22 Nisan 2013 Pazartesi

Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcılığı 275 Personel Alınacak

SOSYAL GÜVENLİK DENETMEN YARDIMCILIĞI
GİRİŞ SINAVI DUYURUSU 

     Sosyal Güvenlik Denetmeni olarak yetiştirilmek üzere, SGK'nın taşra teşkilatına 275 adet Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcısı alınacak. 


     I- BAŞVURU ŞARTLARI
     A. Özel Şartlar 
1. 200 adet Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcısı
1. 1. En az dört yıllık eğitim veren yüksek öğretim kurumlarının hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat, işletme fakülte, yüksekokul veya bölümlerinden ya da bunlara denkliği Yüksek öğretim Kurulu tarafından onaylanmış yurt dışındaki yüksek öğretim 
kurumlarından mezun olmak. 
1.2. ÖSYM tarafından 09-10 Temmuz 2011 veya 07-08 Temmuz 2012 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavlarının birinden, KPSSP113 puan türünden 75 ve üzeri puan almış olmak ve kontenjanın 2 katı 400 aday arasına girmek. (son sıradaki adayla eşit puana sahip adaylar sınava çağrılacaktır.) 

2. 75 adet Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcısı

2.1. En az 4 yıllık lisans eğitimi veren yüksek öğretim kurumlarının matematik, istatistik ve aktüerya bölümlerinden ya da bunlara denkliği Yüksek öğretim Kurulu tarafından onaylanmış yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından mezun olmak. 
2.2. ÖSYM tarafından 09-10 Temmuz 2011 veya 07-08 Temmuz 2012 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavlarının birinden, KPSSP75 puan türünden 75 ve üzeri puan almış olmak ve kontenjanın 2 katı 150 aday arasına girmek. (son sıradaki adayla eşit puana sahip adaylar sınava çağrılacaktır.) 

     B. Genel Şartlar

1. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen şartları haiz olmak. 
2. Sınavın yapıldığı gün itibarıyla otuzbeş yaşını doldurmamış olmak 
3. Erkek adaylar için askerlikle ilişiği olmamak. 
4. Sağlık açısından görevini devamlı yapmasına engel hali bulunmamak. 
5. Adli sicil kaydı bulunmamak. 
6. Kurumca açılan giriş sınavlarında iki defadan fazla başarısız olmamak. 

     II- BAŞVURU ŞEKLİ, YERİ VE İSTENİLEN BELGELER

     Adaylar, 22 Nisan 2013 ile 03 Mayıs 2013 tarihleri arasında Sosyal Güvenlik Kurumunun resmi internet sayfası ( http://sinavbasvuru.sgk.gov.tr ) üzerinden açık ve eksiksiz olarak dolduracakları sınav başvuru formunun çıktısını alarak, aşağıda istenen belgeler ile birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı Ziyabey Cad. No:6 Balgat/ANKARA adresine posta ile veya hafta içi 9.00 - 17.00 saatleri arasında şahsen  başvuruda bulunabileceklerdir. Eksik veya usulüne uygun olarak hazırlanmayan belgeyle yapılan müracaatlar ile postada meydana gelen gecikmelerde başvurular dikkate alınmayacaktır. İstenen Belgeler:

1. www.sgk.gov.tr adresinden II. maddede belirtilen resmi internet sayfası üzerinden 
doldurup imzalanacak Başvuru Formu. 
2. Öğrenim veya çıkış belgesinin aslı veya Kurumca onaylı örneği. 
3. KPSS sonuç belgesinin aslı veya onaylı örneği. 
4. 2 adet fotoğraf. (4,5X6 ebadında) Aslı ibraz edilmek kaydıyla getirilen belgelerin fotokopileri Sosyal Güvenlik İl Müdürlüklerimizden, şahsen başvuru yapacak adaylar için İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı tarafından tasdik edilebilecektir. Eksik belge ve bilgileri bulunan başvurular ile şartları taşımadığı halde yapılan başvurular, değerlendirmeye alınmayacaktır. Başvuru tarihi olarak, internet üzerinden doldurulan sınav başvuru formu ve eklerinin, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı evrakına giriş tarihi esas alınacaktır. 

     III- SINAVIN ŞEKLİ

     Sınav, adayların IV bölümünde belirtilen sınav konularına ilişkin bilgi düzeyi ve bir konuyu kavrayıp özetleme ifade yeteneği ve muhakeme gücü, liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu, özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı, genel yetenek ve genel kültürü, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı yönlerinden ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle sözlü olarak yapılacaktır. 

     IV- SINAVIN KONULARI

     a) Kamu maliyesi: 
1) Maliye teorisi (kamu gelir ve giderleri, kamu borçları ve bütçesi). 
2) Maliye politikası. 
3) Vergi hukuku ve Türk vergi sistemi. 

     b) İktisat:

1) İktisat teorisi (mikro iktisat, makro iktisat ve iktisadi analiz). 
2) İktisat politikası. 
3) Para teorisi ve politikası. 
4) Uluslararası iktisat. 
5) Türkiye ekonomisi ve güncel ekonomik sorunlar. 

     c) Hukuk: 
1) Anayasa hukuku. 
2) Medeni hukuk (aile hukuku ve miras hukuku hariç). 
3) Borçlar hukuku. 
4) Ticaret hukuku (ticari işletme hukuku, şirketler hukuku ve kıymetli evrak hukuku). 
5) İdare hukuku ve idari yargılama usul hukuku. 
6) İş ve sosyal güvenlik hukuku 

     ç) Muhasebe:

1) Genel muhasebe. 
2) Mali tablolar analizi. 

     d) Matematik, istatistik ve aktüerya bölümlerinden mezun adaylara, mezun olunan 
bölüme ilişkin alan bilgisi.

     V- SINAVIN YERİ VE TARİHİ
     Sınav 28-31/05/2013 tarihleri arasında Ankara’da yapılacak olup, sınava girmeye hak 
kazanan adayların listesi ve sınav tarihleri 13/05/2013 tarihinde www.sgk.gov.tr internet 
adresinde ilan edilecektir.

     VI- DEĞERLENDİRME 
Sınav, Komisyon tarafından değerlendirilecek olup, başarılı sayılmak için Komisyon başkan ve üyelerinin yüz tam puan üzerinden verdikleri puanların aritmetik ortalamasının en az yetmiş olması şarttır. Sınav sonucu belirlenen başarı listesi www.sgk.gov.tr internet adresinde ilan edilecektir. 

     VII- DİĞER HUSUSLAR
     Giriş sınavı sonucunda başarılı olan adayların, tebliğ tarihinden itibaren, belirtilen belgeler ile on gün içerisinde yazılı olarak yapacakları başvuru üzerine durumlarına uygun Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcılığı kadrolarına atamaları yapılacaktır. Gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlerin sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmaz, atamaları yapılmış olsa dahi iptal edilir ve haklarında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur. İlanen duyurulur.
Yukardaki mavi renkli başlığı tıklayıp
TC. Sosyal Güvenlik Kurumunun internet sitesinden
Giriş Sınavı için başvuru yapabilirsiniz...

