24 Ocak 2013 Perşembe

İSLAM TARİHİ / Amr Bin Âs, Hâlid Bin Velid ve Osman Bin Talha'nın Müslüman Olması

İSLAM TARİHİ
Amr Bin Âs, Hâlid Bin Velid ve
Osman Bin Talha'nın Müslüman Olması
(Hicret’in 8. senesi Sefer ayı)

     Peygamber Efendimiz ile Müslümanların, Hz. Zeyneb’in vefatıyla, Hicret’in 8. senesine üzüntüyle girdiklerini söylemiştik. Ancak bu acı olayı tatlı hadise­ler takip edince, üzüntü ve keder de ortadan kalkıyordu. Bu üzücü hadiseden he­men sonra, Arapların üç meşhur şahsiyeti olan siyaset dâhîsi Amr b. Âs, harp dâhîsi [1] Hâlid b. Ve­lid ve Osman b. Talha, Medine’ye geldiler ve Hz. Re­sû­­lul­lah’ın peygamberliğini tasdik ederek İslam dairesine girdiler.
     Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Amr b. Âs, Hicret’in 7. yılında Habeşis­tan’da, Habeş Necâşîsinin telkin ve tavsiyesiyle Müslüman olmuş ve orada Pey­gam­be­ri Efendi­miz adına Necâşîye bîat etmişti [2]. Bu gelişi ise, Hz. Re­sû­lul­lah’a biz­zat bîat etmek ve Müslüman olduğunu bildirmek içindi.
     Üçünün Bir Araya Gelişi
     Necâşînin telkiniyle Müslüman olan, Arapların siyaset dâhîsi Amr b. Âs, Habeşistan’da bundan sonra fazla durmak iste­miyor ve Resûl-i Ekrem’e bizzat bîat etmek üzere Medine yo­lunu tutuyordu.
     Bu sırada Mekke’den, yine aynı gayeyle iki kişi daha çıkmıştı: Hâlid b. Velid ve Osman b. Talha... Kader, bu üçünü, Hadde denilen mevkide bir araya getiriyordu.
     Amr b. Âs, Hz. Hâlid b. Velid’e, “Ey Ebû Süleyman! Nereye ve ne için gidi­yor­sun?” diye sorarak maksadını öğrenmek istedi.
     Hz. Hâlid anlattı: “Doğru yol artık apaçık belli oldu, mesele aydınlığa ka­vuştu: Bu zât, şüphesiz peygamberdir! Vallahi, ben hemen gidip Müslüman olacağım! Bundan sonra bekleyip durmam manasız! Zaten, aklı başında olan­lar­dan İslamiyete girmeyen pek kimse de kalmadı.” [3]
     Amr b. Âs, rahat bir nefes aldı. “Vallahi, ben de Muham­med’in yanına gitmek ve Müslüman olmak istiyorum!” diyerek, aynı maksadı paylaştıklarını söyledi. Sonra da hep beraber Hz. Re­sû­lul­lah’ın huzuruna çıkıp Müslüman olmak istediklerini bildirmek üzere Medine’ye vardılar.
     Üçü de Peygamber Efendimiz (sav.)'in Huzurunda
     Bir zamanlar, “Bütün Ku­reyş Müslüman olsa, ben yine Müslüman olaca­ğımı sanmam!” diyen, Pey­gam­be­ri­mizin en şiddetli düş­man­larından, hatta bir ara vücudunu ortadan kaldırma fırsatını bile arayan Amr b. Âs... Yine bir za­manlar, müşrik ordularının başında, Müslümanlara karşı olan­ca cesaret ve ma­ha­retiyle çarpışan, İslam ordusunun Uhud’­da mağlubiyeti tatmasına sebep olan Hâlid b. Velid ve bir başka şahsiyet Osman b. Talha... Şimdi, bütün kötü ni­yetlerini bir tarafa bırakarak, hatta unutarak, geçmişte yaptıklarının mahcu­biyeti içinde Resûl-i Kibriya Efendimizin huzurunda bulunuyorlardı.
     Müslümanlarda sevinç dalga dalga idi. Resûl-i Ekrem’in Müslümanlara söylediği ise şu idi: “Mekke, ciğerpârelerini kucağınıza attı!” [4]
     Manzara ulvî olduğu kadar, ibretli ve ders de verici idi. İslam’ın kılıçla, ta­hakküm ve zorla, tehdit ve korku ile yayılmadığının, bilâkis ruh ve gönüllere tesir ederek, onları mânen fethederek, kendini onlara beğendirerek intişar et­miş olduğunun açık seçik bir ifadesiydi bu kutsî manzara...
     Savaştan, kılıçtan, kavgadan korkmayan bu bahadırlar, hiçbir zorlama, hiçbir korku, hiçbir tehdit ve hiçbir aldatma olmadan, gönüllerinden gelen samimi bir arzuyla Hz. Resulullah'ın huzurunda diz çökmüş duruyorlardı.
     Gerçi, zor ve zulüm ile zâhirî bir hâkimiyet, bir tahakküm kısa bir zamanda elde edilebilir; ama bu hâkimiyet geçici olur, devam etmez, ruh ve vicdanlara da tesir etmez. En büyük ve devamlı hâki­mi­yet ise, bütün fikirleri, kalp ve ruh­ları tesiri altına alarak ve kendini onlara zâhiren ve bâtınen beğendirmek sure­tiyle elde edilen hâkimiyettir. İşte, bunu, İslamiyet nâmına Peygamber Efendimiz (sav.) gerçekleştiriyordu.
     Teker Teker Bîat...
     Önce Hâlid b. Velid, Peygamber Efendimize sadâkat elini uzattı ve Müslü­man olarak saadet dairesine girme eş­siz şerefine erişti.
     Resûl-i Ekrem Efendimiz, böyle bir bahadırın İslam’la müşerref olup kendi safında yer almasından dolayı Allah’a hamd ve senâdan sonra Hz. Hâlid’e:
     “Ben, zaten senin akıl­lı biri olduğunu biliyordum; bu akıllığının seni er geç hayra kavuşturacağını da ümit ediyordum!” [5] dedi.
     Ancak Hz. Hâlid, o anda huzurunda bulunduğu Hz. Re­sû­lul­lah’a karşı geçmişte yapmış olduklarından dolayı mahcup ve mahzun idi. Utancından ba­şını kaldırıp Efendi­mize bakamıyor­du. Yap­tıklarının kalbine ve ruhuna yükle­diği ağır vebal yükünü üzerin­den atıp, mânen hafiflik ve huzura kavuşturacak bir yol arıyordu. Server-i Kâinat Efendimize bu halini arz etti: “Yâ Re­sû­lal­lah! Sana kar­şı yapılmış olan harplerin hepsinde bulunduğumu biliyor­sun. Benim bu husustaki vebal ve günahımın affı için Al­lah’­a dua etsen...”
     Rêsul-i Ekrem, “Ey Hâlid! İslamiyet, kendisinden evvel işlenmiş olan bütün günahları siler, temizler” deyip, Hz. Hâlid’i mânen rahatlattı. Arkasından da, “Allahım! Hâ­lid’­in, kullarını senin yolundan çevirmek için gösterdiği bü­tün gayretlerinden dolayı, yüklenmiş olduğu günahlarını affeyle!” [6] buyurdu.
     O andan itibaren Hz. Hâlid, güç ve kuvvetini ve harp dehasını İslam dini­nin yücelip yayılması, Hz. Re­sû­lul­lah’­ın muhafazası ve Müslümanların huzur içinde yaşayıp ço­ğal­maları için kullanacak ve bu uğurda gösterdiği kah­raman­lıklardan dolayı da Peygamber Efendimizden “Sey­ful­lah [Allah’ın Kılıcı]” un­vanını almaya hak kaza­nacaktır.
     Sıra Osman b. Talha’da
     Hz. Hâlid b. Velid’den sonra, Peygamber Efendimizle soyu dördüncü de­desi Kusayy’da birleşen Osman b. Talha, Müslüman olduğunu söyleyerek Re­sûl-i Ekrem’e bîat etti. [7]
     Amr b. Âs’ın Bîatı
     Müşriklere birçok siyasî taktik verip öğreten ve Müslümanlara en çok eziyet eden, Benî Sehm kabilesine mensup Amr b. Âs da, mahcup ve o âna kadar yap­tıklarının piş­manlığı içinde Peygamber Efendimizin huzurunda bulunu­yor­du. Utancından başını kaldırıp Efendimize bakamıyordu. [8]     Kendi tâbiriyle, Resûl-i Ekrem Efendimize “şartlı bîat” etmek istiyordu; geçmiş günahlarının ve İslam’a karşı yaptıklarının affı şartıyla...
     Peygamber Efendimiz de, “Bîat et ey Amr!” dedi ve ilave etti: “Şüphesiz, İs­lam, daha önce olmuş olanları siler, yok eder. Hicret de daha önce olanları si­ler, yok eder.” [9]     Bu sözler, mahcup mahcup duran Amr’ın gönlünü rahatlattı. Daha dün, Hz. Re­sû­lul­lah’a düşmanlıkta en şiddetliler arasında yer alan, hatta “Bütün Ku­reyş Müslüman olsa ben yine olmam!” diyecek kadar ileri giden Amr, ruh, kalp, akıl ve bütün lâtifeleri iman nuruyla nurlandıktan sonra ise, “İnsanlardan hiçbiri, bana Re­sû­lul­lah’­tan (a.s.m.) daha sevgili ve daha yüce olmamıştır!” [10] di­yecektir.
     Hz. Re­sû­lul­lah’a bîat ettikten sonra, Amr b. Âs, Mekke’­ye geri döndü. [11]
     Resûl-i Ekrem, ileride göreceğimiz gibi, Hz. Amr b. Âs’ı birçok askerî birli­ğin başında vazifelendirecek ve Cenab-ı Hak onun eliyle İslam’a birçok zafer kazandıracaktır. En meşhur fethi de Mısır fethi olacak; bu sebeple de “Mısır Fâ­tihi” diye anılacaktır. Şöyle demiştir: “Vallahi, Müslüman oluşumuzdan beri mühim işlerde Re­sû­lul­lah (a.s.m.), beni ve Hâlid b. Velid’i, ashabının hiç­birinden ayırmadı.” [12]
____________________________________________
Notlar-Kaynaklar:
[1] Arapların kabul ettiği diğer dâhîler şunlardı: Acele davranmayıp, işlerin neticesini beklemekte ve us­lulukta Muaviye b. Ebî Süfyan, ânında karar vermekte Muğîre b. Şu’be, büyük küçük her işte üs­tün görüşlü olmada Ziyad b. Ebih.
[2] İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 290; Taberî, Tarih, c. 3, s. 103.
[3] İbn Hişam, a.g.e., c. 3, s. 290; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 2, s. 778.
[4] Halebî, a.g.e., c. 2, s. 778.
[5] İbn Sa’d, Tabakat, c. 7, s. 395; İbn Kesir, Sîre, c. 3, s. 453.
[6] İbn Sa’d, a.g.e., c. 3, s. 395.
[7] İbn Sa’d, a.g.e., c. 5, s. 448.
[8] İbn Kesir, a.g.e., c. 3, s. 449.
[9] İbn Hişam, a.g.e., c. 3, s. 291; İbn Sa’d, a.g.e., c. 4, s. 259.
[10] Müslim, Sahih, c. 1, s. 112.
[11] İbn Hişam, a.g.e., c. 3, s. 291.
[12] İbn Kesir, a.g.e., c. 3, s. 449.

