7 Şubat 2017 Salı

Bakara Sûresi'nin 198-203. Ayet'i Kerimeleri Arasının Tefsiri

Bakara Sûresi'nin
198-203. Ayet'i Kerimeleri Arasının Tefsiri

  • Bakara 198-199. Ayet-i Kerimeleri Arasının Meali:

     "Rabbinizden bir lutuf beklemenizde sizin için bir günah yoktur. Arafat’tan dalga dalga indiğinizde Meş‘ar-i Haram’da Allah’ı zikredin; O’nu, size gösterdiği şekilde zikredin; kuşkusuz siz bundan önce yolunu şaşırmışlardan idiniz." ﴾198﴿
     "Sonra insanların dalga dalga ilerlediği yerden siz de ilerleyin. Allah’tan bağışlanmanızı dileyin. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir." ﴾199﴿
  • Tefsir:
     Câhiliye devrinde, barış dönemi sayıldığı için “haram aylar” diye anılan hac mevsimi (zilkade, zilhicce, muharrem ayları) aynı zamanda bir ticaret mevsimiydi; fakat müslümanlar günah olacağı kaygısıyla ihrama girdikten sonra alışverişle meşgul olmuyorlardı. İşte “Rabbinizden bir lutuf beklemenizde sizin için bir günah yoktur” buyurularak müslümanların böyle bir endişeye kapılmalarının gereksiz olduğu, meşruiyet çerçevesinde ihramlı iken de ticaret yapıp Allah’ın lutfundan yararlanabilecekleri bildirilmektedir.
     Arafat Mekke’nin 21 km. doğusunda, yaklaşık 14 km2 genişliğinde düz bir alanın adıdır. Bu alana bitişik olan dağ da Arafat ismiyle anılır. Ancak halk arasında, bu dağın devamı gibi duran Cebelirahme adlı küçük tepeye Arafat dağı denilmektedir. Haccın rükünlerinden olan vakfe bayramdan önce (arefe günü, 9 Zilhicce) bu bölgede yapılır. Bir hadise göre Arafat’ın tamamı vakfe yeridir (Müslim, “Hac”, 149); fakat Hz. Peygamber Cebelirahme’nin eteğinde vakfe yaptığı için öteden beri hacılar burada vakfe yapmakta, bu yüzden vakfe Cebelirahme’nin çevresinde yoğunlaşmaktadır.
     Arafat’ta, güneşin tepe noktasında bulunmasından (bir görüşe göre tan yerinin ağarmasından) gün batımına kadar bir anlık duruş bile vakfe için yeterlidir. Hanefî mezhebine göre arefe günü güneşin tepe noktasına gelmesi anından batmasına kadar Arafat sınırları içinde kalmak vâciptir.
     Daha sonra Arafat’tan kitleler halinde inilerek Mekke yönündeki Müzdelife’ye doğru yola çıkılır. Meş‘ar-i Harâm Müzdelife bölgesinde bulunan Kuzah dağındaki bir tepenin adıdır; bu tepe dolayısıyla Müzdelife’nin tamamına da Meş‘ar-i Harâm denir. Hacılar Arafat’tan sonra buraya gelir ve arefeyi bayrama bağlayan geceyi burada geçirir, ikinci bir vakfe daha yaparlar.
     198. âyette bu hususa işaret edildikten sonra, 199. âyette –buyruk sözcüğü içermekle beraber– esasen müslümanların, bir mahşer topluluğu görünümünde, Allah’tan af ve mağfiretler dileyerek, kitleler halinde Mina’ya doğru yola çıkışlarının canlı bir tasvirine yer verilmektedir.
  • Bakara 200-1202. Ayet-i Kerimeleri Arasının Meali:
     Hacca mahsus ibadetlerinizi bitirdiğinizde de, atalarınızı andığınız gibi, hatta daha canlı bir şekilde Allah’ı anın. Ama insanlardan öyleleri vardır ki, "Ey rabbimiz! Bize bu dünyada ver" diye dua ederler. Böyle bir kimsenin âhiretten hiç nasibi yoktur. ﴾200﴿
     İnsanlardan öyleleri de vardır ki, "Ey rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, öteki dünyada da iyilik ver; bizi cehennem azabından koru" derler. ﴾201﴿
     İşte kazandıklarından bir payı olanlar bunlardır. Allah, hesabı çok çabuk görür! ﴾202﴿
  • Tefsir:
     Müfessirlerin kaydettiği rivayetlere göre İslâm’dan önceki Araplar, haccı tamamladıktan sonra (bazı rivayetlerde Mina’da halkalar halinde oturup) atalarının büyüklüğü konusunda nutuklar çeker, onlarla övünme yarışına girerlerdi. Müslümanlar, dolaylı bir biçimde bu yanlış uygulamayı reddetmeye, bunun yerine müşriklerin atalarını anmalarından daha güçlü bir biçimde Allah’a hamd ve şükredip O’nu anmaya çağrılmaktadır (Taberî, II, 295-297). İbn Abbas ve Atâ gibi âlimlere isnat edilen başka bir yoruma göre âyetin anlamı genel olup, “Küçük çocuklar babalarını nasıl sevgiyle anar, onlardan yardım, ilgi ve destek beklerse siz de Allah’ı o şekilde, hatta daha güçlü ve canlı olarak zikredin, O’na sığınıp yardımını dileyin” anlamına gelmektedir (Taberî, II, 297; İbn Atıyye, I, 276).
