14 Şubat 2017 Salı

Bakara Sûresi'nin 204-207. Ayet'i Kerimeleri Arasının Tefsiri

Bakara Sûresi'nin
204-207. Ayet'i Kerimeleri Arasının Tefsiri
  • Meal
     İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o düşmanlıkta en amansız olandır. ﴾204﴿
     O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. ﴾205﴿
     Ona "Allah'tan kork" denildiği zaman gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır! ﴾206﴿
     İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir. ﴾207﴿
  • Tefsir
     Yukarıda biri yalnız dünyayı isteyen, diğeri de hem dünyanın hem de âhiretin iyiliklerini isteyen iki insan tipinden söz edilmişti. Bu âyetlerde yine iki tip insan başka açılardan tanıtılmaktadır. Bunlardan biri güzel sözlü fakat kötü niyetli, bozguncu ve yıkıcıdır; diğeri de “kendisini Allah’ın hoşnutluğuna adamış” olup –âyette zikredilmemekle birlikte– sözün gelişinden açıkça anlaşılmaktadır ki, ötekinin taşıdığı kötü niteliklerden arınmıştır. Bazı münafıkların Hz. Peygamber’in yanında dost gibi gözüküp arkasından yıkıcı hareketlerde bulunmaları üzerine bu âyetlerin indiği yolunda rivayetler varsa da müfessirlerin çoğunun görüşü, âyetlerin anılan nitelikleri taşıyan herkesi kapsadığı yönündedir (Râzî, V, 187).
     Râzî’nin de belirttiği gibi Allah Teâlâ bir topluluğu, bazı kötü niteliklerini göstererek yerdiğinde, bundan o kişilerin zatını değil niteliklerini yerdiği anlamı çıkar. Şu halde kim bu kötü nitelikleri taşıyorsa yergiyi de hak ediyor demektir (V, 197-198). Böylece bu âyetler Hz. Peygamber dönemindeki belli bir veya birkaç münafık hakkında inmiş olsa bile münafıklık, riyakârlık, bozgunculuk, tahripçilik gibi kötü huy ve davranışlar konusunda bütün insanlar için bir uyarı ve caydırıcılık değeri taşımaktadır. “Hâkimiyeti ele aldığında...” diye tercüme ettiğimiz 205. âyetteki ifade, “senin yanından ayrılıp gittiğinde...” şeklinde de anlaşılmıştır. Riyakâr veya münafık tabiatlı kişiler genellikle insanın yanında hoşa gidecek sözler söyler, sözlerinin doğruluğuna Allah’ı şahit bile koşarlar. Ayrılıp gittiklerinde veya herhangi bir yöneticilik elde ettiklerinde ise kötü ruhlu olmaları, düşmanlık duyguları taşımaları sebebiyle önceki konuşmalarının aksine, insanların geçimlerine ve nesillerine zarar vermek gibi yıkıcı ve düşmanca davranışlarda bulunurlar.
     Muhammed Abduh’un yorumuna göre buradaki “ürünleri ve nesilleri yok etme” ifadesi bir deyim olup bununla kötülerin, bencil isteklerini ve tutkularını tatmin etmek uğruna insanları her türlü ağır sıkıntılar içine sokmaları kastedilmiştir (Reşîd Rızâ, II, 248).
     Aynı bölümü “hâkimiyeti ele alma” mânasında yorumladığımızda söz konusu âyetler ikiyüzlü ve aldatıcı siyasetçilere karşı uyarı anlamı da taşımaktadır. Gerçekten kendilerini barışçı, insancıl, haksever gibi yaldızlı niteliklerle takdim eden bazı münafıkların, işbaşına geldiklerinde ilk iş olarak insanların “ürünlerini” yani gelir kaynaklarını kurutmaya, “nesillerini” bozmaya kalkıştıkları sıkça görülmektedir. Hucurât sûresinde de bildirildiği üzere (bk. 49/12) müslümanların genellikle insanlar hakkında hüsnüzan beslemeleri esas olmakla birlikte konumuz olan âyetler, hüsnüzannın olur olmaz insanların her söylediklerine aldanıp kapılma, her yüze gülene ahmakça inanma anlamına gelmediğini göstermekte ve böylece önemli bir uyarı değeri taşımaktadır.
     “Allah’tan kork!” şeklinde çevirdiğimiz 206. âyette geçen ifadedeki takvâ kökünden gelen kelime aslında, “müminin Allah’a duyduğu derin saygıdan dolayı bu tür münafıkça tutum ve davranışlardan uzak durması” anlamına gelmektedir. Bu da gösteriyor ki insanı münafıklık, riyakârlık, fitne ve fesatçılık gibi ahlâksızca davranışlardan alıkoyacak en güvenilir erdem takvâdır. Zira Allah’a saygısı olan bu anlamda O’ndan korkan insanın doğru olan her kurala da saygılı olacağı açıktır. Aynı âyet insanların takvâ erdemine ulaşabilmeleri ve her durumda dürüstçe davranabilmeleri için gurur, kibir gibi egoist ve yıkıcı duyguları aşmaları gerektiğini göstermektedir. Zira bu tür duygular, yapılan uyarıların haklılığı üzerinde düşünüp taşınmayı engellemekte, hatta giderek daha kötü ve yanlış davranışlara sürüklemektedir. Bu yüzden âyette “Artık onun, cehennemi boylamaktan başka yolu kalmamıştır” anlamında, “Ona cehennem yeter” buyurulmuştur. Buna göre insanın, “İyi ve doğru olan nedir?” gibi bir soruyu içtenlikle sorması, böyle bir arayışa yönelebilmesi, bu husustaki uyarıları sağlıklı değerlendirebilmesi için önce gurur, kibir vb. saptırıcı duyguların tutsaklığından kurtulup Allah’ın buyruğunu kendisine ölçü alması, rehber edinmesi gerekir. İşte 207. âyette “İnsanlardan öylesi de vardır ki, kendisini Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya adamıştır. Allah, kullarına çok şefkatlidir” buyurularak bu şekilde bir içtenliğe, temiz ve dürüst dindarlığa işaret edilmiştir.
     Şu halde insan kendini ya nefsânî tutkularını tatmine adar ya da Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya adar. Bu da insanın bütün davranışları hususunda iki farklı ölçü verir: İlk ölçüyü esas alan insan kişisel çıkar sağlayan davranışlara, ikincisini esas alan ise Allah’ın hoşnut olacağı davranışlara yönelir. 200-201. âyetleri dikkate alarak bunlardan ilkinin yalnız dünyayı isteyen, ikincisinin ise hem dünyanın hem de âhiretin iyiliğini isteyen insan olduğunu düşünebiliriz. Allah daima mutlak olarak iyi ve doğru olan davranışlardan hoşnut olacağına göre, “kendini Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya adayan” insan inancında, amelinde ve ahlâkında en doğruyu bulmaya, kısaca bütün davranışlarında elinden geldiğince iyi olmaya çalışacaktır.
     Böylece konumuz olan âyetlerle 200 ve 201. âyetleri birlikte değerlendirerek, yöneticilik mevkiine seçilecek kişilerde –meslekî yetişmişlik yanında– kendisini dünya tutkularından, gurur, kibir gibi olumsuz duyguların etkisinden koruyan; bu suretle zulüm, baskı, riyakârlık, ikiyüzlülük, düşmanlık, bozgunculuk, yıkıcılık gibi toplumsal zararlara ve huzursuzluklara yol açan kötülüklerden alıkoyan; Allah’ın hoşnutluğuna uygun davranmak öyle gerektiriyorsa bütün şahsî menfaatlerini bile terkettiren bir ruhsal gelişmişliğin, bu anlamda bir dindarlık duyarlılığının bulunup bulunmadığına da bakmamız gerektiğini düşünebiliriz.
     Yüce Allah’ın söz konusu âyetlerin sonunda, “Allah, kullarına çok şefkatlidir” buyurması son derece anlamlıdır. Zira O’nun bu çok yararlı bilgileri vermesi, gerçek insanlığın ölçüleri konusunda açıklamalar yapması, kullarına şefkatinin bir ifadesidir. Allah, tarih boyunca insanlara peygamberler gönderip kitaplar indirerek onları vahyin ışığı ile aydınlatmasaydı insanların hayvanlardan ne farkı olacaktı?
     Şu halde Allah’ın insanlara verdiği bütün bu bilgiler, koyduğu bütün kurallar yine insanların kendi iyilikleri için olup bundan dolayı O’nun kendisi için bir yarar gözetmesi düşünülemeyeceğine, buna asla ihtiyacı olmadığına göre bütün bu hükümleri yalnız kullarına olan sevgi ve şefkatinden dolayı koymuş ve bildirmiş olmalıdır, başka bir ihtimal mevcut değildir.
Not: Bu sayfadaki tüm notlar Kur'an Yolu Tefsiri adlı eserden alınmaktadır...