21 Nisan 2013 Pazar

İSLAM İLMİHALİ / ZEKÂT / ZEKÂTA TÂBİ MALLAR (2)

İSLAM İLMİHALİ
Dokuzuncu Bölüm
ZEKÂT
Dördüncü Konu
ZEKÂTA TÂBİ MALLAR (2)

     C) TOPRAK ÜRÜNLERİ
     Fakihler, "...sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak edin..." (el-Bakara 2/267) emrinin, topraktan çıkarılan ürünlerden zekât veriniz anlamına geldiği görüşündedir. Ayrıca müslümanlara "hasat günü mahsullerinin haklarını vermeleri" de emredilmiştir (el-En`âm 8/141). Bu âyette zikredilen "hak" teriminden zekât mı yoksa zekâttan ayrı bir ödeme mi kastedildiği tartışma konusu olmakla birlikte fakihlerin çoğunluğu bu âyette zikredilen "hak" tabirinin toprak ürünlerinden alınması gereken zekât olduğunu söylemişlerdir.
     Hz. Peygamber'in toprak ürünlerinin zekâtı ile ilgili aşağıdaki şu hadisi hemen bütün hadis ve fıkıh kitaplarında zikredilir:
     "Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde öşür (1/10), kova (el emeği) ile sulananlarda nısf öşür (1/20) vardır" (Buhârî, Zekât, 55).
     Bu hadis toprak mahsullerinden ne nisbette zekât alınacağını göstermektedir. İşte bu nisbetten doğan ve onda bir anlamına gelen öşür (uşr) terimi, "toprak ürünlerinden alınan zekât" anlamında kullanılmıştır.
     İslâm âlimleri ziraî mahsullerin 1/10 yahut 1/20 nisbetlerinde zekâta tâbi olduğunda görüş birliğine varmışlardır. Ancak hangi nevi toprak ürünleri zekâta tâbidir ve hangileri zekâta tâbi değildir? Bu sual sahâbe devrinden itibaren farklı şekilde cevaplandırılmıştır.
     Ebû Hanîfe'ye göre, bütün toprak ürünleri zekâta tâbidir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, toprak ürünlerinin zekâta tâbi olabilmeleri için hububatta olduğu gibi bir sene -çürümeden- kalabilme özelliğine sahip olmaları gerekir.
     Hanefî fıkıh kitapları İmâm-ı Âzam'ın bütün toprak ürünlerinin zekâta tâbi olduğu hususundaki görüşünü destekledikleri gibi, çağdaş İslâm âlimleri de bu görüşü savunurlar.
     İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre ise bir sene muhafaza edilebilen gıda maddesi özelliğine sahip toprak ürünleri zekâta tâbidir. Şâfiîler meyveden sadece hurma ve üzümün zekâta tâbi olduğu görüşündedir.
     Hanefîler'e yakın bir görüşe sahip olan Ahmed b. Hanbel'e göre ölçülebilen, kurutulabilen, dayanıklı olan gıda maddeleri ve insanoğlu tarafından yetiştirilen bütün ürünler zekâta tâbidir.
     Ahmed b. Hanbel, zekâta tâbi mallarda gıda maddesi olma şartını aramamaktadır. Buna göre pamuk, keten gibi giyim eşyası yapılan maddeler de zekâta tâbidir.

     Toprak mahsullerinin zekâta tâbi olabilmesi için -diğer zekât mallarında olduğu gibi- belli bir nisaba ulaşması şart mıdır?
     Fakihlerin çoğunluğu toprak mahsulleri zekâtında da nisabın şart ve nisabın beş vesk (=653 kg.) olduğu, bu nisaba ulaşmayan ürünlerin zekâta tâbi olmayacağı görüşündedir. Onlar bu görüşlerinde Hz. Peygamber'in "Beş veskten az (üründe) zekât yoktur " anlamındaki hadisine istinat ederler (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, nr. 1422-1424).
     Toprak ürünlerinde nisab şartını arayan fakihlere göre buğday ve arpa kabuksuz olarak depo ediliyorsa miktarı 653 kilograma ulaşmadığı sürece zekâta tâbi değildir. Bu ve bu miktarın üzerinde olanı ise zekâta tâbidir. Eğer pirinç gibi kabuğu ile birlikte depo ediliyorsa, mal sahibi isterse nisabı kabuksuz olarak 5 vesk, isterse kabuklu olarak 10 vesk hesap eder ve ona göre zekâtını öder.
     Ebû Hanîfe'ye göre ise toprak mahsullerinde nisab şartı aranmaz. Ziraî ürünler ister az ister çok olsun zekâta tâbidir.
     Zekât Nisbeti. Hemen bütün hadis ve fıkıh kitaplarının kaydettiği Hz. Peygamber'in "Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde öşür (1/10), kova (el emeği) ile sulananlarda nısf öşür (1/20) vardır" (Buhârî, Zekât, 55) anlamındaki hadis, toprak ürünlerinden ne nisbette zekât alınacağını göstermektedir.
     Buna göre toprak ürünlerinin zekâtı toprağın sulama tekniğine göre belirlenmektedir. Toprak emek sarfedilmeden yağmur, nehir, dere, ırmak ve bunların kanalları ile sulanıyorsa zekât olarak mahsulün 1/10'u; kova, dolap, motor veya ücretle alınan su ile sulanıyorsa 1/20'si verilecektir.
     Eğer arazi hem yağmur veya nehir sularıyla hem de dolap vb. gibi emekle elde edilen su ile sulanıyorsa, hangisi ile daha çok sulanmış ise ona itibar edilir. Burada emek ve masrafla üretilen ziraî mahsulden daha düşük vergi alındığı ve böylece vergilendirmede mükellefler arasında bir dengenin sağlanmasına çalışıldığı söylenebilir.
     Günümüzde arazinin sulama masrafından ziyade gübre, mazot ve işçilik masraflarının önemli yekün tuttuğu göz önünde bulundurulursa, bu tür masraflar yapılarak elde edilen ziraî mahsulün de emek ve masrafla sulanan arazinin mahsulüne kıyaslanması daha uygun olur. "Sulama dışında kalan girdilerin zekât matrahından düşülmesi, geri kalandan sulama usulüne göre zekât verilmesi gerekir" diyen çağdaş âlimler de vardır.
     Toprak ürünlerinin zekâtı (öşür), hububatta harman vaktinde, meyvelerde ise toplandıktan sonra verilir.
     Ziraî mahsullerin zekâtı sahiplerinin vefat etmeleri ile düşmez, vârislerinden alınır. Aynı şekilde bu arazi vakfedilirse yine öşrü sâkıt olmaz.
     Hanefî mezhebine göre toprak ürünlerinin zekâta tâbi olabilmeleri için üzerlerinden bir yılın geçmesi (havl) şart değildir. Bir sene içinde kaç defa mahsul alınırsa her defasında zekât verilmesi gerekir.
     Öşür yükümlülüğü için akıl ve bulûğ şartı aranmaz. Mal sahibi çocuk veya akıl hastası ise velî ve vasîleri onlar adına zekâtlarını vermekle mükelleftir.
     Mal sahibi hiçbir karşılık beklemeden (meccânen) tarlasını ekilmek üzere birine verse, çıkan mahsulün zekâtını bu şahıs öder. Arazi ekilmek üzere belli bir ücretle kiralanmış ise zekât İmâm-ı Âzam'a göre arazi sahibinden, Hanefîler'den Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed (İmâmeyn) ile diğer üç mezhep imamına göre kiracıdan alınır.
     Arazi, yarıcılık (müzâraa) usulü kiralanmış ise mahsul vergisi İmâm-ı Âzam'a göre yine mal sahibinden alınır, İmâmeyn'e göre ise mal sahibi ve kiracı, hisselerine düşen mahsulün zekâtlarını ayrı ayrı öderler.
     Zekâta tâbi mahsûlât yetiştikten sonra satılırsa, zekâtı arazi sahibinden, yetişmeden satılırsa satın alandan alınır.
     Toprağın statüsü, bu toprağın mahsulünden alınacak zekât veya verginin belirlenmesini yakından ilgilendirir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler'e göre öşür vergisinde toprağın statüsünün bir tesiri yoktur. Toprak haracî olsa sahibi müslüman ise hem harac adı verilen vergiyi ve hem de çıkan mahsulün zekâtını (öşür) verecektir.
     Hanefîler'e göre ise toprak ürünlerinden zekât, öşür arazisi için bahis konusudur. Toprağın öşür toprağı olması, ziraî mahsul zekâtının vücûbunda şarttır. Hanefîler'e göre müslüman mükellef haraç toprağını ister sahip ister mutasarrıf olarak eksin, sadece harac vergisi vermekle yükümlüdür, harac ve öşür aynı topraktan birlikte tahsil edilmez.
     Hanefî fıkıh kitaplarında Türkiye, Suriye, Mısır, Irak topraklarının haracî olduğu, dolayısıyla öşre tâbi olmadığı zikredilmekle birlikte, bu görüş onların aynı topraktan aynı sebeple iki ayrı verginin tahsil edilemeyeceği prensibini benimsemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de aynı araziden ve aynı sebep altında iki farklı vergi tahsil etmek vergi adaleti yönünden tartışmaya açık bir konudur. Bugün için bu topraklar müslümanların mülkü olduğu ve -en azından ülkemiz itibariyle- harac vergisi alınmadığından, Hanefî mezhebinin ilkelerine göre, farziyeti nasla sabit olan ziraî mahsul zekâtı verilmelidir.

