22 Mayıs 2013 Çarşamba

ZEKÂTIN DAĞITIMI / A) ZEKÂTIN SARF YERLERİ (3)

İSLAM İLMİHALİ
Sekizinci Bölüm
ZEKÂT
Altıncı Konu
ZEKÂTIN DAĞITIMI (3)

1. FAKİRLER ve MİSKİNLER
2. ÂMİLLER
3. MÜELLEFE-i KULÛB
4. RİKAB
5. BORÇLULAR

     Önceki Bölümleri Okumak İsterseniz Yukarıdaki Başlıklara Tıklayın


     6. FÎ SEBÎLİLLAH
     Âyette zekât verilecek yedinci grup için fî sebîlillâh terimi zikredilmektedir. Kelime anlamı "Allah yolunda" demek olan fî sebîlillâh tabirinin -biri dar diğeri geniş- iki anlamı vardır:
  1. Allah Teâlâ'nın rızâsına uygun ve O'na yaklaşmak amacıyla yapılan her türlü hayırlı işte çalışan.
  2. İslâm'ı yüceltmek uğruna bilfiil cihadda (sıcak harp) bulunan.
     "Allah yolunda" tabirinin, zekât gelirinden Allah yolunda cihad için de bir fon ayrılması gerektiğini bildirdiği açıktır. Ancak cihad kavramının İslâm kültüründe geniş bir anlam yelpazesine sahip olması sebebiyle, âyetin bu ifadesinin kimleri ve ne tür faaliyetleri kapsadığı hususu İslâm bilginleri arasında geniş tartışmalara konu olmuştur.
     "Allah yolunda" tabirinin ilk planda "Allah yolunda savaşanlar (gaziler)" şeklinde anlaşılmış olması, âyetin ifade tarzından ziyade İslâm'ın yayılış dönemindeki sosyopolitik şartlarla ve uluslararası ilişkilerle ilgili olmalıdır. O dönemde cihadın en yaygın ve etkili yolu akınlar ve sıcak savaşlar olduğundan fakihler de din ve vatan yolunda savaşanlara zekât gelirinden fon ayrılmasını elzem görmüşler, bu yorum âdeta bütün fakihlerce benimsenmiştir.
     Bazı fakihler bu fondan hac ve umre yapanlara, ilim tahsil edenlere zekât verilebileceğini, hatta cami, okul, hastahane yapımı gibi işleri üstlenmiş her türlü hayır kurumuna da bu fondan ödenek ayrılabileceğini söylerler.
     Çağımızda bazı âlimler "Allah yolunda" tabirine geniş bir anlam yükleyerek müslümanların yararına olan her türlü faaliyeti bu kapsamda görmektedir. Onlara göre günümüzde bütçe gelirlerinden büyük bir kısmın ülkelerin savunma giderlerine ayrılmakta olduğu bilinmektedir. İslâm dini tebliği, yani kendisini duyurmayı ve tanıtmayı hem kendisine inananlara bir borç olarak yüklemiş, hem de bunu toplumun başta gelen görevlerinden saymıştır. Ayrıca müslümanların dış saldırı ve tehlikelere karşı korunması da devletin görevlerindendir. Öyle ise zekât gelirlerinden bir fonun İslâm'ın tebliğine ve ülke savunma giderlerine ayrılması yerindedir.

     7. İBNÜSSEBÎL
     Âyette zekâtın sekizinci sarf yeri olarak ibnüssebîl tabiri kullanılır. Sözlükte "yol oğlu" anlamına gelen ibnüssebîl, yolcu, yola çıkmış ve bir süredir yolda olan kimse demektir. Araplar bir şeye uzun müddet devam eden kimseye onun adını verirler.
     Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî fakihlerine göre, âyette zikredilen ibnüssebîlin terim anlamı, memleketinde malı olmakla birlikte bulunduğu yerde malı, parası olmayan, yani parasızlıktan yolda kalmış kimse demektir. Gurbette, herhangi bir sebeple muhtaç duruma düşen kişi memleketinde malı da olsa, o maldan yararlanamadığı sürece, fakir gibidir ve ona zekâtın bu fonundan pay verilir.
     Şâfiîler'e göre ise bu terim, hem gurbette kalmış yolcuyu, hem de yolculuk yapmayı düşünen fakat bunun için maddî imkân bulamayan kimseyi içine alır.
     Yolcuya zekât verilebilmesi için onun memleketine gidecek kadar parası ve malı bulunmaması ve yolculuğa meşrû amaçlarla çıkmış olması gerekir. Şâfiî ve Mâlikî mezhebi fakihlerinden bazıları muhtaç duruma düşen yolculara zekât verilebilmesi için onların kaldıkları yerde borç verecek kimse bulamamış olmalarını da şart koşarlar. Ancak Hanefîler'le Hanbelîler böyle bir yolu daha uygun görseler de şart koşmazlar.
     Yolda kalmış, yanında yoluna devam etmek veya memleketine dönmek için maddî imkânı bulunmayan kimseye yolculuğuna devam etmesi veya malının bulunduğu yere dönmesine yetecek kadar zekât verilir. Memleketine dönüp malına kavuştuğu zaman verilen zekâttan artan miktar varsa; Hanefîler'e göre bu artan zekât malını geri vermeye zorlanmaz. Şâfiîler'e göre verilen zekâttan ne artarsa geri alınır.
     Ülkelerinde mal ve mülkleri olduğu halde, çeşitli baskılarla ülkelerini terketmek zorunda kalan mültecilerle, kalacak yeri, oturacak evi olmadığı için dışarılarda ve yollarda yatanlara da ibnüssebîl fonundan zekât verilebilir.
     Âyette zekâtın sarf yerleri olarak gösterilen sekiz grup veya kavramda ortak özelliğin, tabii ve âcil ihtiyacını gideremeyen, darda ve zorda kalan kimselere yardımcı olma ile toplumun genel yararlarını gözetme şeklinde iki temel noktaya indirgenmesi mümkündür.
     İhtiyaç ve sıkıntı içinde olan kimseler üç grupta ele alınabilir:

