22 Kasım 2011 Salı

TBMM 'ye 25 Uzman Yardımcısı Alınacak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilatının yasama hizmetlerinde çalıştırılmak üzere, yarışma ve yeterlik sınavı ile (24) uzman yardımcısı alınacaktır.

I- SINAV ŞEKLİ VE PUAN TÜRLERİ:
Uzman Yardımcılığı sınavının yazılı kısmı için, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince ve (A) grubu kadrolar için 2010-2011 yıllarında gerçekleştirilen Kamu Personeli Seçme Sınavlarının sonuçları esas alınacaktır.
Atanacak Yasama Uzman Yardımcısının, Kamu Personeli Seçme Sınavı puan türü ile yabancı dil bilgisi aşağıda belirtildiği şekilde tespit edilmiştir.

KPSS/KPDS YAB.DİL TESTİ
PUAN TÜRÜ DOĞRU CEVAP SAYISI / DÜZEYİ
KPSSP 33 KPSS Dil Sınavından 42 (En az) veya
KPDS (İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Rusça), (C) düzeyi (En az)
KPSSP 82 KPSS Dil Sınavından 42 (En az) veya
KPDS (İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Rusça), (C) düzeyi (En az)
KPSSP 88 KPSS Dil Sınavından 42 (En az) veya
KPDS (İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Rusça), (C) düzeyi (En az)
KPSSP 108 KPSS Dil Sınavından 42 (En az) veya
KPDS (İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Rusça), (C) düzeyi (En az)
KPSS sonuçlarına göre seçilecek adaylar, ayrıca TBMM tarafından yapılacak sözlü sınava alınacaklardır.

II - ARANAN ŞARTLAR :
1. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen şartları taşımak,
2. Eğitim süresi en az dört yıl olan hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler fakülteleri ile aynı konularda eğitim veren ve bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki fakülte ya da yüksek okulların bölümlerinden mezun olmak.
3. Birinci bölümde belirtilen puan türleri itibariyle KPSS Sınavında en az yetmiş ve üzerinde puan almış olmak,
4. 01.01.2012 tarihi itibariyle otuz yaşını doldurmamış olmak,
5. Erkek adaylar için askerlikle ilişiği olmamak (Askerliğini yapmış veya tecil ettirmiş olmak),
6. Devamlı olarak görev yapmasına engel olabilecek, daimi vücut ya da akıl hastalığı ile vücut sakatlığı ya da özrü bulunmamak,

III-BAŞVURU :
2010-2011 yıllarında (A) grubu kadrolar için yapılan KPSS LİSANS sınavları sonucunda, 100 üzerinden 70 ve daha yüksek puan alarak başarılı olan adaylardan, Kurumumuzdan görev talebinde bulunacaklar, bu ilanın Resmi Gazete’de yayımladığı tarihten başlamak üzere 16.12.2011 tarihine kadar,
1- 2010 veya 2011-KPSS LİSANS Sınav Sonuç Belgesi (Aday şifresi ile kontrol edilecektir),
2 - Giriş sınavı başvuru dilekçesi,
3 - Yükseköğrenim diplomasının aslı veya noter tasdikli örneği,
4 - Nüfus Cüzdanı Örneği ve 2 adet vesikalık fotoğraf,
5 - Erkek adaylar için askerlikle ilişiği olmadığına dair belge,
6 - El yazısıyla yazılmış özgeçmiş,
ile birlikte mesai saatleri içerisinde TBMM Personel ve Özlük İşleri Müdürlüğüne (TBMM Genel Sekreterliği Ek Hizmet Binası, Atatürk Bulvarı No:153) şahsen veya posta yoluyla başvuracaklardır. Postadaki gecikmeler ve ilanda belirtilen süre içinde yapılmayan başvurular dikkate alınmayacaktır.

IV- SÖZLÜ SINAV :
2010-2011-KPSS LİSANS Sınavlarında 100 üzerinden 70 ve daha yüksek puan alan adaylar arasından, en yüksek puan alan adaydan başlayarak bu ilanın I. Maddesinde belirtilen kadro sayısının en fazla dört katı aday, onbeş gün önce yer, gün ve saat bildirilmek suretiyle sözlü sınava çağrılacaktır.
Yapılacak sıralamaya göre sözlü sınava katılmaya hak kazanan adayların isim listesi TBMM Genel Sekreterliği  http://www.tbmm.gov.tr/duyurular/insan_kaynaklari.htm  İnternet adresinden duyurulacaktır.
Sözlü sınavda başarılı sayılabilmek için en az yetmiş puan almak şarttır.
Sözlü sınav için yapılacak başvurularda istenen belgelerde, gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlerin sınavları geçersiz sayılacak ve atamaları yapılmayacaktır. Bunların atamaları yapılmış olsa dahi iptal edilecektir.
İlanen duyurulur.

İSLAM İLMİHALİ ... Altıncı Bölüm: NAMAZ ... 7. Konu: NAMAZIN KILINIŞI

İ S L Â M   İ L M İ H A L İ
Altıncı Bölüm: Namaz
7. Konu: NAMAZIN KILINIŞI

     Namazın farz ve vâciplerine, sünnet ve âdâbına uygun şekilde kılınışına ilmihal dilinde "sıfâtü's-salât" denilir. Namaz kılacak kişi abdestli ve kıbleye yönelik olarak durup ellerini kaldırır ve niyet ederek Allahüekber der, ellerini bağlar. "Sübhâneke'llâhümme ve bihamdike ve tebârekesmüke ve teâlâ ceddüke velâ ilâhe gayrük" der. İmama uymuş (muktedî) değilse, "Eûzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm. Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm" der ve Fâtiha'yı okur. Fâtiha'nın bitiminde âmin der, besmelesiz olarak bir sûre veya birkaç âyet okur (zamm-ı sûre). Ardından Allahüekber diyerek rükûa gider. En az üç kere Sübhâne rabbiye'l-azîm dedikten sonra Semiallâhü limen hamideh diyerek doğrulur ve Rabbenâ lekel-hamd der. Ardından Allahüekber diyerek secdeye gider. Bedensel bir engeli yoksa yere önce dizlerini, sonra ellerini ve sonra yüzünü koyar, kıyama dönerken de bunun aksini yapar. Secdede en az üç kere Sübhâne rabbiye'l-a`lâ dedikten sonra yine Allahüekber diyerek ara oturuşu (celse) yapar, sonra yine Allahüekber diyerek ikinci secdeye gider ve yine üç kere Sübhâne rabbiye'l-a`lâ dedikten sonra Allahüekber diyerek ikinci rek`ata kalkar.

     İkinci rek`at da birinci rek`at gibidir. Şu kadar ki ikinci rek`atta elleri kaldırma, Sübhâneke ve eûzü yoktur. Ayağa kalkınca el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve âmin dedikten sonra Fâtiha'ya bir sûre veya birkaç âyet ekler. Daha sonra birinci rek`atta olduğu gibi rükû ve secdeleri yapar. İkinci secdeden sonra ka`de yapıp et-Tahiyyâtü lillâhi ve's-salavâtü ve't-tayyibât. es-Selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtüh. es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillahi's-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh der. Kılacağı namazın rek`at sayısı ikiden fazla ise bu "ilk oturuş" (ka`de-i ûlâ) olur. Bu oturuşta Tahiyyât'a bir şey eklenmez ve Allahüekber diyerek üçüncü rek`ata kalkılır. Kalkacağı zaman ellerini dizleri üzerine getirir, öyle kalkar. Kıyamda el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve âmin der. Bundan sonra yapılacak şeyler namazın farz olup olmamasına göre küçük değişiklikler gösterir:

a) Bu kıldığı farz namaz ise Fâtiha'dan sonra sûre veya âyet okumayıp rükûa varır. Secdelerden sonra, eğer varsa dördüncü rek`ata kalkar, dördüncü rek`at da üçüncü rek`at gibidir. Dördüncü rek`at yoksa ikinci secdeden sonra oturur (son oturuş=ka`de-i ahîre).

b) Kıldığı namaz farz değilse, farklı olarak üçüncü rek`atın Fâtiha'sına âmin dedikten sonra, bir sûre veya birkaç âyet okur. Sonra rükûa ve secdeye varır. Dördüncü rek`at, üçüncü rek`at gibidir. Dördüncü rek`atın secdeleri yapılınca oturulur. Bu oturuş, üç rek`atlı namazların üçüncü rek`atının ve iki rek`atlı namazların ikinci rek`atının bitiminde yapılan oturuş gibi, son oturuş (ka`de-i ahîre) adını alır. Son oturuşta Tahiyyât'tan sonra salavat ve dualar okunur, ardından selâm verilir.

