20 Ocak 2021 Çarşamba

KELİMELER ~ KAVRAMLAR: ZÎNET

KELİMELER ~ KAVRAMLAR
ZÎNET
ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİNDEN
     Takı, süs eşyası.
     Süslenmek insan tabında varolan arzulardan biridir. İnsanoğlu, daha güzel görünmek için en eski zamanlardan beri altın, gümüş, bakır vb. kıymetli madenler veyahut, inci, elmas, zümrüt vb. kıymetli taşlardan zinet eşyası yapmış ve bunları takı olarak takmak suretiyle süslenmiştir. Kadınlarda erkeklere göre daha fazla olan bu âdeti İslâm bazı prensiplere bağlamıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz.
  1. Aşırılığa kaçmamak şartıyla zînet kullanımı caizdir.
  2. Kişinin, zînetle süslenmesinden ziyade hayatını, takva ve güzel ahlâkla süslemesi daha iyidir.
  3. Zînetin, cinsel çekicilik aracı olarak kullanılması haramdır.
  4. Kadınlar zînet eşyalarını örtmeli, namahremlere göstermemelidir. Zînet, örtülmesi gereken azalar gibidir.
  5. Erkeklerin altından mamul zinet eşyası kullanmaları caiz değildir. Ancak nişan, madalya, arma vb. cinsinden olup zînetten ziyade alamet niteliğiyle takılan eşyaların altından olmasında bazı alimler bir sakınca görmemiştir.
  6. Kıymetli taşlardan mamul zînet eşyası zekâta tabi değildir (Ayrıca bk."Süslenme" mad).
Şamil İslam Ansiklopedisi
Akif KÖTEN
ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ-8 CİLT--A.AĞIRAKÇA

KELİMELER ~ KAVRMLAR
ZÎNET
(Süslenmek)
DİYANET İSLAM ANSİKLOPEDİSİNDEN

     Kişinin süslerden ve zarafet kazandırıcı maddî-mânevî unsurlardan yararlanarak kendini daha güzel ve hoş duruma getirmesini ifade eden süslenme Arapça’da tezeyyün ve tecemmül kelimeleriyle karşılanır. Türkçe’de daha çok “süs” anlamıyla kullanılan ziynet (zînet) “bir şeyi takıyla, elbiseyle veya şekil verme yoluyla güzelleştirmek” demektir (M. Abdürraûf el-Münâvî, s. 391).
     Kur’ân-ı Kerîm’de süs ve güzellikle ilgili birçok kelime yer alır. Bunlardan ziynet ve aynı kökten türeyen kelimeler gerek maddî gerekse mânevî anlamda süsü ve süslenmeyi anlatmak üzere kullanılmıştır.
     Meselâ Allah’ın, imanı müminlere sevdirip kalplerine sindirdiği belirtilirken, “Onu tezyin etti” (güzel gösterdi) (el-Hucurât 49/7); namaza hazırlık amacıyla veya mescide girmek için güzelce giyinilmesi istenirken, “Ziynetinizi takının” (el-A‘râf 7/31); Kārûn’un zenginlikten kaynaklanan bir ihtişam içinde kavminin karşısına çıktığı anlatılırken “ziyneti içinde” (el-Kasas 28/79); Allah’ın kulları için yaratıp yasaklamadığı elbise veya her türlü maddî süsten söz edilirken (Fahreddin er-Râzî, XIV, 52) “zînetallah” (el-A‘râf 7/32) ifadeleri geçer.
     Başka âyetlerde de yıldızlar, yeryüzünü süsleyen her şey, dünya hayatı, saltanat ve hâkimiyet, mal ve çocuklar, binek hayvanları, altın, gümüş vb. takılar, el ve yüzde bulunan süs, ayrıca vücut güzelliği ziynet diye adlandırılmış ve Firavun zamanında kutlanan bayram günü “yevmü’z-zîne” olarak anılmıştır (Yûnus 10/88; en-Nahl 16/8; el-Kehf 18/7, 46; Tâhâ 20/59, 87; en-Nûr 24/31; es-Sâffât 37/6; el-Hadîd 57/20; ayrıca bk. Taberî, XVIII, 117-118; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “zyn” md.).
     “Altın, nakış, resim vb. süsler” mânasındaki zuhruf kelimesi bu anlamları yanında “dışı süslü, içi boş aldatıcı söz; yeryüzünü güzelleştiren yeşillik, ağaç ve ekin” mânalarında kullanılmıştır (el-En‘âm 6/112; Yûnus 10/24; el-İsrâ 17/93; ez-Zuhruf 43/35). Hilye, hulî (huliyy) ve aynı kökten türeyen kelimeler “altın ve gümüş bilezik, inci gibi süs takıları” anlamında geçer (el-A‘râf 7/148; er-Ra‘d 13/17; en-Nahl 16/14; el-Kehf 18/31; el-Hac 22/23; Fâtır 35/12, 33; ez-Zuhruf 43/18; el-İnsân 76/21). “Kuş tüyü” mânasındaki rîş bir âyette “süslü elbise” veya “mal ve zenginlik” manasındadır (el-A‘râf 7/26; Taberî, VIII, 147-148). Bitkinin renginin güzelliğini ve canlılığını ifade eden behcet, “güzel ve canlı” anlamındaki behîc (el-Hac 22/5; en-Neml 27/60; Kāf 50/7), “güzellik” mânasındaki hüsn ve cemâl kelimeleriyle türevleri de birçok âyette geçmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥsn” ve “cml” md.leri).
Hadislerde ziynet kelimesi ve türevleri maddî ve mânevî süs ve güzellikler için kullanılmıştır. Hz. Peygamber, “Allahım, bizi iman süsüyle süsle!” diye dua etmiş (Nesâî, “Sehiv”, 62), başka bir hadiste, “Kur’an’ı seslerinizle süsleyin” (Ebû Dâvûd, “Vitir”, 20) ya da, “Seslerinizi Kur’an’la süsleyin” (Hâkim, I, 762) buyurmuştur.
     Zuhruf kelimesi, camilerin süslenmesinin tasvip edilmediğini belirten ve cennetin güzelliğini tasvir eden bazı hadislerde ve sahâbî sözlerinde geçer (Buhârî, “Ṣalât”, 62; İbn Mâce, “Mesâcid”, 2; Tirmizî, “Ṣıfâtü’l-cenne”, 7).
     Hilye, hulî ve aynı kökten türeyen kelimeler birçok hadiste “takı, süs, güzellik” gibi anlamlarda yer alır (Wensinck, el-Muʿcem, “ḥly” md.).
     Rîş kelimesinin çoğulu “riyâş” Resûl-i Ekrem’in yeni bir elbise giydiği zaman yaptığı, “Bana topluluk içinde dış görünümümü güzelleştirecek ve vücudumu örtecek elbiseler veren Allah’a hamdolsun” duasında görülür (Müsned, I, 157). Behcet, cemâl, tecemmül, hüsn vb. kelimeler yukarıdaki anlamlarıyla birçok hadiste geçmektedir (Wensinck, el-Muʿcem, “bhc”, “cml”, “ḥsn” md.leri).
     Kur’an’daki kullanımlarından hareketle konuya ilişkin temel kavramları açıklayan Râgıb el-İsfahânî’ye göre gerçek ziynet insanı dünyada ve âhirette çirkinliklerden koruyan süstür; insanı sadece bazı durumlarda ve belli şartlarda güzel gösteren süsler ise geçici ziynetlerdir.
Genel anlamda ziynet üç kısımdır:
     İlim ve doğru inanç gibi ruhanî ziynet, fizikî güç ve boylu boslu olma gibi bedenî ziynet, mal ve makam gibi hâricî ziynet (el-Müfredât, “zyn” md.).
Hüsn sıfatı fizikî görünüm, varlıklar, olaylar ve ahlâkî özellikler hakkında kullanılmıştır. Bu bakımdan akıl, nefis ya da duyuların hoş gördüğü her şeye hasen (güzel) denebilir (a.g.e., “ḥsn” md.).
     Cemâl ise güzelliğin “yüksek düzeyde olması” anlamındadır. Bu da iki kısımdır. Biri insanın kendine mahsus olan, ruhunda, bedeninde yahut fiillerindeki güzellik; diğeri bir varlıktan başkasına ulaşan güzelliktir (a.g.e., “cml” md.).
     Yaratılmışlar âlemindeki bütün güzellikler Allah’ın cemâl sıfatının tecellîleridir. Nitekim bir hadiste, “Allah güzeldir, güzelliği sever” buyurularak (Müslim, “Îmân”, 147) bütün güzelliklerin kaynağının Allah olduğuna işaret edilmiştir (ayrıca bk. İLMÜ’l-CEMÂL). Buna göre Allah’ın yeryüzünde halife kıldığını (el-Bakara 2/30) ve en güzel şekilde yarattığını (el-İnfitâr 82/7-8; et-Tîn 95/4) bildirdiği insanın güzelliği ve ziyneti sevmesinin tabii karşılanması gerekir. Ancak insanın bu konudaki tutumunu belirlemede var oluşundaki eksikliğin, mükemmeli aramasının ve ilâve süslerle bu eksikliği gidermeye çalışmasının etkili olduğu, dolayısıyla bazan tabii güzellikleri bozup güzeli çirkinleştirmeye yönelebildiği belirtilmelidir. Bu sebeple kişinin yaratılış amacına ve özelliklerine uygun bazı süslenme biçimleri helâl ve dinen makbul sayılırken yaratıcının beğendiği güzellikleri nefsin ve şeytanın hoşlandıklarıyla değiştirme şeklindeki süslenmeler yasaklanmış, Allah’a ait olan yaratılışın süslenme amacıyla da olsa bozulması şeytanın fiilleri arasında sayılmıştır (en-Nisâ 4/118-119; Buhârî, “Tefsîr”, 59/4).
     Fakihler, âyet ve hadislerde ziynete yapılan olumlu atıflardan süslenmenin (makyaj) ilke bakımından kadın ve erkek için câiz olduğu, hatta teşvik edildiği anlamını çıkarmış, ancak bunun sınırları ve istisnaları bulunduğuna dikkat çekmiştir. Öncelikle, “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa o onlardandır” hadisindeki uyarı sebebiyle (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 4) bir müslümanın müslüman olmayanların sembolü (şiâr) haline gelmiş şeylerle süslenmesi câiz görülmemiş, meselâ erkeklerin sadece enselerini tıraş etmelerinin Mecûsîler’e benzeme anlamı taşıdığı durumlarda bu fiil mekruh sayılmıştır. Yine konuya ilişkin hadislerden hareketle (Buhârî, “Libâs”, 62; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 4, 27) kadınların erkekler gibi, erkeklerin de kadınlar gibi süslenmesi, kibir ve gurur göstergesi olan her türlü giyim ve süslenme haram diye nitelenmiştir.
     Ayrıca gerek erkek gerekse kadının süslenmede aşırıya kaçması mekruh, bunun israf düzeyine varması haram sayılmış; bu konularda ölçünün örfe bakılarak belirleneceği bildirilmiştir. Karı kocanın birbiri için süslenmesi müstehap görülmüş, bu bağlamda, “Kadınların da mâkul ve meşrû ölçülerde ödevlerine denk hakları vardır” meâlindeki âyeti (el-Bakara 2/228) tefsir ederken İbn Abbas süslenmenin aile içinde sadece kadına ait bir görev gibi düşünülmemesi, erkeğin de eşi için süslenmesi gerektiğini ifade etmiştir (Taberî, II, 453). Ebû Yûsuf’tan da buna yakın bir ifade nakledilir (el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 359). Ric‘î talâkla boşanan kadının evliliği devam ettirmek amacıyla iddet süresi içinde boşandığı eşi için süslenmesi de müstehap sayılmıştır. Buna mukabil kocası ölen kadının iddeti bitinceye kadar süslenmesi haramdır (bk. İHDÂD).
     Giyim kuşam hususunda temiz olmanın yanında düzgün ve güzel görünmeyi de önemseyen Hz. Peygamber, bir yere gönderilen görevliler heyetinin üst başlarını düzeltmelerini ve süslenmelerini isteyip bu açıdan kendisinin örnek alınmasını tavsiye ederken, “Çünkü Allah çirkinliği ve bilerek çirkin görünmeyi sevmez” buyurmuştur (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 25). Kural olarak altın ya da ipekle süslenmek erkeklere haram, kadınlara helâldir (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 11; ayrıca bk. ALTIN; İPEK). Gümüş yüzük kullanmak ise erkekler için de câiz görülmüştür (Buhârî, “Libâs”, 45-48; Müslim, “Libâs”, 56-62). Giyim kuşamın ve bu konudaki süslenmenin dinde öngörülen örtünme kurallarıyla da bağdaşır ölçüler içinde olması gerekir (bk. TESETTÜR).
     Bu bağlamda özellikle kadının güzelliğini, süsünü ve süründüğü kokuyu mahremi olmayan erkekler için cinsel çekicilik aracı haline getirmesi yasaklanmıştır (en-Nûr 24/31; el-Ahzâb 33/33; Tirmizî, “Edeb”, 35-36). Fakihler saç sakal bakımı, kadın ve erkeğin saçını boyaması vb. konularda da bazı kurallar belirlemiştir (bk. BIYIK; SAÇ; SAKAL). Sürme çekme kadınlara ait bir süslenme şekli olmakla birlikte bazı durumlarda erkekler için de câiz görülmüştür.
Genel olarak fıtratı bozma niteliğindeki süslenmeler haram veya mekruh, bozulan yaratılışı düzeltme amacıyla yapılan veya fıtrata uygun olan süslenme ve vücuda müdahalede bulunma câiz görülmüştür. Ancak güzelleşmek için boya maddesiyle cilt üzerinde kalıcı şekiller yaptırma (bk. DÖVME), saça saç ekleme, kaşları kökünden yolma, dişleri seyreltmek amacıyla törpüleme gibi süslenmeler fıtratı bozma anlamına geleceği için Resûl-i Ekrem tarafından yasaklanmıştır. Kadınlar için yüzlerinde biten sakal ve bıyık benzeri tüylerin yolunması, kaşlar arasındaki tüylerin alınması, uzayan kaşların ucunun makasla kırpılması ve normalde kıl bitmeyen yerlerdeki kılların temizlenmesi ve erkekler için kaşlarının uzayan uçlarından alınması câiz görülmüştür.
     Küpe için kız çocuklarının kulaklarını delmek çoğunluk tarafından câiz kabul edilirken bazı fakihler bunu fıtratı bozma şeklinde görüp mekruh saymıştır (İbn Âbidîn, VI, 420). Kına vb. boyalarla el ve ayak gibi organları boyamak Hz. Peygamber döneminde bilinen bir süslenme türü olup erkek ve kadın için câiz görülmüştür.
     Tırnakların uzatılması ve süslenmesi hususunda çağdaş bilginlerce genellikle temizliğe ve fıtrata aykırı, dinî temizliğe engel oluşturacak uygulamalardan kaçınılması gerektiğine dikkat çekilmekte, zararlı olmaması ve ihtiyaç duyulması halinde lens kullanılabileceği belirtilmektedir. Herhangi bir sebeple bozulan fıtratı düzeltme ve tedavi amaçlı operasyonların izlerinin kalmaması için yapılan estetik ameliyatlar câiz, hatta müstehap sayılırken sadece estetik amaçlı ameliyatlar câiz görülmemiştir.
     Hac ibadeti yerine getirilirken erkeklerin ve kadınların süslenmeleri yasaklanmış, süslenmenin derecesine göre sadaka veya kurban gibi cezalar öngörülmüştür (bk. İHRAM). Hz. Peygamber tarafından cami ve mescidlerde sadeliğe uyulması tavsiye edilmiş ve mâbedleri süslemek yahudi ve hıristiyanların âdeti sayılmıştır (Abdürrezzâk es-San‘ânî, III, 152-154).
    Bununla birlikte sonraki âlimler cemaatin çoğalmasını sağlamak ve malların gereksiz yerlerde ve haksız şekilde harcanmasını önlemek amacıyla camilerin süslenmesine belli sınırlamalarla cevaz vermiştir (İbn Nüceym, II, 39).
44 ciltlik 'İslam Ansiklopedisi' artık internette