23 Ocak 2013 Çarşamba

3 Şubat - İstanbul & Uludağ Kayak Turu

İSTANBUL & ULUDAĞ
KAYAK TURU
geziyoruz@hotmail.com

Gönül Erleri Mail Grubu

3 Şubat Pazar günü

İSTANBUL 'dan ULUDAĞ'a Gidiyoruz!
     Birinci otobüs doldu, ikinci otobüste de 19 kişilik yer kaldı (25 Ocak itibariyle).

     Not:   
     Aşağıda gördüğünüz gibi güzergahımız E-5 İncirli'den (Bakırköy kavşağı) başlayacak ve Boğaziçi Köprüsünden geçilecek şekilde olacak. Belli noktaları yazdık ancak yol üzerindeki tüm İETT duraklarından binebilirsiniz. Yer ayırtmak isterseniz, sizin için E-5 üzerindeki en uygun-yakın İETT durağını yazabilirsiniz. Yer ayırtanlara, durakta saat tam kaçta olunacağını da söyleyeceğiz...

     Program:   
06:00 İstanbul / İncirli'den Hareket
Topkapı, Mecidiyeköy, Zincirlikuyu, Göztepe, Kozyatağı, Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla (E-5 Üzerinde bu güzergahtaki tüm İETT duraklarından yolcu alabiliriz)
08:00 Eskihisar / Arabalı Vapur
Vapura binerken kahvaltılıklar (meyve suları ve kaşarlı sandiviçler) dağılacak...
08:40 Topçular'a Varış
10:30 ULUDAĞ (1. Bölge Kayak Merkezi)
* Serbest Zaman...
* O bölgede yemek vs. fiyatları pahalı, bir kişilik normal bir yemek 25-30 TL. den başlıyor :( O sebeple dilerseniz ekmek arası köfte, kaşar, vs. gibi kendinize birkaç büyük sandviç yapar da yanınıza alırsanız, gereksiz yere israf etmezsiniz...
* Öğlen ve İkindi Namazları için yakınlardaki Camilere gidilebilecek.
15:30 Dönüş İçin Hareket
17:30 Topçular'dan Arabalı Vapur
18:15 Eskihisar
19:15 Tuzla'ya Varış
(E-5 güzergahından İncirli'ye kadar bırakılacak. İncirli 'ye 20:30 da varılacak)

     Ücret:   
Sadece 59.00 TL
(Başka tur firmalarında; görünürde buna yakın fiyatlar var ancak, ayrı kalemlerle para toplanmakta. Yaklaşık 80-90 TL. den aşağı böyle bir tura katılmak neredeyse imkansız. Ayrıca sadece 1 veya 2 merkezi noktadan hareket edilmekte, yol güzergahında hiç kimse alınmamaktadır.)
     Ücretimize; Gidiş-dönüş ulaşım, araç içi ikramlar (su, çay, meyve suyu, gazoz, kola, kek), kahvaltı için meyve suyu, çay, sandiviç ve rehberlik dahildir.
     Öğlen yemeği, akşam yemeği fiyatımıza dahil değildir. Dileyen kendi yiyeceğini getirir,
dileyen de oradaki mekanlardan temin eder...
     Ücretler giderken otobüste toplanacaktır... (Fiyata KDV dahildir)

