25 Mayıs 2012 Cuma

HALİÇ FORUMU'na Ailece Davetlisiniz... ŞEHİR HAYATINDA MÜSLÜMAN KADIN‏


 Tarih - Saat
26 Mayıs Cumartesi
Saat 18:00 - 20:30
Ailece Davetlisiniz, Katılım Ücretsizdir
 Programın Konusu:
ŞEHİR HAYATINDA
MÜSLÜMAN KADIN
 Oturum Başkanı
Filiz BALCI
 Konuşmacılar
Mustafa ÖZKAYA
Yıldız RAMAZANOĞLU
Dç. Dr. Ayşen GÜRCAN
Aşağıdaki alt başlıklar programda masaya yatırılacak ve
bazı güncel sorulara cevaplar aranacak. 
Bu dönemin son Haliç Forumu Programımıza
katılımınızı önemle tavsiye ediyoruz.
 İrdelenecek Konular:
* Dinimizin temel referanslarında (Kur'an, Sünnet) kadın.
* Modern ve postmodern dönemde kadın tipolojileri.
* Şehir hayatında Müslüman kadının rolü, real mi yoksa hayal mi?
* Kent yaşamı, anne olacak Müslüman kadına hangi zorlukları yaşatıyor?  
* Şehir, Müslüman kadını hangi yönlerden örseliyor.
* Modern hayatın kuşatması ve dayatması karşısında aile içinde kadının yeri.
* Üretim ve tüketim bağlamında kadın.
* Feminizm bir çıkış mı yoksa sorunun kendisi mi?
* Müslüman kadının rol modelleri günümüzde nasıl anlaşılabilir.
* Müslüman kadının siyaset-ticaret-sanat-kültür-mimari vs.  alanlardaki rolü.
* Müslüman kadının modernite ile imtihanı ve tüketim kültürünün öznesi olarak kadın.
* Karşı cinsiyle rekabet, yarış ve artan boşanmalar.
 Mekan
İNSAN ve MEDENİYET HAREKETİ
Bahariye Mevlevihanesi, Silahtarağa Cad. No:12
Haliç Kıyısı, Eyüp - İstanbul
Tlf.: 0212 501 31 71

23 Mayıs 2012 Çarşamba

ŞEHİD BAHATTİN YILDIZ'IN KİTAPLARI

17 Mayıs 2010 tarihinde
Afganistan'ın Kunduz bölgesin'den Kabile dönerken
bir uçak kazasında, çok sevdiği Hindu Kuş dağlarında
Rabbi'ne kavuşan sevgili ağabeyimiz
Şehid Bahattin Yıldız'ın yazdığı kitaplar...
      "Ölüme meydan okumayı, ölümden korkmamayı, ölümü ölümsüzlük bilmeyi yeniden yaşayacağım ve tadacağım."
     Şarjörünü takmadığı silahın kurma kolunu birkaç defa çekip bıraktı. Şakırtılar çıkaran mekanik ses, saat tıkırtısı gibi ahenkle kulaklarına doldu. Bilal tahrip kalıbını tutuşturmuş ve tekrar ayağa kalkmıştı.
    İşte yüz yüze, göz gözeydiler ve işte makinalı tüfeğin ağzı Bilal'in göğsündeydi. Havaya kalkan sağ kolu tahrip kalıbını olanca hızıyla fırlattı. Kalıp, hedefine bir kuş olup uçtu. Bu onun son arzusuydu. Keleşi tekrar sağ eline aldı. Tam gediğin ağzında durdu.
    Bilal, dimdik durdu, dağ gibi durdu.
     Bozdağın görkemli duruşu gibiydi...
     Ayrılık saati gelmişti. Tek tek sarıldım, Paçator'a, Şirbeççe'ye. Yunus ağlamaya başladı. Yeşil gözlerinden inciler dökülüyordu. Bir anda ayrılmaktan vazgeçip kalmak isteğiyle zorlandım. Boğazıma acı bir düğüm oturdu.
     Yunus'un o yeşil gözlerini ve inci tanesi yaşlarını bir sevgiyle, bir acıyla, bir hasretle gönlüme unutulmaz anılarla gömüp onlara sırtını döndüm. Her adım, onlardan bir ayrılık adımıydı.
     Hoda Hafız Afganistan! Hoda Hafız Biraderanı Mücahidan!
(Arka Kapak)
  