     1. Kendi iradelerinin dışında çok çeşitli sebeplerle tabii ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelen ve muhtaç duruma düşen kimseler. Yetim ve kimsesizler, ihtiyarlayıp iş tutamaz hale gelen yaşlılar, doğuştan sakat olan ve para kazanamayanlar, herhangi bir kazaya uğrayan ve çalışma gücünü kaybeden sakat veya mâlul, hasta ve kötürümler böyledir. Bunlardan bir kısmının fakirliği geçicidir, bir kısmının ise ölünceye kadar devam eder. Meselâ yetim bir çocuk büyüyüp iş buluncaya veya iş kuruncaya kadar, yaşlı ölünceye kadar, hasta iyileşinceye kadar ihtiyaç içinde olabilir. O halde fakirlik ve miskinlik insanın elinde olan bir sonuç değildir. Bunun için, onların ihtiyaçlarını giderecek maddî yardımın yapılması gerekir. Çünkü bunların sosyal güvenliğe ihtiyaçları vardır. Başka bir deyişle toplum bu insanları açlık ve sefaletle yüz yüze bırakmamak zorundadır. Bu sebeple zekât verilecek kimseler arasında ilk sırada fakir ve miskinler zikredilmiş ve onların ihtiyaçlarının giderilmesi istenmiştir.
     2. Çalışma güçleri olduğu halde muhtaç duruma düşenler. Bunlar içine işsizler, borçlular, gaziler, yolda kalmışlar ve köleler girebilir. Şu veya bu şekilde işini kaybetmiş, çalışma gücü mevcut olduğu halde geliri kesilmiş ve muhtaç hale düşmüş kimsenin iş buluncaya kadar ihtiyaçlarının esiri olmaktan, yani fakirlikten kurtarılması gerekir. Böyle olmazsa bu kişiler geçimlerini borçla sürdürmek mecburiyetinde kalırlar. Fakirlik de borçluluk da insanı yıpratan ve rahatsız eden bir sıkıntıdır. Toplumun imkânı ölçüsünde bu sıkıntıyı gidermesi, bu tür yaraları sararak bütün üyelerini kuşatan bir sosyal güvenlik şemsiyesi kurması istenmiştir. Aynı şekilde yolda kalmış kimsenin de bu sosyal güvenlik ağından yararlandırılması gerekir.
     3. Zekât işlerinde çalıştırılanlar. Bunlara emeklerinin karşılığı ücretin zekât gelirlerinden ödenmesi tabiidir. Müellefe-i kulûb ise, İslâm toplumunun birinci görevi olan tebliğ, yani İslâm'ı yaymak ve duyurmak gayesiyle harcanacak fona dahildir.

     Görüldüğü gibi zekât, toplumda sosyal güvenliğin ve dengenin kurulmasında önemli bir rol üstlenir. Zekât aslında gelir ve varlığı yeniden dağıtıma tâbi tutmaktadır. Bu yeniden dağıtımda, yukarıdan aşağıya, yani belirli bir çizginin (nisab) üstünde varlığı ve geliri olanlardan, bu çizginin altında gelir ve varlığı olanlara bir aktarım yapılmaktadır. Bu arada zekât alan kadar zekât verenin de duyacakları mânevî tatminlerle din kardeşliği, dostluk, arkadaşlık, akrabalık, insanlık gibi duygular insanlar arasında gelişecek, zekât sayesinde birbirini seven, sayan, birbiriyle anlaşan, paylaşan, dertleşen, birbirinin derdine ortak olan gerçek bir toplum, huzurlu, istikrarlı, içinde insanca yaşanan bir toplum ortaya çıkacaktır.
     Zekât gelirinden dinin genel maksat ve hedefleri için de fon ayrılmış olması, İslâm'ın hayatı bir bütün olarak görmesinin tabii sonucudur. Öncelik ve ağırlığın ihtiyaç sahiplerine verilmiş olması ise, toplum huzur ve mutluluğunun fertlerin teker teker mutlu ve huzurlu oluşundan geçtiği, toplumun her bir üyesinin ayrı bir değer olarak kabul edilip insana saygı ilkesinin ön plana çıktığı anlamına gelir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Sözleşmeli 2234 Personel Alacak / BAŞVURU