     “Ama insanlardan öyleleri vardır ki, Allah’ı anıp dua ederken, ‘Ey rabbimiz! Bize bu dünyada ver’ derler” meâlindeki ifadede, bu şekilde dua edenlerin, iyi-kötü ayırımı yapmadan sadece “Bize dünyada ver” dedikleri bildirilmiş, fakat ne istedikleri belirtilmemiştir. Çünkü sırf dünyayı isteyen kimse dünyanın kulu kölesi olmuş demektir; bu sebeple de o kişi için dünyaya ait her şey iyi demektir. Böyleleri yalnız dünyayı istedikleri için âhiretle ilgili amelleri ihmal ederler, bu yüzden de “Böyle bir kimsenin âhiretten hiç nasibi yoktur.”
     Fakat 201-202. âyetlere göre Allah’tan doğru dilekte bulunanlar ve dolayısıyla O’nun rızâsına liyakat kazananlar, hem bu dünyanın iyiliklerini hem de öteki dünyanın iyiliklerini isterler; inanan insan için en çok korkulan şeylerden biri olan cehennem azabından korkarlar. Dünyada yaptıkları iyiliklerin karşılığını âhirette görecek olanlar bunlardır. Zemahşerî 201. âyetin metnindeki hasene kelimesini, “iyi kulların Allah’tan diledikleri sağlık, geçim rahatlığı, iyi işlerde başarı gibi dünyevî yararlar ile âhiret sevabı” şeklinde özetlemiştir (I, 125). Bunlara erdemli eş, hayırlı evlât, güzel amel, ilim, ibadet gibi başka anlamlar da eklenmiştir (Reşîd Rızâ, I, 237).
     Buna göre insanın dünyası ve âhireti için yararlı olan her şey hasenedir (hasene ve seyyie terimlerinin anlamları hakkında genişbilgi için bk. En‘âm 6/160). Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber’in dua ederken en çok bu âyetin “Rabbenâ âtinâ...” bölümünü okuduğunu (Buhârî, “Daavât”, 55) ve okunmasını tavsiye ettiğini (Müslim, “Zikir”, 23) belirtir. Müslim’in el-Câmi‘u’s-sahîh’inin “Zikir ve Dua” bölümünde, bu âyeti okuyarak dua etmenin fazileti hakkında özel bir bab açılmıştır (9. bab). Fâtiha sûresinin yanında bu âyet de bütün müslümanların namazda ve namaz dışında, her vesileyle okudukları dualar içinde veya sonunda tekrar etmeyi âdet haline getirdikleri, bütün duaların ihmal edilemez bölümüdür.
  • Bakara 203. Ayet-i Kerimeleri Arasının Meali:
     Belirlenmiş günlerde Allah’ı zikredin. Allah’a saygılı olan için iki günde (dönmekte) acele edene günah yoktur; daha uzun kalana da günah yoktur. Allah’a saygılı olun. Bilin ki sizler O’nun huzurunda toplanacaksınız! ﴾203﴿
  • Tefsir:
     “Belirlenmiş günler”den maksat, “eyyâmü’t-teşrîk” denilen tekbir günleri; “Allah’ı zikretmek”ten maksat da bu günlerde, beş vakit namazın farzlarından sonra okunması vâcip olan tekbir sözleridir. Hanbelîler’e ve Hanefîler’in uygulamaya esas olan görüşlerine göre bu tekbirlerin ilki, kurban bayramının arefe günü sabah namazının farzından sonra, sonuncusu da bayramın 4. günü ikindi namazından sonra okunur. Diğer mezheplerdeki yaygın uygulamada teşrîk tekbirlerinin başlangıç vakti bayramın birinci günü öğle namazı, bitiş vakti de dördüncü günü sabah namazıdır.
     Âyetteki “iki gün”den maksat, bayramın iki ve üçüncü günleridir. Müfessirlerin yorumuna göre âyette acelesi olan hacıların isterlerse kalan cemreleri bu iki güne sığdırarak üçüncü günün sonunda Mina’dan Mekke’ye dönmelerine izin verilmektedir. Kalanlar ise dördüncü günde de şeytan taşlarlar. Her durumda önemli olan, Allah’a saygı duyup O’nun hoşnutluğunu gözetmek ve en sonunda O’nun huzurunda toplanıp niyetlerimizin ve eylemlerimizin hesabını vereceğimizi unutmamaktır.
Not: Bu sayfadaki tüm notlar kuran yolu tefsiri diyanet ile ilgili görsel sonucu  Kur'an Yolu Tefsiri adlı eserden alınmaktadır...