Salavat şudur: Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd.
Dualar: Son oturuşta salavat getirdikten sonra yapılacak dua, âyetlerden iktibas edilebileceği gibi hadislerden de edilebilir.

     Âyetlerden alınarak yapılabilecek duaya örnek:
Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr, bi rahmetike yâ erhame'r-râhimîn (el-Bakara 2/201).

Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba`de iz hedeytenâ ve heb lenâ min ledünke rahmeten inneke ente'l-vehhâb (Âl-i İmrân 3/8).

Rabbic'alnî mukýme's-salâti ve min zürriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâ. Rabbenağfir lî ve li-vâlideyye ve li'l-mü'minîne yevme yekumü`l hisâb (İbrâhîm 14/40-41).

Hadislerden iktibas edilebilecek duaya örnek:
Allahümme innî es'elüke mine'l-hayri küllihî mâ âlimtü minhü ve mâ lem a`lem ve eûzü bike mine'ş-şerri küllihî mâ âlimtü minhü ve mâ lem a`lem.
Türkçesi: "Allahım bildiğim bilmediğim bütün iyilikleri senden istiyorum, bildiğim bilmediğim bütün kötülüklerden sana sığınıyorum".

     İsteyen bu duaların anlamlarını da söyleyebilir. Şimdi bu vesileyle namazda Türkçe dua etmenin namazı bozup bozmayacağı konusu ile Hz. Peygamber'den nakledilenlerden başka bir duanın namazda okunup okunamayacağı sorusuna açıklık getirmeye çalışalım.

     Namazda Türkçe Olarak Dua Edilebilir mi?

     "Namazda insanların kelâmından hiçbir şey uygun olmaz. Çünkü namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur'an okumadan ibarettir" (Müsned, V, 447-448; Nesaî, "Sehv", 20; bk. Müslim, "Mesâcid", 35; Ebû Dâvûd, "Salât", 174).

     Hadiste geçen "insanların kelâmı" sözü, başka biriyle karşılıklı konuşmak anlamına gelebileceği gibi insanların kendi aralarındaki konuşmaları türünden konuşma, gündelik konuşma ve insan sözü anlamına da gelebilir.

     "Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur'an okumadan ibarettir" ifadesi ise, hasr ifade edecek şekilde anlaşılacak olursa, namazda bunların dışında bir şey yapılamayacağı sonucu çıkar. Nitekim bazı Hanefîler bu noktadan hareketle Kur'an lafızları dışında bir şeyle namazda dua edilemeyeceğini söylemişlerdir. Diğer âlimler ise, namazda konuşma yasağının Mekke döneminde geldiğini, halbuki namazdaki özel dua ve zikirlerin pek çoğunun Medine döneminde hadislerle sabit olduğunu ve bu hadislerin "Namaz tesbihten? ibarettir" hadisinin kapsamını daralttığını öne sürerek, namazda her türlü lafızla dua edilebileceğini savunmuşlardır.

     Hz. Peygamber bir gün namaz kılarken arkasında bir adamın "Ey Allahım, bana ve Muhammed'e merhamet et, başka da hiç kimseye merhamet etme" diye dua ettiğini duymuş, selâm verdikten sonra bu şekilde dua eden bedevîye dönerek "Geniş olan bir şeyi (Allah'ın rahmetini) daralttın" demiştir (Buhârî, "Edeb", 27). Hz. Peygamber, namazda bu şekilde dua ettiği için o kişiye namazı yeniden kılmasını söylememiş, sadece bencillik yapmaması için uyarmıştır. Bu olay, namaz kılan kimsenin namazın dua ve münâcâta ayrılmış bu bölümünde Kur'an ve Sünnet lafızları dışında fakat onlara uygun içerikte sözlerle istediği gibi dua edebileceğini göstermektedir.

     Hz. Peygamber rükûdan doğrulurken "Semiallahü limen hamideh" demiş, kendisiyle birlikte namaz kılan arkadaşlarından Rifâa "ve leke'l-hamd hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh" diye ilâve etmiş; Hz. Peygamber selâm verince arkaya dönerek "Demin konuşan kimdi?" diye sormuş; Rifâa "Bendim" deyince, bunun üzerine Hz. Peygamber, "Otuz küsur melek gördüm, senin söylediğin o sözü önce yazıp göğe götürmek için birbirleriyle yarışıyorlardı" diyerek, Rifâa'nın ihdas ettiği bu sözü onaylamıştır (bk. Şevkânî, II, 317-322).

     Bu hadisler, namazda konuşma yasağının başka biriyle konuşmaya ilişkin olduğunu, içerik bakımından uygun olmak şartıyla, kişinin istediği lafızlarla dua edebileceğini göstermektedir.

Namazda "Ey Allahım, beni evlendir, karnımı doyur" gibi insanların konuşmalarına benzeyen sözler söylenirse, Hanefîler'e göre bunu söyleyen kişinin namazı bozulur. Çünkü bu söz, Kur'an'daki dualara ve Hz. Peygamber'in namazda okuduğu veya okunabileceğini bildirdiği dualara benzememekte, içerik olarak namazın genel çerçevesine aykırı düşmektedir. Fakat Şâfiî, dünyevî bir arzunun gerçekleşmesine yönelik olmakla birlikte sonuçta bunun da bir dua olduğunu, dolayısıyla bu şekilde dua etmekle namazın bozulmayacağını ileri sürmüştür.

18 Kasım 2011 Cuma

Bir canın bedeli kaç paradır? / Demet Tezcan / Milat Gazetesi

Bir canın bedeli kaç paradır?