     Erzurum, her yönü bir başka güzellikler şehri. Destansı gizemleş şehri. Kasım ayından sonra, beyaz karın düştüğü, karakışın başladığı, hayatın bir başka yaşandığı, karın, buzun, soğuğun işgal ettiği şehirdir Erzurum. Karın tadını çıplak ayaklı çocuklar ve dağlarda kayanlar çıkarır Erzurumda.
     Palandöken dağları bütün ihtişamıyla kıble tarafında. Palandöken, bir simgedir Erzurumda. Kayakçılar ve dağcılar, bir de gurbetteki Erzurumlular için bir aşktır Palandöken.
(Arka Kapak)
     "Bu kitapta Bahattin Yıldız hakkında şehadet günü olan 17 Mayıs 2010 tarihinden bugüne kadar çeşitli basın-yayın organlarında yayınlanmış yazı, şiir ve bazı haberlerle internet ortamında yapılmış kimi yorumları bulacaksınız.
     İlk kez burada yayınlanan bir kaç yazı da yer almaktadır. Bizler, Bahattin Yıldız'ın İzmirli dostları olarak, bunları bir kitap haline getirmeyi, ona karşı vir vefa borcu olarak gördük. Bu çalışma aynı zamanda Bahattin Yıldız hakkında yazılan yazı, şiir ve yorumların en doğal, en samimi haliyle bir araya gelmesi açısından da önemliydi.
     Sevenlerine, dostlarına bunları ikram etmek istedik. Bu kitapta yer alan ürünlerin tek bir özelliği var: Bahattin Yıldız'ı anlatıyor olmak." (Arka Kapak)
     Dağların başındayız. Ayrı bir güzellikler dünyası burası. Dağların üzerinden görünen dünya, aşağıda görünenden çok farklı. Ufkunuzu dağlar kesmiyor. Baktığınız tarafta dağlar dağlara ekleniyor.
     Bütün iniş çıkışlar, derinlikler, vadiler, kanyonlar, uçurumlar kayboluyor burada. Kendinizi düz bir platoda hissediyorsunuz. Bir başka tarafta bulutları görüyorsunuz. Yürürseniz içine girecek veya üzerine çıkıp oturacak gibisiniz. İleride bir görüntü dağ yekpareliğini bozuyor.
(Arka Kapak)

22 Mayıs 2012 Salı

HADİS-İ ŞERİFLER ... İBNU SAYYAD HAKKINDA


KÜTÜB-İ SİTTE
HADİS-İ ŞERİFLER
KIYAMET ALAMETLERİ
ÜÇÜNCÜ FASIL: İBNU SAYYAD HAKKINDA


1. (5014)-  Muhammed İbnu'l-Münkedir anlatıyor: "Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anhümâ), İbnu Sayyad'ın Deccal olduğu hususunda yemin ederdi. Ben:
"Sen Allah'a yemin de ediyorsun ha!" dedim. Bana şu cevabı verdi:
"(Nasıl etmeyeyim?) Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında İbnu Sayyad'ın Deccal olduğu hususunda yemin ettiğini işittim. Buna rağmen Aleyhissalâtu vesselâm kendisini reddetmemişti."
[Buhârî, İ'tisam 23; Müslim, Fiten 94, (4929); Ebu Davud, Melâhim 16, (4331).]