     Notlar:   
* Kayak takımı kiralamak isterseniz, bedeli yaklaşık 30-40 TL. gibi,
* Kızak kiralamak isterseniz, günlük bedeli yaklaşık 20 TL. gibi,
* Kayak hocasından ders almak isterseniz, 2 saatlık ders bedeli kişi sayısına göre 40 ile 80 TL. arası tutacaktır. (Grup sayısına göre... Tek kişi ders alacak olsa, hoca; 80 TL., hatta 100 TL. talep edecektir. Eğer 8-10 kişi birlikte ders alınacak olursa da kişi başına 40 TL., 50 TL. gibi bir bedelle aynı ders alınabilecektir...
* 47 Kişilik Mitsubishi Safir yahut Mercedes 403 lüks otobüs ile gidiş-dönüş olacak.

Gönül Erleri Mail Grubu olarak düzenleyeceğimiz
bu programa katılmak isterseniz
geziyoruz@hotmail.com adresimize
ad, soyad, kişi sayısı,
otobüse nereden bineceğiniz ve
sadece birinizin cep tlf. numarasını yazarsanız;
yeriniz ayrılacak ve size mail ile de, tlf. ile de dönülecek...

Rezervasyon: geziyoruz@hotmail.com
Tlf.: 0216 452 60 70

22 Ocak 2013 Salı

İSLAM İLMİHALİ / ORUÇ / YÜKÜMLÜLÜK ŞARTLARI

İSLAM İLMİHALİ
Yedinci Bölüm:
ORUÇ
Dördüncü Konu:
ORUCUN RÜKÜN ve ŞARTLARI


     B) YÜKÜMLÜLÜK ŞARTLARI
     Orucun yükümlülük şartları denince, bir kimsenin oruç ibadetiyle yükümlü (mükellef) sayılması, farz veya vâcip bir orucun bir kimsenin zimmetinde borç olarak sabit olması için aranan şartlar kastedilir. Fıkıh literatüründe bu şartlar, orucun vücûb şartları" olarak da anılır. Oruç tutmamayı mubah kılan mazeret halleri de, bu yükümlülük şartlarını açıklayan ilâve bilgilerdir.

     a) Yükümlülük Şartları
     Namaz mükellefiyeti için gerekli olan şartlar yani Müslümanlık, ergenlik (bulûğ) ve belli bir aklî olgunluk düzeyinde olmak (akıl), oruç için de gerekli ve geçerlidir.
     Ergenlik yaşına gelmeyenler ibadetlerle yükümlü olmamakla birlikte, alıştırmak ve ısındırmak maksadıyla, aile büyükleri onlara ara ara namaz kılmalarını ve oruç tutmalarını söyleyebilir. Peygamberimiz, yedi yaşından on yaşına kadarki sürede çocuğun namaza alıştırılmasını önermiştir. Bedenî durumları dikkate alınmak şartıyla çocukların 8-9 yaşlarından itibaren oruca alıştırılmaları da uygundur.
     Genel vücûb şartları yanında kişinin ayrıca oruç tutmaya güç yetirecek durumda olması ve yolcu olmaması da şarttır. Bu şartlar orucun edasının vâciplik şartları olarak da adlandırılır. Oruç bahsinin başında zikrettiğimiz âyetin belirttiğine göre, hasta ve yolcu olan kişiler isterlerse oruç tutmayabilirler. Fakat tutmadıkları oruçları normal duruma döndükten sonra kazâ ederler. Hasta için normal durum iyileşmek, yolcu için ise, yolculuğun bitmesidir (ikamet). Oruç tuttuğu takdirde kendisinin veya çocuğunun zarar görmesi muhtemel olan gebe veya emzikli kadınlar da oruç tutmayabilirler. Hatta zarar görme ihtimali kuvvetli ise tutmamaları gerekir. Durumları normale döndüğünde tutamadıkları oruçları kazâ ederler.
     Yaşlılık sebebiyle oruç tutmaya artık gücü yetmeyenler, bunun yerine bir fakir doyumluğu olan fidye verirler.

     b) Oruç Tutmamayı Mubah Kılan Mazeretler
     Kur'an'da ve hadislerde, dinde insanlara zor gelecek hiçbir yükümlülüğün bulunmadığına sıklıkla işaret edildiğini, herhangi bir sıkıntı ve meşakkatin bulunduğu durumda da mükelleflere birtakım kolaylık ve ruhsatların tanınmış olduğunu biliyoruz. Bu genel ilkenin bir parçası olarak, bazı durumlarda farz olan ramazan orucunu tutmamaya da müsaade edilmiştir.