6 Şubat 2017 Pazartesi

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ İYİLİK VE TAKVÂDA YARDIMLAŞMAK

21- باب التعاون على البرّ والتقوى
İYİLİK VE TAKVÂDA
YARDIMLAŞMAK (2)


وعن أَبِي سعيدٍ الخُدْرِيِّ رضي اللَّه عنهُ أَنَّ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، بَعَثَ بَعْثاً إِلى بَني لِحيانَ مِنْ هُذَيْلٍ فقالَ : « لِيَنْبعِثْ مِنْ كُلِّ رَجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا وَالأَجْرُ بَيْنَهُمَا » رواه مسلم

  • Hadis-i Şerif:
180. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hüzeyl kabilesinin Lihyânoğulları üzerine ordu sevketmek istedi. Bu sebeple şöyle buyurdu:
     “İki kişiden biri cihada gitsin. Kazanılacak sevap ikisi arasında ortaktır.”

Müslim, İmâre 137
  • Açıklamalar:
     Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in üzerlerine ordu sevketmek istediği Lihyânoğulları, o sırada henüz müslüman olmamıştı. Peygamberimiz’in onlara ordu göndermesinin sebebi, dine dâvet edildikleri halde İslâm’ı kabul etmemeleriydi. Gönderilecek ordu, onları son kez İslâm’a dâvet edecek, kabul etmedikleri takdirde onlarla savaşacaktı.
     Peygamberimiz, Lihyânoğulları üstüne asker sevkine karar verince, “Her kabileden yarısı cenge çıksın” diye talimat göndermişti. Hadiste geçen “her iki erkekten biri” denilmesinden maksat budur.
     Cihadda kazanılacak sevabın, gazaya gidenle yerine kalacak kimse arasında ortak oluşu, yukarıda da açıklandığı gibi, mücahid askerin bakmakla yükümlü olduğu geride kalan aile fertlerinin ihtiyaçlarını giderme şartıyladır. Bu en büyük sevaplardan biri olduğu için, cihadla neredeyse hükmen eşit sayılmıştır. Bu durum cephede savaşan mücahidin psikolojisi açısından ehemmiyet arzeder. Psikolojik rahatlık ve güven cihadda başarının en önemli şartlarından biridir. O halde mü’minlerin görevi, bu konularda birbirleriyle yardımlaşmak ve Allah’ın dinini yeryüzüne hakim kılmak için bütün gayretlerini sarfetmektir.
     Hadisimiz, 1312 numara ile tekrar gelecektir.
  • Hadisi Şeriften Öğrendiklerimiz:
1. Hayâtî bir zaruret olmadıkça, bütün insanların cepheye gitmesi şart olmadığı gibi bu doğru da değildir.
2. Cepheye gitmeyenler, gidenlerin çoluk çocuğuna bakıp ihtiyaçlarını karşıladığı takdirde cihada katılmış gibi sevap kazanırlar.

وعن ابنِ عباسٍ رضي اللَّه عنهما أَنَّ رسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم لَقِيَ ركْباً بالرَّوْحَاءِ فقال: «مَنِ الْقوْمُ ؟ » قالُوا : المُسْلِمُونَ ، فَقَالُوا :مَنْ أَنْتَ  قال :«رسولُ اللَّه» فَرَفَعَتْ إِلَيْهِ امْرَأَةٌ صَبِيًّا فَقَالَتْ : أَلَهَذَا حَجٌّ ؟ قال : « نَعمْ وَلَكِ أَجْرٌ» رواه مسلم

181. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ravha mevkiinde bir deve kervanına rastladı ve:
     – “Sizler kimlersiniz?” dedi. Onlar:
     – Biz müslümanlarız, sen kimsin? diye sordular.
Peygamber efendimiz:
     – “Ben Allah’ın Resulüyüm” dedi. İçlerinden bir kadın, küçük bir çocuğu Peygamberimiz’e doğru kaldırarak:
     – Bu çocuğun haccı olur mu? diye sordu. Resûlullah Efendimiz:
     – “Evet, ayrıca sana da sevap vardır” buyurdu.
Müslim, Hac 409.
Ayrıca bk. Ebu Dâvûd, Menâsik 7

  • Açıklamalar:
     Hadiste adı geçen Ravha, Medine yakınlarında bir yerdir. Burada kendileriyle karşılaşılan kişilerin hacca gittikleri anlaşılmaktadır. Karşılaşma ya geceleyin olmuş veya bu kimseler Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i daha önce hiç görmemişler. Çünkü onların Hz. Peygamber’i tanıyamadıkları anlaşılmaktadır. Hadisin Ebû Dâvûd rivayeti biraz daha detaylıdır.     Resûl-i Ekrem Efendimiz, herhangi bir topluluk veya kişiyle karşılaştığında, şayet onları tanımıyorsa, Ebû Dâvûd rivayetinde görüldüğü üzere, önce onlara selam verir, sonra da kim olduklarını sorar, kendilerini tanıtmalarını isterdi. Kendisini de onlara tanıtırdı. Onun bu uygulaması, bizim için de bir örnek teşkil eder.
     İslâm âlimleri, bu hadisi delil göstererek büluğ çağına gelmemiş çocuğun haccının sahih olduğuna hükmetmişlerdir. İmam Mâlik, İmam Şâfiî, Ahmed İbni Hanbel ve âlimlerin büyük çoğunluğu çocuğun haccının sahih olduğu görüşündedirler. İmam Ebû Hanîfe ise, çocuğun haccının bir vâcibin yerine getirilmesi anlamında sahih olmayacağı kanaatindedir. Onun bu kanaatinin ve diğer görüşlere muhalif oluşunun temelinde, çocuğun haccının makbul olup üzerine hac ahkâmı, fidye, ceza kurbanı gibi, mükelleflere mahsus başka hükümlerin gerekmemesi hususu vardır. O, çocuk için bunların hiç birini kabul etmemekte ve dolayısıyla çocuğun haccının, hac ibadetinin öğretimi olduğu görüşünü benimsemektedir. Çünkü çocuk haccın icablarından herhangi birini yerine getirmese, bir şey gerekmez. Zira çocuğa hac vâcip değildir.
     Âlimlerin bu konuda görüş birliğine vardıkları bir başka nokta şudur: Bu hac çocuk için nâfile bir ibadettir. Büluğ çağına girdikten sonra üzerine hac farz olursa tekrar haccedecektir.
     Peygamber Efendimiz’in çocuğun annesine “sana da sevap var” demesi, çocuğunu taşıdığı, ihramlının kaçınması gereken şeylerden onu da koruyarak ihramlı muamelesi yaptırdığı içindir. Çünkü bu davranış bir iyilik ve hayır olup karşılığında sevap vardır. Hadisin burada getiriliş sebebi de budur.
     Bu rivayet 1285 numara ile tekrar gelecektir.

  • Hadisi Şeriften Öğrendiklerimiz:
1. Tanınmayan bir topluluk veya kişiyle karşılaşınca, onları tanımalı, kendimizi de onlara tanıtmalıyız.
2. Büluğ çağına ulaşmamış küçük çocuklara hac yaptırılması, alimlerin çoğuna (cumhûra) göre câizdir. Ebû Hanîfe çocuğun haccını vâcibin yerine getirilmesi anlamında sahih görmez. Çocuğun yaptığı hac nâfile hactır. Büluğ çağından sonra kendisine farz olacak haccın yerini tutmaz.
3. Çocuğa yaptırılan hactan ebeveynine de sevap verilir.


