21 Aralık 2020 Pazartesi

TEFSİR DERSLERİ ✿ܓ✿ ♥ܓ✿ Âl-i İmrân Suresi 33. ve 37. Ayet-i Kerimeler Arasının Meal ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi
33. ve 37. Ayet-i Kerimeler Arasının
Meal ve Tefsiri


  • Âl-i İmrân Suresi 33-34. Ayet-i Kerimelerin Meali
     "Allah, birbirinden gelme nesiller olarak Âdem’i, Nûh’u, İbrâhim ailesini ve İmrân ailesini seçip âlemlere (bütün yaratılmışlara) üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir.
  • Âl-i İmrân Suresi 33-34. Ayet-i Kerimelerin Tefsiri
     Kur’an-ı Kerîm’in birçok âyetinde peygamberlerin Allah’ın seçkin kulları olduğunu belirten ifadeler vardır. Bu hususu özellikle belirten “ıstafâ” fiili için:
     a) Onların bütün yaratılmışların özü kılındığı,
     b) onların kötü sıfatlardan arındırılıp övgüye lâyık hasletlerle bezendiği şeklinde yorumlar yapılmıştır (Râzî, VIII, 20-22).

     Tefsirlerde ve genel olarak İslâm düşüncesine dair eserlerde, bu gibi âyetlerde geçen “ıstafâ” fiili, varlıkların oluşum ve gelişim süreci ile ilgili “ıstıfâ” kanunu arasında bağ kurularak peygamberlerin üstünlüğü konusunda geniş açıklamalar yapılmıştır (meselâ bk. Elmalılı, II, 1081 vd.).
     Âyette geçen “âlemîn” kavramı kendi zamanındaki veya kendi cinsinden olan yaratılmışlar şeklinde yorumlandığı gibi, bütün yaratılmışlar şeklinde de açıklanmıştır (Râzî, VIII, 19-21; ayrıca bk. İsrâ 17/70).
     Bu iki âyette peygamberlerin seçilmiş üstün özelliklere sahip kişiler ve hep Hz. Âdem’in soyundan gelmiş oldukları hususuna değinilmesini, Hz. Îsâ’nın yaratılışı konusuna fikrî hazırlık sağlama şeklinde açıklamak mümkündür. Hatırlanacağı üzere, hıristiyanların bazı inanç ve tutumlarının yanlışlığını ortaya koyma bu sûrenin ana hedefleri arasında bulunmaktadır. İşte müteakip âyetlerde, babasız olarak dünyaya gelmiş olması Hıristiyanlık’ta tek tanrı inancından sapmanın hareket noktası haline getirilen Hz. Îsâ’nın ailesine, doğumuna ve hayatına dair bilgiler yer aldığından, burada zihnin sırf tabiat kanunlarının tek düzeliğine saplanıp kalmaması ve tabiat kanunundan önce gelen yaratma fiilinin göz ardı edilmemesi gerektiği, buna göre dilediğini dilediği biçimde yaratmaya kadir olan yüce Allah’ın iradesini kısıtlayabilecek hiçbir güç bulunmadığı hatırlatılmaktadır (Elmalılı, II, 1087).
     Bunun yanı sıra –aşağıda açıklanacağı üzere– Hz. Meryem’in babası olan İmrân’ın ailesi peygamberler dizisi içinde anılarak, Hz. Îsâ’nın annesinin de Hz. Âdem ve onu izleyen peygamberler soyundan olduğuna dikkat çekilmektedir.

  • Âl-i İmrân Suresi 35. Ayet-i Kerimenin Meali
     "Bir zamanlar İmrân’ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini kayıtsız şartsız sana adadım, benden kabul buyur; kuşkusuz sensin her şeyi işiten, her şeyi bilen."
  • Âl-i İmrân Suresi 35. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     Kur’an-ı Kerîm’de İmrân ismi üç âyette geçmektedir. Bu âyette ve Tahrîm sûresinin 12. âyetinde anılan İmrân’ın Hz. Meryem’in babası (Hz. Îsâ’nın dedesi) olduğu açıktır. Bu sûrenin 33. âyetinde geçen İmrân ile kimin kastedildiği hususunda ise iki görüş bulunmaktadır: Bir görüşe göre bu, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un babası olan İmrân’dır. Diğer görüşe göre bu iki zatın yaşadıkları zaman dilimleri arasında yaklaşık 1200 yıl fark bulunduğu ve bu sûrede, özellikle 35. âyetten itibaren Hz. Îsâ’nın ailesinden söz edildiği dikkate alınırsa 33. âyette zikri geçen İmrân’ın da Hz. Meryem’in babası olan İmrân olarak anlaşılması uygun olur. Buradaki İmrân Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un babası olarak düşünülse bile, onların da Meryem adında bir kız kardeşinin bulunduğuna dair rivayet ile Kur’an-ı Kerîm’de yer alan Hz. Meryem’e “Ey Hârûn’un kız kardeşi!” şeklinde hitap edildiği bilgisi (Meryem 19/28) arasında bağ kurulması doğru olmaz. Böyle bir bağ kurulması, anılan âyet-i kerîmedeki maksadın anlaşılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. İyi incelendiğinde görülür ki, kendi toplumunda Hz. Meryem’e “Ey Hârûn’un kız kardeşi!” diye hitap edilmesi, “onun din kardeşi ve onun soyundan gelen” anlamını taşımaktadır. Her ne kadar bir kısım Doğu bilimciler bazı müslüman yazarların eserlerindeki bu karışıklığa dayanarak Kur’an-ı Kerîm’e eleştiri yöneltmişlerse de, Kur’an-ı Kerîm’in bu konudaki açıklamalarında herhangi bir çelişki ve tarihî verilerle uyumsuzluk bulunmamaktadır. Genellikle hıristiyan muhitinden gelen bu eleştirilerin objektif olmadığı, kendi kutsal kitaplarında aynı yönde yer alan bilgilere itiraz etmemelerinden kolayca anlaşılmaktadır. Nitekim Luka İncili’nde Hz. Zekeriyyâ’nın eşi Elizabeth için “Hârûn kızlarındandı” (Luka, 1/5) denmektedir (Ömer Faruk Harman, “Hz. İsa”, İFAV Ans., II, 424).
     Bu âyette İmrân’ın hanımı diye anılan ve Hz. Meryem’in annesi olan kadının ismi Kur’an-ı Kerîm’de zikredilmez. Onun adı İslâmî kaynaklarda Hanne, hıristiyan kaynaklarda Anna diye geçer. İmrân’ın hanımının, karnındaki çocuğu Allah için adamasıyla ilgili değişik rivayetler vardır. Bunlardan birine göre, uzun zaman çocuğu olmayan İmrân’ın karısı bir gün bir kuşun yavrusunu beslediğini görünce buna imrenmiş ve yüce Allah’a yalvarıp çocuk ihsan etmesini dilemiş ve çocuğu olduğunda onu Beytülmakdis’in hizmetine vermeyi adamıştı. Meryem’e hamile olduktan sonra da kocası İmrân ölmüştü.
     İmrân’ın karısının karnında taşıdığı çocuğu tam anlamıyla Allah’a adadığı ve kabulü için niyazda bulunduğu âyetten açıkça anlaşılmaktadır. Fakat âyette geçen “muharrar” kelimesi ve adağın içeriği farklı şekillerde yorumlanmıştır. Sözlük anlamı itibariyle muharrar “âzat edilmiş, tamamen özgürlüğüne kavuşturulmuş, kimsenin kendisi üzerinde hak ilintisi kalmamış kişi” demektir. Burada kelimeye, dünya işlerinden âzâde kılınmış ve kendini sırf Allah’a kulluk etmeye veren; halis bir kul; –Yahudilik’te mâbedin ve özellikle Beytülmakdis’in hizmeti için çocuk adanması uygulamasının bulunduğu noktasından hareketle– “mâbede veya kutsal kitabı okuyanlara hizmet eden” gibi anlamlar verilmiştir. İster Allah’a kulluk yönü ister mâbede hizmet yönü vurgulanmak istensin, burada her türlü kayıt ve sınırlamadan uzak mutlak bir adama iradesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. O sebeple meâlinde bu kelimeye “kayıtsız şartsız” anlamı verilmiştir.
  • Âl-i İmrân Suresi 36. Ayet-i Kerimenin Meali
     "Onu doğurunca dedi ki: "Rabbim! Onu kız doğurdum. -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilmektedir- erkek de kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem koydum, işte ben onu ve soyunu kovulmuş şeytana karşı senin korumana bırakıyorum."

