18 Aralık 2011 Pazar

KİTAP ... İMAMIN ÖLDÜRÜLÜŞÜ


    BOCURGAT
    Abdullah Harun’un biyografisini Türkçe’de ilk yayınlandığında okumuştum. Beni çok etkilemişti. Hatta ilk oğluma Harun ismini vermiştim. Bir gün bir Afrikalı’yla konuşuyorduk. Abdullah Harun’u sordum. Tanımadığını söyledi. Biyografisini anlatmaya kalktığımda boynuma sarılarak: “Sen İmam Harun’dan söz ediyorsun. Sen onu nerden tanıyorsun? O bir efsanedir. Afrikalı anneler çocuklarını onun efsanesiyle büyütürler...” dedi, bir süre ağladı... O an hâlâ gözümün önündedir...
    İmam Harun’u bir çizgiyle yad etmek istiyordum. Fakat eksik bir şeyler vardı, olmadı... Yıllar sonra, bir gece tv’nin düğmesine bastığımda ekranı Güney Afrikalı insanlar doldurdular, Mandela’nın serbest bırakıldığının haberi veriliyordu. Mandela ellerini kaldırmış, gülücükler dağıtıyordu. Bir zamanlar Abdullah Harun’un genç cesedinin çıktığı Güney Afrika hapishanelerinden, Mandela ihtiyar bir delikanlı olarak çıkıyordu. Artık gülümseyebilir, kalabalıklara el sallayabilirdi... Eksiğin tamamlandığını hissettim. Ve İmam Harun’nun anısına Güney Afrika için çizgimi o gece çizdim.
Hasan Aycın
     Güney Afrika ırkçı yönetimi tarafından öldürülen imam Abdullah Harun'un sürükleyici ve ibret verici romanı. 
     "...Yaralarım sızlıyor, artık bu eza ve cefaya dayanasım kalmadı. Ey esirgeyici olan! Beni öldür artık; bedenimi özgür kıl ruhumu özgür kıl!" Özgürleşti nihayetinde İmam Abdullah Harun. Ruhu ten kafesinden sıyrılarak G. Afrika müslümanları için bir sembol oldu. Tıpkı Afro Amerikalıların efsane insanı Malcom X gibi... İmam, G. Afrika'daki ırk ayrımına karşı mlücadele edip, bununla alakalı siyasi oluşumlarla irtibata geçiyor. Bu da siyasi erkin gözünden kaçmıyor. Özellikle insanlara her yönden yardımcı oluşu, onların haklarını savunması İmam'ı hükümetle karşı karşıya getiriyor. Yurtdışına çıkması için gelen teklifleri ise kabul etmeyip ülkesini tercih ediyor; ve mücadelelerde kaçınılmaz bir durak olan yer: Hapis...

13 Aralık 2011 Salı

HADİS-İ ŞERİFLER ... MESCİDE GİRİŞ-ÇIKIŞ DUALARI

   HADİS-İ ŞERİFLER
İKİNCİ BÂB: DUANIN KISIMLARI (İki kısımdır)
BİRİNCİ KISIM: SEBEBE VE VAKTE BAĞLI DUALAR (Yirmi fasıldır)
ONÜÇÜNCÜ FASIL: MESCİDE GİRİŞ-ÇIKIŞ DUALARI
1. (1856)- Fâtıma Bintu'l Hüseyin İbni Ali, büyükannesi Fâtımatu'l Kübrâ (radıyallâhu anhâ)'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mescide girdiği zaman Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'e salât (dua) okur, sonra da: "Rabbim! günahımı affet, rahmet kapılarını bana aç" derdi. Çıkarken de yine Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'e salât okur, sonra da: "Rabbim! günahımı affet, lütuf kapılarını benim için aç" derdi". [Tirmizî, Salât 234, (314).]