     D) BAL ve DİĞER HAYVAN ÜRÜNLERİ
     Fakihler, içinde yaşadıkları toplumların şart ve telakkilerini göz önünde bulundurmuş, bu metotlarının bir devamı olarak arı sahiplerinin elde ettiği balın zekâta tâbi tutulabilir bir zenginlik olup olmadığında farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Hanefî ve Hanbelî mezheplerinin balı zekâta tâbi tutması, diğer iki mezhebin ise aksi görüşte olması, esasen bundan kaynaklanır.
     Balın zekât mallarından olduğu ve baldan 1/10 nisbetinde zekât alınacağı görüşünü savunan Hanefî ve Hanbelî fakihleri, bu görüşlerini konu ile ilgili Hz. Peygamber'den rivayet edilen hadislerle "Bal arı tarafından bir toprak ürünü olan çiçek özlerinden elde edilir. Hububata zekât farz olduğu gibi bala da farzdır" şeklindeki kıyasla delillendirirler. Şâfiî ve Mâlikî mezhebi fakihleri ise bu konuda sahih bir haberin mevcut olmadığını, balın süt gibi, bir hayvanın ürünü olduğunu, sütün zekâta tâbi olmadığında görüş birliği bulunduğunu, aynı şekilde balın da zekâta tâbi olmaması gerektiğini ileri sürerler.
     Ebû Hanîfe, ziraî mahsullerin zekâtı bahsinde ele aldığımız görüşüne uygun olarak balda da nisabın aranmayacağı, balın azından da çoğundan da zekât verilmesi gerektiği görüşündedir.

19 Nisan 2013 Cuma

KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI'NA 330 SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALINACAK

KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI
SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALIMI HAKKINDA DUYURU 

     Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatında, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesine göre, 06.06.1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan esaslar ile ek ve değişiklikler çerçevesinde istihdam edilmek üzere, Mimar (14), Mühendis (10), Şehir Plancısı (2), Tekniker (70), Diğer Teknik Hizmetler Personeli (30) pozisyonlarında KPSS (B) grubu puan sıralaması esas alınmak, Restoratör (150 kişi) pozisyonunda mesleki uygulama sınavı başarı puanı esas alınmak, Arşiv Uzmanı (50), Mütercim (3) ve Mütercim-Tercüman (2) pozisyonları için ise KPSS (B) grubu puan sıralamasına konulmak kaydıyla pozisyon sayısının 5 katı aday arasına girenlerin katılacağı sözlü sınav başarı puanı esas alınmak, suretiyle toplam 331 adet sözleşmeli personel alımı yapılacaktır.


KPSS (B) GRUBU PUAN SIRALAMASI İLE ALINACAK
657-4/B SÖZLEŞMELİ PERSONEL KADROLARININ
POZİSYON VE ADETLERİ İLE GÖREV YERLERİ

     İnşaat Teknikeri: Ankara (1), Antalya (1), Bursa (1), Diyarbakır (1), Edirne (1),Erzurum(1), Gaziantep (1), İstanbul(7), İzmir (3), Karabük (1), Kars (1), Kayseri (2), Konya (1), Kocaeli(1), Kütahya(1), Nevşehir (1), Samsun (1), Sinop (1), Sivas(1),Şanlıurfa (1), Tekirdağ (1), Trabzon (1), Van(1)

     Elektrik Teknikeri: Adana (2), Ankara (3), Antalya (1), Aydın (1), Bursa (1), Çanakkale (1), Diyarbakır (1), Erzurum (1), Eskişehir (1), Gaziantep (1), İstanbul (6),İzmir (3), Kayseri (1), Kırşehir (1), Konya (2), Kocaeli (1), Mardin (1), Mersin (1), Muğla (2), Ordu (1), Sivas (1), Şanlıurfa (1), Tekirdağ (1), Trabzon (1), Uşak (1), Van (1)

     Mimar: Diyarbakır (1), Erzurum (2), Gaziantep (1), İstanbul (2), Kocaeli (1), Muğla (2), Nevşehir (1), Sivas (3), Van (1)

     Elektrik-Elektronik Mühendisi: Merkez (1),

     Harita Mühendisi: Diyarbakır (1), İstanbul (1), Van (1)

     Makine Mühendisi: Ankara (1),Diyarbakır (2),

     İnşaat Mühendisi: Erzurum (1), Gaziantep (1), Kayseri (1)

     Şehir Plancısı: Kütahya (1), Şanlıurfa (1)

     Diğer Teknik Hizmet Personeli:

     Sanat Tarihi Bölümü mezunlarından: Aksaray (1),Antalya (1), Aydın (1), Balıkesir (1), Bartın (1), Batman (1), Bitlis (1), Bolu (1), Bursa (1), Düzce (1), Erzurum (1), Erzincan (1), Gaziantep (1), Isparta (1), Karaman (1), Kars (1), Kırşehir (1), Kütahya (1), Malatya (1), Muğla (1), Nevşehir (1), Niğde (1), Osmaniye (1), Sivas (1), Şanlıurfa (1), Tekirdağ (2), Tokat (1).

     Hititoloji Bölümü mezunlarından: 
Çorum (1)
     Antropoloji Bölümü mezunlarından: Karaman (1)

SÖZLÜ SINAV İLE ALINACAK
657-4/B SÖZLEŞMELİ PERSONEL KADROLARININ
POZİSYON VE ADETLERİ İLE GÖREV YERLERİ

     MERKEZ TEŞKİLATI
     Arşiv Uzmanı (9),
     Mütercim (Rusça 2, Almanca 1),
     Mütercim-Tercüman (İngilizce 2)

     TAŞRA TEŞKİLATI
     Arşiv Uzmanı: Adana (1), Ankara (4), Antalya (1), Aydın (1), Bursa (1), Çanakkale (1), Diyarbakır (1), Edirne (1), Erzurum (1), Eskişehir (1), Gaziantep (1), İstanbul (11), İzmir (3), Karabük (1), Kars (1), Kayseri (1), Kocaeli (1), Konya (1), Kütahya (1), Muğla (1), Nevşehir (1), Samsun (1), Sivas (1), Şanlıurfa (1), Trabzon (1), Van (1)

MESLEKİ UYGULAMA SINAVI İLE ALINACAK
657-4/B SÖZLEŞMELİ PERSONEL KADROLARININ
POZİSYON VE ADETLERİ İLE GÖREV YERLERİ

     Restoratör:

     a) Restorasyon Bölümü mezunlarından: Adana (3), Afyonkarahisar (1), Aksaray (1), Ankara (16), Antalya (11), Aydın (1), Bolu (1), Burdur (1), Bursa (9), Çorum (1), Denizli (1), Diyarbakır (7), Edirne (1), Erzurum (9), Eskişehir (1), Gaziantep (7), İstanbul (21), İzmir (9), Kars (1), Kayseri (1), Kırşehir (1), Konya (4), Kocaeli (1), Kütahya (1), Malatya (1), Manisa (1), Mardin (2), Muğla (3), Nevşehir (7), Niğde (3), Samsun (1), Sivas (1), Şanlıurfa (1), Tekirdağ (1), Tokat (1), Trabzon (7).