  • Âl-i İmrân Suresi 36. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     İmrân’ın karısı adakta bulunduğu esnada, adadığı konuya (muhtemelen Beytülmakdis hizmetine) elverişli cinsiyete sahip, yani bir erkek çocuğu dünyaya getirme ihtimalini esas almıştı. Çocuğun kız olduğunu görünce, duyduğu üzüntü ve burukluğun ifadesi olarak ağzından şu söz dökülüverdi: “Rabbim! Onu kız doğurdum”. Âyet-i kerîmede “Oysa Allah ne doğurduğunu daha iyi bilmektedir” buyurularak, bu hayıflanmanın onun işin hakikatini bilmemesinden kaynaklandığı ve dünyaya getirdiği bu kız evlâdın ne kadar ulvî bir mertebeye sahip olacağı ima edilmiştir. İşte bu cümleden sonra gelen “Erkek de kız gibi değildir” cümlesi bazı müfessirlerce bu mâna ile bağlantılı olarak Allah’ın sözünün devamı olarak düşünülmüş ve her iki kelimenin başında bulunan belirlilik takısı (lâm-ı ta‘rîf) bilinen birini belirtme anlamı taşıdığı (“ahd” için olduğu) anlayışıyla bu iki cümleye şöyle mâna verilmiştir: “Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilmektedir; o (onun dilediği) erkek (Allah’ın lutfettiği ve yüce bir mertebeyle onurlandırılacak olan) bu kız gibi değildir” (Zemahşerî, I, 186); belirlilik takısına bilinen birini belirtme anlamını vermekle birlikte, bu cümleyi Meryem’in ifadesi olarak açıklayan başka bir yorum için (bk. Râzî, VIII, 27). Buna karşılık müfessirlerin çoğunluğu, bu cümlenin Meryem’in annesine ait olduğu, fakat adağın konusunun yerine gelmesi açısından erkek çocuğunun kız çocuğuna üstünlüğünü ve bu konudaki üzüntüsünü belirtmek üzere söylendiği kanaatindedir. Bize göre, bu cümleyi iki cinsten birinin diğerine üstünlüğü değil, Meryem’in annesinin adakta bulunurken –kavminin âdetine uyarak– niyetine aldığı erkek çocuğun kız çocuğundan farklı olduğunu belirten bir ifade olarak düşünmek, hem sözün akışına hem de lafza daha uygun bir yorum olur.
     İmrân’ın eşinin çocuğuna “Meryem” adını vermesi, –kız çocuğu dünyaya getirmiş olmasına rağmen– onu Allah yoluna adama yönündeki sözüne sadakatini sürdürme çabası içinde olduğunu göstermektedir. Zira yukarıda anıldığı üzere Meryem, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un kız kardeşinin adıdır ve İsrâiloğulları geleneğinde kadın cinsi için Meryem adı çok makbul bir isim sayıla gelmiştir.
     Bir de İmrân’ın eşi kızına bu adı vermek suretiyle onun babasının adıyla Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un kız kardeşi olan Meryem’in babası arasında anlamlı bir bağ kurmuş oluyordu. Çünkü o da İmrân kızı Meryem idi. Tefsirlerde Meryem adının onların dilinde “Allah’a kulluk eden” (Zemahşerî, I, 186) ve “Rabbin hizmetinde olan” (Şevkânî, I, 372) anlamına geldiği ileri sürülürse de, Kāsımî Tevrat ve İncil’de geçen isimlerin açıklamalarına bakıldığında farklı bir mâna ile (“acılık”, “denizin acılığı”) karşılaşıldığını ifade eder (IV, 835).
     Kitâb-ı Mukaddes sözlüklerinde de Meryem’in basit veya bileşik kelime olabileceği ihtimallerine işaret edildikten sonra bunun ne anlama geldiği konusunda pek çok görüş ve izah bulunduğu belirtilir; burada anılan başlıca mânalar şunlardır: Acı deniz, onların isyanı, denizin hanımefendisi, deniz damlası, deniz yıldızı (meselâ bk. H. Lesétre, “Marie”, Dictionnaire De La Bible, IV/I, 774-776).
     Meryem’in annesi onun adını koyduktan sonra “İşte ben onu ve soyunu kovulmuş şeytana karşı senin korumana bırakıyorum” şeklinde içtenlikle dua etmişti. Bu duada Meryem’in soyunu da zikretmesi, Allah yoluna adadığı çocuğunun şeytana uymaması ve iffetini koruması için rabbinden yardım dilemesi veya genel olarak kendi soyundan gelenler için hayır duada bulunması şeklinde anlaşılabilir. Bununla birlikte önceki cümleye Cenâb-ı Hakk’ın ilhamıyla kızının büyük bir peygambere anne olacağını bildiği anlayışı ile mâna verenlerin yorumunu da destekleyici görünmektedir (“kovulmuş şeytanın şerrinden sığınma”nın anlamı için bk. Fâtiha sûresinin başında yer alan “eûzü” hakkındaki açıklama).

  • Âl-i İmrân Suresi 37. Ayet-i Kerimenin Meali
     Bunun üzerine rabbi ona hüsnükabul gösterdi ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyyâ’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyyâ onun bulunduğu yere, mâbeddeki odaya her girdiğinde yanında (yeni) bir rızık bulur ve "Ey Meryem! Bu sana nereden?" diye sorar, o da "Allah tarafından" cevabını verirdi. Kuşkusuz Allah dilediğine sayısız rızık verir.
  • Âl-i İmrân Suresi 37. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     Yüce Allah’ın hüsnükabul göstermesi hakkında şu yorumlar yapılmıştır: Allah, Meryem’in kendi himayesine bırakılması ve şeytanın şerrinden korunması hakkındaki duayı kabul buyurdu; alışılagelmiş uygulama dışında kalan bir adağı, yani bir kız çocuğunun mâbed hizmetine verilmesini kabul etti; Meryem’in bakımı için –44. âyette açıklanacağı üzere– hahamların birbirleriyle yarışmalarını sağladı ve sonunda bu görevi Hz. Zekeriyyâ’ya verdi.
     “Onu güzel bir şekilde yetiştirdi” diye çevirdiğimiz cümleyi, lafzî anlamını esas alarak “Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi” şeklinde mânalandıran ve bunu bazı rivayetlerden hareketle Meryem’in biyolojik gelişimindeki olağan üstü durumlarla açıklayan müfessirler vardır (bk. Râzî, VIII, 29). Bazı müfessirler ise bu cümleyi “onu büyük bir peygambere anne kılmak suretiyle” diye açıklamışlardır (bk. Kāsımî, IV, 836). Fakat bunun, Meryem’in eğitim açısından sağlıklı bir muhitte iyi bir biçimde yetiştirildiğini ve ahlâkî erdemlerle donatıldığını belirten mecazi bir ifade olduğu görüşüyle (bk. Zemahşerî, I, 187) gerek eğitimi gerekse rızkının temini açısından iyi bir ortamda büyüdüğü, yani hem ruh hem beden sağlığı bakımından özenle yetiştirildiği yorumu (bk. Reşîd Rızâ, III, 292) daha isabetli görünmektedir.
     Hz. Zekeriyyâ’nın Hz. Meryem’in teyzesinin kocası olduğu rivayet edilir. Hz. Zekeriyyâ hakkında müteakip âyette ve Meryem’in bakımını üstlenmesi hakkında 44. âyette bilgi verilecektir.
     Toplantı mahallinin ön kısmına veya yüksekçe yapılmış özel bölümüne, ibadet ve dua için kapanılan ve genellikle merdivenle çıkılan özel mekâna “mihrap” denir. İslâm kültüründe camilerin ön tarafında imamın namaz kıldırırken duracağı yere de mihrap adı verilmiştir. Kelimenin Kur’an-ı Kerîm’deki kullanımları (Âl-i İmrân 3/37, 39; Meryem 19/11; Sâd 38/21) ve konuya ilişkin tarihi bilgiler göz önüne alındığında, âyette geçen “mihrâb” kelimesiyle Beytülmakdis’te yüksekçe yapılmış özel bir odanın kastedildiği anlaşılmaktadır
     Kimi müfessirler âyetteki “rızık” ifadesini, “Meryem’in meme kabul etmeyip ilâhî ikramlarla beslendiği ve Hz. Îsâ gibi beşikteyken konuştuğu” şeklindeki bazı rivayetlerle destekleyerek, bundan Meryem’in bebeklik çağından itibaren mâbedde kaldığı sonucunu çıkarmışlar, karşı görüşte olanlar ise âyetten Meryem’in konuşma çağına eriştikten sonra mâbede verildiğinin anlaşıldığını ileri sürmüşlerdir. Öte yandan ifadenin akışından olağan üstü bir duruma işaret edildiği mânasını çıkaran ve Hz. Zekeriyyâ’nın Meryem’in yanında o mevsimde yetişmeyen meyveler gördüğü yönündeki rivayetleri dikkate alan müfessirler bunu Hz. Meryem açısından bir keramet olarak değerlendirmişler ve âyeti de kerametin hak olduğuna delil saymışlardır. Âyette olağan üstü bir duruma işaret bulunduğunu kabul etmekle beraber, bunu Hz. Zekeriyyâ’ya veya Hz. Îsâ’ya nisbetle bir mûcize şeklinde açıklamaya çalışan bilginler de mevcuttur. Buna karşılık, bu ifade akışında olağan üstü bir hale değinme anlamı bulunmadığı, yüce Allah’ın Meryem’e kendini zühd ve ibadete vermiş kişilere ikramda bulunmak isteyen müminler vasıtasıyla rızık lutfettiği, Zekeriyyâ’nın da bunun tasvip etmeyeceği bir yoldan gelip gelmediğini anlamak maksadıyla “Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor” diye sorduğu kanaatini taşıyan müfessirler de vardır (bk. Râzî, VIII, 30-31). M. Reşîd Rızâ, Kur’an’da ve hadislerde açıklanmayan, tarihen de sabit olmayan bilgilerden hareketle Kur’an’a anlam verilmemesi gerektiğini, Hz. Zekeriyyâ’nın sorusunun o sıralarda kıtlık bulunmasıyla açıklanabileceğini, dolayısıyla hârikulâde bir durumdan söz edilmediğini savunur. Daha sonra, bu olayın burada zikredilmesinin gerçek sebebi üzerinde durulması ve bundan sonuçlar çıkarılması gerektiğini hatırlatır. Bu açıdan bakıldığında görülür ki, tevhid (Allah’tan başka tanrı olmadığı) inancını pekiştirmeyi hedefleyen sûrenin bu bölümünde peygamberlerin seçimi ve dinlerin tekâmülü konusunun da Allah’ın mutlak iradesine bağlı olduğuna dikkat çekilmekte ve alışılagelmişin aksine bir yöntemle bir kız çocuğunun mâbed hizmetine adanıp kabul edildiği, bu şekilde onun büyük bir peygambere anne olmaya hazırlandığı canlı bir biçimde ortaya konmakta ve böylece peygamberliği sırf kendi ırklarına özgü saydığı için Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmeyen yahudilerle bir “beşer” olduğu için onu peygamber kabul etmek istemeyen müşriklere reddiyede bulunulmaktadır (III, 293-295). İbn Âşûr, mâbed hizmetine kadınların kabul edilmemesi âdetinin dışına çıkılmasını ve ilâhî bildirimle Meryem’in Hz. Zekeriyyâ’nın himayesine verilmesini, Tevrat’taki birçok hükmü değiştirecek bir peygamberin geleceğine işaret olarak değerlendirir (III, 235).
     Âyetin sonundaki cümleyi Meryem’in konuşmasının devamı olarak veya Allah’ın sözü olarak anlamak mümkündür (Zemahşerî, I, 187; Râzî, VIII, 32).

     Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 544-551

20 Aralık 2020 Pazar

KELİMELER ~ KAVRAMLAR: ZİNA - 2 (Müellif: Eldar Hasanov)

KELİMELER ~ KAVRAMLAR
ZİNA - 2
الزنى
Diğer Dinlerde

     En iptidaisinden en gelişmiş olanına kadar bütün dinlerde zina kavramının tanımı birbirine oldukça benzer unsurlardan meydana gelir. Toplulukça onaylanmış veya resmî olarak kabul edilmiş birliktelikler dışında gizlice yaşananlar veya tecavüz türünden teşebbüsler daima suç ve günah sayılmıştır. İptidai topluluklarda çok rastlanmasa da tabuların çiğnenmesine yol açan gayri meşrû her türlü ilişki cezalandırılmıştır. Bu cezalandırma hem topluluğun hukukî normları çerçevesinde hem de dinî inançlar bağlamında icra edilmekteydi. Hukukî olarak zina suçu işleyenler öldürülür, topluluk dışına sürülür veya bedenlerinde iz bırakan bir işleme mâruz bırakılırdı. Meselâ Kuzey Amerikan kızılderililerinden Wydot kabilesinde zina işleyen kadının saçı çok kısa kesilir veya sol kulağı koparılırdı. Afrika’da Buşmen zencilerinde zina eden erkek ve kadının görünür yerleri dağlanırdı. Dinî bağlamdaki müeyyidelerin sonucu ise doğa üstü güçlerin lânetine mâruz kalmaktı. Bu lânetin zânilere hastalık getirdiği, onları fakirleştirdiği veya öldürdüğü kabul edilirdi.
     Zina ile ilgili ulaşılabilen ilk verilere Mezopotamya’daki çivi yazılı belgelerde rastlanır. Sumerler’e ait Ur Nammu ve Eşnunna, Bâbilliler’e ait Hammurabi kanunnâmelerinde zina hakkında çeşitli hükümler vardır. Zina suçundan mahkûm olan tarafların her ikisi de evliyse onlara verilecek ceza ölümdü. Taraflar ya suda boğulur ya kazığa oturtulur ya da yüksek bir yerden atılırdı. Eğer erkek kadının evli olduğunu bilmediğini iddia eder ve ispat edebilirse daha küçük bir ceza ile kurtulabilirdi. Tecavüz de zina kapsamında algılanmaktaydı. Evli olmayanların birlikteliği ise daha hafif cezalarla karşılanıyordu. Dünyevî cezaların yanında tanrıların lânetine mâruz kalmak kaçınılmaz bir durumdu.
     Roma hukukunda zina suçuna verilen cezalar erken dönemlerden son zamanlara kadar oldukça farklı aşamalar geçirmiştir. Roma hukuku metinlerinde “adulterium” olarak geçen zina fiili erken dönemlerde bazı haklardan mahrum bırakılmakla cezalandırılırdı. Konstantin’in Hıristiyanlığı kabulü ile zina suçunun karşılığı ölüm olarak tesbit edildi.
     Zerdüştî metinlerine göre zina, Ahura Mazda’yı inciten en ağır günah olup (Vendidad, 18:61-62) neslin bozulmasına yol açmaktadır (Dadistan-i Dinik, 77). İnsan, başkasının eşiyle sadece zina yapmaktan uzak durmakla kalmayıp onun aklını çelmekten ve eşinin yatağından ayrılmasına sebep olmaktan da sakınmalıdır (Sad Dar, 305, 324). Zerdüştîlik’te zina çok iğrenç ve âdi bir suç görülerek bu işin ilk defa Pers mitolojisinde despotizmin sembolü olan Zahak ile annesi tarafından gerçekleştirildiği belirtilmiş, zina neticesinde ortaya çıkan kötü sonuçlar sıralanarak insanların bundan çekinmeleri istenmiştir (Dadistan-i Dinik, 71, 77). Söz konusu dinin metinlerine göre zina eden kadın cehennemde göğsünden asılacak, erkeği yılanlar yiyecektir (Arda Viraf, 171, 188, 191, 194-195, 197).
     Budizm genel olarak cinselliğe olumsuz bakmakta, “samsara” döngüsünden kurtulmaya engel olduğunu kabul ettiği için bekârlığı teşvik etmektedir. Budizm’de temel ahlâk normu olan Beş Buyruk’tan üçüncüsü cinsel ahlâkla ilgili olup zina konusu dışında fuhuş, ensest ilişki, tecavüz ve mastürbasyon gibi konuları da içerir. Bu buyruğa uymama durumunda insan mânevî düşüşe uğramaktadır. Budizm’de kavram olarak zina evli bir kadınla ilişkiyle sınırlanmış olup bekâr bir kızla yapılan ilişki zina suçu teşkil etmemektedir (Anguttara Nikaya, I, 189; Sutta Nipata, 396). Bu dinin hükümleri arasında zina olayında kadına yönelik herhangi bir cezadan bahsedilmezken erkeğe yönelik cezalar vardır ve bunlar çeşitli şekilde icra edilebilir. Zina hem devlete hem aile namusuna karşı günah sayıldığı için suçlu hapsedilmekten öldürülmeye kadar çeşitli cezalara çarptırılırdı.
     Hinduizm’de kadının eşine mutlak bağlılığı vurgulanmakta olup zina da bu bağlamda ele alınmıştır. Bu dinde zina (samgrahana) evli kadınla cinsel ilişkiye hasredilmiş, hatta yabancı evli bir kadına hediye vermek, onun elbisesine veya süs eşyasına dokunmak ve yatağın üzerinde onunla birlikte oturmak da zina kapsamında görülmüştür (The Laws of Manu, 8:357-358). Zina Hindu aile yapısını yıpratarak kast sistemini bozma sonuçları doğuracağından (Bhagavad Gita, 1:41-43; The Laws of Manu, 8:353) bu dinin kaynaklarında geniş biçimde ele alınmıştır. Buna göre zina yapanın bu dünyada günleri kısalacak, öldükten sonra cehenneme gidecek, başkasının eşi hakkında zina yapmayı düşünen kişi gelecek doğumlarda sürüngen haşere şeklinde doğacaktır (Vişnu Purana, 3:11). Hinduizm’de zina suçu için ceza tayininde tarafların ait oldukları kast önemli yer tutmaktadır. Bu suçun karşılığı olarak para cezası, demir çubukla dövme, iki parmağını keserek merkep üzerinde dolaştırılma, hapis, mal varlığına el koyma, cinsel organını kesme, yakma, saçlarını tıraş etme, köpeklere parçalatma (The Laws of Manu, 8:364-385) gibi yaptırımlar ve cezalar uygulanırdı.
     Eski Türkler’de de zina oldukça ağır bir suçtu. Zina ettiği ispat edilen taraflar iki hayvanın (çoğunlukla inek, manda, at) arasına bağlanır ve farklı yönlere çekilen hayvanların arasında kalan zâninin vücudu parçalanırdı. Kutluk Türkleri’nde zina eden taraflar yakılırdı.
     Yahudilik’te “niuf, zenut” gibi İbrânîce kelimelerle anlatılan zina en büyük suçlardan biridir. Erken dönemlerde zina kavramı büyük oranda kadının kocasının mülkü oluşu kavramıyla ilişkilendirilmişti. Kadın kocanın özel mülkü olduğuna göre zina doğrudan doğruya mülke tecavüz anlamına geliyordu (Çıkış, 20/13; Tesniye, 5/17). Bu hukukî anlayışın yanında dinsel bağlamda zina eden kirlenmiş kabul edilirdi (Levililer, 18/20). Sürgün sonrasında daha teolojik bir anlama bürünen zina Tanrı’ya karşı işlenen bir suç (Tekvîn, 20/6; 39/8-9) ve putperestlik olarak algılanmıştır (Hoşea, 1-3; Yeremya, 3). Zinanın On Emir’de şiddetle yasaklanması da (Çıkış, 20/13; Tesniye, 5/18) muhtemelen yine aynı dönemin ürünüdür. Zina eden yahudiler taşlanarak öldürülürdü (Tesniye, 22/24). Bunların yakıldığına (Tesniye, 38/24) ve çırılçıplak sokağa terkedildiğine dair referanslar da vardır (Hoşea, 2/5). Nişanlı kızla zina durumunda suçlunun recmedileceği Tevrat’ta belirtilmekte (Tesniye, 22/13, 20-21, 23-25), evli kadınla zina durumunda da öldürüleceği kaydedilmektedir (Levililer, 20/10; Tesniye, 22/22). Rabbinik gelenek, şayet zina eden evli kadın kâhin sınıfından birinin kızı ise onun yakılarak cezalandırılmasını talep eder (Levililer, 21/9; Sanhedrin, XV/13; The Code of Maimonides, “Holiness: Forbidden Intercourse”, 1/6).
     Hıristiyanlık’ta zina her ne kadar kavram ve hüküm olarak yahudi şeriatından alınıp devam ettirilse de (Markos, 10/19; Luka, 18/20; Resullerin İşleri, 15/19-20) Hz. Îsâ tarafından bu kavramın kapsamı biraz daha genişletilmiş, insanın karşı cinse şehvetle bakışı dahi kalben zina kapsamında düşünülmüş (Matta, 5/27-28), boşandıktan sonra evlenme her iki taraf için zina sayılmış (Matta, 19/9; Markos, 10/11-12; Luka, 16/18), zina vb. cinsel suçlar toplu halde kötülenmiştir (Matta, 15/19; Markos, 7/21; Galatyalılar’a Mektup, 5/21). “Ruha karşı savaşan bedenin şehvetlerinden sakının” önerisi (I. Petrus’un Mektubu, 2/11) dikkate alındığında zina kavramının bir nevi “zihinsel veya fiziksel bütün şehevî olgular, fuhşiyat” anlamında kullanıldığı söylenebilir.
     İncil’de zinaya bir ceza belirlenmemekle birlikte zina edenlerin yargılanacağı (İbrânîler’e Mektup, 13/4), bu gibilerin Tanrı’nın egemenliğinde yer bulmaktan mahrum kalacakları (I. Korintoslular’a Mektup, 6/9-10) belirtilmiştir. Kutsal metinlerden anlaşıldığına göre Hz. Îsâ zina ederken yakalanmış bir kadına recm cezası uygulamamış (Yuhanna, 8/3-11), ancak zinanın boşama için yegâne sebep olduğunu vurgulamıştır (Matta, 19/9; Markos, 10/11-12; Luka, 16/18).
     Ayrıca Pavlus tarafından fuhuş yapanların toplumdan dışlanması önerilmektedir (I. Korintoslular’a Mektup, 5/1-2, 9-13). Daha sonraki dönemlerde kiliseler konuyla ilgili, süresi değişmek üzere kefâret, geçici veya sürekli olarak toplumdan dışlama gibi cezaî düzenlemelerde bulunmuştur.

