27 Kasım 2014 Perşembe

BİNLERCE KARDEŞİM VAR Projesi, Kasım-Aralık 2014 Etkinlikleri

BU AYIN PROGRAMLARI
Her bir program 09.00 da kahvaltı ile başlıyor.
Araştırmacı-yazar Özlem NAS hanımefendinin;
Avuçlarımız Yanıyor..!
O Yangını Sönürmeliyiz...
Yaşadığımız Çağı Müslümanı mıyız..?
Kuran'ı Kerim Işığında Bir Değerlendirme...
Konulu sunumu ile devam ediyor.
             

26 Kasım 2014 Çarşamba

TEFSİR DERSLERİ / ✿ܓ✿ ♥ܓ \ Bakara Sûresi'nin 21. ve 22. Ayet-i Kerimeleri'nin Tefsiri

TEFSİR DERSLERİ
Bakara Sûresi'nin
21. ve 22. Ayeti Kerimelerinin Tefsiri
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla


     Ayet
     Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız. ﴾21﴿
     Tefsir
     Bundan önceki âyetlerde iman bakımından insanlar “mümin, kâfir, münafık” olarak çeşitlendirilmiş, her bir grubun özellikleri açıklanmıştı. Bu âyette inanç durumları ne olursa olsun bütün insanlara hitap edilerek hepsi birden Allah’a kul olmaya davet edilmekte ve bu çağrı İslâm’ın şu özelliklerini ortaya koymaktadır:
a) Bu ilâhî çağrı (İslâm) din, dil, ırk, bölge, sınıf... farkı gözetmeksizin bütün insanlığa yöneltilmiştir.
b) Bu çağrıya muhatap olmak ve Allah kulluğuna kabul edilmek için bir ön şart yoktur. Daha önce neler yapmış, ne kadar büyük suç ve günah işlemiş olursa olsun bir kimse gönülden benimseyerek “Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed O’nun elçisidir” dediği anda müslüman olmuş, Allah’a kulluğa ilk adımı atmış, geçmiş günahlarını silmiş olur.
c) Kulluk edilecek varlığın yaratılmamış (varlığı zorunlu, kendinden, ebedî ve ezelî), yaratıcı ve eşyaya özelliklerini verici olması gerekir. Bu vasıfları taşıyan tek varlık kâinatın yaratıcısı ve Rabbi olan Allah Teâlâ’dır. Bu sebeple O’ndan başkasına kulluk edilemez.
d) Yukarıda verilen meâle göre “Allah’a kul olma” emri ile takvâ (sakınma) arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurulmuştur. Allah’a kulluk etmenin (İslâm’a özgü iman, ibadet, ahlâk ve diğer amellerin) hâsıl edeceği sonuç takvâdır. 
     Sakınma kavramı, sakınılacak alan ve varlık ile sakınma iradesini gerektirir; bu da İslâm’ın tasarladığı insanın resmini çizer: Müslüman insan her istediğini yapmayan, önce durup düşünen, belli değer ölçüleri ve sınırlara göre ölçüp biçen, bu ölçülere uygun düşmediği takdirde nefsinin isteklerini ve arzularını frenleyen; akıllı, imanlı, iradeli varlıktır.
     Allah’a kulluk olmadan sakınma (takvâ) gerçekleşemez, sakınma olmadan da kâmil insan olunamaz. Âyeti, “Sizi ve sizden öncekileri sakınsınlar diye yaratan Allah’a kulluk edin” şeklinde çevirmek de mümkündür. Buna göre de takvâ ile kulluk birbirini tamamlayan, biri bulunmadan diğeri bulunmayan, her ikisi bir bütün olarak yaratılışın amacını teşkil eden iki kavram olarak ortaya çıkmış olur; yani insanlar Allah’a kulluk edince yaratılış amaçlarını teşkil eden takvâyı gerçekleştirmiş, bunu gerçekleştirince de kulluğu yerine getirmiş olurlar (ayrıca bk. Bakara 2/197).

