19 Kasım 2021 Cuma

İçişleri Bakanlığı 124 Sözleşmeli Personel Alacak. Son Başvuru: 02 Aralık 2021

İçişleri Bakanlığı
124 Sözleşmeli Personel Alacak.
Son Başvuru 2 Aralık 2021
İçişleri Bakanlığı 124 sözleşmeli personel alacak. Maaşları da açıklandı

     İçişleri Bakanlığından:
MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLATINDA
ÇALIŞTIRILMAK ÜZERE
4/B SÖZLEŞMELİ
PERSONEL ALIMINA İLİŞKİN

     GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV İLANI:
     657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre 06/06/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar ile Ek ve Değişiklikleri çerçevesinde; Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatı emrinde istihdam edilmek üzere aşağıdaki Ek-1 ve Ek-2 sayılı tablolarda adedi ve pozisyon unvanı belirtilen toplam 124 adet boş pozisyona 22-29 Aralık 2021 tarihleri arasında Ankara'da yapılacak giriş (sözlü) sınavı ile sözleşmeli personel alımı yapılacaktır.

     A) 657 sayılı DMK 4/B maddesine göre alınacak sözleşmeli personelin unvan ve boş pozisyonlarının dağılımı:

     C) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAVINA BAŞVURU ŞARTLARI
     A) GENEL ŞARTLAR
     1)
 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 48 inci maddesinin (A) bendinde belirtilen nitelikleri taşımak,
a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,
b) Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
c) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahküm olmamak,
ç) Erkek adaylar için askerlik durumu bakımından; askerlikle ilgisi bulunmamak, askerlik çağına gelmemiş bulunmak veya askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak,

     2) Sözlü sınavın yapıldığı yılın ocak ayının birinci günü itibarıyla 35 yaşını doldurmamış olmak (01/01/1986 tarihinden sonra doğanlar),

     B) ORTAK ŞARTLAR
     1)
ÖSYM tarafından 2020 yılında yapılan Kamu Personel Seçme Sınavı (B) Grubundan; lisans mezunları için KPSSP(3), ön lisans mezunları için KPSSP(93) puan türünden en az 60 ve üzerinde KPSS puanı almış olmak kaydıyla başvuruda bulunanlardan, KPSS puan türü ve tercih edilen pozisyon unvanı esas alınmak suretiyle yapılacak olan puan sıralamasına göre ilan edilen pozisyon sayısının en fazla 4 katı adayın içerisinde bulunmak,
     2) Başvurular sadece bir İl'e veya Bakanlığa yapılır, birden fazla pozisyon unvanına veya birden fazla İl'e ya da Bakanlığa yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.
     3) Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar'ın Ek-1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerine göre sözleşmesini tek taraflı fesheden adayların başvuruda bulunmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır.
     4) Avukat, Mühendis(İnşaat, Harita, Makine, Bilgisayar, Yazılım, Elektrik-Elektronik, Elektronik Haberleşme, Endüstri), Arşiv Uzmanı, Mütercim-Tercüman (İngilizce), Sosyal Çalışmacı ve Psikolog pozisyonlarından herhangi birine başvuruda bulunacak adayların aşağıda her pozisyon unvanı için belirtilen özel şartlara ilave olarak;
a) Kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir 4/B sözleşmeli pozisyonda çalışanların, başvuruda bulunmak istedikleri sözleşmeli pozisyon unvanı ile halen görev yaptıkları 4/B sözleşmeli personel pozisyon unvanının aynı olmaması,
b) Kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir 4/B sözleşmeli pozisyonda çalışmakta iken sözleşmesi feshedilen adayların, fesihten önce görev yaptıkları 4/B sözleşmeli personel pozisyonuyla aynı unvanlı pozisyona başvuruda bulunmaları halinde, son müracaat tarihi itibariyle bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmaları gerekmektedir.

     C) ÖZEL ŞARTLAR
     1) AVUKAT:
a)
 Hukuk Bölümünden mezun olmak,
b) Barodan veya noterden onaylı Avukatlık ruhsatına sahip olmak,

     2) ARŞİV UZMANI:
     Bilgi ve Belge Yönetimi, Dokümantasyon ve Enformasyon, Arşivcilik veya Kütüphanecilik lisans programından ya da programında Osmanlı Paleografyası, Arapça, Farsça derslerinden en az birine yer veren lisans bölümlerinden mezun olmak,

     3) MÜHENDİS:
   * Bilgisayar Mühendisi:
Fakültelerin Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun olmak.
   * Yazılım Mühendisi: Fakültelerin Bilgisayar ve Yazılım Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği bölümlerinden mezun olmak.
   * Makine Mühendisi: Fakültelerin Makine Mühendisliği bölümünden mezun olmak.
   * Elektrik- Elektronik Mühendisi: Fakültelerin Elektrik- Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olmak.
   * Elektronik Haberleşme Mühendisi: Fakültelerin Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği bölümünden mezun olmak.
   * Harita Mühendisi: Fakültelerin Harita Mühendisliği bölümünden mezun olmak.
   * İnşaat Mühendisi: Fakültelerin İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olmak.
   * Endüstri Mühendisi: Fakültelerin Endüstri Mühendisliği, Endüstri ve Sistem Mühendisliği,  Endüstri Mühendisliği Programları, Endüstri Sistemleri Mühendisliği bölümlerinden mezun olmak.
     4) MÜTERCİM- TERCÜMAN (İngilizce):
a)
Fakültelerin İngiliz Dili ve Edebiyatı, İngiliz Dili ve Karşılaştırmalı Edebiyat, İngiliz Dili ve Kültürü, İngiliz Dil Bilimi, İngiliz Dilbilimi, İngilizce Mütercim- Tercümanlık, İngilizce, Fransızca Mütercim ve Tercümanlık, Çeviribilim (İngilizce), bölümlerinden birisini bitirmiş olmak.
b) Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavından en az (B) düzeyinde İngilizce YDS belgesine sahip olmak veya buna denk kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan (CPE, CAE, TOEFL İBT ve PTE AKADEMİK) bir belgeye sahip olmak.

     5) PSİKOLOG:
     Fakültelerin Psikoloji bölümünden mezun olmak.

     6) SOSYAL ÇALIŞMACI:

a) Fakültelerin Sosyal Hizmet, Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler bölümlerinden birisini bitirmiş olmak.

b) Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmıyor olmak,
c) Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken sözleşmenin feshedilmesi durumunda, son müracaat tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmak gerekmektedir.

     7) ÇAĞRI KARŞILAMA PERSONELİ:
     Ön Lisans Mezunları İçin (Diğer)
a)
Çağrı Merkezi Hizmetleri bölümü hariç ön lisans mezunu olmak,
b) Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmıyor olmak, Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken sözleşmenin feshedilmesi durumunda, son müracaat tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmak gerekmektedir.

     Ön Lisans Mezunları İçin (Çağrı Merkezi Hizmetleri Bölümü Mezunları)
a)
İki yıllık yüksekokulların Çağrı Merkezi Hizmetleri bölümünden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurumu tarafından kabul edilen bölümlerden mezun olmak,
b) Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmıyor olmak,
c) Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken sözleşmenin feshedilmesi durumunda, son müracaat tarihi itibarıyla bir yıllık bekleme süresini tamamlamış olmak gerekmektedir.

     Ç) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV BAŞVURU ŞEKLİ, YERİ VE TARİHİ
     1)
Adaylar; giriş (sözlü) sınav başvurularını e-Devlet üzerinden İçişleri Bakanlığı Kariyer Kapısı-Kamu İşe Alım ve Kariyer Kapısı https://isealimkariyerkapisi.cbiko.gov.tr adresinden, e-Devlet şifresi ile elektronik ortamda yapacak olup, ayrıca adaylar başvuru tarihleri arasında Bakanlığımız https://www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesinde yayımlanacak sınava ilişkin duyuru içeriğinde yer alan başvuru linki ile de başvuru yapabilmeleri için yönlendirilecektir.
     2) Başvurular 29 Kasım 2021 tarihinde saat:9:30'da başlayıp, 03 Aralık 2021 tarihinde saat:17:30'da sona erecektir.

     3) Kariyer Kapısı (https://isealimkariyerkapisi.cbiko.gov.tr) adresi üzerinden başvuru yapmayan adayların talepleri dikkate alınmayacak olup, şahsen, kargo ya da posta yoluyla yapılan başvurularda kabul edilmeyecektir.

     4) Giriş (sözlü) sınavına başvuracak adayların mezuniyet bilgileri e-Devlet üzerinden Yükseköğretim Kurumundan otomatik olarak gelmektedir. Bilgilerinde, hata/eksiklik olan veya Yükseköğretim Kurumundan mezuniyet bilgileri gelmeyen adaylar başvuru güncel bilgilerini manuel olarak giriş yapıp, onaylı diploma örneği veya mezuniyet belgelerini pdf ya da jpeg formatında sisteme yükleyeceklerdir.

     5) Yurt içindeki veya yurt dışındaki öğretim kuramlarından mezun olup, bu ilanda aranılan öğrenim durumuna ilişkin denkliği olan adayların, diploma veya mezuniyet belgesi yerine denklik gösterir belgelerini pdf ya da jpeg formatında sisteme yüklemeleri gerekmektedir.

     6) Erkek adayların askerlik bilgileri Milli Savunma Bakanlığından otomatik olarak gelmektedir. Askerlik bilgilerinde hata olan adayların herhangi bir askerlik şubesinden askerlik bilgilerini güncellettirmeleri, bilgileri güncellendikten sonra da başvuruda bulunmaları gerekmektedir.

