4 Mayıs 2021 Salı

ORUÇ İLMİHALİ / Birinci Bölüm: Oruç İbadeti, Önemi ve Fazileti

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
Birinci Bölüm
Oruç İbadeti,
Önemi ve Fazileti


     II. ORUÇ İBADETİNİN TARİHİ SEYRİ
     Oruç, geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan kadim bir ibadettir. Yüce Allah bu hususu, “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” (Bakara, 2/183) anlamındaki ayetle bildirmektedir. Ayette yer alan “sizden öncekiler” ifadesi, ilk insan Hz. Âdem’e kadar bütün insanları içerir.
     Dinler tarihi araştırmaları da ilahî veya beşerî bütün dinlerde oruç ibadetinin var olduğunu ortaya koymuştur.
     Dolayısıyla insanların yeryüzünde var olduğu günden bu yana hiçbir fert ve hiçbir toplum dinsiz olmadığı gibi şekil, zaman, amaç ve içerik olarak farklı olsa da oruç ve benzeri ibadetlerden de yoksun olmamıştır. Bu gerçeği peygamberler tarihinde de bulabiliriz.
      Oruç tutmak, diğer ibadetlere nazaran biraz meşakkatli olduğu için Allah, orucun farz kılındığını bildirirken, psikolojik rahatlatma sağlayacak ve emre muhatap olan Müslümanların üşenmelerini engelleyecek bir üslûp kullanarak oruç tutmanın önceki ümmetlere de farz kılındığını belirtmiştir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulunduğu anlaşılan namaz için kullanılmamıştır. (1)

     Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar bütün insanların hak veya batıl birer dini ve bu dinlerin dinî uygulamaları arasında oruç ibadeti de vardır. Brahmanizim, Hinduizm, Budizm ve Maniheizm gibi beşerî dinlerde de aslı ilahî vahye dayanan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da oruç ibadeti vardır. Bu dinlerdeki oruçların miktar zaman ve mahiyeti farklıdır. Budizm’de iki ayda bir oruç tutulur. Bu dinin kurucusu olan Buda’ya göre ebedî kurtuluşa (Nirvana’ya) erebilmek için nefsanî arzuları terk etmek gerekir. Nefsanî arzuları yenmenin en iyi yolu da oruç tutmaktır. Hintliler’in dini olan Brahmanizm’de mahalli ayların 11. ve 12. günlerinde oruç tutulur. (bk. Uysal, s. 4-5)
     Tevrat’ta bazı günlerde oruç tutulması emredilmektedir. (Tevrat, Çıkış, 34/18) Yahudilikte tutulması gereken yegâne oruç “Yom-Kippur” adı verilen “kefaret orucu”dur. En büyük ibadet günlerinden biri olan “Kippur” günü en büyük oruç günü kabul edilir ve bu günde oruç tutmak farzdır. (bk. Levililer, 16/29-31; Sayılar, 29/7)
     İnciller’de oruç ibadetinden övgü ile söz edilir. (bk. Matta, 4/1-3, 6/16-19; 9/4; Markos, 2/19; Luka, 5/33-38)
    Katolik Hıristiyanlıkta iki oruç vardır: Şükran orucu ve Kilise orucu.
     Hıristiyanlar genellikle çarşamba, cuma ve cumartesi günleri oruç tutarlar. Çünkü bu günler tövbenin kabul edildiği günlerdir.
     Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Peygamberlikle görevlendirildiği zaman Hicaz bölgesinde oruç ibadeti vardı. Peygamberimiz Medine’ye geldiği zaman Yahudilerin “âşûrâ” orucu tuttuklarını gördü, kendilerine bu orucu niçin tuttuklarını sordu. Onlar, “Bu gün hayırlı bir günüdür, bu günde Allah İsrailoğulları’nı düşmanlarından kurtardı. Musa (a.s.) bu günde oruç tuttu” cevabını verdiler.
    Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.), ’Biz Musa’ya sizden daha evla ve layığız’ dedi ve âşûrâ orucunu tuttu ve ashabına da tutmalarını emretti. (Buhârî, “Savm”, 69; Müslim, “Sıyâm”, 128; Tirmizî, “Savm”, 49)
     Peygamberimiz (s.a.s.), Ramazan orucu farz kılınmadan önce “eyyâm-i bîd” olarak nitelenen kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde de oruç tutardı. (Ahmed, V, 246; Tirmizî, “Savm”, 41, 54)
     Ramazan orucu, hicretten bir buçuk sene sonra Medine’de Bedir Savaşı öncesinde Bakara suresinin 183. ayetinin inmesiyle farz kılınmıştır. Ayet şöyledir: “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183)
     Bu ayette orucun mutlak olarak farz kılındığı bildirilmekte, ancak orucun ne zaman, nasıl ve kaç gün tutulacağı bildirilmemektedir. Bir sonraki ayette bu kapalılık kısmen giderilmiş, orucun “sayılı günlerde” tutulacağı beyan edilmiştir:
     “(Oruç), sayılı günler(dedir). Sizden kim hasta ya da yolcu olur (da orucunu tutamazsa daha sonra) tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. (Yaşlılık veya tedavi edilemeyen bir hastalık nedeniyle) oruca zorlukla güç yetirenler, bir yoksul doyumu fidye verirler. Bununla birlikte kim bir hayır yaparsa (daha fazla fakiri doyurursa) bu, kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/184) Bu ayetteki “sayılı günler” de açık değildir. Bu “sayılı günler” ile maksadın Peygamberimizin Ramazan orucundan önce her aydan tuttuğu üç gün oruç olduğu, Ramazan orucunun farz kılınması ile bu orucun kaldırıldığına dair Muâz b. Cebel, İbn Abbas ve Katâde b. Diâme’den rivayetler var ise de Taberî, “sayılı günler” ile maksadın Ramazan ayı olduğu görüşünü tercih etmiştir. (Taberî, II, 130-132)