 وَعَنْ أَبِي موسى الأَشْعَرِيِّ رضيَ اللَّهُ عنه ، عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أَنَّهُ قال: « الخَازِنُ المُسْلِمُ الأَمِينُ الذي يُنَفِّذُ ما أُمِرَ بِهِ ، فَيُعْطِيهِ كَامِلاً مَوفَّراً ، طَيِّبَةً بِهِ نَفْسُهُ فَيَدْفَعُهُ إِلى الذي أُمِرَ لَهُ بِهِ أَحَدُ المُتَصَدِّقَيْنِ »متفقٌ عليه .
وفي رواية : « الذي يُعْطِي مَا أُمِرَ بِهِ » وضَبطُوا « المُتَصدِّقَيْنِ » بفتح القاف مع كسر النون على التَّثْنِيَةِ ، وعَكْسُهُ عَلَى الجمْعِ وكلاهُمَا صَحِيحٌ 


182. Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Kendisine emredileni tamı tamına, eksiksiz olarak ve gönül hoşluğu ile yerine getirip verilmesi istenilen kişiye veren güvenilir müslüman kasadar, sadaka veren iki kişiden biridir.”

Buhârî, Vekâlet 16;
Müslim, Zekât 79. 
Ayrıca bk. Buhârî, Zekât 25, İcâre 1; 
Nesâî, Zekât 57, 67 
     Bir rivayette: “Emredileni veren” şeklindedir.
  • Açıklamalar:
     Hadiste geçen ve bizim “kasadar” diye tercüme ettiğimiz “hâzin” kelimesi, bir şahsın işlerini onun namına takip edip gerekli ödemeleri yapan kimse demektir. Eskilerin tabiriyle vekîl-i harçtır.
     Bu gibi durumlarda verilen sevabın birbirine tam eşit olması gerekmez. Allah’a itaat ve yapılan hayır hususunda bir kimseye ortak olan, sevapta da ortak olur demektir. Birinin sevabı ötekilerden daha çok olabilir.
     Vekîl-i harç için dört şart olduğu anlaşılmaktadır:
* Malın esas sahibinin izninin bulunması,
* Yapılması istenilen şeyin noksansız yerine getirilmesi,
* Yapılan iyiliğin gönül hoşluğuyla yapılması,
* Ödemenin yapılması istenen kimseye verilip bir başkasına verilmemesi.
     Sevap kazanmak isteyen kasadar veya vekîl-i harç bu şartlara uymalıdır. Sevap, Allah’ın bir fazlı ve ihsanı olup onu dilediğine verir.
     Görüldüğü gibi burada hem iyilik ve hayır, hem de takvâ hususunda bir yardımlaşma vardır.
     Veren kimsenin, gönül rahatlığı içinde vermesi, cimri davranmaması, verdiğine karşı güleryüzlü olması, onu mahcup duruma düşürmemesi, başa kakmaması gibi temel ahlâkî kurallara riâyet etmesi gerekir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, özellikle başkası namına veren vekîl-i harç için bir takım önemli hatırlatmalar yapmıştır. Çünkü başkası namına verenlerde cimri davranışlar çok görülür. Başkasının malında cimrilik ise, cimriliğin en kötüsü ve en sevilmeyenidir. Çünkü böyleleri cimriliği tabiat haline getirir, kendi mallarında hiç cömertlik yapmazlar. Bu durum, başkasının malını harcamada hassas davranmak gibi ahlâkî bir tavırla karıştırılmamalıdır. Çünkü bu ikinci tutum fazilettir.