    7) Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel pozisyonlarında tam zamanlı olarak görev yapmakta iken kurumlarınca sözleşmesi feshedilen ya da sözleşmesini tek taraflı fesheden adayların, bir yılık bekleme süresini doldurduklarını belgeleyebilmeleri için görev yaptıkları eski kurumlarından alınmış onaylı hizmet belgesini pdf ve jpeg formatında başvuru sırasında yüklemeleri gerekmektedir.

     8) Avukat pozisyonuna başvuracak adayların barodan veya noterden onaylı Avukatlık ruhsatnamesini pdf ya da jpeg formatında sınav modülüne yüklemeleri gerekmektedir.

     9) Arşiv Uzmanı pozisyonuna başvuracak adaylardan; Bilgi ve Belge Yönetimi, Dokümantasyon ve Enformasyon, Arşivcilik veya Kütüphanecilik lisans programından herhangi birinden mezun olmayıp, programında Osmanlı Paleografyası, Arapça, Farsça derslerinden en az birine yer veren lisans bölümlerinden mezun olan adayların bunu gösterir onaylı transkript belgelerini pdf ya da jpeg formatında modüle yüklemeleri gerekmektedir.

     10) Mütercim-Tercüman(ingilizce) unvanına başvuran adayların YDS bilgisi otomatik olarak gelmekte olup, uluslararası geçerliğe sahip başka bir belgeden (CPE, CAE, TOEFL iBT ve PTE AKADEMİK) en az (B) düzeyinde yabancı dil bildiğini belgeleyen adaylar, söz konusu belgeleri sisteme yüklemek zorundadır.

     11) Kariyer Kapısı-Kamu işe Alım Platformu üzerinde "İşleminiz başarıyla gerçekleştirilmiştir..." ibaresi görülmeyen hiçbir başvuru değerlendirilmeye alınmayacaktır. Bu nedenle adaylar, başvuru işlemlerinin tamamlanıp tamamlanmadığını kontrol etmelidirler.

     12) Kariyer Kapısı-Kamu işe Alım Platformu üzerinden başvuru tarihleri içerisinde yapılan başvuru sırasında; "Başvurularınız" ekranındaki "Başvuru Durumu" sütununda yer alan "Başvuru Henüz Tamamlanmadı" sürecindeki başvurular "Güncelle" butonu ile güncellenebilecektir.

     13) Başvuru tarihleri içerisinde başvurusunu tamamlayan ancak başvurusunu tekrar güncellemek isteyen adaylar ise; "Başvurularınız" ekranındaki "Başvuru Durumu" sütununda yer alan "Başvuru Alındı" sürecindeki başvurusunu, öncelikle "işlem" sütununda yer alan "iptal Et" butonuna basarak "Başvurumu iptal Et" butonu ile mevcut başvurusunu iptal edeceklerdir. iptal işlemi gerçekleştirildikten sonra "Başvuru Durumu" sütununda "Başvuru iptal Edildi" ibaresi yer aldığında, ekranın sağ üst köşesinde bulunan "Yeni Başvuru" butonu ile de tekrar başvuru yapabileceklerdir.

     14) Başvuru işleminin hatasız, eksiksiz ve bu ilanda belirtilen hususlara uygun olarak yapılmasından, istenilen belgelerin başvuru aşamasında sisteme yüklenmesinden, başvuruda bulunan adaylar sorumludur. Bu hususlara riayet etmeyen adaylar herhangi bir hak talebinde bulunamayacaktır.

     15) Adaylar; istenilen bilgilerinin sınav başvuru aşamasında e-Devlet üzerinden gelmemesi halinde, bilgilerini beyan ederek belgelerini pdf ya da jpeg formatında yükleyeceklerdir.

     16) Başvurularını başarı ile gerçekleştiren adaylar başvuru sürecini tamamladıktan sonra "Başvuru Bilgileri" çıktısını alabileceklerdir.

     17) Usulüne uygun ve/veya zamanında yapılmayan başvurular kabul edilmeyecektir.

     18) Sınava katılma hakkını elde edemeyen başvuru sahiplerine herhangi bir bildirimde bulunulmayacaktır.

     D) ADAYLARA DUYURU ŞEKLİ

     Giriş (sözlü) sınavı ile ilgili duyurular; ihtiyaç duyulması halinde Bakanlığımız https://www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesinin "Duyurular" bölümünden de yapılabilecektir. Bakanlığımız resmi internet sitesi ile Kariyer Kapısı- Kamu işe Alım Platformu üzerinden yapılan duyurular tebligat hükmündedir. ilgili adaylara ayrıca herhangi bir yazılı bildirimde bulunulmayacaktır.

     Adayların, Kariyer Kapısı- Kamu işe Alım Platformuna başvuru esnasında e- Devlet üzerinden otomatik olarak gelen (kayıtlı ve doğrulanmış) cep telefonu numarası ile e-posta adres bilgileri, gerekli durumlarda adaylar ile irtibatta dikkate alınacaktır.

     Söz konusu duyuruların takip edilmemesi nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarından adayların kendileri sorumlu olacaktır.

     E) BAŞVURULARIN DEĞERLENDiRiLMESi
     Müracaatlar tamamlandıktan sonra,
     1)
2020 yılı KPSS puan türü ve yukarıda belirtilen bölümler kapsamında her il ve pozisyon için KPSS puan türleri sıralamasına göre ilan edilen kadro sayısının en fazla dört katı içerisine giren adayların başvuruları ilgili sınav komisyonunca sistemde yer alan başvuru belgeleri üzerinden kontrol edilecektir. Bu nedenle adayların başvuru yaparken bilgilerinin ve sisteme yükledikleri evrakların doğruluğundan emin olmaları gerekmektedir.

     2) Başvuru şartlarını taşımadığı anlaşılan adayların başvuruları reddedilecek olup, adaylara başvurularının reddedildiği SMS ve e-posta yoluyla bildirilecektir. Hatalı bilgi nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarından adayların kendileri sorumlu olacaktır.

     3) Başvurusu kabul edilen adayların tercih ettikleri il ve pozisyon unvanlarına göre lisans mezunları KPSSP(3) puan türü, ön lisans mezunları KPSSP(93) puan türü esas alınarak en yüksek puana sahip adaydan başlanarak puan sıralamasına tabi tutulacak olup, sözleşmeli boş pozisyonların dağılımını gösterir Ek-l ve Ek-2 sayılı tablolara göre her il ve pozisyon unvanı için KPSS(B) grubu puan türlerine göre ilan edilen pozisyon sayısının en fazla 4 katı kadar aday arasına giren adaylardan başvurusu kabul edilen adaylar, giriş (sözlü) sınavına katılmaya hak kazanacaktır.

     4) İl ve unvan bazlı sınava katılmaya hak kazanan adaylardan; giriş (sözlü) sınavına katılabileceklerin günlü katılım bilgileri Bakanlığımız https://www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesinin "Duyurular" bölümünde ve Kariyer Kapısı- Kamu İşe Alım Platformu üzerinde adayların bilgisine sunulacak olup, adaylara ayrıca yazılı bildirim veya tebligat yapılmayacaktır.

    5) Aynı puan türü ve pozisyon için başvuran adaylardan en son adayın aldığı puan ile aynı puana sahip adaylar da giriş (sözlü) sınavına katılmaya hak kazanacaktır. Aynı puana sahip adaylar soyadı sıralamasına tabi tutulacaktır.

    6) Adaylar, giriş (sözlü) sınavı ile ilgili durumlarını Kariyer Kapısı (https://isealimkariyerkapisi.cbiko.gov.tr) adresi üzerinden takip edebileceklerdir.

     7) Adayların giriş (sözlü) sınav saatinden en az yarım saat önce sınava girecekleri yerde hazır bulunmaları ve onaylı kimlik belgelerinden (T.C. kimlik kartı, nüfus cüzdanı, sürücü belgesi veya geçerlilik süresi bitmemiş pasaport) herhangi birini yanlarında bulundurmaları gerekmektedir. Söz konusu belgeleri ibraz edemeyen adaylar sınava alınmayacak olup, bu adaylar konu ile ilgili olarak herhangi bir hak talebinde bulunamayacaklardır.

     F) İTİRAZ
     Bu ilanda belirtilen il ve pozisyonlar kapsamında KPSS puan türleri esas alınarak oluşturulan başarı puan sıralamasına göre belirlenen kesin olmayan değerlendirme sonuçlarına itirazlar; 13-14 Aralık 2021 tarihleri arasında hafta içi (09:30 17:30) mesai saatleri arasında,

     Kesin olmayan giriş (sözlü) sınav sonuçlarına itirazlar ise; sonuçların duyurulmasından itibaren üç iş günü içinde hafta içi (09:30 17:30) mesai saatleri arasında ilgili Sınav Komisyonuna yazılı olarak, itirazda bulunulan hususların belgelendirilmesi şartı ile kabul edilecektir.

     İtiraz için belirtilen tarih ve saat aralığı dışında Bakanlığımız evrak kaydına veya faksına iletilen itiraz dilekçeleri işleme alınmayacaktır.

     Sınav Komisyonunca itiraz üzerine yapılan inceleme sonucu, ilgili adaylara yazılı olarak bildirilecektir. İtiraz üzerine Sınav Komisyonunca verilen kararlar kesindir.