Demet TEZCAN
demettezcan@gmail.com

Osman Aslı, 2009 yılında dağıtım iznini İstanbul’da bulunan ailesinin yanında geçirirken Avcılar İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici Yunus Ekibi tarafından alınarak Firuzköy Şehit Ilgaz Aykutlu Polis Merkezi’ne sorgusu yapılmak üzere teslim edilir. GBT sorgulaması için bekletilen Osman nezarethaneye değil avukat görüşme odasına alınır. Çünkü nezarethanenin anahtarı bulunamaz o esnada. İlginç değil mi bir karakolun nezarethanesinin anahtarının bulunamaması? Diyelim ki büyük bir hadise çıktı ve birçok kimseyi gözaltına almak durumundalar belki de bir katili ama nezarethanenin kapısı kilitli. Veya içeride birileri var yangın çıktı, acilen tahliye edilmeleri lazım, anahtar yok.
Osman görüşme odasında iken de ifadeye göre görevli memurlar geçici olarak oradan ayrılırlar ve gözaltına alınmış bir şahıstan alınması gereken kendisine zarar verebileceği eşyaları da almamışlardır Osman’dan. Tam da o geçici olarak ayrıldıkları süre içinde Er Osman Aslı asar kendisini ve kimse duymaz bunu. Avukatlarının “ölüme sebebiyet” suçundan davanın ağır ceza mahkemesinde görülmesi talebi reddedilerek “görevi kötüye kullanmak” isnadı ile sulh ceza mahkemesinde sadece bir polis memuru hakkında dava açılır.
Ailenin iddiasına göre evlatlarının vücudundaki morluklar, alnında kırık ve çökme olması işkence ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
İntihar ihtimalini ispatlamak için görevli memurlarca “bali tüpleri” resimlenerek savunmaya destek oluşturulur. Ne var ki adli tıp kurumu raporunda Osman’ın kanında uyuşturucu ve benzer madde izine rastlanmaz.
Bali kullandığı iddiası adli tıp raporunda çürütülmüşken, dosyadaki çelişkili ifadeler, ailenin anlatımları, kamera kayıtlarının avukatlar tarafından incelemesine izin verilmemesi, olay yerinin bilirkişi incelemesinin yaptırılmaması gibi şüphelerle, ailenin ve avukatlarının tüm girişimlerine rağmen sorular cevaplanmadan, karanlık pek çok nokta aydınlığa kavuşmadan bu ayın 3’ünde Küçükçekmece Cumhuriyet Savcılığı “Görevi Kötüye Kullanmak Suçu” ile bir polis memuruna 6 bin lira para cezası vererek davayı karara bağladı. Üstelik erteleyerek.(Bu şu manaya geliyor polis memuru bir daha aynı suçu işlerse bu para cezasını ödeyecek)
Şimdi aile, evlatlarının ölümüne mi, iddialarının dikkate alınmadığına mı, kafalarındaki soruların cevapsızlığına mı, yüreklerini bir nebze olsun soğutacak bir karar çıkmamış olmasına mı hangisine yansın?
Baba zaten olaydan sonra kalp rahatsızlığı geçirmiş, işini kaybetmiş, sağlığı gün geçtikçe daha da bozulmuş, iş için Urfa’ya taşınmış hayat mücadelesi veriyor. Tüm bu adalet arayışının sonunda kolu kanadı kırılmış olan aile “bari ölümüze iftira atılmasın” diyor.
Nereden baksanız acı! İntihar ise karakolda ne oldu da birliğine dönüş biletini almışken, yola çıkacakken alelacele kendini astı? İntihar değilse nasıl bir muamele ile karşılaştı da ölümüne sebep oldu? Hadi öyle veya böyle öldü. Bir evladın, bir canın bedeli var mı? Varsa 6 bin lira mı? Bu kararı verenler kendi evlatlarının bir gülüşüne, saçının bir teline, evlatları üstüne kurdukları gelecek hayallerine kaç para bedel koyuyorlar acaba? Anne- babanın içine düşen ateşi söndürecek bir yöntem var mı mesela?
Adalet yerini bulmuş mudur?

16 Kasım 2011 Çarşamba

HADİS-İ ŞERİFLER ... GİYİNME VE YEMEK DUALARI


İKİNCİ BÂB: DUANIN KISIMLARI (İki kısımdır)
BİRİNCİ KISIM: SEBEBE VE VAKTE BAĞLI DUALAR (Yirmi fasıldır)
ONBİRİNCİ FASIL: GİYİNME VE YEMEK DUALARI
1. (1848)- el-Hudrî (radıyallâhu  anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) elbiseyi yenilediği zaman şu duayı okurdu: Allahım! Hamd sanadır. -(giydiği şey ne ise) ismen söyleyerek- Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayırlı olmasını, yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından da sana sığınıyorum."
(Ebû Dâvud, Libas 1, (4020); Tirmizî, Libâs 29, (1767).]
AÇIKLAMA:
1- Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yeni bir elbise giyeceği zaman bunu cumaya rastlattığını ve giyme sırasında dua okuduğunu gösterir. Şu halde bu dua onlardan biri olmaktadır.
2- Elbiseyi, Resûlullah'ın dua sırasında tesmiyesi, cinsini zikretmesidir. Meselâ yeni bir ayakkabı giymiş ise: "Allahım! Hamd sanadır. Bu ayakkabıyı bana sen giydirdin..." demesidir.
3- Giyilen şeyin hayrı onun hemen eskimeyip dayanıklı olmasıdır, temizliğidir, bir ihtiyaç için giyilmiş olmasıdır. "Yapılış gayesine uygun olması" şeklinde tercüme ettiğimiz cümle de elbise ne maksadla yapılmış ise onun hayrını, o maksada uygun kullanımını talep etmektedir. Mâlum olduğu üzere elbise, tesettürü sağlamak, sıcak ve soğuğa karşı korumak gibi maksadlarla yapılır. Şu halde, elbisenin bu hizmetlerinde hayırlı olması, yapılmış olduğu bu gâyeleri yerine getirmesi Allah'tan taleb edilmiş olmaktadır. Elbiselerin bu gayelere uygun kullanımı bir bakıma kulluk ve ibadet vazifelerini hakkıyla yapmayı netice verir.
     Elbisenin şerri ve yapılış gayesine uygun olmayan kullanılış şekli de böylece anlaşılmış oluyor. Elbisenin haram olması, pis olması çabuk eskimesi, israf gösteriş, kibir, riya, tefâhur gibi kulluk edebine aykırı ve günah olan durumlara sebep olması, setrü'l-avreti yerine getirememesi, soğuk ve sıcağa karşı yeterli korunmayı sağlayamaması gibi akla gelebilecek çeşitli durumlar elbisenin şerri olarak değerlendirilebilir.
4- Hadis, yeni bir elbise giyerken Allah'a hamdetmenin müstehap olduğuna delâlet eder, Müstedrek'den gelen bir rivayet, bir veya yarım dinara aldığı elbiseyi giyen kimse hamdederse, Allah'ın giyer giymez onu mağfiret edeceğini haber verir.

2. (1849)- Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) yeni bir elbise giymişti ve şöyle dua etti: "Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren Allah'a hamd olsun."
Sonra şunu söyledi: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim: "Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himâyesi, hıfzı ve örtmesi altında olur." [Tirmizî, Daavât 119, (3555); İbnu Mâce, Libâs 2, (3557).]

3. (1850)- Ebû Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir şey yeyip içti mi şu duayı okurdu: "Bize yedirip içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun." [Tirmizî, Daavât 75, (3453); Ebû Dâvud, Et'ıme 53, (3850); İbnu Mâce, Et'ıme 16, (3283).]


4. (1851)- Muâz İbnu Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir şey yer ve: "Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık kılan Allah'a hamdolsun" derse geçmiş günahları affolunur" dedi." [Ebû Dâvud, Libâs 1, (4023); Tirmizî, Da'avât 75, (3454); İbnu Mâce, Et'ime 16, (3285).]
Ebû Dâvud'un rivayetinde şu ziyâde var: "Kim bir elbise giyer ve: "Bunu bana giydirip, tarafımdan bir güç ve kuvvet olmaksızın beni bununla rızıklandıran Allah'a hamdolsun" derse geçmiş ve gelecek günahları affedilir."

5. (1852)- Muâz İbnu Enes (radıyallâhu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Muhakkak ki Allah, kulun bir şey yiyip hamdetmesinden veya bir şey içip hamdetmesinden râzı olur." [Müslim, Zikr 89, (2734); Tirmizî, Et'ime 18, (1817).]


6. (1853)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Sa'd İbnu Ubâde'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu:
"Yanınızda oruçlular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin." [Ebû Dâvud, Et'ime 55, (3854).]
     Ebû Dâvud'un Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'den kaydettiği diğer bir rivâyette şöyle denir:
"Ebû'l-Heysem bir yemek hazırladı, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashâbını(radıyallâhu anhüm) dâvet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkınca: "Kardeşinizi mükâfaatlandırın!" buyurdu. Ashâb: "Mükâfaatı da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sâhibi için dua edilir. İşte bu onun mükâfaatıdır" cevabını verdi."
AÇIKLAMA:
1- Bâzı rivâyetler yukarıdaki duanın Sa'd İbnu Muâz'ın evinde geçtiğini belirtir. Bu, vak'anın iki sefer cereyanına delil olabilir.
2- Dua cümlesi olarak tercüme ettiğimiz hadis, aslında ihbar cümlesi gibidir. Ancak Münavî'nin de belirttiği üzere, ev sâhibine mükâfaat mânası, dua cümlesi ile gerçekleşir.
3- Bu hadis, yemeğe dâvet edilen kimsenin, yemekten sonra ev sâhibi için dua etmesinin müstehab olduğuna delildir.