  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     Kasadar, mal sahibinin verdiği yetkileri kullanma hakkına sahiptir.
     Allah’a itaat ve hayırda ortak olanlar, sevapta da ortakdırlar.
     Sevapta ortaklık, mutlak eşitliği gerektirmez. Sevabın aslında ortaklık esastır.


~~~ * ~~~~~ * ~~~
Riyâzü's Sâlihîn
İmam Nevevi
Yayınevi: ERKAM YAYINLARI
Çevirmen: Prof. Dr. Raşit Küçük, Prof. Dr. Mehmet Yaşar

26 Ocak 2017 Perşembe

1 GÜNDE ŞUBAT TATİLİ..!

4 Şubat Cumartesi sabah erkenden
İstanbul'dan yola çıkılacak,
gün boyu 4 ayrı yere gidilecek.
Bir Günde Şubat Tatili
kuzey-disiplini-ve-nordik-kayak-hareketli-resim-0004
  • Cansu Tesisinde kahvaltı yapılacak ve ata binilecek. 
  • Kartepe Milli Park alanında kayak-kızak yapılacak. 
  • Maşukiye Çarşısında serbest zaman, gezi, alışveriş. 
  • Derince Harikalar Sahilinde serbest zaman.
     Bu yerler gezilecek ve o gece geri dönülecek.
     Ücret 87 TL. olup, buna; Gidiş-dünüş ve gün boyu gidilecek yerler için otobüs ücreti, Maşukiye 'deki Cansu Tesisinde Serpme Kahvaltı, aynı tesiste 15 er dakika ata binme (aile bireyleri ata binme haklarını birbirine devredebilir), Kartepe Milli Park giriş ücreti ve araçta ikram edilecek su-kek-vs.


kuzey-disiplini-ve-nordik-kayak-hareketli-resim-0010

otobus-hareketli-resim-0028otobus-hareketli-resim-0024

Hareket Saatleri
* 06.30 İncirli   * 06.40 Topkapı
* 06.50 Ayvansaray   * 06.55 Okmeydanı
* 07.00 Mecidiyeköy   * 07.05 Zincirlikuyu
* 07.15 Göztepe   * 07.20 Kozyatağı   * 07.30 Maltepe
* 07.40 Pendik   * 07.50 Tuzla   * 08.00 Gebze
* 08.30 Cansu’da Kahvaltı   * 09.30 Ata binme
* 12.00 Kartepe’de Kayak - Kızak   * 15.30 Maşukiye Çarşı
* 17.30 Derince Harikalar Diyarı
* 19.00 Çıkış   * 20.30 - 21.30 İstanbul’a Dönüş

 Görüntünün olası içeriği: açık hava

Yerinizi ayırtmak isterseniz;
geziyoruz@hotmail.com
mail adresimize 4 ŞUBATTA MAŞUKİYE-KARTEPE
MAİL KONU BAŞLIĞI ile
gelecek olan kişi sayınızı, otobüse nereden bineceğinizi,
birinizin adını, soyadını ve cep telefonunu yazın...
Yer ayırtanlara;
"yeriniz ayrılmıştır" diye cevap yazılacak ve
bilgilendirme yapılacak...

17 Ocak 2017 Salı

Van İli, Bahçesaray İlçesi, Altındere Mahallesindeki Bir Okulun Öğrencilerine Hediyeler Alıp, Manevi Abi-Abla Olalım!

"El Ele Tutuşmak" bu olsa gerek..!
     Bizler (Gönül Erleri Mail Grubu ve Gönül Erleri Kültür Derneği yöneticileri olarak) İstanbul'dayız ama; ülkemizin, hatta dünyanın dört bir yanında binlerce kardeşimiz var. Bizim kardeşlerimiz doğal olarak bu mektubu alan herkesin, yani sizin de kardeşiniz...
     Bizleri kardeş yapan; ne kan bağlarımız, ne coğrafyamız, ne ırklarımız, ne de başka bir şey... Sadece ve sadece Rabbimizin (cc.) buyruğudur bizi kardeş yapan ("Mü’minler ancak kardeştirler..." Hucurât-10) ...
     Çünkü Rabbimiz Göklerin ve yerin sahibidir ve doğruları da bize O öğretir... ("... Göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah'ındır..." Bakara-107) O; "Mülk Sahibi", "Hüküm Koyucu" olan Rabbimiz (cc.), bizlere "siz kardeşsiniz" buyuruyor...

     Bundan tam 6 sene önceydi.
     Ocak 2011...
     Şanlıurfa ilimizin bir mahallesindeki bir ilkokulda öğretmen olan bir kardeşimiz, sınıfındaki öğrencilere ihtiyaçları olan şeyleri temin edebilirmiyiz diye rica etmişti. Biz de; "paylaşmayı seven bir topluluğuz" deyip, öğrenci kardeşlerine hediyeler alacak abi-ablalar belirlemek üzere, o sınıftaki 45 öğrenciye "İlkokuldaki Kardeşiniz" kampanya adıyla, "manevi abi-ablalar" bulmuş ve kargolarla gönderilen kişiye özel kolileri (kışlık ayakkabı, kaban, kazak, gömlek, pantolon ve 3 er tane atlet-kilot-çorap ile şahsi mektup, kitap, hediyeler...) gidip orada bir program düzenleyip, öğrencilere teslim etmiştik.
     O program tam 6 yıl önce idi.
     O zaman İzmir'de Üniversite öğrencisi olan bir kardeşimiz (Ayşegül G.) de, bir öğrenciye manevi abla olup hediyelerini almıştı. Proje bitince, doğal olarak irtibatımız da bitmişti. O kardeşimiz okulunu bitirmiş ve İstanbul'da bir liseye öğretmen olmuş. Öğrencilerine de; sosyal dayanışma, yardımlaşma, milli ve manevi değerler ekseninde birliktelik ilkelerine örnek olarak bizim 6 yıl önce organize ettiğimiz ve kendisinin de manevi abla olduğu projemizi anlatmış. O vesile ile oradaki ilkokul öğrencileriyle, başka illerdeki, hatta başka ülkelerdeki, onları hiç görmemiş olan kişilerin nasıl birbirlerini sevip, sayıp, güvenip birbirlerine mektuplar yazdıklarını, dualar ettiklerini anlatmış. Sınıfındaki öğrenciler de; "hocam yine yapalım, biz de sınıfça, bir sınıf öğrenciye abla olalım" (sınıfları kız öğrenci sınıfıymış) demişler...