     G) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV KONULARI

     1) AVUKAT POZİSYONU İÇİN;
     657 Devlet Memurları Kanunu, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, İdare Hukuku konularından,

     2) MÜHENDİS POZİSYONU İÇİN;
     Bilgisayar Mühendisi:
Programcılığa Giriş, Veri Yapıları, Bilgisayar Temel Bilgi, Algoritma Yapıları, Ağ (Network) Sistemleri, Veri Tabanı, Web Programcılığı, İşletim Sistemleri, Ağ Mimarileri konularından,

     Yazılım Mühendisi: Web Programcılığı, Network, Java, Excel, Sistem Yazılımı, C#, Veri Tabanı, Bilgisayar Temel Bilgi, Programcılık Giriş konularından,

     Makine Mühendisi: Malzeme Bilimi ve Akışkanlar Mekaniği, Havalandırma ve Soğutma Sistemleri, Yangın, İş Sağlığı ve Güvenliği konularından,

     Elektrik- Elektronik Mühendisi: Elektrik Elektronik Ölçme, Elektrik Devreleri, Devre Analizi, Sinyaller ve Sistemler, Elektrik Makineleri, İletkenler, Genel Network ve Bilgisayar Bilgisi, Elektronik Devre Elemanları, Güç Elektroniği, Mikro denetleyiciler, Lojik Devreleri, Haberleşme konularından,

     Elektronik Haberleşme Mühendisi: Temel Kavramlar ve Ölçme, Güç Elektroniği, Sinyaller ve Sistemler, Elektronik Devreler, Lojik Devre Tasarımı, Sayısal Haberleşme, Analog Haberleşme, Antenler ve Yayılma, Mikroişlemciler konularından,

     Harita Mühendisi: Harita Mühendisliği Pozisyonu İçin Lisans Eğitimine Ait Mesleki Bilgiler, Anayasa, 657 sayılı Devlet Memurluğu Kanunu Konularından,

     İnşaat Mühendisi: Malzeme Bilgisi, Betonarme, Hasar Türleri, Onarım, Güçlendirme, Çelik İnşaat, Geoteknik konularından,

     Endüstri Mühendisi: Veri Madenciliği, Karar Destek Sistemleri, Simülasyon ve Modelleme, Belgeleme, Proje Yönetimi, Anayasa, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu konularından,

     3) ARŞİV UZMANI POZİSYONU İÇİN;
     3473 sayılı Muhafazasına Lüzum Kalmayan Evrak ve Malzemenin Yok Edilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Devlet Arşivleri Hakkında Yönetmelik, İçişleri Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı Arşiv Hizmetleri Yönetmeliği, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Anayasa konularından,

     4) MÜTERCİM/TERCÜMAN (İNGİLİZCE) POZİSYONU İÇİN;

     Adayı Tanımaya Yönelik İngilizce Sorular, Adayın İş Tecrübesi ve Takım Çalışmasını Ölçmeye Yönelik İngilizce Sorular, Adayın Başvurduğu Alana Olan İlgisini Ölçmeye Yönelik İngilizce Sorular, Kendini İfade Edebilme, Açık ve Anlaşılır İletişim Yeteneklerinin Ölçülmesi İle İlgili İngilizce Sorular, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Anayasa, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi konularından,


     5) SOSYAL ÇALIŞMACI POZİSYONU İÇİN;

     Sosyal Çalışmacı pozisyonu için lisans eğitimine ait mesleki bilgiler ve Genel Kültür konularından,

     6) PSİKOLOG POZİSYONU İÇİN;
     Psikolojiye Giriş, Sosyal Psikoloji, Geçmişten Günümüze Psikoloji Bilimi, Psikolojide Kuramlar, Psikolojik Bozukluklar, Gelişim Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Davranış Psikolojisi Bilimsel Yöntemler ve Duygu, Stres ve Sağlık konularından,

     7) ÇAĞRI KARŞILAMA PERSONELİ POZİSYONU İÇİN

     İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Uluslararası Anlaşmalar, Coğrafya, Atasözü ve Deyimler, Genel Bilgiler ve Güncel Olaylar konularından,

     Ğ) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAVININ ŞEKLİ VE USULÜ
     4/B sözleşmeli personel alımı sözlü olarak tek aşamada yapılır. Sözlü sınava girmeye hak kazanan adaylar, ilgili Sınav Komisyonunun her bir üyesi tarafından;
a) Sınav konularına ilişkin bilgi düzeyi (50 puan),
b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü (10 puan) ,
c) Liyakati, temsil kabiliyeti, tutum ve davranışlarının göreve uygunluğu (10 puan),
ç) Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı (10 puan),
d) Genel kültürü ve genel yeteneği (10 puan),
e) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı, konularında (10 puan), olmak üzere 100 tam puan üzerinden değerlendirilir.

     Sözlü sınava katılmaya hak kazandığı halde ilan edilen sınav tarihinde sınava katılmayan adaylar, sınava katılma hakkını kaybetmiş sayılacaktır.

     H) GİRİŞ (SÖZLÜ) SINAV SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
     Giriş (sözlü) sınavında adaylar, sınav komisyonu başkan ve üyelerinin her biri tarafından ayrı ayrı 100 tam puan üzerinden değerlendirilecektir. Bu puanların aritmetik ortalaması giriş (sözlü) sınav notunu teşkil eder. Her aday için verilen sözlü sınav puanı adayın başarı puanını oluşturur. Giriş (sözlü) sınavında başarılı olabilmek için aday notunun 70'den aşağı olmaması gerekir. Başarı puanının aynı olması durumunda KPSS puanı en yüksek olan adaya sıralamada öncelik verilecektir.
     Giriş (sözlü) sınavı sonucuna göre, başarı puanı en yüksek puanlı adaydan başlanmak üzere sözlü sınava ilişkin kesin olmayan başarı listesi oluşturulacaktır. Adaylar Bakanlığımızın https://www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesi üzerinden ve Kariyer Kapısı Platformu üzerinden bilgilendirilecektir.

     Bakanlık merkez teşkilatı ve taşra teşkilatı ayrı olmak üzere her pozisyon unvanı için KPSS puan türüne göre ayrı ayrı ilan edilen pozisyon sayısı kadar asıl ve en fazla bir katına kadar yedek aday belirlenerek, adaylar Kesinleşmiş Giriş (sözlü) Sınavı Başarı bilgilerini Bakanlığımızın https://www.icisleri.gov.tr adresli internet sitesi üzerinden ve Kariyer Kapısı Platformu üzerinden öğrenebileceklerdir.

     Giriş (sözlü) sınavından en az 70 puan almış olmak, kesinleşmiş giriş (sözlü) sınav sonuçlarına göre asıl ve yedek aday sıralamasına giremeyen adaylar için herhangi bir hak teşkil etmeyecektir.

     I) ATAMA VE SÖZLEŞME İMZALAMAYA ESAS İSTENİLECEK BELGELER

     1) Diploma veya mezuniyet belgesinin aslı veya onaylı örneği,

     2) Yurt içindeki veya yurt dışındaki öğretim kuramlarından mezun olup, ilanda aranılan öğrenim durumuna ilişkin ilgili fakültelere denkliği olan adayların, denklik belgesinin aslı veya noterden onaylı fotokopisi,

     3) Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğünün http://personel.icisleri.gov.tr internet adresinin "Personel Kimlik Kartı" sekmesinin "Personel Kimlik Kartında Kullanılacak Fotoğraf Standartları" bölümünde yer alan özelliklere uygun olarak çektirilmiş 600*800 boyutlarında 300 dpi görüntü kalitesinde fotoğraf (CD ortamında),

     4) Kariyer Kapısı- Kamu İşe Alım Platformu üzerinden alınacak "Başvuru Bilgileri" çıktısı,

     5) 2020 yılı KPSS (B) grubu Sınav Sonuç Belgesi,

     6) Avukatlık pozisyonuna başvuracak adaylardan; Avukatlık ruhsatnamesinin baro veya noterden onaylı örneği,

     7) Yurt içindeki veya yurt dışındaki öğretim kuramlarından mezun olup, ilanda aranılan öğrenim durumuna ilişkin ilgili fakültelere denkliği olan adayların, denklik belgesinin aslı veya noterden onaylı fotokopisi,

     8) Kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B sözleşmeli personel pozisyonlarında tam zamanlı olarak görev yapmakta iken kurumlarınca sözleşmesi feshedilen ya da sözleşmesini tek taraflı fesheden adayların, bir yıllık bekleme süresini doldurduklarını belgeleye bilmeleri için görev yaptıkları eski kuramlarından alınmış onaylı Hizmet Belgesi,

     9) http://personel.icisleri.gov.tr internet adresinin "Örnek Formlar ve Dilekçeler" sayfasından temin edilebilecek Mal Bildirim Formu ve Kamu Görevlileri Etik Sözleşmesi Formu,

     Bu bildirim tebligat hükmünde olup, ayrıca ilgili adaylara yazılı bildirimde bulunulmayacaktır. Bu bildirim tarihinden itibaren, giriş (sözlü) sınavını asıl olarak kazanan adayların yukarıda belirtilen atama belgelerini, Bakanlığımız merkez teşkilatını tercih eden adaylar için Personel Genel Müdürlüğüne, taşra teşkilatını tercih eden adaylar ise tercih ettikleri Valilik il Yazı İşleri Müdürlüklerine şahsen elden teslim etmeleri gerekmektedir. Posta, kargo veya kurye ile gönderilecek atama belgeleri dikkate alınmayacaktır.

     i) ATAMA VE SÖZLEŞME İMZALAMA İŞ VE İŞLEMLERİ

     İlan edilen pozisyonlar için Bakanlık merkez teşkilatını tercih eden adaylar için sınavı kazanan adayların atama iş ve işlemleri Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğünce, sözleşme imzalama iş ve işlemlerini ise Bakanlığın ilgili birimlerince gerçekleştirilecektir.

     Bakanlığımız taşra teşkilatında ilan edilen pozisyonlar için sınavı kazanan adayların atama ve sözleşme imzalama iş ve işlemleri ise adayların başvuru aşamasında tercih ettikleri Valilik İl Yazı İşleri Müdürlüklerince yapılacaktır.