     Ayet
     O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah'a ortaklar koşmayın. ﴾22﴿
     Tefsir
     Allah Teâlâ kullarını yaratıp kendi hallerine bırakmamış; onların yaratılış amaçlarına doğru ilerleyebilmeleri için maddî ve mânevî ihtiyaçlarını karşılamış; yani bunları karşılayacak bir kâinat düzeni kurmuş, “kayyûm” isminin tecellisi olarak da bir an bile ihmal etmeksizin bu düzeni korumuş, yürütmüş ve gözetmiştir. Yeryüzünü insanların burada oturmalarına, istirahat etmelerine, huzur bulmalarına ve üretim yapmalarına uygun kılmıştır. Yerkürenin her noktasından yukarıya doğru bakıldığında görülen ve görülemeyen bütün uzaklıkların ve yaratılmış varlıkların bir kısmı “sema”dır (bk. 29. âyetin tefsiri). Uzayda sağlam, ince, dengeli ve hikmetli bir düzen ve yapı oluşturulmuştur. Bu yapı hem dengeyi hem de dünyadakilerin gök cisimlerinden, gökte olup bitenlerden zarar görmemelerini sağlamaktadır. İnsanlara verilen bilgi edinme ve bilgiden yeni bilgilere ulaşma kabiliyeti doğru kullanıldığı takdirde yaratıcı Allah’ın varlık ve birliğine kolayca ulaşmak mümkündür. Kuvve halinde (potansiyel olarak) insanda mevcut olan bu bilgiye rağmen onun, Allah’a ortak koşması, O’nu bırakıp başka varlıklara tapınması veya itaat etmesi veya her şeyin kendiliğinden ve bir tesadüf sonucu oluştuğuna inanması “bile bile şirk koşmak ve inkâr etmek” sayılmaktadır. Çünkü bu inanç ve anlayış (inkâr ve şirk) insanın fıtrat ve tabiatına (potansiyel bilgisine) ters düşmektedir.

24 Kasım 2014 Pazartesi

KELİMELER - KAVRAMLAR ✿ܓ✿ ♥ܓ SOSYAL DAYANIŞMA

KELİMELER - KAVRAMLAR
SOSYAL DAYANIŞMA

     Bir toplum içerisinde yaşayan insanların aralarındaki yakınlaştırıcı bağları ve karşılıklı yardım veya işbirliği ile ilgili durumlarını gösteren bir oluşum.

     Genel olarak insanlar, bir arada yaşamak ihtiyacındadırlar. Bu husus psikolojik bir ihtiyaçtan olduğu kadar, sosyal ve iktisadî bir gereklilikten de kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı fertler kendi çevrelerinde öyle bir düzen bulmalılar ki; bu düzen, onların kendi aralarındaki ilişkileri en iyi şekilde kuracak esaslara sahip bulunsun. İşte tarih içerisinde çeşitli milletler, farklı din, ideoloji ve sistemleri bu tür istek ve ihtiyaçlarını tatmin edebilmek gayesi ile benimsemişlerdir.

     Sistemler arasındaki farklılığa bir göz atacak olursak, herbirinin insana bakışının ve onu değerlendirişinin değişik dozajda olduğunu görürüz. Meselâ Kapitalizm; kendi sistemi içerisinde ferdi ön plâna çıkarıp, toplumun menfaatinden ileri görmektedir. Sistemin siyasî ve iktisadî temeli, ferdiyetçi bir özelliğe bürünmekte ve fert, sınırsız bir hürriyet içinde hareket etmektedir. Komünizm veya Sosyalizmde ise, toplumcu bir bakış açısı öne sürülürken, ne fert ne de toplum, serbest bir seçim yapamamaktadır. Söz; toplum adına "belirli bir yönetici zümre"nin elinde olmaktadır.

     Başta bu iki ideoloji olmak üzere, insan aklının bulduğu her ideoloji; sosyal 
dayanışma konusunda bazı isabetli kaideler tesbit ederken, bir çok yönleri göremeyerek eksik bir sistem ortaya koymuş; bunların dışında, hayatın faydalı ve huzurlu bir şekil almasında en büyük rolü üstlenen insanın düşünce ve davranışlarına uygun bir ölçü bulamamışlardır. Çünkü sosyal dayanışmanın bir toplumda oluşabilmesi için, öncelikle fertlerin diğerlerine karşı iyi niyet ve samimi bir hisle yaklaşması gerekmektedir. Genelde şahsî ihtiras ve arzuların kontrolüne giren insanoğlunun ruh ve karakterinin olgunlaştırılması, ancak onun fıtrî özelliklerinin bilinmesi ile gerçekleşebilir. Bu konuda İslâm, Allah'ın kendi yaratmış olduğu kuluna ait hayat prensiplerini içinde bulunduran ve böylece diğerlerinden farklı olan bir "hayat tarzı" ortaya koymuştur.