12 Şubat 2017 Pazar

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ NASİHAT

22- باب النصيحة
NASİHAT
  • Âyet-i Karimeler
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ
1. “Mü’minler ancak kardeştirler.” Hucurât sûresi (49), 10

     Bu âyetin devamında “öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah’dan sakının ki size acısın” buyurulur.
     Kardeşlik, karşılıklı birbirlerine hayırlı ve faydalı olmayı, birbirine yardım etmeyi, birbirinin sevinç ve kederine ortak olmayı gerektirir. Bunlar ise, aşağıda gelecek olan ilk hadisin açıklamasında görüleceği gibi nasihatten sayılır.
     Bu âyette anılan din kardeşliği, İslâm nazarında neseb ve kan kardeşliğinden daha önemli ve sağlam görülerek öne geçirilmiştir. Dinin bir prensibi olmak üzere, nesep kardeşliği, dini, İslâm’ı inkâr halinde bir kıymet ifade etmez ve kopar. Ama din kardeşliği neseben kardeşi olan birini reddetmekle sona ermez, devam eder. Burada kardeş tabirinin kullanılması beliğ bir teşbihtir. Çünkü, insanların birbirine en yakın olanları, bir anne ve babadan meydana gelen kardeşlerdir. Doğum hayatın kaynağıdır. İman ise, ebediyyen bâkî olmanın kaynağıdır. O halde ebedî olan, geçici olandan daha üstün olacaktır.

     Din kardeşliği ile ilgili âyet ve hadisler, bu kitapta bir çok vesile ile tekrar edilir. Yeri geldikçe her biri hakkında, bulunduğu konuya uygun açıklamaları vermeye çalışacağız.
     Dinde kardeşliğin gereği, iki fert ve veya iki mü’min cemaat birbirlerine darıldıkları veya araları bozulduğu takdirde, hemen aralarını bulup barıştırmaktır. Aksi takdirde kardeşlikleri zayıflar, kuvvetleri kaybolur, kâfirlere karşı mücâdele güçleri kalmaz.


أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَأَنصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

2. “Ben size öğüt veriyor, sizin iyiliğinizi istiyorum.” A’râf sûresi (7), 62

     Bu âyet-i kerîme, Nuh aleyhisselâm’dan haber vermekte olup tamamının anlamı şöyledir:
     “Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından gelen vahiy ile sizin bilemeyeceklerinizi biliyorum.”
     Bütün peygamberlerin risâleti birdir. Bütün peygamberler Allah’dan aldıkları vahyi insanlara tebliğ edip, ulaştırmışlardır.
     “Size nasihat ediyorum” demek, size olgunluk ve kemâl yolunu gösteriyorum, iyiliğinizi ve hayrınızı arzu ediyorum, samimiyetle kurtuluşunuzu istiyorum demektir. Nasihatın üç şartı olduğu söylenir:
     * Müslümanların uğradığı musibetlere kalben üzülmek,
     * Müslümanlara nasihat etmekte bıkıp usanmamak,
     * İnsanlar gerçekleri bilmeseler ve hatırlatmayı hoş görmeseler bile, onlara kurtuluş yollarını göstermek.

وَأَنَاْ لَكُمْ نَاصِحٌ أَمِينٌ

3. “Ben sizin için emin bir nasihatçiyim.” A’râf sûresi (7), 68

     Bundan önceki âyetle aynı mâhiyette olup, peygamberlerin ümmetleri ve insanlık için birer nasihatçı olduklarını ve onların Allah’ın birliğine, tevhîd akidesine davet ettiklerini bu defa Hûd aleyhisselâm’ ın dilinden bildirmektedir. Peygamberler “emîn” yani kendilerine çok güvenilen kimselerdir. Onlar, her şeyden önce risâletin tebliğinde emin olup, asla yalan söylemezler. Bu durum istisnasız bütün peygamberler için böyledir.

  • Hadis-i Şerifler
183- فَالأَوَّلُ : عن أَبِي رُقيَّةَ تَميمِ بنِ أَوْس الدَّارِيِّ رضي اللَّه عنه أَنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ: « الدِّينُ النَّصِيحَةُ » قُلْنَا : لِمَنْ ؟ قَالَ « للَّه وَلِكِتَابِهِ ولِرسُولِهِ وَلأَئمَّةِ المُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ » رواه مُسْلم .