17 Ocak 2021 Pazar

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ ANA BABAYA İYİLİK ve AKRABAYI ZİYARET * 3

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN
(40)
باب بر الوالدين وصلة الأرحام
ANA BABAYA İYİLİK ve
AKRABAYI ZİYARET
3

     324. Yine Abdullah İbni Amr İbni Âs’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    “Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”

Buhârî, Edeb 15.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45;
Tirmizî, Birr 10
  • Açıklamalar:
     İyilik etmenin başlıca üç şekli vardır:
     Birincisi, iyiliğe iyiliktir. Yapılan bir iyiliğe en azından teşekkür etmek, insanın en tabii görevidir. Bundan daha değerlisi, iyiliğe benzeri bir iyilikle karşılık vermektir.
     İkincisi, karşılık beklemeden iyilik etmektir. Böyle davrananlar birinci basamaktakilerden daha üstün kimselerdir.
     Üçüncüsü de kötülük edene iyilik etmektir. İyiliklerin en değerlisi budur. Zira:
     İyiliğe iyilik her kişinin kârıdır.
     Kötülüğe iyilik er kişinin kârıdır.
     Er kişinin kârı olduğu için de, kötülük edene iyilik edenler pek azdır.
     Efendimiz bu hadîs-i şerîfte, akrabalık bağlarına değer vermeyen kimselerle ilgiyi büsbütün kesmemeyi tavsiye ediyor. Böyle bir akrabanın kötülüğüne iyilikle, kabalığına incelikle, hayırsızlığına hayırlı ve faydalı olmakla cevap vermek gerektiğini belirtiyor.
     Aramızda akrabalık bağı bulunmayan kimselerin iyiliğine iyilikle karşılık vermek bir insanlık görevidir. Akrabamızın yaptığı iyiliğe yine aynı şekilde bir iyilikle karşılık vermenin hiçbir ayrıcalığı ve üstün yanı yoktur. Akraba olmanın gereği onlara daha iyi davranmak, iyiliklerine fazlasıyla karşılık vermektir. Onlar bizim nezâketimize kabalıkla, candan davranışımıza ilgisizlikle cevap verseler bile, akrabalık bağını koparmamaya gayret etmeliyiz. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in bizden istediği budur.
     Kabalıklara aynı davranışla cevap verenler, kaba dedikleri kimselerden farklı olmadıklarını göstermiş olurlar. Halbuki Allah Teâlâ bu gibi durumlarda bizden farklı davranış beklediğini şöyle belirtiyor:
     “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel davranışla önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, candan bir dost gibi olur” (Fussilet sûresi (41), 34).

     Resûl-i Ekrem Efendimiz Ukbe İbni Âmir’e bazı ahlâk esasları tavsiye etmişti. Bunlardan konumuzla ilgili olanları alalım ve iyi insanın bazı özelliklerini görelim:
     “Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme!
     Sana vermeyene sen ver!
     Sana kötülük edeni bağışla!” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 148, 158).
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Yapılan her işte Allah rızasını ön plânda tutmalı, kimseden bir karşılık beklememelidir.
     2. Akrabaya iyi davranmalı, onlara faydalı olmaya çalışmalıdır.
     3. Akrabanın iyiliğine aynen karşılık vermek yeterli değildir. İnsan akrabasından gördüğü iyiliğe fazlasıyla karşılık vermelidir.
     4. Mükemmel insan, akrabasıyla hiçbir şekilde ilgisini kesmeyen kimsedir.


     325. Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Akrabalık bağı Arş-ı âlâ’ya tutunarak şöyle demiştir: Beni koruyup gözeteni, Allah koruyup gözetsin. Benimle ilgisini kesenden Allah rahmetini kessin.”
Buhârî, Edeb 13;
Müslim, Birr 17
  • Açıklamalar:
     Bütün varlıklar yaratılınca akrabalık bağı dediğimiz rahim Allah Teâlâ’nın huzurunda ayağa kalkmış, onun ilgisini ve merhametini çekmek için Arş-ı âlâ’ya sarılarak bir dilekte bulunmuştur. Akrabalık bağının istediği şey, kendisine değer veren yâni akrabalarıyla ilgisini devam ettiren kimseleri Allah Teâlâ’nın koruyup gözetmesi, yardımını ve merhametini onlardan eksik etmemesi, akrabalarıyla ilgisini kesen kimselerden sevgi ve merhametini kesmesidir. Cenâb-ı Hak rahmin bu niyâzını kabul etmiş ve ona:
     “Ey akrabalık bağı! Seni gözeteni gözetirim. Seninle ilgiyi kesenden ben de ilgimi keserim” buyurmuştur.
     Kâinâtın Sâhibi Yüce Rabbimiz insanları dar çerçevede akrabalar ve hısımlar, geniş çerçevede milletler ve kabileler hâlinde yaratmıştır. Allah Teâlâ hiçbir şeyi boşuna yaratmaz, yaptığı her işte binlerce hikmet vardır. Herkesin bu hikmete saygı duyması, onun önünde başeğmesi lâzımdır.
     Rahimin Allah Teâlâ’nın huzurunda Arş’a tutunup yalvarması ister mecâzî, ister hakikî bir anlatım olsun, bizi ilgilendirmesi gereken husus, Allah Teâlâ’nın akrabalık bağına böylesine büyük önem vermesidir. Şu hâlde bize düşen akrabalarımızı arayıp sormak, gönüllerini almak, kendilerini unutmadığımızı söylemektir. Bugünün görüşüp konuşma vasıtaları eskiye göre daha kolaylaşmıştır. Telefonu çevirdiğimiz zaman akrabalarımızın sesini duymamız ve onlara duyduğumuz sevgiyi bütün sıcaklığıyla aynı anda aktarmamız mümkündür. Böylesine kolaylıklar varken, uzağı yakın eden görüşüp konuşma imkânları elimizin altında dururken akrabalık bağını, Yüce Mevlâmızın bizden istediği şekilde canlı tutmamız son derece kolaydır.
     Varlıklı kimselerin sıla-i rahmi yâni akrabalarıyla ilgiyi devam ettirmesi daha başka türlü olmalıdır. Onlar Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine lutfettiği imkânlardan akrabalarını da faydalandırmalıdır. Yardıma muhtaç yakınlarına maddî yardımda bulunmaları, işlerini tâkip etmek gerekiyorsa onlar nâmına koşuşturmaları, problemlerini çözmeye ve sıkıntılarını gidermeye çalışmaları gerekir.

     317 numaralı hadis de aynı konudadır.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Akrabaları ziyaret ederek gönüllerini almalıdır.
     2. Yardıma muhtaç olanlarına yardım etmelidir.
     3. Akrabalarla hiçbir şekilde ilgiyi kesmemelidir.
     4. Akrabasını unutanların ilâhî rahmet ve merhametten mahrum kalacaklarını unutmamalıdır.