YARGITAY'A 150 ZABIT KATİBİ, 130 HİZMETLİ PERSONEL ALINACAK

ZABIT KATİBİ İLANIYargıtay Başkanlığından
1- Aşağıda sayısı ve derecesi belirtilen ve genel idare hizmetleri sınıfında bulunan toplam 150 adet zabıt katibi kadrosuna, Başkanlığımızca yapılacak uygulamalı ve mülakat sınavı sonucuna göre açıktan atama yapılacaktır.
2- Başkanlığımızca yapılacak uygulamalı sınav ve mülakat sınavına, Kamu Personeli Seçme Sınavı (2010 KPSS)’nda, lisans mezunları için KPSSP3, ön lisans mezunları için KPSSP93, ortaöğretim mezunları için KPSSP94 puan türünden, 70 ve daha yukarı puan alanlar başvurabilecek olup, başvuruda bulunacakların aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir.

I) Genel Şartlar:a- Türk vatandaşı olmak,
b- İlk defa Devlet memurluğuna atanacaklar için, başvurunun son günü olan 28/11/2011 tarihi itibariyle 35 yaşını bitirmemiş olmak ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 40. maddesindeki yaş şartlarını taşımak.
c- Askerlikle ilgisi bulunmamak veya askerlik çağına gelmemiş bulunmak veya askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
d- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 23/01/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 317. maddesi ile değişik 48/1-A/5 bendinde sayılan suçlardan mahkum olmamak.
e- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü maddesi hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak,
f- Kamu haklarından mahrum bulunmamak.

II) Özel Şartlar:
a- Fakülte veya yüksekokulların bilgisayar bölümü, adalet meslek yüksekokulları, meslek yüksekokullarının adalet bölümü, adalet meslek lisesi veya diğer lise veya dengi okulların ticaret veya bilgisayar bölümlerinden mezun olmak (Bu maddede sayılan öğretim kurumlarından mezun olanlardan veya örgün eğitim yoluyla verilen bilgisayar veya daktilografi dersini başarıyla tamamladığını resmi olarak belgeleyenlerden daktilo veya bilgisayar sertifikası istenmeyecektir.)
b- Yukarıda sayılanlar dışında, en az lise veya dengi okul mezunu olup, en son başvuru tarihi itibariyle Millî Eğitim Bakanlığınca onaylı veya kamu kurum ve kuruluşlarınca düzenlenen kurslar sonucu verilen daktilo veya bilgisayar sertifikasına sahip olmak.
c- Meslek liselerinde okutulan daktilografi ders kitabından veya daha önce yayınlanmış her hangi bir eserde yer alan yazı parçasından seçilip yazılı olarak verilen bir metinden bilgisayar ile yanlışsız vuruş hesabı yapılmadan üç (3) dakikada en az doksan (90) kelime yazmak. ( Vuruş hesabı yapılmadan üç (3) dakikada yanlışsız olarak en az doksan (90) kelime yazamayan adaylar mülakat sınavına alınmayacaklardır.)
d- Arşiv araştırması sonucu olumlu olmak.

III- Başvuru yeri ve şekli:Giriş koşullarını taşıyan adaylar başvurularını şahsen, APS, iadeli taahhütlü mektupla ya da kargo ile Yargıtay Başkanlığı Personel ve Eğitim Müdürlüğü Vekaletler Cad. No:3 Bakanlıklar/ANKARA adresine yapacaklardır.

IV- Başvuru tarihi: Başvurular 14/11/2011 Pazartesi günü başlayıp, 28/11/2011 Pazartesi günü saat 17.00’de sona erecektir. Posta veya kargo ile yapılacak başvuruların, başvurunun son günü mesai bitimine kadar Başkanlığımızda olması gerekmektedir.V- Eksik belge ile veya nitelikleri uygun olmadığı halde başvuranlar hakkında işlem yapılmayacaktır.

VI- Özel Şartların belirlenebilmesi için başvuru bitim tarihinden itibaren, başvuru sayısı göz önünde bulundurularak uygun bir sürede uygulama sınavı (bilgisayar klavyesi ile yazı yazma) ve bu sınavda başarılı olanlar arasından da mülakat sınavı yapılacak olup; konu ile ilgili sınavların yer ve zamanı www.yargitay.gov.tr  adresinden duyurulacaktır.VII- Değerlendirme : Adayların aldıkları KPSS puanları % 35, Uygulama sınav puanları % 35 ve mülakat puanları da % 30 olacak şekilde alınacak hesaplama sonucunda sıralama ilan edilecektir.
 VIII- Değerlendirme sonuçları www.yargitay.gov.tr  adresinden duyurulacaktır.
 IX- Başvuru için gerekli belgeler:
a- Başvuru Formu (www.yargitay.gov.tr adresinde yer almaktadır.),
b- Nüfus cüzdan fotokopisi,
c- Öğrenim belgesi aslı ve fotokopisi,
d- KPSS - 2010 sınav sonuç belgesi,
e- Son üç ay içinde çekilmiş iki adet vesikalık fotoğraf,
f- Bilgisayar veya daktilografi dersini başarıyla tamamladığını gösteren sertifika veya yukarıda belirtilen okullardan mezun olduğuna dair belge,

IX- Açıktan atama yapılacak zabıt kâtipliği kadro dereceleri aşağıda gösterilmiştir.