     "İslâm, ferdî hürriyeti en güzel şekilleriyle, insanî eşitliği en ince yönleriyle tanır. Fakat bu hürriyet ve eşitliği gelişigüzel kullanmaz. Toplumun değeri ne ise o derece hesaba katılır; insanilik ise gerektiği gibi değerlendirilir. Bu sebeple ferdi hürriyetin karşısına ferdi mesuliyetleri koyar. Bununla birlikte kişi ve toplumu içine alan sorumluluk ve yükümlülükleri de toplumâ yükletir. İslâm bütün şekil ve yönleriyle sosyal dayanışmayı ortaya koymaktadır. İslâma göre kişi ile kendisi, kişi ile yakın akrabası, kişi ile toplum, belirli toplum ile diğer toplumlar, belirli bir nesil ile ardarda gelen diğer nesiller arasında dayanışma sözkonusudur.

     Bir hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s) toplumun adalet, hayır ve güvenliğe ulaştırılması konusunda bütün müslümanların omuzlarına yüklenen ortak sosyal sorumluluğu tasvir etmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Allahın koyduğu sınırlara riayet edenlerle etmeyenlerin durumu şuna benzer: Bir topluluk gemi ile yolculuğa çıkmış ve kura neticesinde bazılarına geminin alt kısmı, diğerlerine de üst kısmı düşmüştür. Alt kısımdakiler su almak istediklerinde üst kısımdakilerin yanlarından geçmekte ve kendi kendilerine "Biz kendi nasibimize düşen bu kısımdan denize açılan bir delik açsak da üstümüzdekileri rahatsız etmesek!" derler. Bu durumda eğer üst kısımdakiler onları kendi hallerine bırakırlar ve istediklerini yapmalarına imkân verirlerse, hepsi helâk olur. Ama mani olurlarsa hem kendileri hem diğerleri kurtulmuş olur" (Buhari ve Müslim).

     Bu yüzdendir ki Peygamberimiz (s.a.s), "Mü'min, mü'min için bir kısmı öbür kısmını güçlendiren bina gibidir" der (Buhari ve Müslim). Bu açıdan hareketle, sosyal yapının uğradığı herhangi bir bozukluk, bütün İslâm toplumunun gidişatında mevcut bir tehlikenin belirtisi olacaktır. Eğer bu bozukluğu giderirlerse kurtulacaklar; aksi halde sosyal yapı çözülecek, gemi, içindekilerle birlikte batacaktır.

     Bu sosyal bütünleşme meselesi, bizi İslâm'da sosyal adaletin en önemli meselelerinden birine götürür ki; bu, devletin yerine getirilmesini istediği veya toplumun gönüllü ve isteyerek ortaya koyduğu "sosyal dayanışma" prensibidir. Devlet ve toplumun arkasında Hz. Peygamberin Mekke ve Medine'de geçirdiği yaşantısı boyunca ortaya koyduğu pek çok hadis ve değer ölçüsü bulunmaktadır (İmadüddin Halil, Sosyal Adalet Üzerine, İstanbul 1987, s. 77).

     Bütün anlam ve kapsamı ile sosyal dayanışma; toplumdaki her ferdin, kendi üzerinde topluma karşı yerine getirilmesi gerekli olan bir takım görev ve sorumlulukların bulunduğunu hissetmesi demektir. Eğer onlar, bu görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde ihmâlci ve sorumsuz davranışlarda bulunurlarsa, toplum da binaların çöktüğü gibi kendilerinin ve başkalarının üzerine çökebilir. Toplumun fert üzerine olduğu gibi, ferdin de toplumda hakkı vardır. Toplum, her hak sahibinin hakkını tam olarak azaltmadan ve geciktirmeden vermeli, zayıfların ihtiyaçlarını gidermeli ve muhtaçların dertlerini dindirmelidir. Eğer bunlar olmazsa, toplum bünyesini bir binanın tuğlaları gibi ören fertler, birbirlerine düşerler. İşte bundan sonra çöküş ve yıkılış, kaçınılması imkânsız bir sonuç olarak karşımıza dikilir.

