğrenim DallarıAsılYedekKPSS Puan Türü
İşletme, İktisat, Kamu Yönetimi, Hukuk168KPSSP67
Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği42KPSSP4
İnşaat Mühendisliği21KPSSP4
Makine Mühendisliği11KPSSP4
Endüstri Mühendisliği, İşletme Mühendisliği11KPSSP4
Çevre Mühendisliği11KPSSP4
Toplam2514 

VII) GİRİŞ SINAVININ YERİ VE ŞEKLİ
Giriş Sınavı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi No:51/C Yüzüncüyıl-ANKARA) adresinde yapılacaktır.
Giriş Sınavına çağrılanlar, 12/06/2009 tarihli ve 27256 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Enerji Uzman ve Uzman Yardımcılarının Sınav, Görev, Yetki, Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelikte yer alan esaslar çerçevesinde sözlü sınava alınacaklardır.

VIII) GİRİŞ SINAVININ KONULARI
Giriş Sınavında;
a) Alan bilgisi,
b) Kavrayış,
c) Anlatım yeteneği,
d) Davranış,
e) Temsil kabiliyeti
konuları dikkate alınarak ve alan bilgisi 40, diğer konuların her biri 15’er puan üzerinden sınav komisyonu üyelerince ayrı ayrı değerlendirilecektir. Adayların sözlü sınavda başarılı sayılabilmeleri için 100 üzerinden ortalama 70 puan almaları şarttır.
Alan bilgilerine ilişkin konuların tespitinde Kurumun görev alanı ve adayların lisans öğrenim durumları dikkate alınacaktır.

IX) DEĞERLENDİRME VE BAŞARI SIRASININ BELİRLENMESİ
Sınav Komisyonu üyelerince her bir adaya verilen puanların aritmetik ortalaması alınmak suretiyle Giriş Sınav puanları tespit edilecektir. Adayların KPSS puanı ile Giriş Sınavı sonucunun aritmetik ortalaması alınarak, en yüksek puanı alan adaydan başlamak üzere ve öğrenim dalları itibarıyla başarı sırası belirlenecektir. Sınav sonucuna göre en yüksek puanı alan adaydan başlamak üzere ve öğrenim dalları itibarıyla başarı sırası belirlenecektir. Giriş Sınavından 70 veya daha fazla puan almış olmak kaydıyla öğrenim dalları itibarıyla yukarıda belirlenen sayıda yedek aday listesi ilan edilecektir. Başarı sırasına göre oluşturulacak yedek aday listesi, bir sonraki giriş sınavı ilan tarihine kadar geçerli olacaktır. Asıl ve yedek listeye giremeyenler için Giriş Sınavından 70 ve üzerinde puan almış olmak müktesep hak teşkil etmeyecektir.

X) SINAV SONUÇLARININ DUYURULMASI
Sınav sonuçları, Kurumun internet adresinde ve Kurum hizmet binasında ilan edilecek ve sınavda başarılı olan adaylara yazılı olarak bildirilecektir.
 T.C. ENERJİ PİYASASI
 DÜZENLEME KURUMU
Adres: Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi No:51/C  06530 Yüzüncüyıl-ANKARA
Tel: +90 312 201 40 00
Faks: +90 312 201 40 50