183. Ebû Rukayye Temîm İbni Evs ed-Dârî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem :

     “Din nasihattır” buyurdu. Biz kendisine:
– Kimin için nasihattır? dedik. Peygamber Efendimiz:
- “Allah, Kitabı, Resûlü, mü’minlerin yöneticileri ve tüm müslümanlar için nasihattır”
buyurdu.
Müslim, Îmân 95.
Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 42; Ebû Dâvûd, Edeb 59;
Tirmizî, Birr 17; Nesâî, Bey’at 31, 41

  • Temîm İbni Evs ed-Dârî
     Sahâbe-i kirâmdandır. Ebû Rukayye künyesiyle anılır. Bu künyeyle anılmasına sebeb olan Rukayye adındaki kızından başka çocuğu olmamıştır. Temîm, İslâm ile şereflenmeden önce hıristiyandı. Hicretin dokuzuncu senesesinde müslüman oldu. Mescidde ilk kandili o yaktı. İlk kıssa anlatanın o olduğu ve bu konuda Hz. Ömer’den izin istediği, onun da kendisine bu izni verdiği söylenir.
     Temîm, Medine’de ikâmet etmekteydi. Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra Suriye’ye göçtü. O zamanlar Suriye toprağına dahil olan Filistin’de yerleşti. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kendisine Kudüs’ün yanında bir köy olan Aynûn’u iktâ arazisi olarak ayırmış ve onun eline de yazılı bir belge vermişti.
     Temîm, çok teheccüd namazı kılardı. Bir gece kalkmış, Kur’an’ın bir âyetini okuyarak sabaha kadar rükû etmiş ve ağlamıştı. Bu âyetin anlamı şöyledir: “Yoksa kötülük işleyen kimseler, ölümlerinde ve diriliklerinde kendilerini, inanıp yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar” [Câsiye sûresi (45), 21].
     Temîm, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den 18 hadis rivayet etmiştir. Müslim’in Temîm’den naklettiği tek hadis budur. Buhârî’de hiç hadisi yoktur. Fakat Sünen’lerde rivayetleri yer almaktadır.
     Allah ondan razı olsun.
  • Açıklamalar
     Nasihat, Arap dilinin en kapsamlı kelimelerinden biridir. Bazı dil bilimciler, Arapçada nasihat ile felah kelimeleri kadar dünya ve ahiret hayırlarını bünyesinde toplayan kelime olmadığını söylerler.
     Nasihat sözlükte öğüt vermek, iyi ve hayırlı işlere davet, kötü ve şer olan şeylerden nehyetmek, bir işi sadece Allah rızası için yapmak, yırtık olan elbiseyi dikmek, balı mumundan süzüp arındırmak gibi çok çeşitli ve muhtevalı mânalar ifade eder.
     Hadisin anlamı “Dinin direği ve dini ayakta tutan nasihattır” demektir. Buna göre nasihat, neredeyse din ile aynı manada kullanılmış gibi bir intibâ vermektedir. Bu, konunun önemini anlatması açısından böyledir. Nitekim, “Hac Arafâttır” (Tirmizî, Tefsîru sûre (2); Ebû Dâvûd, Menâsik 68) hadisi de, haccın temelinin ve hac sayılmasının şartının Arafât’ta bulunmak olduğunu, Arafât’ta bulunmayanın haccının olmayacağını anlatır.
     Nasihat hadisi, cevâmiü’l-kelim denilen, az sözle pek çok mânalar ifade eden hadislerden biridir. Bu sebeble İslâm âlimleri, nasihat hadisini, İslâm’ın esasını oluşturan hadislerden biri ve en önemlisi kabul ederler.
     Bu kısa açıklamalar, nasihatın, dilimizde çokça kullanılan, büyüğün küçüğe verdiği sözlü öğütlerden ibaret olmadığını ortaya koymuş oluyor.

     Şimdi nasihatla kastedilen geniş ve kapsamlı mânalara ve anlatımlara, hadiste zikredilen esaslar dahilinde açıklamalar getirebiliriz.

     a. Dinin Allah için nasihat oluşu:

     Bir mü’min için öncelikler vardır. Bunların başında Allah’a iman ilk sırada yer alır. Tabiî ki Allah’a iman, sadece “inandım” demekle yerine gelmiş olmaz. Nitekim âyet-i kerîmede: “İnsanlar “inandık” demekle, imtihandan geçirilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” [Ankebût sûresi (29), 2] buyurulur. İşte dinin Allah için nasihat oluşunun ilk basamağı Allah’a imandır. O’na şirk koşmamak, O’na kulluk ve ibadette ihlâslı davranmak, daima Allah’a itaat üzere olmak, O’na isyandan şiddetle kaçınmak, Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, Allah’a itaat edene dost, isyan edene düşman olmak, Allah’ı inkâr edenlerle cihad etmek, nimetlerine şükretmek, insanları bu sayılan vasıflara dâvet ve teşvik etmek, bütün insanlara nezâket göstermek; işte bunlar Allah’a imanın gereği ve dinin Allah için nasihat oluşunun îcabıdır. Müslümanın bütün söz ve davranışlarında bunların gereğini yerine getirmesi, hem dünyada hem de âhirette kendisine fayda verir.

     b. Dinin Allah’ın Kitabı için nasihat oluşu:

     Allah’ın Kitabından maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bir müslüman, bütün semavî kitapların Allah katından indirildiğine, Kur’an’ın o kitapların sonuncusu ve onlara şahit olduğuna inanır. Bu konudaki inanç temelleri şunları da içine alır: Kur’an’ın Allah kelâmı olduğu, Allah tarafından gönderildiği ve yine O’nun tarafından korunacağı, kul sözlerinden hiçbirinin ona benzemediği, kullardan hiçbirinin onun bir benzerini getiremeyeceği gerçeklerini kabul edip inanmak. İşte bütün bunlar, Kur’an’a yönelik inanç esaslarıdır.

     Dinin Kur’an için nasihat oluşuna şu prensipleri de ilâve etmemiz gerekir: Kur’an’ı okumak ve hıfzetmek. Çünkü Kur’an’ı okumakla ilim ve irfan kazanılır; nefs temizliği ve gönül saflığı elde edilir; insanın takvâsı artar. O halde Kur’an’ı okumak, sadece lafzını okuyup sevap kazanmak değil, Kur’an bilgisine sahip olmaya gayret etmek anlamındadır. Şunu da hemen ifade edelim ki, Kur’an okumakla insan büyük sevap kazanır ve Kur’an kendisini okuyana şefaatçi olur. Ancak bunların tahakkuk etmesi için bir takım şartların yerine getirilmesi gerekir.

     Kur’an okurken ona saygı ve ta’zim göstermek, tecvidine ve âdâbına riâyet ederek okumak, harflerinin hakkını vermek, huşû içinde okumak gerekir. Bu konu, Kur’an’ın kıraati ile ilgili kitaplarda genişçe ele alınır.

     Kur’an’ı okurken mânalarını düşünmek, âyetlerin mahiyetini anlamaya çalışmak icab eder. Nitekim Allah Teâlâ: “Bunlar Kur’an’ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri kilitli midir?” [Muhammed sûresi (47), 24] buyurarak bizi uyarır.