     b) Kimya, Kimya Mühendisliği Bölümü mezunlarından (Eğitim Fakülteleri hariç): Ankara (1), Antalya (1), Bursa (1), Diyarbakır (1), Erzurum (1), Gaziantep (1), İstanbul (2), İzmir (1), Nevşehir (1), Trabzon (1)


     1-GENEL ŞARTLAR:
     a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 48 inci maddesinde belirtilen şartları taşımak
     b) 2012 yılına ait Kamu Personeli Seçme Sınavına girmiş ve Mimar, Mühendis ve Şehir Plancısı pozisyonu için KPSSP8 puan türünden en az 70 puan almış olmak; Tekniker pozisyonu için KPSSP93, Diğer Teknik Hizmet Personeli ve Arşiv Uzmanı pozisyonu için KPSSP3 puan türünden en az 70 puan almış olmak; Mütercim ve Mütercim-Tercüman pozisyonu için KPSSP6 puan türünden en az 70 puan almış olmak.


     2- ÖZEL ŞARTLAR:
     A- Mimar, Mühendis, Şehir Plancısı:
     a) Yükseköğretim kurumlarının ilgili bölümlerinden lisans düzeyinde mezun olmak.
     b) Arazi ve şantiye şartlarında çalışmaya engel hali bulunmamak.

     B- Tekniker:
     a) Yükseköğretim kurumlarının ilgili bölümlerinden en az önlisans düzeyinde mesleki teknik eğitim mezunu olmak.
     b) Arazi ve şantiye şartlarında çalışmaya engel hali bulunmamak.

     C- Diğer Teknik Hizmet Personeli:
     a) Yükseköğretim kurumlarının ilgili bölümlerinden (Sanat Tarihi, Antropoloji, Hititoloji bölümlerinden) lisans düzeyinde mezun olmak.
     b) Arazi ve şantiye şartlarında çalışmaya engel hali bulunmamak.

     D- Restoratör:
     a) Yükseköğretim kurumlarının en az lisans düzeyinde eğitim veren kimya mühendisliği, kimyagerlik, restorasyon (Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü, Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü) bölümlerinden mezun olmak.
     b) Arazi ve şantiye şartlarında çalışmaya engel hali bulunmamak.

     E- Arşiv Uzmanı:
     Yükseköğretim kurumlarının kütüphanecilik, arşiv ya da transkript ile belgelendirmek kaydıyla programında Osmanlı Paleografyası, Arapça, Farsça derslerinden en az birine yer veren bölümlerinden mezun olmak.

     F- Mütercim, Mütercim-Tercüman

     a) Yükseköğretim kurumlarının en az lisans düzeyinde eğitim veren ilgili bölümlerinden mezun olmak ve en az B düzeyinde KPDS veya dengi yabancı dil bilgisine sahip olmak.
     b) Yabancı dil sınav sonuçları (5) yıl süreyle geçerlidir. Bu sürenin bitiminde yeniden sınava girerek en az (B) düzeyinde belge getirmeyenlerin sözleşmeleri fesh edilir.

     3- BAŞVURU ŞEKLİ VE SÜRESİ:
     Atatürk Bulvarı No:29 Opera/Ankara adresinde bulunan Bakanlığımız Personel Dairesi Başkanlığından veya www.kulturturizm.gov.tr internet adresinden temin edilecek başvuru formu ile form dilekçenin eksiksiz doldurularak, istenilen belgeler ile birlikte 03/05/2013 mesai bitimine kadar adı geçen Başkanlığa elden teslim edilmesi gerekmektedir. Posta ile yapılan başvuruların, son başvuru tarihi olan 03/05/2013 mesai bitimine kadar Personel Dairesi Başkanlığının yukarıda belirtilen adresine teslim edilmesi gerekmektedir. Postadaki gecikmeler dikkate alınmaz. Eksik belge ve bilgilerle yapılacak başvurular işleme konulmayacaktır. İlandan önce yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.
     Adaylar sadece bir pozisyon unvanı ve üç yer için başvuru yapabilecektir.

     4- BAŞVURU SIRASINDA İSTENİLECEK BELGELER:
     a) Başvuru formu (Fotoğraflı) ve form dilekçe,
     b)Yükseköğrenim diplomasının veya geçici mezuniyet belgesinin fotokopisi,
     c) Nüfus cüzdanı fotokopisi,
     ç) ÖSYM tarafından 2012 yılında yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavına ilişkin sonuç belgesinin internet çıktısı (Restoratör pozisyonuna başvuracaklar hariç),
     d) Mütercim, Mütercim-Tercüman kadroları için sınav tarihi itibariyle geçerlilik süresini doldurmamış (son 5 yıl içerisinde alınan), en az (B) düzeyindeki KPDS belgesi ya da dengi yabancı dil belgesi.


     5- DİĞER HUSUSLAR:
     Sözleşmeli personel, kamu hizmetlerinin gördürülmesini temin maksadıyla, ihtiyaç duyulan hizmet birimleri ve pozisyonlarda istihdam edildiğinden, Devlet memurlarında olduğu gibi kurum içinde veya kurumlar arasında naklen atanmalarına dair mevzuat bulunmamaktadır. Bu nedenle bu pozisyonlara yerleştirilen personel herhangi bir nedenle (eş durumu, sağlık, vb.) nakil talebinde bulunamazlar.
     Mütercim pozisyonuna başvuracaklarda yabancı dili akıcı olarak konuşmak, yazılı ardıl ve simültane çeviri yapmak, iletişim, ikna yeteneğine sahip olmak ve güzel Türkçe konuşma yeteneğine haiz olanlar tercih sebebidir.
     Mimar, Mühendis, Şehir Plancısı, Diğer Teknik Hizmet Personeli (Sanat Tarihi, Antropoloji, Hititoloji), Restoratör ve Tekniker unvanından başvuracaklarda aranan “Arazi ve şantiye şartlarında çalışmaya engel hali bulunmamak” şartı hususunda, ilgililerin yazılı beyanları dikkate alınacaktır.
     Atamaları yapılmayan adayların başvuru evrakı, sonucun ilanından itibaren 15 gün içinde talep edilmesi halinde iade edilecek olup, belirtilen süre sonrası yapılacak talepler dikkate alınmayacaktır.
     Öte yandan, anılan Esaslar gereğince; önceden anılan esaslar kapsamında sözleşmeli olarak görev yapmakta iken, hizmet sözleşmesi esaslarına aykırı hareket etmesi nedeniyle kurumlarınca sözleşmesinin feshedilmesi veya sözleşme dönemi içinde sözleşmeyi tek taraflı feshetmesi halinde, ilgilinin fesih tarihinden itibaren bir yıl geçmedikçe kamu kurum ve kuruluşlarının sözleşmeli personel pozisyonlarında yeniden istihdam edilmesi mümkün görülmemektedir. Ancak, sözleşmesini; 
     a) Kısmi zamanlı veya proje süresi ile sınırlı çalışanlardan,
     b) Esasların Ek 4 üncü maddesi çerçevesinde unvan değişikliği yapanlardan,
     c) Eş veya sağlık durumu nedeniyle yer değişikliği talebinde bulunmakla beraber; geçiş yapacağı hizmet birimi bulunmaması, birim bulunmakla beraber o birimde aynı unvan ve niteliği haiz boş pozisyon bulunmaması veya en az bir yıllık fiili çalışma şartını karşılayamaması nedenlerinden herhangi birine bağlı olarak, Esasların Ek 3 üncü maddesinin (b) veya (c) bendi hükmü kendilerine uygulanamayanlardan, tek taraflı feshedenler, bir yıllık süre şartına tabi tutulmadan yeniden istihdam edilebileceklerdir.