     Geçerli bir mazereti olmadığı halde atama belgelerini istenilen süre içerisinde teslim etmeyenler ile gerekli şartları taşımadığı sonradan anlaşılanlar göreve başlatılmayacaktır. Bu adaylar için sınav sonuçları kazanılmış hak sayılmayacaktır.

     J) YEDEK ADAYLARIN ATANMASI

     Sınav sonucunun kesinleştiği ilan tarihinden itibaren bir yıl içinde herhangi bir nedenle boşalan pozisyonlara, başarı puan sıralamasına göre belirlenen yedek adaylar arasından atama yapılarak sözleşme imzalana bilecektir.

     K) DİĞER HUSUSLAR

     Gerçeğe aykırı beyanda bulunan adaylar ile giriş (sözlü) sınav şartlarından bir veya birkaçını taşımadığı sonradan anlaşılan adaylar; giriş (sözlü) sınavını kazanmış olsalar dahi sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmayacak, ataması yapılmış olanların ise atamaları ve sözleşmeleri iptal edilecektir. Ayrıca bu adaylar hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.

     İlan metninde belirtilmeyen diğer hususlar hakkında ilgili mevzuat hükümlerine göre işlem yapılacaktır.

     Kamuoyuna ilanen duyurulur.

     11245/1-1

cizgi-hareketli-resim-0370

cizgi-hareketli-resim-0370cizgi-hareketli-resim-0370

16 Kasım 2021 Salı

Kitap Tanıtımı... Özgürlüğün Anlamı / Musa Duman

 Kitap Tanıtımı... 
Özgürlüğün Anlamı
Felsefi Bir Soruşturma

     Özgürlüğün Anlamı, özgürlük fenomenini tüm bu karineler üzerinden tartışmaya açıyor.

     Gerçekten özgür müyüz? Özgür bir iradeyle mi eyliyoruz? Modern dünya oluşurken özgürlük tecrübesi nasıl bir dönüşüm geçirdi?

     Salt yapıp etmeden çok daha geniş bir alana ait olan özgürlük gibi karmaşık bir soruna yaklaşmanın muhakkak birçok yolu vardır. Mevcut çalışma, olabildiğince, bu sorunu felsefesinin merkezine yerleştirmiş filozoflara yönelerek, felsefe tarihinde –Platon’dan Sartre’a– ortaya konmuş başat özgürlük tasavvurlarını eleştirel bir diyalogla incelemeye tabi tutuyor.

     Özgürlük, açıktır ki insanın varoluşu için en önemli meselelerden biridir. Felsefe tarihinde insan olmanın anlamı ve amacının, tüm yönleriyle zorlayıcı ve köklü bir problem haline geldiği her felsefi moment bize özgürlük fenomeni hakkında sahici karineler sunar. Bu bakımdan Kant, Fichte ve Kierkegaard oldukça önemli bir tecrübeyi temsil etmektedir; elbette, modernitenin şafağında Bruno ve Descartes, geç modern dünyada ise Sartre ile birlikte. Bu soruna yaklaşmanın bir temel yolu da, kısmen Hegel kısmen de Heidegger’den hareketle, özgürlüğü uzay-mekan tasavvuru üzerinden okumaya çalışmaktır.

Yazar: Musa Duman
Dizi: Düşünce
İlk Baskı Tarihi: 2021 Mart
Baskı: 1
ISBN: 9786057646521
Sayfa: 493
Ölçü: 14 X 23
Fiyatı: 46,00 TL
(23 TL)

14 Kasım 2021 Pazar

KELİMELER ~ KAVRAMLAR: ABDAL

 

 KELİMELER ~ KAVRAMLAR 

ABDAL

الابدال
1. Müellif: SÜLEYMAN ULUDAĞ

     TASAVVUF. Dünya ilgilerinden kurtularak kendisini Allah yoluna adayan ve ricâlü’l-gayb diye adlandırılan evliya zümresi içinde yer alan sûfî veya erenler hakkında kullanılır.

     Abdal kelimesi Arapça’da, ikisi de “karşılık, birinin yerine geçen” mânalarına gelen bedel ve bedîl kelimelerinin çoğulu olmakla birlikte, zamanla Farsça ve Türkçe’de tekil mânasında kullanılmış ve Farsça’da “abdâlân”, Türkçe’de “abdallar” şeklinde çoğul yapılmış; ayrıca tasavvuf terminolojisinde abdalla birlikte, aynı mânada olmak üzere büdelâ kelimesi de kullanılmıştır. Bu kelimelerden hiçbiri, sonradan tasavvufun abdal geleneğinde ihtiva ettiği mâna ile Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamıştır. Ancak, hadis diye rivayet edilen ve aşağıda doğruluğu üzerinde durulacak olan bazı sözlerde hem abdal ve büdelâ kelimeleri geçmekte, hem de bunların nitelikleri, sayıları ve yaşadıkları yerlerden söz edilmektedir. Abdal kavramının hicrî üçüncü yüzyıldan itibaren kazanmış olduğu muhteva göz önüne alınarak bu kavrama, “birbirinin yerine geçenler, diledikleri zaman yerlerine aynı şekil ve görünümde başkasını (bedel) bırakarak istedikleri yere gidenler, Peygamber’e veya kutba vekil (bedel) olanlar” gibi bazı zorlama mânalar yüklenmişse de Arapça’daki bedel ve bedîl kelimelerinde, tasavvuf kaynaklarının abdalın başta gelen nitelikleri olarak gösterdikleri “ubûdiyyet, zühd, riyâzet, inzivâ, kalp temizliği, velîlik” gibi mânalardan hiçbiri yoktur. Abdal telakkisi, ilk defa ortaya çıktığı sıralarda, âbid ve zâhidlerle birlikte muhaddis ve fakihler için de kullanılmaktaydı. Nitekim itimada en yakın bilinen abdal hadislerini nakleden Ahmed b. Hanbel, yeryüzünde muhaddislerden başka abdal tanımadığını söylemiştir (bk. , s. 329). İmam Şâfiî ve İmam Buhârî’nin de abdal sözünü, beğendikleri kişiler için bir takdir ifadesi olarak kullandıkları rivayet edilir. Abdullah b. Mübârek, Hâris el-Muhâsibî, Ebû Tâlib el-Mekkî, Serrâc, Kelâbâzî, Sülemî, Kuşeyrî, Gazzâlî, Hücvîrî gibi tasavvufun ilk ve en büyük müelliflerinin eserlerinde abdal konusu ya hiç yer almamış veya pek az ilgi görmüştür. Ebû Nuaym’ın Ḥilye’sinde ise sadece hadis olduğu iddia edilen bazı ibareler nakledilmiştir. Ancak abdal telakkisi, çeşitli müelliflerce az çok farklı şekillerde açıklanmış da olsa, bütün tasavvuf zümreleri arasında benimsenmiş ve aynı şekilde değer kazanan ricâlü’l-gayb telakkisiyle bütünleştirilmiştir. Buna göre Allah, dünyanın cismanî düzenini sağlamaları için bazı insanların çeşitli görevler üstlenmesini takdir ettiği gibi, âlemdeki mânevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini, kötülüklerin giderilmesi için de sevdiği bazı kullarını görevlendirmiştir. Herkes tarafından kolayca tanınmadıkları veya gizli olan hakikatlere, sırlara vâkıf oldukları için ricâlü’l-gayb adı verilen bu seçkin kişilerin arasında bir hiyerarşi vardır. Ancak her mertebedeki ricâlü’l-gaybın adları, hiyerarşideki yerleri çeşitli kaynaklarda farklı şekillerde gösterilmiştir. Meselâ Hatîb’in Târîḫu Baġdâd’ında (III, 75-76) Kettânî’ye atfedilen en eski rivayetlerden birinde ricâlü’l-gayb, aşağıdan yukarıya nükabâ, nücebâ, abdal, ahyâr, umed (veya umud) ve gavs şeklinde gösterilirken İbnü’l-Arabî bunları nücebâ, nükabâ, abdal, evtâd, imâmeyn ve kutb şeklinde sıralamış, Âmülî ise bu hiyerarşinin alt tarafına bir de ümenâ eklemiştir.

     Tasavvufî kaynaklar, hadis olduğunu öne sürdükleri rivayetlerden de faydalanarak abdalların maddî, ruhî ve ahlâkî özellikleri, güçleri, etkileri, sayıları ve yaşadıkları yerler hakkında oldukça geniş bilgiler vermişlerdir. Buna göre abdallar saç ve sakalları birbirine karışmış, solgun yüzlü, hareketsiz, işsiz güçsüz, çocuksuz, yeryüzünde tek bir dikili ağacı bile bulunmayan ve yalnızca, “kendilerine gösterilen hedefe ulaşmak için katılacakları yarınki yarışa bugünden idman yaparak hazırlanan” kişilerdir. Fudayl b. İyâz’ın, “Bize göre ermiş kişi, çok oruç ve çok namazla değil, ancak gönül zenginliği, kalp temizliği ve insanların iyiliğine çalışmakla ermiştir” anlamındaki sözü (bk. , s. 10), sonraları abdalın en çok tekrarlanan tarifi olmuş, hatta hadis olarak nakledilmiştir. Gazzâlî de abdal hakkında buna benzer bir tanıtmayı sahâbî Ebü’d-Derdâ’dan nakletmektedir (bk. İḥyâʾ, III, 357). Abdalların ahlâkî ve mânevî şahsiyetleri hakkında geliştirilen tasvirler, gerçekte her müslümanda bulunması gereken vasıflardır. Buna göre abdallar bütün insanlara karşı iyi niyetli, kendilerine kötülük edenleri bağışlayan, ellerindekini başkalarıyla paylaşan, kazâ ve kadere gönül hoşluğuyla boyun eğen, haramlardan titizlikle kaçınan, ibadetlerde ihlâs ve samimiyete önem veren, sevgi, şefkat ve iyi niyet gibi ahlâkî faziletlerle donanmış kişilerdir.