2. (5015)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh), Ashab'tan bir grup içerisinde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte İbnu Sayyad'a doğru  gittiler, Onu, Benî Megâle şatosunun yanında çocuklarla oynar buldular. O sıralarda büluğa yaklaşmış durumdaydı. İbnu Sayyad, Aleyhissalâtu vesselâm, eliyle sırtına vuruncaya kadar (onların geldiğini) hissetmedi. Aleyhissalâtu vesselâm, omuzuna vurup:
"Benim Allah'ın resulü olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu. İbnu Sayyad ona bakıp:
"Şehadet ederim ki, sen ümmilerin peygamberisin!" dedi. İbnu Sayyad da Resulullah'a:
"Sen, benim Allah'ın resulü olduğuma şehadet eder misin?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm onu reddetti ve:
"Ben Allah'a ve O'nun resullerine iman ettim!" buyurdu ve sonra sordu:
"Pekiyi, ne görüyorsun?"
"Bana bir doğru sözlü (sadık), bir de yalancı (kazib) gelmektedir"  diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sana bu iş karıştırıldı! (Sıdkı kizb; kizbi sıdk ile karıştırıyorsun)" buyurdular.Sonra da Aleyhissalâtu vesselâm ona:
"Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" dedi. İbnu Sayyad:
"O dumandır!" diye cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sus, sen kendi kadrini hiçbir vakit aşamayacaksın!" buyurdular. Bunun üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade buyurun şunun boynunu vurayım!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da:
"Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu Deccal değilse onu öldürmekte sana bir hayır yok!" buyurdular." 
[Buharî, Cenaiz 80, Şehadat 3, Cihad 178, Edeb 97; Müslim, Fiten 85, 95, (2924, 2930); Ebu Davud, Mehahim 16, (4329); Tirmizî, Fiten 63, (2250), 56, (2236).]
Tirmizî, "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)"  sözünden sonra şu ibareyi ilave etti: "Onun için (içinde) "O halde semanın ap aşikâr bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (Duhan 10) ayetini gizlemişti."