Müellif: Eldar Hasanov
Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul'da basılan 44. cildinde, 444-445 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

19 Aralık 2020 Cumartesi

PERSONEL ALIMI: Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Sözleşmeli 145 Personel Alacak

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü
Sözleşmeli 145 Personel Alacak

     Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünden:
     TARIM İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TAŞRA TEŞKİLATINDA ÇALIŞTIRILACAK 399 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE TABİ SÖZLEŞMELİ TEKNİK PERSONEL GİRİŞ SINAVI İLANI

     I- SINAVA İLİŞKİN BİLGİLER:
     Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Taşra Teşkilatında İstihdam Edilecek Ziraat Mühendisi, Veteriner Hekim, Tekniker ve Teknisyen Pozisyonlarına Ait Sınav ve Atama Yönetmeliği hükümleri uyarınca 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında çalıştırılmak üzere aşağıdaki pozisyonlara yazılı ve sözlü sınav neticesinde açıktan atama yapılacaktır.

     II - SINAVA BAŞVURU ŞARTLARI:

     Giriş Sınavına katılmak isteyenlerin aşağıdaki şartları taşımaları gerekir;

     a) 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesinde belirtilen genel şartları taşımak,

     b) Fakültelerin/Yüksekokulların/Meslek Liselerinin veya denkliği Yükseköğretim Kurulunca onaylanmış, yurtiçi veya yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarının pozisyonu belirtilen bölümlerinden mezun olmak,

     c) Son başvuru tarihi itibarıyla 2020 Kamu Personeli Seçme Sınavından KPSSP3(lisans mezunları için), KPSSP93 (önlisans mezunları için) ya da KPSSP94 (ortaöğretim mezunları için 24.12.2020 tarihinde açıklanan sonuç geçerli olacaktır.) puan türünden en az yetmiş(70) puan ve üzeri almış olmak,

     III - SINAV YERİ VE TARİHİ:

     1) Giriş sınavının yazılı bölümü, 06.02.2021 Cumartesi günü saat 10.00'da Gazi Üniversitesi Ölçme ve Değerlendirme Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından Ankara'da tek oturumda yapılacaktır. Sınav, çoktan seçmeli 80 sorudan oluşmakta ve sınav süresi 100 dakikadır.

     2) Giriş sınavının yazılı bölümüne katılmaya hak kazanan adaylar, ilanda belirtilen mezun olunan programa göre KPSSP3, KPSSP93 ya da KPSSP94 puan türünden en yüksek puanı alan adaydan başlamak ve atama yapılması planlanan pozisyon sayısının 10 (ON) katını geçmemek üzere sıralamaya tabi tutularak belirlenir. Mezun olunan programa göre KPSSP3, KPSSP93 ya da KPSSP94 puan türü itibariyle en son adayın aldığı puanla aynı puana sahip adaylar da giriş sınavına çağrılır. Sıralamaya giren adaylar Genel Müdürlüğün ilan panosundan ve internet sitesinden ilan edilir. Ayrıca sınava kabul edilen adaylara elektronik ortamda bildirim yapılır.

     3) Yazılı sınava girmeye hak kazanan adaylar, Gazi Üniversitesi Ölçme ve Değerlendirme Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin http://gaziodm.gazi.edu.tr/ adresi üzerinden sınav başvuru işlemlerini yaparak kişi başı sınav ücreti olan 100 TL(YüzTürkLirası) sınav başvurusu esnasında kredi kartı ile ödeyeceklerdir.

     4) Adaylar sınava gelirken Gazi Üniversitesi Ölçme ve Değerlendirme Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından verilen sınav giriş belgesi ve özel kimlik belgelerinden herhangi birini {T.C. Kimlik No yazılı güncel fotoğraflı nüfus cüzdanı, Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı (Yeni Kimlik), süresi geçerli pasaport, Mavi Kart/Pembe Kart veya Geçici Kimlik Belgesi (Yeni kimlik çıkartmak için)} yanlarında bulunduracaklardır. Sınav giriş belgesi yanında özel kimlik belgelerinden herhangi birisi olmayan veya adayın tanınmasını zorlaştıracak kadar deforme olmuş veya resmi kimlik özelliklerinden yoksun kimlik belgesine sahip (soğuk damga olmaması, mühür olmaması vb.) adaylar ve sınav başlama saatini izleyen ilk 15 dakikadan sonra gelen hiçbir aday sınava alınmayacaktır.

     5) Sınav binalarına, siyah kurşun kalem, silgi, kalemtıraş, şeffaf şişe içerisinde su, peçete (şeffaf ambalaj içerisinde veya ambalajsız), özel kimlik belgesi ve sınav giriş belgesi dışında hiçbir eşya, çanta, cüzdan, cep telefonu, hesap makinesi vb. elektronik aygıt alınmayacaktır.

     6) Adaylar, Gazi Üniversitesi Ölçme ve Değerlendirme Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin belirlediği sınav kurallarına uymakla yükümlü olacaklardır.

     7) Yazılı sınavda başarılı olan adaylar Ankara'da sözlü sınava tabi tutulacak olup, sözlü sınav tarihi, yeri ve saati TİGEM (www.tigem.gov.tr) internet sayfasında ayrıca ilan edilecektir.

     IV - SINAV BAŞVURUSU:

     1) Başvurular, 21.12.2020-31.12.2020 tarihleri arasında Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü İnsan Kaynakları ve Eğitim Daire Başkanlığına elden veya posta (İadeli taahhütlü veya kargo) ile yapılacaktır. Postayla başvuru durumunda, gerekli belgelerin en geç başvuru süresinin bitim zamanı itibariyle, başvuru yerine ulaşması gerekmekte olup, başvuru süresinin bitiminden sonra belgeleri, Başkanlığa ulaşacak başvurular dikkate alınmayacaktır.

     Başvuru sırasında istenilen belgeler:

     - Diploma veya mezuniyet belgesinin onaylı (Noter ya da okul tasdikli ya da e-Devlet çıktısı) örneği, (Eğitimine yurtdışında tamamlamış olanlar için diploma denklik belgesinin örneği)

     - KPSS puanını gösteren sonuç belgesinin bilgisayar çıktısı,

     - Bir adet vesikalık fotoğraf,

     - Nüfus cüzdan fotokopisi,

     - Sınava başvuracak adaylar arasında herhangi bir özür durumuna sahip olan var ise sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi,

     - Başvuruda bulunacak adayların Genel Müdürlüğümüz internet sitesinden alınacak olan iletişim ve e-posta bilgilerini içeren bilgi formu.