     Zamanla gelişen tasavvufî muhayyile, antik felsefeden ve mitolojik unsurlardan da faydalanarak, abdalların evrenin kozmik işleyişinde etkili olduğunu ileri sürmüştür. Kendilerine metafizik bir hüviyet verilen abdallar, bazı müstesna kişiler dışında kimseye görünmezler; zaman ve mekân sınırlarını aşarak diledikleri anda diledikleri yerde bulunurlar. Bol yağmur yağması, bereketin artması, zalimlerin cezalandırılması, belâların kaldırılması gibi konularda Allah’tan ne dileseler geri çevrilmez. Bu sebeple abdallar, sevgilerine ihtiyaç duyulan, gücendirilmelerinden sakınılan kimseler olarak görülmüştür. Abdalların âlem üzerindeki tesir ve tasarruf yetkileri hakkındaki görüş, özellikle İbnü’l-Arabî tarafından daha da geliştirilmiştir. Onun Ḥilyetü’l-abdâl adlı bir risâlesi varsa da bu risâlede abdal kavramı ve abdalların niteliklerine yer verilmemiş, ancak ârif, mürid, zâhid, âbid gibi tasavvuf ehlinin takip etmeleri gereken hüküm ve samt (suskunluk) kavramlarının tasavvuftaki mâna ve önemi üzerinde durulmuştur. Ricâlü’l-gayb ve özellikle abdal konusunu etraflı bir şekilde ele aldığı asıl eseri el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye’sidir. İbnü’l-Arabî’ye göre, Allah yedi iklimi yedi abdal vasıtasıyla korur. Yedi semanın ruhaniyeti bunlara bağlıdır ve her abdal gücünü, her biri yedi semanın birinde bulunan peygamberlerden alır ki bunlar İbrâhim, Mûsâ, Hârûn, İdrîs, Yûsuf, Îsâ ve Âdem’dir. Ayrıca peygamber Yahyâ da Îsâ ile Hârûn arasında gidip gelerek bu peygamberlerden aldığı hakikatleri yedi abdalın kalbine indirir. Haftanın yedi gününde olacak olayların yedi iklim ve yedi peygamber vasıtasıyla abdalların tasarrufuna verildiğini söyleyen İbnü’l-Arabî, yedi abdalın adlarının Abdülhay, Abdülhalîm, Abdülmürîd, Abdülkādir, Abdülkāhir, Abdüssemî‘ ve Abdülbasîr olduğunu belirtmek suretiyle bunlara bir nevi metafizik nitelikler ve güçler tanımış olur (bk. el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye, II, 376 vd.). Bu yedi abdal, yaygın telakkiye göre insanların imdadına koşarak belâları kaldırma, sıkıntıları giderme gücü ve görevini taşıdıkları için, abdalân-ı Hızır diye de adlandırılmışlardır. Esasen ilk dönemlerden beri, gizli güçlere sahip ve sırlara vâkıf olduklarına inanılan abdalların Hızır, İlyas, Mehdî gibi gizli şahsiyetlerle ilgili bulundukları öne sürülmüş, melâmet ehlinin gizli velîler (ahfiyâ) inancı abdalları daha da esrarengiz hale getirmiş, hatta bizzat abdalların dahi birbirlerini tanımadıkları veya ancak üst tabakada olanların alttakileri tanıyabildikleri söylenmiştir. Hadis olduğu öne sürülen rivayetlerde abdalların sayıları hakkında 7, 30, 40, 60, 70, 80 gibi farklı rakamlar verilmekte, bu farklılığa sonraki müelliflerde de rastlanmaktadır. Bu hususta öteden beri benimsenen ve halen de yaygın bulunan en eski telakki, abdalların sayısını kırk olarak gösterir. Süyûtî, ricâlü’l-gaybdan olan abdal, nücebâ, evtâd ve kutb hakkındaki hadislerin doğruluğunu savunduğu el-Ḫaberü’d-dâl adlı eserinde kırk abdal görüşünü benimsemiştir. Pek yaygın olmayan bir görüşe göre bu kırk abdalın yirmi ikisi erkek, on sekizi kadındır. Yine fazla önemsenmemiş bir rivayette kırkı erkek, kırkı kadın olmak üzere seksen abdaldan söz edilir. İbnü’l-Arabî, Seyyid Şerîf gibi bazı müellifler de yedi abdal görüşünü benimsemişlerdir. Bâyezîd-i Bistâmî, “Sen yedi abdaldan birisin” diyenlere, “Hayır, yedisi de benim” demiştir (bk. , s. 345).

     Abdallar hakkında ortaya atılmış hadislerin belli başlıları, bu esrarengiz insanların Suriye ve Irak ahalisinden olduklarını belirtmektedir. Süyûtî’ye göre kırk abdalın yirmi ikisi Suriye’de, on sekizi Irak’ta ikamet eder. Başka bir rivayette ise abdalların kırkının da Suriye’de olduğu kaydedilmiş ve bunların yirmi beşi Humus’ta, on ikisi Şam’da, üçü de Beysân’da gösterilmiştir. Abdalların bu suretle bir iki ülkede veya bir ülkenin değişik şehirlerinde gösterilmesi, bu bölge halkı için bir şeref sebebi sayılmış, bu yüzden öteki bazı ülkelere de böyle bir şeref kazandırabilmek için, abdalların dışında başka faziletli ve mânevî nüfuz sahibi uluların da buralarda bulunduğundan söz edilmiştir. Hadis olarak nakledilen bazı rivayetlere göre abdalların Suriye’de ikamet etmesine karşılık, nükabâ Mağrib’de, nücebâ Mısır’da veya Yemen’de, ahyâr Irak’ta, gavs (kutb) da Yemen veya Mekke’de bulunmaktadır. Sülemî’nin Ṭabaḳāt’ında (s. 243) yer alan başka bir rivayete göre ise abdallar Şam’da, nücebâ Yemen’de, ahyâr da Irak’ta bulunur.

     Başta mutasavvıflar olmak üzere abdal telakkisini benimseyenlerin dayanak kabul ettikleri hadisler, Enes b. Mâlik, Ubâde b. Sâmit, Abdullah b. Ömer, Ali b. Ebû Tâlib, Abdullah b. Mes‘ûd, Avf b. Mâlik, Ebû Saîd el-Hudrî ve Muâz b. Cebel gibi sahâbîlerden rivayet edilmiştir. Önemli bir kısmı Hz. Peygamber’in sözü (merfû hadis), bazıları da Hz. Ali ve Ebü’d-Derdâ’nın sözü (mevkuf hadis) olarak nakledilen bu rivayetlerin hiçbiri, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i dışındaki güvenilir hadis mecmualarında yer almamıştır. Müsned’deki hadisler, senedlerinde zayıf râviler bulunduğu gerekçesiyle tenkit edilmiştir (bk. Heysemî, Mecmaʿu’z-zevâʾid, X, 62-63; Sââtî, el-Fetḥu’r-Rabbânî, XXI, 192). Öteki rivayetlerin yer aldığı Abdürrezzâk’ın Muṣannef’i, Bezzâr’ın Müsned’i, Taberânî’nin Muʿcem’leri, İbn Adî’nin el-Kâmil’i, Ebû Nuaym’ın Ḥilye’si, Hakîm et-Tirmizî’nin Nevâdirü’l-uṣûl’ü, Dârekutnî’nin Kitâbü’l-Ecvâd’ı, Sülemî’nin Sünenü’ṣ-ṣûfiyye’si, Deylemî’nin Müsnedü’l-firdevs’i gibi kitaplarsa, güvenilirlik bakımından başlıca dört tabakaya ayrılan kaynakların ancak üçüncü ve dördüncü tabakalarında gösterilebilmiştir. Bu sebeple söz konusu hadislerin büyük bir kısmı veya tamamı Şeybânî, İbnü’l-Cevzî, İbnü’s-Salâh, İbn Teymiyye, Zehebî, İbn Hacer, Sehâvî gibi titiz muhaddisler ve kelâmcılar tarafından sened veya metin tenkidine tâbi tutularak reddedilmiştir.