3. (5016)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Sayyad, Harre Savaşı sırasında kaybedildi." [Ebu Davud, Melahim 16, (4332).]
AÇIKLAMA:
1- Kaydedilen rivayetlerden de anlaşılacağı üzere İbnu Sayyad -ki bazı rivayetlerde İbnu Said diye de geçer- Aleyhissalâtu vesselâm'ın devrinde yaşamış bir Yahudidir. Yaşça küçüktür. Ancak Resulullah'tan sonra da yaşamıştır. Aleyhissalâtu vesselâm onun Deccal olmasından kuşkulanmış ve bunu tahkik etmek istemiştir. Resulullah'ın onun Deccal olduğuna dair kuşku ve araştırmaları, bazı sahabilerde "İbnu Sayyad, Deccal'dir" kanaatini hasıl etmiştir. Öyle ki, İbnu Sayyad, hakkında yaygınlık kazanan bu kuşkulu durumdan rahatsızlık duyarak, Mekke'ye giderken Ebu Said'e şikayetlenir: "Halk beni Deccal biliyor. Sen Aleyhissalâtu vesselâm'ın "Deccal'in çocuğu olmayacak" dediğini duymadın mı?" der. "Evet!" cevabını alınca: "Halbuki benim çocuğum var" der ve "Resulullah'ın "Deccal, Mekke'ye ve Medine'ye girmeyecek!" buyurduğunu işitmedin mi?" diye sorar. Ebu Said "Evet!" deyince "Ben Medine'de dünyaya geldim. İşte şimdi de Mekke'ye gidiyorum" der. Bazı rivayetler, İbnu Sayyad'ın bu sadedde; "Resulullah'ın "Deccal Yahudiden olacak, ben ise Müslümanım" dediğini  de kaydeder.
2- İbnu Sayyad meselesi şarihleri çokça meşgul eden bir bahis olmuştur. İbnu Hacer, Kitabu'l-İ'tisam'da bu hususu etraflıca işler. Teferruata girmeyeceğiz. Bahsi daha veciz olarak işleyen Nevevî, ulemanın şöyle söylediğini kaydeder: "Onun kıssası müşkil, durumu ise müştebih (karmaşık)dir: Bu kimse meşhur olan Mesih Deccal midir, yoksa başkası mıdır? Şurası muhakkak ki, deccallerden bir deccaldir.
Alimler şu hususu da belirtmişlerdir: Bu hususta gelen hadislerin zahirine göre Aleyhissalâtu vesselâm'a onun veya bir başkasının Deccal olduğuna dair vahiy gelmemiştir. Ama Resulullah'a Deccal'ın evsafı vahyen bildirilmiştir. İbnu Sayyad'da ise bu sıfatlarla ilgili bazı muhtemel karineler mevcuttu. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm, ne onun ne de başkasının Deccal olduğu hususunda kesin hükme gitmemiştir. Hz. Ömer'e: "Eğer o, Deccal olsaydı, sen onu öldürmeye asla muktedir olamayacaktın" demesi de bundandır. İbnu Sayyad'ın: "Ben Müslüman oldum, Deccal ise kâfirdir. Deccal'in çocuğu olmayacak, benim ise çocuğum olmuştur. Deccal Mekke ve Medine'ye girmeyecektir, ben ise Mekke'ye de Medine'ye de girdim" şeklindeki ihticacına gelince, bu sözlerinde onun Deccal olmayacağına delil yoktur. Zira Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Deccal'in fitnesi ve yeryüzüne çıkışı vaktindeki sıfatlarını haber vermiştir."
3- Şato diye çevirdiğimiz kelimenin aslı "ütüm"dür. Medine'deki, yüksek ve müstahkem binalara denmektedir. Umumiyetle dış duvarları sağlamdır. Eskiden kalma müstahkem yapılardır.
4- "Benî Megâle"yi el-Kâdı şöyle açıklar: "Balat'ın nihayetinde Mescid-i Nebevi'yi karşına alarak durdun mu, sol tarafında kalanlar hep Benî Megâle'dir."
5- Rivayette, İbnu Sayyad'ın nübüvvet iddiası mevzubahistir. Buna rağmen Aleyhissalâtu vesselâm onu cezalandırma cihetine gitmemiştir. Halbuki peygamberlik iddiası İslamiyet'i inkar manasına gelen bir suçtur; cezası ölümdür. Buna iki ayrı sebep zikredilmiştir:
* İbnu Sayyad, o sıralarda henüz çocuktu, cezaya ehil değildi.
* Yahudilerle Müslümanların sulh yaptıkları bir döneme rastlamıştır.
     Bu sulhtan maksad, Resulullah'ın hicretten sonra Medine'deki Yahudi ve diğer müşrik kabilelerle Müslümanların arasındaki münasebetleri tanzim eden antlaşmadır. Bu antlaşma bir metin halinde yazılı olarak tesbit edilmiştir. Bir kısım müellifler buna "İslam'ın ilk anayasası" demiştir.
     Hattâbî'ye göre, "İbnu Sayyad, bu antlaşma mucibince sulh yapılmış olan Yahudilerin bir ferdi idi. Onun kehanet nev'inden yaptığı bir kısım iddiaları Resulullah'a ulaşıyordu. Bu sebeple onun hakkında bir tahkik ve ankette bulunmak istemiş ve bunu yapmıştır: "Ona haber vermeden yaklaşmış, sarfettiği bazı sözleri bizzat işitip tahlil etmeye ehemmiyet vermiştir.
     Nitekim bunda muvaffak olmuş, bizzat konuşmuş ve görmüş ki, batıl bir yoldadır ve sihirbazlardan bir sihirbaz veya bir kahin veya kendisine cinlerin veya şeytanların gelip, bazı kelamları lisanına koydukları bir tiptir."
6- Aliyyu'l-Kârî, Resulullah, İbnu Sayyad'a: "Sana gelenler ne söylüyorlar?" şeklinde soru sormuş olmalıdır. Cevabın da: "Bana getirdikleri haber bazan doğrudur, bazan da yalandan ibarettir" şeklinde olması gerektiğini belirtir.
     Keza "Sana bu iş karıştırıldı" ifadesinin altında: "Sana bazan doğru, bazan yanlış haber getirdikleri için sen kizbi sıdk, sıdkı da kizb zannedip bu zıtları birbirine karıştırır hale gelmişsin" manasının yattığını şarihler belirtir.
7- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), İbnu Sayyad'ın gaybı bilip bilmediğini isbat etmek için, içinden   فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبينٍ  ayetini tutar ve ona: "Ne tuttum?" diye sorar. İbnu Sayyad "ed-Duh!" der. Bazı alimler ed-Duh kelimesinin ed-Duhan'dan gelme bir kelime olduğunu söylemiş ise de, el-Kâdı: "İbnu Sayyad ayetten sadece bu eksik kelimeyi söyleyebildi. Zaten kahinlerin adeti de budur. Zaten şeytan semaya haber hırsızlamak için çıkınca, Kur'an'ın haber verdiği şahab atılmazdan önce ne kapabildiyse onu getirebilmektedir" der.
8- Hz. Ömer'in "İbnu Seyyad Deccal'dir" şeklindeki kesin iddiasına rağmen, Resulullah'ın sükût etmiş olmasını Beyhakî şöyle yorumlar: "Muhtemelen, Aleyhissalâtu vesselâm onun hakkında mütevakkıftı, yani "Deccal" veya "değil" diye hükme gitmekten geri duruyordu. Ama sonradan kendisine onun değil, başkasının Deccal olduğu hususunda İlahî açıklama gelmiştir. Temîm hadisesinde olduğu üzere." Nevevî, bu ifade ile Beyhakî'nin "İbnu Sayyad'ın değil, başkasının Deccal olduğu"  görüşünü tercih etmiş bulunduğunu belirtir.
______________
9- 5016 numaralı hadiste, İbnu Sayyad'ın Harra Savaşı'nda kaybolduğu belirtilir. Bu savaş, Hz. Muaviye'nin oğlu Yezid'in, Medinelilere karşı savaşıp galebe çaldığı savaştır. İbnu Sayyad'ın bu savaşta ölme hadisesi ihtilaflıdır. Çünkü, onun Medine'de öldüğü de rivayetlerde gelmiştir. Ancak bazı alimler "Harra Savaşı'nda kaybolma" ifadesinin Medine'de veya bir başka yerde de ölmüş olma manasını da muhtemil olduğunu belirterek, arada ihtilaf görmemiştir.
Prof.Dr. İbrahim Canan
Kütüb-i Sitte Muhtasarı ve Şerhi