     V - SINAVIN ŞEKLİ VE KONULARI:

     1) Yazılı sınav konuları;

     A- Tüm Teknik Personel İçin Ortak Alan Soruları 15 SORU

     a) TİGEM'in Ana Statüsü

     b) 657 sayılı DMK

     c) 399 sayılı KHK

     d) TİGEM Organizasyon Şeması

     e) İnkılap Tarihi

     B- Mühendis Pozisyonu İçin Ortak Alan Soruları 20 SORU

     a) Genel Bitkisel Üretim Faaliyetleri

     b) Genel Hayvansal Üretim Faaliyetleri

     c) Genel Tarımsal Mekanizasyon Faaliyetleri

     d) Genel Tarımsal Yapılar ve Sulama Faaliyetleri

     e) Tarım ve Çevre ilişkileri

     C- Mühendis (Tarla-Bahçe-Bitki Koruma) Alan Soruları 45 SORU

     a) Kuru ve sulu tarım koşullarında toprak işleme faaliyeti

     b) Hububat ve mısır yetiştiriciliğinde ekim faaliyeti

     c) Yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkilerinde ekim ve bakım faaliyeti

     d) Hububat ve mısır yetiştiriciliğinde hastalık ve zararlılarla mücadele

     e) Hububat ve yem bitkilerinde (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) tohumluk üretimi ,tohumluk teknolojisi ve sertifikasyon işlemleri

     f) Hububat ve yem bitkileri (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) tarımında bitki besleme faaliyeti

     g) Hububat ve mısır tarımında hasat faaliyeti

     h) Yem bitkilerinde (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) hasat işlemeleri

     ı) Endüstri bitkileri (pamuk, ayçiçeği, soya) yetiştirme ve hasat faaliyet.

     D- Mühendis (Tarımsal Yapılar ve Sulama) Alan Soruları 45 SORU

     a) Sulama ile İlgili Temel Konular

     b) Sulama Sistemleri

     c) Drenaj

     d) Arazi Islahı ve Tesviye

     e) Derin Kuyular

     E- Mühendis (Tarımsal Mekanizasyon) Alan Soruları 45 SORU

     a) Toprak İşleme Aletleri

     b) Ekim Makinaları

     c) Gübreleme Makinaları

     d) Mücadele Makinaları

     e) Çayır Mera Makinaları

     f) Hayvancılık Makinaları

     g) Hasat Harman Makinaları

     h) Tesisler

     F- Veteriner Hekim-Zootekni Ortak Alan Soruları 20 SORU

     a) Mevzuata Tabi Zoonoz Hastalıkları

     b) Hayvan Yetiştirme

     c) Hayvan Besleme

     d) Türkiye Hayvancılığının Sorunları

     G- Veteriner Hekim Alan Soruları 45 SORU

     a) Bakteriyel ve Viral Hastalıklar

     b) Non Enfeksiyöz İç Hastalıkları

     c) Neonatal Buzağı Hastalıkları

     d) Protozooloji ve Helmintoloji Hastalıkları

     e) Doğum ve Jinekoloji

     f) Besleme ve Beslenme Hastalıkları

     g) Genel Zootekni Konuları

     h) Dölerme ve Suni Tohumlama

     ı) Ayak Hastalıkları

     j) Meme Hastalıkları ve Sağlığı

     k) Farmakoloji

     l) Koruyucu Hekimlik ve Sürü Sağlığı (Aşılamalar ve Biyogüvenlik, Ahır Hijyeni)

    H- Mühendis (Zootekni) Ortak Alan Soruları 45 SORU

     a) Türkiye Hayvancılığı

     b) Hayvan Yetiştirme İlkeleri

     c) Yemler Bilgisi ve Teknolojisi

     d) Hayvan Besleme Fizyolojisi ve Metabolizması

     e) Küçükbaş Hayvan Yetiştirme

     f) Büyükbaş Hayvan Yetiştirme,

     g) Hayvan Islahı

     h) Ruminant Besleme

     ı) Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama

     j) Zooteknide Araştırma ve Değerlendirme

     k) Hayvancılıkta Projelendirme ve Proje Sunma

      i- Veteriner Sağlık Teknisyeni Alan Soruları 65 SORU

     a) Enfeksiyon Hastalıkları

     b) Aşılar ve Aşı programı

     c) Suni Tohumlama

     d) Doğum ve Doğum Bilgisi

     e) Hayvan Yetiştiriciliği Genel ilkeler

     J- Tekniker (Elektrik) Alan Soruları 65 SORU

     l) AG Dağıtım ve Kompanzasyon Panoları 18 SORU

     a) Kurulu güç Hesapları

     b) Akım trafosu özellikleri, kullanımı ve hesapları,

     c) AG panosunda (bara, TMŞ. ölçüm cihazları vs.) malzeme seçimi ve bağlantı şekilleri

     d) Kompanzasyon yapılma nedeninin sorgulanması

     e) Kompanzasyon hesapları

     f) Kompanzasyon panosunda kondansatör, reaktör ve kontaktör seçimi,

     g) Kompanzasyon panosunda seçilecek sigorta tipi ve değerinin tespiti

     h) Reaktif güç kontrol rölesi ve kullanımı

     ı) Elektrik sayacı çeşitleri ve bağlantıları

     i) Elektrik sayaçları için sayaç çarpanı hesapları

     j) Aktif güç, reaktif güç, görünür güç hesapları ve ilişkileri

     2) iç Tesisat Yönetmeliği ve Dağıtım Panoları 17 SORU

     a) Tek fazlı ve üç fazlı devrelerde gerilim düşümü hesabı

     b) iç Tesisat Yönetmeliğine göre kolon hatları, priz linye ve sortileri. Aydınlatma linye ve sortileri ile bunların tesis edilmesi

     c) Kablo ısınma, kısa devre ve kesit hesapları

     d) Kaçak akım röleleri ve kullanım amaçları

     e) Topraklama tesis edilmesi ve ölçülmesi

     f) Kablo tipleri ve kullanım alanları

     g) Diversite, talep faktörü, talep gücü bilgisi ölçme ve değerlendirme

     h) Konut ve sanayi tesislerinde kullanılan otomatik sigortaların açma karakteristiğine göre seçimi

     3) Asenkron Motorlara Yol Verme ve Motor Kumanda Teknikleri 17 SORU

     a) AC motorlarda devir sayısı değiştirme yöntemleri

     b) Yıldız üçgen yol verme güç ve kumanda devresinin çizimi

     c) Yıldız üçgen yol vermede şebeke akımı, motor akımı hesabı, termik röle, kontaktör ve ana TMŞ seçimi

     d) Frekans inverteri bağlantıları

     e) Frekans inventeri hız kontrol yöntemleri (V/F kontrol)

     f) Soft starter ile yol verme

     g) Gerilim koruma rölesi kullanma amacı ölçme ve değerlendirme

     h) Faz sırası rölesi kullanma amacı ölçme ve değerlendirme

     ı) Zaman rölesi ve tipleri bilgisi ölçme ve değerlendirme

     4) Yüksek Gerilim Hatları 13 SORU

     a) Yapıldığı malzemeye göre direk çeşitleri, görevleri ve özellikleri

     b) Projede kullanım yerlerine göre direk çeşitleri

     c) İzolatör özellikleri ve kullanım yerleri ölçme değerlendirme

     d) OG gerilim ve akım trafosu kullanma nedeni ölçme değerlendirme

     e) OG gerilim trafolarının ölçüm sınıflarına göre kullanımı

     f) Bakım onarım çalışmalarında iş güvenliği bilgisi ölçme değerlendirme

     g) Dağıtım trafoları güç hesabı, özellikleri, bakımı ve parçaları

     K- Teknisyen (Elektrik) Alan Soruları 65 SORU

     1) AG Dağıtım ve Kompanzasyon Panoları 18 SORU

     a) Kurulu güç Hesapları

     b) Akım trafosu özellikleri, kullanımı ve hesapları,

     c) AG panosunda (bara,TMŞ. ölçüm cihazları vs) malzeme seçimi ve bağlantı şekilleri

     d) Kompanzasyon yapılma nedeninin sorgulanması

     e) Kompanzasyon hesapları

     f) Kompanzasyon panosunda kondansatör, reaktör ve kontaktör seçimi,

     g) Kompanzasyon panosunda seçilecek sigorta tipi ve değerinin tespiti

     h) Reaktif güç kontrol rölesi ve kullanımı

     ı) Elektrik sayacı çeşitleri ve bağlantıları

     i) Elektrik sayaçları için sayaç çarpanı hesapları

     j) Aktif güç, reaktif güç, görünür güç hesapları ve ilişkileri

     2) İç Tesisat Yönetmeliği ve Dağıtım Panoları 17 SORU

     a) Tek fazlı ve üç fazlı devrelerde gerilim düşümü hesabı

     b) İç Tesisat Yönetmeliğine göre kolon hatları, priz linye ve sortileri. Aydınlatma linye ve sortileri ile bunların tesis edilmesi

     c) Kablo ısınma, kısa devre ve kesit hesapları

     d) Kaçak akım röleleri ve kullanım amaçları

     e) Topraklama tesis edilmesi ve ölçülmesi

     f) Kablo tipleri ve kullanım alanları

     g) Diversite, talep faktörü, talep gücü bilgisi ölçme ve değerlendirme

     h) Konut ve sanayi tesislerinde kullanılan otomatik sigortaların açma karakteristiğine göre seçimi