     Abdal hadislerinin sıhhat derecesine kavuşmamış olması, bu telakkinin kaynağının Ehl-i sünnet dışında aranmasına yol açmıştır. Nitekim Peygamber ve ashaptan gavs, kutb, evtâd, nücebâ vb. ricâlü’l-gayba ilişkin hiçbir söz nakledilmediğini, seleften bazılarının Hz. Peygamber’den rivayet ettikleri abdala dair sözün ise zayıf bir hadis olduğunu belirten İbn Teymiyye, ricâlü’l-gayb olduğu söylenen bazı insanlara -onları Allah’a ortak gösterir gibi- olağan üstü yetkiler ve güçler nisbet etmenin İslâm akîdesiyle bağdaştırılamayacağını, bu tür bir anlayışın daha çok hıristiyanların ve aşırı Şiî fırkaların akîdelerini yansıttığını belirtmektedir (bk. Minhâcü’s-sünne, I, 21-22; Mecmûʿu’l-fetâvâ, XI, 437-443). Aynı görüşü İbn Teymiyye’den daha açık ve kesin bir dille savunan İbn Haldûn, hulûl ve vahdet gibi kutb ve abdal telakkisinin de ilk defa Irak sûfîlerinde İmâmiyye ve Râfizîlik etkisiyle ortaya çıktığını, sûfîlerin, Şiî fırkalardaki imama karşılık kutbu, nükabâya karşılık da abdalı benimsemek suretiyle Şîa’yı taklit ettiklerini ifade etmektedir (bk. Muḳaddime, s. 291, 446). Ahmed Emin, Kâmil Mustafa eş-Şeybî, J. Chabbi gibi çağdaş araştırmacılar, İbn Haldûn’un görüşünü benimsemişlerdir. Bunlardan Chabbi, abdal geleneğini açıklayan ilk kaynaklardan olan Câhiz’in Kitâbü’t-Terbîʿ ve’t-tedbîr’inde, o zaman (III./IX. yüzyıl) abdal doktrinini İslâmî çevrede ilk defa kullanmaya başlayan Şiîler’in Râfizî koluna hücumunu, dilci İbn Sikkît’in abdal terimi hakkında Lisânü’l-ʿArab’da yer alan açıklamasını (XI, 49), ayrıca Şiî oldukları bilinen İhvân-ı Safâ’nın Resâil’inde abdal kelimesi hakkında İsmâilî anlayışla yapılan açıklamayı da gerekçe göstererek, bu telakkinin Sünnî kesime İsmâilîlik, Karmatîlik ve aşırı Şiî fırkalardan geçtiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, Ahmed b. Hanbel gibi şeriatın zâhirine sıkı sıkıya bağlı bir hadis ve fıkıh âliminin abdal hadisini doğru kabul ederek eserine alması, İbn Teymiyye’nin, son derece titiz bir tenkitçi olmasına rağmen, İbn Hanbel’in naklettiği hadisin mevzû olduğunu söyleyememesi, İbn Teymiyye ve İbn Haldûn gibi bazı istisnalar dışında, hemen bütün âlim ve mutasavvıfların abdal telakkisini benimsemiş veya en azından tenkit etmemiş olmaları, bu telakkinin, esas itibariyle, Şîa’dan ya da Ehl-i sünnet dışı başka bir kaynaktan geldiği görüşünü şüphe ile karşılamak için yeterli sebeplerdir. Fuad Köprülü de, daha milâdî X. yüzyılda, Sâlimiyye ve Hanbeliyye fırkaları arasında bu telakkinin klasik bir mahiyet almış olduğunu ileri sürerek İbn Haldûn’un yukarıdaki görüşünü isabetsiz bulmuştur (bk. “Abdal”, Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, I, 25). Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, ilk devirler Ehl-i sünnet âlim ve mutasavvıflarının abdal anlayışları İbnü’l-Arabî’nin anlayışından, özellikle XIV. yüzyıldan itibaren baş gösteren ve XX. yüzyıl başına kadar devam eden heterodoks (Râfizî) abdalların hayat tarzlarından tamamiyle farklıdır. Nitekim abdal telakkisinin ilk defa ortaya çıktığı sıralarda, âbid ve zâhidlerle birlikte muhaddis ve fakihler için de kullanıldığına yukarıda işaret edilmişti.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 59-61 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
cizgi-hareketli-resim-0546
2. Müellif: ORHAN F. KÖPRÜLÜ

     EDEBİYAT. Mevcut bilgilere göre abdal tâbiri, büyük bir ihtimalle XII-XIV. yüzyıllardan başlayarak İran’da yazılmış olan edebî metinlerde “derviş” mânasında kullanılmıştır. XIV. yüzyılda İran sahasında abdal tâbiri ile, Kalenderler’e benzeyen serseri dervişler kastediliyordu. XV. yüzyıl metinlerinde ise, kelimenin “meczup, divane” mânasına geldiği görülmektedir. Abdal, XVII ve XVIII. yüzyıllarda daha ziyade “serseri” ve “dilenci derviş” mânasında kullanılmıştır. Abdal tâbiri, Anadolu Türkleri arasında İran’dan daha çok yaygındır. XIV. yüzyıla ait edebî vesikalardan anlaşıldığına göre, bu yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’da abdal lakaplı dervişlerin çoğaldığı görülmektedir. Abdal Mûsâ’da olduğu gibi abdal lakabı bazan ismin başına, Kumral Abdal’da olduğu gibi bazan da sonuna gelmektedir. XV. yüzyıl başlarında yazılmış olan Kırk Vezir Hikâyesi’nde, “serseri derviş” mânasında abdallardan bahsedildiği gibi, eş anlamlı olarak ışık kelimesi de kullanılmaktadır. Aynı yüzyıl sonlarına ait başka bir eserde ise abdal, “torlak” karşılığı olarak kullanılmıştır. Abdal tâbirinin daha sonraları “kalender” veya “haydarî” yerine de kullanıldığı görülmektedir. XVIII. yüzyılda ise bu tâbir önemini kaybetmiştir.

     Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun kuruluşundan sonra Yeseviyye ve Kalenderiyye gibi tarikatlarla Türkmen kabileleri arasındaki Alevî-Bâtınî cereyanların ve diğer birtakım karışık akîdelerin kısmen millî, kısmen mahallî bazı an‘anelerin de tesiriyle, XIII. yüzyılda Anadolu’da Babâîlik adı altında siyasî ve sosyal bir isyan hareketine sebep oldukları tarihî bir vâkıadır. Fuad Köprülü’ye göre, Anadolu abdalları (abdalân-ı Rûm) da Babâîlik cereyanının daha sonraki görünüşünden başka bir şey değildir. Anadolu abdalları, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda, gaziler (veya alp-erenler), ahîler ve bâciyân-ı Rûm ile birlikte büyük hizmetleri görülen dördüncü sosyal zümredir. Abdalân-ı Rûm, Âşıkpaşazâde’nin sözünü ettiği heterodoks (Râfizî) dervişlerdir. XIV ve XV. yüzyıllarda başka adlar ile de zikredilmekle beraber, daha çok abdal ismi ile anılan, akîdeleri bozuk serseri dervişlerin halk arasında büyük ün kazandıkları görülmektedir. Şair Vâhidî, 1522’de tamamladığı Hâce-i Cihân ve Netîce-i Cân adlı eserinde Anadolu abdallarını, Kalenderler ile Haydarîler arasında mühim ve ayrı bir zümre olarak göstermiştir. Onun verdiği bilgiye göre bunlar sırtlarında bir tennûre, âdeta yarı çıplak dolaşır, yalınayak ve başları açık gezerlerdi. Bellerinde yün örgü bir kuşak, omuzlarında Ebû Müslim nacağı, ellerinde Baba Şücâ‘ çomağı, kav, çakmak ve iki cür‘adân, tahtadan bir sarı kaşık ve keşkül vardı. Vücutlarında yanık yerleri, dövme zülfikar resimleri veya Hz. Ali’nin ismi, pazularında yılan şekilleri yer alır, ellerinde tef, kudüm, boynuz gibi mûsiki âletleri bulunurdu. Osman Baba’yı ve Baba Şücâ‘ı tarikatın büyükleri olarak tanırlar, muharrem ayında Kerbelâ şehidlerinin matemini tutarlardı. Sakalları, kaşları traş edilmiş olan bu zümre mensupları şeriat hükümlerine uymamakla kalmayıp şeriat ehline de düşmanlık gösterirlerdi.

     Abdalların Anadolu’daki en mühim merkezleri Seyyid Gazi Tekkesi idi. Nitekim Latîfî’nin çeşitli kayıtları, Seyyid Gazi Dergâhı’nın abdalların merkezi olduğunu açıkça gösterdiği gibi, Âşık Çelebi’nin şair Yetîmî hakkındaki başka bir kaydı da aynı hususu doğrulamaktadır. Kanûnî Süleyman İran seferinden döndükten sonra, 1556-58 yılları arasında Seyyid Gazi Tekkesi’ni abdallardan temizletmiş, bunlardan bazıları Kütahya Kalesi’nde hapsedilmiş, bir kısmı etrafa dağılmış, ancak “sünnet ehli” olduklarına halk tarafından şahitlik edilenler serbest bırakılmışlardı. Bununla birlikte 1572’den itibaren, önce bazı tâvizler vererek tekrar Seyyid Gazi Tekkesi’ne yerleşmeye başlayan bu abdallar, zamanla çoğalarak eskiden olduğu gibi kendi âdet ve yaşayışlarını burada da sürdürmüşlerdir. Bektaşîliğin kuvvetlenmesi üzerine, XVI. yüzyılın ortalarından sonra abdalların Hacı Bektaş’ı büyük bir veli olarak tanıdıkları görülmektedir.

     Kâtib Çelebi’nin Seyyid Gazi Tekkesi’nde Bektaşî abdallarının oturduğunu kaydetmesi, Ankara’da Kayaş civarında Hüseyin Gazi Tekkesi ile Yâkub Tekkesi’nin abdallara mahsus olduğunu belirtmesi, Evliya Çelebi’nin de hem Seyyid Gazi, hem de Hüseyin Gazi tekkelerini Bektaşî tekkeleri olarak göstermesi, Bektaşîliğin XVII. yüzyılda diğer birçok Râfizî zümreleri ile birlikte abdalları da içine aldığına en büyük delildir. XVIII. yüzyılda ise Bektaşî abdalları tâbirinin yayıldığı, abdal tâbirinin Bektaşî kelimesinin eş anlamlısı olarak kullanıldığı, eski abdal türbe ve tekkelerinin Bektaşîler tarafından ele geçirildiği görülmektedir. Böyle olmasına rağmen, yani XVII ve XVIII. yüzyıllarda abdal zümrelerinin Bektaşîlik içinde eritilerek temsil olunmasından sonra da abdal topluluklarından bir kısmının, şehir Bektaşîliğine karışmayarak köylerde yaşayan heterodoks Alevî zümreleriyle birleştiği anlaşılmaktadır. Üçüncü bir kısmın ise “secte” (cemaat) halinde Anadolu’nun çeşitli sahalarında köyler kurarak yerleştiği, nihayet dördüncü bir bölümün de kızılbaş obaları tarzında göçebe olarak yaşadığı tahmin edilmektedir.