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Feth-i Mübin ... ÜmmüGülsüm Bostan

FETH-İ MÜBİN

29 Mayıs 1453 gününde
Mübarek ordu Rumeli önlerinde
Gök kubbe altında bir ordu var ki;
Tekbir sesleriyle titretti Konstantin'i


Fethetti İstanbul'u bir büyük, ulu han
"İstanbul'u fetheden, ne güzel bir kumandan"
Denizler yol vermiyorsa o büyük hükümdara
Gemiler karadan yürür, büyük emel uğruna

Çağ kapatıp çağ açtı şahlanan atıyla
Aydınlattı Bizans'ı İslam'ın nuruyla
Fatih'in ellerinde Dersaadet çiçek çiçek
Uhud ve Hendek kadar mübarektir bu cenk

Yirmisinde delikanlı kuşandı kılıcını
Bunu gören şehirler İstanbul'u kıskandı
Görür gibi olurum ummana sürdüğü atı
Bir yüce komutan ki; İstanbul'dur sevdası

Söyleyin! O koca fetih sığar mı hiç tarihe?
Fatih gibi sende İstanbul'u seyreyle
Gör bak neler söylüyor yeditepe bizlere
Sesleniyor bu zamanın Fatih'lerine


Uyan Sultan'ım uyan, uyan Hakk aşkına
İstanbul bugün yine muhtaçtır sana
Fetih uğruna çektin bolca çile ve zahmet
Bastığın her toprak, her sözün bize servet

Sultan Mehmet ayırdı hak ile batılı
Bir devlet, bir ordu ki; kudretli ve şanlı
Bir daha çalmayacak İstanbul'umda çanlar
Bu topraklarda var oldukça Ulubatlı Hasan'lar...

ÜmmüGülsüm Bostan
05.05.2012 - İstanbul

İstanbul-Ataşehir İlçesi Lise öğrencileri arası
İSTANBUL'UN FETHİ Konulu Şiir Yarışması Birincisi