     Bir sonraki ayette orucun Ramazan ayında tutulması açıkça bildirilmiştir: “O Ramazan ayı ki; insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân onda indirildi. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” Ayetteki “Bu aya ulaşan kimse onu oruçla geçirsin” cümlesindeki ay, Ramazan ayıdır.
     Ayette farz olan orucun Ramazan ayında tutulması açıkça belirtilmekle birlikte nasıl tutulacağı, oruca ne zaman başlanıp ne zaman son verileceği bildirilmemekte, sadece Ramazan ayına erişen sağlıklı ve mukim kimselerin oruç tutmaları gerektiği, yolcuların ve hastaların daha sonra kaza etmek üzere oruç tutmayabilecekleri beyan edilmektedir.
     Sahabeden Seleme b. el-Ekva “Oruca zor güç yetirenler, bir yoksul doyumu fidye verirler” (Bakara, 2/184) ayeti inince isteyenin oruç tuttuğunu, isteyenin fidye verdiğini, 185. ayet inince bu muhayyerliğin kaldırıldığını söylemiştir. (Müslim, “Sıyâm”, 149-150; Ebû Dâvûd, “Savm”, 2, I, 737)
     Sahebeden Muâz b. Cebel, ayetteki, “Öyle ise sizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun” emri ile Allah’ın orucu sağlıklı ve mukim olan kimseler için farz kıldığını, hasta ve yolcular için oruç tutmama ruhsatı verildiğini, oruç tutmayıp fidye vermenin, oruca gücü yetmeyen yaşlılara özgü kılındığını bildirmiştir. (Ahmed, V, 246)
     Bakara suresinin 187. ayeti inmeden önce müminler güneş batıp iftar ettikten sonra uyumamak ve yatsı namazını kılmamak şartıyla yeyip içebilirler, eşleriyle cima yapabilirlerdi. İftardan sonra uyur veya yatsı namazını kılarlarsa artık yeme, içme ve cinsel ilişki ertesi günü akşama kadar yasak idi. (Ahmed, V, 247.)
     Ensar’dan Sırma b. Kays adında bir mümin Ramazan ayında oruçlu olarak akşama kadar çalışmış, akşam evine gelmiş, namazı kıldıktan sonra yemek yemeden sabaha kadar uyuya kalmıştır. Ertesi günü Peygamberimiz kendisini çok bitkin, halsiz ve oruca dayanamaz bir durumda görmüş, “Ne oluyor, seni çok yorgun, bitkin ve halsiz görüyorum” diye sormuş, Sırma da “Ey Allah’ın elçisi! Dün, gün boyu çalıştım, akşam eve geldim, namazı kılınca uyuya kalmışım ve bir şey yiyip içmeden oruç tutuyorum” diye cevap vermiştir. (Buhârî, “Savm”, 15; Ebû Dâvûd, “Savm”, 1; Ahmed, V, 247)
     Sırma’nın çektiği sıkıntıyı çekenler, hatta bu kuralı ihlal edenler olmuştur. (Ebû Dâvûd, “Savm”, 1) Meselâ Hz. Ömer akşam iftar ettikten sonra eşi ile ilişkiye girmiş, sonra yaptığına pişman olmuş ve durumu Peygamberimize bildirmiştir. Ashaptan bazıları da aynı hatayı işlemişlerdir. Bunun üzerine Bakara suresinin 187. ayeti inmiştir: (Ahmed, V, 247): “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendilerinize ihanet ettiğinizi bildi, tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı, gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye ayetlerini insanlara böyle açıklar.” Ayetteki َ ُ ِحّل ا” helal kılındı” cümlesi, söz konusu yasağın kaldırıldığını ifade eder.
     Bu yasağın ne olduğu yukarıda zikrettiğimiz hadislerde beyan edildiği gibi ayetin içeriğinden de anlaşılmaktadır. Cinsel ilişkide bulunma yasağı itikâf halinde iken devam etmektedir. Allah’ın koyduğu yasağın ihlal edilmesi, ayette “nefse ihanet” olarak ifade edilmiştir. Ayet, itaatsizlik ederek emir ve yasakları ihlal eden müminlerin, günahkâr olduklarını, ancak günahlarına tövbe ettikleri takdirde affedileceklerini de beyan etmektedir. Ayette, orucun başlama ve bitirme zamanı ile orucun nasıl tutulacağı da bildirilmektedir. Böylece oruç ile ilgili hükümler tamamlanmış ve bu ibadet İslâm’ın beş temel esasından biri olmuştur. (Buhârî, “İman”, 34, 40)
     Cebrail’in “İslâm nedir?” sorusunu Hz. Peygamber (s.a.s.), “İslâm, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O’na ibadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Kâbe’yi ziyaret etmen ve Ramazan orucu tutmandır” (Buhârî, “İman”, 37) şeklinde verdiği cevapta kelime-i şahadetten sonra dört ana ibadetten biri olarak oruç ibadetini zikretmiştir.
     Peygamberimiz başka bir hadis-i şerifinde bu ana ibadetleri İslâm’ın temel esasları olarak bildirmiştir: “İslâm, beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, haccetmek ve Ramazan orucu tutmak.” (Buhârî, “İman”, 2; Müslim, “İman”, 5)
     Saçları dağınık bir bedevî Hz. Peygamber’e gelir ve
     — “Ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın bana farz kıldığı namazı bildir” der. Hz. Peygamber,
     — “Günde beş vakit namazı farz kılmıştır. Nafile olarak kılacağın namaz buna dâhil değildir” buyurur. Bedevî,
     — “Allah’ın bana farz kıldığı orucu bildir” der. Hz. Peygamber,
     — “Ramazan ayında oruç tutmayı farz kılmıştır. Nafile olarak tutacağın oruç buna dâhil değildir” buyurur. Bedevî,
     — “Allah’ın bana farz kıldığı zekâtı bildir” der. Hz. Peygamber ona İslâm’ın göstergesi olan ibadetleri (şeâiri) anlatır.
     Bunun üzerine bedevî,
     “Seni şerefli kılan Allah’a yemin ederim ki nafileleri yapmayacağım, Allah’ın farz kıldığı görevleri de eksik bırakmayacağım.”
     Bunun üzere Hz. Peygamber, “Eğer sözüne sadakat ederse kurtuluşa erer” -veya- “cennete girer” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 1)
     Bakara suresindeki ayetler (183-185, 187) ile bu ve benzeri sahih hadisler Ramazan orucunun farz olduğunu kesin olarak ifade etmektedir. Orucun farz olması konusunda ümmetin icmaı hâsıl olmuştur.