AÇIKLAMA:
1- Fâtımatu'l Kübrâ, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kızı Fâtımatu'z Zehrâ (radıyallâhu anhâ)'dır. Hz. Ali efendimizin zevcesi ve Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in vâlideleridir (radıyallâhu anhüm ecmain). Hz. Ali ile hicretin ikinci yılında evlenmiş, Resûlullah'ın vefatından altı ay kadar sonra 20 yaşlarında iken vefat etmiştir.
2- Aliyyu'l Kârî, Mirkât'da, mescide giriş duasının tam içeri girmeden önce veya girdikten sonra okunmuş olma ihtimalinden bahseder, "önce olması daha kuvvetlidir" der.
3- Dikkat edilirse, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendi kendisine salât okuyarak ta'zîmde bulunmuştur. Bu, başkalarının Zât-ı Muhammediye karşısındaki vecibelere onun da tâbi olduğunu gösterir. Ümmet O'nun (aleyhissalâtu vesselâm) peygamber olduğuna inanmakla mükellef olduğu gibi, O da bununla mükelleftir. Bazı rivâyetlerde Resûlullah, "İslam'a ilk iman eden benim" buyurur.
Ümmete terettüp eden bir diğer vecîbe Zât-ı Muhammediye'ye hürmet ve saygıdır ve bunu çokça salât ve selâm okuyarak ifâde etmektir. Şu halde bu vecîbeye kendisi de tâbidir ve bu hususta da bizzat örnek olarak ümmetine tâlimde bulunacaktır. Burada onu görmekteyiz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Zât-ı Muhammediye'ye salât u selam okumaktadır.
4- Şârih Tîbî mescide girerken rahmet, mescidden çıkarken fazl (lütuf) taleb edilmiş olmasında şöyle bir incelik sezer: "Mescide giren kimse Allah'ın sevabına ve cennetine yaklaştıran bazı şeylerle meşgul olur, öyle ise rahmeti zikretmek daha münâsiptir. Mescidden çıkınca da helal rızık talebiyle meşgul olur, bu sebeple de Allah'ın fazlını (lütfunu) zikretmek münâsip düşer.

     Nitekim âyet-i kerîmede: "Cuma namazını kılınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın fazlından arayın" (Cum'a 10) buyurulmuştur."