     6- YERLEŞTİRME SONUÇLARININ DUYURULMASI:
     Mesleki Uygulama Sınavı ile Sözlü Sınav tarihleri, saati ve yeri daha sonra www.kulturturizm.gov.tr adresinde ilan edilecektir.
     Başvurular, pozisyonlar itibariyle KPSS(B) gurubu puanı esas alınarak yer ve pozisyon olarak ayrı ayrı sıralama yapılacağından, en yüksek puanı alan adaydan başlanarak pozisyon sayısı kadar sözleşmeli personel alınacaktır. Başvuru sonuçlarının tamamlanmasından sonra bir hafta içinde www.kulturturizm.gov.tr adresinden ve Atatürk Bulvarı No:29 Opera/Ankara adresi ile İnönü Bulvarı No:5 Bahçelievler/Ankara adresinde bulunan Bakanlık hizmet binalarının girişine asılarak ilan edilecektir. Ancak puan sıralaması sonucunda puanı eşit adayın olması halinde doğum tarihi önce olandan başlamak suretiyle, doğum tarihinin de aynı olması halinde diploma tarihi önce olan adaydan başlamak suretiyle sıralama yapılacaktır. Bu ilan tebliğ mahiyetinde olacağından, ayrıca ilgililere tebligat yapılmayacaktır.
     Ataması yapılacaklar, başvuru sırasında istenen belgeler dışındaki diğer belgeleri, sonuçların yukarıdaki şekilde ilan edildiği tarihten itibaren en geç 15 gün içinde Personel Dairesi Başkanlığının belirtilen adresine elden teslim edeceklerdir.
     Kamu Personeli Seçme Sınavındaki başarı sırasına göre atamaları yapılan adaylardan ikamet ettikleri yere atananlar atanma onaylarının kendilerine tebliği tarihini izleyen iş günü, ikamet ettikleri yer dışına atananlar ise atanma onaylarının kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde, görevlerine başlamak zorundadırlar. Belirtilen süre içinde görevine başlamayan veya atamaya esas evraklarını teslim etmeyenlerin yerine puan sırasına göre diğer adaylardan çağrılabilir. Gerçeğe aykırı beyanda bulunan adayların müracaatları kabul edilmeyecek ve sorumluluk kendilerine ait olacaktır. Göreve başlamış olsalar dahi aranılan şartları taşımadıkları sonradan anlaşılanların görevlerine son verilir.
     İlan olunur.
Ayrıntılı bilgi için irtibat:
M.Atila ÖZŞATIR (0312) 311 20 61
Mustafa GENÇ (0312) 312 49 05

18 Nisan 2013 Perşembe

26 - 28 NİSAN İSTANBUL / ÜRGÜP, GÖREME ve KAPADOKYA GEZİSİ

İstanbul
&
Kapadokya, Ürgüp ve Avanos Gezisi
26 Nisan Cuma 21:00 Gidiş
28 Nisan Pazar 23:30 Dönüş
2 Gün Gezi + 1 Gece Konaklama
190.00 TL
Gezimize katılmak isterseniz;
birinizin adını-soyadını, kaç kişi olacağınızı,
nereden bineceğinizi ve cep tlf. numaranızı yazınız.
Yeriniz ayrılacak ve size bilgi verilecek...
(6 kişilik yerimiz kaldı) 
İrtibat Tlf.: 0216 452 60 70 / 0532 293 32 19
 PROGRAM 
26 Nisan Cuma 
21:00 Bakırköy - İncirli'den Hareket
Topkapı, Haliç Köprüsü, Mecidiyeköy, Boğaz Köprüsü Giriş ve Çıkışı, Göztepe, Kozyatağı, Bostancı, Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla... (Bu güzergahtaki farklı İETT durakları da olabilir...)
23:30 İzmit Halkevi Önü
00:30 Bolu'da Tursan Tesislerinde İhtiyaç Molası (www.tursantesisleri.com)
01:00 Bolu / Tursan Tesisinden Hareket
05:00 Ankara / Şereflikoçhisar İlçesinde İhtiyaç Molası (www.skochisarturistiktesisleri.com)
06:00 Şereflikoçhisar Tesisi'nden Hareket

27 Nisan Cumartesi 
Otobüste giderken Kahvaltı İkramı - (Ücretsiz / Ekmek, beyaz peynir, kaşar peyniri, zeytin, tereyağ, reçel, helva, domates, salatalıktan ve çaydan oluşan bir kahvaltı menüsü.)
Gezilecek Müzelere ücretsiz girmek için, gidilecek ilk Müzede
MÜZEKART çıkarttırılmasını önereceğiz...
Müze Kart bedeli 30 TL. dir. (Toplanacak fiyatımıza dahil değil.)
1 yıl boyunca bütün illerdeki müzelere ücretsiz giriş hakkı olacaktır.
Öğlen Yemeği (Bindallı Restaurant - öğlen yemeği fiyatımıza dahil değil, dileyen başka yerden de yiyebilir- / Açık Büfe / Meşrubat Hariç 11 TL.) 
* ASMALI KONAK (Müze Kart Geçerli Değil, Giriş 2 TL.)
* AVANOS Nevşehir'in 18 km kuzeyinde olan Avanos'un antik dönemdeki adı Venessa'dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir. Kızılırmak'ın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, Avanoslu seramik sanatçılarının elinde şekil almaktadır.
Avanos'ta da Hititler'den beri çarkla çanak-çömlek yapıldığı bilinmektedir.Bu el sanatı kavimden kavime,babadan oğula geçerek günümüze kadar gelmiştir. Avanos'un dağlarından ve Kızılırmak'ın eski yataklarından yumuşak ve yağlı kil topraklar elenir ve iyice yoğurularak çamur haline getirilir.Çark adı verilen ve ayakla döndürülen tezgah üzerindeki çamurun maharetle şekillendirilmesiyle istenilen çanak yapılmış olur.İşlik denilen atölyelerde üretilen çanaklar önce güneşte,daha sonra da gölgede kurutulduktan sonra,saman ve talaşla yakılan fırınlarda 800 dereceden başlayıp 1200 derece sıcaklık arasında özenle pişirilir. 
Yörede yemek kapları,su testileri,kışlık yiyecek saklamak için çömlekler ve küpler,su kükleri tanınan çanak ürünleridir. Avanos,günümüzde "Kapadokya'nın el sanatları ve alış-veriş merkezi"olarak tanınmaktadır.
19:00 - 22:00 Akşam Yemeği (Açık Büfe, Ücretsiz...)
22:00 - 23:00 Çay İkramı, Tanışma, Hasbihal...
Konaklama...
 