     İslâm, faziletli bir toplumun doğması için "kötülüklerden uzaklaştırıp, iyilikle emretmeyi" teşvik etmiştir. Buna dayanarak sapıkların sapıklıklarına son vermeleri, iyilerin de doğru yollarında yürümelerine devam etmeleri için genel irşadı gerekli kılmıştır. Allah bu konuda müslümanların sorumluluğuna şöyle işaret eder:
     "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. (Çünkü) Allaha inanıyorsunuz" (Âlu İmran, 3/51).

     Kötülükler bütün dehşetiyle başını alıp giderken toplum buna seyirci kalır ve herhangi bir direnme göstermezse, topyekûn günahkâr olur. Bu da sorumsuzluğun cezasını bütün halkın çekeceğine dair bir işarettir. Kur'an-ı Kerim, İsrailoğullarını, aralarındaki kötü kimseleri gittikleri fena yoldan alıkoymayarak kendi fenalıkları ile başbaşa bıraktıkları, dolayısiyle toplumu ifsad ettikleri için suçlu saymaktadır.

     İslâm'da ibadetler nefisleri ıslah etmek, eşitlik duygusu ve içinde zulmün barınamayacağı birlik ve beraberlik şuurunu terbiye etmek için emredilmiştir. Hac, sosyal bir tanışma; zekât, zenginlerin mallarından fakirlere geçen sosyal bir yardımlaşmadır. İslâm, günahların keffâretini de sosyal dayanışmaya bir vesile kılmıştır. Mesela Ramazanda oruç bozan bir kimse, ya bir köle azad eder, ya altmış gün oruç tutar, ya da altmış fakir doyurur.

     İslâm dini, toplumdaki sosyal dayanışmayı belirli kuru söz ve sloganlarla ifade edip bırakmamıştır. Dini emirler, öncelikle kalplerin ıslah ve tezkiyesi gayesine yönelmiştir. Salih ve doğru istikamete yönelen kalpler, sosyal davranışları güzelleştirir. Ruhi ve kalbî ilişkiler üzerine oturmamış bir sosyal dayanışmada gerçeklik yoktur.

     Aile müessesesi, sosyal dayanışmanın en önemli unsurudur. Çünkü toplum yapısının ilk temel taşıdır. Aile, insan fıtratında var olan değişmez eğilimler, merhamet ve sevgi duyguları, ihtiyaç ve maslahatın gerekleri üzerinde kurulur.

     İslamın getirdiği miras düzeni, aynı ailenin fertleri arasında ve biribirini izleyen nesiller arasında bir yardımlaşma bulunduğunun açık bir delilidir. Üstelik bu düzen, toplumu rahatsız edecek şekilde büyümesini önlemek amacıyla servetin parçalanmasını sağlayan yollardan bir tanesidir.

     Müslüman toplum, Allah tarafından iyi ve güzel olan her konuda yardımlaşma ve dayanışma içerisine girmekle emredilmiştir: "İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzere yardımlaşmayın" (el-Maide, 5/2).

     Elbette ki iyilikler ve fenalıklar Allah'ın çizdiği hudutlar dahilindedir. Hadler ise, yine Cenabı Hakk'ın tayin ettiği ölçülerdir.

     Sonuç olarak; sosyal dayanışma, ancak, kötü yönlerini ortadan kaldırmış fert ve toplumların birbirlerine sevgi ve merhametle yaklaşmalarıyla gerçekleşecek bir husustur. Bu özellikler olmadığı takdirde, toplumda fertler birbirlerini sömürecek ve sonunda çatışma ve mücadele başlayacaktır. Halbuki sosyal dayanışma, problemlerin ortadan kalktıktan sonra huzurlu ve sakin bir toplumda ortaya çıkacak çok yönlü iyi ilişkilerin bir sonucudur.


ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
Sami ŞENER

21 Kasım 2014 Cuma

İŞ İLANLARI

İ Ş   İ L A N L A R I


1) Merkezi İstanbul'da olan www.ozkardeslermakina.com firmasına Muhasebe personeli alınacak...
     Aranan Şartlar:
  • ETA bilen,
  • 30 yaş altı,
  • Muhasebe ve banka işlerini yürütebilecek bay personel alınacaktır... 
     Verilecek İmkanlar:
  • 1.400 TL. Maaş (yaş, eğitim, aile durumu ve tecrübeye göre daha yüksek olabilir, memnun kalınır anlaşılırsa birkaç ay sonra da artacaktır),
  • Yemek,
  • Sigorta,
  • Ulaşım.
     İş Başvurusu İçin:
bilal@ozkardeslermakina.com
adresine cv. veya detaylı tanıtım sayfası gönderin...



2) Merkezi, İstanbul-Üsküdar ilçesinde bulunan bir derneğin 2 ayrı birimine, 2 bayan personel alınacak...
İstanbul - Üsküdar İlçesi Bulgurlu Mahallesinde bulunan ve
yaklaşık 6 yıldır faaliyette olan
MUTLU AİLE MUTLU ÇOCUK
EĞİTİM KÜLTÜR ve YARDIMLAŞMA DERNEĞİ'ne

  • Sekreter (1 kişi, bayan)
  • Gençlik Koordinatörü (1 kişi, bayan) alınacak.
     Sekreterde Aranan Özellikler ve Verilecek İmkanlar
  • Bilgisayar Kullanabilen (İnternet, Mail, Word, Excel, PowerPoint vs.)
  • En az lise mezunu
  • 23 - 35 yaş aralığında
  • Anadolu Yakasında ve en fazla 1 otobüs-minübüs ile gidilebilecek uzaklıkta ikamet eden
  • Sabah 09.00, Akşam 18.00 (Pazar hariç hergün çalışacak, haftada 1-2 gün 19.00 da çıkılabilecek.)
  • 1000 TL. Maaş (başlangıçta böyle, birkaç aylık deneme süresinden sonra artacaktır) + Yemek
     Gençlik Koordinatöründe Aranan Özellikler ve Verilecek İmkanlar
  • Herhangi bir Üniversitenin, herhangi bir bölümünden mezun olmuş
  • 23 - 35 yaş aralığında
  • Şehir dışı gezileri için engeli olmayan
  • Organizatörlük-Yöneticilik yapabilen
  • Anadolu Yakasında ve en fazla 1 otobüs-minübüs ile gidilebilecek uzaklıkta ikamet eden
  • Sabah 09.00, Akşam 18.00 (Pazar hariç hergün çalışacak, haftada 1-2 gün 19.00 da çıkılabilecek.)
  • 1300 TL. Maaş (başlangıçta böyle, birkaç aylık deneme süresinden sonra artacaktır) + SGK + Yemek
     İletişim Bilgileri
MUTLU AİLE MUTLU ÇOCUK
Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği
Bulgurlu Mah. Aşağı Bulgurlu Cad.
Üçler İş Merkezi No:132 / 2
Üsküdar İSTANBUL
Telefon: 0216 443 91 86
Fax: 0216 443 91 87

     İş Başvurusu İçin E-mail Adresi:
İş başvurusunda bulunmak isteyenler
lütfen yukarıdaki mail adresine cv. lerini göndersinler.
Değerlendirilip, uygun görülenler görüşmeye davet edilecekler...


3) Merkezi, İstanbul-Üsküdar ilçesinde bulunan bir yayınevine 1 bayan personel alınacak...

     Aranan Şartlar:
  • Deneyim sahibi
  • Bilgisayar ve ofis programlarını kullanabilen (Word, Excel vb.)
  • İnsan ilişkilerinde başarılı
  • İkna kabiliyeti yüksek
  • İyi iletişim ve sunum becerilerine sahip
  • Esnek çalışma saatlerine uyum sağlayabilecek
  • 25-40 yaş arası, üniversite mezunu
     Verilen İmkanlar:
  • Ücret 1.500 TL. (2 aylık bir deneme süresi sonrası değerlendirme yapılacaktır.)
  • Yemek
  • SGK
  • Ulaşım
Bu ilana iş başvurusu yapmak isteyenler,
aşağıdaki mail adresimize;
mailin konusuna YAYINEVİNE İŞ BAŞVURUSU yazarak
CV. göndersinler...
mgilanlar@hotmail.com



Not: Bu sayfada yayında olan ilanlarımız geçerlidir, personel alımı olduğu zaman yayından kaldırılır.)