     Ayşegül hocamız bana mail yazdı, 6 yıl önce düzenlediğimiz projemizi hatırlattı ve öğretmeni olduğu sınıfın öğrencilerinin yukarıda yazdığım notlarını iletti. Bizler (Gönül Erleri Koordinatörleri) İstanbul'dayız, o manevi abla olacak lise öğrencisi kız kardeşler de İstanbul'dalar. Öncelikle İstanbul'a uzak şehirleri düşündük. Van ilindeki öğretmen kardeşlerimize söyledik ve sağ olsunlar onlar da bizlere bir "kardeş sınıf" tespit ettiler...
     O sınıftaki her bir öğrenciye, yaşına-boyuna uygun hediyeler alacak abi-ablalar arıyoruz!
     Ayşegül hocamızın sınıfındaki lise öğrencisi gençlerin her birisinin de manevi bir kardeşi olacak ve onlar da özel mektuplar yazacaklar, küçük hediyeler, kitaplar vs. ekleyecekler.
     Van İli, Bahçesaray İlçesi, Altındere Köyündeki orta okulun 5. sınıfında okuyan 15 öğrenci var. Siz de o öğrencilerden birisinin manevi abisi veya ablası olmak isterseniz; bir öğrencinin kimlik bilgilerini, velisinin iletişim bilgilerini, öğrencinin ayakkabı numarasını, boyunu, size özel mektupla yazacağız ve boyuna-ayak numarasına uygun aşağıdaki hediyeleri alıp, köy okulu adresine 1-15 Şubat tarihleri arasında kargoyla göndermenizi rica edeceğiz. Sınıf öğretmenleri ve okul müdürleri kolileri okulda toplayacaklar ve düzenlenecek (velilerinin de katılacağı) bir programla her bir öğrenciye hediye kolileri teslim edilecek. Bir kardeşimiz de programa katılıp, fotoğraflarını çekecek, gençlerin, velilerinin ve öğretmenlerinin mesajlarını, düşüncelerini not alacak...
     İletilecek hediyeler, doğal olarak birkaç yıl sonra kullanılmayacak, eskiyecek ama kurulacak kardeşlikler inşAllah ömür boyu eskimez, hatta ailelerin diğer fertleri dahi birbirleriyle görüşür, dualaşır, hayırla yad ederler...

     Manevi bir kardeş edinip, hediye kolisi hazırlayacak olanların, kolilere şunları koymasını (en az bunları koymalarını, çok fazla da abartmamalarını, israf etmemelerini rica ediyoruz).
  • 1 Ad. Mealli Kur'an-ı Kerim (Yaklaşık 16 cm. x 23 cm gibi olmasını öneririz, çok büyük veya çok küçük olmasın.)
         Kur'an-ı Kerim ve Meali Şerif şunu öneririz.
  • 1 Ad. Seccade (İnce halı ayarında, uzun yıllar kullanılacak bir seccade olursa çok iyi olur.) 
  • 1 Ad. Eşarp (Gençlerin annelerine hediye etmeleri için. O bölgenin hanımlarının kullandığı türden bir eşarp.) 
  • 1 Ad. Kaban (palto, pardösü, kışlık mont vb.) 
  • 1 Ad. Pantolon (kadife veya kot) 
  • 1 Ad. Kışlık Bot 
  • 1 Ad. Kazak 
  • 2 Ad. Gömlek 
  • 3 Ad. Atlet 
  • 3 Ad. Külot 
  • 3 Ad. Çorap 
  • 1 Ad. Eldiven 
     Şahsa özel yazacağınız bir kardeşlik (hasbîhâl) mektubu. (Sizin hediyeler alacağınız gence, İstanbul'daki bir lisede okuyan, bir ablası da (onlar belliler) mektup yazacak ve küçük birkaç hediye (çikolata, süs eşyası vs. gibi şeyler aklımıza geliyor, gençler daha iyi düşünürler) gönderecek.
Bunlar dışında; bir köy okulunda 5. sınıf öğrencisi gencin okuyabileceği, hoşuna gidecek 3-5 kitap hediye edebilirsiniz.
     Ör: http://www.kitapyurdu.com/yazar/nehir-aydin-gokduman/248.html bu veya benzer başka kitaplar olabilir...
"Biz Kardeşiz"
Kampanyamıza Katılmak İsterseniz
mgyk@hotmail.com.tr mail adresimize
Adınızı, soyadınızı, cep telefon numaranızı ve
hangi ilde (yurt dışındaysanız ülkenizi de) yazarak;
"Altındere'deki bir gencin, abisi (veya ablası) olmak istiyorum" yazınız...
(Bu bilgiler sadece bizde kalacak, sitemize adınızı ve soyadınızın baş harfini yazacağız,
-ki; akla, çok sayıda kişi hediyeler alıyor olmasın vs. gibi birşey akla gelmesin-
Bir abimiz de şimdiden abi olmak istedi onun adını yazarak listemize başlıyoruz...

(Hediyeler alıp, kargoyla gönderecek sadece 15 manevi abi-abla olacak,
onunda onüçü belli oldu, sadece 2 hayır sever kaldı.)


  1. İsmail A. (Almanya) (Bu program kapsamında verilecek hediyelerinden başka, o sınıfta, derslerinde en başarılı olacak 1 öğrenciye bu sene başlayıp, üniversiteyi bitirinceye kadar her ay düzenli burs vermeyi taahhüt etti... Allah razı olsun, kabul buyursun... İnşAllah biz de Gönül Erleri Kültür Derneği olarak, İstanbul'da üniversite okumak üzere o öğrenciye ücretsiz kalacağı yurt imkanı sağlamayı taahhüt ediyoruz... Ayıca, sınıf birincisi olan Özkan Karcı'ya yine Almanyada ikamet eden Ahmet Y. beyefendinin Samsung marka tablet hediyesi var.)
  2. Tuba U. (İstanbul)
  3. Fatih Ömer B. (İstanbul)
  4. Esranur S. (Ankara) 
  5. Elif Betül S. (Ankara)
  6. Gülsüm A. (İstanbul)
  7. Demet Y. (İstanbul)
  8. Gülten A. (İstanbul)
  9. Ayşegül C. (İstanbul)
  10. Ahmet Y. (İstanbul/Adana)
  11. Belkıs İ. (İstanbul)
  12. Ezgi K. (İstanbul)
  13. Aynur K. (Soest/Nederland/Hollanda)
  14. Uğur G. (İstanbul)
  15. Hatice C. (İstanbul)
  16. Gülbahar K. (Tekirdağ)


Aşağıdaki internet sitelerinden
Van İli, Bahçesaray İlçesi, Altındere Köyü hakkında
biraz bilgi edinebilirsiniz...


Sağlıcakla kalın,
Allah Azze ve Celle'ye emanet olun...

Gönül Erleri Mail Grubu Genel Koordinatörü
Gönül Erleri Kültür Derneği Yön. Kur. Bşk.