5 Aralık 2010 Pazar

KELİMELER - KAVRAMLAR ... MESCİD-İ AKSÂ


 K E L İ M E L E R - K A V R A M L A R 
  MESCİD-İ AKS 

     El-Mescidü'l-Aksâ, Kudüs'te eski Süleyman mabedinin bulunduğu yerde inşa edilmiş olan camiin adı. "En uzak mescit" anlamına gelen bu tabire ilk olarak Kur'ân-ı Kerîm'in Mirac'la (bk. "rnirac" "İsrâ" ve "İsrâ Suresi" maddeleri) ilgili olarak şöyle yer verilir: "Kulu Muhammed'i, gece vakti, ayetlerimizden bazılarını göstermek için El-Mescidü'l-Haram' dan, çevresini mübarek kıldığımız el-Mescidü'l-Aksâ ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, her şeyi işitir ve görür" (el-İsrâ, 17/1).
     Mescid-i Aksâ'ya "İliya" veya günahlardan temizlenme yeri anlamında "Beyt-i Makdis" yahut "Beyt-i Mukaddes" adı da verilmiştir. Beyt-i Makdis, İbranice "bethammikdaş" kelimesinden alınan ilhamla kullanılmış olup "Mabed" anlamına gelir ve bununla Hz. Süleyman'ın mabedi kastedilir (ez-Zerkeşî, İ'lâmü's-Sâcid Kahire 1397, s. 277; Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, IV, 3144; İslâm Ansiklopedisi, ' Mescid-i Aksa", "Kudüs" mad.).
Mescid-i Aksâ'ya en uzak mescit anlamında bu ismin verilmesi, Mekke'deki Mescid-i Haram'a yaya yürüyüşü ile bir aylık mesafede bulunması yüzündendir. Hz. Peygamber mirac gecesinde; "Burak'a bindim Beytu'l-Makdis'e gittim" (Müslim, İman, 259; Nesaî, Salât, 10) buyurmuştur. Diğer yandan eski tefsirlerde Mescid-i Aksa, Mirac ile ilgili görülmüş hatta onunla, gökteki bir yerin kastedildiği de öne sürülmüştür.
     Yeryüzünde Mescid-i Haram'dan sonra yapılan en eski mescitlerden birisi Mescid-i Aksa'dır. Yapımına Davud (a.s) başlamış ve Hz. Süleyman tarafından tamamlanmıştır (ez-Zerkeşi, a.g.e., 281, 282, 287).
     Mescid-i Aksâ, hicretten 16-17 ay sonraya kadar kadar müslümanların kıblesi idi. Hz. Peygamber (s.a.s), niyet ile ziyaretine izin verdiği üç mescit arasında Mescid-i Aksâ da vardır.
     Hz. Ömer (r.a.) devrinde Kudüs fethedilince, oraya giden halife bir gece vakti Beytü'l-Makdis'e girdi ve bütün gece orada namaz kıldı. Sabah olunca ezan okutarak cemaat ile namaz kıldı.
     Bundan sonra Hz. Ömer (r.a.) Kâbul Ahbâr'ı çağırarak müslüman mescitinin nerede yapılabileceğini sordu. Kâb, es-Sahrâ (kaya)'ya işaret etti ve hatta bunun kıble olmasını istedi. Hz. Ömer (r.a.) ona İslâm kıblesinin Kâbe olduğunu hatırlattı. Fakat Beytü'l-Makdis'in mukaddes hatırasına da bir mescit yaptırdı ve kıblesini Kâbe tarafı olarak tesbit etti. Burası daha sonra Kubbetü's-Sahrâ'nın yeri oldu.
     Kubbetü's-Sahrâ depremlerden zarar görmüş ve bir çok kez tamir edilmiştir. Burası, dört yandan merdivenlerle çıkılan geniş bir seddin ortasında, sekiz köşeli ve yüksek kubbeli bir bina idi. Dördü merdivenlere açılan, sekiz tane yaldızlı tunç ve sedir ağacından kapısı vardı. İçeride iç içe dairevi sütün sıralarına ve mozayıklı bingilere dayanan kubbenin altında sahra (kaya) durmaktaydı. Bakır, demir kafes ve tahtadan üç tabaka olarak inşa edilmiş bulunan yüksek kubbenin tahtadan dış tabakası altın varak ile kaplı idi.
Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu seddin üç tarafından, daha küçük üç kubbeli yapı bulunuyordu. Bunlar Kubbetü's-Silsile, Kubbetü'l-Mirac ve çok köşeli bir yapı olan Kubbetü'n Nebî idi. Bugün bunların şekilleri kısmen değişmiş bulunmaktadır.
     Özetle, Kubbetüs-Sahrâ'nın bir ziyaret yeri olmasına karşılık, Mescid-i Aksa, bunun bir ibadethanesini teşkil eder. Mescid-i Aksa deyince; İslâm kaynaklarında Halife Abdülmelik'den, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a kadar gelip geçen pek çok halife ve padişahlar tarafından burada inşa edip bırakılmış. Kubbetü's-Sahrâ, mezar, türbe, tekke, zaviye ve sebil gibi dini amaçla yapılmış yapılan içine alan yaklaşık 150 dönüm kadar bir arazi üzerine serpilmiş binalar topluluğu anlaşılır. Dar anlamda Mescid-i Aksâ deyince, Kubbetü's-Sahra'dan uzakta olmayan ve Abdülmelik tarafından inşa edilmiş bulunan cami kastedilir. Bu caminin yapımında İran hükümdarı, II. Hüsrev tarafından tahrip olunmasına kadar ayakta duran Jüstinyen tarafından inşa edilmiş bulunan, Meryem Ana Kilisesi'nin harabelerinden çıkan malzeme kullanılmıştır.
     Tarih içinde pek çok el değiştiren Kudüs ve dolayısıyla İslâm'ın iki yeri, İsrâ ve Mirac'ın ilk durağı olan Mescid-i Aksâ, bugün Yahûdilerin işgali altında bulunmaktadır.
Mefâil HIZLI


17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...