     3) Asenkron Motorlara Yol Verme ve Motor Kumanda Teknikleri 17 SORU

     a) AC motorlarda devir sayısı değiştirme yöntemleri

     b) Yıldız üçgen yol verme güç ve kumanda devresinin çizimi

     c) Yıldız üçgen yol vermede şebeke akımı, motor akımı hesabı, termik röle, kontaktör ve ana TMŞ seçimi

     d) Frekans inverteri bağlantıları

     e) Frekans inventeri hız kontrol yöntemleri (V/F kontrol)

     f) Soft starter ile yol verme

     g) Gerilim koruma rölesi kullanma amacı ölçme ve değerlendirme

     h) Faz sırası rölesi kullanma amacı ölçme ve değerlendirme

     ı) Zaman rölesi ve tipleri bilgisi ölçme ve değerlendirme

     4) Yüksek Gerilim Hatları 13 SORU

     a) Yapıldığı malzemeye göre direk çeşitleri, görevleri ve özellikleri

     b) Projede kullanım yerlerine göre direk çeşitleri

     c) İzolatör özellikleri ve kullanım yerleri ölçme değerlendirme

     d) OG gerilim ve akım trafosu kullanma nedeni ölçme değerlendirme

     e) OG gerilim trafolarının ölçüm sınıflarına göre kullanımı

     f) Bakım onarım çalışmalarında iş güvenliği bilgisi ölçme değerlendirme

     g) Dağıtım trafoları güç hesabı, özellikleri, bakımı ve parçaları

     L- Tekniker (Radyoloji) Alan Soruları 65 SORU

     a) Tıbbi Görüntüleme Yöntemleri

     b) Radyoloji Fiziği

     c) Tıbbi ve Radyolojik Terminoloji

     d) Anatomiye Giriş

     e) Fizyolojiye Giriş

     f) Temel İngilizce

     g) Bilgisayara Giriş

     h) Radyasyon Güvenliği ve Radyasyondan Korunma

     ı) Radyolojik Anatomi

     j) Radyoterapi

     k) Temel İlkyardım

     M- Tekniker (İnşaat) Alan Soruları 65 SORU

     a) Yapı Teknolojisi

     b) Mekanik ve Statik

     c) Proje ve Etüt Uygulaması

     d) Yapı Malzemeleri

     e) Beton Teknolojisi

     f ) Şantiye Organizasyonu

     N- Tekniker (Ziraat) Alan Soruları 65 SORU

     a) Kuru ve sulu tarım koşullarında toprak işleme faaliyeti

     b) Hububat ve mısır yetiştiriciliğinde ekim faaliyeti

     c) Yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkilerinde ekim ve bakım faaliyeti

     d) Hububat ve yem bitkilerinde (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) tohumluk üretimi, tohumluk teknolojisi ve sertifikasyon işlemleri

     e) Hububat ve yem bitkileri (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) tarımında bitki besleme faaliyeti

     f) Hububat ve mısır tarımında hasat faaliyeti

     g) Yem bitkilerinde (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) hasat işlemeleri

     h) Endüstri bitkileri (pamuk, ayçiçeği, soya) yetiştirme ve hasat faaliyet.

     O- Teknisyen (Ziraat) Alan Soruları 65 SORU

     a) Kuru ve sulu tarım koşullarında toprak işleme faaliyeti

     b) Hububat ve mısır yetiştiriciliğinde ekim faaliyeti

     c) Yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkilerinde ekim ve bakım faaliyeti

     d) Hububat ve yem bitkilerinde (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) tohumluk üretimi, tohumluk teknolojisi ve sertifikasyon işlemleri

     e) Hububat ve yem bitkileri (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) tarımında bitki besleme faaliyeti

     f) Hububat ve mısır tarımında hasat faaliyeti

     g) Yem bitkilerinde (yonca, korunga, fiğ ve buğdaygil yem bitkileri) hasat işlemeleri

     h) Endüstri bitkileri (pamuk, ayçiçeği, soya) yetiştirme ve hasat faaliyet, konularını kapsar.

     2) Sözlü sınavda adaylar;

     a) Giriş sınavı ilanında belirtilen konular ve mesleki alan bilgisi ile birlikte Genel Müdürlüğün faaliyet alanıyla ilgili konular,

     b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,

     c) Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu, ç) Genel yetenek ve genel kültür düzeyi,

     d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı açısından değerlendirilir.

     VI - DEĞERLENDİRME:

     1) Yazılı sınavın değerlendirmesi yüz tam puan üzerinden yapılır. Sınavda başarılı sayılabilmek için en az yetmiş puan almak gereklidir.

     2) Yazılı Sınav MERKEZ tarafından optik okuyucu sistemi ile değerlendirilecektir. Değerlendirme 100 (yüz) tam puan üzerinden yapılacaktır. Sınavda 100 (yüz) tam puan üzerinden en az 70 (yetmiş) puan alanlar başarılı sayılacaktır. Değerlendirmede sadece doğru cevaplar dikkate alınacak, yanlış cevaplar doğru cevapları götürmeyecek, bu durum soru kitapçıklarının ön yüzünde belirtilecek ve sınavdan önce adaylara hatırlatılacaktır. Sınavda yer alacak soruların puanları eşit olacaktır. Puan hesaplamasında;

     Puan = [Doğru Sjy|s'l * 100 formülü kullanılacak, puanlarda yuvarlama yapılmayacak, - ,puanın küsuratlı olması halinde virgülden sonra iki hane dikkate alınacaktır.

     3) Yanlış cevap/cevapların doğru cevaplara bir etkisi olmayacaktır. Bu husus soru kitapçığında belirtilecektir. Sınavda yer alacak her soru puan olarak eşit ağırlığa sahiptir.

     4) Sınav sorularına yapılan itirazların değerlendirilmesi sonucunda itirazın haklı görülmesi durumunda MERKEZ tarafından hatalı soruların olduğunun tespit edilmesi halinde hatalı sorular (çift doğru seçenekli sorular dahil) iptal edilerek, iptal edilen sorulara tekabül eden puanlar EŞİT OLARAK diğer sorulara dağıtılacaktır.

     5) Sınav sonrasında adaylara ilan edilen cevaplı sınav kitapçıklarında, doğru seçenek olarak sehven yanlış seçeneğin doğru seçenek olarak ilan edilmesi durumunda, doğru cevap seçeneği düzeltilerek değerlendirme yapılacaktır.

     6) Yazılı sınavdan yüz tam puan üzerinden en az yetmiş puan alan adaylardan; yazılı sınavda en yüksek puandan başlamak üzere atama yapılması planlanan pozisyon sayısının ÜÇ KATI kadar adayın isimleri (son sıradaki adayla eşit puan alanlar dahil), sözlü sınav tarihi ve yeri de belirtilerek Genel Müdürlüğün internet sitesinde ilan edilecektir. Ayrıca, sözlü sınava katılmaya hak kazanan adaylara elektronik ortamda bildirim yapılacaktır.

     7) Sözlü sınavda adaylar;

     a) Giriş sınavı ilanında belirtilen konular ve mesleki alan bilgisi ile birlikte Genel Müdürlüğün faaliyet alanıyla ilgili konular,

     b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,

     c) Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,

     ç) Genel yetenek ve genel kültür düzeyi,

     d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı, esas alınarak (a) bendi için elli, (b), (c), (ç) ve (d) bentlerinin tamamı için elli olmak üzere toplam yüz puan üzerinden değerlendirilecektir. Sınav Komisyonunun her bir üyesi tarafından verilen puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir ve üyelerin yüz tam puan üzerinden verdikleri notların aritmetik ortalaması alınarak personelin sözlü sınav puanı tespit edilecektir. Sözlü sınavda yüz üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılacaktır.

     8) Sınav Komisyonu tarafından yazılı ve sözlü sınav notlarının aritmetik ortalaması alınarak nihai başarı listesi hazırlanırken yarışma sınavında başarılı olan adaylar arasından gerekli görülen sayıda yedek aday belirlenecektir. Asıl ve yedek listelerinde sıralama yapılırken, adayların giriş sınavı puanının eşit olması halinde mezun olunan programa göre KPSSP3, KPSSP93 ya da KPSSP94 puanı yüksek olan adaya öncelik tanınacaktır.

     9) Başarı listesi Genel Müdürlüğün ilan panosunda ve internet sitesinde ilan edilecektir. Ayrıca, başarılı olan adaylara sonuç yazılı olarak tebliğ edilecektir.

     VII- İtirazlar

     Adaylar, sınav sorularına ve uygulamasına ilişkin itirazlarını, soru ve cevap anahtarlarının yayımlanmasından itibaren 3 (üç) iş günü içerisinde https://odeme.gazi.edu.tr adresinden T.C. Kimlik Numarası girilerek 40 TL sınav sorularına ve uygulamasına ilişkin itiraz ücretini banka/kredi kartı ile (kart numarası girilerek) ödeyecekler (Havale, EFT veya diğer yollarla yapılan ödemeler işleme alınmaz), https://basvuru.gazi.edu.tr/itiraz adresine tıklayıp T.C. Kimlik Numarası ve parola girilerek "İşlemler>İtiraz" menüleri altında sınav sorularına ve uygulamasına ilişkin itiraz formunu doldurup "Gönder" butonu ile evrakı elektronik ortamda göndermiş olacaklar. İtiraz süresi içerisinde itirazlarında değişiklik yapmak isterlerse, herhangi bir ücret ödemeden itirazını güncelleyebilecektir.