     Ramazan orucunu tutmamayı mubah kılan mazeretler (özürler) genel hatlarıyla şunlardır:
     1. Sefer: Namaz bölümünde belirtildiği üzere sefer (yolculuk) hali, genellikle, sıkıntı ve meşakkatli olduğu için yolcu olanlara birçok konuda kolaylıklar getirilmiştir. Yolcu olanlar için, namazın terkine değil, kısaltılmasına veya cem edilmesine ruhsat verildiği halde, namaza göre daha yorucu ve yıpratıcı olduğu için orucun terk edilmesine ruhsat verilmiştir (bk. el-Bakara 2/183-184). Bununla birlikte yolcu sayılan kimsenin, eğer gerçekten bir sıkıntı yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutması daha faziletli görülmüştür.
     Geceden niyetlendiği orucu tutarken, gündüzün yola çıkmak durumunda kalan kimse, Hanefîler'e göre, bu orucunu tamamlasa daha iyi olur; fakat bozması durumunda kefâret gerekmez. Şâfiî ve Hanbelîler ise, ramazan ayında Hz. Peygamber'in Mekke fethine çıktığında Kadîd denilen yere varıncaya kadar oruçlu olup orada orucunu bozduğuna dair rivayete dayanarak, geceden niyet edilmiş orucun bile sefer durumunda bozulabileceğini söylemişlerdir. Savaş durumu veya cephede uzun süre çatışma durumu da aynı şekilde bir mazerettir. Bu durumlarda kalan kişi, sağlığına ve görevine uygun düşen seçeneğe göre hareket etmelidir.
     2. Hastalık: Hastalık da birtakım ruhsatların sebebi olan bir durumdur. Yüce Allah, bölüm başında zikredilen âyette hiçbir kayıt getirmeden hasta olanların, iyileştikleri bir vakitte oruç tutabileceklerini ifade etmiştir. Bu bakımdan oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından endişe eden, yahut böyle olmamakla birlikte oruç tutmakta zorlanacak olan kimseler oruç tutmayabilir veya başlamış bulundukları orucu bozabilirler. Oruç tuttuğu takdirde hasta olacağı tıbbın verilerine göre kuvvetle muhtemel olan kişinin de hasta hükmünde olduğu söylenmiştir.
     3. Gebelik ve Çocuk Emzirmek: Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır (Nesaî, "Sıyâm", 50-51, 62; İbn Mâce, "Sıyâm", 3).
     4. Yaşlılık: Dinimiz oruç tutmaktan âciz olan yaşlı kimselerin oruç tutmasını istememiş, bunun yerine, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini öngörmüştür. Bölüm başında zikredilen âyette oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin veya tutmaya çalıştıkları takdirde büyük bir sıkıntı çekecek olanların fidye vermeleri gerektiği ifade edilmektedir. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar da bu hükümdedir. Ancak ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp da, daha sonra kazâ edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kazâ ederler.
     İyileşmeyen sürekli bir hastalık nedeniyle oruç fidyesi veren kimse daha sonra oruç tutmaya güç yetirecek olsa fidyenin hükmü kalmaz; oruç tutması ve önceki tutamadığı oruçları kazâ etmesi gerekir.
     5. İleri Derecede Açlık ve Susuzluk: Oruçlu bir kimse açlıktan veya susuzluktan dolayı helâk olacağından, beden ve ruh sağlığının ciddi boyutta bozulacağından endişe ediyorsa veya böyle bir şeyin olması tecrübeye veya doktor raporuna göre kuvvetle muhtemel ise, orucunu bozması câiz olur. Hatta ölüm tehlikesi açıksa oruç tutması haram olur.
     6. Zor ve Meşakkatli İşlerde Çalışmak: Esas itibariyle bir insanın ibadetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. İnsanın ibadetini sağlıklı bir şekilde yapmakla geçimini temin ikilemi arasında bırakılması insan hakları açısından kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir. Böyle bir durumda bırakılan kişi, eğer toplum kendisine daha iyi iş imkânları sağlayamıyorsa, dolayısıyla işinden ayrıldığı takdirde geçim sıkıntısı çekmesi kesin veya kuvvetle muhtemel ise, bu durumda oruç tutmayabilir. Geçici bir süre ağır bir işte çalışmak durumunda kalan ise bu durumda oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar erişeceğinden endişe ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkan bulurlarsa kaza ederler, değilse oruç yerine fidye verirler.
     Kur'an'da oruç tutmamayı mubah kılan mazeretler olarak hastalık, yolculuk ve oruca güç yetirememeden söz edilmiştir (el-Bakara 2/184-185). Fakihler de oruç tutmama ruhsatını bu üç durumla sınırlı tutmayı tercih etmiş, bu üç durumun ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkat halinde oruç tutulmayabileceğini söylemekte mütereddit davranmışlardır. Bunun en başta gelen sebebi, mükelleflerin sübjektif ve değişken bir durum olan meşakkati belirlemede ölçüsüz veya mütesâhil davranıp olur olmaz bahanelerle orucu terk etmesine yol açma, yani bu ruhsatı kötüye kullanma endişesidir. Bununla birlikte oruç ibadeti, netice itibariyle kul ile Allah arasında kalan bir yükümlülük ilişkisi olduğundan, mükelleflerin yukarıda sayılan mazeretler ışığında kişisel inisiyatiflerini kullanması, mazeretleri içlerine sinmediği sürece orucu terk etmemesi, haklı ve geçerli bir mazeretlerinin bulunduğuna iyice kani olduklarında da anılan ruhsattan yararlanması isabetli bir tutum olur.
     Sıralanan bu mazeretlerden biri sebebiyle oruç tutamayan kimse, oruca, oruçlulara ve ramazan ayına hürmeten, mümkün oldukça bunu belli etmemelidir.
     Canına veya bir uzvuna yönelik bir tehdide mâruz kalan kimsenin nasıl davranacağına ilişkin olarak kimi âlimler, zorlama karşısında ramazan orucunu bozmayıp zulmen öldürülen kimsenin günahkâr olmayacağını; tersine dinine bağlılığını gösterdiği için büyük bir sevap kazanmış olacağını söylemişlerse de ağırlık kazanan görüş bu durumda orucu bozmanın daha doğru olacağı yönündedir. Hatta tehdit altında kalan kişi, oruç için tanınan yolculuk, hastalık gibi bir mazerete sahip ise, zorlama karşısında orucunu bozmazsa günahkâr olur.
     Düğün veya sünnet yemeği gibi bir ziyafete çağrılan kimsenin, genel olarak diğer davetlerde olduğu üzere bu davete icabet etmesi, dostluk bağlarının güçlendirilmesi veya ilişkilerin geliştirilmesi vb. amaçlara hizmet edeceği için teşvik edilmiştir. Nâfile oruç tuttuğu bir günde böyle bir ziyafete çağrılan kimse, sözü edilen olumlu amaçlara hizmet edeceğinden eminse, bu davete icâbet etmesinin yerinde bir davranış olacağı; fakat, yine de beklenmedik yararlara ve güzelliklere yol açabileceği mülâhazasıyla genel olarak bu tür davetlere icâbet edip orucunu bozmasında bir beis bulunmadığı ifade edilmiştir. Başlanmış olan nâfileyi tamamlamak gerektiği kuralı sebebiyle bozduğu bu orucu daha sonra kazâ eder.

MERKEZ BANKASI'NA 300 Büro Görevlisi Alınacak... Online Başvuru...


TÜRKİYE CUMHURİYET 
MERKEZ BANKASI'na
BÜRO GÖREVLİSİ ALINACAK

     T.C. Merkez Bankası teşkilatında, sözleşmeli olarak çalıştırılmak üzere sınavla Büro Görevlisi alınacaktır.

1- ADAYLARDA ARANACAK KOŞULLAR

- Önlisans programlarının; Bankacılık, Sigortacılık, Bilgi Yönetimi, Büro Yönetimi ve Hizmetleri, Dış Ticaret ve Avrupa Birliği, Halkla İlişkiler, İnsan Kaynakları, İşletme, Lojistik, Maliye, Gümrük İşletme, Menkul Kıymetler ve Sermaye Piyasası, Muhasebe, Sosyal Bilimler bölümlerinden mezun olmak (Lisans mezunlarının başvuruları kabul edilmeyecektir),

- 2012 yılında yapılan Kamu Personel Seçme Sınavından 70 ve üzerinde KPPSSP93 puanı almış olmak,

- Son başvuru tarihi itibarıyla 30 yaşından büyük olmamak (01/02/1983 ve daha sonra doğanlar başvurabilir. Bankamız çalışanları için bu şart aranmaz),

- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Memurları Yönetmeliği’nin 10. maddesinde yazılı diğer nitelikleri taşımak.

2- SINAVLAR

KPSS puanı en yüksek olan adaydan başlayarak yapılacak sıralama sonucunda ilk 300 aday (300 üncü adayla aynı puanı alan adaylar da dahil) sözlü sınav-mülakata tabi tutulacaktır.


3- BAŞVURU

Adayların 21/01/2013 tarihinden 01/02/2013 tarihi çalışma saati sonuna kadar, Bankamız internet sitesi (Eleman Alım Başvurusu) İnsan Kaynakları sayfasından elektronik yolla başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Şahsen veya posta ile yapılan başvurular dikkate alınmayacaktır.