     Diyanet İşleri Başkanlığından;
     Başkanlığımıza ait aşağıda unvanı, mezuniyet durumları ve sayısı belirtilen sözleşmeli Kur’an kursu öğreticisi, imam-hatip ve müezzin-kayyım pozisyonlarına; 2012 KPSS (B) grubu puan sırası esas alınarak aşağıdaki tabloda belirtilen her bir grup için boş pozisyon sayısının üç (3) katına kadar Başkanlıkça yapılacak sözlü sınava çağrılacak adaylar arasından sınav sonucu başarı sırasına göre sözleşmeli Kur’an kursu öğreticisi, imam-hatip ve müezzin-kayyım alınacaktır.
     I- Yerleştirme Yapılacak Vizeli Sözleşmeli Pozisyonların Unvan, Mezuniyet Durumları ve Sayılarına Göre Dağılımı
UNVANIGRUPKPSS MEZUNİYET DURUMUKPSS
PUANI
KONTENJAN
SAYISI
4-B Sözleşmeli
Kur’an Kursu Öğreticisi
1İlahiyat Fakültesi + HafızKPSSP314
2İlahiyat FakültesiKPSSP310
       TOPLAM24
  







4-B Sözleşmeli
İmam-Hatip
1İlahiyat Fakültesi + HafızKPSSP310
2İlahiyat FakültesiKPSSP370
3İlahiyat Ön Lisans + Diğer Lisans +
Hafız
KPSSP36
4İlahiyat Ön Lisans + Diğer LisansKPSSP350
5İlahiyat Ön Lisans + HafızKPSSP9390
6İlahiyat Ön LisansKPSSP93600
7İ.H.L + Diğer Lisans + HafızKPSSP310
8İ.H.L + Diğer LisansKPSSP360
9İ.H.L + Diğer Ön Lisans + HafızKPSSP933
10İ.H.L + Diğer Ön LisansKPSSP9330
11İ.H.L + HafızKPSSP94400
12İ.H.LKPSSP94856
       TOPLAM2185
  




4-B Sözleşmeli
Müezzin-Kayyım
1İlahiyat FakültesiKPSSP34
2İ.H.L + Diğer LisansKPSSP33
3Lise/Dengi Mezunu + Diğer Lisans + HafızKPSSP33
4İlahiyat Ön LisansKPSSP933
5İ.H.L + Diğer Ön LisansKPSSP932
6Lise/Dengi Mezunu + Diğer Ön Lisans + HafızKPSSP933
7İ.H.LKPSSP943
8Lise/Dengi Mezunu + HafızKPSSP944
       TOPLAM25

     II- Sınava Katılmak İsteyen Adaylarda Aranan Şartlar

     1. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinde belirtilen şartları taşımak,

     2. Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili yönetmeliklerinde ön görülen Din Hizmetleri Sınıfında çalışan personel için aranan “Ortak Nitelik” şartını taşımak,
     3. Müracaat ettiği unvanla ilgili geçerlilik süresi dolmamış yeterliğe sahip olmak (2011, 2012 ve 2013 yıllarında Başkanlıkça yapılan yeterlik sınavlarından birinde başarılı olmak),
     4. Kur’an Kursu öğreticiliği, İmam Hatiplik ve Müezzin Kayyımlık yapmaya mani bir özrü bulunmamak,
     5. Kur’an kursu öğreticisi ve imam-hatiplik için en az imam-hatip lisesi mezunu olmak,
     6. Müezzin-kayyımlık için; en az imam-hatip lisesi mezunu olmak veya en az lise/dengi  okul mezunu olup hafızlık belgesine sahip olmak,
     7. Lisans mezunları için 2012 yılı KPSS (B) grubu KPSSP3 puan türünden 40 veya üzeri
puan almış olmak,

     8. Önlisans mezunları için 2012 yılı KPSS (B) grubu KPSSP93 puan türünden 40 veya üzeri  puan almış olmak,
     9. Ortaöğretim mezunları için 2012 yılı KPSS (B) grubu KPSSP94 puan türünden 40 veya üzeri puan almış olmak.

     * Sözleşmeli Kur’an kursu öğreticisi, sözleşmeli imam-hatip ve sözleşmeli müezzin-kayyım olarak görev yapmakta iken, Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esasların Ek 1 inci maddesinde istisna edilenler hariç olmak üzere, sözleşmenin feshi sebebiyle görevinden ayrılanların sözleşmenin fesih tarihi itibariyle 1 yılı doldurmadıkça müracaatları kabul edilmeyecektir. Bu hususun sonradan anlaşılması halinde yerleştirmeleri yapılmış olsa dahi sözleşmeleri iptal edilecektir.