8. derece 30
9. derece 23
10. derece 23
11. derece 25
12. derece 21
13. derece 28
TOPLAM 150
~~~~~~~~~~~~~~
HİZMETLİ PERSONEL İLANI
1- Aşağıda sayısı ve derecesi belirtilen ve yardımcı hizmetler sınıfında bulunan toplam 130 adet hizmetli kadrosuna, Başkanlığımızca yapılacak mülakat sınavı sonucuna göre açıktan atama yapılacaktır.
2- Başkanlığımızca yapılacak mülakat sınavına, Kamu Personeli Seçme Sınavı (2010-KPSS)’nda, lisans mezunları için KPSSP3, ön lisans mezunları için KPSSP93, ortaöğretim mezunları için KPSSP94 puan türünden 70 ve daha yukarı puan alanlar başvurabileceklerdir.
3- Sözlü sınava merkezî sınavda alınan puanlar esas olmak kaydıyla, en yüksek puandan başlamak üzere ilân edilen kadro sayısının 10 katı kadar aday çağrılacak,
4- Başvuruda bulunacakların aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir

I)Genel Şartlar:a- Türk vatandaşı olmak,
b- İlk defa Devlet memurluğuna atanacaklar için, başvurunun son günü olan 28/11/2011 tarihi itibariyle 35 yaşını bitirmemiş olmak ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 40. maddesindeki yaş şartlarını taşımak.
c- Askerlikle ilgisi bulunmamak veya askerlik çağına gelmemiş bulunmak veya askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
d- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 23/01/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 317. maddesi ile değişik 48/1-A/5 bendinde sayılan suçlardan mahkum olmamak.
e- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü maddesi hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak,
f- Kamu haklarından mahrum bulunmamak.

II)Özel Şartlar:a- En az lise veya dengi okul mezunu olmak,
b- Arşiv araştırması sonucu olumlu olmak.

III- Başvuru yeri ve şekli:     Giriş koşullarını taşıyan adaylar başvurularını şahsen, APS, iadeli taahhütlü mektupla ya da kargo ile Yargıtay Başkanlığı Personel ve Eğitim Müdürlüğü Vekaletler Cad. No:3 Bakanlıklar/ANKARA adresine yapacaklardır.

IV- Başvuru tarihi: Başvurular 14/11/2011 Pazartesi günü başlayıp, 28/11/2011 Pazartesi günü saat 17.00’de sona erecektir. Posta veya kargo ile yapılacak başvuruların, başvurunun son günü mesai bitimine kadar Başkanlığımızda olması gerekmektedir.V- Eksik belge ile veya nitelikleri uygun olmadığı halde başvuranlar hakkında işlem yapılmayacaktır.

V-Sınav yeri, Sınav tarihi ve saati: www.yargitay.gov.tr  adresinden duyurulacaktır.VII-Başvuru için gerekli belgeler:
a- Başvuru Formu ( www.yargitay.gov.tr adresinde yer almaktadır.),
b- Nüfus cüzdan fotokopisi,
c- Öğrenim belgesi,
d- KPSS-2010 sınav sonuç belgesi,
e- Son üç ay içinde çekilmiş iki adet vesikalık fotoğraf.

VIII- Açıktan atama yapılacak hizmetli kadro dereceleri aşağıda gösterilmiştir.
12. derece 4
13. derece 86
14. derece 40
TOPLAM 130

DANIŞTAY'A, 25 SÖZLEŞMELİ ZABIT KATİBİ ALINACAK

DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA
657 SAYILI KANUNUN 4/B MADDESİNE GÖRE
İSTİHDAM EDİLMEK ÜZERE
SÖZLEŞMELİ ZABIT KATİBİ ALINACAKTIR

     Danıştay Başkanlığında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değişik 4/B maddesi ve 06/06/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Esaslar ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 12 nci maddesine göre, Kurumumuz tarafından gerçekleştirilecek uygulama ve sözlü sınavı sonucuna göre yapılacak yerleştirme ile sözleşmeli personel pozisyonunda 25 Zabıt Katibi alınacaktır.
     Müracaatlar, 14/11/2011 Pazartesi günü saat 09:00 da başlayacak olup 28/11/2011 Pazartesi günü saat 18:00 da sona erecektir.

     BAŞVURU ŞARTLARI
     1. ADAYLARDA ARANAN NİTELİKLER
     A) GENEL ŞARTLAR
a-) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları taşımak,
b-) 2010-KPSS lisans ve 2010-KPSS ortaöğretim/önlisans sonuçlarına göre lisans mezunları için KPSSP3, önlisans mezunları için KPSSP93, ortaöğretim mezunları için KPSSP94 puan türünden en az 70 puan almış olmak.

     B) ÖZEL ŞARTLAR
a-)
Fakülte veya Yüksekokulların bilgisayar bölümü, adalet meslek yüksekokulu, meslek yüksekokullarının adalet bölümü, adalet önlisans programı, adalet meslek lisesi veya diğer lise ve dengi okulların ticaret veya bilgisayar bölümlerinden mezun olmak (Bu maddede sayılan öğretim kurumlarından mezun olanlardan veya örgün eğitim yoluyla verilen bilgisayar veya daktilografi dersini başarıyla tamamladığını resmi olarak belgeleyenlerden daktilo veya bilgisayar sertifikası istenmeyecektir.)
b-) Yukarıda sayılanlar dışında, en az lise veya dengi okul mezunu olup, en son başvuru tarihi itibarıyla Milli Eğitim Bakanlığınca onaylı veya kamu kurum ve kuruluşlarınca düzenlenen kurslar sonucu verilen daktilo veya bilgisayar sertifikasına sahip olmak,
c-) Yapılacak uygulama sınavında, meslek liselerinde okutulan daktilografi ders kitabından veya sınav komisyonunca belirlenecek metinden bilgisayar ile noktalama işaretlerine uygun olarak, yanlışsız, vuruş hesabı yapılmadan üç dakikada en az doksan kelime yazabilmek. (Vuruş hesabı yapılmadan üç dakikada yanlışsız olarak en az doksan kelime yazamayan adaylar sözlü sınavına alınmayacaklardır.)

     2. BAŞVURUDA İSTENEN BELGELER

     Başvuru sırasında aşağıda listelenen belgelerin teslimi/ulaştırılması zorunludur.
a-) Başvuru Formu (Danıştay Başkanlığı’nın internet sitesinden www.danistay.gov.tr temin edilecek ve başvuru sahibi tarafından doldurulup, imzalanacaktır.)
b-) Nüfus cüzdanı fotokopisi (T.C. Kimlik No'lu)
c-) 2010 KPSS sonuç belgesi (KPSSP3, KPSSP93 veya KPSSP94 türü puanları içeren),
d-) Diploma veya mezuniyet belgesinin aslı ya da fotokopisi,
e-) Daktilo veya Bilgisayar sertifikasının aslı ya da onaylı fotokopisi.


     3. BAŞVURU TARİHİ, SÜRESİ, ŞEKLİ VE DİĞER HUSUSLAR
a-) Başvuru 14/11/2011 Pazartesi günü saat 09:00 da başlayacak olup 28/11/2011 Pazartesi günü saat 18:00 da sona erecektir.
b-) Adaylar, Danıştay Başkanlığı’nın internet sitesinden www.danistay.gov.tr  temin edilecek başvuru formunu eksiksiz ve doğru bir şekilde doldurduktan sonra imzalı ve fotoğraflı olarak yukarıda sayılan belgelerle birlikte; şahsen başvurabileceği gibi, yukarıda belirtilen belgeleri APS, iadeli taahhütlü mektupla ya da kargo ile Danıştay Başkanlığı Ana Hizmet Binası Ihlamur Sok. No:4 Sıhhiye/ANKARA adresine ulaştırmak suretiyle de başvuru yapabileceklerdir.
Posta veya kargo ile yapılacak başvuruların, başvurunun son günü mesai bitimine kadar Başkanlığımıza ulaşması gerekmekte olup, bu tarihten sonra Başkanlığımıza ulaşacak başvurular dikkate alınmayacaktır.
c-) Müracaat sonunda adayların beyan ettikleri Kamu Personeli Seçme Sınav Sonuçları ÖSYM Başkanlığından kurumumuz tarafından teyit edilecektir.

     4. UYGULAMA, SÖZLÜ SINAVI VE YERLEŞTİRME
a-) Uygulama sınavı;
Uygulama sınavına alınacak adayların hangi gün ve saatte sınava alınacağı www.danistay.gov.tr  adresinde ayrıca ilan edilecektir.