     Abdal kelimesi, bazı kavmî zümrelere ve bazı yerlere isim olması dolayısıyla etnoloji ve toponimi bakımlarından da çok önemlidir. Kâtib Çelebi Cihannümâ’da XV. yüzyıl başlarında İzmit civarında bir Kemer Abdal mezraası bulunduğunu, XVII. yüzyılda da Canik’te bir Abdal köyünün mevcut olduğunu kaydeder. Günümüzde de Ankara, Tokat, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Samsun, Sinop, Sivas, Trabzon, Gaziantep, Kastamonu, Kayseri, Giresun, Mersin, Manisa, Malatya, Van ve Yozgat illeri sınırları içinde abdal adını taşıyan köyler bulunmaktadır.

     Anadolu’da bugün de kendilerine abdal adını veren ve daha çok göçebe olarak yaşayan zümrelere Denizli, Dinar, Sivas, Amasya, Çorum, Osmancık, İskilip, Merzifon, Mecitözü, Havza, Konya, Karaman, Mut ve Elmalı taraflarında rastlanmaktadır. Anadolu’daki abdallardan bir kısmının XX. yüzyılın ilk yarısında bile derviş kıyafetine girerek serseri zümreler halinde dilendikleri, birçoğunun ise çalgıcılık, türkücülük ve hikâyecilikle uğraştıkları, özellikle Köroğlu hikâyeleri anlatmakla ün kazandıkları bilinmektedir. Bir kısım abdalların kazancılık, demircilik, sepetçilik gibi işlerle meşgul olmaları yüzünden bunlara çingenelik bile isnat edilmiştir. Anadolu’daki abdallara daha çok Alevî sahalarında rastlanması, bunlardan büyük bir kısmının Alevî olduğunu gösterir.

     Abdal topluluklarına Anadolu’nun dışında da çeşitli sahalarda rastlanmaktadır. Meselâ Sovyet Azerbaycanı’nda Abdal isimli bir köyün varlığı ve bu köyün âşıklar yetiştirmek suretiyle ün kazandığı bilindiği gibi, Safevîler devrinde İran’da yaşayan Şamlu kabilesinin oymakları arasında Abdallu oymağının bulunduğu da tarihî kayıtlardan anlaşılmaktadır. Şam taraflarından İran’a gelen bu kızılbaş Abdallu oymağının, XVII. yüzyılda Anadolu’da yaşayan Abdallu oymağı ile münasebeti olduğu da kolayca düşünülebilir. Diğer taraftan Hazar ötesinde oturan Türkmen kabileleri arasında da abdal adını taşıyan bir kabileye tesadüf edildiğini P. Nebelson ve Galkin’den öğrenmekteyiz. XVI. yüzyılda Afganistan’da da Kandehar civarında yaşayan Abdal veya Abdâlî adlı bir kabile görülüyor ki bunların çok eskiden beri orada yaşadıklarından şüphe edilemez. Fuad Köprülü’nün tahminine göre, bu Afgan abdalları veya başka bir tâbirle Abdâlî Dürrânîler, tıpkı Kalaçlar gibi, Eftalit Devleti’ni kurmuş olan Türkler’in soyundan gelmektedir. Ama bu Eftalit bakiyesi Türkler, zamanla dillerini kaybederek Afganlaşmışlardır. İlk defa F. Grenard Doğu Türkistan’da da Abdal adı altında yaşayan bir etnik zümrenin varlığından söz ederek Keria yakınlarında elli, Şençen civarında ise yedi-sekiz evin bunlara ait olduğunu bildirmektedir. Daha sonra ünlü sinolog P. Pelliot da aynı bölgenin Paynâp köyünde yaşayan abdallar hakkında bir araştırma yayımlamıştır.

     Milâttan sonra V ve VI. yüzyıllarda Orta Asya tarihinde önemli bir rol oynamış olan Eftalit veya Akhun diye bilinen kavmin adının da aslında Abdal veya Aptal olduğu iddiası kolaylıkla reddedilemez. Nitekim bugünkü Yakutça’da erkek şamanların lakabı olarak kullanılan abidal kelimesi de bu hususu doğrular mahiyettedir.

     Abdalların Çingeneler’le, konuştukları dilin de Çingenece ile bir ilgisi yoktur. Ahmet Caferoğlu da abdalların gizli dili ile Çingene ve Elekçi dilleri arasında hiçbir münasebet olmadığını söylediği gibi, abdalların gizli dilinde yer alan kelimelerin dar bir sahaya değil, Filistin, Suriye ve Orta Asya abdallarının diline de şâmil olduğunu ileri sürmektedir. Caferoğlu’na göre, bu gizli dilden birçok kelimeler Çingeneler tarafından da benimsenmiştir.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 61-62 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
cizgi-hareketli-resim-0546

10 Kasım 2021 Çarşamba

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN (47) / ALLAH’IN KULUNU SEVMESİ

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN
(47)
ALLAH’IN KULUNU SEVMESİ
ALLAH’IN KULUNU SEVMESİNİN GÖSTERGELERİ,
BUNLARI KAZANMAYA VE
HUY EDİNMEYE TEŞVİK ETMEK
  • Âyet-i Kerimeler:
     1. “De ki; siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah yarlığayıcıdır, bağışlayıcıdır.” Âl-i İmrân sûresi - 31

     Allah Teâlâ tarafından sevilmek, dinimizin bizi ulaştırmak istediği en yüce hedeftir. Her hedefe ulaşmanın yolları olduğu gibi bu büyük sonuca erebilmek için yapılması gerekli işler ve takib edilmesi lüzumlu izler de vardır.
     Öte yandan, bir kulu Allah’ın sevdiğini gösteren işaretler bulunmaktadır. İşte bu âyette bu işaretlerin başında gelen hususun Hz. Peygamber’e uymak olduğu ortaya konulmuştur.
     Yüce kitâbımızın bize bildirdiğine göre, yahudiler ve hıristiyanlar “Biz Allah’ın oğulları ve sevdikleriyiz” [Mâide sûresi (5), 18] diyorlardı. Müşrikler ise, Allah’ı sevdiğimiz için bizi ona yaklaştırsınlar diye putlara tapıyoruz diyor, sapıklıklarını savunuyorlardı. Necrân’dan gelen hıristiyan grub da, “Biz Allah’a olan sevgimizden dolayı Mesih’i tanrı olarak tanıyoruz” demişlerdi. Müslümanlardan da “Vallahi biz Rabbimizi seviyoruz” diye yemin edenler vardı. Bu, kuru bir iddia ile olacak şey değildi. Bütün bu söylenenlere gerçeklik kazandırmanın bir yolu olmalıydı. İşte Allah Teâlâ, “De ki; siz Allah’ı gerçekten seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın” âyetiyle bütün inanç gruplarını Hz. Peygamber’e uymaya, onun gösterdiği şekilde yani sünnet-i seniyye üzere yaşamaya davet etti ve ancak böyle bir yaşayışın, kendi sevgisine ve mağfiretine alâmet olduğunu bildirdi.
     O halde, Allah Teâlâ’nın kulunu sevdiğinin ilk belirtisi, kulun Hz. Peygamber’e uyması, onun izinden ayrılmaması, gerek inanç gerekse amel olarak Muhammedî çizgiyi gücü yettiğince takip etmeye çalışmasıdır. Allah’ı gerçekten seven herkes, üsve-i hasene olan Hz. Peygamber’e uyar. Peygamber’e uyan herkesi de Allah sever. Böyle bir çizgiden uzak kalanlar için Allah sevgisi de Allah tarafından sevilmek de kuru bir iddia olmaktan başka bir anlam taşımaz.
     2. “Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönerse, Allah ona karşılık, kendisinin sevdiği ve kendisini seven insanlar getirir. Bunlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı zorludurlar. Allah yolunda savaşırlar, ayıplayanların ayıplamasından çekinmezler. Bu, Allah’ın lutfudur ki, onu dilediğine verir. Zira Allah’ın keremi geniştir ve Allah ona kimin lâyık olduğunu bilir.” Mâide sûresi (5), 54

     Bu âyet-i kerîmede Allah Teâlâ dinden çıkanların yerine yaratacağı insanların şu dört vasfını bildirmektedir. Bunlar bir insanın Allah Teâlâ tarafından sevildiğinin işaretleridir:
   - Mü’minlere karşı alçak gönüllü olmak,
   - Kâfirlere karşı izzetli ve zorlu davranmak,
   - Allah yolunda cihad etmek,
   - Ayıplayanların ayıplamasından korkmamak.

    Bu sayılan özellikler kimin hayatında varsa, Allah’ın sevgisini kazanmış demektir. Kimde bu tavırlar yoksa veya bunların zıddı varsa, Allah’ın sevgisine kavuşabilmek için hayatını bu çizgiye getirmekten başka çaresi olmadığını bilmelidir.