10 Aralık 2011 Cumartesi

KELİMELER - KAVRAMLAR ... MÜSTEKBİR


KELİMELER - KAVRAMLAR
MÜSTEKBİR

     Büyüklük taslayan kimse; toplumu ezen, sömüren, ekâbir sınıfını ifade eden Kur'ânî bir kavram.
     Müstekbir, ke.bu.ra. (büyük oldu) fiil kökünün istif'al babına sokulmuş hali olan istekbera (büyüklük tasladı) fiilinin ism-i failidir. "Ke-bu-ra" fiilindeki büyüklük keyfiyet, kemmiyyet, hal, mertebe vs. bakımlarından olabilir. "Kebir (büyük)" kelimesi bazen çokluk belirtmek için de kullanılabilir. "Kebir" büyük; "kebira(tun)" büyük şey, ceza gerektiren günah; "ekber" en büyük; "kiber" yaşlılık; "ekabir" ve "kübera" bir toplumun reisleri, büyükleri, önde gelenleri; "kibriya" ululuk, yücelik; "ikbar" büyük görmek; "tekbir" yüceltmek, ululamak, büyüklenmek anlamlarında aynı kökten gelen çeşitli kullanımlardır.
     "Kibr" insanın kendi nefsinden hoşlanmasından dolayı kendine has kıldığı ve kendini başkalarından büyük ve üstün gördüğü durumdur. "Tekebbür" hakkı kabul eden Allah'a boyun eğmekten ona itaat ve ibadet etmekten kaçınmak suretiyle Allah'a karşı büyüklenmektir.
     "İstikbar" ise iki yönlüdür. Birisi, insanın iyi olanı seçmesi ve büyük olmayı istemesidir ki bu, gerektiği zaman ve mekânda olursa olumludur. Diğeri, kişinin kendisinde olmayan bir vasfı kendisinde varmış gibi göstermekte ileri gitmesi, yani büyük olmadığı halde büyüklük taslaması, bununla kendine imtiyaz sağlamasıdır (Râgıb el-Isfahani, el-Müfredat fi-Garîbi'l-Kur'an, İstanbul 1986, sh. 636, 637). Yukarıda lügat anlamları verilen "kebu-ra" (büyük oldu)dan türemiş bazı kelimeler Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilir:
     "Eğer yasakladıklarımızın kebair (büyük günahlar)ından kaçarsanız, seyyiatınızı örter ve sizi kerim bir yere getiririz" (en-Nisa: 4/31),
     "Âğızlarından çıkan söz ne büyük (kaburat)" (el-Kehf, 18/5),
     "Kibriya (yücelik) göklerde ve yerde O'nun içindir" (el-Casiye: 45/37),
     "Ve dediler ki: "Rabbımız, muhakkak biz efendilerimize ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik; onlar da bizi yoldan çıkardılar" (el-Ahzab: 33/67),
     "İşte böyle her memlekette ekabiri oranın mücrimleri kıldık ki orada hile yapmasınlar. Onlar ancak kendilerine hile yapıyorlar ama farkında değiller" (el-En'am: 6/123).
     Lügat anlamından da anlaşılacağı üzere müstekbir, kendisi büyük olmayıp bilakis zayıf, aciz bir varlık olduğu halde kendini başkalarından üstün gören, kendini Allah'tan müstağni sayarak Allah'ın emirlerine itaat etmeyen kimsedir. Allah'a karşı gelerek müstekbir olan ilk kişi, müstekbirlerin başı ve müstekbirleri daima istikbara sevkeden İblis'dir.
     "Meleklere 'Ademe secde edin' dedik de hepsi secde ettiler. İblis hariç, O diretti, istikbarda bulundu ve kâfiroldu" (el-Bakara: 2/34),
     "(Rabbin ona) dedi ki: "Ey iblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? İstikbarda mı bulundun (büyüklük mü tasladın), yoksa gerçekten yücelerden mi idin?" "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" dedi" (es-Sâd, 38/75-76).
     İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığından itibaren bazı insanlar kendilerinde bulunan bazı güçlere dayanarak kendilerini Allah'tan müstağni saymışlar, hayatın yalnızca dünya hayatından ibaret olduğunu zannederek âhireti inkâr etmişlerdir. Bunlar "Ahiret olsa bile bizim durumumuz daha iyi olduğu için orada da biz üstün oluruz" iddiasında bulunarak sahip oldukları mal, mülk, otorite gibi güçlerle diğer insanlar üzerinde üstünlük kurmuşlar ve böylece küçük gördükleri bu insanları istedikleri gibi kullanmak suretiyle onları köleleştirip üzerlerinde rablık taslamışlardır. Bu müstekbirler kendilerine Allah'ın âyetleri hatırlatıldığında yüz çevirerek inkâr etmişlerdir.
     Allah'u Teâla her bir peygamberi gönderdiğinde ve bu davetle karşılaştıklarında ilk karşı çıkanlar bu toplumun seçkinleri, önderleri ve mevki sahipleri durumunda olan müstekbirler olmuştur.
     "Bir peygamber size canınızın istemediği bir şey getirdiğinde büyüklük taslamadınız mı? Kimini yalanlıyor, kimini de öldürüyordunuz" (el-Bakara, 2/87),
     "Âma inkâr edenlere gelince (onlara da şöyle denir): Ayetlerim size okunurdu fakat siz büyüklük tasladınız ve suçlu bir toplum oldunuz değil mi?" (el-Casiye, 45/31).
     Önderlerin, servet ve mevki sahiplerinin yeni davete büyükleniş ve karşı koyuşları liderliklerini korumaya, milletleri içinde elde ettikleri sosyal ve siyasi mevkilerini devam ettirmeye yöneliktir. Bu durumları onlara topluma hâkimiyet yoluyla sömürü imkânı vermektedir. "Müstekbirun" kavramının temel özelliği, yeni daveti sevimsiz göstermek için yalanlar uydurarak da olsa karşı koymakta direnmektir. Kaldı ki yeni davet, toplumu nüfûz ve hâkimiyetin baskısından kurtararak adaletin yükseldiği, birinin diğerine soy, servet veya mevki açısından farklılığının olmadığı, ancak kişinin topluma faydalı ve hayırlı işiyle üstün olabileceği ve insana insanlık itibarını kazandıran yeni duruma toplumu dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
     Kur'an-ı Kerim'e bakıldığında, müstekbir kavramı ile ilgili şu değerlendirmeler vardır.