Bu sınavın, başvurudan işe alıma kadarki tüm aşamalarında adaylara yapılacak bilgilendirme ve çağrılar, adayların başvuru sırasında bildirdikleri e-posta adreslerine bildirim veya Bankamızın internet sitesinde ilan yoluyla yapılacak, kağıt ortamında herhangi bir yazışma yapılmayacaktır.


Yukarıdaki mavi renkli başlığa tıklayarak
Başvurunuzu Online Olarak Yapabilirsiniz

Peygamber ve Sünnete Olan İhtiyaç

HADÎS - SÜNNET
NEVEVÎ VE RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN

     B. Peygamber ve Sünnete Olan İhtiyaç
     Yüce yaratıcı insanoğlunu mükerrem ve mükemmel bir varlık olarak yaratmıştır. Fakat bu mükemmelliğine rağmen insan, ilâhî hitâba doğrudan muhâtap olacak yapıya sahip değildir. Bu sebeple dünyada insan hayatının başladığı günden beri, Allah Teâlâ, onların arasından seçtiği “Nebî” veya “Resûl” denilen peygamberleri kendisiyle kulları arasındaki irtibâtı kurmak ve açıklamakla görevlendirmiştir.
     Bütün peygamberler, Allah’ın emir ve nehiylerini O’nun kullarına ulaştırmak ve onlara doğru yolu göstermekle görevlendirilmiş hidâyet elçileridir. Peygamberler bu kutsal elçilik görevlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışmışlardır. Bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem de, ümmetine Allah Teâlâ’nın istediği şekilde yaşamaları için gerekli bilgileri uygulamalı olarak vermiştir. Her peygamber gibi bizim peygamberimizin de iki temel görevi vardı: Tebliğ ve beyân.

     “Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun” [Mâide sûresi (5), 67].

     “İnsanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkca anlatasın diye sana da Kur’ân’ı inzâl ettik” [Nahl sûresi (16), 44].

     Peygamber Efendimiz vahiy yoluyla Allah’tan aldığı Kur’an âyetlerini, görevi gereği, insanlara sadece ulaştırmakla kalmıyor aynı zamanda onları açıklıyor ve anlatıyordu. Tebliğ ettiklerini açıklamak ve anlatmak onun aslî göreviydi. Hemen işâret edelim ki Peygamberimiz’in tebliğ görevi evrensel olduğu için, açıklamaları da ona uygun bir çerçeve ve nitelikte gerçekleşiyordu. Yani sünnet, Kur’ân’ın evrensel planda Hz. Peygamber tarafından yorumlanması demek oluyordu.
     "Mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in eksiksiz, yeterli, açık ve her şeyi açıklayıcı olmasına ve dinimizin de ikmal edilmiş bulunmasına rağmen, sünnetin ifade ettiği bir yorum ve anlatıma gerçekten ihtiyaç var mıdır?" şeklinde bir soru aklımıza takılabilir. Gerçek şu ki, yüce kitabımızın yeterli, açık ve açıklayıcı oluşu elbette bir hakikattir. Ancak onun bu niteliklerine rağmen, muhatapları olan insanların anlayış seviyeleri farklı olduğu için onu tek tek doğru olarak anlayıp kavramaları mümkün değildir. Öte yandan sorumluluk için duymak değil, anlamak gerekmektedir. İnsanları anlamadıkları şeylerden sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu sebeple kim, neyi anlamak ihtiyacında ise, ona onu anlatmak lâzımdır. En iyi, en güzel, en doğru ve en doyurucu açıklamayı da elbette Kur’an âyetlerini getirip tebliğ eden Peygamber yapacaktır. Peygamber’in açıklamaları, hiç bir zaman Kur’an’ın eksik, yetersiz ve kapalı olduğu anlamına gelmez. “Allah’a kul olmak”tan başka görevi bulunmayan insanlar, ancak bu açıklamalar sayesinde O’na nasıl kulluk edeceklerini öğrenmiş olacaklardır. Bu sebeple sünnetsiz bir müslümanlık düşünmek mümkün değildir.
     Hayatın ilâhî irâde doğrultusunda şekillenmesi konusunda Sünnet, Kur’an ile birlikte hemen onun yanıbaşında birinci dereceden bir görev üstlenmiş bulunmaktadır. Bunun böyle olduğunu hem Peygamber’e itaatı emreden Kur’ân-ı Kerîm, hem de Hz. Peygamber’in bizzat kendisi ifade ve ilân etmektedir.

     Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır:
     وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا
     “Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçının!” [Haşr sûresi (59), 7].

     قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ
     “De ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” [Âl-i İmrân: (3), 31].

     لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً
     “Allah’a ve kıyamet gününe kavuşacağını uman sizler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır” [Ahzâb sûresi (33), 21].

     فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ
     “Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah’a ve Resûlü’ne arz ediniz!” [Nisâ sûresi (4), 59].

     فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
     “Hayır Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip verdiğin hükmü, içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan kabul edip teslim olmadıkları sürece tam mü’min olamazlar” [Nisâ sûresi (4), 65].

     وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
     “Gerçekten sen, doğru yola, Allah’ın yoluna çağırıyorsun” [Şûra sûresi (42), 52].

     فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
     “Peygamber’in emrine muhâlefet edenler, fitneye ya da can yakıcı bir azaba uğramaktan çekinsinler” [Nûr sûresi (24), 63].

     مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ
     “Kim Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” [Nisâ sûresi (4), 80]

     Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:
     “..Kim benim sünnetimden (yaşama tarzımdan) yüz çevirirse benden değildir” (Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5).

     “Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar” (Dârimî, Mukaddime 16).

     Bütün bu âyet ve hadisler, müslümanların ancak sünnete sarılmak ve ondan ayrılmamaya çalışmak suretiyle İslâmî kimliklerini koruyabileceklerini ifade etmektedir. Zira açık bir gerçektir ki, sünnetin terkedilmesiyle doğacak boşluk, sünnetin tam zıddı demek olan bid’atla doldurulacaktır.

     Sünnet, en kısa ve genel anlatımıyla “İslâm kültürü” demektir. Bid’at ise, İslâm kültürüne ters düşen, onda yeri olmayan ve fakat ondanmış gibi görülmeye ve gösterilmeye çalışılan yabancı unsur demektir. Muhtelif kıta ve iklimlerde yaşayan müslümanlar arasında çağlar boyu görülegelen ortak değerler ve uygulama benzerlikleri, sünnetin belirleyiciliği, birleştiriciliği, bütünleştiriciliği yani evrenselliği sayesinde olmuştur. Açıkca söyleyecek olursak, ümmet sünnetle vardır, onunla yaşar. Yozlaşma sünnetten ayrılmakla başlar.