     Kur’ân-ı Kerîm’i müslüman nesillere öğretmek, Kur’an’ın korunması konusunda onlara mes’uliyetlerini hissettirmek, ona dil uzatanlara karşı müdafaa görevini yerine getirmek, her müslümanın vazifesidir. Kur’an’ı öğrenmek ve öğretmek bizler için izzetin, şerefin ve saadetin önemli bir vesilesidir. Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir”(Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21) buyurmuşlardır. Bütün müslümanların Kur’an’ı okumayı öğrenmeleri ve ayrıca onu anlamaya çalışmaları, üzerlerine düşen önemli görevlerden biridir. Bütün yeryüzü müslümanları, buna özel bir ilgi ve ihtimam göstermelidirler. Çünkü bu konu, müslümanların müştereklerinin başında gelir.

     Kur’an’ı anlamak ve onunla amel etmek esastır. Anlama azmi olmadan ve sevap kazanma duygusundan mahrum olarak sadece okumak ve amel etmeksizin sadece anlamak bir hayır ve fazilet olarak kabul edilemez. Amel edilmeyen bilgi fayda vermediği gibi hoş da karşılanmaz. Allah Teâlâ: “Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah katında büyük gazaba sebeb olur.” [Saf sûresi (61), 2-3] buyurur.

     Kur’an ilimlerinin her birini öğrenmek, neşretmek, muhkemini, müteşâbihini, nâsih ve mensûhunu, umum ve hususunu bilmek de ümmet üzerine farz olan hususlardır. Bu konularda âlim yetiştirilmezse topyekün ümmet sorumlu olur.

     Buraya kadar ana hatlarına işaret etmeye çalıştığımız hususlar, dinin, Kur’an için nasihat oluşunun çerçevesini meydana getirir.

     c. Dinin Allah’ın Resûlü için nasihat oluşu:

     İslâm, Allah katından insanlığa gönderilen son din, Kur’an son kitab olduğu gibi, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de en son peygamberdir. Bir mü’minin Peygamber Efendimiz’le ilgili inancı şu esasları da ihtiva etmelidir. Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek. Allah Resûlü’nün Kur’an ve sahih sünnetle getirip bildirdiklerine iman etmek. Onu sevip itaat etmeyi, Allah’ı sevip itaat etmek gibi kabul etmek. “Ey Muhammed de ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” [Âl-i İmrân sûresi (3), 31]; “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur” [Nisâ sûresi (4), 80] gibi Kur’an âyetleri bunun delîlidir. Allah’ın Resûlü’nü dost edinenleri dost, düşmanlarını düşman bilmek. Ehl-i beytini ve ashâbını sevmek, Peygamber’e inanmanın gerekleridir.

     Hz. Peygamber’in sünnetini ihya edip hayata geçirmek, bid’attan ve bid’atçılardan kaçınmak, İslâm’ın dâvetini yeryüzüne yaymak, sünnet ilimlerini öğrenmek, bunları başkalarına da öğretmek, ilmi öğrenir ve öğretirken edeblerine riâyet etmek, âlimlere saygı göstermek, terbiye ve nezâket kâidelerine uymak, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ in ahlâkıyla ahlâklanıp edebiyle edeplenmek gibi görev ve sorumluluklar, her müslümanın hassasiyetle uyması gereken esaslardır.

     Belli başlılarını sıralamaya çalıştığımız bu prensipler, dinin, Allah’ın Resûlü için nasihat oluşunun ne anlam ifade ettiğini ortaya koyar.

     d. Dinin mü’minlerin yöneticileri için nasihat oluşu:

     Hadiste geçen “eimme” tabirini, yöneticiler diye tercüme ettik. Esasen bu kelime, “imam” kelimesinin çoğuludur. İmam ise, toplumun önünde bulunan ve onlara önderlik yapan, toplumun da kendisine uyduğu kişidir. Daha özel anlamıyla imam, İslâm ümmetinin başında bulunan liderdir. Ümmet denilmesinin sebebi de, bir imama tabi olduklarındandır. Bu lidere imam, halife, emir, sultan ve bunlara benzer isimler verilmiştir. Hangi adla anılırsa anılsın, imam, ümmetin önünde onlardan sorumlu olan ve onları yöneten kişidir. Toplum içinde devletin yöneticisi adına hüküm verme yetkisine sahip kılınan herkes, her seviyedeki yönetici bu tabirin kapsamına girer. Ayrıca toplumda doğruyu ve yanlışı bildirme vazifesiyle mükellef olan âlimler, insanlara örnek olması gereken mürşidler ve muslihler de bu tabirin muhtevasına dahildirler.

     Muhteva tesbitini yaptıktan sonra, konunun esasına yönelik açıklamalara geçebiliriz.

     Müslümanları yönetenler, onların işlerinin başına geçenler, müslümanlardan olmalıdır. Çünkü müslümanların kendilerini yönetenlere itaat etmeleri bir farîza, bir vecîbe, bir zorunluluktur. Müslüman olmayanlara nasıl itaat edilebilir? Allah Teâlâ şöyle emreder: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resûle itaat edin ve sizden olan buyruk sahibi yöneticilere itaat edin”[Nisâ sûresi (4), 59]. Bizlerin yöneticilere nasihatımız, onlara karşı vazifemiz, kendilerinin iyi ve dürüst olmalarını, doğru yolu bulmalarını, adaletli davranmalarını istemektir. Onlara karşı saygımız ve sevgimiz, şahıslarını tanımamıza veya birtakım özel işlerimizi onlar vasıtasıyla gerçekleştirmemize bağlı olamaz. Böyle bir saygı ve sevgi dinimiz nazarında makbul de sayılmaz. Yöneticilerin âdil idareleri altında bütün islâm ümmetinin birliğini ister, bunun için gayret ederiz. İslâm ümmetinin parçalanmışlığı yüreğimizi yaralar; insanların zâlim yöneticilerin zulmü altında inlemesi, içimizi parçalar. Bu sebeble “yeryüzünü, Allah’ın hâlis kulları, gerçek mü’minler idare etmelidir” deriz ve bunun tahakkuku için var gücümüzle çalışmamız gerektiğine inanırız.

     Dinin idareciler için nasihat oluşu, şu prensipleri de içine alır:
   Hak üzere oldukları sürece onlara yardımcı olmak, hakdan ayrılmamaları yönünde onları uyarmak, yaptıkları yanlışları hatırlatmak, bunları yaparken kendilerine karşı yumuşak ve nezâket kâideleri içinde davranmak, yöneticilerine nasihatkâr olmayan, zâlime “sen zâlimsin” demeyen, nasihatçılarının ağzı kilitlenmiş, hak söze karşı da kulakları tıkanmış olan bir ümmette hayır olmayacağını bilmek.