Müstekbirler mutlak hâkimiyet ve mülkiyetin Allah'a aid olduğunu, ondan başka tüm güç, otorite ve hâkimiyetin reddedilmesi gerektiğini ifade eden "La ilahe illallah" gerçeğini kabul etmezler. "Onlara La ilahe illallah (Allah'tan başka Allah yoktur) denildiğinde şüphesiz büyüklenirler" (es-Saffat, 37/35).
     Müstekbirler kendilerinde bulunan iyi özelliklere değil; kuvvet,makam, mevki, sermaye gibi bu dünya hayatında sahip oldukları geçici şeylere güvenip dayanırlar.
     "Onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve 'kuvvetçe bizden daha güçlü kimmiş' dediler" (el-Fussilet, 41/15).
     Müstekbirler güç ve otoritelerine güvenerek her yeni mesâja karşı gelip Allah'ın âyetlerini inkâr ederler:
     "Ona âyetlerimiz okunduğu zaman sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi müstekbir olarak (büyüklük taslayarak) (arkasını) döner. Onu elim bir azab ile müjdele" (Lokman, 31/7).
     "Her yalancı günah yüklü kimseye veyl! Allah'ın âyetlerinin kendisine okunduğunu işitir de müstekbir bir şekilde (büyüklük taslayarak) sanki hiç onları işitmemiş gibi (küfründe) direnir. Onu acı bir azapla müjdele" (el-Casiye, 45/78).
     Müstekbirler, inanmamak için her türlü bahaneyi ileri sürerler. Onlara bir âyet geldiği zaman 'Allah'ın peygamberlerine verilen bize de verilmedikçe inanmayız' derler" (el-En'am 6/124).
     "O kâfirler iman edenler hakkında 'Eğer (iman) bir hayır olsaydı bizden evvel ona koşmazlardı' dediler" (el-Ahkaf 46/11).
     Müstekbirler, halkın daveti kabul etmemesi için davetçilere çamur atar, onlara olmadık iftiralarda bulunurlar.
     "Hayır, çünkü o bizim âyetlerimize karşı bir inatçı kesildi... Yine kahrolası nasıl ölçtü, biçti. Sonra baktı; sonra surat astı, kaşlarını çattı. Sonra arkasını döndü ve istikbarda bulundu; "bu" dedi, rivayet edilip öğretilen bir büyüdür ancak" (el-Müddessir, 74/16, 20, 24),
     "Siz ikiniz, bizi babalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirmek ve yeryüzünün büyükleri olasınız diye mi geldiniz? Biz size inanmıyoruz, dediler" (Yunus, 10/78),
     "Bunun üzerine kavminden ileri gelen kâfir bir güruh (Şöyle) dedi: Bu, sizin gibi insandan başkası değildir. Size karşı şereflenmek, üstünlük sağlamak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) dileseydi, elbette bize melekler indirirdi. Biz, evvelki atalarımızdan bunu duymadık " (el-Mü'minun, 23/24).
     Müstekbirler, mustaz'afları saptırıp istedikleri gibi kullanmak için çeşitli baskı ve sahtekârlık düzenlerler. İnsanları ezmek için her yolu mübah görürler. Onları hilelerle aldatırlar.
     "İnsanlardan kimi vardır ki, bilgisizce (insanları) Allah'ın yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için eğlence (türünden, boş) sözleri satın alırlar. İşte onlara küçük düşürücü (mühin) bir azap vardır" (Lokman, 31/6),
     "Ve dediler ki: "Rabbimiz biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi doğru yoldan saptırdılar" (el-Ahzab, 33/67),
     "Firavn kavminden ileri gelen bir topluluğa dedi ki; Bu çok bilgili bir büyücüdür. Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurdunuz?' (el-A'raf, 7/109, 110),
     "Ateşin içinde birbiriyle tartışırlarken, müstaz'aflar, müstekbirlere dediler ki;
"Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?" (el-Mü'min, 40/47),
     "Kavminden müstekbir olan ileri gelenler, müstaz'aflar'ın iman edenlerine siz gerçekten Salih'in Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" (el-A'raf, 7/75);
     "Kavminden istikbarda bulunan (büyüklük taslayan) ileri gelenleri 'Ey Şuayb, seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız. Yahut mutlaka bizim dinimize döneceksiniz' dediler" (el-A'raf, 7/88).
     Müstekbirler, halkı yukarıda saydığımız çeşitli hile ve baskılarla hak yoldan döndüremeyince en son aşama olarak davetçileri ve inanmış halkı yok etmek, her türlü işkencelerle ortadan kaldırmak için çalışırlar.
     "Hazırladıkları hendekleri tutuşturulmuş ateşle doldurarak, onun çevresinde oturup, inanmış kimseleri dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenlerin canı çıksın (kahrolsun)" (el-Buruc, 85/47).
     Kur'an, müstekbirlerin gerçek yüzünü daha geniş bir şekilde ortaya koymuş, müstekbirleri kalıp ve tiplerle müşahhaslaştırmıştır. Her biri bir sembol olmuş ve her birini bir tipi gösteren sembol kişilerle tanıtmıştır.
     "Onların ardından Fir'avn ve erkânına âyetlerimizle Musa ve Harun'u gönderdik. Ama büyüklük tasladılar (istikbarda bulundular)" (Yunus, 10/75).
     "Karun, Fir'avn ve Hâmân'ı yok ettik. Andolsun ki Musa kendilerine belgelerle gelmişti de onlar yeryüzünde istikbarda bulunmuşlardı (büyüklük taslamışlardı). Oysa azabımızdan kurtulamazdı" (el-Ankebut, 29/39).
     Cahiliye toplumlarına egemen olan sınıf, bütün siyâsî ve iktisadî güçleri eline almıştır. Sürdükleri sömürünün ve zalim saltanatlarının devamı için, zihinlere hâkim olan kültür ve inancı da ele geçirerek, halkın kendilerine taviz vermesini ve kendilerine boyun eğmesini sağlamışlardır. Bu imtiyazlarını korumak için bütün şuurlu ve aydın davetlere (inkılapçı ve diğer davetlere) karşı amansız bir mücadeleye girişirler. Çünkü bu mücadele onların ölüm kalım mücadelesidir.
Muammer ERTAN
ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