     Müslümanlara kaba ve katı davrananlar, kâfirler karşısında ise süt dökmüş kedi gibi tavır alanlar, cihaddan uzak duranlar ve Müslüman oldukları için kendilerine yöneltilen bir takım karalamaları sineye çekip çekingenlik gösterenler, tavırlarını yeniden gözden geçirmelidirler.
  • Hadis-i Şerifler:
     387. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur” dedi:
     “Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb ilân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.”
Buhârî, Rikak 38
  • Açıklamalar
     96 numara ile geçmiş bulunan bu hadîs-i kudsîde Allah Teâlâ’nın kulunu sevdiğine işaret sayılan bir kaç husus sıralanmaktadır. Öncelikle bir kulun farz olan görevlerine ek olarak nafile ibadetlerle Allah’a yakınlık kazandığı ve sonunda Allah’ın sevgisine ulaştığı belirtilmektedir. Demektir ki, farz ve nâfilelerde devamlılık göstermek, Allah’ın sevgisine işaret olmaktadır.
     Her işinde dürüstlük görülen, istekleri yerine getirilen, tehlikelerden uzak tutulan kimsenin bu hali de onun Allah Teâlâ tarafından sevildiğini gösterir. Çünkü Allah Teâlâ sevdiklerini yardımsız bırakmaz. Zaten hadisimizdeki “İşiten kulağı, gören gözü...olurum” ifadeleri, hiçbir zaman Allah Teâlâ’nın, o kulun vücuduna gireceği (hulûl edeceği) anlamına gelmez. Bu beyânlar, ilâhî yardımın o kulun bütün hayatını kapsayacağı anlamında güzel, güçlü ve tatlı bir mecâzî anlatımdır.
     Sürekli bir mücâhede içinde bulunmak suretiyle Allah Teâlâ’nın sevgisini ve dostluğunu kazanan bir müslümana, bu dürüst hali dolayısıyla düşmanlık etmeye kalkacak olanlar da pek tabiî olarak Allah’ın düşmanlığı ile karşı karşıya kalırlar. Allah Teâlâ, dostlarını ve sevdiklerini, düşmanlarına karşı destekleyeceğini bildirmektedir. Bu da, Allah Teâlâ’nın sevgisini kazanma konusunda kullar için çok büyük bir teşvik olmaktadır.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz:
   1. Farzlar ve nâfilelere devam etmek, Allah’ın kulunu sevdiğine işarettir.
   2. Allah bir kulu sevdiği zaman her işinde bu sevgi ve yardımın etkisi görülür.
   3. Dostlarına düşmanlık edenlere Allah Teâlâ harb açacağını bildirmiştir.
     388. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:
     “Allah filanı seviyor, onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil de o kulu sever, sonra gök halkına:
   - Allah filanı gerçekten seviyor; onu siz de seviniz! diye hitâbeder.
     Göktekiler de o kimseyi severler. Sonra da yeryüzündekilerin gönlünde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.
Buhârî, Bedü’l-halk 6, Edeb 41, Tevhîd 33;
Müslim, Birr 157.
Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (19), 7

     Müslim’in rivâyetinde (Birr 157) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
     Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:
   - “Ben filanı seviyorum onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil onu sever ve sonra gök halkına:
   - Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz, diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.
     Allah Teâlâ bir kula buğzettiği zaman, Cebrâil’e:
   - “Ben, filanı sevmiyorum, onu sen de sevme!” diye emreder. Cebrâil de onu sevmez. Sonra Cebrâil gök halkına:
   - Allah filan kişiyi sevmiyor, onu siz de sevmeyin, der. Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra da yeryüzündekilerde o kimseye karşı bir kin ve nefret uyanır.
  • Açıklamalar:
     Önce şu noktayı belirtelim ki, Allah Teâlâ’nın kulunu sevmesi demek, o kul için hayır murad etmesi, ona hidâyet ve nimet vermesi demektir. Allah Teâlâ’nın buğzetmesi de kulun azgınlığını artırıp azâd etmesi demektir.
     Gök halkı veya semâ ehli, meleklerdir. Başta Cebrâil aleyhisselâm olmak üzere meleklerin bir kulu sevmesi, o kul için dua ve istiğfarda bulunmaları anlamına gelir.
     Hadisin ikinci kısmı yani kin ve nefretle ilgili bölümü Buhârî’de yer almamaktadır. Nevevî merhum bu sebeple önce Buhârî ile Müslim arasında müşterek olan kısmı vermiş, sonra da Müslim’deki ilâveyi zikretmiştir.
     Hadîs-i şerîften anlaşılmaktadır ki, Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman onu meleklere ve insanlara da sevdirir. Allah Teâlâ bir kulu sevdikten sonra onu Cebrâil ve insanların sevip sevmemesi aslında hiç önemli değildir. Ancak Allah Teâlâ sevdiği kuluna daha ziyâde ikram ve iltifat etmek için onu meleklere ve sâlih insanlara da sevdirmektedir. Nitekim Meryem sûresi’nin 96. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: “İman edip yararlı işler yapanlara Rahman olan Allah (gönüllerde) sevgi uyandırır.” Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ âyetteki bu “sevgi uyandırma”yı, “Allah’ın onları sevmesi ve sevdirmesi” şeklinde yorumlamıştır. Böylece âyet ile hadisimiz arasındaki uyum tam mânasıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır.
     Aynı şekilde Allah Teâlâ sevmediği kişiyi meleklere ve iyi insanlara sevdirmez. Bunun nasıl gerçekleştiği ise, hadisimizde açıklanmaktadır. Buradan şu sonucu çıkarmamız pek normaldir: Müslümanlar arasında sevilen bir kişinin bu durumu, onun Allah katında da sevildiğinin göstergesidir. Aynı şekilde sâlih insanların ve müslümanların nefret ettiği kişinin bu durumu da, onun Allah’ın buğzettiği bir kişi olduğunu gösterir.
     O halde kimlerin kimler tarafından sevildiği ve kimler tarafından sevilmediği son derece büyük önem arzetmektedir.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
   1. Allah’ın kulunu sevmesi gizli kalmaz.
   2. Allah Teâlâ sevdiği kulunu meleklere ve sâlih kullarına da sevdirir.
   3. İnsanlar, toplumdaki durumlarına bakarak, Allah katındaki yerlerinin ne olduğunu tahmin edebilirler.
     389. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbtan bir kişiyi askerî bir bölüğe komutan tayin edip gazaya göndermişti. Bu zat bölüğe her namaz kıldırışında (ikinci rekâtta) İhlâs sûresini okuyarak kıraatını bitirirdi. Dönüşte, komutanın namazı İhlâs sûresi ile bitirmeyi âdet edinmiş olduğunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdiler. O da:

   - “Niçin böyle yaptığını ona sorunuz!” buyurdu. Sordular.
   - İhlâs sûresi, Rahmân’ın sıfatlarını ihtivâ ediyor. Bu sebeple ben onu okumayı severim, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
   – “Allah Teâlâ’nın da onu sevdiğini kendisine müjdeleyiniz!” buyurdu.
Buhârî, Tevhîd 1;
Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn 263.
Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 69
  • Açıklamalar:
    İhlâs sûresi, Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’e gelip “Bizi kendisine kulluk yapmaya çağırdığın Rabbini bize tanıt” demeleri üzerine nâzil olmuştur. Meâli şöyledir:
     “De ki: O Allah’dır, birdir.
     Allah sameddir, (hiçbir varlığa muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır).
     Doğurmamış ve doğurulmamıştır.
     Hiçbir şey de O’na denk olmamıştır (eşi ve benzeri yoktur).”
     Güzel dinimizin baş inanç ilkesi olan tevhid, Allah’ın birliği esası, en özlü şekilde bu sûrede anlatılmaktadır. Bu sebeple bu sûrenin bir adı da “Tevhid sûresi”dir. Allah Teâlâ, ilâhlık sıfatlarıyla bu sûrede ve bir de Âyetü‘l–kürsî’de olduğu gibi hiçbir yerde anlatılmış değildir.
     İhlâs sûresinin Kur’ân-ı Kerîm’in üçte birine denk olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. Bunun yorumunda âlimlerimiz farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Kimi “Kur’an’ın muhtevâsı üç kısımdan oluşur: Kıssalar, ahkâm ve Allah’ın sıfatları. Bu sûre Allah’ın sıfatlarını ihtiva ettiği için Kur’ân-ı Kerîm’in üçte biri sayılır” demiştir. Kimi de, “Bütünüyle Kur’ân–ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın zâtını, isim ve sıfatlarını, fiil ve âdetlerini tanıtır. Bu sûre ise, Allah’ı takdis ve tenzihe tahsis edilmiştir. Bu açıdan Kur’ân’ın üçte biri sayılır” görüşündedir.
     Sevap bakımından üçte birine denk olup olmadığı da bu tartışmalar arasındadır.
     Hadisimizde ismi bildirilmeyen komutanın, kıldırdığı her namazın ikinci rek’atinde İhlâs sûresini okuması, şikâyet konusu yapılınca Hz. Peygamber, öncelikle bu hareketinin sebebini kendisinden sormak gerektiğini belirtmiş ve sordurmuştur. Komutanın, ne namazı kısa tutmak ne başka sûre bilmemek ne de daha başka herhangi bir sebepten dolayı değil, sırf sûrenin muhtevâsına duyduğu sevgi ve muhabbetten, yani Allah bilincinden dolayı hep bu sûreyi okuduğu anlaşılınca da, onun bu tavrının, Allah Teâlâ tarafından sevildiğinin işareti olduğunu ilân etmiş ve “Allah Teâlâ’nın da onu sevdiğini kendisine müjdeleyin!” buyurmuştur.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz:
     1. Allah Teâlâ’nın kendi zâtını tanıttığı sûre veya sûreleri bilinçli olarak sıkça okumak güzeldir.
     2. İhlâs sûresi, bizim Allah inancımızı en özlü şekilde tanıtan bir sûre–i celîledir.
     3. İkinci rek’atlerde her zaman İhlâs okumak suretiyle namaz kılınabilir.

Kitap Tanıtımı ღ💗ღ Yazar Şüheda Derya Terzi ❀💗❀ A'MAK-I ERVAH

  Kitap Özgün <kitapokuyalim@gmail.com> okunmadı, 00:18 (10 dakika önce)     alıcı gonulerleri@googlegroups.com      2007 de birkaç...