     III- Başvuru, Sınav, Yerleştirme İşlemleri ve Diğer Hususlar
     a) Başvuru İşlemleri
     1. Yukarıdaki şartları taşıyan adaylar, 24.05.2013 (08:00) – 07.06.2013 (16:00) tarihlerinde www.diyanet.gov.tr internet sitesindeki (https://ikys.diyanet.gov.tr/sinav/kurumdisi) adresi üzerinden e-Başvuru programı aracılığı ile 4-B Sözleşmeli Personel Alımı (SÖZPER 2013-I) e-Başvuru formunu kendileri doldurduktan sonra istenen belgelerle birlikte herhangi bir İl Müftülüğüne şahsen müracaat edeceklerdir. 
     Adaylardan istenen belgeleri getirmeleri halinde, yurtdışından sınava müracaat edecek  adaylar adına üçüncü şahıslar müracaat işlemini yapabileceklerdir.
     2. İl Müftülüklerindeki İKYS il yöneticileri, adayın e-Başvuru formuna girdiği bilgiler ile verdiği belgelerdeki bilgilerin doğruluğunu tespit ettikten sonra aktivasyon işlemini gerçekleştireceklerdir. Belgeleri eksik olan adayların aktivasyon işlemi yapılmayacaktır.
     3. İl müftülüklerince yapılan kayıt işleminden sonra, İKYS il yöneticileri, “Aday Başvuru Belgesi”ni adaylara vereceklerdir. Adaya verilen bu belge “sınav giriş belgesi” yerine geçmez.
     4. Başvuru işlemlerinin hatasız, eksiksiz ve duyuruda belirtilen hususlara uygun olarak yapılmasından adayın kendisi sorumlu olacaktır.
     5. Her aday sadece bir unvan grubu için sınava müracaat edebilecektir.
     6. Adaylar, sözlü sınava girmek istedikleri sınav merkezini e-Başvuru formundaki ilgili kısımda belirteceklerdir.
     7. Müracaatların sona ermesinden sonra adayın başvuru bilgilerinde hangi nedenle olursa olsun kesinlikle değişiklik yapılmayacaktır.
     8. İl Müftülüklerinde yapılan aktivasyon esnasında, e-Başvuru formunda beyan ettikleri mezuniyet durumlarını gösteren belge/belgeleri ibraz edemeyen adayların başvuruları kabul edilmeyecektir.
     9. Bu duyuruda belirlenen esaslara uygun olmayan veya posta yolu ile yapılan müracaatlar ile 07.06.2013 (16:00) tarihinden sonra yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.
     10. Başkanlığımız (https://ikys.diyanet.gov.tr/sinav/kurumdisi) adresi üzerinden e-Başvuru formunu doldurmayan/dolduramayan veya il müftülüklerinde aktivasyon işlemini yaptırmayan/yaptıramayan adayların müracaat talepleri hiçbir şekilde kabul edilmeyecektir.

     b) Sınav İşlemleri
     1. Sözlü sınav, 22.06.2013 tarihinde, Ankara, Antalya, Bolu, Bursa, Elazığ, Erzurum, İstanbul, Kastamonu, Kayseri, Konya, Manisa, Samsun, Trabzon, Şanlıurfa sınav merkezlerinde başlatılacaktır. Adaylar e-Başvuru formunda sözlü sınava girmek istedikleri sınav merkezini seçeceklerdir. Başvuruların sonra ermesinden sonra adayların sınav merkezi ve sınav tarihi değişiklik talepleri dikkate alınmayacaktır.
     2. Sınava katılma şartlarını taşıyan ve duyuruya uygun şekilde yapılan başvuruların, başvuru yapılan kontenjan grubuna tanınan sayıdan fazla olması halinde, kontenjan grubu dikkate alınarak KPSS puanı en yüksek olan adaydan başlamak üzere üç (3) katına kadar aday sözlü sınava alınacaktır. KPSS puan sırasına göre bir grupta son sıradaki aday sayısının birden fazla olması halinde bu adayların tümü sözlü sınava çağrılacaktır.
     3. Sınava girmeye hak kazananlar 14.06.2013 tarihinden itibaren “Sınav Giriş Belgesi”ni, (https://ikys.diyanet.gov.tr/sinav/kurumdisi) adresinden alabileceklerdir.
     4. Adaylar, sözlü sınava gelirken “Sınav Giriş Belgesi” ile birlikte T.C Kimlik No’lu kimlik belgelerinden birini (nüfus cüzdanı, pasaport veya ehliyet) yanlarında bulunduracaklardır.
     5. Sözlü sınava girmeye hak kazandığı halde ilan edilen sınav tarihlerinde sınava katılmayan adaylar sınav hakkını kaybetmiş sayılacaktır. Söz konusu adaylara ne sebeple olursa olsun ikinci bir sınav hakkı verilmeyecektir.
     6. Sözlü sınavda başarılı sayılmak için en az 70 puan almak şarttır. Yerleştirmeler ise, sözlü sınavda başarılı olan adaylar arasından en yüksek puandan başlanarak belirlenen kontenjan sayısınca yapılacaktır.
     7. Sınav sonuçları, Başkanlığımızın internet sitesinde (www.diyanet.gov.tr) ve aynı sitedeki İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü sayfasında ilan edilecektir.
     8. Adaylar, “sınav giriş belgesi” alma, sınav sonuç öğrenme ve tercih işlemlerini (https://ikys.diyanet.gov.tr/sinav/kurumdisi) adresi üzerinden gerçekleştireceklerdir.

     c) Yerleştirme İşlemleri
     1. Sözlü sınav sonucu başarılı olan adaylar arasından, en yüksek puandan başlanmak suretiyle başarı sırasına göre, belirlenen kontenjan sayısı kadar adaya tercih hakkı verilecektir.
     2. Tercih işlemleri, Başkanlıkça belirlenecek tarihler içerisinde (https://ikys.diyanet.gov.tr/sinav/kurumdisi) adresinden yapılacaktır.
     3. Sözlü sınavda alınan puanların eşit olması halinde KPSS puanı yüksek olana, onun da eşit olması halinde KPSS’ye katıldığı öğrenim belgesinin mezuniyet tarihi önce olana, bu tarihin de aynı olması halinde, doğum tarihi önce olana tercih hakkı verilecektir.
     4. Tercih hakkı elde eden adaylar, Başkanlıkça belirlenecek tarihler içerisinde (https://ikys.diyanet.gov.tr/sinav/kurumdisi) adresinden ilan edilecek tercih programı aracılığıyla tercihlerini yapacaklardır.
     5. Tercih yapmaya hak kazanan adaylar en fazla 25 yer tercihinde bulunabileceklerdir.
     6. Yerleştirmeler adayların tercih formundaki yer tercihleri dikkate alınarak yapılacaktır. Tercihlerine yerleşemeyen adaylar, ait olduğu kontenjan grubunda münhal kalan yerlere Başkanlıkça re’sen yerleştirilecektir.
     7. Tercih yapmayan adaylar boş kalan kontenjanlara Başkanlıkça re’sen yerleştirilecektir.
     8. Başkanlıkça belirlenecek tarihler içerisinde (https://ikys.diyanet.gov.tr/sinav/kurumdisi) adresindeki tercih formunu doldurmayan /dolduramayan adaylara her ne sebeple olursa olsun ek tercih hakkı verilmeyecektir.