8 Aralık 2011 Perşembe

GENÇLİK ve UZMAN YARDIMCISI 10 PERSONEL ALINACAK

GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI'ndan
GENÇLİK VE SPOR UZMAN YARDIMCILIĞI
YARIŞMA SINAVI DUYURUSU

     Gençlik ve Spor Bakanlığı merkez teşkilatında çalıştırılmak üzere, GİH 8 inci dereceden boş bulunan en fazla on (10) adet Gençlik ve Spor Uzman Yardımcısı kadrosuna açıktan atama yapmak amacıyla, Gençlik ve Spor Uzman ve Uzman Yardımcılığı Sınav, Atama, Yetiştirilme, Görev ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre Gençlik ve Spor Uzman Yardımcısı Yarışma Sınavı yapılacaktır.


     A-YARIŞMA SINAVINA KATILMA ŞARTLARI:

a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinde yer alan genel şartları taşımak,
b) Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu veya buna denkliği yetkili makamlarca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmak,
c) Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından 10-11 Temmuz 2010 ve 9–10 Temmuz 2011 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) KPSSP3 puan türünden asgari yetmiş ve daha yukarı puan almak kaydıyla, müracaat edenlerin en yüksek puandan başlanarak sıralanması neticesinde belirlenecek yüz (100) aday arasına girmek (Son sıradaki adayla, aynı puanı almış aday/adaylar da sınava katılmaya hak kazanacaktır),
ç) Son başvuru tarihi itibarıyla otuzbeş yaşını doldurmamış olmak.