     326. Mü’minlerin annesi Meymûne Binti’l-Hâris radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Meymûne Peygamber aleyhisselâm’a haber vermeden bir câriye âzâd etmişti. Kendi nöbet gününde Resûl-i Ekrem yanına gelince:
     - Yâ Resûlallah! Farkına vardın mı, câriyemi âzâd ettim, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
     - “Gerçekten mi?” diye sordu. Hz. Meymûne:
     - Evet, gerçekten âzâd ettim, deyince:
     - “Eğer câriyeyi dayılarına hediye etseydin daha çok sevap kazanırdın” buyurdu.
Buhârî, Hibe 15, 16;
Müslim, Zekât 44
  • Meymûne Binti’l-Hâris
     Meymûne annemiz Peygamber Efendimiz’in amcası Hz. Abbas’ın hanımı Ümmü’l-Fazl Lübâbe’nin kızkardeşidir. Hâlid İbni Velîd ile Abdullah İbni Abbas’ın da teyzesidir.
     Hz. Meymûne daha önce iki defa evlenmiş ve dul kalmıştı. Peygamber Efendimiz hicretin yedinci yılında (629) Umretü’l-kazâ’ya giderken Hz. Abbas ona baldızıyla evlenmesini teklif etti. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de Mekke’ye iki sahâbîsini dünürcü gönderdi ve böylece Hz. Meymûne ile Medine dönüşünde Seref denilen yerde evlendi.
     Meymûne annemizin asıl adı Berre idi. Berre “cömert, dürüst, itaatkâr” anlamına geldiği için, “Bir insanın kendini tezkiye etmesi doğru değil” diyerek Peygamber Efendimiz onun adını Meymûne olarak değiştirdi.
     İlâhî takdire bakın ki, vâlidemiz hicretin 51. yılında 80 yaşında iken, Efendimizle evlendiği Seref’de vefat etti ve oraya defnedildi.
     Kendisinden 46 hadis rivayet edilmiştir. Yeğeni Abdullah İbni Abbas daha çocuk denecek yaşlarda iken birçok gece onun evinde kalmış, geceleri Hz. Peygamber’in nasıl ibadet ettiğini görmüş ve bize rivayet etmiştir. Allah ondan razı olsun.
  • Açıklamalar:
     Bir iyilik yapılacağı zaman, öncelikle akrabayı düşünmek gerekir. Yapılacak o iyiliğe ve yardıma akrabadan hangisinin daha çok ihtiyacı var diye onları en yakından uzağa doğru gözden geçirmelidir.
     İkinci bir husus da, insan bir hayır yapacağı zaman, tıpkı yatırım peşinde olan bir tâcir gibi, nasıl davranırsam daha çok sevap kazanırım diye düşünüp araştırmalıdır.
     Şüphesiz Meymûne annemiz, câriyesini sevap kazanmak için âzâd etti ve yaptığı hayrın karşılığını aldı. Fakat câriyesini âzâd etmeden önce Peygamber Efendimiz’e danışıp fikrini almadı. Şayet Resûl-i Ekrem Efendimiz’e danışsaydı, câriyeyi dayılarına hediye etmekle daha çok sevap kazanacağını öğrenecek ve elbette ona göre hareket edecekti. Peygamber Efendimiz’in Hz. Meymûne’ye câriyeyi dayılarına hediye etmesinin daha uygun olacağını söylemesi, o kimselerin bir hizmetkâra ihtiyaçları bulunduğunu bilmesi sebebiyledir.
     Bazı rivayetlerde “dayılarına” kelimesi yerine “kardeşinin kızına” ifadesi geçmektedir. Belki de Peygamber Efendimiz, Hz. Meymûne’ye, hizmetkâra ihtiyacı olan bazı akrabalarını hatırlatmıştır. Şu hâlde yardım etmeden önce, o yardıma muhtaç durumda bulunan akrabayı birer birer düşünüp en münasibini bulmalı ve ona yardım etmelidir.
     Burada dikkat etmemiz gereken şudur:
     Bir köleyi âzâd etmek, değerli bir ibadettir. Yardıma muhtaç olan akrabaya hediyeler sunmak ve sıkıntılarını gidermek, köle âzâd etmekten daha üstün bir ibadettir. Hayır yaparken akrabaya öncelik tanımanın insana kazandıracağı sevabı Peygamber Efendimiz şöyle dile getirmiştir:
     - “Yoksula verilen sadaka bir sadaka sayıldığı hâlde akrabaya verilen sadaka iki sadaka sayılır. Biri sadaka sevabı, diğeri akrabayı koruyup gözetme sevabı” (Tirmizî, Zekât 26).

     Dilimizde, “etimizin parçası” diye sımsıcak, muhabbet dolu bir deyim vardır. Bu güzel deyimle yakınlarımızın, akrabamızın bizim ayrılmaz bir parçamız olduğunu anlatmak isteriz. Onları başkalarına muhtaç durumda bırakmak, bizi yaralar, gönlümüzü kanatır. Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği imkânlardan öncelikle onların faydalanması kadar tabii ne olabilir?
     Yardıma akrabalarından başlama prensibinin bir faydası da şudur:
     Herkes yakınlarını daha iyi tanır. Onların muhtaç olup olmadığını veya fakir iseler ne ölçüde ihtiyaçları bulunduğunu akrabaları daha iyi bilir. Herşeyin sahibi olan Yüce Mevlâ’nın, şu fâni dünyada kendilerine mal mülk verdiği kimseler şayet akrabalarına sahip çıkarlarsa, bu denge kendiliğinden kurulur. Yoksulların sayısı azalır. Hâlini kimseye bildirmek istemeyen iffetli fakirler korunup gözetilmiş olur.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Kendi malı veya eşinin malı üzerinde harcama yapan bir hanımın, kocasına bu konuda bilgi vermesi uygun olur.
     2. Önemli bir hayır yapılacağı zaman, o konuyu iyi bilen kimselerin görüşü alınmalıdır.
     3. Yardım edilirken, öncelikle fakir ve yardıma muhtaç akraba düşünülmelidir.
     4. Akrabaya yardım etmek, köle âzâd etmekten daha üstün bir hayırdır.


     327. Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
     İslâmiyet’i kabul etmemiş olan annem Resûlullah zamanında yanıma gelmişti. Resûlullah’ın görüşünü almak için:
     - Annem, beni özleyip gelmiş. Ona ikramda bulunabilir miyim? diye sordum.
     Peygamber aleyhisselâm:
     - “Evet, annene iyi davran!” buyurdu.
Buhârî, Hibe 29, Cizye 18, Edeb 8;
Müslim, Zekât 50.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 34

  • Hazreti Esmâ
     Hz. Ebû Bekir’in büyük kızı, Hz. Âişe’nin de anne bir kardeşidir. Esmâ on sekizinci müslüman olarak bilinir. Babasıyla Resûl-i Ekrem Efendimiz’in hicret edecekleri gece onların yol azıklarını hazırlamışlar, fakat azığı koydukları dağarcığı bağlayacak bir ip bulamamışlardı. Esmâ hiç düşünmeden belindeki kuşağı çözüp ortadan ikiye bölmüş, biriyle hazırlanan azığı sarmış, diğer yarısını beline dolamıştı. O günden sonra iki kuşaklı anlamında “zâtü’n-nitâkayn” diye anıldı.
     Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Zübeyr İbni Avvâm ile evlendi. Yezid İbni Muâviye’nin ölümünden sonra Mekke-i Mükerreme’de dokuz ay halifelik yapan ve Haccâc-ı Zâlim’e karşı yiğitçe çarpışıp şehid olan Abdullah İbni Zübeyr’i o dünyaya getirdi.
     Abdullah’ın zor günlerinde annesiyle yaptığı istişâre dillere destandır. Haccâc Mekke’yi kuşatmış, Ebû Kubeys Dağı’ndan bu mübarek şehri mancınıklarla taşa tutmuştu. Kuşatmanın altıncı ayında Mekkelilerin yiyecekleri tükenmişti, taraftarları Abdullah’ı terk etmeye başlamıştı. Abdullah’ın yanında pek az adamı kalmıştı. Haccâc ona, teslim olduğu takdirde kendilerine bir şey yapılmayacağına dair haber salmıştı. Abdullah İbni Zübeyr annesinin yanına giderek dedi ki:
     - Anneciğim! Halk beni terk etti. Hatta kendi oğlum bile beni bırakıp gitti. Yanımda az bir adam kaldı. Onlar da en fazla bir saat dayanabilir. Bu herifler bana ne istersem verecekler. Ne yapmamı uygun görürsün?
     Hz. Esmâ ona şunları söyledi:
     - Oğlum! Sen kendini daha iyi bilirsin. Dâvânın hak olduğundan ve halkı Hakk’a çağırdığından eminsen, diren. Senin bütün adamların, arkadaşların Hak yolunda öldüler. Boynunu Benî Ümeyye oğlanlarının ellerine teslim edip oynatma! Eğer bunu dünyalık kazanmak için yapacaksan, sen ne kötü bir kulmuşsun! Böylece hem kendini hem de senin yanında yer alanları mahvetmiş oldun demektir. Eğer “Ben doğru yoldaydım. Fakat arkadaşlarıma bezginlik gelince gücümü kaybettim” diyorsan, bu yiğitlerin yapacağı iş değildir. Dünyada daha ne kadar yaşayacaksın? Ölmek daha iyidir...
     Esmâ bu târihî konuşmadan bir müddet önce gözlerini kaybetmişti. Bu uzun konuşmanın sonunda oğluyla vedalaşırken, onun üzerinde zırh bulunduğunu anladı. “Bu şehitlik isteyenlerin yapacağı iş değildir” diyerek üzerindeki zırhı çıkarmasını istedi.
     Yüz on sene yaşamış olan Hz. Esmâ, oğlunun 73 (692) yılında Haccâc’a yenilerek şehid olmasından beş on gün sonra Mekke’de vefat etti. Kendisinden seksen beş hadis rivayet edilmiştir.
     Allah ondan razı olsun.
  • Açıklamalar:
     Hz. Esmâ’nın annesinin kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Onun İslâmiyet’i kabul edip etmediği de belli değildir. Müslümanlarla Mekkelilerin birbirleriyle savaşmamak üzere Hudeybiye’de anlaşma yapmalarından sonra kızını ziyarete geldiği rivayet edilmektedir. Hz. Ebû Bekir’in Câhiliye döneminde boşadığı da söylenen bu kadın İslâmiyet’i kabul etmediği gibi, bazı rivayetlerden anlaşıldığına göre bu din hakkında iyi düşüncelere sahip değildi. Belki de maddî sıkıntıya düştüğü bir zamanda hem kızını hem de onun yardımını görmek arzusuyla yanına gelmişti.
     Hz. Esmâ annesi de olsa bir müşrikeyi evine alıp alamayacağını, ona yardım edip edemeyeceğini bilmiyordu. Bütün sahâbîler gibi o da, bilmediği konuda kendi başına hüküm vermek istemediği için kalktı, Resûl-i Ekrem’in evine geldi ve problemini ona arzetti. Kâinâtın Efendisi Hz. Esmâ’ya, annesi müşrike de olsa onu evine kabul etmesini, iyilik ve ikramda bulunmasını söyledi.
     Bu bahsin başında altıncı olarak zikrettiğimiz âyette Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu görmüştük:
     “Biz insana, ana ve babasına iyi davranmayı emrettik. Özellikle de anası nice sıkıntılara katlanarak onu karnında taşımış; emzirmesi de iki yıl sürmüştür. İşte bu sebeple bana, ana ve babana şükret, diye tavsiye ettik” [Lokman sûresi (31), 14].
     Âyetin devamında, müslüman olmayan anne ve babaya ancak Allah’ı inkâr etmek için zorladıkları takdirde itaat edilmemesi emredilmekte, hemen peşinden de “Onlarla dünyada iyi geçin!” buyurulmaktadır.
     Demekki anne ve baba hangi dinde bulunursa bulunsun, müslüman bir evlâdın görevi onlara saygıda kusur etmemek, aynı zamanda kendilerine iyilik ve ikramda bulunmaktır.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. İnsan bilmediği bir konuda hata etmemek için, o konuyu bilen birine sormalıdır.
     2. Kâfir olan anne ve babaya ikramda bulunmak sakıncalı değildir. Gerektiğinde onların geçimini sağlamak müslüman bir evlâdın görevidir.