     d) Diğer Hususlar
     1. Sınav işlemleri sürecinde adayın beyanı esas alınacaktır. Yerleştirme sürecinde yerleştirmesi yapılan adaylardan belge istenecektir. Ayrıca, Başkanlık sınav ve yerleştirme sürecinin her aşamasında aday tarafından belirtilen hususlarda adaydan belge talep edebilecektir.
     2. Sınav öncesi, sonrası ve yerleştirme sürecindeki işlemlerde gerçeğe aykırı belge verdiği ya da beyanda bulunduğu tespit edilen adaylarınbaşvuru ve sınavları geçersiz sayılacağı gibi yerleştirilmeleri yapılsa dahi görevleriyle ilişikleri kesilecektir. İdare tarafından kendilerine bir bedel ödenmiş ise bu bedel yasal faizi ile birlikte tazmin edilecektir.
     3. Bu duyurudaki şartlar, sadece bu sınav ve bu sınava bağlı yerleştirmeler ile ilgilidir. (Bundan sonraki sınav ve yerleştirmeler için müktesep teşkil etmez.)
     4. Yerleştirme sonuçları Diyanet İşleri Başkanlığının www.diyanet.gov.tr internet sitesinde ve aynı sitedeki İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü sayfasında duyurulacaktır.
     5. Sınav ve sonuçları ile ilgili Başkanlığımızın internet sitesinde ve aynı sitedeki İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü sayfasında yapılan tüm duyurular tebligat sayılacaktır. Adaylara ayrıca tebligat yapılmayacaktır.
     6. Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmeliğin ek 2 nci maddesindeki “Bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde yapılan merkezi yerleştirme sonucu B grubuna ait herhangi bir kadro veya pozisyona yerleştirilen adaylar, daha sonraki personel alımları için yerleştirmelerine esas alınan puanla başvuruda bulunamazlar.” hükmü uyarınca; SÖZPER 2013-I 4-B Sözleşmeli Personel Alımı Sözlü Sınavı sonucu yerleştirmeleri yapılan adaylar, bir sonraki KPSS sınavı sonucuna kadar yerleştirilmelerinde esas alınan 2012 KPSS B grubu puanları ile yapılacak diğer sözleşmeli ve kadrolu alımlara başvuramayacaklardır.
     7. Mezkur yönetmeliğin ek 2 nci maddesi uyarınca, 2012-II Açıktan Atama Sınavı, 2012-IV SÖZPER 4-B Sözleşmeli Personel Alımı sonucu yerleştirmeleri yapılan adaylar, bu yerleştirmede esas alınan 2012 KPSS puanı ile SÖZPER 2013-I 4-B Sözleşmeli Personel Alımı Sözlü Sınavına başvuramazlar.
     8. Sınavla ilgili iş ve işlemlerde fax ve e-mail ile işlem yapılmayacaktır. Adayların ıslak imzalı ve yazılı dilekçelerini Personel Sistemleri Eğitim ve Sınavlar Daire Başkanlığına ulaştırmaları gerekmektedir.
     9. Sözlü sınav sonuçlarına ilişkin itirazlar, sınav sonuçlarının ilan edilmesinden itibaren 7 (yedi) gün içinde ıslak imzalı ve yazılı olarak Başkanlığımız İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğüne yapılacaktır. İtirazlar, Başkanlığımızca en fazla 15 (on beş) gün içinde incelenerek karara bağlanacak ve adaya bildirilecektir. Sınav sonuçlarının ilan edilmesinden itibaren 7 (yedi) gün içinde ıslak imzalı ve yazılı olarak Başkanlığımız İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğüne ulaştırılmayan, T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, imza ve adresi olmayan dilekçeler ile e-mail ve faksla yapılan itirazlar dikkate alınmayacaktır.
     10. Bu duyuruda yer almayan hususlarla ilgili olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Diyanet İşleri Başkanlığı Vaizlik, Kur’an Kursu Öğreticiliği, İmam-Hatiplik ve Müezzin-Kayyım Kadrolarına Atama ve Bu Kadroların Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği, Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik ve 06/06/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı hükümleri geçerlidir.

     IV- Başvuru İçin Gerekli Belgeler
     1. T.C. Kimlik numaralı Kimlik Belgesi,
     2. KPSS’ye başvururken beyan ettiği öğrenim durumlarını gösterir Mezuniyet Belgesi (Adayların beyan ettiği öğrenim belgeleri mezuniyet belgesi olmalıdır. Birden fazla mezuniyet içeren unvan gruplarından birisine başvuracak adayların beyan ettikleri mezuniyet durumlarını gösterir belgelerin hepsini başvuru esnasında ibraz etmeleri gerekmektedir.),
     3. Hafızlık Belgesi (+Hafız kontenjan gruplarına başvuran adaylar için),
     4. Adres bildirimi, adli sicil ve askerlik durumları ile başvuru yapılan pozisyonda görev yapmaya mani bir özrü bulunmadığına ilişkin yazılı beyanları.