     B- BAŞVURU ŞEKLİ VE YERİ:

     Yarışma sınavına katılmak isteyen adaylar, yukarıda belirtilen koşulları taşımaları şartıyla; 9/12/2011 tarihinden itibaren www.gsb.gov.tr adresinden temin edecekleri başvuru formunu doldurarak, başvuru formunda belirtilen belgeler ile birlikte 27/12/2011 tarihi mesai saati bitimine kadar Bakanlık Personel Dairesi Başkanlığına şahsen, elden veya posta yoluyla iletmeleri gerekmektedir.

     Postadaki gecikme nedeniyle son başvuru tarihinin mesai saati bitiminden sonra Bakanlığa ulaşan başvurular işleme alınmayacaktır.

     Başvuru formları ve eki belgelerin incelenmesi sonucu yarışma sınavına katılmaya hak kazanan adayların listesi 28/12/2011 tarihinden sonra www.gsb.gov.tr internet adresinde ilan edilecek olup, adaylara ayrıca tebligat yapılmayacaktır.

     Yazılı sınava girecek olan adaylar, kendileri için düzenlenecek ve kimlik bilgileri, sınav yeri ile tarihinin yer alacağı fotoğraflı “Sınav Giriş Kartı”nı imza karşılığı şahsen alacaklar veya başvuru formunda belirtilmek şartıyla ikametgah veya elektronik posta adreslerine gönderilmesini isteyebileceklerdir.

     Başvurusu kabul edilip, isimleri yarışma sınavına katılabilecekler arasında yer alanlardan, gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlerin sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmayacak, atamaları yapılmış olsa dahi iptal edilecek ve ayrıca haklarında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.
     Yarışma sınavı şartlarını haiz olmayanların kendilerine ilişkin belgeleri istemeleri halinde, bu belgeler kendilerine teslim edilecek ya da posta yoluyla adreslerine gönderilecektir.


     C- YARIŞMA SINAVININ ŞEKLİ:

Yarışma sınavı, yazılı ve sözlü şeklinde yapılacaktır.

Yazılı sınava girecek adayların genel kültür ve genel yetenek ile mesleki alan sorularını cevaplandırmaları istenecektir.


     D- SINAV YERİ VE TARİHİ:

     Yazılı sınav tarihi, saati ve yeri yarışma sınavına girmeye hak kazanan adayların isimleriyle birlikte www.gsb.gov.tr adresinde ilan edilecek, ayrıca yazılı tebligat yapılmayacaktır.

     Yazılı sınavda başarılı olup sözlü sınava girmeye hak kazanan adaylar için sözlü sınav tarihleri, saatleri ve yeri yazılı sınavı sonuçları ile birlikte duyurulacak, adaylara ayrıca tebligat yapılmayacaktır.


     E- DEĞERLENDİRME:

     Sınava girecek adayların yazılı sınavda başarılı sayılabilmeleri için en az yetmiş puan almaları gerekmektedir.

     Sözlü sınavda başarılı sayılabilmek için ise; alan soruları ve Bakanlığın faaliyet alanı ile ilgili konulara ilişkin sorulara verdikleri cevaplar ile birlikte genel kültür düzeyleri, muhakeme, kavrayış, ifade ve temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin Gençlik ve Spor Uzmanlığına uygunluğu da göz önüne alınarak Sınav Komisyonu üyelerince her adaya ayrı ayrı verilen notların aritmetik ortalamasının yüz tam puan üzerinden en az yetmiş puan olması gerekmektedir.

     Yazılı ve sözlü sınav notlarının aritmatik ortalaması dikkate alınarak 70 ve üzeri puana sahip olan adaylar başarılı sayılarak en yüksek puandan başlamak üzere on (10) adaya kadar adayın isimlerinin yer aldığı liste tespit edilecek ve atamalar bu listedeki sıralamaya göre yapılacaktır.