     Adaylar, yukarıda belirtilen adımları duyuruda belirtildiği tarihler arasında gerçekleştirebilecektir. İlgili alanları eksik olan formlar ve/veya ne talep edildiğinin açıkça belirtilmediği formlar işleme alınmaz. Aday İşlemleri Sisteminde yukarıdaki adımları gerçekleştirerek kayıt oluştururken adayın kullandığı bilgisayar sisteminden ya da MERKEZ'in bilişim altyapısından kaynaklanabilecek herhangi bir sorunun zamanında giderilebilmesi adına yukarıda bahsedilen tüm işlemlerin son tarihten önce tamamlanması adayın yararına olacaktır. Belirtilen son tarihten itibaren başvuru kabul edilmeyecektir. MERKEZ'e faks, e-posta ve/veya diğer biçimlerde ulaştırılan formlar işleme alınmayacaktır.

     MERKEZ bu itirazları 3 (üç) iş günü içerisinde inceleyip sonuçlandıracak ayrıca TİGEM'e bildirecektir.

     Sınav sonuçlarına ilişkin itirazlar, sonuçların ilan edildiği tarihten itibaren 3 (üç) iş günü içerisinde https://odeme.gazi.edu.tr adresinden T.C. Kimlik Numarası girilerek 20 TL sınav sonuçlarına itiraz ücretini banka/kredi kartı ile (kart numarası girilerek) ödeyecekler (Havale, EFT veya diğer yollarla yapılan ödemeler işleme alınmaz), https://basvuru.gazi.edu.tr/itiraz adresine tıklayıp T.C. Kimlik Numarası girilerek sınav sonuçlarına itiraz formunu doldurup "Gönder" butonu ile evrakı elektronik ortamda göndermiş olacaklar.

     İtiraz başvuruları MERKEZ tarafından incelenerek kesin olarak karara bağlanacak ve sonuçları TİGEM'e bildirilecektir. Gazi Üniversitesi'ne ulaşmayan, ilgili alanları eksik olan formlar, süresi geçtikten sonra yapılan itirazlar ile ne talep edildiği açıkça belirtilmeyen formlar, Üniversiteye faks, e-posta ve/veya diğer biçimlerde ulaştırılan formlar işleme alınmayacaktır.

     VIII- DİĞER HUSUSLAR

     1) Gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulur.

     2) Başvuru Formunda gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenler, Giriş Sınavında başarılı olsalar bile, sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmaz. Atamaları yapılmış olsa dahi bu atamalar iptal edilir ve bu kişiler hiçbir hak talep edemezler.

İrtibat Bilgileri:
ADRES: Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)
İnsan Kaynakları ve Eğitim Daire Başkanlığı
Karanfil Sok. No: 62 Bakanlıklar/ANKARA
Telefonlar: (0 312) 417 84 70 (10 hat) / 242 - 244 - 249 - 250
10373/1-1

17 Aralık 2020 Perşembe

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ KOMŞU HAKKI VE BUNUNLA İLGİLİ TAVSİYELER

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN
(39)

KOMŞU HAKKI ve
BUNUNLA İLGİLİ TAVSİYELER

  • Âyet-i Kerime:
     “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın.” Nisâ sûresi (4), 36

     Bu âyet-i kerîmede mü’minlere on görev verilmektedir.
     Bunlardan birincisi insana her şeyi esirgemeden vermiş olan Allah Teâlâ’ya ibadet etmek ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamak. Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerîfte bu görevimizi, “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı” diye ifade buyurmuştur.
     İkincisi anaya babaya saygıda kusur etmemek ve onlara karşı evlatlık görevini yapmak. Evlatlık görevinin, kulluk görevinin hemen peşinden zikredilmesi üzerinde dikkatle düşünülmelidir. Üstelik bu sıranın daha başka âyetlerde de gözetilmesi son derecede mânalıdır.
     Üçüncüsü akrabayı koruyup gözetmek ve onlara iyi davranmak. Yukarıda sözünü ettiğimiz önem sırası burada da söz konusudur. Ana babadan sonra kendilerine karşı ahlâkî sorumluluk taşıdığımız kimseler akrabalardır. Tanımadığımız birine yaptığımız yardım bir iyilik sayıldığı hâlde, akrabaya yapılan yardım iki iyilik sayılmaktadır.
     Dördüncüsü yetimlere sahip çıkmak. Kendilerini himâye eden yakınlarını kaybetmiş olan yetimlere kol kanat germek, onlara sahip çıkmak insânî bir görevdir.
     Beşincisi fukaraya yardım etmek. Zaruri ihtiyaçlarını giderecek maddî imkâna sahip olmayanların sıkıntısını gidermek, bu imkâna sahip olanların Allah’a şükran borcudur.
     Altıncısı yakın komşuya iyilik etmek. Evi bize yakın olan veya hem yakın komşu, hem akraba, hem de din kardeşi olan kimselere el uzatmak Allah Teâlâ’yı hoşnut eder. Aşağıdaki hadislerde bu konu işlenecektir.
     Yedincisi uzak komşuya iyilik etmek. Evi uzak olan veya akrabalık bağı bulunmayan yahut müslüman olmayan kimselere de yardım etmeyi dinimiz tavsiye etmiştir.
     Sekizincisi yanındaki arkadaşa yardım etmek. Okul arkadaşı, sanat arkadaşı, yol arkadaşı, hatta hayat arkadaşı olan kimseleri koruyup kollamak makbul birer ibadettir.
     Dokuzuncusu yoldan gelen kimseye ve misafire ikram etmek. Memleketine veya gitmekte olduğu yere ulaşabilecek imkânı bulamamış kimselere yardımcı olmak, onları yurtlarına yuvalarına kavuşturmak ne güzel bir iyiliktir.
     Onuncusu köle ve câriye gibi himayeye muhtaç olanlara yardım etmek. Kölesi ve câriyesi bulunanlar, onları kendi kardeşleri ve birer Allah emaneti sayacak, yediğinden onlara da yedirecek, giydiğinden giydirecektir.
  • Hadis-i Şerifler:
     305. İbni Ömer ve Âişe radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”
Buhârî, Edeb 28;
Müslim, Birr 140-141.
Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 28;
İbni Mâce, Edeb 4

  • Açıklamalar
     Hadîs-i şerîfteki “Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım” ifadesinin anlamı, Cebrâil bu konuda Allah Teâlâ’dan bir emir getirecek ve miras taksiminde -tıpkı akraba gibi- komşuya da hak tanıyacak sandım demektir.
     Komşularımız, ev halkımızdan sonra yüzlerini en çok gördüğümüz kimselerdir. Bu sebeple onların dindar ve iyi ahlâklı kimseler olması arzu edilir. Fakat kendilerini seçmek elimizde olmadığı için komşularımızın gayri müslim ve kötü ahlâklı olmaları da mümkündür.
     Kimler komşu sayılır?
     Bu konuda Hz. Ali’den gelen rivayete göre, birbirlerinin sesini duyacak kadar yakın olan kimseler komşu sayılır.
     Hz. Âişe meseleye daha geniş bakmış ve evin her cephesinden kırkar hânenin komşuluk hakkı bulunduğunu söylemiştir. Konumuzun başındaki âyet-i kerîmede zaten komşular “yakın komşu ve uzak komşu” diye iki grupta ele alınmıştır. Üzerimizde en fazla hakkı olan komşu, bu âyet-i kerimede sayılan özelliklerden en fazlasına sahip olan komşudur.
     Komşuluk hakkı nedir? Komşular bazan bir akraba gibi birbiriyle içli dışlı oldukları için güzel geçinmeleri, birbiri hakkında iyi şeyler düşünüp mutlu olmalarını istemeleri, mallarının ve canlarının zarar görmemesi için gayret etmeleri, komşusu hatalı bir iş yapmaya kalktığında veya bir konuda komşusunun görüşünü almak istediğinde ona doğru yolu göstermeleri başlıca komşuluk haklarıdır. Buna ilave olarak zaman zaman birbirlerine hediye göndermeleri, karşılaştıkları zaman birbirinin yüzüne gülüp selamlaşmaları, yardıma çağırdıkları zaman hemen gitmeleri gibi iyi komşuluk esaslarını saymak mümkündür.
     Komşunun gayri müslim olması, bir müslümana, ona karşı komşuluk hakkını gözetmeme yetkisini vermez. Komşunun yahudi, hıristiyan veya hiçbir dine inanmayan bir müşrik olması bu prensibi değiştirmez.

     Taberânî’nin rivayet ettiği bir hadîse göre Peygamber Efendimiz, üzerimizdeki haklarına göre komşuları üçe ayırmıştır:
     Bir hakkı olan komşular: Müşrikler gibi ki, bunların sadece komşuluk hakkı vardır.
     İki hakkı olan komşular: Müslümanlar gibi ki, bunların hem komşuluk, hem de din kardeşliği hakkı vardır.