Not:
1) Allah her topluma bir peygamber göndermiştir. (Fatır, 35/29) Peygamberler kavimlerine Allah’ın emir ve yasaklarını, ibadet ve ahlak kurallarını bildirmişlerdir. Bu ibadetlerin arasında oruç ibadeti de vardır. Mesela İbn Mâce, zayıf olmakla birlikte Nuh (a.s.)’un bayram günleri hariç sürekli oruç tuttuğu ile ilgili bir rivayeti es-Sünen adlı eserinde Siyam bahsinin 32. babına almıştır. İbrahim peygamber, her ayın üç gününde oruç tutardı. (Süyutî, II, 46) Tevrat’ta Hz. Musa’nın Tur dağında kaldığı 40 gün süresince oruç tuttuğu bildirilmektedir. (Tevrat, Çıkış, 24/18; 34/28)

3 Mayıs 2021 Pazartesi

ORUÇ İLMİHALİ / KAVRAMSAL ÇERÇEVE / Orucun Kelime ve Terim Anlamı

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
Birinci Bölüm
Oruç İbadeti, Önemi ve Fazilet

     KAVRAMSAL ÇERÇEVE
     1. Orucun Kelime Anlamı
     “Oruç” Farsça kökenli bir sözcüktür. “Rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapça’da oruç ibadeti “savm” ve “sıyâm” kelimeleriyle ifade edilir.
     “Savm” sözlükte; kişinin kendisini yeme, içme, yürüme ve konuşma gibi herhangi bir söz, eylem ve davranıştan alıkoyması, bir şeyden uzak durması, susması, bir şeye karşı kendini tutması ve engellemesi demektir.
     “Savm” kelimesi Kur’ân’da 11 ayette geçmektedir. Bunlardan; “(Ey Meryem!) Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan herhangi birisini görürsen, ’şüphesiz ben Rahman’a susmayı (savm) adadım, bu gün hiçbir insan ile konuşmayacağım’ de” (Meryem, 19/26) anlamındaki ayette “susmak”diğer ayetlerde ise terim anlamında kullanılmıştır.

     2. Orucun Terim Anlamı ve Oruçla İlgili Bazı Terimle
     Dinî bir terim olarak “savm” kelimesi; müminin ibadet niyetiyle imsak vaktinden iftar vaktine kadar kendisini yeme, içme ve cinsel ilişkiden alıkoyması demektir. (Rağıb, s. 291)

     “İmsak” kelimesi, “kendini tutmak ve engellemek” demektir. ORUÇ İLMİHALİ 42 “İmsak vakti” tabiri, dilimizde, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durma ve oruç vaktinin başlangıcı anlamında kullanılır.

     “İmsak vakti”, tan yerinin ağarması vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlama vaktidir.

     “İftar vakti” ise, oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti de girmiş olur. Konu ile ilgili ayette orucun başlangıç ve bitiş vakti Kur’ân’da, -mecazi bir anlatımla- şöyle belirtilir: “Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, akşama kadar orucu tamamlayınız.” (Bakara, 2/187)
     Ayetteki “beyaz iplik” tan yerinin ağarması, “siyah iplik” gecenin karanlığıdır. Bu ayet indiği zaman sahabeden Adiy b. Hatim, beyaz ve siyah iki iplik alıp yastığının altına koymuş, ipliklere bakarak orucun başlama ve bitiş zamanlarını belirlemeye çalışmış fakat netice alamamış, gidip Peygamberimize durumu anlatmış.
     Peygamberimiz (s.a.s.) de; “Siyah ve beyaz iplik, gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığıdır” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 16) Kısaca, ayette, gecenin karanlığı bitip gündüzün aydınlığı belirinceye kadar yiyip içebilirsiniz” buyurulmuş olmaktadır.
     Günümüzde oruca başlama vakti takvimlerde “imsak vakti” ile gösterilmektedir.

 Kitabın bu konudan önceki bölümleri:

-      III. RAMAZAN AYINA HAZIRLIK    
cicek-hareketli-resim-0155

2 Mayıs 2021 Pazar

ORUÇ İLMİHALİ / III. RAMAZAN AYINA HAZIRLIK

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ

     III. RAMAZAN AYINA HAZIRLIK
     Bu kadar değerli olan bir aya hazırlıklı girmek gerekir. Bu hazırlıkları şöyle dile getirebiliriz.

     1. Gönlümüz ve ruhumuzla, iyi arzu ve isteklerimizle Ramazan ayına girmeli, sözlü veya fiili kötü alışkanlıklarımızı bırakmalıyız. Bütün varlığımız ile Allah’a yönelmeli, niyetimizi düzeltmeli, kötü düşünce ve arzulardan arınmalı, kalbimizi temizlemeliyiz. Günahlarımızdan kurtulmak için Allah’ın mağfiret, rahmet ve rızasını elde etmeyi, Ramazan sonunda affedilenler arasına girmeyi hedeflemeliyiz.

     2. Ramazan ayına bu ayı en iyi bir şekilde ihya etmeye, oruç tutma, mukabele, iftar verme gibi Ramazana özgün ibadetleri yapmaya azim ve niyet içinde olmalıyız.

     3. Ramazan ayında ev halkına; eş ve çocuklarımıza karşı daha hoşgörülü, şefkat ve merhametli bir davranış içine girmeliyiz.

     4. Sahur ve iftar sofralarını israfa kaçmadan zenginleştirmeliyiz.

     5. Çalıştırdığımız insanlar varsa onlara Ramazan öncesine göre biraz daha hoşgörülü olmalı, mümkünse işlerini hafifletmeliyiz.

     6. İnsan haklarına saygılı olmalı, yakınlarımız, komşularımız ve iş arkadaşlarımız ile dargınlığımız varsa Ramazan ayında buna son vermeli, kimseye dargın ve kırgın olmadan Ramazan ayına girmeliyiz.