     F- YARIŞMA SINAVI SONUÇLARININ DUYURULMASI:

     Adaylar yarışma sınavı sonucunu www.gsb.gov.tr internet adresinden öğrenebileceklerdir. Gençlik ve Spor Uzman Yardımcısı olarak atanmaya hak kazanan adaylara ayrıca yazılı tebligat yapılacaktır.

BİZİM ÇOCUKLAR ... AbdulKadir Seven

BİZİM ÇOCUKLAR!
AbdulKadir Seven

     Akşamın karanlığı çökmüş, Horasan dinlenme tesislerine aracımızı çekiyoruz. Buradan sonra yolların eşkıya ve buzlanma nedeni ile tehlikeli olacağını söyleyen yöre esnafı yatmamızı ve sabah yol almamızı istiyor. Onların ısrarına rağmen yola devam ediyoruz. Ağrı’nın 2210 rakımlı dağları arasından süzülerek Patnos’a doğru yola devam ediyoruz. Kavisli ve buzlu yollara aldırmadan emaneti ulaştırmanın şevkiyle Patnos’a vardığımızda yoğun kar yağışı ve buzlanma görüş mesafemizi oldukça azaltıyor. Tır şoförümüz iki gece ve iki gündüz yol almanın yorgunluğu ile bizlere bakarken tükenmişliğini işaret ediyor. Onca zorluğa rağmen şoförümüzün motivasyonunu yüksek tutarak gece Erciş’e varıyoruz.
     Erciş’e vardığımızda İnsan ve Medeniyet Hareketi gönüllüleri bizleri karşılıyor. Her biri 18-25 inde fidan gibi delikanlılar. İstanbul’dan evlerini, sıcak yuvalarını terk ederek, ırk taassubundan uzak, ümmet olma bilinciyle depremzedeler için takdire şayan fedakârlık gösteriyorlar. Genç kardeşlerimizin yağan kar ve soğuğa rağmen yardım tırını boşaltırken şen şakrak muhabbetleri bizlere Bahattin YILDIZ ağabeyin “bizim çocuklar” tabirini hatırlatıyor. Bahattin ağabeyin "bizim çocuklar" dediği işte bu yiğitler olsa gerek. Bizim çocuklar medeniyetimizin nurdan huzmeleri. Geceyi gündüze çeviren ay misali çalışkan ve fedakâr. Biz onların gayret ve çalışkanlıklarına şahitlik ettik. Rabbim de onları şahitler olarak katına alır inşallah.
     Sabah namazına kalktığımızda “bizim çocuklar” gece 01.30’da tırı boşaltmanın vermiş olduğu yorgunluğa aldırmadan dimdik ayaktalar. Birlikte kılınan namazının ardından depremzedeler için sıcak çorba ve kahvaltı hazırlığı yaparken uykusuzluk ve yorgunluk kavramı onların bedeninde anlamını yitiriyor. Erciş’in çocukları sıcak çorba ve ihlâs yüklü tebessüm alıyor ağabeylerinden. Yırtık elbise ve kirli suratlara aldırış etmeden çocukça masumluğunu yaşıyor körpe dimağlar. Geleceği; nur yüzlü, ağabeylerin yüzlerinde okuyorlar adeta.
     Erciş halkıyla halleştiğinizde kuruluşumuza ve kuruluşlara bolca şükran ve kalbi muhabbetlerine şahid oluyoruz. Buzlu yollara rağmen kalplerde buzların eridiğini hissediyor ve bunun bizlere verdiği huzur ve mutlulukla İstanbul’un yolunu tutuyoruz.
     Giyecek, battaniye, ısınma araçları, kuru gıda ve tüm mamulleri hazırlayıp, paketleyen ve tırla Erciş’e gönderilmesine vesile olan Darıca Belediyesi’ne, çalışanlarına, sıcak yemek çıkarmada tüm sorumluluğu yüklenen İnsan ve Medeniyet Hareketi yönetici ve gönüllülerine teşekkür ediyor, rabbimizin nice hayırlı çalışmalara imkân vermesini diliyoruz.

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...