29 28 Nisan Pazar 

07:00 - 09:00 Otelde Kahvaltı (Açık Büfe, Ücretsiz...)
12:00 Öğlen Yemeği / Dede Efendi Restaurant (Menü 1. / Meşrubat Hariç 11 TL. - Öğlen yemeği fiyatımıza dahil değil, dileyen başka yerden de yiyebilir-)
* UÇAN BALONLAR (2 Saatlık Geziler kişi başına yaklaşık 200-250 TL. gibi, çok pahalı olduğu için binilmez, gözlenmiş olur...)
15:00 Hareket
20:00 Bolu'da Tursan Tesisinde Akşam Yemeği (Akşam yemeği fiyatımıza dahil değil, 10-15 TL. gibi tutuyor...)
21:00 Hareket
22:30 İzmit Halkevi Önü Varış
23:30 Tuzla'ya Varış (Pendik, Kartal, Maltepe, Bostancı, Kozyatağı, Göztepe, Boğaz Köprüsü Giriş ve Çıkışı, Mecidiyeköy, Haliç Köprüsü, Topkapı... (Bu güzergahtaki farklı İETT durakları da olabilir...)
00:30 İncirli'ye Varış...
Fiyat: 
190 .00 TL. 
Otobüste koltuğa oturmamak kaydıyla 0-2 yaş çocuklar ücretsiz.
Fiyata Dahil Olan Hizmetler: 
* İstanbul - Kapadokya, Gidiş-Dönüş ve Geziler İçin 46 Kişilik Otobüs ile ulaşım
* Cumartesi Sabahı, Otobüste Kahvaltı İkramı
* Cumartesi Akşamı, Kalınacak Otelde Akşam Yemeği
* Pazar Sabahı / Kalınan Otelde Kahvaltı
* Otobüs içi ikramlar (su, neskafe, çay, gazoz, kek vs.)
* Profesyonel Rehberlik

Fiyata Dahil Olmayan Hizmetler:
* Müze Giriş Bedelleri (Bir defaya mahsus MÜZEKART bedeli 30 TL. olup, yıl boyunca, bütün illerdeki müzelerde sınırsız kullanma hakkı vardır...)
* Öğlen Yemekleri
* Dönüşte Akşam Yemeği

Notlar:
* Namaz vakitlerinde en yakın ve en uygun tesislerde, mekanlarda namaz molası verilecek.
* Malisef Kapadokya'da alkol bulunmayan, kaliteli hiç bir otel yok. Aşağıda internet adresini gördüğünüz, Büyük Avanos Otelin bir bölümünde alkol olmasına rağmen gayet temiz, ailece kalınabilecek bir mekan. Gurubumuza topluca namaz kılabileceğimiz mekan da tahsis edecekler. Dileyenler tahsis edilecek mescidde, dileyenler de kalacakları odalarında namazlarını kılabilirler...
* Uçan Balonlar malisef çok pahalı. Yaklaşık 2 saat gezdiriyorlar ve tek kişi için yaklaşık 250 TL. gibi. (Ciddi bir israf gibi görüyoruz ve önermiyoruz... Birde 20 dakikalık Uçan Balon Gezisi varmış, o da yaklaşık 100 TL. gibiymiş...)
* Ödemeler Seyahat esnasında nakit toplanacaktır, fiyatlara KDV. dahildir.
Kalınacak Otel hakkında bilgi edinmek için
yukarıdaki internet adresine tıklayabilirsiniz...

SELEF VE SELEFİLİK / Ebubekir Sifil

SELEF VE SELEFİLİK
Ebubekir Sifil

     Tarih içinde izine rastlanmadığı halde, günümüzde birçok fırka ve fikir akımı dikkat çekmektedir. Modernistler, Reformistler, Ehl-i Kur’an (Kur’aniyyun, Mealciler) ve İslâm’ın saf haline dönme iddiasında bulunan Selefîler bunlardan başlıcalarıdır.
     Günümüzde ilmin zayıflaması ve doğru ile yanlışın birbirine karıştırılmış olması sebebiyle bu tür akımlar, bazı iyi niyetli müslümanların aldanmasına, yanlış yollara sapmasına vesile olmaktadır.
     Bu yazı, son dönemlerde ortaya çıkan akımlardan biri olan Selefîliği kısaca tanıtmak ve yanlışlıklarını ortaya koymak maksadıyla kaleme alınmıştır. Bu akımın görüşleri, temsilcileri ve onların tenkidi, hakkında müstakil kitaplar yazılacak kadar ayrıntılı ve önemlidir. Biz burada sadece konuyu ana hatları ile ele alacak ve kısa değerlendirmeler yapacağız.

     Selef kime denir?

     Hz . Peygamber s.a.v.’in “En hayırlı nesil benim dönemimde yaşayanlardır. Sonra onları izleyenler, sonra onların ardından gelenlerdir.”[1] şeklindeki hadisinde “en hayırlı nesiller” oldukları haber verilen ilk üç kuşağa Selef denir.
     Bu ilk üç kuşak, sırasıyla Sahabe, Tabiun ve Tebe -i Tabiîn’dir . Bunlar imanda, ilimde ve amelde bütün müslümanlar için örnek nesillerdir.
     Sahabe kuşağı, Hz . Peygamber s.a.v.’in vefatından sonra İslâm’ın biricik temsilcileri olarak yaşamış, gerek Hicaz bölgesinde, gerekse fethedilen yeni bölgelerde İslâm’ı hakkıyla tebliğ etmiş, öğrenciler yetiştirmişlerdir. Kur’an’ı, hadis-i şerifleri ve İslâmî uygulamaları bütün müslümanlar Sahabe kanalıyla öğrenmiştir. Bu sebeple Sahabe’nin İslâm ilim tarihinde olduğu kadar, iman, amel, edep, zühd , vera , takva ve ahlâkta da müstesna bir mevkii vardır.
     Onlardan sonra gelen kuşağa Tabiun denir. Bu kuşak da Sahabe’nin dizinin dibinde yetişmiş, imanı, ilmi ve ameli onlardan almıştır. Bu kuşağa Tabiun (izleyenler, tabi olanlar) denmesinin sebebi, Sahabe’ye uymakta gösterdikleri titizlik, ciddiyet ve özendir.
     Sahabe’nin önemi, Kur’an’da hayırla yad edilmiş olmaları, Hz . Peygamber s.a.v.’in yaşantısının ilk ve en önemli temsilcileri olmaları hasebiyle İslâm’ı en doğru şekilde anlayıp yaşamanın kıstası olmaları… gibi hususlardan kaynaklanmaktadır. Tabiun’un önemi ise temelde şu iki noktaya dayanmaktadır:
     1. İslâm’ı, Sahabe kuşağından, yani en doğru şekilde anlayıp yaşamış olan kuşaktan öğrenmiş olmaları.
     2. Sahabe zamanında rastlanmayan, sonradan karşılaşılmış yabancı birçok fikir akımı, kültür ve inanç şekliyle ilk defa onların muhatap olması.
     Başta felsefî akımlar ve Mu’tezile , Cebriye, Mürcie gibi bid’at fırkalar olmak üzere pek çok kültür, inanç ve cereyan ilk defa Tabiun döneminde İslâm toplumuna girmiş ve önemli fikrî ve akidevî sarsıntılara sebebiyet vermiştir.
     İşte Tabiun nesline mensup büyük alimler, bu akımlarla mücadele ederek Sahabe’den devralınan sahih İslâm anlayışının zedelenmeden yaşamasına ve gelecek nesillere aktarılmasına sebep olmuş ve çok büyük hizmette bulunmuşlardır. Dolayısıyla İslâm’ın özüne yabancı her türlü cereyan karşısında nasıl bir tavır takınacağımızı, Tabiun neslini örnek alarak tesbit etmekteyiz.
     Tabiun dönemi, aynı zamanda fıkhî mezheplerin temellerinin atıldığı ve müstakil mezheplerin ortaya çıktığı dönem olarak da dikkat çeker. Bu dönemde yaşamış olan Hasan-ı Basrî , Süfyan -ı Sevrî , İbrahim en- Nehaî , Şa’bî … gibi pek çok büyük alim, birer müçtehid olarak, müstakil mezhep sahibi idiler. Hanefî mezhebinin imamı Ebû Hanîfe de bu kuşağa mensuptu. (Allah hepsinden razı olsun)
     Tabiun’dan sonra gelerek onlara öğrencilik etmiş olan kuşağa da Tebe -i Tabiîn veya Etbau’t -Tabiîn (Tabiun neslini izleyenler) denir. Bu dönem de ilmî ihtisaslaşmanın ya şandığı, hadis-i şeriflerin yaygın olarak müstakil kitaplarda toplandığı, itikadî ve fıkhî mezheplerin iyice yerleşip müesseseleştiği bir zaman dilimidir.
     Kısaca tanıttığımız bu üç nesil, gerek Kur’an ve Sünnet’te övgüye mahzar olmaları, gerekse sahih İslâm anlayışının bize kadar kesintisiz olarak gelmesinde kilit rol üstlenmiştir. Bu sebeple, daha sonraki asırlarda devamlı olarak merkezî bir yer tutmuş ve adeta doğru-yanlış ayrımının ölçüsü olarak algılanmıştır.
     Tarih boyunca İslâm toplumlarında ne zaman bir sarsılma, gevşeme ve bozulma görülmüşse, bu üç neslin temsil ettiği İslâm anlayışına dönüş gayretleri sayesinde toparlanma olmuş ve doğru çizgi muhafaza edilmiştir.
     Bu sebeple “Selef-i Salihîn”, İslâm Ümmeti için vazgeçilmez bir nirengi noktası ve ölçü olmuştur.