20 Ocak 2013 Pazar

NEVEVÎ VE RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN / HADÎS - SÜNNET / GİRİŞ

G İ R İ Ş

HADÎS - SÜNNET
NEVEVÎ VE RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN

     I - H A D İ S - S Ü N N E T
     Güzel dinimizin iki temel kaynağı vardır. Bunlar yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in Sünneti’dir.
     Ashâb–ı kirâm, İslâm dinini, Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’in şahsı ve onun sözlü veya fiilî tebliğ ve tâlimâtı demek olan sünnetinden meydana gelen bir bütün olarak tanıdı.
     Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslâm dini, Kitap ve Sünnet’in ortaya koyduğu esaslar çerçevesinde anlaşıldı ve yaşanmaya çalışıldı.
     Daha ilk halîfe Hz. Ebû Bekir zamanında Kur’an âyetleri bir araya toplandı. Bizzat Hz. Peygamber’in izniyle kendi devrinde başlayan sünneti ezberleme ve yazarak derleme çalışmaları ise, zaman içinde giderek hız ve yaygınlık kazandı. İlk bir buçuk asırda tamamen yazılı hale getirilmiş olan sünnet bilgi ve belgeleri, ikinci ve özellikle üçüncü hicrî yüzyılda büyük hadis kitaplarında toplandı. Bugün bizim hadis kitaplarında gördüğümüz bu yazılı metinler, birer sünnet belgesi olarak hadis adıyla anılageldi.

     A. Tarifler
     l. Hadis
     Hadisin terim anlamı, Hz. Peygamber’in sözü, fiili, ashâbının yaptığını görüp de reddetmediği davranışlar (takrir) ve onun yaratılışı veya huyu ile ilgili her türlü bilgi demektir. Hadis, Hz. Peygamber’i dinleyen sahâbîden başlayarak onu rivâyet edenlerin adlarının yazılı olduğu sened ile Hz. Peygamber’in söz, fiil veya takrîrinin yazıldığı metin’den meydana gelir. Yani hadis deyince, sened ve metinden oluşan bir yazılı yapı anlaşılır. Ancak Riyâzü’s-sâlihîn’de hadis metinlerinin kolay okunup öğrenilmesi için sahâbî dışındaki râviler yâni sened kısmı müellif tarafından çıkarılmıştır.

     Hadis İlmi iki ana bölüme ayrılır:

     a. Rivâyetü’l-hadîs ilmi. Hz.Peygamber’in sözü, fiili, takriri, halleri ve bunların rivayet ve zabt edilişi ile alâkalı bir bilim dalıdır. Hadis metinlerini ihtiva eden kitaplar, bu dala ait kaynaklardır. Bu ilim dalı “hadis naklinde hatadan uzak kalma” temeli üzerinde yapılmış çalışmaları yansıtır.

     b. Dirâyetü’l-hadîs ilmi. Hadis Istılahları İlmi diye de anılır. Hadisin yapısını meydana getiren sened ve metni anlamaya imkân veren birtakım kaideler ilmidir. Bu kaideler yardımıyla bir hadisi kabul veya reddetmek mümkün olur. Hadis usûlü ile ilgili eserler bu ilmin kaynaklarıdır.

     Bu ilmin hedefi, Hz. Peygamber’in hadislerini başka sözlerle karıştırılmaktan, değiştirilmekten, bozulmaktan ve iftiraya uğramaktan ilmî yollarla korumaktır. Hz. Peygamber’e nisbet edilen sözün gerçekten ona ait olup olmadığı bu ilmin kurallarıyla anlaşılır.

     Hadis ilminin gayesi, rivayetlerin sahih ve doğru olanlarını sahih ve doğru olmayanlarından ayırmaktır. Bir başka ifade ile Hz. Peygamber’in söylemediği bir sözü ona söyletmemek, yapmadığı bir işi ona yaptırmamak, yani sünneti aslî berraklığı içinde korumaktır.

     Her iki dalıyla birlikte hadis ilminin gelişmesi, “Hz. Peygamber’e yalan isnad etmeme dikkati” ve “tebliğ görevi”nin yerine getirilmesi sâyesinde gerçekleşmiştir. Bu konuda ilk ve en değerli gayret, sevgili Peygamberimiz’in en hayırlı nesil olarak takdir ve takdim buyurduğu ashâb-ı kirâm’a aittir. Rivayetü’l-hadîs ilminin kurucuları oldukları gibi, dirâyetü’l-hadîs ilminin temellerini atanlar da onlardır. Allah kendilerinden razı olsun.

     Ashâb, sahâbî kelimesinin çoğuludur. Sahâbî, müslüman olarak Hz. Peygamber’i gören ve o iman üzere ölen kimseye denir. Herhangi bir sahâbî ile görüşme imkânı bulan kimseye de tâbiî adı verilir.

     2. Sünnet
     Sünnet, sözlükte yol demektir. Yolun iyisine de kötüsüne de sünnet denir. Yalın halde söylendiği zaman “güzel yol” anlamındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelime, devamlı âdet, kâinâtın düzeninde geçerli olan tabiî kanunlar, gidilen yol gibi anlamlarda kullanılır. Bir de sünnetullah terimi vardır. Bu, Allah’ın koyduğu kurallar, toplumların hayatlarında görülen ilerleme, gerileme ve hatta yok olmada geçerli olan ilâhî kanunlar demektir.
     Terim olarak sünnet, söz, fiil ve takrirleri ile Hz. Peygamber’in İslâm’ı yaşayarak yorumlaması demektir. Bu anlamda sünnet, hadisten daha kapsamlıdır. Nitekim “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti..”(Mâlik, Muvatta’, Kader 3) hadisinde bu anlam açıkca görülmektedir.
     Hz. Peygamber’e nisbet edilen her şeyin yazılı metni mânasında hadis, günümüzde sünnet yerine de kullanılmaktadır. Artık bugün hadis deyince sünnet, sünnet deyince hadis anlaşılmaktadır. Sünnetin çoğulu sünen olduğu gibi Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerine ait hadisleri içeren kitaplardan bir kısmının adı da Sünen’dir.
     Başlangıçta hadisin, Hz. Peygamber’in sözlerini, sünnetin ise, fiil ve uygulamalarını ifade etmek için kullanılması, hadisi sünnetten ayrı düşünmek için yeterli değildir. Bu birlik, sünnete, kendine ait olmayan bir unsuru yamamak, ona kendisinden olmayan bir şeyi katmak mânasına asla gelmez. Bu yöndeki müsteşrik iddialarına kulak asmamak gerekir. Zaten sünnet, hadis kitaplarında gördüğümüz hadis metinleri değil, onların ifade ettiği mânalardır.
     Sünnet, Kur’ân’ın açıklayıcısı olduğu için Kur’ân-ı Kerîm’den hemen sonraki ikinci delildir. Kur’an, okunan vahiy; sünnet, rivayet olunan vahiy (Şâfiî, Risâle, s. 91-92); hadis ise, “rivayet edilen sünnet” (Kâsımî, Kavâidü’t-tahdîs, s. 35-38; Cezâirî, Tevcîhü’n-nazar, s. 2) demektir.
     Hadis kitaplarımız, rivayet olunan vahiy demek olan sünnetin yazılı belgeleri ile doludur. Bu belgelerin niteliklerine göre farklı ve özel terimlerle ifade edilmesi ve değişik hükümlere bağlanması ilmî bir meseledir. Bu nitelikleri ve terimleri Hadis Usûlü İlmi tayin ve tesbit etmektedir.