     328. Abdullah İbni Mes`ûd radıyallahu anh’ın karısı Zeynep es-Sekafiyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre birgün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
     - “Ey kadınlar! Zînet eşyânızdan bile olsa sadaka veriniz” buyurmuştu.
     Zeynep sözüne devamla dedi ki: Bunun üzerine ben Abdullah İbni Mes`ûd’un yanına dönerek:
     - Sen eli dar bir adamsın. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize sadaka vermemizi emretti. Ona git de bir soruver. Sadakamı sana vermekle bu emri yerine getiriyorsam ne âlâ. Şayet olmuyorsa başkasına vereyim, dedim. Abdullah:
     - Kendin git sor, deyince ben de gittim. Hz. Peygamber’in kapısına varınca, ensârdan bir kadının orada beklediğini gördüm. Meğer onun derdi de benimkinin aynıymış. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girmeye de pek çekinirdik.
     İçeriden Bilâl çıkıverince ona:
     - Hz. Peygamber’e git de, “Kapıda iki kadın bekliyor ve kocalarıyla kendi yetimlerine verecekleri sadakanın kabul olup olmadığını soruyorlar, de!. Ama bizim kim olduğumuzu söyleme!” dedik.
     Bilâl hemen Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girerek meseleyi anlattı.
     Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
     - “Kim onlar?” diye sordu.
     Bilâl de:
     - Ensârdan bir kadınla Zeynep, deyince, Resûlullah salllallahu aleyhi ve sellem:
     - “Hangi Zeynep’miş o?” diye sordu. Bilâl:
     - Abdullah’ın karısı, dedi.
     Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     - “Onlar -böyle yapmakla- iki sevap birden kazanırlar. Biri yakınlarını himâye sevabı, diğeri de sadaka sevabı.”
Buhârî, Zekât 48;
Müslim, Zekât 45.
Ayrıca bk. Buhârî, Zekât, 44;
Nesâî, Zekât 82;
İbni Mâce, Zekât 24

  • Zeyneb Binti Muâviye:
     Abdullah İbni Mes`ûd’un hanımı Zeyneb hakkında fazla bilgi yoktur. Babasının adının Muâviye veya Abdullah olduğu söylenmektedir. Hz. Peygamber’den başka kocası Abdullah’tan ve Hz. Ömer’den pek az sayıda hadis rivayet etmiştir. Onun en çok bilinen rivayeti, okumakta olduğumuz bu hadîs-i şerîftir. Bundan başka bir rivayeti Sahîh-i Buhârî’de, biri de Sahîh-i Müslim’de bulunmaktadır.
     Hz. Peygamber Zeyneb’in şahsında kadınlara şöyle hitap etmiştir:
     - “Herhangi biriniz yatsı namazına giderken koku sürünmesin!” Allah ondan razı olsun.
  • Açıklamalar:
     Peygamber Efendimiz zaman zaman kadınlara va`z ederdi. Bu va`zların birinde onlara sadaka vermelerini emretmiş, verecek bir şeyiniz yoksa zînet eşyânızı veriniz, buyurmuştu.
     Başka rivayetlerden öğrendiğimize göre Peygamber aleyhisselâm bu konuşmalardan birinde hanım sahâbîlere yine aynı şekilde hitâb etmiş, onlar da kollarındaki bilezikleri, kulaklarındaki küpeleri, parmaklarındaki yüzükleri çıkarıp atmışlardı. Peygamber Efendimiz’in emriyle bunları toplayan Bilâl-i Habeşî’nin eteği zînet takımlarıyla dolmuştu.
     Yine bir rivayetten öğrendiğimize göre Peygamber Efendimiz Abdullah İbni Mes`ûd’un hanımı Zeyneb’i Mescid’de görünce, ona hitaben:
     - “Zînet eşyânızdan bile olsa sadaka veriniz!” buyurmuştu (Müslim, Zekât 46).

     Zeyneb san’atkâr bir hanımdı. Elinden iş gelir ve para kazanırdı. Fakat kocası Abdullah fakirdi. Bu sebeple Zeynep kazandığını kocasına ve oğluna harcardı.
     Buhârî’deki bir başka rivayetten öğrendiğimize göre (Zekât 44), bir bayram günü Hz. Peygamber kadınlara va`z ederken, onlara sadaka vermelerini emredince, Zeynep zînet eşyasından bir kısmını sadaka etmek istedi. Kocası Abdullah İbni Mes`ûd ise, onu kendilerine harcamakla sadaka sevabı kazanacağını söyledi. İbni Mes`ûd Dört Halife’den sonra en iyi fıkıh bilen sahâbî olarak tanınmasına rağmen, Zeynep bu konuda iyice emin olmak istedi. Sadece kocasına ve oğluna değil, aynı zamanda kardeşlerinin yetim kalmış çocuklarına da yardım ediyordu. Acaba bu yardımları sadaka yerine geçer miydi?
     İkisinin adı da Zeynep olan iki hanım sahâbî, bu meseleyi bizzat Hz. Peygamber’e sorarak öğrenmek istediler. Bunlardan biri Abdullah İbni Mes`ûd’un karısı Zeynep, diğeri Ebû Mes`ûd el-Ensârî’nin karısı Zeynep idi. İkisi de birbirinden habersiz Resûl-i Ekrem’in evine geldiler. Peygamber aleyhisselâm’ı soru yağmuruna tutmanın Allah Teâlâ tarafından yasaklandığı dönemde olmalı ki, bu hanımlar Efendimiz’in huzuruna girmeye çekindiler. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz pek mütevâzi olduğu hâlde bütün sahâbîler ona duydukları derin hürmet sebebiyle kendisini rahatsız etmekten çekinirlerdi. Huzuruna girince, sanki başlarında bir kuş varmış da onu ürkütmek istemiyorlarmış gibi saygıyla otururlardı. Derken Bilâl’in dışarıya çıktığını görünce sevindiler. Sorularını Hz. Peygamber’e arzetmesini, fakat adlarını vermemesini istediler. Bilâl-i Habeşî onlara adlarını saklı tutacağına dair söz vermekle beraber, Resûl-i Ekrem “Kim onlar?” diye sorunca, söylemek zorunda kaldı.
     Efendimiz bu hanımlara verdiği cevapta, yakınlara verilecek sadakanın çok makbul olduğunu ve insana iki misli sevap kazandırdığını belirtti. Zira fakirlere sahip çıkılıp onlara yardım edilmesini emreden İslâm dini, aynı zamanda akrabanın korunup gözetilmesini de emrediyordu. Durum böyle olunca, bir insan sadakasını akrabaya vermekle, bu iki emri birden yerine getirmiş oluyor, bir taşla iki kuş vuruyordu.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Akrabayı himâye etmek, yapılacak yardımlarda onlara öncelik tanımak gerekir.
     2. Akrabaya verilen sadaka, daha sevaptır.
     3. Bir kadın kocasına ve çocuklarına bakmak (onlara nafaka vermek) zorunda olmadığı için kendilerine yaptığı harcamalar sadaka yerine geçer. Bir erkek de kendilerine nafaka vermek zorunda olmadığı yakınlarına sadaka verebilir.
     4. Kadın kocasına sormadan, kendi malını dilediği gibi harcayabilir.
     5. Bilmediği dinî konuları öğrenmek erkeğe olduğu gibi kadına da farzdır.
     6. Bir kadının dinî konuları öğrenmek için evinden çıkmasında hiçbir sakınca yoktur.

     329. Ebû Süfyân Sahr İbni Harb radıyallahu anh’den -Herakliyus kıssasına dair uzun hadiste- rivayet edildiğine göre, Herakliyus Ebû Süfyân’a Peygamber aleyhisselâm’ı kastederek:
     - O size ne emrediyor? diye sordu.
     Ebû Süfyan der ki:
     - Ben de onun bize, sadece Allah’a ibadet ediniz; ona hiçbir şeyi denk tutmayınız; dedelerinizin taptığı şeyleri bırakınız dediğini, bize namaz kılmayı, doğru ve iffetli olmayı, akrabayı görüp gözetmeyi emrettiğini söyledim.
Buhârî, Bed’ü’l-vahy 6, Salât 1, Zekât 1,
Cihâd 102, Şehâdât 28, Edeb 8,
Tefsîru sûre (3) 4;
Müslim, Cihâd 74
  • Açıklamalar:
     Peygamber Efendimiz hicretin altıncı yılının sonları ile yedinci yılın başlarında komşu hükümdarlara birer mektup göndererek onları İslâmiyet’e dâvet etmişti. Bizans kıralı Herakliyus’a da Dihye İbni Halîfetü’l-Kelbî’yi göndermişti. Herakliyus, Efendimiz’in mektubunu alınca konuyu araştırmak istemiş ve adamlarına:
     Mekke’den gelen kimi bulursanız alıp yanıma getirin, demişti.
     İşte o günlerde Ebû Süfyân başkanlığında otuz kişilik bir ticaret kafilesi Şam’a giderken Gazze şehrine uğramıştı. Herakliyus’un adamları onları almış, o sıralarda Kudüs’te bulunan İmparator’un huzuruna çıkarmıştı. Herakliyus tüccarlara:
     - Peygamberim diyen bu zâta içinizde soyca en yakın olan hanginiz? diye sordu. Ebû Süfyân:
     - Soyca en yakınları benim, dedi. Bunun üzerine Herakliyus ile Ebû Süfyân arasında uzun bir konuşma geçti (bk. Buhârî, Bed’ü’l-vahy 6). Bu arada Herakliyus ona Peygamber Efendimiz’in ailesine, hayatına, ahlâkına, ona inanan kimselerin durumuna dair pek çok soru sordu. Aldığı cevapları yine onların yanında değerlendirdi ve:
     - Eğer dediklerin doğruysa, o zât şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında sahip olacaktır. Zaten onun ortaya çıkacağını biliyordum, ama sizden olacağını tahmin etmiyordum. Onun yanına varabileceğimi bilsem, kendisini görebilmek için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olaydım, hizmetinde bulunur ve ayaklarını yıkardım, dedi.
     Daha sonraki birgün Herakliyus ileri gelen hıristiyanları sarayında topladı ve onlara Peygamber Efendimiz’in gönderdiği mektubu okudu. Onların bu teklif karşısında âdeta dehşete kapıldıklarını görünce: “Sizi denemek için böyle yaptım ve dininize ne kadar bağlı olduğunuzu gördüm” diyerek meseleyi kapattı.
     Demek ki Peygamber Efendimiz insanlara iman ve ibadet esaslarını anlatıp bu esaslara uymalarını istediği gibi, doğruluk, iffet ve akrabaları koruyup gözetmek gibi ahlâk esaslarını da öğretiyordu. Araplar eskiden beri yalan söylemeyi sevmezlerdi. Doğru sözlü olanlara değer verirlerdi. İffet duygusu pek zayıflamış olmakla beraber, iffetli yaşayanlara saygı gösterirlerdi.
     Asıl konumuz olan akrabalık duygusuna gelince, bu özellik onlarda ileri derecede gelişmişti. Bir kabileyi meydana getiren fertlerin hemen hemen tamamı birbirinin akrabasıydı. Akrabaları için çekinmeden canlarını verirlerdi.
     Her devirde yaşaması gereken iyi ve güzel her şeye sahip çıkan İslâmiyet, doğruluk, iffet ve akrabaları koruyup gözetme huylarını yaşatmaya devam etti.
     Bu hadis-i şerif “Doğruluk” konusunda da geçmişti (bk.57 numaralı hadis).
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Güzel dinimizin insanlardan istediği birinci görev; yalnız Allah’a inanıp ibadet etmeleri, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaları, inanç konusunda taklitçiliği bırakmaları ve doğruyu bizzat arayıp bulmalarıdır.
     2. Onlardan beklediği ikinci görev; doğru, dürüst, iffetli olmak ve akrabaya sahip çıkmak gibi ahlâk esaslarına uymalarıdır.


     330. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Siz (bir para birimi olan) kîrâtın kullanıldığı bir yeri mutlaka fethedeceksiniz.”

     Diğer bir rivayete göre ise şöyle buyurdu:

     “Siz kîrâtın kullanıldığı Mısır’ı fethedeceksiniz. Oranın halkına iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz. Zira onlara bir ahid ve eman görevimiz, bir de akrabalık bağımız vardır.”