  Kitabın bu konudan önceki bölümleri:

cicek-hareketli-resim-0155

1 Mayıs 2021 Cumartesi

BAYİLİKLER VERMEK İSTERSENİZ!

     Gönül Erleri Mail Grubumuzun muhterem üyesi...
     Herhangi bir sektörde, tecrübeli, kurumsal, sorunsuz bir firma-markanın yöneticisi iseniz ve bayilikler vermeyi düşünüyorsanız; üyesi olmakla onurlandırdığınız, yaklaşık 300 bin üyesi bulunan Gönül Erleri Mail Grubu üyelerimize ayrıcalık sağlamak, bayilik konusunda özel-ciddi indirim kampanyası yapmak ve bu şekilde de yeni açılan işyerlerinden çok, kapanan işyerlerinin olduğu bir dönemde, bir yandan iş kurmak isteyen üyelerimize özel imkanlar-destekler sağlamak, bir yandan da 
kendi bayi sayınızı artırmak isterseniz aşağıdaki linkten forum doldurmanızı öneririz...

kapi-hareketli-resim-0047
Not: Lütfen, gerçekten bayilikler verebilecek düzeyde bir firma-markaysanız ve normal şartlara göre değil, gerçekten gruba özel indirimler düşünüyorsanız formu doldurunuz... Firmanız her anlamda güvenilir, sorunsuz değil ise lütfen kimseyi meşgul etmeyiniz... 

ORUÇ İLMİHALİ / II. RAMAZAN AYININ DEĞERİ ve ÖNEMİ

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ

     II. RAMAZAN AYININ DEĞERİ ve ÖNEMİ
     Ramazan ayını önemli ve değerli kılan hususların başında son ilahî mesaj Kur’ân’ın bu ayda indirilmeye başlamış olması gelir. İslâm’ın beş temel esasından biri olan oruç ibadeti, bu ayda tutulur. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi Ramazan ayı içersindedir. Bu ayda yapılan ibadetlere diğer aylara göre daha çok sevap verilir. Bu ay af ve mağfiret, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, bolluk ve bereket ayıdır. Bu bölümde bu hususları dile getirmeye çalışacağız.

     1. Kur’ân, Ramazan Ayında İndirilmeye Başlanmıştır.
     Kur’ân’ın Ramazan ayında indirildiği, Bakara suresinin 185. ayetinde şöyle ifade edilmektedir:
     “O Ramazan ayı ki, Kur’ân o ayda indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)

     Kur’ân-ı Kerim’in indirilmesi miladi 610 yılında Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde sabaha karşı, Hıra’da ibadetle meşgul olduğu sırada, vahiy meleği Cebrail’in Peygamberimize Alak suresinin ilk beş ayetini getirmesiyle başlamıştır.

     Acaba bu olay Ramazanın hangi gününde gerçekleşmişti?

     Duhân suresinin ikinci ve üçüncü ayetlerinde Kur’ân’ın mübarek bir gecede indirildiği bildirilmektedir:
     “Hâ Mîm. Apaçık olan kitaba yemin olsun ki, biz onu (Kur’ân’ı) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz, insanları uyarıcıyız.” (Duhân, 44/1-3)

     İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, ayette sözü edilen “mübarek gece” Kadir Gecesi’dir. Kur’ân’ın Kadir Gecesi’nde indirildiği ise Kadir suresinde açıkça bildirilmiştir. 
     “Şüphesiz, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik.”

     Kur’ân’ın Hz. Peygamber’e verilmesi “inzal” ve “tenzil” kelimeleri ile ifade edilmektedir. (bk. En’âm, 6/92; Nahl, 16/89)

     Kur’ân’ın Ramazan ayında mübarek bir gece olan Kadir Gecesi’nde “inzal” edildiğinin bildirilmesi genel olarak iki şekilde izah edilmiştir:
     a) Kur’ân Kadir Gecesi’nde, bir defada Levh-i Mahfuzdan, dünya semasına (Beytü’l-İzze’ye) indirilmiş, buradan da 23 senede Peygamberimize verilmiştir. Kur’ân’ın Levh-i Mahfuz’da bulunduğu Bürûc suresinin 21-22. ayetlerinde açıkça bildirilmektedir:
     “Hayır, o (kitap), şanı yüce bir Kur’ân’dır. O, Levh-i Mahfuz’dadır.”

     Kur’ân’ın Beytü’l-İzze’ye toptan indirildiğini ve buradan Peygamberimize peyderpey verildiğini sahabeden Abdullah ibn Abbas söylemiştir:
     “Kur’ân, Kadir Gecesi’nde yakın semaya toptan bir seferde indirildi, bundan sonra yirmi (küsur) senede (peyderpey Hz. Peygamber’e) indirildi.” (Hâkim, “Tefsir”, 1, No: 2879; bk. Süyûtî, el-İtkân, I, 127-158)

     “Kur’ân Ramazan ayında indirildi”, “mübarek bir gecede indirildi” ve “Kadir Gecesi’nde indirildi” demek, Kur’ân bu ayda indirilmeye başladı demektir. Kur’ân’ın tamamı zikredilmiş bir kısmı kastedilmiştir. Belagat ilminde buna “mecaz-i mürsel” denir.
     Bakara suresinin başında olduğu gibi birçok ayette, Kur’ân’ın bir parçasına da “Kitap” ve “Kur’ân” denilmektedir. Kur’ân’ın toptan değil ayet ayet, sure sure indirildiği Kur’ân’da açıkça bildirilmektedir:
     “İnkâr edenler, “Kur’an, ona bir defada toptan indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz, Kur’ân’la senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle parça parça indirdik ve onu (sana) ağır ağır okuduk.” (Furkan, 25/32) 
     “Biz Kur’ân’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” (İsrâ, 17/106)
     Âyetler, hem Kur’ân’ın parça parça indirildiğini hem de parça parça indirilmesinin gerekçesini beyan etmektedir. Kadir Gecesi’nin Ramazan ayı içerisinde olduğu ayetle sabittir. Ancak Ramazan ayının kaçıncı gecesi Kadir Gecesi’dir, kesin olarak belli değildir, bu konuda ittifak da yoktur. Ancak ağırlıklı görüş, Kadir Gecesi’nin Ramazan ayının 27. gecesi olduğu yönündedir. (bk. İbn Sa’d, I, 94)
     Kur’ân bütün insanların kılavuzu, yol göstericisidir. (Bakara, 2/185) İnsanları en doğru olana iletir. (İsrâ, 17/9) Okunması ibadettir, her harfine bir hasene / güzel amel sevabı verilir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.),
     “Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa ona on hasene (sevabı) verilir. Haseneye (güzel amele) on katı ile mükâfat verilir. Size elif lam mim bir harftir demiyorum. Elif bir harf, lam bir harf, mim bir harftir.” (Tirmizî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 16) buyurmuştur.