20 Kasım 2014 Perşembe

RİYAZÜS SALİHİN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER / ✿ܓ✿ ♥ܓ \ SIDK (Doğru Sözlülük)

RİYAZÜS SALİHİN
4) Sıdk (Doğru Sözlülük)

     Bu bölümdeki üç Ayet-i Kerime ve altı Hadis-i Şerif'den; doğru sözlü olmanın gerekliliğini, doğrulara verilecek mükafat ve bağışlanmayı, doğruluğun iyiliğe, iyiliğin de cennete götüreceğini, yalanın da yoldan çıkmaya sebeb olacağı sonucunda da cehenneme götüreceğini, müslümanın şüpheli şeylerden uzak durması gerektiğini, tüm peygamberlerin ümmetlerine doğruluğu emrettiklerini, bütün kalbiyle şehid olmayı isteyen kişinin yatağında ölse bile şehidler mertebesine ulaşacağını, ganimetin önceki peygamberlere helal olmayıp sadece bizim peygamberimiz (sav)’e ve biz ümmetine helal olduğunu, alışverişte malın vasıflarını ve paranın ödeme durumlarını doğruca söyleyenlerin alışverişlerinin bereketli olacağını, değilse bereketin kalmayacağını öğreneceğiz. [1]
  • “Ey iman edenler! Yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın; doğrulardan olun ve hem de doğrularla beraber olun.” (Tevbe: 9/119)
  • “Gerçek şu ki, Allah’a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendini ibadet ve taata vermiş erkekler ve kadınlar, niyet ve davranışlarında doğru ve samimi olan erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren erkekler ve kadınlar, gönülden saygı ile Allah’tan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol edip herşeyden kaçınarak oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı durmaksızın çokça anan erkekler ve kadınlar var ya; işte Allah onlara bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzâb: 33/35)
  • (Onların vazifesi) Allah’ın çağrısına uymak (Allah'a itaat etmek) ve güzel söz söylemektir. İş ciddiye bindiği zaman, cihad işlerinde Allah’a karşı verdikleri sözde dursalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.” (Muhammed: 47/21)
55. Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk, hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” [2]

     * Müslüman hayatı boyunca hata edebilir, yanılabilir, şeytana uyabilir, günah işleyebilir ama asla yalancı olamaz. Her işinde ve her hareketinde doğru ve dürüsttür, yalana asla bulaşmaz. Pek çok kötülüklere sebebiyet verecek yalan sözlülük müslümana yakışmaz, dürüstlük kişiyi cennete götüren amellerden biridir. Yalancılık ise; her türlü kötülüğün başı olup, sonu cehennemdir. Allah’ı, Allah’tan geleni ve peygamberi tasdik etmek anlamında sadık ve sıddîkla alakalı olarak: (Âl-i İmrân: 3/17; Mâide: 5/119; Tevbe: 9/119; İsra: 17/80; Meryem: 19/41, 56; Zümer: 39/33; Hadîd: 57/19; Leyl: 92/6) ayetlerine bakılabilir. [3]

56. Ebû Muhammed Hasan İbni Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
     Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den:
     “Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül; (sözde ve işde) doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar” buyurduğunu belledim. [4]

     * Peygamber (s.a.v) efendimiz hicretin 6. ve 7. yıllarında komşu hükümdarlara birer mektup gönderek onları İslâm’a davet etmişti. Bizans Kralı Herakliyus’a da, Dıhye ibn Halîfetü’l-Kelbî ile bir mektup göndermişti. Kral mektubu alınca durumu tetkik için Mekke’li kimi bulursanız yanıma getirin diye emir vermişti. O günlerde henüz müslüman olmamış olan Ebû Süfyân başkanlığında otuz kişilik bir kafile ticaret maksadıyla Şam’a giderken Gazze’ye uğramışlardı. Kralın adamları bunları alıp Kudüs’teki imparatorun huzuruna çıkarmışlardı. Buhârî (Bed’ül Vahy 6) da geçtiğine göre, Kral ile Ebû Süfyân arasında pek uzun konuşmalar geçmiştir. Bu hadiste sadece ilgili bölüm aktarılmıştır. Hadisin bu bölümünde henüz iman etmemiş, fakat yanındaki arkadaşlarından korkması dolayısıyla doğruyu söylediğini hatırlatan Ebû Süfyân’ın doğruluğu için bu hadis buraya alınmıştır. [5]