     Bir diğer rivayete göre şöyle buyurdu:
     “Siz orayı fethettiğiniz zaman, halkına iyi davranın. Zira onlara bir ahid ve eman görevimiz, bir de akrabalık bağımız vardır” veya “ahid ve eman görevi ve hısımlık bağı vardır” buyurdu.
Müslim, Fezâilü’s-sahâbe, 226, 227

  • Açıklamalar:
     Nevevî bu hadisin hemen altında şöyle bir açıklama yapmıştır:
     “Âlimlerin belirttiğine göre, hadiste sözü edilen akrabalık bağı, Hz. İsmâil’in annesi Hâcer’in Mısırlı olması dolayısıyladır. Hısımlık bağı ise Peygamber aleyhisselâm’ın oğlu İbrahim’i dünyaya getiren Mâriye’nin onlardan olması sebebiyledir.”
     Bildiğimiz gibi Peygamber Efendimiz’in soyu Hz. İsmâil’e dayanmaktadır. Hz. İsmâil’in annesi Hz. Hâcer Mısırlı olduğu için Efendimiz Mısırlıları akraba saymakta, böylece kendisini onlarla ahid yapmış ve kendilerine emân vermiş kabul etmekte ve işte bu sebeple, Mısır fethedildiği zaman halkına iyi davranılmasını tavsiye etmektedir.
     Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in Mısırlılarla olan ikinci bağı ise, bir hısımlık bağıdır. Hatırlanacağı gibi Peygamber aleyhisselâm hicretin yedinci yılında komşu hükümdarları İslâm’a dâvet ederken Mısır kıralı Mukavkıs’a da bir mektup göndermişti. Mısır kıralı İslâmiyet’i kabul etmemekle beraber Resûl-i Ekrem’e bazı hediyeler göndermişti. Bu hediyeler arasında Mâriye ve Sîrîn adında iki de câriye vardı. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz Sîrîn’i şâir sahâbî Hassân İbni Sâbit’e vermiş, Mâriye’yi de yanında alıkoymuştu. Daha sonraları Mâriye Resûl-i Ekrem’in oğlu İbrahim’i dünyaya getirmişti. Böylece Mısırlılarla Resûlullah arasında, dededen gelen akrabalık bağından sonra bir de hısımlık bağı meydana gelmişti.
     Akrabalık bağı dediğimiz sıla-i rahime Peygamber Efendimiz’in ne kadar önem verdiğini biliyoruz. Burada dikkatimizi çeken husus, akrabalık bağı ne kadar uzak ve dolaylı görünse bile ona değer verilmesi, korunup yaşatılması gereğidir.
     Biz bugün iki göbek sonraki akrabamızı unutmaya başlıyoruz. Meselâ dedemizin amcasının oğlu, ninemizin kardeşinin kızı dendiği zaman, aramızda hiçbir bağ kalmamış gibi düşünebiliyoruz. Ne onlara gitmeyi, ne de onların bize gelmesini istiyoruz. Günümüzde maalesef yakın akrabaların bile unutulduğunu, onlarla ilginin koparılmaya çalışıldığını sık sık görüyoruz. Annemizin, babamızın ve hele dedemizin, ninemizin akraba anlayışı ile bizim anlayışımız arasında kıyas edilemeyecek kadar büyük uçurum var. Bizim çocuklarımız ve torunlarımız akrabalık bağını iyice daraltacak gibi görünüyor. Allah korusun, anne ve babalarını sadece yaş günlerinde hatırlayan Batılı ülkelere benzersek hâlimiz nice olur? Cenâb-ı Mevlâ bizi ve neslimizi böyle korkunç bir gidişten korusun (Âmin).
     Hadîs-i şerîfte dikkatimizi çeken bir husus da, Efendimiz’in bir mûcizesidir. Resûlullah Efendimiz ümmetinin ileride güçleneceğini, bazı zâlim milletleri yenerek ülkelerini ele geçireceğini ve özellikle Mısır’ı fethedeceğini yıllar öncesinden haber vermiş ve hicretten 38 yıl sonra (658’de), bir sahâbî olan Amr İbni Âs tarafından Mısır fethedilmiştir.
     Hadîs-i şerîfteki “Siz kîrâtın kullanıldığı bir yeri mutlaka fethedeceksiniz” cümlesinde geçen “kîrât”, şer’î ölçüsü 0,2 gram, örfî ölçüsü 0,20208 gram olan bir para birimidir. Diğer bir söyleyişle dinarın yirmide biridir. Buna göre hadisin mânası, tercümede belirttiğimiz gibi, ülkelerini fethedeceğiniz Mısırlılar, bir para birimi olan kîrâtı alış verişlerinde çok kullanırlar, demektir.
     Bazı âlimlere göre ise kîrât, Mısırlılar tarafından çokca kullanılan bir küfür ve sövüp sayma ifadesidir. Buna göre hadisin mânâsı, Mısırlılar ağzı bozuk insanlardır. Birbirlerine sövüp sayarlar. Onlara hoşgörülü davranın, demektir.
     Hadîs-i şerîfin Müslim’deki ikinci rivayetine göre Efendimiz sözünü şöyle tamamlamıştır:
     “Orada iki kişinin bir kerpiç yeri hakkında kavga ettiklerini görürsen, hemen oradan çık!”
     Bu cümle Mısırlıların kavgacı kimseler olduğunu, dolayısıyla kîrâtın bir sövgü ifadesi olabileceğini düşündürmektedir. Mısırlıların Hz. Osman’a karşı ayaklanmalarıyla başlayan ve daha sonraları devam eden muhtelif olaylarda onların kavgacılığı iyice anlaşılmış ve böylece Efendimiz’in bir mûcizesi daha gerçekleşmiştir.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Akrabalık ne kadar uzak da olsa, bu bağ korunmalı ve akrabaya iyi davranılmalıdır.
     2. Yıllar öncesinden Mısır’ın fethedileceğini haber vermesi, Resûl-i Ekrem’in bir mûcizesidir.

     331. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
     “Yakın akrabalarını uyar!” [Şu`arâ sûresi (26), 214] âyeti nâzil olunca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kureyş kabilesini toplantıya çağırdı. Onlar da geldiler. Peygamber aleyhisselâm kimine genel, kimine de özel olarak şöyle hitâb etti:
     “Ey Abdüşems oğulları! Ey Ka`b İbni Lüey oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
     Ey Abdümenâf oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
     Ey Hâşim oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
     Ey Abdülmuttalib oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
     Ey Fâtıma! Kendini cehennemden kurtar! Çünkü sizi Allah’ın azâbından kurtarmaya benim gücüm yetmez. Ama aramızdaki akrabalık bağı sebebiyle sizinle ilgimi kesmeyeceğim.”
Müslim, Îmân 348, 351.
Ayrıca bk. Buhârî, Tefsîru sûre (26) 2;
Tirmizî, Tefsîru sûre (27) 2;
Nesâî, Vesâyâ 6
  • Açıklamalar:
     Resûl-i Ekrem Efendimiz’e “yakın akrabalarını uyar!” âyeti nâzil olunca, onları yemeğe dâvet etti. Amcaları Ebû Tâlib, Hz. Hamza, Hz. Abbas ve Ebû Leheb ile birlikte kırka yakın akrabası evine geldiler. Yenilip içildi.
     Ebû Leheb onun konuşmasına fırsat vermeden söze başladı. Sen söyleyeceklerini daha önceleri bize söyledin. Bu dâvâyı bırak. Senin bize yaptığın kötülüğü hiç kimse yapmadı, gibi sözlerle Efendimiz’e hakaret etti. Onun konuşmasına fırsat vermedi. Sonra da herkes kalkıp gitti.
     Cebrâil aleyhisselâm tekrar geldi ve akrabalarını uyarması gerektiğini hatırlattı.
     Peygamber aleyhisselâm akrabalarını yine yemeğe dâvet etti. Sonra onlardan kendisini himâye etmelerini istedi. Muhtelif kimseler söz aldılar. Amcası Ebû Tâlib ile halası Safiyye onu Ebû Leheb’e karşı müdâfaa ettiler.
     Yakın akrabalarını daha geniş bir çerçevede uyarmak isteyen Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem birgün Safâ Tepesi’ne çıktı.
     Bütün yakınlarına “Ey Abdülmuttalib oğulları! Ey Abdümenâf oğulları! Ey Zühre oğulları!...” diye ayrı ayrı seslendi. Sesini duyanlar kalkıp geldiler. Resûlullah Efendimiz onlara önce Allah’a ve Resûlü’ne imân etmeleri gerektiğini hatırlattı. Daha fazla konuşmasına dayanamayan Ebû Leheb, Efendimiz’e fırlatmak üzere eline bir taş aldı:
     - Yuh sana! Bizi bunun için mi topladın? diye bağırdı.
     Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onun bu kabalığına ve saygısızlığına bakmadan Kureyş kabilesinin bütün kollarını ve yakın akrabalarını birer birer sayarak kendilerini uyardı.
     “Kendinizi cehennemden kurtarın!” uyarısıyla Nebiyy-i Muhterem Efendimiz onları taptıkları putları bırakmaya, sadece Allah’a imân ve ibadet etmeye çağırmakta; Allah’a imân etmeden cehennem ateşinden kurtulmanın mümkün olamayacağını belirtmektedir.
     Hadîs-i şerîfin sonunda yer alan “Aramızdaki akrabalık bağı sebebiyle sizinle ilgimi kesmeyeceğim”, sözü konumuzla doğrudan ilgilidir. Efendimiz bu sözüyle, müslüman olmadı diye bir akraba ile ilgiyi kesmemek gerektiğini dile getirmektedir. Bir gün din kardeşimiz olması ihtimâl dâhilinde bulunan bir kimseyle ilgiyi kesmek, onu İslâmiyet’ten soğutmak anlamını taşır. Bu da doğru bir hareket değildir. Müslüman olmayan bir akraba sıkıntıya düştüğünde ona yardım etmek, başına bir kötülük geldiğinde ona el uzatmak müslüman olan akrabanın görevidir. Akrabalık bağı, işte böylesine önemlidir.
     Bazı rivayetlerde Peygamber aleyhisselâm’ın yakınlarını uyardıktan sonra onlara:
     “Malımdan neyi dilerseniz isteyin!” buyurduğu görülmektedir. Bu sözüyle Efendimiz onlara, siz benim en yakın akrabamsınız. Malım, mülküm size fedâ olsun. Benden dünya malı isteyin vereyim. Fakat sizi Allah’ın azâbından kurtarmaya gücüm yetmez, demiş olmaktadır.

     Hadisin bazı rivayetlerine göre Efendimiz akrabalarına hitaben:
     “Kendinizi Allah’tan satın alın! Yoksa sizi Allah’ın azâbından kurtarmak elimden gelmez” buyurmuştur. Efendimiz’in bu uyarısı ne kadar anlamlıdır! Bugün öyle kimseler vardır ki, benim babam hâfızdı. Dedem büyük âlimdi. Büyük annem şöyle Kur’ân-ı Kerîm okurdu diye onlarla iftihar ederler ve bu sözlerle dindar olduklarını anlatmaya çalışırlar. Böyle dindar insanların soyundan geldikleri için âhiret hayatını garantiye aldıklarını zannederler. Halbuki Peygamber Efendimiz en yakın akrabalarına “Kendinizi Allah’tan satın alın! Yoksa sizi Allah’ın azâbından kurtarmak elimden gelmez” diye seslenmekte ve kendisine güvenmemelerini hatırlatmaktadır. O dehşetli kıyamet gününde kimsenin kimseye fayda vermeyeceği bir gerçektir. Bu acı gerçeği unutmamak gerekir.
     “Yakın akrabalarını uyar!” âyeti geldikten sonra Peygamber Efendimiz’in müşrikleri böyle toplantılarla birkaç defa uyardığı anlaşılmaktadır. Nitekim bir defasında yine Safâ Tepesine çıkarak:
     - “Baskın vaar!” diye bağırdı. Sonra da Kureyş kabilesinin kollarına birer birer seslendi. Araplarda böyle bir âdet vardı. Önemli haberler böyle duyurulurdu. Müşrikler etrafına toplanınca:
     - “Ne dersiniz? Şu dağın eteğinden birtakım atlıların gelmekte olduğunu size haber versem, bana inanır mısınız? diye sordu.
     Müşrikler hep bir ağızdan:
     - Biz şimdiye kadar senin yalan söylediğini görmedik, dediler.
     Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
     –“Gelmekte olan şiddetli bir azâbı size haber veriyorum!” deyince Ebû Leheb öfkelendi:
     - Yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladın? diyerek çekip gitti. Bunun üzerine şu sûre nâzil oldu:
     “Ebû Leheb’in elleri kurusun! Kendisi de helâk olsun!”
(Müslim, Îmân 355).