   Emir olan kişinin arkasında namaz kılmak, ona toplamakla yükümlü olduğu zekâtı vermek, onunla birlikte cihada gitmek, kendisine hayır dua etmek, yalancı övgülerle onu aldatmamak.

   * İşaret ettiğimiz bu noktalar, dinin imamlar yani yöneticiler için nasihat oluşunun neler ihtiva ettiğini ortaya koyar. Bunların izahı ve uygulama safhası ile ilgili açıklamaların yeri burası değildir. İslâmî ilimlerin her birinde, ilgili oldukları bölümlerde konuya gereken önem ve hassasiyet gösterilir. Ancak doğrudan doğruya devlet yönetimiyle ilgili eserler de telif edilmiştir. Belli başlı bilgileri bu çeşit eserlerde bir arada ve topluca bulabiliriz.

     Âlimler, mürşidler ve muslihleri de toplumun önderi ve yöneticileri olarak kabul edenler bulunduğunu söylemiştik. Buna göre, Allah’ın Kitabı ve Resûlü’nün sünnetinin anlaşılıp hayata geçirilmesinde âlimlerin sorumlulukları çok büyüktür. Onlar Kitap ve Sünnet’in emir ve yasaklarını, kendi heva ve hevesleri, sapık düşünce ve anlayışları doğrultusunda çarpıtmaya çalışanlara karşı koyma ve onların yanlışlarını, hatalarını ilmî bir tarzda reddetme mes’uliyeti taşımaktadırlar. O halde öncelikle âlimler, mürşid ve muslihler dini çok iyi bilip, kendileri salah bulmuş olmalıdırlar. Kendileri salah bulmayanların başkalarını ıslah etmeleri mümkün olmaz.

     Din âlimleri, toplumu yöneten idarecilere, Allah’ın Kitabı ve Resûlü’nün sünneti yönünde nasihat etmeyi ve kendilerini hakka davet etmeyi büyük ve şerefli bir görev saymalı, bu hususta görevlerini yerine getirmezlerse, Allah katında en büyük sorumluluktan kaçmış olmanın cezasını çekeceklerini bilmelidirler. Çünkü “En büyük cihad, zâlim idareciye karşı hakkı haykırmaktır” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Bey’at 37). Bunu yerine getirmediği gibi, zâlimlerin zulümlerine ortak olan, onları tutan, azgınlıklarına göz yuman, zalimlere övgüler yazanlar Allah katında nasıl makbul olabilir ve Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda nasıl hesap verebilirler?

     Gerçek âlimler, her asırda ümmete yol ve yön göstermiş, toplumu sapmaktan korumuş, yöneticileri de gerektiği şekilde îkaz etme görevini yerine getirmişlerdir. Bunu yapmayanların bulunuşu, bütün ulemayı, muslihleri ve mürşidleri suçlamayı gerektirmez, gerektirmemelidir. Çünkü âlimlere her asırda şiddetle ihtiyaç duyulmuştur. Ümmete düşen görev, gerçek âlimlere tâbi olmaktır.

     e. Dinin tüm müslümanlar için nasihat oluşu:

     Bütün müslümanların âlim olması, âlim olanlarının da her şeyi bilmesi mümkün değildir. Her yaştan, her renkten, her ırktan, her cinsten ve her seviyede insanıyla ümmet bir bütündür. Burada herkesin birbirine karşı vazife ve mes’uliyetleri vardır. İşte bunları öğrenmek, öğretmek, din ve dünyalarına ait faydalı olan şeyleri insanlara göstermek, onlara yardımcı olmak, kusurlarını örtmek, onlara eziyet etmemek, iyilikleri emir, kötülükleri nehyetmek, başkalarını aldatmamak, haset etmemek, hürmet, şefkat ve merhameti aralarında yaymak, kendisi için arzu ettiklerini onlar için de istemek, kendi nefsi için arzu etmediklerini onlar için de istememek, canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını korumak ve müdafa etmek, dinin bütün müslümanlar için nasihat oluşunun gereğidir.

     Bu açıklamalardan sonra, nasihatın din ve İslâm anlamına kullanıldığını söyleyebiliriz. Başlangıçta ifade ettiğimiz ve bu açıklamalarla görüldüğü üzere nasihat, yaygın olarak anlaşıldığı gibi sadece “öğüt vermek” anlamında kullanılmış değildir.

  • Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Nasihat dinin emirlerinden olup farz-ı kifâyedir. Gücü yeten herkes, gücünün yettiği nisbette nasihatten sorumludur.
2.
Nasihat sadece “öğüt vermek” değil, dinin bütün emir ve yasaklarını ihtiva eden bir mâna taşır.
3. Müslümanlar bir imamın önderliğinde Allah, Kur’an ve Resûl inancına dayalı ümmet olma azmi, gayreti ve kararlılığı içinde bulunmak ve neticede yeryüzünde bunu gerçekleştirmekle mükelleftirler.
4.
Nasihatı kabul edilecek kişinin nasihat etmesi vâcip olur.
5. Nasihat edene bir kötülük geleceğinden korkulursa, onun nasihatı terketmesine ve şartlar teşekkül edinceye kadar beklemesine ruhsat vardır.

184- الثَّاني : عَنْ جرير بْنِ عبدِ اللَّه رضي اللَّه عنه قال : بَايَعْتُ رَسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَلى : إِقَامِ الصَّلاَةِ ، وإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ، وَالنُّصْحِ لِكلِّ مُسْلِمٍ . متفقٌ عليه .

184. Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
     Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e namazı tam olarak kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, her müslümana nasihat etmek üzere biat ettim.
Buhârî, Îmân 42, Mevâkît 3, Zekât 2;
Müslim, Îmân 97-98.
Ayrıca bk. Nesâi, Bey’at 6,17
  • Açıklamalar
     Burada, İslâm’da farz kılınan ibadetlerden sadece namaz ve zekât biat esnasında söz konusu edilmiştir. Bunun sebebi, bedenî ibadetlerin en önemlisinin namaz, mâlî ibadetlerin en önemlisinin zekât olmasıdır. Bu ikisi, bedenî ve mâlî ibadetlerin esasıdır. Ayrıca, kelime-i şehadetten sonra, başta gelen iki temeldir. Oruç da namaz gibi bir bedenî ibadet olup, sadece senede bir ay olmak üzere Ramazanda farzdır. Namazın günde beş vakit farz oluşu, onun önemini artırmaktadır. Burada zikredilmeyen hac ibadeti ise, hem mâlî, hem bedenî ibadet sayılır. Hac, insana ömrü boyunca bir defa farzdır. Zekât ise, her sene maldan verilmesi gereken miktar olup, her yıl tekrar eden bir farzdır. Bu sebeble, bir mâlî ibadet olarak zekât, hacdan daha önceliklidir.