57. Ebû Süfyân Sahr İbni Harb radıyallahu anh, Bizans Kralı Herakliyus ile aralarında geçen uzun konuşmayı naklederken şöyle dedi:
     Herakliyus:
– O (peygamber olduğunu söyleyen) adam size neleri emrediyor? diye sordu. Ben de:
– Sadece Allah’a kulluk ediniz, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayınız. Atalarınızın iman ettiklerini söyledikleri şeyleri terkediniz, diyor ve bize namaz kılmayı, sözde ve işde doğruluğu, iffetli yaşamayı ve akraba ile ilgilenmeyi emrediyor, dedim. [6]

58. Ebû Sâbit, Ebû Saîd ve Ebû Velîd künyeleriyle tanınan ve Bedir mücâhidlerinden olan Sehl İbni Huneyf radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Bütün kalbiyle şehid olmayı isteyen kişiyi, Allah; yatağında ölse bile şehidler mertebesine ulaştırır.” [7]

59. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Allah’ın salât ve selâmı üzerlerine olsun, önceki peygamberlerden biri düşmanla savaşmaya (cihada) çıktı. (Hareketinden önce) ümmetine şöyle seslendi:
– Bir hanımla evlenmiş olup onunla henüz gerdeğe girmemiş olan, yaptığı evin henüz çatısını çatmamış olan, gebe koyun veya deve alıp yavrulamasını bekleyen kimse peşime düşmesin! Bu sözleri söyledikten sonra yola çıktı. İkindi sularında (düşman) yurduna vardı.

     Güneşe hitâben:
– Sen de ben de emir kuluyuz dedi; sonra:
     Allah’ım onun batmasını geciktir, diye dua etti. Bunun üzerine orayı fethedinceye kadar güneşin batması geciktirildi. (Nihayet) ganimetler bir araya getirildi. Onları yakmak için gökten ateş indi fakat yakmadı.
     Bunun üzerine Peygamber:
– İçinizde ganimetten mal aşırmış olanlar var. Haydi her kabileden bir temsilci benimle tokalaşıp bîat etsin! dedi. Tokalaşma esnasında bir kişinin eli peygamberin eline yapıştı. O zaman Peygamber:
– İhânet eden sizdedir. Derhal senin kabilene mensup kişiler gelip bana bîat etsinler! dedi.
     Bîat esnasında iki ya da üç kişinin eli peygamberin eline yapıştı. Bu defa onlara:
– Aşırılmış olan mal sizde! dedi.
     Adamlar, sığır kafasına benzer altından yapılmış bir baş getirdiler. Peygamber onu öteki ganimetlerin içine koydu. Ateş de hepsini yaktı, kül etti. Zira ganimet bizden önce hiç bir peygamber (ve ümmetin)e helâl değildi. Allah Teâlâ zaaf ve aczimizi bildiği için onu bize helâl kıldı.” [8]

60. Ebû Hâlid Hakîm İbni Hizâm radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Satıcı ve alıcı (söz kesip) pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış–verişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler (mal ile paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alış–verişleri bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan beyânda bulunurlarsa, alış–verişlerinin bereketi kalmaz.” [9]

Dipnotlar
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 27.
[2] Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103–105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 80; Tirmizi, Birr 46; İbni Mâce, Mukaddime 7; Duâ 5. Bu hadis ileride 1543 numarada tekrar gelecektir.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 27.
[4] Tirmizî, Kıyâmet 60. İleride 593 numarada tekrar gelecek olan bu hadisin açıklaması orada verilecektir.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 28.
[6] Buhârî, Bed’u’l–vahy 6, Salât 1, Sadakât 28; Müslim, Cihâd 74. Bu hadis ileride 329 numarada tekrar gelecek.
[7] Müslim, İmâre 157. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cihâd 15. Bu hadis ileride 1322 numarada gelecek olup gerekli açıklama orada verilecektir.
[8] Buhârî, Humus 8; Müslim, Cihâd 32.
[9] Buhârî, Büyû’ 19, 22, 44, 46; Müslim, Büyû’ 47. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’ 1; Tirmizî, Büyû’ 6, 26; Nesâî, Büyû’ 4, 8, 11.

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...