     Peygamber aleyhisselâm’a pek çok fenalık yapan bu amcası olacak herif ve şirret karısı, mü’minlerin diliyle Tebbet sûresi’nde on beş asırdır lânetlenip dururlar.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz:
     1. Akrabalarla ilgiyi kesmemek, onlara kol kanat germek nasıl bir görevse, onlara dinî bilgi ve şuur vermeye çalışmak da bir görevdir.
     2. Büyük bir insanın akrabası olduğunu söyleyerek onlara güvenmek kimseye fayda sağlamaz. İnsanı kurtaracak olan imânı ve ibadetleridir.
     3. İslâm’ı tebliğe yakın akrabadan başlamak gerekir.


  • Bu Bölümün Önceki Sayfaları:

13 Ocak 2021 Çarşamba

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLATLARINA 1772 PERSONEL SÖZLÜ SINAVLA ALINACAK

İçişleri Bakanlığı logo.svg

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLATINDA
ÇALIŞTIRILMAK ÜZERE
4/B SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALIMINA İLİŞKİN
GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV DUYURUSU

     657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre 06/06/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar ile Ek ve Değişiklikleri çerçevesinde; Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatı emrinde istihdam edilmek üzere aşağıdaki Ek-1/a ve Ek-1/b sayılı tablolarda adedi ve pozisyon unvanı belirtilen toplam 1.772 adet boş pozisyonlara 22 Mart-08 Nisan 2021 tarihleri arasında yapılacak giriş(sözlü) sınavı ile personel alımı yapılacaktır.

A) 657 sayılı DMK 4/B maddesine göre alınacak sözleşmeli personelin unvan ve boş pozisyonlarının dağılımı

1) BAKANLIK MERKEZ TEŞKİLATI

EK-1/a

2) BAKANLIK TAŞRA TEŞKİLATI

Ek-2


C) 
SÖZLEŞMELİ PERSONELE ÖDENECEK ÜCRET 

Ç) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAVINA BAŞVURU ŞARTLARI

A-GENEL ŞARTLAR

1-657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 48 inci maddesinin (A) bendinde belirtilen nitelikleri taşımak,

(a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,

(b) Kamu haklarından mahrum bulunmamak,

(c) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahküm olmamak,

(ç) Erkek adaylar için askerlik durumu bakımından; askerlikle ilgisi bulunmamak, askerlik çağına gelmemiş bulunmak veya askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,

(d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak,

2- Giriş(sözlü) sınavının yapıldığı yılın ocak ayının birinci günü itibarıyla 35 yaşını doldurmamış olmak(01 Ocak 1986 ve daha sonraki tarihlerde doğanlar),

3- ÖSYM tarafından 2020 yılında yapılan Kamu Personel Seçme Sınavı (B) Grubundan; lisans mezunları için KPSSP(3), ön lisans mezunları için KPSSP(93) ve lise mezunları için KPSSP(94) puan türünden en az 60(altmış) ve üzerinde KPSS puanı almış olmak kaydıyla başvuruda bulunanlardan, KPSS puan türü ve tercih edilen pozisyon unvanı esas alınmak suretiyle yapılacak olan puan sıralamasına göre ilan edilen pozisyon sayısının 5 katı adayın içerisinde bulunmak,

4- Adaylar ancak bir pozisyon unvanı sınavına başvurabilecektir. Bu başvuru sadece bir ile veya Bakanlığa yapılacaktır. Birden fazla pozisyon unvanına veya birden fazla ile ya da il ile birlikte Bakanlığa yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.

5-Kamu kurum ve kuruluşlarında "4/B sözleşmeli personel pozisyonlarında" tam zamanlı olarak görev yapmakta iken sözleşmesi feshedilen adayların başvuru tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmaları gerekmektedir. (Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar'ın Ek-1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerine göre sözleşmesini tek taraflı fesheden adaylar hariç olmak üzere)

B) ORTAK ŞARTLAR:

Avukat, Arşiv Uzmanı, Mühendis (Elektrik- Elektronik, Makine, Bilgisayar ve Harita), Şehir Plancısı, Programcı, Tekniker (Bilgisayar, Harita), Teknisyen (Elektrik- Elektronik) pozisyonlarından herhangi birine başvuruda bulunacak adayların aşağıda her pozisyon unvanı için belirtilen özel şartlara ilave olarak;

(a) Kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir 4/B sözleşmeli pozisyonda çalışanların, başvuruda bulunmak istedikleri sözleşmeli pozisyon unvanı ile halen görev yaptıkları 4/B sözleşmeli personel pozisyon unvanının aynı olmaması,

(b) Kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir 4/B sözleşmeli pozisyonda çalışmakta iken sözleşmesi feshedilen adayların, fesihten önce görev yaptıkları 4/B sözleşmeli personel pozisyonuyla aynı unvanlı pozisyona başvuruda bulunmaları halinde, son müracaat tarihi itibariyle bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmaları gerekmektedir.

C) ÖZEL ŞARTLAR

1-AVUKAT :

a-Hukuk Fakültelerinden mezun olmak,

b-Barodan veya noterden onaylı Avukatlık ruhsatına sahip olmak.

2-ARŞİV UZMANI

Bilgi ve Belge Yönetimi, Dokümantasyon ve Enformasyon, Arşivcilik veya Kütüphanecilik lisans programından ya da programında Osmanlı Paleografyası, Arapça, Farsça derslerinden en az birine yer veren lisans bölümlerinden mezun olmak veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki öğrenim kurumlarından birisini bitilmiş olmak.

3-MÜHENDİS:

A-Elektrik- Elektronik Mühendisi :

Fakültelerinin elektrik, elektronik, elektrik-elektronik veya elektronik ve haberleşme mühendisliği bölümlerinden mezun olmak veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kuramlarınca kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki öğrenim kuramlarından birisini bitirmiş olmak.

B-Makine Mühendisi :

Fakültelerin Makine Mühendisliği/Makina Mühendisliği, Makine ve İmalat Mühendisliği, Makine ve Malzeme Mühendisliği bölümlerinin herhangi birinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurumu tarafından kabul edilen bölümlerden mezun olmak.

C-Bilgisayar Mühendisi :

Fakültelerin Bilgisayar Mühendisliği, Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar Bilimleri ve Mühendisliği, Bilgisayar ve Yazılım Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği bölümlerinin herhangi birinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurumu tarafından kabul edilen bölümlerden mezun olmak.

Ç-Harita Mühendisi :

Fakültelerin Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği, Harita Mühendisliği, Geomatik Mühendisliği lisans programlarının herhangi birinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurumlarınca kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki öğrenim kurumlarından birisini bitirmiş olmak,

4-ÇÖZÜMLEYİCİ

a-En az dört yıl süreli yükseköğrenim mezunu olmak,

b-C, C++, C#, Java, Java Script programlama dillerinden en az ikisini örgün öğretim yoluyla alıp başarılı olduğunu belgelemek veya bu programlama dillerinden en az ikisini içerecek şekilde Milli Eğitim Bakanlığınca onaylanmış bilgisayar programcılığı sertifikasına sahip olmak,

c-Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavından en az (D) düzeyinde İngilizce YDS belgesine sahip olmak veya buna denk kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan bir belgeye sahip olmak.

5-ŞEHİR PLANCISI

Fakültelerin Şehir ve Bölge Planlama lisans programından mezun olmak veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki öğrenim kuramlarından birisini bitirmiş olmak.

6-PROGRAMCI:

a- İki yıllık yüksekokulların Bilgisayar Programcılığı, Bilgisayar Programcılığı (İnternet), Bilgisayar Programlama, Bilgisayar Teknolojisi ve Programlama, Web Teknolojileri ve Programlama bölümlerinin herhangi birinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurumu tarafından kabul edilen bölümlerden mezun olmak,

b- Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavından en az (D) düzeyinde İngilizce YDS belgesine sahip olmak veya buna denk kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan bir belgeye sahip olmak.

7-BÜRO PERSONELİ Lisans Mezunları İçin a- Lisans mezunu olmak,

b- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmıyor olmak,

c- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken sözleşmenin feshedilmesi durumunda, son müracaat tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmak gerekmektedir.

8-ÇAĞRI KARŞILAMA PERSONELİ

Lisans Mezunları İçin

a- Lisans mezunu olmak,

b- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmıyor olmak,

c- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken sözleşmenin feshedilmesi durumunda, son müracaat tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmak gerekmektedir.

Ön Lisans Mezunları İçin (Diğer)

a- Çağrı Merkezi Hizmetleri bölümü hariç ön lisans mezunu olmak,

b- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmıyor olmak,

c- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken sözleşmenin feshedilmesi durumunda, son müracaat tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmak gerekmektedir.

Ön Lisans Mezunları İçin (Çağrı Karşılama Hizmetleri Bölümü Mezunları)

a- İki yıllık yüksekokulların Çağrı Merkezi Hizmetleri bölümünden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurumu tarafından kabul edilen bölümlerden mezun olmak,

b- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmıyor olmak,

c- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken sözleşmenin feshedilmesi durumunda, son müracaat tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmak gerekmektedir.

9-TEKNİKER (HARİTA, BİLGİSAYAR)

a- Harita Teknikerliği için; Meslek Yüksek Okullarının Harita, Harita Kadastro, Harita ve Maden Ölçme, Harita Teknikerliği, Harita ve Kadastro ön lisans bölümlerinden herhangi birinden mezun olmak veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki öğrenim kurumlarından birisini bitirmiş olmak,

b-Bilgisayar Teknikerliği için; Meslek Yüksek Okullarının Bilgisayar Teknolojisi (Bilgisayar ve Enformasyon Sistemleri, Bilişim Sistemleri ve Teknolojileri, Bilgisayar Teknolojileri ve Yönetimi, Bilgisayar Donanım, Bilgisayar Teknolojileri ve Bilişim Sistemleri), Bilgisayar Programcılığı (Bilgisayar Programlama, Web Teknolojileri ve Programlama, Bilgisayar Teknolojisi ve Programlama), Bilgi Güvenliği Teknolojisi, Bilgisayar Destekli Tasarım ve Animasyon, İnternet ve Ağ Teknolojileri, Sağlık Bilgi Sistemleri Teknikerliği ve Web Tasarımı ve Kodlama ön lisans bölümlerinin herhangi birinden mezun olmak veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki öğrenim kurumlarından birisini bitirmiş olmak,

10-TEKNİSYEN (ELEKTRİK-ELEKTRONİK)

Mesleki ve teknik öğretim veren ortaöğretim kurumları ile denkliği Milli Eğitim Bakanlığınca kabul edilen diğer mesleki ve teknik öğretim veren ortaöğretim kuramlarından veya bu okullara denk mülga okulların Elektrik-Elektronik Teknolojisi alanının Elektrik, Elektrik- Elektronik, Elektrikçilik Bölümü, Elektrik Tesisatçılığı, Elektromekanik Taşıyıcılar, Endüstriyel Elektronik, Endüstriyel Otomasyon Teknolojisi (Elektronik), Elektronik, Elektrik- Elektronik Teknolojisi (Otomasyon Sistemleri Dalı), Bobinaj, Bobinajcılık, Otomatik Kumanda, Asansör, Radyoculuk, Monitörlük, Telekomünikasyon, Büro Makineleri Teknik Servisi, Elektrik Tesisatları ve Pano Montörlüğü, Elektrikli Ev Aletleri Teknik Servisi, Asansör Sistemleri, Endüstriyel Bakım Onarım, Görüntü ve Ses Sistemleri, Güvenlik Sistemleri, Haberleşme Sistemleri, Yüksek Gerilim Sistemleri dallarının herhangi birinden mezun olmak,

11-DESTEK PERSONELİ (Şoför)

a- Lise mezunu olmak,

b- En az B sınıfı sürücü belgesine sahip olmak.

D) BAŞVURU ŞEKLİ

1- Adaylar; Bakanlığımızın www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesinde yer alan lisans mezunları için "2021 Yılı 4/B Sözleşmeli Personel Lisans Giriş(Sözlü) Sınavı İş Talep Formu"na, ön lisans mezunları için "2021 Yılı 4/B Sözleşmeli Personel Ön Lisans Giriş(Sözlü) Sınavı İş Talep Formu"na lise mezunları için "2021 Yılı 4/B Sözleşmeli Personel Lise Giriş(Sözlü) Sınavı İş Talep Formu"na KPSS(B) Grubu puan türünden kendisine uygun olanı seçerek, 25-29 Ocak 2021 tarihleri arasında ilgili sınav duyurusu bölümünde yayımlanacak olan başvuru linki aracılığıyla e-Devlet şifresi ile erişip elektronik ortamda müracaat edeceklerdir. Müracaatlar elektronik ortamda alınacağından posta yolu ile ya da bizzat müracaatlar kabul edilmeyecektir.