Murat Şendoğdu

9 Ocak 2017 Pazartesi

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN ♥ ✿ܓ ♥ İYİLİK VE TAKVÂDA YARDIMLAŞMAK (1)

21-  باب التعاون على البرّ والتقوى
İYİLİK VE TAKVÂDA
YARDIMLAŞMAK (1)
  • Âyet-i Kerimeler
قال اللَّه تعالى:{ وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى}.

1. “İyilik ve takvâda birbirinizle yardımlaşınız.” Mâide sûresi (5), 2
     İmam Nevevî, bu kısmın başlığını kısaca açıklamaya çalışacağımız bu âyetten almıştır. Çünkü, iyilik ve takvâda yardımlaşmak İslâm’ın temel kâidelerinden biridir.
     Âyette geçen ve iyilik diye tercüme ettiğimiz “birr” kelimesi, her türlü iyiliği, hayrı, hayırda kemâli ifade eder. Birr’in zıddı itaatsizlik, hayrın zıddı ise şerdir. Birr tabiri, Allah için kullanılırsa, kullarına verdiği sevap, kul için kullanılınca Allah’a itaat anlamına gelir. Birr, itikâdî veya amelî hükümlerle ilgili olabilir: “Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir...” [Bakara sûresi (2), 177] âyetinde, birr’in itikadî esaslarla ve amelî hususlarla ilgili oluşunu açıkça görürüz. İman, dinin başlangıcı, birr ise dinin gayesidir. Dinin, insanları ulaştırmak istediği hedef, Tevhid inancı ve hayır olarak özetlenebilir.
     Takvâ, Allah’ın himayesine girmek, emrini tutup azabından kurtulmaktır. Takvâ, mâna ve mahiyeti oldukça geniş terimlerden biridir. Dinde iki anlamda kullanılır: Geniş anlamda, âhirete zarar verecek olan her şeyden sakınıp korunmaktır. Dar anlamda ise, nefsi, cezayı hak edecek her türlü günahtan korumaktır. Takvânın çeşitli dereceleri vardır:
     Takvânın en üstünü, her ne şekilde olursa olsun Allah’a itaat edip hiç isyan etmemek, daima zikredip O’nu hiç unutmamak ve her zaman şükredip hiç küfrân-ı nimette bulunmamaktır. Bu mertebe, sadece büyük peygamberlere aittir.
     Takvânın, kebâir denilen büyük günahları ve sagâir adı verilen küçük günahları işlememek, bunun yanısıra mekruhlardan sakınmak, ayrıca mübah olan şeyleri, aşırılığa kaçmadan yeterince yapmak gibi mertebeleri vardır.
     Mü’minler, ana hatlarıyla tanıtmaya çalıştığımız birr ve takvâda birbirleriyle yardımlaşacaklar, âyetin devamında da açıkça belirtildiği gibi, günah ve düşmanlıkta, haddi aşmakta yardımlaşmayacaklardır.

وقال تعالى: { وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَلَفِي خُسْرٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْابِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ} قال الإمام الشافعي رحمه اللَّه كلاماً معناه: إن الناس أو أكثرهم في غفلة عن تدبر هذه السورة.

2.
“Zamana andolsun ki, insan hiç şüphesiz hüsran içindedir. Ancak, inanıp yararlı iş işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.”
Asr sûresi (103), 1-3

     Asr sûresi, Kur’ân-ı Kerîm’in en kısa sûrelerinden biridir. Müfessirler, lafız itibariyle kısa olan bu sûre ile ilgili uzun tefsirler yapmayı yeğlemişlerdir. Onların birtakım tercihlerine burada temas etmeyeceğiz.
     Sûre-i celîlede, insanların çoğunun, her asırda, her zamanda ve özellikle son zamanda, yani Resûl-i Ekrem Efendimiz’in gelişinden kıyamete kadar geçecek zamanda, bir hüsran içinde olacağı haber verilir. Ancak hüsranda olmayanlar da vardır; bunlar inanan, sâlih amel işleyen, birbirlerine hakkı tavsiye eden, sabrı tavsiye eden kimselerdir.
     Hüsrân; kazanacak yerde zarar etmek, sermayeyi zayi etmek, neticede iflâs edip mahrumiyet içinde kalmak anlamına gelir.
     İnsanın sermayesi ömrüdür. Ömür ise her gün, her saat, her an ve her nefes tükenip gitmektedir. Bu giden ömür, insanın kendi mülkü de değildir. Allah’ın mülkü olup onun adına güzel kullanarak, kârından faydalanması için insana sayılı ve hesaplı olarak verilmiş ödünç bir sermaye gibidir. İnsanın gerçek saadeti, âhireti sevmekte, dünya lezzetlerine, elem ve kederlerine değer vermemek ve bunlara bağlanıp kalmamaktadır. Fakat insanların çoğu yaratılışı gereği, dünya ile meşgul ve onu istemeye aşırı derecede düşkündür. Bundan dolayı da hüsrandadırlar. Ancak şu vasıfları taşıyanlar hüsranda değil, kârdadırlar:

     * İman edenler: Bunlar, Allah’a hakkıyla inanıp, indirdiğini tasdik eden, ona ihlâs ile ibadet ve taate söz verenlerdir.
     * Sâlih ameller işleyenler: İmanları sadece gönüllerinde ve dillerinde kalmayıp bütün hislerine, akıllarına ve varlıklarına işleyerek iradelerine sahip olan, yaptıkları işleri iman ve itikadlarına, Allah’ın rızasına ve indirdiği ahkâma uygun şekilde yapanlardır.
     * Birbirlerine hakkı tavsiye edenler: Bütün kararlılıkları ve gayretleri hakka yönelik, imanları, amelleri, sözleri hep haktan yana olanlardır. Onun için bunlar insanlara riyâkârlık, münafıklık yapmazlar. Başkalarına zarar vermez, insanlarla ilişkilerini kesmezler. Başkalarına yaltaklanmaz, dalkavukluk etmezler. Hep hakka dâvet eder, iyiliği emir, kötülükten nehiy vazifesini yerine getirirler. İnsanları hayra çağırır ve dinin nasihat olduğu gerçeğini bir an bile unutmazlar.