Yapılacak uygulama sınavında, meslek liselerinde okutulan daktilografi ders kitabından veya sınav komisyonunca belirlenecek metinden bilgisayar ile noktalama işaretlerine uygun olarak, yanlışsız, vuruş hesabı yapılmadan üç dakikada en az doksan kelime yazılması şarttır. (Vuruş hesabı yapılmadan üç dakikada yanlışsız olarak en az doksan kelime yazamayan adaylar sözlü sınavına alınmayacaklardır.)
b-) Sözlü Sınavı;
Uygulama sınavında başarılı olan adaylar için sözlü sınavın hangi gün ve saatte yapılacağı www.danistay.gov.tr  adresinde ayrıca ilan edilecektir.

c-) Yerleştirme;
Göreve başlatılmaya hak kazanan adayların listesi, www.danistay.gov.tr  sitesinde yayınlanacaktır. Sonuçların yayınlanma tarihi aynı zamanda tebligat tarihi olarak kabul edilecek olup, göreve başlatılacaklara ayrıca tebligat yapılmayacaktır.
Göreve başlatılmaya hak kazanan adayların, sonuçların ilan tarihinden itibaren en geç 5 gün içerisinde Personel ve Eğitim Müdürlüğüne şahsen ve aşağıda belirtilen belgelerle birlikte başvurmaları gerekmektedir. Bu süre içerisinde başvuruda bulunmayan aday, bu ilanda belirtilen sözleşmeli personel pozisyonuna yerleştirilme hakkını kaybedecektir.


     5. SÖZLEŞME İMZALANMASI SIRASINDA İSTENECEK BELGELER
a-) 2 adet vesikalık fotoğraf (Son 6 ay içinde çekilmiş),
b-) Erkek adaylar için Askerlik Durum Belgesi (30 gün içerisinde alınmış olmalıdır),
c-) Adli Sicil Kaydı ve Adli Arşiv Sicil Kaydı Belgesi (30 gün içerisinde alınmış olmalıdır),
d-) Başvuru tarihi itibarıyla Kamu kurum ve kuruluşlarında 657 sayılı Kanun'un 4/B maddesine göre çalışılmadığına dair beyan dilekçesi,
e-) Sağlık raporu (30 gün içerisinde Tam Teşekküllü Devlet Hastanesinden alınmış)
f-) Diploma veya mezuniyet belgesinin aslı ya da noter onaylı örneği.

     6. SÖZLEŞME ÜCRETİ
     Yerleştirmesi yapılan adaylarla; “Alım Yapılacak Unvan Listesi”nde gösterilen Aylık
Brüt Sözleşme Ücreti üzerinden sözleşme yapılacaktır.


     Alım yapılacak unvan listesi;
UNVAN: ZABIT KATİBİ

ÜCRETİ (Brüt-TL): En az önlisans mezunu 1.302,00 TL

ALINACAK PERSONEL SAYISI: 25 kişi
Diğerleri: 1.274,00 TL

Başvuru formunu doldurmadan önce mutlaka okuyunuz !
     AÇIKLAMALARBaşvuru Formunu doldurmadan önce İlan metnini dikkatlice okuyup, kendinizle ilgili
alanları eksiksiz olarak doldurunuz.
1-) İşaretli alanların doldurulması zorunludur. İşaretli alanları doldurmayanların müracaatları
dikkate alınmayacaktır.
2-) Form, başvuru talebinde bulunanın el yazısı ile okunaklı biçimde, seçme kutuları (X)
koymak suretiyle doldurulacaktır.
3-) Bütün sorular tam, açık ve doğru olarak cevaplandırılacaktır.
4-) Adaylar Başvuru Formunda belirtilen klavye türünde uygulama sınavına alınacak olup
sonradan klavye türünün değiştirilmesi mümkün olmayacaktır.
5-) Gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilen adaylar kazanmış dahi olsalar göreve
başlatılmayacak olup, göreve başlatılanların sözleşmesi iptal edilerek haklarında genel
hükümlere göre işlem yapılacaktır.
6-) 06/06/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren
Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar'ın Ek-1 inci maddesinde: “….Sözleşmeli
personelin, hizmet sözleşmesi esaslarına aykırı hareket etmesi nedeniyle kurumlarınca
sözleşmesinin feshedilmesi veya sözleşme dönemi içinde sözleşmeyi tek taraflı feshetmesi
halinde, fesih tarihten itibaren bir (1) yıl geçmedikçe kamu kurum ve kuruluşlarının
sözleşmeli personel pozisyonlarında yeniden istihdam edilemez…..” hükmü yer
almaktadır.

*Başvuru Şartları İçin Tıklayınız.
*Açıklamalar İçin Tıklayınız.
*Başvuru Formu İçin  Tıklayınız.
 

14 Kasım 2011 Pazartesi

KELİMELER - KAVRAMLAR ... MÜRTED

 KELİMELER - KAVRAMLAR 
M Ü R T E D

     Geri dönmek, geri istemek, eski haline dönmek anlamındaki "irtidad" mastarının ism-i faili. Istılahta ise, müslüman olduktan sonra, İslâm'dan dönüp başka bir dine giren veya dinsizliği tercih eden kimseler için kullanılan bir akaid terimi. Dinden çıkma olayına da "riddet" denir.
     Müslümanın dinden çıkıp, irtidat etmesine sebep olan şeyler şunlardır:
1- Allah Teâlâ'ya ibadette O'na şirk koşmak: "Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona Cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer Cehennemdir. Zâlimlerin hiç bir yardımcısı da yoktur" (el-Mâide, 5/72). İbadet türlerinden her hangi birini Allah'tan başkasına yönelterek işlemek, ölülerden yardım istemek, aracılık ve şefaat dileyerek ilk müşriklerin yaptığı gibi Allah'a şirk koşmak, (Mekkeli müşrikler ibadet ettikleri ilâhlarının, insanları yarattığına, rızıklandırdığına ve tasarruf yetkisine sahip olduğuna inanmıyorlardı. Onlar, tapındıkları putlarının Allah indinde bir makama sahip olduklarına ve insanlarla Allah arasında aracı ve şefaatcılıkta bulunduklarına inanıyorlardı): "Bunlar Allah katında şefaatcilerimizdir derler" (Yunus, 10/18). "Şüphesiz, mescidler Allah'a mahsustur. O halde orada Allah ile beraber bir başkasını anmayın" (el-Cin, 72/18). "Doğru dua ancak Allah'a yapılandır. Allah'tan başkasından yardım istenmez. Zira Allah'tan başka diğer varlıklar ise dua edenlerin ve yardım isteyenlerin hiçbir isteğine cevap veremezler. Allah'tan başkasından yardım isteyenlerin durumu ellerini tamamen açarak suya uzatan kimseye benzer. Ağzına su götürmek ister fakat götüremez. Şu halde kâfirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir" (er-Ra'd, 13/14).
     Allah'tan başkasına dua edip bir dilekte bulunanlar, kâfirler olarak adlandırılmaktadır. Bu konu üzerinde ulemânın icma'ı olup, buna muhalif görüş beyan eden hiç bir kimse yoktur.
Allah'ın şeriatından başka kanunlarla veya Allah'ın nizamının dışındaki şirk düzenlerinin kaideleriyle hükmetmek de, Allah'a ibadette ortaklar edinmektir: "Hüküm ancak Allah'ındır. O, ancak kendisine ibadet etmenizi emretti" (Yusuf 12/40). "O hiç bir varlığı hükmüne ortak yapmaz" (el-Kehf, 18/26).
     Allah'ın dışında; insan, melâike, cin, taştan heykel vb. adına kurban kesmek veya adak adamak; ayrıca, Allah'a tevekkül eder ve O'na sığınır gibi, bir başka varlığa sığınmak ve ondan medet ummak da irtidadı gerektirecek fiillerdendir.
2- Kâfirleri tekfir etmemek, kâfirler hakkında şüpheye düşmek ve uydukları İslâm dışı ideolojilerinin doğru olduğuna inanmak; anıt, mezar ve ölülere tapınmak; Yahudilik, Hristiyanlık, Komünizm, Kapitalizm, Demokrasi, Sosyal Demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulamak. Allah Teâlâ, bunların hepsinin küfür olduğuna hükmetmiştir. Bu, Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Buna göre bunların küfür olduğunu kabul etmeyen, Kur'an'ı, Sünnet'i ve icma'ı yalanlamıştır. Müslüman olduktan sonra, bu şekilde düşünmeye başlayan kimse irtidat etmiştir.
3- Muhammed (s.a.s)'in getirdiklerinden bir şeye kızmak ve uygunsuz görmek. Onlarla amel ediyor olsa bile durum değişmez. Allah Teâlâ bunu şöyle ifade etmektedir: "Bunun sebebi, onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmeyip çirkin bulmalarıdır. Dolayısıyla da Allah, onların amellerini heder etmiştir" (Muhammed, 47/9).