2- Başvurular e-Devlet şifresi ile yapılacağından, adayların www.turkiye.gov.tr hesabının bulunması zorunludur. Söz konusu hesabın kullanılabilmesi için, adayların e-Devlet şifresi almaları gerekmektedir. Adaylar, e-Devlet şifresini içeren zarfı, PTT Merkez Müdürlüklerinden, şahsen başvuru ile üzerinde T.C. Kimlik numarasının bulunduğu kimliğini ibraz ederek temin edebileceklerdir.

3- İş Talep Formunu elektronik ortamda doldurup, başvurusunu hatasız ve eksiksiz bir şekilde tamamlayan ve bilgilerinin doğruluğundan emin olan adayların "Bilgilerimi Kaydet" butonuna basmaları gerekmektedir. Bu işlemi gerçekleştirmeyen adayların başvuruları sisteme kaydedilmeyecek olup, bu durumda olan adaylar herhangi bir hak talebinde bulunamayacaklardır. Bilgilerinde eksiklik veya hata olduğunu fark eden adaylar ise 29 Ocak 2021 tarihi saat: 17:30'a kadar bilgilerini yeniden güncelleyip "Bilgilerimi Kaydet" butonuna basarak başvuru işlemini tamamlamak zorundadırlar.

4- Giriş(sözlü) sınavına lisans ve ön lisans düzeyinde başvuracak adayların mezuniyet bilgileri Yükseköğretim Kurumundan otomatik olarak gelmektedir. Bilgilerinde hata/eksik olan veya Yükseköğretim Kurumundan mezuniyet bilgileri gelmeyen adayların başvuru formunda ilgili kutucuğu işaretleyip güncel bilgilerini manuel olarak girmeleri gerekmekte olup, bu durumda olan adayların onaylı diploma örneğini veya www.turkiye.gov.tr adresinden temin edilen mezuniyet belgelerini pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

5- Giriş(sözlü) sınavına lise düzeyinde başvuracak adayların mezuniyet bilgilerini manuel olarak girmeleri ve onaylı diploma örneğini pdf ya da jpeg formatında modüle yüklemeleri gerekmektedir.

6- Yurt içindeki veya yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun olup, ilanda aranılan öğrenim durumuna ilişkin ilgili fakültelere denkliği olan adayların, öğrenim bilgisi sekmesinde ilgili kutucuğu işaretleyip denklik belgelerini pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

7- Avukat pozisyonuna başvuracak adayların barodan veya noterden onaylı Avukatlık ruhsatnamesini pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

8-Arşiv Uzmanı pozisyonuna başvuracak adaylardan; Bilgi ve Belge Yönetimi, Dokümantasyon ve Enformasyon, Arşivcilik veya Kütüphanecilik lisans programından herhangi birinden mezun olmayıp, programında Osmanlı Paleografyası, Arapça, Farsça derslerinden en az birine yer veren lisans bölümlerinden mezun olan adayların bunu gösterir onaylı transkript belgelerini pdf ya da jpeg formatında modüle yüklemeleri gerekmektedir.

9- Programcı ve Çözümleyici pozisyonuna başvuracak adayların; YDS puan bilgileri otomatik olarak gelmektedir. Bilgilerinde hata olan adayların başvuru formunda ilgili kutucuğu işaretleyip güncel bilgilerini manuel olarak girmeleri gerekmekte olup, bu durumda olan adayların YDS belgelerini pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

10- Destek Personeli(Şoför) pozisyonuna başvuracak adayların istenilen sürücü belgesi bilgilerini manuel olarak girmeleri ve belgeyi pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

11- Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel pozisyonlarında tam zamanlı olarak görev yapmakta iken kurumlarınca sözleşmesi feshedilen ya da sözleşmesini tek taraflı fesheden adayların, bir yıllık bekleme süresini doldurduklarını belgeleyebilmeleri için görev yaptıkları eski kurumlarından alınmış onaylı Hizmet Belgesini pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

12-Erkek adayların askerlik bilgileri Milli Savunma Bakanlığından otomatik olarak gelmekte olup, bilgilerinde hata olan adayların ilgili kutucuğu işaretleyip güncel bilgilerini manuel olarak girmeleri, askerlik durum belgelerini pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

13-Adayların başvuru aşamasında Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğünün http://personel.icisleri.gov.tr internet adresinin "Personel Kimlik Kartı" sekmesinin "Personel Kimlik Kartında Kullanılacak Fotoğraf Standartları" bölümünde yer alan özelliklere uygun olarak çektirilmiş 600*800 boyutlarında 300 dpi görüntü kalitesinde fotoğrafını jpg ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

14-Başvurular tamamlandıktan sonra sistem 29 Ocak 2021 tarihinde saat:17:30'da kapatılacağından belirtilen saatten sonra İş Talep Formunun çıktısı alınamayacaktır. Bu nedenle adayların İş Talep Formunun çıktısını 17:30'dan önce belirtilen başvuru tarihleri arasında almaları gerekmektedir.

15-Müracaatlar, elektronik ortamdaki İş Talep Formu ile alınacağından bizzat müracaatlar ile posta, mail, faks yoluyla gönderilen giriş(sözlü) sınav başvuru belgeleri kabul edilmeyecektir.

16-Usulüne uygun ve/veya zamanında yapılmayan müracaatlar ile eksik veya hatalı sınav başvuru belgeleri kabul edilmeyecektir.

17-Sınava katılma hakkını elde edemeyen başvuru sahiplerine herhangi bir bildirimde bulunulmayacaktır.

E) ADAYLARA DUYURU ŞEKLİ

Giriş(sözlü) sınavı ile ilgili duyurular; Bakanlığımız www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesi "Duyurular" bölümünde ilan edilecektir. Resmi internet sitesi üzerinden yapılan duyurular tebligat hükmündedir. İlgili adaylara ayrıca yazılı bildirimde bulunulmayacak olup, söz konusu duyuruların takip edilmemesi nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarından adayların kendileri sorumlu olacaktır.

F) BAŞVURULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Müracaatlar tamamlandıktan sonra,

a- Bakanlık merkez teşkilatında ilan edilen pozisyonları tercih eden adayların Bakanlık Sınav Komisyonunca, taşra teşkilatında ilan edilen pozisyonları tercih eden adayların tercih ettikleri İl Valiliklerince oluşturulan İl Sınav Komisyonlarınca sınav modülü üzerinden adayların sınav ilanında belirtilen başvuru şartlarını taşıyıp taşımadıkları kontrol edilecektir. Bu nedenle adayların başvuru yaparken bilgilerinin ve sisteme yükledikleri evrakların doğruluğundan emin olmaları gerekmektedir.

b- İlgili Sınav Komisyonlarınca başvuru şartlarını taşımadığı anlaşılan adayların başvuruları reddedilecek olup, adaylara başvurularının reddedildiği SMS ve e-posta yoluyla bildirilecektir. Bu nedenle adayların başvuru sürecinde iletişim bilgilerinin doğruluğundan emin olmaları gerekmektedir. Hatalı bilgi nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarından adayların kendileri sorumlu olacaktır.

c- SMS ve e-posta ile başvurusunun reddedildiğini öğrenen aday, itiraz için en geç iki gün içerisinde(mesai saatleri içerisinde) Bakanlık merkez teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için İşlemler Şubesi Müdürlüğü ile, taşra teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için tercih ettiği Valilik İl Yazı İşleri Müdürlüğü ile iletişime geçip, başvurusunun reddedilmesine neden olan bilgi ve belgeleri elden veya fax yoluyla iletmek zorundadır. Aksi takdirde aday, herhangi bir hak talebinde bulunamayacaktır.

d- Başvurusu kabul edilen adayların Bakanlık merkez veya taşra teşkilatında tercih ettikleri il ve pozisyon unvanlarına göre lisans mezunları KPSSP(3) puan türü, ön lisans mezunları KPSSP(93) puan türü ve lise mezunları için ise KPSSP(94) puan türü esas alınarak en yüksek puana sahip adaydan başlanarak puan sıralamasına tabi tutulacak olup, sözleşmeli boş pozisyonların dağılımını gösterir Ek-l/a ve Ek-l/b sayılı tablolara göre her pozisyon unvanı için KPSS(B) Grubu puan türlerine göre ilan edilen pozisyon sayısının 5 katı kadar aday, giriş(sözlü) sınavına katılmaya hak kazanacaktır. Sınava katılmaya hak kazanan adaylara ait Bakanlık merkez ve taşra teşkilatına ilişkin il ve unvan bazlı listeler ile günlü katılım listeleri 05 Mart 2021 tarihinde Bakanlığımız www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesinde ilan edilecektir Aynı puan türü ve pozisyon için başvuran adaylardan en son adayın aldığı puan ile aynı puana sahip adaylar da giriş(sözlü) sınavına katılmaya hak kazanacaktır. Aynı puana sahip adaylar soyadı sıralamasına göre ilan edilecektir.

G) GİRİŞ(SÖZLÜ) SINAV YERLERİ

Giriş(sözlü) sınavına girmeye hak kazanan adaylara ait günlü katılım listeleri, sınav yerleri, sınav tarihleri ve ilgili diğer bilgiler Bakanlığımız www.icisleri.gov.tr internet adresinde ilan edilecektir.

Adayların sınav saatinden en az yarım saat önce sınava girecekleri Bölgesel Sınav Komisyonunun bulunduğu sınav yerinde hazır bulunmaları ve yanlarında onaylı kimlik belgelerinden (Nüfus cüzdanı/T.C Kimlik Kartı, sürücü belgesi veya geçerlilik süresi bitmemiş pasaport) herhangi birini bulundurmaları gerekmektedir. Söz konusu belgeleri ibraz edemeyen adaylar sınava alınmayacak olup, bu adaylar konu ile ilgili olarak herhangi bir hak talebinde bulunamayacaklardır.

Bakanlık taşra teşkilatında ilan edilen sözleşmeli pozisyon unvanı için başvuruda bulunan adaylar İş Talep Formunda tercih ettikleri il için, Ek-2 sayılı tabloda o ilin yer aldığı grubun hizasında gösterilen bölgesel sınav komisyonunun bulunduğu ilde sınava katılacaklardır.

Bakanlık merkez teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için Bakanlık Sınav Komisyonunca, taşra teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için ise Ek-2 sayılı listede gösterilen ve 8 ilde oluşturulan Bölgesel Sınav Komisyonlarınca, Bakanlığımız www.icisleri.gov.tr internet adresinde duyurulacak tarihte eş zamanlı olarak giriş(sözlü) sınavları gerçekleştirilecektir.