     NOT: Adayların, “başvuru için gerekli belgeleri” başvuru esnasında İl müftülüklerindeki İKYS il yöneticilerine ibraz etmeleri gerekmektedir. Belgelerini ibraz edemeyenlerin başvuruları kabul edilmeyecektir. “Başvuru için gerekli belgeler”, kontrol edildikten sonra adaylara iade edilecektir.

     V- Sınav Konuları
     Kur’an Kursu Öğreticiliği, İmam-Hatiplik ve Müezzin Kayyımlık sözlü sınavına katılacakların temel ve özel yeterliklerinin tespitinde, Başkanlığımız web sayfasında yayımlanan Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatında din hizmetlerini yürütenlerin temel ve özel yeterlik kriterleri esas alınır.

     A) Kur’an kursu öğreticisi ve imam-hatipler için;
     1. Kur’an-ı Kerim, (70 puan)
     2. Dini bilgiler (İtikat, ibadet, siyer ve ahlâk konuları), (20 puan)
     3. Hitabet ve etik ilkeleri. (10 puan)

     B) Müezzin-kayyımlar için;
     1. Kur’an-ı Kerim, (70 puan)
     2. Dini bilgiler (İtikat, ibadet, siyer ve ahlâk konuları), (20 puan)
     3. Ezan, ikamet ve etik ilkeleri. (10 puan)

     VI- İletişim
     Yazışma Adresi: Diyanet İşleri Başkanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü Personel Sistemleri Eğitim ve Sınavlar Daire Başkanlığı
     Üniversiteler Mah. Dumlupınar Blv. No:147/A 06800
     Çankaya/ANKARA

     e-mail :persis@diyanet.gov.tr
     Telefon :(0312) 295 70 00

     İlgililere duyurulur.
D.İ.B.İNSAN KAYNAKLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Yukarıdaki başlıklarda herhangibir yere tıklayıp
Diyanet İşleri Başkanlığının Sitesinden
Başvurunuzu Yapabilirsiniz...

21 Mayıs 2013 Salı

ZEKÂTIN DAĞITIMI / A) ZEKÂTIN SARF YERLERİ (2)

İSLAM İLMİHALİ
Sekizinci Bölüm
ZEKÂT
Altıncı Konu
ZEKÂTIN DAĞITIMI (2)
     2. ÂMİLLER
     Fakirler ve miskinler iki ayrı grup sayılacak olursa, ilgili âyette zekât gelirlerinden pay alacakları belirtilen üçüncü grup kişiler "zekât işlerinde çalıştırılan memurlar" anlamına gelen âmillerdir. Sözlükte bir iş yapan, işçi, zanaatkâr gibi mânalara gelen "âmil", terim olarak, zekât gelirlerini toplamak ve dağıtmakla görevlendirilen kişiyi ifade eder.
     Âmil terimi hadislerde genel olarak idareci, her türlü devlet gelirlerini, özellikle zekât gelirlerini toplayıp dağıtan kişi anlamında kullanılmaktadır. Bunun yanında hemen hemen aynı anlamda "ârif, âşir, câbî, emîn, hâzin, sâî ve musaddık" terimlerinin kullanıldığı da görülmektedir.
     Kur'an'ın, âmilleri zekâttan pay almayı hak eden sekiz sınıftan biri olarak zikretmesi, zekâtı toplama ve dağıtım işinin devletin kontrol ve idaresi altında yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Hz. Peygamber döneminden itibaren zekâtın âmiller vasıtasıyla toplandığı bilinmektedir. İslâm'ın ilk dönemlerindeki uygulamalardan anlaşıldığına göre zekât gelirlerini bir yere toplayan, muhafaza eden, hak sahiplerine dağıtan, hesap işlerini yürüten, tartan, ölçen, sayan ve zekât idaresinin her kademesinde çalışan memurların tamamı âmiller sınıfına girmektedir.
     Zekât âmilliğine tayinde aranacak şartlar, âmillerin hak ve görevleri ve âmillerin ücreti konuları fıkıh literatüründe etraflı bir biçimde ele alınmıştır. Bu konudaki ayrıntılar ve görüş ayrılıkları bir yana, bütün bilginlere göre, zekât âmillerinin ücrete veya zekâttan paya hak kazanabilmeleri için fakir olmaları şart değildir. Zira Hz. Peygamber zekâtın beş kişi müstesna zengine helâl olmayacağını belirtmiş ve bu beş kişi içinde zekât âmillerini de saymıştır (Ebû Dâvûd, Zekât, 25).