4- Rasulullah (s.a.s)'in dininin sevap veya günahlarından herhangi birini alaya almak, eğlence konusu yapmak: "Onlara de ki: Allah ile, âyetleri ve peygamberleriyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman ettikten sonra, inkâr ettiniz" (et-Tevbe, 9/65-66).
5- Kâfirleri alkışlamak ve mü'minlere karşı onlara yardım etmek: "Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Muhakkak ki Allah zâlim kavmi hidayete erdirmez" (el-Mâide, 5/51).
6- Allah'ın dininden tamamıyla veya o olmadan dinin sahih olması mümkün olmayan temel unsurlarının birinden yüz çevirmek: "Fakat kâfirler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirirler" (el-Ahkaf 46/3).
7- Bazı insanların, Muhammed (s.a.s)'in şerîatini aşıp, ona bir şeyler ekleyebileceğine inanması: "İslâm'dan başka bir din arayan kimseden Allah bunu asla kabul etmez. O kimse ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır" (Âlû İmrân, 3/85).
8- Üzerine icma vaki olmuş İslâm'ın farzlarından birisi üzerinde tartışmaya girmek veya yine haramlığı icmayla sabit olan bir şeyi helâl saymak. İmam Suyûtî şart koşulan sahihlik şartlarını taşıyan hadisi inkâr edenin İslâm dairesinden çıkıp irtidat etmiş olduğunu ve kıyamet gününde Yahudilerle, Hristiyanlarla veya küfür gruplarından uymayı dilediği kimselerle haşrolacağını söylemektedir (Miftâhü'l Cenne fi'l-İhticâcı bi's-Sûnne, s. 5).
Bir kimse şehadet getirip, namazını kılsa, orucunu tutsa ve kendisinin müslüman olduğunu iddia etse bile, bu sayılan şeylerden ve İslâm'a dair eserlerin mürted bahislerinde etraflıca zikredilen hususlardan bir tanesini işlediği zaman irtidat etmiş sayılır.
     Burada şöyle bir soru sorulabilir: Bir müslüman nasıl tekfir edilebilir? Zira Rasûlüllah (s.a.s); "Bir adam kardeşine "ey kâfir" derse, bu söz ikisinden biri için mutlaka gerçekleşir" (Buhârî, Edep, 73; Müslim, İman, 111). "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasulü olduğuna şehadet eden kimseye Allah ateşi haram kılmıştır" (Buhârî, İlim, 49) buyurmaktadır. Burada tekfir edilmesi caiz olmayan müslüman, muvahhid olup, İslâm'a aykırı olan şeylerden kaçınan kimsedir. O, tevhid üzere olan kişidir. İşte Allah Teâlâ bu gibi kimseler üzerine ateşi; kendisine şirk koşanlara ise Cennet'i haram kılmıştır. Nitekim, Rasûlüllah (s.a.s), şöyle buyurmaktadır: "Allah'a inanıp, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayan Cennet'e girmiştir. Allah'a inanıp da, O'na şirk koşan ise Cehenneme girmiştir" (Müslim, İmân, 152).
     Bunun içindir ki Ashab, Müseylemetü'l-Kezzab ve Esvedü'l-Ansî'nin nübüvvetine iman edenleri ve ayrıca zekât vermek istemeyenleri tekfir ederek, onların mürted olduklarına hükmetmiş ve onlarla savaşmışlardı.
     Akıl hastası ve çocuğun dinden dönmesi irtidat cezasını gerekli kılmaz: "Üç kişiden hesap sorma kaldırılmıştır: Aklını kaybetmiş kimse akıllanana kadar; uyuyan uyanana kadar ve çocuk, bulûğa erene kadar. Bu üç zümreden kalem kaldırılmıştır ve yaptıklarından sorumlu tutulmazlar" (Ebu Davud, Hudûd, 17; Tirmizi, Hudud,1; Nesai, Talak, 21; İbn Mâce, Talak, 15).
     Bunun gibi, istemediği ve kastetmediği halde hataen küfrü getiren bir söz sarfeden kimse de mürted sayılmaz: "Allah, ümmetimden hata, unutma ve zorlanma ile yaptığı Şeylerden sorumluluğu kaldırdı" (İbn Mâce, Talâk, 16).
     Kalbi imânla dolu olduğu halde, zorlama (ikrah) ile dinden döndüğünü söyleyen kimse için irtidat vaki olmaz: "Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkâra zorlananların dışında her kim imanından sonra Allah'ı inkar edip de küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı o gibilerin başınadır ve onlar için büyük bir azap vardır" (en-Nahl,16/106). İkrahın özür sayılmasının bir ölçüsü vardır. İçki içmek, ölü eti yemek, küfür ve malı telef etmek şeklindeki zorlama veya dövmek ve hapsetmekle tehdid edilmek, ikrah değildir ve haddi gerektirir. Sadece ölümle tehdit edilip de tehdit edenin bunu yapabilme gücüne sahip olması halinde ikrah özür sayılabilir. Kişi sabreder, dininden dönmez ve öldürülürse bunun karşılığında büyük bir mükâfat alır (el-ihtiyâr, II, 106).
     Zorlama olmadan (ikrah) küfrü gerektiren bir söz söyleyen veya bir iş yapan, bunu korkusundan yahut alay için yapmış olsa bile mürted sayılır. Çünkü mücerred korku özür değildir. Sarhoşların irtidadı hakkında alimler arasında ihtilaf vardır.

     Mürtedin Cezası
     Müslümanın irtidadı; görülmesi, duyulması, itiraf etmesi veya iki âdil müslüman tarafından şahitlik edilmesi hallerinde sabit olur.
     Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir: "Dinini değiştireni öldürün" (Buhârî, Cihâd, 149). Ulemanın çoğunluğu kadın için de aynı hükmün uygulanacağı görüşündedirler. Ancak Hanefiler bu konuda farklı görüştedirler. Kadınların öldürülmesini nehyeden hadisin (Ebu Davud, Cihad, 121) hükmünün geneli kapsadığını iddia ederek irtidad eden kadının öldürülmeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir (İbn Kudâme, el-Muğnî, Mısır (t.y.), VIII, 125; Seyyid Sâbık, Fıkhu's-Sünne, Kahire, (t.y.), II, 385 v.d.).
     Mürtede had uygulanmadan önce, tevbe edip İslâm'a dönmesi telkin edilir. Fakat bunun ne şekilde uygulanacağı hakkında ihtilaf vardır. Alimlerin çoğunluğunun görüşüne göre, üç defa tevbe etmesi istendikten sonra öldürülür. Hz. Ömer (r.a), irtidad edenin üç gün hapsedilip tevbe etmeye çağrılması ve bu zaman zarfında yiyecek olarak suçluya ekmek verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
     Hz. Ali (r.a), bu müddeti bir ay olarak uygulamıştır. En-Nahaî ise bunun bir zamanla sınırlandırılmaması ve tevbe edene kadar sürekli İslam'a çağrılması gerektiği görüşünü ileri sürmüştür. Ancak, bu görüş, Sünnet ve icma ile sabit olan irtidad cezasının uygulanmasını imkansız kılacağından itibara şayan değildir.
     İmam Mâlik, Leys, İshak ve Ebu Hanîfe; zındıkın ve irtidat edip tevbe ettikten sonra tekrar dinden dönenin tevbesinin dikkate alınmayacağını ve haddin uygulanacağını kabul etmişlerdir. Çünkü zındıkın mürted sayılmasını gerektiren önceki görüşlerinden döndüğü hiç bir zaman açık olarak tesbit edilemez. Allah Teâlâ; "Ancak, tevbe edip kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesna" (el-Bakara, 2/160) buyurmaktadır.
     Dinden dönmeyi birkaç defa tekrarlayanların tevbelerinin kabul edilmeyeceğine delil olarak da şu âyeti kerîme gösterilmektedir: "İman edip sonra inkâr eden, sonra imân edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak ne de doğru yola eriştirecektir" (en-Nisa, 4/137).
     Müslüman anne babadan doğan ve müslüman olarak yetişen kimse irtidat edince, tevbe etmeye çağrılmadan had uygulanır. Fakat daha önce küfre girip sonra müslüman olan kimse tevbeye çağrılır.
     Allah'a ve Rasûlüne küfreden kimse de tevbe etmeye çağrılmadan öldürülür. Böyle bir kimse tevbe etse dahi durum değişmez. Çünkü, Allah'a ve rasûlüne küfretmek haddi gerektirir. Tevbe ise haddi düşürmez (İbn Kudame, a.g.e., 125 vd.)