     * Birbirlerine sabrı tavsiye edenler: İman edip gereğini yerine getirmek, sâlih ameller işlemek, hakkı tavsiye görevini yapmak hiç de kolay değildir. Bunun için zamanın belalarına, nefislerin yönelişlerine, hayır yapmak, hak yolda gitmek için karşılaşılacak eziyetlere, zorluklara katlanmak gerekecektir. Bunlar ancak sabırla mümkündür. Sabır, nefsin iyi bir iş yapmak veya fenalıklardan kaçınmak için acıya, güçlüklere göğüs gerebilme kuvvetidir. Sabır, ya elem ve kederlere, acı ve üzüntülere karşı gösterilen tahammül cinsinden olur; veya dünyalık lezzetlere ve şehvetlere karşı direnme cinsinden olur. Bütün bunlar birer iyilik ve hayırdır.

     Lafız olarak kısa, fakat mahiyeti çok geniş olan bu sûrenin burada zikredilmesinin sebebi özetle bu sayılanlardır. İmam Şâfiî bu sûreyle ilgili olarak:
     “İnsanların tamamı veya çoğunluğu, bu sureyi düşünme hususunda gaflettedirler” demiştir.
  • Hadis-i Şerifler:
179- عن أَبي عبدِ الرحمن زيدِ بن خالدٍ الْجُهَنيِّ رضيَ اللَّه عنه قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مَنْ جهَّزَ غَازِياً في سَبِيلِ اللَّه فَقَدْ غَزَا وَمَنْ خَلَفَ غَازِياً في أَهْلِهِ بِخَيْرٍ فَقَدْ غَزَا»  متفقٌ عليه.

179. Ebû Abdurrahman Zeyd İbni Hâlid el-Cühenî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi techiz eder, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, âdeta cihada gitmiş gibi sevab kazanır. Cihada giden gazinin arkada bıraktığı ailesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılayan kimse de sanki cihad yapmış gibi sevap kazanır.”


Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 20;
Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 6; Nesâî, Cihâd 44
  • Zeyd İbni Hâlid el-Cühenî:
     Sahâbe-i kirâmdan olup, Cüheyne kabilesindendir. Ebû Abdurrahman veya Ebû Zür’a diye künyelenir. Peygamber Efendimiz’le Hudeybiye’ye iştirak etmiş, Mekke fethi gününde de Cüheyne’nin sancağını taşımıştır.
     Zeyd, Medine’de yerleşmişti. Kendisinden sahâbîlerden Sâib İbni Yezîd, Sâib İbni Hallâd ve başkaları hadis rivayet etti. Tabiun tabakasından oğlu Hâlid ve Ebû Harb ile Saîd İbni Müseyyeb, Ebû Seleme ve Urve de ondan hadis rivayet ettiler. Zeyd, 81 hadis rivayet etmiştir. Uzun bir ömür sürdü ve 85 yaşında iken, 58 (678) senesinde Medine’de vefat etti. Allah ondan razı olsun.
  • Açıklamalar:
     Bundan önceki kısımda geçen son hadisi açıklarken, cihada giden bir gaziyi techiz etmenin, onun savaş ihtiyaçlarını karşılamanın faziletine işaret edilmişti. Gerekli savaş malzemelerine sahip olmadan cihada çıkılamayacağı gerçeğini herkes kabul eder. Kabul etmemiz gereken bir başka gerçek de, herkesin savaş malzemesi temin etmesinin imkânsızlığıdır. Tabii ki günümüzde durum tamamen farklıdır. Artık ülkeler düzenli ordu bulundurmakta, bütçelerinin büyük bir bölümünü bu ordunun ihtiyaçlarına ayırmaktadır. Bugünün silahları da, şahısların elde edemeyeceği kadar yüksek fiyatlıdır. Ancak devletlerini devam ettirmek kararlılığında olan milletler, dünyanın şartlarına ayak uydurmak zorundadırlar. Burada müslüman toplumlara düşen görev, kendi kendilerine yeterli hale gelebilmek ve başkalarına muhtaç olmamaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için müslüman fertlere de önemli görevler düşmektedir. Her fert gücünün yettiği oranda ülkesinin kalkınmasına, gelişmesine ve milletler arası yarışta önde olmasına katkı sağlamalıdır.
     Konunun özel boyutu dışında bir de genel boyutu düşünülecek olursa, iyilik kabul edilen her hususta müslümanların birbirleriyle yardımlaşması gerekir.
     Günümüz savaşları, eski savaşlardan çok farklıdır. Savaş sadece cephede değil, cephe gerisinde de büyük tahribatlar yapmaktadır. Acımasız katliamlar, öldürmeler, sakatlamalar, yakmalar ve yıkmalar meydana gelmektedir. Cepheye gidenlerin geride bıraktıkları aile fertlerine gereken ilgiyi göstermek, onları koruyup kollamak, bakımlarını üstlenmek, görülecek işlerini görmek, geçimlerini sağlamak, cephede cihad yapanın sevabı gibi sevap kazanmaya vesile olur.
     Bu hadis 1309 numara ile tekrar gelecektir.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
  1. Cihada giden bir müslümana yardımcı olmak, onun cihadda ihtiyaç duyacağı malzemeleri temin etmek, cihada katılmış gibi sevaptır.
  2. Cepheye cihada giden bir gazinin geride kalan aile fertlerine yardımcı olmak ve ihtiyaçlarını gidermek, cihad sevabı kazanmaya vesile olur.
  3. Fiilen yapılan cihadın sevabı başka bir amelle kıyaslanmayacak kadar üstündür.
~~~ * ~~~~~ * ~~~

 Riyâzü's Sâlihîn
 İmam Nevevi

 ERKAM YAYINLARI
 Çevirmen: Prof. Dr. Raşit Küçük, Prof. Dr. Mehmet Yaşar

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...