     3. MÜELLEFE-i KULÛB
     İlgili âyette zekât verilecek dördüncü grup, "müellefe-i kulûb" olarak nitelendirilmiştir. Müellefe-i kulûb, kalpleri kazanılmak, İslâm'a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut müslümanlara faydalı olacakları umulan kişilerdir. Bu tanıma göre müellefe-i kulûb müslümanlar ve gayri müslimler olmak üzere ikiye ayrılır.
     1. Gayri müslim olanların kalplerinin kazanılması ile, kendilerinin veya onlara tâbi olan fertlerin İslâm'a girmeleri umulur, yahut onlardan veya yakınlarından gelebilecek kötülüklerden korunulur.
     Müellefe-i kulûbun bu çerçevede anlaşılış ve uygulanışı, günümüzde uluslararası arenadaki lobi faaliyetini de kısmen içine almaktadır.
     2. Müslüman olanların kalplerinin İslâm'a daha çok ısındırılmasında ise şu maksatlar güdülür:
     a) İslâm'a yeni girmiş olanlara İslâm'da sebat etmeleri için yardım edilir.
     b) Çevresinde sözü geçen, İslâm'ı tam benimsememiş kimselere zekât verilerek, müslümanlarla daha iyi kaynaşmaları, böylece İslâm için ciddiyetle çalışmaları umulur.
     c) Sınır bölgelerinde görev yapan müslümanlara bu fondan yardım yapılarak toplumun genel asayiş ve güvenliğini teminde aktif katkıları sağlanır.
     d) Önemli mevkilerde olan kimselerin İslâm'ın ve müsülmanların genel yararına uygun davranması ve harcama yapması teşvik edilir.
     Hz. Peygamber gerek zekât ve gerekse fey ve ganimet gibi diğer devlet gelirlerinden, kalpleri kazanılmak ve İslâm'a ısındırılmak istenen kişilere paylar vermiştir. Bunlardan bazılarına da bu fondan yararlanacaklarını gösteren belgeler vermişti. Bu belge sahipleri Hz. Peygamber'in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir'e gelerek paylarını istediler; o da görüş almak üzere bu kişileri Hz. Ömer'e gönderdi. Hz. Ömer onlara:
     "Hz. Peygamber, İslâm'a ısındırmak için size zekâttan pay veriyordu. Bugün Allah dinini güçlendirmiştir. Müslüman kalırsanız kalırsınız, aksi halde sizinle harbederiz" dedi. Kaynaklarda Hz. Ömer'in bu ictihadı üzerine artık Hulefâ-yi Râşidîn devrinde müellefe-i kulûb faslından hiçbir kimseye pay ayrılmadığı, hatta bu konuda sahâbe icmâı oluştuğu ileri sürülür.
     Bu uygulamayı göz önünde bulunduran Hanefî ve Mâlikî fakihleri Hz. Peygamber'in vefatından sonra müellefe-i kulûbun zekât gelirlerinden payının düştüğü görüşündedirler. İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel'in de prensip olarak bu görüşü savundukları, ancak İmam Şâfiî'nin müslümanlar savaş gibi felâketlerle karşılaştıklarında müellefe-i kulûb fonuna yeniden işlerlik kazandırılabileceği kanaatinde olduğu nakledilir.
     Bir Kur'an hükmünün Hz. Peygamber'in vefatından sonra nesh ve lağv edildiği düşünülemez. Konu, toplumun sosyal ve siyasal yapısıyla, müslümanların böyle bir fon ayırmaya ihtiyaç duyup duymamasıyla alâkalıdır. Müslümanların yanında yer almalarında büyük fayda görülen bazı gayri müslim devletlere ve uluslararası etkin kuruluşlara zekât dışı gelirlerden yardım yapılabileceği gibi, İslâm'ı duyurmak ve yaymak amacıyla müslümanlar tarafından yapılan her türlü tanıtım ve ikna faaliyetleri de bu fondan desteklenebilir. Aynı şekilde yeni müslüman olanlara yardım edilerek onların ülkelerindeki müslüman olmayanlara İslâm sevdirilir.

     4. RİKAB
     Rikab "boyun" mânasına gelen rakabe kelimesinin çoğuludur. Zekâtın sarf yerlerine ilişkin açıklamanın yer aldığı âyette, boyunduruk altındaki kimseler için pay ayrılmasından söz edilir. Âyetin bu ifadesi, o dönemden itibaren zekâtın sosyal bir vâkıa olarak İslâm toplumunda da yaygın olan köleliğin tedrîcen kaldırılması yönünde harcanması şeklinde anlaşılmıştır. Bu anlayış, aynı zamanda İslâm dininin insan hürriyetine önem vermiş ve müslümanları bu istikamette yönlendirmiş olmasının da tabii sonucudur.
     İslâm'ın doğuş yıllarında kölelik bütün dünyada yaygın bir halde idi. İnsanlar zorla kaçırılıp köleleştiriliyor, borçlu borcundan, suçlu suçundan dolayı köle yapılıyordu.
     İslâm hür insanların bu ve benzeri yollarla köle yapılmasını yasaklamıştır. Kölelik kaynaklarından biri de düşman esirlerinin köleleştirilmesidir. Ancak İslâm bu kaynağı da son derece daraltmış, haklı ve meşrû bir savaşta alınan esirlerin önce fidye karşılığı veya karşılıksız salıverilmelerini emretmiş (bk. Muhammed 47/4), devlet başkanına da, düşmanın esirleri köleleştirdiği öğrenildiğinde, müslümanlar için yarar gördüğünde alınan esirleri köleleştirme yetkisi vermiştir. Bu çok sınırlı cevaza karşın İslâm, kölelerin hürriyetlerine kavuşabilmeleri için birçok düzenleme ve önlem getirmiştir. Bu çerçevede olmak üzere köleleri hürriyetlerine kavuşturmak için zekâttan pay ayırmıştır.
     İlgili hadis ve ilk devir uygulamalarını değerlendiren fakihler, "rikab" teriminin kapsamına hangi çeşit kölelerin girdiği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşler ise de, bu fona efendisiyle hürriyet anlaşması yapan kölelere yardımdan (mükâteb), devlet başkanının zekât geliriyle köleler satın alıp âzat etmesine kadar geniş bir kullanım alanı sağlandığı görülür.
     Kölelik sistem ve uygulamasının günümüzde kalktığını göz önüne alan İslâm bilginleri, âyetin bu hükmünün tatbik imkânı konusunda değişik bakış açılarını gündeme getirmişlerdir. Bu seçenekler daha ziyade bu fonun savaş esirlerine veya ağır borç yükü altında ezilen kimselere tahsisi yönündedir. Âyetin bu fonu, temel insan haklarının başında gelen insan hürriyetinin sağlanmasına ayırdığı dikkate alınınca, âyete günümüzde işlev kazandırmanın en uygun yolunun bu fonun dünya ölçeğinde insan haklarının iyileştirilmesinde kullanılması olduğu söylenebilir.