     Her Müslümanın bu emirlere uyarak Kur’ân’ı öğrenmesi ve sürekli okuması gerekir. Bu emri yerine getirenler ilahî övgüye mazhar olurlar. Çünkü Yüce Allah Kur’ân okuyanları övmektedir:
     “Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. Allah kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar.) Şüphesiz o Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını çokça verendir.” (Fâtır, 35/29-30)

     Peygamberimiz (s.a.s.), “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” (Tirmizî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 15) anlamındaki hadisi ile Kur’ân’ın okunmasını ve hükümlerinin öğrenilmesini teşvik etmektedir.

     Yine sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) Kur’ân’ı öğrenen, okuyan, emir ve yasaklarına riayet eden kimselerin en hayırlı ve en faziletli kimseler olduğunu, okunan Kur’ân’ın kıyamet gününde sahibine şefaatçi olacağını bildirerek müminleri Kur’ân öğrenmeye ve okumaya teşvik etmiştir:

     “Kur’ân’ı öğrenin ve okuyun.” (Tirmizî, “Fedâilül-Kur’ân”, 2)

     “Evlerinizi namaz ve Kur’ân okuma ile aydınlatın, süsleyin.” (Süyûtî, Câmi’u’s-Sağîr, No: 9291)

     Kur’ân okunan evde manevi bir aydınlık, huzur ve ferahlık olur. Çünkü Kur’ân okunan evde rahmet melekleri bulunur, şaytanlar uzak durur.
     “Ancak iki kişiye gıpta edilir. (Birincisi), Allah’ın kendisine Kur’ân(ı öğrenme imkânı) verdiği kimsedir. Bu kimse, gece gündüz Kur’ân’ı okur ve hükümleriyle amel eder. (İkincisi ise), Allah’ın kendisine mal mülk verdiği kimsedir. Bu kimse, onu gece gündüz (hayır ve helal yollarda) harcar.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsâfirîn”, 266)

     Kur’ân’ı okumaktan maksat, onu anlamak, anlamaktan maksat hükümlerini uygulamaktır.
     Allah’ın kelamını okumak, onun ışığından yararlanmak her Müslümanın en büyük arzusu olmalıdır.
     Kur’ân’ı okumanın amacı hayatımızı ondaki ilahî emir ve yasaklara uydurmaktır. Bunun için de Kur’ân’ı anlamak ve üzerinde gereği gibi düşünmek gerekir. Kur’ân’ı anlamaksızın onun sadece metnini okumak sevap olmakla birlikte asıl amaç onu anlamak ve uygulamaktır.
     Kur’ân, asla dünyalık amaçlarla okunmamalı, bir kazanç aracı yapılmamalıdır.
     Kur’ân’ın inmeye devam ettiği süreçte sahâbîler inen sure ve ayetleri titizlikle takip eder, onları öğrenir ve hükümlerini uygulamaya koyarlardı. Anlayamadıkları, tereddüt ettikleri yerleri Rasûlullah’a sorarlardı.
     Peygamberimiz (s.a.s.), “Ahir zamanda Kur’ân’ı okuyan, ancak okudukları gırtlaklarını aşmayan (okuduklarına inanıp onlarla amel etmeyen) bir topluluk gelecektir.” (Ahmed, II, 621 ) buyurmuştur.
     Kur’ân’ı orijinal metninden anlamak Arapça’yı ve Kur’ân’a has bazı ilimleri bilmeyenler için mümkün değildir. Ancak, bu gibi kimseler Kur’ân meallerinden ve tefsir kitaplarından yararlanabilirler.
     Kur’ân; öğrenmek, okumak, anlamak ve hükümlerini uygulamak isteyenler için zor değildir. Çünkü Yüce Allah, “Andolsun, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 54/40) buyurmaktadır.
     Kur’ân’ın Ramazan ayında indirilmeye başlanması itibariyle Müslümanlar bu aya Kur’ân okumaya daha fazla önem verirler, evlerde ve camilerde mukabele ve hatimler okurlar.
     “Mukabele”, Kur’ân’ı birinin yüzünden veya ezbere okuması diğerlerinin de onu Kur’ân’dan veya ezbere takip etmesi veya dinlemesidir. Mukabele geleneği, Peygamberimiz ile vahiy meleği Cibril’in uygulamasına dayanır. Cibril, her yıl Ramazan ayında inen Kur’ân ayetlerini Peygamberimize okuyarak arz eder, böylece yazılan ve ezberlenen Kur’ân bölümleri kontrol edilirdi. Cibril, Kur’ân’ı Peygamberimize vefat ettiği yılın Ramazan ayında iki defa arz etmişti. (bk. Buhârî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 7; “Bed’ü’l-vahy”, 1; Hâkim, “Tefsir”, No:2903)

     2. Farz Olan Oruç Ramazan Ayında Tutulur
     Kur’ân’da; “İçinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçlu geçirsin” buyrularak orucun Ramazan ayında tutulması emredilmiştir.