     Selefîlik nedir?

     Selefilik, İslâm’ı, yukarıda tanıttığımız Selef-i Salihîn’in anlayıp yaşadığı gibi anlayıp yaşama iddiasının vücut verdiği bir akımdır. İlk defa Mısır’da Cemaleddin Efganî ve öğrencisi Muhammed Abduh tarafından başlatılan “ İslâmî ıslah” hareketi, daha sonra Selefîlik adıyla anılan zümrenin doğmasına kaynaklık etmiştir.
     Aşağı yukarı aynı dönemde bugünkü Suudi Arabistan’ın sınırları içinde bulunan Necid bölgesinde ortaya çıkan ve Mısır’daki hareket ile benzer söylemleri dillendiren Muhammed b. Abdilvehhab’ın yürüttüğü “ Vahhabîlik ” hareketine de daha sonra Selefîlik denmiştir.
     Bu iki hareket arasında temelde önemli farklılıklar bulunmamakla birlikte, söz konusu iki akım şu noktalarda birbirlerinden ayrılır:
     1. İtikadî sahada Vahhabîler Kelâm mezheplerini kabul etmezler. Ehl-i Sünnet’in iki büyük kelâm alimi Ebu Mansur el-Maturidî ve Ebu’l -Hasan el- Eş’arî Vahhabîler’e göre, saf İslâm akidesini kelamî deliller kullanmak ve aklı nakle (ayet ve hadislere) hakem kılmak suretiyle bulandırmışlardır. Özellikle müteşabih [2] ayet ve hadislerin Allah Tealâ’nın şanına ve yüceliğine uygun olarak tevil edilmesine şiddetle itiraz eden Vahhabîler, tasavvufa da aynı şiddetle karşı çıkarlar.
     Efganî - Abduh çizgisi ise itikadî sahada kelâm alimlerinin kullandığı metoda temelde itiraz etmez; Felsefe, mantık ve kelâm gibi ilimleri reddetmez ve müteşabih ayet ve hadislerin, Allah Tealâ ile mahlukat arasında benzerlik kurulmaması için tevil edilmesi taraftarıdır.
     2. Vahhabîler, fıkhî mezhep olarak İbn Teymiyye ve öğrencisi İbnu’l -Kayyım’ın çizgisini izler. Diğer mezhepleri ise istihsan, ıstıslah, mesalih-i mürsele … gibi delillere yer verdikleri için bid’atçilikle itham ederler.
     Efganî - Abduh çizgisi ise genel olarak bir tek mezhebe mensubiyeti reddederek, bütün fıkhî mezhepleri birleştirme eğilimindedir.
     Aralarındaki ihtilafları kısaca zikrettiğimiz bu iki cereyan, zaman içinde birbirine yaklaşarak “Selefî” diye anılmışlardır. Ortaya çıkış döneminden günümüze doğru ilerledikçe, Selefîlik akımının içine başka görüşler de katılmıştır. Dolayısıyla “ Selefîlik ” dendiği zaman akla her ferdinin aynı şekilde düşündüğü homojen bir gruptan ziyade, aşağıda zikredeceğimiz görüşleri benimseyen kozmopolit bir kitle gelmektedir.

     Selefîlerin görüşleri
     Müteşabih ayet ve hadislerle ilgili görüşleri:
     Selefîliğin en bariz vasıflarından birisi, müteşabih ayet ve hadisleri lugat anlamını esas alarak olduğu gibi kabul etmek şeklinde kendisini göstermektedir.
     Buna göre Kur’an’da ve hadislerde Allah Tealâ hakkında zikredilen “el, yüz, gelme, oturma, inme, Arş’a istiva etme, gazaplanma , gülme…” gibi sıfatlar, mahlukat hakkında ne ifade ederse, Selefîler’e göre Allah Tealâ hakkında da aynı şeyi ifade eder.
     Oysa Kur’an’da yer alan pek çok ayet, Allah Tealâ’nın bu gibi sıfatlarını mahlukatın sıfatlarına benzetmenin doğru olmadığını ortaya koymaktadır.
     Her ilim dalında, o sahanın mütehassıslarının söylediklerine itibar edileceği açıktır. Bu gerçekten hareketle tefsir sahasında müfessirler, hadis sahasında muhaddisler , fıkıh sahasında fukaha ve akaid sahasında kelâm/ akaid alimleri ne demişse ona itibar edilir. Ömrünü fıkıh ilminin meselelerine vakfetmiş bir kimsenin akaid alanında söyledikleri, bir akaid aliminin söyledikleri gibi değerlendirilmez. Yahut yıllarını tefsir alanında çalışarak geçirmiş bir alimin, hadis ilminin derinlik ve inceliklerini bir hadis alimi kadar bilmesi beklenmemelidir.

     Tasavvuf hakkındaki görüşleri:
     İslâm dünyasının bazı yerlerinde tasavvuf adı altında sergilenen birtakım yanlış anlayı ş, Selefîler’in tasavvufun özüne düşmanlık beslemesine gerekçe teşkil etmiştir. Oysa Ehl -i Sünnet ve’l -Cemaat’ten asla ayrı düşünülemeyecek olan gerçek tasavvuf, Batınîlik, Hurûfîlik gibi sapık cereyanlardan uzaktır. Ehl -i Sünnet çizginin muhafazasında ve yayılmasında son derece büyük katkıları bulunan gerçek tasavvuf ehli, müslümanların kalbî ve ruhî hayatının inkişafında, ahlâkın güzelleştirilmesinde ve erdemli fertlerin yetişmesinde Sahabe döneminden itibaren izlenen yolu izlemiş ve tamamen onlara uymuştur. Gerek itikadî , gerekse amelî sahada gerçek tasavvuf büyüklerinin eserleri ve görüşleri ortadadır.

     Taklid hakkındaki görüşleri:

     Bir kısım Selefîler, fıkhî meselelerde herhangi bir müçtehid imamın taklid edilmesine de şiddetle karşı çıkarak, bunun da kişiyi şirke ve küfre götüreceğini iddia ederler. Bu iddialarını ispat için de birtakım ayet ve hadisleri delil olarak öne sürerler.
     Oysa bu ayet ve hadislere yakından bakıldığında taklidin haramlığı iddiasına uygun hale getirmek için zorlama yoluyla tevil edildikleri görülür. Tıpkı tevessül konusunda olduğu gibi, taklidin haramlığı konusunda da bu ümmetin tatbikatı Selefîler’in iddialarının geçersiz olduğunu gösteren en büyük delildir.
     Hadis alimleri arasında ittifakla dile getirilen bir husus vardır: Hadislerin sahih, hasen veya zayıf olduğu konusunda hadis alimleri tarafından verilen hükümler, onların kendi içtihadlarının sonucudur. Dolayısıyla onlardan sonra gelen ve onların kitaplarında yer alan hadisleri delil kabul edenler, onların bu hadislerin sıhhati konusundaki içtihadlarını taklid etmiş olmaktadırlar.
     Bugün bizlerin, bizden bin ikiyüz , bin üçyüz sene önce yaşamış hadis ravilerinin ahvalini ve durumlarını bilmemizin bir tek yolu vardır. O da hadis alimlerinin bu konudaki görüşlerini bize nakleden kitaplara başvurmaktır. Şu halde bizim, herhangi bir hadisin güvenilir olup olmadığı yolundaki değerlendirmemiz, tamamen hadis alimlerinin içtihadına dayanmaktadır ve bu da tamamıyla bir “ taklid”dir . Her hususta Selef’e tabi olduklarını iddia eden Selefîler dahi bu konuda hadis alimlerini taklid eden birer “ mukallid”dir .
     Eğer herhangi bir alimin bir görüşünü, delilini bilmeden kabul etmek demek olan taklid haramsa, bu haramı Selefîler de işlemektedir. Eğer hadis alimlerinin hadislerin sıhhati-zaafı konusundaki kanaatlerini taklid etmek caiz ise, müçtehid imamların fıkhî konulardaki içtihadlarını taklid etmek niçin haram olsun?