     Nasihat hakkında bir önceki hadiste yeterli bilgi verilmişti. Bu hadis, 1216 numara ile tekrar gelecektir.

  • Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İbadetler müslümanın hayatında önemli bir yer tutar. Devlet başkanı, biat esnasında ibadet etme şartını arayabilir, hatta öne geçirebilir.
2. Nasihat, dinin önemli emirlerinden biridir. Peygamberimiz sahâbeden biat alırken nasihatkâr olma, yani müslümanlara karşı samimi, gönülden ve hayırlı davranma şartını da aramıştır.

185- الثَّالثُ : عَنْ أَنَس رضي اللَّه عنه عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ » متفقٌ عليه .

185. Enes radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”

Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72.
Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59;
Nesâî, Îmân 19, 33;
İbn Mâce, Mukaddime 9
  • Açıklamalar
     Hadisimiz, mü’minler arasındaki kardeşlik duygularının ne kadar ileri seviyede bulunması gerektiğinin bir sembolüdür. Gerçek mü’min, kendisi için arzu ettiği iyilik ve hayrı, din kardeşi için de aynen arzu eder ve ona karşı bir haset, çekememezlik duygusu içinde olmaz.
     Biz hadiste geçen “mü’min olmaz” karşılığındaki lafzı, “Gerçek anlamda iman etmiş olmaz” şeklinde mahiyetine uygun tarzda tercüme ettik. Çünkü kastedilen budur. Şöyle ki: Falan kimse insan değildir, dediğimizde onun insanlıktan çıktığını kastetmediğimiz, sadece insanî niteliklerinin noksan olduğunu anlatmak istediğimiz gibi kendisinde bu nitelik bulunmayan kimse mümin değildir demek de, o iman dairesi dışına çıkar anlamına gelmez. Nitekim bu hadisin bir rivayetinde “kul, gerçek imana ulaşamaz” (İbni Hacer, Fethü’l-Bârî, I, 112) şeklindedir. Buradaki “gerçek iman”dan maksat, imanın kemâlidir.
     Mü’minin, din kardeşinde de bulunmasını istediği şey, hayırlı bir nimet cinsinden olmalıdır. Yoksa, kendi başına gelen bir belayı, bir kötülüğü din kardeşi için arzu etmek, asla câiz değildir. Hadisin bir rivayetinde, (Nesâî, Îmân 19) istenen şeyin hayır olması gerektiği tasrih edilmiştir. Çeşitli vesilelerle belirtildiği gibi hayır, Allah’a itaatın her çeşidini, dünya ve âhiretle ilgili her meşrû işi içine alan bir kelimedir.
     Hadisten anlamamız gereken bir başka önemli husus şudur: Kişinin kendi nefsi için dilediği bir şeyin aynısının, yani o şeyin bizzat kendisinin, din kardeşine verilmesini arzu etmesi değil, bir benzerinin ona da nasib olmasını dilemesidir. Çünkü bir şeyin bir tek olan aslı iki kişide bulunmaz. O halde, kendi elinde bulunan nimet ondan alınmadan veya noksanlaşmadan, din kardeşine de böyle bir nimetin verilmesini istemek kastedilmektedir. Bu ise, gerçek müminlerin gösterebileceği bir olgunluktur. Müminin, kendisi için kötü gördüğü şeyleri, din kardeşi için de kötü görmesi aynı şekilde imanın kemâlindendir.
     Hadisin bizzat kendisi ve bu vesileyle açıklanan hususlar birer iyilik ve hayır oldukları için nasihat kapsamına girerler. Bu hadis, 238 numara ile tekrar gelecektir.

  • Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kâmil iman sahibi olanlar, kendileri için arzu ettikleri şeyleri din kardeşleri için de arzu ederler.
2. Kişinin din kardeşi için arzu ettiği şey, iyilik ve hayır cinsinden olmalıdır.
3. Din kardeşimizde olmasını istediğimiz şey, sahip olduğumuzun bizzat kendisi değil, bir benzeridir.
4. Müminler için hayır istemek, dinde nasihatten sayılır.

~~~ * ~~~~~ * ~~~
Riyâzü's Sâlihîn
İmam Nevevi
Yayınevi: ERKAM YAYINLARI
Çevirmen: Prof. Dr. Raşit Küçük, Prof. Dr. Mehmet Yaşar

PTT A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 500 PERSONEL ALIYOR


T.C. POSTA VE TELGRAF TEŞKİLATI AŞ.
İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı
PTT A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
PERSONEL ALIM İLANI

     Şirketimiz Taşra Teşkilatına, 657 sayılı Kanun ve diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine tabi olmaksızın "Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinde Çalıştırılacak idari Hizmet Sözleşmeli Personel Hakkında Yönetmelik" hükümleri uyarınca istihdam edilmek üzere Ek-1 listede ili, unvanı, adedi ve nitelikleri belirtilen pozisyonlara 2016 yılı Kamu Personeli Seçme Sınavına (KPSS) giren adaylar arasından Gişe ve Büro Görevlisi ile Dağıtıcı unvanlı "İdari Hizmet Sözleşmeli Personel" alınacaktır.
     Söz konusu idari hizmet sözleşmeli personel sosyal güvenlik bakımından 5510 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümleri uyarınca sigortalı olacaktır.

     GENEL ŞARTLAR

a)
5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 28 inci maddesi kapsamında yer alanlar hariç olmak üzere Türk vatandaşı olmak.
b) On sekiz yaşını tamamlamış ve otuz beş yaşından gün almamış olmak.

NOT: 13/02/1983 tarihinden sonra doğanlar müracaat edebilecektir.

c) Kamu haklarından yasaklı bulunmamak.
ç) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53'üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı altı ay veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahküm olmamak.
d) Askerlikle ilgisi bulunmamak, askerlik çağına gelmemiş olmak veya askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış veya erteletmiş olmak.
e) Başka kuruluşlara karşı mecburi hizmet yükümlülüğü bulunmamak.
f) Atanacağı pozisyon için ekli listede belirtilen öğrenim şartını haiz olmak (Son başvuru tarihi olan 18/02/2017 tarihi itibariyle mezun olmak).
g) Yapılacak "sözlü sınavda" başarılı olmak.
ğ) Herhangi bir sosyal güvenlik kurum veya kuruluşundan emekli olmamak.
h) Daha önce çalıştıkları kamu kurum veya kuruluşlarından disiplin cezası ile işten çıkarılmış olmamak.
ı) 2016 yılında yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavına (KPSS) girmiş olmak.

     ÖZEL ŞARTLAR

a)
Gişe ve Büro Görevlisi pozisyonlarına başvurabilmek için;

1) Gişe ve Büro Görevlisi pozisyonlarına başvurabilmek için en az dört yıllık eğitim veren yükseköğretim kurumlarının veya denkliği YÖK tarafından kabul edilmiş yurtiçi ve yurtdışındaki okulların Ek-2 listede belirtilen bölümlerin birinden mezun olmak.
2) Yurtiçinde ve yurtdışında devamlı görev yapmasına engel olabilecek beden veya akıl hastalığı bulunmadığını resmi sağlık kurulu raporu ile belgelemek.
3) KPSS P3 puan türünden en az 70 (yetmiş) puan almış olmak.

b) Dağıtıcı pozisyonuna başvurabilmek için;

1) İki yıllık eğitim veren yüksekokulların veya denkliği YÖK tarafından kabul edilmiş yurtiçi ve yurtdışındaki okulların Ek-3 listede belirtilen bölümlerin birinden mezun olmak.
2) Son başvuru tarihi itibariyle en az B sınıfı sürücü belgesi ile A2 sınıfı sürücü belgesine sahip olmak. ( B ve A2 Sürücü Belgesine veya Motorlu Taşıt Sürücü Sertifikasına son başvuru tarihi olan 18.02.2017 tarihi itibariyle sahip olmak.)

NOT: Adaylar, mülakattan önce B ve A2 sınıfı sürücü belgesi yetkisi çerçevesinde kullanacakları araçlarla uygulamaya tabi tutulacaktır.

3) Her türlü iklim ve yolculuk koşullarında posta dağıtım işlerini yaya şekilde yapabilecek derecede sağlıklı, erkeklerde en az 168 cm., bayanlarda en az 160 cm. boyunda olduğunu, kilo ile boy arasındaki farkın 15'ten fazla olmadığını sağlık kurulu raporu ile belgelemek,
4) KPSS P93 puan türünden en az 60 (altmış) puan almış olmak.

     BAŞVURU ŞEKLİ, SÜRESİ VE BAŞVURULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
1- Başvurular, 13-18 ŞUBAT 2017 tarihleri arasında Şirketimizin www.ptt.gov.tr ve http://ik.ptt.gov.tr internet adreslerinden yapılacaktır.

NOT: 2016/1 Personel Alımında sözlü sınava çağrılan adaylardan ilanda belirtilen şartları taşımadığı halde müracaat edenler ile sözlü sınava çağrıldığı halde mazereti olmaksızın sözlü sınava katılmayan adayların başvuruları kabul edilmeyecektir.

2- Sözlü sınava, KPSS puanı ve tercihleri esas alınarak en yüksek puandan başlamak üzere ilan edilen pozisyon sayısının dört katı aday çağrılacak olup, son adayla aynı puana sahip olan adayların tamamı sözlü sınava alınacaktır. Sözlü sınav 20.03.2017 - 31.03.2017 tarihleri arasında yapılacak olup, yeri Şirketimizin internet adreslerinde ilan edilecek ve ayrıca cep telefonlarına SMS, mail adreslerine e-posta gönderilecektir.
3-
Sözlü sınava adaylar fotoğraflı ve onaylı T.C. numarasını gösteren bir kimlik belgesi (nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport vb.) ile girebilecektir. Ayrıca; dağıtıcı adayları B ve A2 sınıfı sürücü belgelerinin asıllarını ibraz edeceklerdir.
4- Sınav notu; KPSS puanı ile sözlü sınav notunun aritmetik ortalamasından oluşacaktır.
5- Sözlü sınava katılanlar, ilan tarihinden itibaren yedi gün içerisinde sınav sonuçlarına yazılı olarak itiraz edebilecektir. Sınav kurulu tarafından itirazlar en geç on beş gün içinde incelenip, sonuç ilgiliye bildirilecektir.
6- Sınav notu en yüksek olandan başlamak üzere ilan edilen pozisyon sayısı kadar atama yapılacaktır.
     Puanların eşit olması halinde;
     KPSS puanı yüksek olan,
     KPSS puanlarının eşit olması durumunda diploma tarihi itibariyle önce mezun olmuş olan,
     Bunun da aynı olması halinde yaşı büyük olan,
     Adayın ataması yapılır.

NOT: Adaylar, atandıkları Başmüdürlük tarafından ihtiyaç durumuna göre herhangi bir PTT işyerinde çalıştırılacaktır.