ÇEVRE ve ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI 77 ADET SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALACAK


KENTSEL DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI KAPSAMINDA
ÇALIŞTIRILMAK ÜZERE
SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALINACAKTIR
14.01.2013


     16/05/2012 tarihli ve 6306 sayılı Kanuna istinaden yürürlüğe konulan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Uygulamalarında Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına Dair Esaslar”a göre istihdam edilmek üzere, aşağıda belirtilen şartlarda toplam (77) adet sözleşmeli personel alınacaktır.


I- SÖZLEŞMELİ PERSONELİN UNVANLARA GÖRE DAĞILIMI

UNVANIADEDİ 
İnşaat Mühendisi 15
Bilgisayar Mühendisi 7
Makine Mühendisi 7
Elektrik-Elektronik Mühendisi 7
Harita Mühendisi 7
Jeoloji Mühendisi 3
Jeofizik Mühendisi 3
Şehir ve Bölge Plancısı 7
Mimar 7
Avukat 7
Uzman 7
TOPLAM 77


II-ADAYLARDA ARANAN ŞARTLAR
A) GENEL ŞARTLAR
1) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin 4 üncü ve 5 inci alt bentlerinde yer alan şartları haiz olmak.
2) Yurdun her yerinde ve arazi şartlarında görev yapabilecek sağlık şartlarını taşımak.
3) Erkek adaylar için askerliğini yapmış olmak.
4) Son başvuru günü itibariyle 25 yaşından gün almış ve 40 yaşını doldurmamış olmak.
5) Sözlü sınavdan en az 70 puan almış olmak.
6) Mezun olduğu fakülte veya bölümde ilk 5 veya 10 sıralamasının içinde olmak.
7) İngilizce, Fransızca veya Almanca dillerinin en az birinden KPDS'den en az (E) düzeyinde puan aldığını (TOEFL' dan en az 153 puan veya FCE, CAE, CPE ya da IELTS en az C seviyesinde İngilizce bildiğini) belgelendirmek.
8) Sözlü sınavla alınacak personelin her bir unvanı için belirlenen adedin 4 (dört) katı aday aşağıdaki öncelik sırasına göre sözlü sınava çağrılacaktır.
  a) Mezun olduğu fakülte veya bölümde ilk 5'e (beşe) giren ve en az üç yıl süreli mesleki tecrübeye sahip olanlar.
  b) (a) bendinde belirtilen şartları taşıyanlardan yeterli müracaat olmazsa, mezun olduğu fakülte veya bölümde ilk 10'a (ona) giren ve en az üç yıl süreli mesleki tecrübeye sahip olanlar.
  c) (b) bendinde belirtilen şartları taşıyanlardan yeterli müracaat olmazsa, mesleki tecrübe şartı aranmaksızın mezun olduğu fakülte veya bölümde ilk 5'e (beşe) girenler.
  ç) (c) bendinde belirtilen şartları taşıyanlardan yeterli müracaat olmazsa, mesleki tecrübe şartı aranmaksızın mezun olduğu fakülte veya bölümde ilk 10'a (ona) girenler.
(a), (b), (c) ve (ç) bentlerindeki aynı nitelikli olanlardan yabancı dil düzeyi yüksek olanlara göre sıralama yapılacaktır.
  d) Yukarıda belirtilen şartları taşıyanlardan yeterli müracaat olmazsa, yabancı dil bilgisi ve mesleki tecrübe şartı aranmaksızın mezun olduğu fakülte veya bölümde ilk 10'a (ona) girenler.
9) Adaylar, mesleki tecrübelerini gösterir belgeyi Sosyal Güvenlik Kurumundan alarak Bakanlığa sunmak zorundadır.
10) Sözleşmeli olarak istihdam edilecek personelin bu ilanda ve ilgili mevzuatta belirtilen şartları taşımadığının tespiti halinde başvuruları değerlendirmeye alınmayacaktır. Ayrıca başvuru şartlarını taşımadığı daha sonradan tespit edilenlerin sözleşmeleri tazminatsız ve bildirimsiz feshedilecektir.
11) Gerçeğe aykırı belge verenler ya da beyanda bulunanlar hakkında yasal işlem yapılacak, atamaları yapılmış ise atamaları iptal edilecek; Bakanlık tarafından kendilerine bir bedel ödenmiş ise bu bedel yasal faizi ile birlikte tahsil edilecektir.

B) İSTİHDAM VE ÜCRET
1) Sözleşmeli personel, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun kapsamında uygulamaların yapılacağı Bakanlıkça uygun görülen il veya illerde çalışmak zorundadır.
2) Sözleşme ücreti, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 4/B maddesine göre çalıştırılan sözleşmeli personel için belirlenen tavan ücretin iki katını (brüt 6870.54 TL.) geçmemek üzere, adayların mesleki tecrübelerine göre tespit edilecektir.

C) UNVANLAR İTİBARİYLE ARANAN ÖZEL ŞARTLA


İNŞAAT MÜHENDİSİ
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurt dışındaki üniversitelerin “İnşaat Mühendisliği” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Zemin Mekaniği
  b) Yapı Malzemesi
  c) Yapı Statiği
  d) Betonarme
  e) Şantiye Bilgisi
  f) Kentsel Dönüşüm

BİLGİSAYAR MÜHENDİSİ
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği, Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar ve Enformatik Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği, Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Donanım
  b) Yazılım Mühendisliği
  c) Veritabanı ve Arayüz Tasarımı
  d) Sistem Mühendisliği
  e) Bilgi Güvenliği

MAKİNE MÜHENDİSİ
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Makine Mühendisliği” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Mühendislik mekaniği
  b) Enerji tesis ve işletmeleri
  c) Endüstriyel akustik ve gürültü
  d) Genel proses tekniği
  e) Makine dinamiği

ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSİ
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Elektrik-Elektronik Mühendisliği” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Enerji dönüşümü
  b) Elektromanyetik dalgalar
  c) Elektrik ve elektronik sistemlerinin analog ve sayısal denetimi
  d) Enerji verimliliği ve güç kalitesi
  e) Elektronik devre elemanları

JEOFİZİK MÜHENDİSİ
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Jeofizik Mühendisliği” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Sismoloji
  b) Yer fiziği
  c) Uygulamalı jeofizik
  d) Yapı jeofiziği
  e) Gravite

JEOLOJİ MÜHENDİSİ
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Jeoloji Mühendisliği ya da Hidrojeoloji Mühendisliği” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Tektonik
  b) Hidrojeoloji
  c) Tarihsel jeoloji
  d) Genel jeoloji
  e) Mineraloji
  f) Paleontoloji
  g) Harita Ölçek
  h) Mühendislik Jeolojisi
  ı) Petrografi
  i) Sedimantoloji
  j) Maden Yatakları

HARİTA MÜHENDİSİ
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği, Jeodezi ve Haritacılık, Harita Mühendisliği veya Geomatik Mühendisliği” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Coğrafi bilgi sistemleri uygulamaları
  b) Jeodezi (koordinat sistemleri)
  c) Kadastro bilgisi
  d) İmar uygulamaları
  e) Haritacılık yazılımları

ŞEHİR VE BÖLGE PLANCISI
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Şehir ve Bölge Planlama” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Kent Ekonomisi
  b) Konut Politikaları
  c) Kentsel Dönüşüm
  d) Kent Sosyolojisi
  e) İmar ve Hukuk