16 Mayıs 2012 Çarşamba

İSLAM İLMİHALİ ... Altıncı Bölüm: NAMAZ ... 11. Konu: VİTİR NAMAZI

İ S L A M    İ L M İ H A L İ
Altıncı Bölüm: Namaz
Onbirinci Konu: VİTİR NAMAZI

     Vitir (vitr) Arapça'da çiftin karşıtı olan "tek" anlamındadır. Hz. Peygamber, günün kılınan son namazının tek (vitr) olmasını tavsiye ve teşvik etmiş (Müslim, "Salâtü'l-müsâfirîn", 53) ve kılınma vaktine ilişkin olarak da sabah namazının sünnetinden biraz önceki vakti, yani sabah namazı vaktinin girmesine yakın bir vakti önermiş (Tirmizî, "Vitr", 12; Ebû Dâvûd, "Vitr", 8), bununla birlikte gece uyanamayacağından endişe edenlerin yatmadan önce kılabileceklerini belirtmiştir (Müslim, "Salâtü'l-müsâfirîn", 21).
     Ebû Hanîfe vitir namazının vâcip olduğunu söylerken, Ebû Yûsuf ve Muhammed ile diğer üç mezhep imamı bunun müekked sünnet olduğunu söylemişlerdir. Vitir namazının vakti, yatsı namazının sonrasından fecrin doğmasına kadardır. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre, fecirden sonra kılınmaz. Mâlik, Şâfiî ve Ahmed'e göre ise, sabah namazını kılmadığı müddetçe, fecirden sonra da vitir namazı kılınabilir.
     Vitir namazı Hanefîler'e göre akşam namazı gibi bir selâmla kılınan üç rek`attan ibaret olup akşam namazından farkı, bunun her rek`atında Fâtiha ve ardından bir sûre ve son rek`atta rükûdan önce tekbir alınarak Kunut duası okunmasıdır. Bu tekbiri almak ve Kunut duasını okumak Ebû Hanîfe'ye göre vâciptir ve hangisi terkedilse sehiv secdesi gerekir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre Kunut duası okumak sünnettir.
     Mâlik, üç rek`at vitir namazı kılmayı müstehap görmüştür. Bu üç rek`atın arası selâmla ayrılmalıdır, yani her birinde selâm verilmelidir. Mâlikîler'e göre vitir bir rek`at olarak da kılınabilir.
     Vitir namazı binek üzerinde kılınabilir, binek nereye yönelirse yönelsin, sakınca yoktur. Çünkü Hz. Peygamber bunu binek üzerinde kılmıştır. Bu husus, vitir namazının farz olmadığına da gerekçe yapılmaktadır. Şöyle ki; Hz. Peygamber hiçbir farz namazı binek üzerinde kılmadığı halde, vitiri binek üzerinde kılmıştır. Öyleyse vitir namazı farz değildir.
     Hanefîler'e göre Kunut duası sadece vitir namazında okunur. Şâfiî ve Mâlik'e göre, her zaman sabah namazının farzında rükûdan sonra ayakta Kunut duası okunabilir. Bu Kunut duası, Mâlikîler'e göre müstehap, Şâfiîler'e göre sünnettir. Sabah namazında Kunut duasını okuyan bir Şâfiî veya Mâlikî imama uyan Hanefî, susup bekleyebileceği gibi içinden Kunut duasını da okuyabilir.
     Vitir namazı, müstakil bir namaz olduğu için yatsı namazıyla birlikte kazâya kaldığı vakit kazâ edilmesi gerekir.

     Kunut duası:
     Allâhümme! İnnâ nesteînüke ve nestağfiruke ve nestehdîk; ve nü'minü bike ve netûbü ileyke ve netevekkelü aleyke ve nüsnî aleyke'l-hayra kullehü neşkuruke, velâ nekfüruk; ve nahleu ve netrukü men yefcüruk.
     Allâhümme! İyyâke na`büdü ve leke nüsallî ve nescüdü ve ileyke nes`â ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbek. İnne azâbeke bi'l-küffâri mülhık.

     Bu duayı okuyamayan kimse "Rabbenâ âtinâ" duasını okur veya üç kere "Allahümmağfir lî" veya üç kere "Yâ Rabbi" der.

     Vitir namazı tek kılınır. Cemaatle kılınması sadece ramazan ayına mahsustur. Diğer günlerde vitir namazını, yatsı namazını kılıp uyuduktan sonra gecenin sonuna doğru kılmak daha faziletli olmakla birlikte ramazanda cemaatle kılmak gecenin sonuna bırakmaktan evlâdır.

17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Turu

Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs Hafta Sonu İstanbul & Kapadokya Tur      Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi (4 km trekking turu) Avano...