     Oruç ibadetinin değeri ve önemi konusu birinci bölümde ele alınacaktır. Burada oruç ibadetinin mutlaka Ramazan ayında tutulması gerektiğini, Ramazan orucunun af ve mağfirete vesile olacağını ve bu ayda tutulmayan oruçların başka aylarda tutulmakla aynı sevabın kazanılamayacağını ifade edelim ve şu iki hadisi zikretmekle yetinelim:

     “Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 175)

     “Kim hastalığı ve bir ruhsatı olmaksızın Ramazan ayından bir gün oruç tutmasa bütün günleri oruç tutsa yine bu orucu yerine getiremez.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 38; Tirmizî, “Savm”, 27; İbn Mâce, “Savm”, 14)

     Hadis hem Ramazan ayında tutulan orucun Allah katındaki değerini ve sevabının çokluğunu hem de Ramazanda bilerek oruç tutmamanın ne kadar veballi ve günah olduğunu ifade etmektedir.

     3. Bin Aydan Hayırlı Olan Kadir Gecesi Ramazan Ayı İçindedir
     “Şüphesiz, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cibril) o gecede, Rab’lerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadr, 87/1-5)

     Peygamberimiz Kadir Gecesi’ni ihya eden kimsenin bağışlanacağını bildirmiştir: “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Kadir Gecesi’ni ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 175)

     Kadir Gecesi’nin Ramazan ayında olduğu kesin, ancak hangi günde olduğu kesin değildir. Hz. Aişe validemiz Peygamberimizin Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının son on gününde aradığını ve “Kadir Gecesi’ni Ramazanın son on gününde arayın” diye buyurduğunu bildirmiştir. (Tirmizî, “Savm”, 71)

     Yine Hz. Aişe validemiz Peygamberimizin “Kadir Gecesi’ni Ramazanın son on gününün tek günlerinde arayın” (Tirmizî, “Savm”, 71) buyurduğunu söylemiştir.

     “Kadir Gecesi’ni Ramazanın son on gününde arayın” demek, bu gecenin Ramazanın son on gününden birinde olduğu, dolayısı ile bu günlerde ibadete yoğunlaşılması gerektiği anlamına gelir.
     Kadir Gecesi’nin Ramazan ayının yirmi yedinci gecesinde olduğu görüşü yaygınlaşmış olup İslâm dünyasında bu gece Kadir Gecesi olarak ihya edilmektedir. Peygamberimiz Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirir, aile fertlerini de ibadet etmeleri için uyarırdı. (Tirmizî, “Savm”, 72)

     Kadir Gecesi’ni ihya etmek, feyiz ve bereketinden azami ölçüde faydalanmak gerekir. Kadir Gecesi’ni ihya edemeyen manevi nimetlerden mahrum olur. Bu konuyu Peygamberimiz şöyle dile getirmiştir: “Ramazan ayı size yaklaştı. Onda bin aydan daha hayırlı olan bir gece vardır. Kim Kadir Gecesi’nin hayır ve bereketinden mahrum kalırsa bütün hayır ve bereketten mah- ORUÇ İLMİHALİ 28 rum kalır. Onun hayırından ancak hayırdan mahrum olan kimseler yararlanamaz” (İbn Mâce, “Savm”, 2)

     Kadir Gecesi’ni; yatsı namazını camide kılmak, tövbe ve istiğfar etmek, salât ve selam getirmek, dua ve zikretmek, Kur’ân okumak, namaz kılmak, hayır ve hasenat yapmak suretiyle değerlendirebiliriz.

     4. Ramazan Ayında Cennet Kapıları Açılır, Cehennem Kapıları Kapanır, Şeytanlar Zincire Vurulur Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
     “Ramazan ayının ilk gecesi olduğu zaman şeytanlar ile cinlerin azgınları zincire vurulur, cehennem kapıları kapatılır, onlardan hiçbiri açılmaz. Cennet kapıları açılır ve onlardan hiçbiri kapanmaz. Bir münadi şöyle seslenir: Ey hayırlı şeyler yapmak isteyen kimse! Bu isteğini yerine getir, hayırlı işleri yap, ey kötü işler yapmak isteyen insan! Bu isteğinden vazgeç. Allah Ramazan ayında birçok insanı cehennemden azat eder. Bu durum Ramazanın her gecesinde devam eder. Ramazan ayı girdiği zaman sema kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur.” (Tirmizî, “Savm”, 1; bk. Buhârî, “Savm”, 5)
     Hadiste geçen cennet kapılarının açılması, cehennem kapılarının kapanması, şeytanların ve cinlerin azgınlarının zincire vurulması mecazi anlamda olup Ramazan ayının Allah katındaki değerine, ilahî rahmetin tecellisinin çokluğuna, müminlerin bu ayda daha fazla sorumluluk bilinciyle hareket etmesi, Allah ve Peygambere itaat edip ibadete sarılması, günahlardan uzak durması gerektiğine işaret eder.

     5. Teravih Namazı Ramazan Ayında Kılınır
     “Teravih” kelimesi rahatlatmak, dinlendirmek anlamlarına gelen “tervîha” sözcüğünün çoğuludur. Din ıstılahında ise teravih; Ramazan ayında, yatsı namazı ile vitir namazı arasında kılınan nafile namazdır. Her dört rekâtının sonunda bir miktar oturulup dinlenildiği için bu namaza “teravih namazı” adı verilmiştir.
     Teravih namazı, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Hz. Peygamberimiz kendisi teravih namazı kılmış ve müminlerin de teravih namazını kılmalarını teşvik etmiştir.
     Bir hadis-i şerifte; “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak teravih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır” (Buhârî, “Salâtü’t-Teravih”, 1; Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn” 174) buyurulmuştur.