Ğ) GİRİŞ(SÖZLÜ) SINAV KONULARI

1-Avukat pozisyonu için; Anayasa Hukuku, Medeni Hukuk, İdare Hukuku, İdari Yargılama Hukuku, Ceza Hukuku, Ceza Usul Hukuku, Genel Kültür konularından,

2-Mühendis pozisyonu için;

a-Elektrik- Elektronik Mühendisi pozisyonu için; Genel Kültür, Temel Kavramlar ve Ölçme, Elektrik Makineleri, Güç Elektroniği, Sinyaller ve Sistemler, Elektronik Devreler, Kontrol ve Otomasyon konularından,

b-Makine Mühendisi pozisyonu için; Malzeme, Makine Ekipmanları, Statik, Dinamik, Termo Dinamik, İmalat, Enerji, Konstrüksiyon ve İmalat, Makine Teorisi ve Dinamiği, Mekanik, Otomotiv ve İklimlendirme konularından,

c- Harita Mühendisi pozisyonu için; Genel Kültür, Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uygulamaları, Harita Projeksiyonları, Koordinat Sistemleri, Kadastro Bilgisi, Mühendislikte Veri Tabanları konularından,

d-Bilgisayar Mühendisi pozisyonu için; Programlama Dilleri, Web Servisleri, Yazılım, Yazılım Mimarisi, Genel Kültür konularından,

3-Çözümleyici pozisyonu için; Programlama Dilleri(C, C++, C#, Java, Java Script), Nesne tabanlı analiz ve tasarım, Veri tabanı, Web Servisleri, Yazılım test teknikleri ve metodolojileri hakkında Bilgi Sahibi Olmak, Genel Kültür konularından,

4-Şehir Plancısı pozisyonu için; Genel Kültür, Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS Temel İlke ve Teknikleri), CBS Yazılımları, Temel Şehircilik Kavramları konularından,

5-Arşiv Uzmanı pozisyonu için; Genel Kültür, Siyasi Tarih, Osmanlı Paleografyası ve Diplomatikası(Osmanlıca Belge Okuma ve Değerlendirme), Osmanlı Müesseseleri ve Kavramları, Arşivcilik Terminolojisi konularından,

6-Programcı pozisyonu için; Programlama Dilleri, Program Kütüphaneleri, Donanım, Yazılım, Raporlama, Testler, Genel Kültür konularından,

7-Tekniker pozisyonu için;

a-Harita Teknikeri pozisyonu için; Genel Kültür, Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uygulamaları, Koordinat Sistemleri, Haritacılık Faaliyetleri konularından,

b-Bilgisayar Teknikeri pozisyonu için; Genel Yetenek, Genel Kültür, Anayasa, İdare Hukuku, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile İçişleri Bakanlığının görev alanına giren konulardan,

8-Büro Personeli pozisyonu için; Genel Yetenek, Genel Kültür, Anayasa, İdare Hukuku, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile İçişleri Bakanlığının görev alanına giren konulardan,

9- Teknisyen (Elektrik-Elektronik) pozisyonu için; Temel Kavramlar ve Ölçme, Devre Elemanları, Güç Hesabı, Genel Yetenek, Genel Kültür, Anayasa, İdare Hukuku, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile İçişleri Bakanlığının görev alanına giren konulardan,

10- Çağrı Karşılama Personeli pozisyonu için; Genel Yetenek, Genel Kültür, Anayasa, İdare Hukuku, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile İçişleri Bakanlığının görev alanına giren konulardan,

11- Destek Personeli(Şoför) pozisyonu için; Genel Yetenek, Genel Kültür, Anayasa, İdare Hukuku, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile İçişleri Bakanlığının görev alanına giren konular ile uygulamalı olarak da sürüş teknikleri, direksiyon kullanımı ve trafik kurallarından oluşur.

H) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV KOMİSYONU

Bakanlık merkez teşkilatında Bakanlık Sınav Komisyonu ile taşra teşkilatında sekiz(8) bölgeye ayrılan ve Ek-2 sayılı listede bölgesel sınav yeri olarak belirtilen sekiz (8) İl de Bölgesel Sınav Komisyonları Bakanlığımızca görevlendirilecek bir (1) başkan ve dört (4) üyeden oluşur.

Bakanlık Merkez teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için başvuruda bulunan adaylar Bakanlık Sınav Komisyonunca, taşra teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için başvuruda bulunan adaylar ise İş Talep Formunda tercih ettikleri ilin bulunduğu grubun hizasında gösterilen İl Merkezli Bölgesel Sınav Komisyonlarınca, giriş(sözlü) sınavına tabi tutulacaktır.

İ) GİRİŞ(SÖZLÜ) SINAVININ ŞEKLİ VE USULU

4/B sözleşmeli personel alımı sözlü olarak tek aşamada yapılır. Sözlü sınava girmeye hak kazanan adaylar, ilgili Sınav Komisyonunun her bir üyesi tarafından;

a) Sınav konularına ilişkin bilgi düzeyi (50 puan),

b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü (10 puan) ,

c) Liyakati, temsil kabiliyeti, tutum ve davranışlarının göreve uygunluğu (10 puan),

ç) Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı (10 puan),

d) Genel kültürü ve genel yeteneği (10 puan),

e) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı, konularında (10 puan), olmak üzere 100 tam puan üzerinden değerlendirilir.

Sözlü sınava katılmaya hak kazandığı halde ilan edilen sınav tarihinde sınava katılmayan adaylar, sınava katılma hakkını kaybetmiş sayılacaktır.

İ) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Sözlü sınav 100 tam puan üzerinden değerlendirilir ve en az 70 puan alanlar başarılı sayılır. Sözlü sınavda, her üyenin vermiş olduğu puanın aritmetik ortalaması alınarak adayların sözlü sınav puanı tespit edilecektir. Her aday için verilen sözlü sınav puanı adayın başarı puanını oluşturur. Başarı puanı en yüksek olan adaydan başlanarak Bakanlık merkez teşkilatı ve taşra teşkilatı ayrı olmak üzere sözleşmeli boş pozisyonların dağılımını gösterir Ek-l/a ve Ek-l/b sayılı tablolara göre her pozisyon unvanı için Giriş(Sözlü) Sınavı Kesin Olmayan Başarı Puan Listesi oluşturulacaktır. Başarı puanları aynı olan adaylarda KPSS puanı en yüksek olan adaya öncelik verilecektir.

Başarı puan sıralamasına göre oluşturulan Kesin Olmayan Giriş(Sözlü) Sınavı Başarı Listeleri Bakanlığımızca belirlenecek tarihte www.icisleri.gov.tr internet adresinde ilan edilecektir.

İlgili Sınav Komisyonlarınca; Kesin Olmayan Giriş(Sözlü) Sınavı Başarı Listelerine itirazlar değerlendirildikten sonra, Bakanlık merkez teşkilatı ve taşra teşkilatı ayrı olmak üzere her pozisyon unvanı için KPSS puan türüne göre ayrı ayrı ilan edilen pozisyon sayısı kadar asıl ve en fazla bir katına kadar yedek aday belirlenerek, Kesinleşmiş Giriş(Sözlü) Sınavı Başarı Listeleri yine Bakanlığımızca belirlenecek tarihte www.icisleri.gov.tr internet adresinde ilan edilecektir.

Giriş(sözlü) sınavından en az 70 puan almış olmak, Kesinleşmiş Giriş(Sözlü) Sınav Sonuçlarına göre asıl ve yedek aday sıralamasına giremeyen adaylar için herhangi bir hak teşkil etmeyecektir.

J) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV SONUÇLARINA İTİRAZ

Bakanlığımız internet sitesinde ilan edilen Kesin Olmayan Giriş(Sözlü) Sınavı Başarı Listelerine itirazlar, listelerin ilan edildiği tarihten itibaren 2 iş günü içinde mesai saatleri içerisinde adayların sınava girdikleri ilgili Sınav Komisyonlarına bir dilekçe ile itirazda bulunulan hususun belgelendirilmesi şartı ile kabul edilecektir.

İlgili sınav komisyonları itirazları 3 iş günü içinde sonuçlandıracaktır. İtiraz sonuçlarına göre asıl ve yedek adaylardan oluşan Kesinleşmiş Giriş(Sözlü) Sınavı Başarı Listeleri Bakanlığımızca belirlenecek tarihte www.icisleri.gov.tr internet adresinde ilan edilecektir.

İlgili sınav komisyonlarınca verilen kararlar kesin olup, ilan edilen süre (2 iş günü) içinde yapılmayan itirazlar işleme alınmayacaktır.

K) ATAMA VE SÖZLEŞME İMZALAMAYA ESAS İSTENİLECEK BELGELER

1-Diploma veya mezuniyet belgesinin aslı veya onaylı örneği,

2-Yurt içindeki veya yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun olup, ilanda aranılan öğrenim durumuna ilişkin ilgili fakültelere denkliği olan adayların, denklik belgesinin aslı veya noterden onaylı fotokopisi,

3-Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğünün http: //personel.icisleri.gov.tr internet adresinin "Personel Kimlik Kartı" sekmesinin "Personel Kimlik Kartında Kullanılacak Fotoğraf Standartları" bölümünde yer alan özelliklere uygun olarak çektirilmiş 600*800 boyutlarında 300 dpi görüntü kalitesinde fotoğraf (CD ortamında),

4-Bakanlığımızın www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesinden temin edilerek doldurulmuş ve aday tarafından imzalanmış, resimli İş Talep Formu,

5- 2020 yılı KPSS (B) grubu Sınav Sonuç Belgesi,

6-Avukatlık pozisyonuna başvuracak adaylardan; Avukatlık ruhsatnamesinin baro veya noterden onaylı örneği,

7-Programcı veya Çözümleyici pozisyonuna başvuracak adaylardan; YDS (en az D düzeyinde) veya buna denk kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan sınav sonuç belgesinin aslı veya onaylı örneği,

8-Destek Personeli pozisyonuna başvuracak adaylardan; sürücü belgesinin aslı veya onaylı örneği,

9-Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel pozisyonlarında tam zamanlı olarak görev yapmakta iken kurumlarınca sözleşmesi feshedilen ya da sözleşmesini tek taraflı fesheden adayların, bir yıllık bekleme süresini doldurduklarını belgeleyebilmeleri için görev yaptıkları eski kurumlarından alınmış onaylı Hizmet Belgesi,

10-http://personel.icisleri.gov.tr internet adresinin "Örnek Formlar ve Dilekçeler" sayfasından temin edilebilecek Mal Bildirim Formu ve Kamu Görevlileri Etik Sözleşmesi Formu,

Giriş(sözlü) sınav sonuçları Bakanlığımız www.icisleri.gov.tr adresli resmi internet sitesinde ilan edilerek ilgili adaylara bildirilecektir. Bu bildirim tebligat hükmünde olup, ayrıca ilgili adaylara yazılı bildirimde bulunulmayacaktır. Bu bildirim tarihinden itibaren, giriş(sözlü) sınavını asıl olarak kazanan adayların yukarıda belirtilen atama belgelerini, Bakanlık merkez teşkilatında ilan edilen pozisyonları tercih eden adaylar için İşlemler Şubesi Müdürlüğüne, taşra teşkilatında ilan edilen pozisyonları tercih eden adaylar için iş talep formunda tercih ettikleri ilin il yazı işleri müdürlüğüne belirtilen süre içerisinde şahsen elden teslim etmeleri gerekmektedir. Posta, kargo veya kurye ile gönderilecek atama belgeleri dikkate alınmayacaktır.

L) ATAMA VE SÖZLEŞME İMZALAMA İŞ VE İŞLEMLERİ

Bakanlık merkez teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için sınavı kazanan adayların atama iş ve işlemleri Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğünce, sözleşme imzalama iş ve işlemleri ise Bakanlığın ilgili birimlerince gerçekleştirilecektir.

Bakanlık taşra teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için sınavı kazanan adayların atama ve sözleşme imzalama iş ve işlemleri ise, adayların İş Talep Formunda tercih ettikleri Valilik İ1 Yazı İşleri Müdürlüklerince yapılacaktır.

Geçerli bir mazereti olmadığı halde atama belgelerini istenilen süre içerisinde teslim etmeyenler ile gerekli şartları taşımadığı sonradan anlaşılanlar göreve başlatılmayacaktır. Bu adaylar için sınav sonuçları kazanılmış hak sayılmayacaktır.

M) YEDEK ADAYLARIN ATANMASI

Sınav sonucunun kesinleştiği ilan tarihinden itibaren bir yıl içinde herhangi bir nedenle boşalan pozisyonlara, başarı puan sıralamasına göre belirlenen yedek adaylar arasından atama yapılarak sözleşme imzalanabilecektir.

N) DİĞER HUSUSLAR

Gerçeğe aykırı beyanda bulunan adaylar ile giriş(sözlü) sınav şartlarından bir veya birkaçını taşımadığı sonradan anlaşılan adaylar; giriş(sözlü) sınavını kazanmış olsalar dahi sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmayacak, ataması yapılmış olanların ise atamaları ve sözleşmeleri iptal edilecektir. Ayrıca bu adaylar hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır. İlan metninde belirtilmeyen diğer hususlar hakkında ilgili mevzuat hükümlerine göre işlem yapılacaktır.

PERSONEL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

google.com, pub-9096893862033443, DIRECT, f08c47fec0942fa0

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...