     Mürtedin irtidat etmesiyle birlikte, bütün salih amelleri silinir ve o ebedî olarak Cehennemde kalır: "Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünya ve âhirette amelleri boşa gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır" (el-Bakara, 2/217).
     Bu, tevbe edilmediği takdirde böyledir. Mürted tevbe ettiği takdirde, irtidat etmeden önceki amellerinin yok olup olmayacağı hususunda İslâm alimleri arasında görüş ayrılıkları vardır. İmam Şafiî'ye göre irtidad edip, sonra İslam'a dönenin haccı da dahil hiç bir ameli düşmez. İmam Malik'e göre ise amellerinin tamamı, irtidad ettiği an düşer (el-Kurtubî, el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut 1965, III, 48).
     İrtidatla birlikte evlilik akdi fesh olur. Ancak mürted tekrar İslâm'a döner ve her iki taraf evliliklerini sürdürmek isterse, yeniden bir nikâh akdi ve mehir söz konusu olmaz. Hanefiler kocanın irtidadına bağlı boşanmayı bâ'in talak* olarak kabul etmişlerdir. Mürted, müslüman yakınlarına mirasçı olamadığı gibi, o öldüğünde de müslüman yakınları ona mirasçı olamazlar: "Kâfir müslümana, müslüman da kafire mirasçı olamaz" (Buhârî, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, 1).
     Ancak âlimler bu konuda da ihtilaf etmişlerdir. Hz. Ali (r.a), Hasan, Şa'bi, Leys, Ebu Hanife ve İsbak ibn Raheveyh müslüman yakınların mirasa sahip olacaklarını kabul ederken; Mâlik ve Şafii'nin de içinde bulunduğu diğer bir grup âlim de mürteddin malının beytülmale intikal edeceğini söylemişlerdir. Ebu Hanîfe'ye göre, irtidad halinde kazanılan mal fey* hükmündedir (Kurtubî, a.g.e., III, 49). Ebu Hanîfe, irtidad etmeden önce sahip olunan malın mirasçılara intikal edebileceğine hükmederken, mürtedin irtidadla birlikte hukuken ölmüş olduğu prensibinden hareket etmektedir. Ebu Yusuf, Muhammed ve Şubrume her hâlukârda mirâs olayının sözkonusu olduğunu söylemişlerdir. Kurtubî; "İki millet (mü'min ve kâfir) arasında miras yoktur" (Ebu Davud Ferâiz, 13; Tirmizi, Ferâiz, 16; İbn Mâce, Ferâiz, 6) hadisinin hükmünün mutlak olacağını ileri sürerek, müslümanla mürted arasında veraset olayından bahsedenlerin görüşlerini reddetmektedir (Kurtubî, aynı yer).
     Mürted, had uygulanana kadar, malının gerçek sahibi olup, bunda dilediği gibi tasarruf etmekten alıkonulamaz. Öldürülmeyi hak etmiş olması, O'nun malındaki tasarruf hakkını düşürmez. Bu konu diğer had gerektiren cezalarda olduğu gibi değerlendirilir. Bunun gibi, kaçıp daru'l harbe sığınsa, mülkiyet hakkı yine düşmez. İslâm ülkesindeki mal varlığı yed-i emin vasıtası ile koruma altına alınır (Seyyid Sabık, a.g.e., 390).
     Ayrıca mürted öldüğünde yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namaz kılınmaz ve müslüman mezarlığına defnedilmez. Mürted için istiğfar câiz olmadığı gibi, onu rahmetle anmak da caiz değildir: "Ne peygamberin ne de mü'minlerin cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın akrabaları da olsa, müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz"(et-Tevbe, 9/113).
     Bir kimse İslâm'dan çıkıp, başka bir dine girdiği zaman onun irtidadına hükmedilerek cezalandırılır. Ancak, irtidat olayı bununla sınırlı mıdır; yoksa kâfirlerin din değiştirip başka bir küfür dinine girmesi de irtidad mı sayılır? Alimler bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
     Zâhiren bakıldığında bir kâfir, bâtıl olan dininden çıkıp, onun gibi bâtıl olan başka bir dine girmiş olduğundan dolayı sorgulanmaz. Çünkü küfür tek bir millettir. Ancak, İslâm'ı terkedip başka bir dine girenin durumu, hidayetten yüz çevirip, dalâleti seçtiği için farklılık arzetmektedir. Malikîler ve Hanefîler bu görüştedirler.
     Şafiîler'de ise bu konuda iki farklı görüş vardır. Bir kâfir, dininden döndükten sonra, ya İslâm'a girer ya da öldürülür. Taberânî ibn Abbas'tan merfu olarak şöyle bir hadis nakletmektedir: "Dininden çıkıp kendisine İslam'dan başka bir din seçeni öldürün"  (Seyyid Sabık, a.g.e., 382). Ahmed ibn Hanbel'in de iştirak ettiği diğer görüş ise şöyledir: Kâfirin seçtiği yeni din, eski dininden yukarıda ise, sorgulanmaz, aksi halde irtidat cezası uygulanır. Yahudî veya Hristiyan'ın Mecusîliği seçmesi gibi (bk. Seyyid Sabık aynı yer).

     İslam'da mürtedin öldürülmesinin hikmeti
     İslâm, insan için, bütün eksikliklerden arındırılmış bir hayat programıdır. O, dindir, devlettir, ibadettir, önderliktir, kitap ve kılıçtır, ruh ve maddedir, hem dünya hem de ahirettir. O, akıl ve mantık üzerine bina edilmiş ve kesin bilgi ve deliller üzerinde yükseltilmiştir. Onun inanç sisteminde ve şeriatında insan fıtratıyla çatışan, ona ters düşen hiç bir şey yoktur ve o, insanın önünde diğer beşerî düşünceler gibi, onun edebî ve maddî olgunluğa erişmesi için bir engel değil; ona ulaştıran emin bir yoldur. Kim İslâm'a girer, onun hakikatini kavrar, onun ruhî zevkini tadar ve sonra da ondan dönüp irtidad ederse apaçık delilleri inkar ederek, hak ve mantık ölçülerinin dışına çıkmış olur.
     İnsan bu duruma geldiği zaman, çöküş derecelerinin en aşağılarına düşmüştür. Böyle bir insanın hayatının korunmasının hiç bir geçerli sebebi yoktur. Çünkü onun hayatında ulaşılması gereken ne yüce bir gaye, ne de şerefli bir maksat kalmıştır.
     Diğer bir açıdan bakıldığında da İslâm'ın insanın yaşayışında ihtiyaç duyduğu her şeyi kapsayan bir nizam olduğu ve bu nizamın değer ve hududlarının korunmasının mutlak anlamda gerekli olduğu görülecektir. Çünkü hiç bir nizam yoktur ki, onu yok etmeye, yeryüzünden silmeye yönelik tehditlere karşı korunmadan ayakta durabilsin, varlığını devam ettirebilsin. Bir düzenin korunmasını sağlayan en önemli şeylerden biri de, her dileyenin dilediği gibi onu inkâr ederek, dışına çıkmasını engellemektir. Bu yapılmadığı taktirde, bir düzenin korunması mümkün değildir.
     İslâm'dan çıkıp irtidat etmek; ihanet ederek ona baş kaldırmak ve parçalayıp yok etmeye azmetmektir. İslâm toplumunu bu tür bir tehlikeden korumak için önlemlerin alınması kaçınılmazdır. Bunu önlemek ise, beşerî sistemlerin de uygulamak zorunda oldukları gibi ölüm cezası vermeye bağlıdır.
     Komünist veya kapitalist toplumların hangisinde olursa olsun, devletin anayasal nizamının dışına çıkıp ona başkaldıran kimse, ülkesine ihanet suçuyla itham edilir ve ölüm cezası ile cezalandırılır. Bu, İslâm'ın bu konudaki uygulamasına karşı çıkanların itirazlarının gerçekte, İslâm'a karşı olan düşmanlıklarından kaynaklandığını ortaya koymaktır. İslâm'ın mürted'e uyguladığı cezanın mantık dışı hiç bir taraf olmadığı ortadadır. Zaten tarihe bakıldığında, müslümanları idare edenler, bu haddi, hakedenlere uygulamaktan ne zaman yüz çevirmişlerse, işte o zaman, devlet ellerinden gitmiş, İslâm toplumu İslâm dışı güçlerin baskısı altında ezilir hale gelmiştir (Seyyid Sabık, a.g.e., 387).

ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
Eymen ed-DIMAŞKÎ
Ömer TELLİOĞLU
            

            

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...