     Hz. Aişe validemiz Peygamberimizin teravih namazı kılması ile ilgili olarak şu bilgiyi vermiştir: “Bir gece yarısı camiye gidip teravih namazı kıldı, insanlar da onunla birlikte kıldılar. Sabah olunca insanlar bunu birbirlerine anlattılar. Bunun üzerine ertesi gece camide daha çok cemaat toplandı. Hz. Peygamber mescide geldi teravih namazı kıldı, halk da ona uyup teravih namazı kıldı. Sabah olunca bu durumu halk yine birbirine anlattı. Üçüncü gecede camiye daha çok insan geldi. Hz. Peygamber mescide gelip teravih namazı kıldı, cemaat de onunla birlikte teravih namazı kıldı. Dördüncü teravih namazı kılmak üzere gelen halkı cami almadı. Fakat Hz. Peygamber teravih kılmak üzere camiye gitmedi. İnsanlar “namaz!” diyle seslenmeye başladılar. Hz. Peygamber yine de camiye gitmedi. Nihayet sabah namazına gitti. Sabah namazını kıldırdı, cemaate döndü, kelime-i şahadet getirdi. Sonra şöyle konuştu. “Dün geceki durumunuzdan haberdarım. Sizin cemaatle teravih namazı kılmaya olan arzunuzu gördüm. Sizinle teravih namazı kılmaya engel bir durumum yoktu. (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 177) Fakat gece namazı (yani teravih namazı) size farz olur da bundan aciz olursunuz diye korktum.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 178)

     Peygamberimizin zamanında bu üç günün dışında teravih cemaatle kılınmadı. Herkes kendisi kıldı. Bu durum Hz. Ömer’in devlet başkanlığı zamanına kadar devam etti. Hz. Ömer halife olunca, halkın camide dağınık bir şekilde kıldığı teravih namazının cemaatle kılınmasının daha hoş olacağını düşündü. Übey ibn Ka’b’ı imam yaptı. Halkın Übeyy ibn Ka’b’in arkasında teravih namazı kıldıklarını görünce,
     “Ne güzel bir uygulama oldu” dedi. (Malik, “Salât fi Ramazan”, 2)

     Teravih namazı nafile bir ibadettir. Bu nedenle, yorgunluk, meşguliyet ve benzeri sebeplerle, teravih namazı evde 8, 10, 12, 14, 16 veya 18 rekât olarak kılınabilir. Bu şekilde kılınması halinde yine sünnet yerine gelmiş olur. Ancak cemaatle camide kılmanın sevabı daha çoktur.

     Peygamberimiz nafile olarak kıldığı gece namazlarını ikişer ikişer veya dörder dörder kılmıştır. (Malik, “Salâtü’l-Leyl”, 2; Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 12) Bu itibarla teravih namazı iki veya dört rekâtta bir selam verilerek kılınabilir. Dört rekât kılınınca biraz dinlenmek Müstehaptır. Bu dinlenmelerde lâ ilâhe illâllah ve salât ve selam cümleleri okunur.

     Teravih namazını kıldıran imam, okuyuşu uzatarak cemaati bıktırmamalı; çabuk kıldırarak namaza noksanlık getirmemelidir. Teravih namazında da diğer namazlarda olduğu gibi, kıraatin gereği gibi yapılmasına ve ta’dil-i erkâna riayet edilmesine özen gösterilmelidir.
     Teravih namazı Ramazan ayının bir sünnetidir, bu itibarla mazeretleri sebebiyle oruç tutamayanlar da teravih namazı kılabilirler.

     6. Ramazan Ayını İhya Eden Müminin Günahları Bağışlanır
     Ramazan ayını ihya etmek, son derece önemlidir. Kur’ân okumak, zikir ve tefekkürle meşgul olmak, Hz. Peygamber’in hayatını okumak, ilimle meşgul olmak, dinî sohbetlere, ahlakî ve sosyal içerikli etkinliklere katılmak Ramazan ayını ihya etmek kapsamındadır.
     Şu hadis bunun açık delilidir: 
     “Beş vakit namaz, cuma namazı diğer cuma namazına kadar, Ramazan ayı diğer Ramazan ayına kadar büyük günahlardan kaçındığı zaman işlenen küçük günahlara kefarettir.” (Müslim, “Tahâre”, 17)

     İçki, kumar, zina, hırsızlık, yalan ve gıybet, namaz kılmama, malın zekâtını vermeme gibi büyük günahlardan kurtulmak için şartlarına uygun tövbe ve istiğfar yapılması gerekir.

     7. Ramazan Rahmet ve Bereket, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Ayıdır 
     Peygamberimiz (s.a.s.) Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve bereket, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayı olduğunu ashabına yaptığı şu konuşmasında veciz bir şekilde ifade etmiştir:
     Sahabeden Selman el-Farisî (r.a.) anlatıyor:
     Allah’ın elçisi Şaban ayının son günü bize bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu: Ey insanlar! Bereketli ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu öyle bir ay ki onda bin aydan daha hayırlı olan bir gece vardır. O öyle bir ay ki Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmış, gecelerini nafile ibadet (teravih namazı) ile geçirmeyi teşvik etmiştir. Kim Ramazan ayında hayır işlerse Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim Ramazan ayında bir farzı eda ederse Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır. Ramazan ayı sabır ayıdır. (Ebû Dâvûd, “Savm”, 55) Sabrın sevabı ise cennettir. Ramazan, yardım etme ve ihsanda bulunma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda oruç tutan bir mümine iftar yemeği verirse bu, günahlarının bağışlanması ve cehennem ateşinden azat olmasına vesile olur, iftar verdiği kimsenin oruç ile kazandığı kadar sevap kazanır, oruç tutanın sevabında da eksilme olmaz. Sahabe, “Ey Allah’ın elçisi! Hepimiz iftar verecek güce sahip değiliz ki” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Allah, bu sevabı bir tek hurma veya bir bardak su veya bir içimlik süt ikramı ile de verir” buyurdu. (Konuşmasına şöyle devam etti): Ramazan, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır. Kim bu ayda işçisinin / hizmetçisinin işini hafifletirse Allah onu bağışlar ve cehennem ateşinden azat eder. (Ey insanlar!) Ramazan ayında dört şeyi çok yapın. Bunlardan ikisi ile Rabb’inizi razı edersiniz. Diğer ikisine ise sizin ihtiyacınız var. Rabb’inizi razı edeceğiniz şeyler; kelime-i şahadet ve tövbe-i istiğfardır. Sizin muhtaç olduğunuz iki şey ise, Allah’tan cenneti ister, cehennemden O’na sığınırsınız. Kim oruç tutan bir mümine su ikram ederse Allah da onu benim (Kevser) havuzumdan içirir. Bu havuzdan içen cennete girinceye kadar bir daha susamaz.” (Münzirî, II, 94-95)