     5. BORÇLULAR
     Âyette zekâtın sarf yeri olarak gösterilen altıncı grup, borçlulardır (el-garimîn).
     Hanefîler'e göre garimîn, borcu olan ve borcundan başka nisab miktarı malı bulunmayan kimselerdir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri de garimînin tanımında "borçlu olma"yı esas alırlar ve borcun sebebinin borçluya zekât verme hükmüne etkisini dikkate alarak borçluları iki kısma ayırırlar:
     1. Kendi ihtiyacı için borçlananlar: Geçim masrafları, mesken edinme, tedavi masrafları, çocuğunu evlendirme gibi sebeplerle borçlanan kimselerle yangın, sel, deprem, kaza ve israf dışında bir sebeple iflas eden kimseler bu gruba girer.
     2. Toplumun menfaati için borçlananlar: İki aile veya iki köy halkı arasında kan veya mal davalarından çatışma çıktığında, fitne alevini söndürmek için tarafları razı edecek malı vermeyi taahhüt edip hiçbir karşılık beklemeyen kimse bu sebeple borçlanırsa, bu borçluya zekât verilir. Bu itibarla, "Ara bulmak için borçlanan kişinin borcu zekât malından ödenir, isterse bu kişi gayri müslim iki toplumun arasını bulmak için borçlanmış olsun" denilmiştir.

     Hayır kurumlarında hizmet ederken ve kimsesizler yurdu, hastahane, okul, cami yapımı gibi bir sosyal hizmeti gerçekleştirirken borçlananlar da, ara bulmak için borçlananlar gibidir. Bunların da borçları zekât malından karşılanabilir.
     Kabîsa b. Muhârik ara bulmak için ödediği diyetten dolayı borçlanır ve Hz. Peygamber'e gelerek yardım ister. Hz. Peygamber, o anda zekât geliri bulunmadığı için, ona zekât gelinceye kadar beklemesini söyler ve şu eklemeyi yapar:
     "Ey Kabîsa! İstemek sadece üç grup insan için helâldir:
     a) Ara bulmak için diyet verir veya kefil olur, borçlanır, borcunu ödeyene kadar onun istemesi helâl olur, borcu kapatılınca artık isteyemez.
     b) Malı bir âfet sonucu helâk olur. O kimsenin de ihtiyacını karşılayacak kadar istemesi helâldir.
     c) Fakir düşen ve fakirliği komşularından üç güvenilir şahitle doğrulanan kimsenin istemesi de helâldir. Bu üç grup insandan başkalarının dilenmeleri haramdır. Onlar dilenip aldıklarını haram olarak yerler" (Müslim, Zekât, 36).

     Kendi ihtiyaçları için borçlanan kişiye zekât verilebilmesi bazı şartlara bağlanmıştır. Bunlar:
     1. Nisab dışında borcunu ödeyecek serveti bulunmamak. Elinde borcunun bir kısmını ödeyecek kadar nisab fazlası malı varsa, borcunun diğer kısmını ödeyecek kadar zekât verilir. Kazanma gücünün olması borçluya zekât vermeye mani değildir.
     2. İçki, kumar ve zina gibi dince yasaklanan bir haramı işlemek veya harcamalarında israfa kaçmak suretiyle borçlanmış olmamak.
     3. Borcun süresi dolmuş olmak. Vadesi gelmemiş borcu olanlara zekât verilmez diyenler olduğu gibi verilir diyenler de vardır.
     4. Borcun kul hakkından doğan bir borç olması. Zekât ve kefâret gibi borcu olanlar garimîn teriminin kapsamı dışındadır. Ancak fakihlerin hepsi bu şartı koşmamışlardır.

     Ölen kimsenin borçlarının bu fondan ödenip ödenemeyeceği de fakihler arasında tartışmalıdır. Hanefî ve Hanbelî fakihleri ile bir görüşünde İmam Şâfiî ölen kimsenin borçlarının zekât verilerek ödenemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. İmam Mâlik?e ve İmam Şâfiî'nin diğer görüşüne göre ölünün borcu bu fondan ödenebilir.
     Borçluya ihtiyacı kadar zekât verilir. Bu ihtiyaç da borcun ödenmesidir. Borçlu borcunu kendisine verilen zekâtla ödemez de başkasının ödemesi veya alacaklılarının bağışlaması gibi yollarla bu borç ödenirse verilen zekât kendisinden geri alınır. Çünkü bu fondan verilen zekât borcu kapatmak içindir.

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...