7- İlan edilen pozisyon sayısı kadar aday ayrıca yedek olarak belirlenecektir. Pozisyonlardan boş kalanlar ile göreve başlayanlardan altı ay içinde görevinden ayrılanların yerine yedekler arasından başarı sırasına göre atama yapılacaktır. Sınav sonuçlarının ilanını müteakip, altı aylık süre sonunda yedeklik hakkı sona erecektir.

8- Ataması yapılacak adaylardan aşağıdaki belgeler istenir;

a) Nüfus cüzdanı fotokopisi,
b) Kamu Personeli Seçme Sınavı sonuç belgesinin internet çıktısı,
c) Diploma veya geçici mezuniyet belgesinin mezun olduğu okul veya noter onaylı örneği (Belgenin aslının ibraz edilmesi halinde fotokopisi Şirket tarafından onaylanarak aslı iade edilecektir.)
ç) Adli sicil kaydının bulunmadığına dair beyan,
d) Askerlikle ilişiği olmadığına dair beyan,
e) İş isteme beyannamesi,
f) Mal bildirim beyannamesi,
g) Atanacağı pozisyonda çalışmasında sakınca olmadığına ilişkin sağlık kurulu raporu, ğ) Başka kuruluşlara karşı mecburi hizmetle yükümlü bulunmadığına dair yazılı beyan,
h) 8 adet 4,5x 6 ebadında vesikalık fotoğraf,
ı) Dağıtıcı pozisyonu için en az B ve A2 sınıfı sürücü belgesi,
i) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması formu (4 suret )

     GENEL HÜKÜMLER

1) Sözlü Sınav sonuçlarının ilanından itibaren on beş gün içerisinde asil adaylar, atama sırasında istenen bilgi ve belgelerle birlikte atamalarının yapılacağı ilgili PTT Başmüdürlüğünün İnsan Kaynakları Birimine müracaat edecek olup, bu süre içerisinde müracaat etmeyenlerin atanması yapılmayacaktır.
2) Yerleştirme sonrası ataması gerçekleştirilecek adayların başvuru formunda belirtilen adreslerine tebliğ yapılacak olup, adaylar atama kararının kendilerine tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde göreve başlamak zorundadır. Belgeyle ispatlanabilir mücbir sebep olmadıkça bu süre içinde göreve başlamayanların atamaları iptal edilecek olup, askerlik hariç mücbir sebeplerle göreve başlamama hali iki ayı aştığı takdirde atama işlemi iptal edilecektir.
3) Ataması gerçekleştirilen adaylar atandıkları ünitede 3 yıllık görev süresini tamamlamadan başka bir üniteye nakil talebinde bulunamayacaklardır. Atandıktan sonra evlenenler 6 aylık fiili görev sürelerini müteakip eş durumu nakil talebinde bulunabilir, bu talepler illerin norm durumları esas alınarak değerlendirilir. Atama tarihinde evli olanlar ise eş durumu da olsa 3 yıl süreyle nakil talebinde bulunamayacaklarından bu hususu göz önüne alarak tercihte bulunmaları gerekmektedir.
4) Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi İdari Hizmet Sözleşmeli Olarak İşe Alınacaklarda Uygulanacak Usul ve Esasların 11'inci maddesi gereğince sözlü sınava çağrılan adaylardan ilanda belirtilen şartları taşımadığı halde müracaat edenler ile sözlü sınava çağrıldığı halde mazereti olmaksızın sözlü sınava katılmayan adayların müteakip personel alımında başvuruları kabul edilmeyecektir.

NOT: Sözlü sınav tarihlerinde herhangi bir sebeple değişiklik olması halinde, adaylara SMS ve e-posta yoluyla bilgilendirme yapılacaktır. Ayrıca, Şirketimizin internet adresinden (www.ptt.gov.tr, http://ik.ptt.gov.tr) duyurulacaktır.

Ek-1
ALINACAK POZİSYONLARIN
BAŞMÜDÜRLÜKLERE GÖRE DAĞILIMINI GÖSTERİR LİSTE
TEŞKİLAT
İLİ
ÜNİTE
UNVANI
POZİSYONU
SAYI
TAŞRAİSTANBULİSTANBUL AVRUPA YAKASI BAŞMÜDÜRLÜĞÜ EMRİNEGİŞE VE BÜRO GÖREVLİSİİDARİ HİZMET SÖZLEŞMELİ200
TAŞRAİSTANBULİSTANBUL AVRUPA YAKASI BAŞMÜDÜRLÜĞÜ EMRİNEDAĞITICIİDARİ HİZMET SÖZLEŞMELİ100
TAŞRAİSTANBULİSTANBUL ANADOLU YAKASI BAŞMÜDÜRLÜĞÜ EMRİNEGİŞE VE BÜRO GÖREVLİSİİDARİ HİZMET SÖZLEŞMELİ167
TAŞRAİSTANBULİSTANBUL ANADOLU YAKASI BAŞMÜDÜRLÜĞÜ EMRİNEDAĞITICIİDARİ HİZMET SÖZLEŞMELİ33
TOPLAM500
Ek-2
2017/1 PERSONEL ALIMINDA
YÜKSEKÖĞRENİM KURUMLARININ
ALIM YAPILACAK BÖLÜMLERİNİ GÖSTERİR LİSTE
SIRA
NO
BÖLÜM
KODU
GİŞE VE BÜRO GÖREVLİSİ
19319İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER PROGRAMLARI
29140İKTİSADİ PROGRAMLAR
33159EKONOMİ
43213İKTİSAT
58208İŞ İDARESİ VE İKTİSAT
66229İŞLETME-EKONOMİ / İŞLETME-İKTİSAT
75131ULUSLARARASI TİCARET VE FİNANSMAN
85105EKONOMİ VE FİNANS
99221EKONOMİ VE İDARİ BİLİMLER / EKONOMİ VE İDARİ BİLİMLER PROGRAMLARI
105106EKONOMİ-YÖNETİM BİLİMLERİ PROGRAMLARI
118312ÇALIŞMA EKONOMİSİ
123141ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
133226İŞLETME / İŞLETMECİLİK
143381MUHASEBE-FİNANSMAN
158207İŞ İDARESİ
165123MUHASEBE VE FİNANSAL YÖNETİM / MUHASEBE VE FİNANS YÖNETİMİ
178334PAZARLAMA
188296YÖNETİM VE ORGANİZASYON
199262FİNANS VE MUHASEBE
204294İŞLETME EKONOMİSİ
214295İŞLETME YÖNETİMİ
223227İŞLETME BİLGİ YÖNETİMİ
238210İŞLETME ENFORMATİĞİ
243268MUHASEBE
253269MUHASEBE BİLGİ SİSTEMLERİ
263254MALİYE
278225MALİYE-MUHASEBE
284322MUHASEBE VE MALİYE
294261FİNANS-SİGORTA
303117BANKACILIK
313118BANKACILIK FİNANS
329371FİNANS VE BANKACILIK
336119BANKACILIK VE FİNANS / BANKACILIK VE FİNANSMAN
349218ULUSLARARASI TİCARET VE PAZARLAMA
353120BANKACILIK VE SİGORTACILIK
363306SİGORTACILIK
375127SİGORTACILIK VE RİSK YÖNETİMİ
389282ULUSLARARASI TİCARET VE FİNANS
393103AKTÜERYA/AKTÜARYA
405102AKTÜERYA BİLİMLERİ
419123ULUSLARARASI,İKTİSAT,İŞLETME PROGRAMLARI
424386ULUSLARARASI EKONOMİ
434387ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER
443355ULUSLARARASI TİCARET
459353ULUSLARARASI FİNANS VE BANKACILIK
466351ULUSLARARASI FİNANS
474390ULUSLARARASI İŞLETME
488275ULUSLARARASI İŞLETMECİLİK
493356ULUSLARARASI TİCARET VE İŞLETMECİLİK
509108ULUSLARARASI İŞLETMECİLİK VE TİCARET
519118GÜMRÜK İŞLETME
528222LOJİSTİK YÖNETİMİ
539009ULUSLARARASI TİCARET VE LOJİSTİK
544393ULUSLARARASI TİCARET VE LOJİSTİK YÖNETİMİ
553354ULUSLARARASI LOJİSTİK VE TAŞIMACILIK/ULUSLARARASI LOJİSTİK
569110ULUSLARARASI LOJİSTİK YÖNETİMİ
579387LOJİSTİK VE TAŞIMACILIK
585130ULAŞTIRMA VE LOJİSTİK
599217İDARİ BİLİMLER
605143YÖNETİM BİLİMLERİ/YÖNETİM BİLİMLERİ PROGRAMLARI
619318İNSAN KAYNAKLARI
628328İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
633237KAMU YÖNETİMİ
643352ULUSLARARASI İLİŞKİLER
653223İSTATİSTİK
Ek-3

2017/1 PERSONEL ALIMINDA
YÜKSEKÖĞRENİM KURUMLARININ
ALIM YAPILACAK BÖLÜMLERİNİ GÖSTERİR LİSTE
DAĞITICI
19099POSTA HİZMETLERİ
24312LOJİSTİK YÖNETİMİ
35375ULUSLARARASI LOJİSTİK
48538KARGO / KARGO HİZMETLERİ
51342ULUSLARARASI TAŞIMACILIK YÖNETİMİ
64392ULUSLARARASI TAŞIMACILIK VE LOJİSTİK
75346LOJİSTİK

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...