     Bir başka hadiste Peygamberimiz Ramazan ayının faziletini şöyle dile getirmiştir: “Ramazan ayında ümmetime daha önceki ümmetlere verilmeyen beş şey verildi. Bunlar:
     a) Ramazan ayının ilk gecesi oldu mu Allah ümmetime rahmetiyle nazar eder. Allah kime rahmetiyle nazar ederse ona azap etmez.
     b) Akşama doğru ağızlarında oluşan koku, Allah katında miskten daha güzeldir.
     c) Melekler ümmetim için her gündüz ve gece af ve mağfiret dilerler.
     d) Allah cennetine şöyle emir buyurur: Kullarım için hazırlan ve süslen ki onların dünya yorgunluğundan kurtulup cennetime ve nimetlerime gelip kavuşmaları yaklaşmıştır.
     e) Ramazan ayının son gecesi olduğunda ümmetimin hepsine mağfiret eder.
     Bir sahabinin, bu gece Kadir Gecesi midir ey Allah’ın Elçisi! diye sorması üzerine Peygamberimiz, “Hayır Kadir Gecesi değildir. Görmüyor musunuz? İşçiler işlerini tamamlayınca ücretlerini alıyorlar.” (Münzirî, II, 92)
     Bu hadisten anlıyoruz ki Ramazan ayını hakkıyla ihya eden mümin; Allah’ın rahmet, nimet, af ve mağfiretine, cennet ve nimetlerine nail olmaktadır.

     8. Ramazan Ayında İbadetlere Daha Çok Sevap Verilir
     Allah’ın kullarına af ve mağfireti hesap edilemeyecek kadar çoktur. Rabbimiz yaptığımız amellere on katından yedi yüz katına ve daha fazlasına varan oranlarda sevap verir. Sabrın sevabı ise sınırsızdır. Ramazan ayında yapılan ibadetlere verilen sevaplar diğer aylara göre daha fazladır. Bu gerçek aşağıdaki ayet ve hadislerde şöyle ifade edilmiştir:
     “Kim güzel, iyi ve salih bir amel (hasene) getirirse ona on katı sevap vardır. Kim de kötü bir amel getirirse o da sadece o kötü amelinin misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.” (En’âm. 6/160)

     Bu ayete göre namaz, oruç, hac gibi salih bir amel işleyen kimseye on katı ile sevap verilir. Mesela bir ay oruç tutan bir Müslüman on ay oruç tutmuş gibi olur. Ramazandan sonra altı gün daha oruç tutarsa iki ay daha oruç tutmuş olur. On katı sevap ile yıl boyu oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Peygamberimiz bu hususu şöyle ifade etmiştir.
     “Kim Ramazan orucunu tutar, sonra Şevval ayından altı gün oruç tutarsa bütün yıl boyunca oruç tutmuş gibi olur.” (Tirmizî, “Savm”, 53)

     Allah yolunda infak etmenin sevabı ise yedi yüz katıyladır:
     “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara, 2/261)

     Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur:
     “Kim Ramazan ayında hayır işlerse Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim Ramazan ayında bir farzı eda ederse Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır. Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir.” (Münzirî, II, 94-95)

     9. Ramazan Ayı Nefsi Terbiye Etme ve Sabır Ayıdır
     Yüce Rabbimiz “Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız verilir.” (Zümer, 39/10) buyurmuştur. Peygamberimiz ise bunu “Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir.” (Münzirî, II, 94-95) sözü ile teyit etmekte ve sabrın sevabının cennet olduğunu bildirmektedir.
     Ramazan ayında oruç tutan, nefsanî arzularına mukavemet gösteren, kötü söz ve davranışlardan uzak duran Müslüman nefsini terbiye etmiş ve sabırlı olmayı öğrenmiş olur.

     10. İtikâf İbadeti Özellikle Ramazan Ayında Yerine Getirilir
     “İtikâf”, bir camide ibadet niyetiyle ve belirli kurallara uyarak ibadetle meşgul olmak üzere mescit ya da mescit hükmündeki bir yere çekilmek demektir. Kur’ân’da bu ibadet,
     “Mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın” (Bakara, 2/187) anlamındaki ayette geçmektedir.

     Hz. Aişe validemiz Hz. Peygamber’in Medine’de her yıl Ramazan ayının son on gününde itikâf ibadetini ifa ettiğini bildirmiştir. (Buhârî, “İtikâf”, 6)

     Oruç tutan Müslümanın Ramazanın son on gününde itikâfa girmesi sünnet-i kifayedir.
     İtikâf ibadetinin geçerli olabilmesi için itikâfa giren kimsenin mükellef olması, itikâfa bir mescidde girmesi ve niyet etmesi gerekir. Kadınlar evlerinin bir odasında itikâfa girerler.
     İtikâfa giren kimse vaktini namaz kılarak, Kur’ân ve kitap okuyarak, dua yaparak, zikir ederek, vaaz dinleyerek geçirir. Mescidde yer, içer ve orada istirahat eder. Mescidin içinde giderilmesi mümkün olmayan banyo yapma, tuvalete gitme ve abdest alma gibi doğal ihtiyaçları için cami dışına çıkabilir. Ancak ihtiyaçlarını giderdikten sonra hemen itikâf mahalline döner. İhtiyacı olmadıkça cami dışına çıkmaz. (Buhârî, “İtikâf”, 3)
     Nafile itikâflar cami dışına çıkmakla bozulmaz. Ancak adamak suretiyle yerine getirilmesi gereken vacip itikâflar, zorunlu ihtiyaçlar dışında itikâf mahallinin dışına çıkmakla bozulur.

     İtikâfa giren insan dünyevî meşgalelerden uzaklaştığı için daha fazla ibadet etme ve tefekkürde bulunma imkânı elde eder. İtikâfa girmekte bir irade eğitimi söz konusudur.

     Sonuç olarak; ayların sultanı olan Ramazan Kur’ân, oruç, sabır, yardımlaşma, dayanışma, rahmet, bereket, af ve mağfiret ayıdır. Müminler bu ayda daha çok ibadet eder, tövbe ve istiğfar ile günahlardan arınmaya, hayır ve hasenat ile Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır.

     Kitabın bu konudan önceki sayfası:

cicek-hareketli-resim-0155

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...