     Kıyas konusundaki görüşleri:

     Günümüzde Selefîler olarak anılan grup içinde, kıyasın şer’î bir delil sayılamayacağını, çünkü kıyasın, “Allah’ın dininde şahsi görüş ile hüküm vermek” olduğunu söyleyenler mevcuttur.
     Oysa fıkıh usulü kitaplarında ayrıntılı bir şekilde açıklandığı gibi, gerek Kur’an ayetleri, gerekse hadisler, vakıa olarak sınırlıdır ve insanlığın karşılaştığı her olayın hükmünün, ayetlerde ve hadislerde zikredilmiş olması mümkün değildir. Kur’an ve Sünnet konusunda biraz malumatı olan herkes bu noktayı kabul ve itiraf eder.
     Şu halde hükmü Kur’an ve Sünnet’te zikredilmeyen olaylar hakkında yapılabilecek iki seçenek var. Ya bu olaylar hakkında İslâm’ın herhangi bir hükmünün ve açıklamasının olmadığını söylemek, ya da karşılaştığımız olayın bizzat kendisi olmasa da, benzeri hakkında Kur’an ve Sünnet’te yer alan bir hükmü, aralarındaki benzerlik dolayısıyla yeni olaya da tatbik etmek.
     Bu seçeneklerden ilkinin doğru olduğunu söylemek, İslâm’ın evrensel olduğunu, bütün zaman ve mekânların problemlerine çözüm getirme özelliğini haiz bulunduğunu inkâr etmek demektir.
     Kıyas’ı inkâr eden İbn Hazm , bu iddiası sebebiyle, bırakalım bir “İslâm alimi”ni, aklı başında sıradan bir kimsenin bile gülüp geçeceği şeyler söylemiştir. Mesela Kur’an ve Sünnet’de domuz etinin haram olduğu zikredilmiştir. Ama domuzun yağının haram olduğuna dair ne Kur’an’da , ne de Sünnet’te herhangi bir hüküm yoktur. Sırf bu gerekçeyle İbn Hazm , domuzun yağının haram olmadığını söylemiştir.
     İşte kıyasın reddedilmesi sonucunda varılacak komik nokta budur.

     Ehl-i Sünnet ne diyor?
     Her ne kadar Selefîler, yukarıda özetlemeye çalıştığımız görüşlerinde Selef-i Salihîn’i örnek aldıklarını söylüyorsa da, bunun sadece bir iddia olduğunu söylemek durumundayız. Esasında mesela İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri de Selef’tendir ve onun gerek itikadî , gerekse fıkhî görüşlerini benimsemek, gerçek Selefîliktir . Bu söylediğimiz diğer büyük imamlar için de söz konusudur.
     Ebu’l -Muzaffer el- İsferâînî , Ehl -i Sünnet ve’l -Cemaat’in itikadî çizgisini ortaya koyan özellikleri zikrettikten sonra şöyle der:
     “Bilmi ş ol ki, Fırka-i Naciye’nin (kurtuluşa eren grubun) akaidinin özellikleri olarak zikrettiğimiz bütün bu hususlar, imanın sıhhati babında bilinmesi gereken hususlardır. (…)
     “Ehl -i Sünnet ve’l -Cemaat’in itikadı olarak zikrettiğimiz hususların hiç birisi hakkında Şafi’î ile Ebu Hanîfe ; (Allah her ikisine de rahmet eylesin) arasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Sadece bu iki imam değil, Malik, Evzaî , Davud ez-Zahirî, Zührî , Leys b. Sa’d , Ahmed b. Hanbel , Süfyan es- Sevrî , Süfyân b. Uyeyne , Yahya b. Maîn , İshak b. Rahuye , Muhammed b. İshak el- Hanzalî , Muhammed b. Eslem et- Tûsî , Yahya b. Yahya en- Nisaburî , Hüseyin b. Fadl el- Becelî , Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasan, Züfer b. Hüzeyl , Ebu Sevr ve Hicaz, Şam, Irak imamları, Horasan ve Maveraunnehir imamları gibi Ehl -i Rey ve Ehl -i Hadis’in tümü ile onlardan önce yaşamış olan Sahabe, Tabiun ve Etbau’t -Tabiîn de bütün bu konularda görüş birliği içindedir. Bu iki fırka ( Ehl -i Rey ve Ehl -i Hadis) arasında bütün bu konularda herhangi bir ihtilaf bulunmadığını tahkik etmek isteyenler, Ebu Hanîfe’nin Kelâm sahasında yazdığı Kitabu’l -Âlim ( ve’l - Müte’allim )’e, el- Fıkhu’l - Ekber’e (…) ve Osman el- Bettî’ye yazdığı (…) el- Vasıyye’sine baksın. Keza Şafiî’nin yazdığı eserlere baksın. Bu ikisinin mezhebi arasında herhangi bir farklılık bulamayacaktır.
     “Bütün bu imamlardan, burada zikrettiğimiz hususlar ile çelişik olarak nakledilen görüşlerin tümü, bid’atçilerin , kendi mezheplerini güzel ve doğru göstermek için uydurduğu yalanlardır. (…) Bu kimseler, Ehl -i Sünnet’in kılıçlarından korktukları için kendi habis akidelerini ihtiva eden sözleri Ebu Hanîfe’ye nisbet etmiş ve onun arkasına gizlenmişlerdir….” (et- Tabsîr fi’d -Dîn, s. 113-114)

     Bu ifadeler bize şunu göstermektedir: Selefîler’in “Selef” anlayışı ile gerçek Selef arasında büyük farklılık var. Dolayısıyla adına Selefîlik denen akım, her ne kadar Selef’in anlayış ve uygulamalarını esas aldığını söylüyorsa da, aslında Selef’in anlayış ve uygulamalarıyla bağdaştırılması hayli zor olan fikirler benimsemiştir. Onların reddedici, dışlayıcı, katı ve tekelci anlayışı, ne “ Ehl -i Sünnet-i Hâssa” dediğimiz Selef’te, ne de “ Ehl -i Sünnet-i Âmme” dediğimiz Halef’te görülür.

Dip Notlar:

[1] Basta Buhârî ve Müslim olmak üzere pek çok hadis alimi tarafindan rivayet edilmistir.
[2] “Allah Teala’nin eli, yüzü, gelmesi, gülmesi, gazaplanmasi , Ars’a istiva etmesi…” gibi ilk bakista mahlukata ait özellikler ile benzerlik arz eden, ancak mahiyet olarak farkli olan hususlarin zikredildigi ayet ve hadisler.

Sağlıklı Beslenmek / VİTAMİNLERİN ÖNEMİ!

Neden Yaşlanırız?      Doğal yaşlanma sürecinde cildimizin esnek yapısı git gide azalmaktadır. Esnekliğin azalması cildimizin genç görünümün...