MİMAR
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin “Mimarlık” lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Mesleki konularıyla ilgili bilgisayar programlarını iyi derecede kullanmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Mimari tasarım
  b) Yapım bilgisi
  c) Yapı malzemesi
  d) Mimarlık tarihi
  e) Bilgisayar destekli çizim
  f) Kentsel Tasarım
  g) İmar ve Hukuk

AVUKAT
1) Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış yurtdışındaki üniversitelerin hukuk fakültelerinden mezun olmak.
2) Microsoft Office programlarını iyi derecede kullanmak.
3) İstihdam edileceği il sınırları içinde ikamet etmek ve baroya kayıtlı olmak.
4) Baro Disiplin Kurulunca verilmiş uyarma cezası dışında cezası bulunmamak.
5) Sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle avukat olan eşi veya avukat olan usul ve füruğunun varsa Bakanlık aleyhine vekil sıfatıyla takip ettikleri davalardan çekilmiş olmak.
6) Başvuru sırasında istenecek belgeleri teslim etmiş olmak. (Avukatlık Ruhsatname örneği, Avukatın veya avukatlık ortaklığındaki avukatların, uyarma cezası dışında ceza almadıklarına ilişkin bağlı bulundukları barodan alınacak belge, Avukat olan eşi ve avukat olan usul ve füruğunun Bakanlık aleyhine yürütmekte olduğu dava varsa, bu davalardan çekildiklerine dair belge)
7) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Anayasa Hukuku
  b) Medeni Hukuk
  c) Borçlar Hukuku
  d) Ticaret Hukuku
  e) Medeni Usul Hukuku
  f) İcra ve İflas Hukuku
  g) İdare Hukuku
  h) İdari Yargılama Hukuku
  ı) Ceza Hukuku
  i) Ceza usul Hukuku
  j) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

UZMAN
1) Üniversitelerin Türkiye’deki veya denkliği YÖK tarafından onaylanmış fakültelerin “İşletme, İktisat, Kamu Yönetimi, Maliye, Ekonomi ve Finans, Bankacılık ve Finans, Bankacılık ve Finansman, Uluslararası Finans”lisans, yüksek lisans veya doktora programlarından mezun olmak.
2) Dönüşüm projeleri özel hesabını yürütecek derecede mali konulara hakim olmak.
3) Sözlü Sınav Konuları Şunlardır:
  a) Genel Muhasebe
  b) Borçlar Hukuku
  c) Ticaret Hukuku
  d) 6183 sayılı Kanun ve uygulamaları
  e) 5018 sayılı Kanun ve uygulamaları
  f) Kamu İhale Mevzuatı

III- BAŞVURU ŞEKLİ, YERİ, SÜRESİ VE DİĞER HUSUSLAR
1) Adaylar Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sitesinde kendine uygun bulunan unvan için hazırlanan Başvuru formunu eksiksiz ve doğru bir şekilde doldurduktan sonra elektronik ortamda göndereceklerdir. Sadece bir unvan için başvuru yapılacaktır. Birden fazla başvuru yapıldığı takdirde her iki başvuru da geçersiz sayılacaktır.
2) Posta veya diğer şekilde yapılan yada daha önce yapılmış olan müracaatlar kabul edilmeyecektir.
3) Elektronik ortamda Başvuru formu doldurulduktan sonra çıktısı alınarak saklanacak ve sonuçlar açıklandıktan sonra kazanan adaylar Başvuru formunu imzalı ve fotoğraflı olarak Bakanlığımız Personel Dairesi Başkanlığına teslim edeceklerdir.
4) Başvurular 24 /01/2013 tarihinde mesai saati bitiminde sona erecektir.
5) Sözlü sınav tarihi, yeri ve saati ile ilgili bilgiler Bakanlığımız (www.csb.gov.tr) internet sitesinde ilan edilecektir. Adaylara ayrıca bir bildirimde bulunulmayacaktır.

IV-SINAVA İLİŞKİN ESASLAR
1) Sınav, 6306 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin 4 üncü fıkrasına istinaden yürürlüğe konulan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Uygulamalarında Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına Dair Esaslar”ın 9 uncu maddesinin 4 üncü ve 5 inci fıkralarında öngörüldüğü şekilde “sözlü sınav” olarak yapılacaktır.
2) Sözlü Sınav;
  a) Sınav konularına ilişkin bilgi düzeyi (50 puan),
  b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü (10 puan),
  c) Liyakat, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerin mesleğe uygunluğu (10 puan),
  ç) Özgüven, ikna kabiliyeti ve inandırıcılık (10 puan),
  d) Genel yetenek ve genel kültür (10 puan),
  e) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklık (10 puan)
olmak üzere, toplam 100 puan üzerinden değerlendirilir.
3) Alınacak personel sayısı en yüksek puan alandan başlamak üzere başarı puanına göre belirlenir.

V-SINAV SONUÇLARININ İLANI VE ATAMA
Sözlü sınav sonundaki başarı sırasına göre her bir unvan için tespit edilen sayıda asil aday ve asil adayların yarısı kadar yedek aday (yedek listede yer alan adayların hakları ilan tarihini takip eden 6 ay için geçerli olup, daha sonraki sınavlar için müktesep hak teşkil etmez.) isim listeleri Sınav Komisyonu tarafından oluşturularak, Bakanlıkça www.csb.gov.tr internet adresinde yayınlanır. İşe alınacak adayların sınav sonuçlarının Bakanlık internet adresinde duyurulduğu tarihten itibaren istenen belgeleri tamamlayarak Bakanlığımız Personel Dairesi Başkanlığına 15(on beş) gün içerisinde teslim edeceklerdir.

VI- ADAYLARDAN İSTENİLECEK BELGELER
1) Öğrenim durumunu gösterir diploma veya geçici mezuniyet belgesi örneği. Yabancı yükseköğretim kurumlarından mezun olanların, denkliğin Yükseköğretim Kurulunca tasdik edilmiş diplomanın veya geçici mezuniyet belgesinin aslı veya Bakanlıkça onaylı sureti.
2) Başvuru formu Başvuru Formu. Ek:1).
3) İsteklilerin Bakanlığımız Beyan Belgesi internet adresinde bulunan ilan ekinde yer alan Beyan Belgesi (Ek:2).
4) İş Talep Formu internet adresinde bulunan ilan ekindeki İş Talep Formu (Ek:3).
5) Mesleği ile ilgili çalıştığına dair hizmet belgesi Mezuniyet tarihinden sonraki tarih. (SGK’dan veya e-devlet’ten bandrollü çıktı alınabilir.)
6) Mezun olduğu bölüm sıralamasında yer aldıklarına dair Rektörlükten veya öğrenci işlerinden alınacak belge.


VII-İLETİŞİM ADRESİ:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı Vekaletler Cad. No:1 Kat:3 Bakanlıklar/ANKARANot:Başvurunuzu teyit etmek ve başvuru formunu tekrar yazdırmak için Buraya Tıklayınız 

Kitap Tanıtımı ღ💗ღ Yazar Şüheda Derya Terzi ❀💗❀ A'MAK-I ERVAH

  Kitap Özgün <kitapokuyalim@gmail.com> okunmadı, 00:18 (10 dakika önce)     alıcı gonulerleri@googlegroups.com      2007 de birkaç...