     Üç hakkı olan komşular:
     Akraba olan müslümanlar gibi ki, bunların hem komşuluk, hem din kardeşliği, hem de akrabalık hakkı vardır (İbni Hacer, Fethü’l-bârî, X, 456).
     Abdullah İbni Amr İbni Âs bir koyun kestirmişti. Hizmetçisine: “Yahudi komşumuza verdin mi? Yahudi komşumuza verdin mi?” diye telaşla sorduktan sonra, konu başlığımız olan hadîs-i şerîfi okuyarak bunu Hz. Peygamber’den bizzat duyduğunu söylemişti (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. 52, bâb 57).
     Komşuluk hakkını gözetmeyenlerin mükemmel bir imâna sahip olmadıkları, aşağıda gelecek hadislerde görülecektir. Peygamber Efendimiz’in “Allah’a ve âhiret gününe inanan bir kimse komşusuna eziyet etmesin, iyilik etsin” buyruğu, iyi mü’minin iyi komşuluk yapan kimse olduğunu göstermektedir.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz
     1. Komşuluk hakkı, saygı duyularak gözetilmesi gereken önemli bir görevdir.
     2. Cebrâil aleyhisselâm’ın gelip gittikçe bu konu üzerinde ısrarla durması ve Peygamber Efendimiz’in komşunun komşuya mirasçı kılınacağını zannetmesi çok anlamlıdır.
     3. Komşularla iyi geçinmeli, onlara zarar vermemeli, sevinç ve kederlerine ortak olmalıdır.

     306. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Ey Ebû Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!”
Müslim, Birr 142.
Ayrıca bk. İbni Mâce, Et`ıme 58;
Tirmizî, Et`ıme 30
     Müslim’in Ebû Zer’den diğer bir rivayeti şöyledir:
     Dostum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle vasiyet etti:
     “Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Sonra da komşularını gözden geçir ve gerekli gördüklerine güzel bir şekilde sun!”
Müslim, Birr 143

  • Açıklamalar
     Komşuların birbiri üzerinde hakları vardır. İçlerinden birinin aç açık kalması hâlinde diğerleri bundan sorumludur. Resûlullah Efendimiz “Allah’a ve âhiret gününe imân eden komşusuna iyilik etsin” buyurduğuna göre, komşuyu koruyup gözetmek, sıkıntısını gidermeye çalışmak mü’min olmanın bir gereğidir.
     Bu hadîs-i şerîfte yemeklerin en sâdesi olan çorbadan bahsedilmesi mecâzîdir. Hiçbir şeyin olmasa da sadece çorban bulunsa bile, komşularına ondan da bir pay ayır, denmek istenmiştir. İmkânın ne kadar kıt olursa olsun, komşularını şöyle bir gözden geçir ve o çorbaya ihtiyacı olanlara gönder, anlamınadır. Varlıklı kimseler, evlerinde sık sık yendiği hâlde fakirlerin tadamayacağı güzel yiyecekleri onlara ikrâm etmekle, Allah’ın lutfettiği zenginliğe en güzel şekilde şükretmiş olurlar.
     Çorbaya su katma ifadesinde ince bir mâna daha vardır. Çorbaya su katıldığı zaman, yemeğin tadı ve nefâseti büyük ölçüde kaybolur. Efendimiz bu sözüyle, etrafındaki yoksulların karnı açken senin ağız tadı, damak zevki araman uygun olmaz. Sen zevk peşinde koşacak adam değilsin. Sen mü’minsin. Açları, yoksulları sen gözeteceksin, komşun açken tok yatamazsın demektir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz “Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir” buyurmuştur (Heysemî, Mecme`u’z-zevâid, VIII, 167).
     Pişirilen yemek ne kadar basit ve sâde olursa olsun, pişerken etrafa yaydığı koku, aç insanlar üzerinde en nefis yemek tesiri bırakır. Hele çocukların o yemeğe duydukları özlemi dile getirmeleri, yoksul anne babayı derin kederlere boğar. Böyle bir durumda kapılarının çalınıp o yemeğin kendilerine ikrâm edilmesi, fakir komşuyu minnettar bırakır. Varlıklı komşularına karşı gönüllerinde derin bir sevgi ve muhabbet meydana gelir. Bir tabak yemek onları birbirine sevgiyle bağlar.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz:
     1. Komşuların birbiri üzerinde hakları vardır.
     2. Yoksul komşusunu gözetmek, varlıklı insanların görevidir.
     3. Komşuların birbiriyle hediyeleşmesi, aralarında sevgi bağı oluşturur.

     307. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm:
     - “Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz” buyurdu.
     Sahâbîler:
     - Kim imân etmiş olmaz, yâ Resûlallah? diye sordular.
     - “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” buyurdu.
Buhârî, Edeb 29;
Müslim, Îmân 73.
Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60
     Müslim’in bir rivayetine göre ise:
     “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez” buyurdu.
Müslim, Îmân 73
  • Açıklamalar
     Cebrâil aleyhisselâm’ın komşuya iyi davranma konusundaki devamlı tavsiyesi, Peygamber Efendimiz’i “Acaba komşular birbirine mirasçı mı kılınacak?” diye düşündürmüştü. Halbuki vahiy meleğinin maksadı, komşuların birbirine akraba kadar yakın ve samimi olması gereğini vurgulamak, karşılıklı bir anlayış ve güven içinde bulunması icap ettiğini ortaya koymaktı. Komşuların karşılıklı bir güven ve emniyet içinde olmaması, güzel dinimizin yerleştirmek istediği bu anlayışa ne kadar aykırıdır. İşte bu sebeple Resûl-i Ekrem Efendimiz, şerrinden komşusu emin olmayan kimsenin imânında hayır bulunmadığını yeminle, üstelik üç defa tekrarlayarak belirtmiştir.
     Cennete girmek bütün mü’minlerin en büyük arzusudur. Zira Allah Teâlâ’nın iyi kulları için hazırladığı sayısız nimetler oradadır. Bu nimetlerin en üstünü olan Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini seyretmek, ancak cennete girmekle mümkündür. Komşusuna güven vermemek, onu hep şüphe ve tedirginlik içinde bırakmak ve hele ona zulüm ve fenalık yapmak insana cenneti kaybettirecek kadar büyük bir günahtır.
     Bu hadîs-i şerîf gösteriyor ki, komşuya eziyet eden kimse doğrudan cennete giremeyecektir. Herkes cennete girmeye başladığı zaman, onun girmesi engellenecektir. Eğer Allah Teâlâ onu affetmezse, cezasını tamamlayana kadar cehennemde kalacaktır. Komşuya zulmeden kimse, yaptığı bu haksızlığın hiçbir günahı olmadığını kabul ediyorsa, o mutlaka cehenneme girecek ve cezasını görecektir.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz
     1. Bir hükmü teyit etmek ve önemini belirtmek için -Peygamber Efendimiz’in yaptığı gibi- yemin edilebilir.
     2. Komşusuna güven vermeyen, onu rahatsız eden kimsenin imânı son derece zayıftır.
     3. Komşusuyla iyi geçinen kimsenin iyi bir imân ve güzel bir ahlâk sahibi olduğu anlaşılır.

    308. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Ey müslüman kadınlar! Komşu hanımlar birbiriyle hediyeleşmeyi küçümsemesin! Alıp verdikleri şey bir koyun paçası bile olsa!..”
Buhârî, Hibe 1, Edeb 30;
Müslim, Zekât 90.
Ayrıca bk. Tirmizî, Velâ’ 6
  • Açıklamalar
     Hadisimiz komşuların birbiriyle hediyeleşmesini tavsiye ediyor. Tirmizî’deki rivayet, konumuza daha fazla açıklık getiriyor. Buna göre Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyuruyor:
     - “Birbirinize hediye veriniz. Çünkü hediye gönüllerdeki dargınlığı yok eder. Komşu hanımlar birbiriyle hediyeleşmeyi küçümsemesin! Alıp verdikleri şey azıcık bir koyun paçası bile olsa!..”
     Efendimiz, özellikle mü’min hanımların komşularıyla hediyeleşmesini istemekte, hediye edilecek şeyin değerli veya değersiz olmasının hiçbir önemi bulunmadığını hatırlatmakta, pişirdikleri yemek son derece sade olsa bile “canım bundan da hediye mi olurmuş!” diye düşünmeden komşuya göndermelerini tavsiye etmektedir. Cömertlik elde olandan yapılır, anlamında “el-Cûd mine’l-mevcûd” diye güzel bir söz vardır. Hediyenin mutlaka değerli ve pahalı şeylerden olması gerekmez. “Çam sakızı, çoban armağanı” atasözümüz bu mânayı ne iyi ifade eder.
     Efendimiz’in müslüman hanımlara olan bu tavsiyesi, hem hediye vereni hem de alanı ilgilendirmektedir. Kendisine hediye gönderilen kimsenin, hediyeyi küçük görmemesi istenmektedir.
     Dünyada hatırlanmak kadar güzel şey yoktur. İnsanın yaşadığı muhitte binlerce insan, yüzlerce komşu varken, bunlardan birinin bizi gönlünden geçirmesi, ailesi için yaptığı yemekten bizim de tadmamızı istemesi ne güzel bir davranış ve vefâ örneğidir. Gönderilen şeyi olduğu gibi, gönderilen miktarı da küçümsememek lâzımdır. “Az veren candan, çok veren maldan” diye boşuna söylenmemiştir.
     Mâdemki hediye -Peygamber Efendimiz’in buyurduğu gibi- hediye veren kimseye duyulan kin, haset, dargınlık gibi olumsuz duyguları yok edebiliyor, öyleyse komşuların birbirine hediye verip alması gereklidir. Özellikle önemsiz sebeplerden dolayı sık sık birbirine gücenen kapı bir komşuların bu tavsiyeyi her zaman uygulaması lâzımdır. Bu hadîs-i şerîf 126 numarada ayrıca açıklanmıştır.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz:
     1. Hediyeleşmek sünnettir. Peygamber Efendimiz bu sünnetinin, komşu hanımlar tarafından yaşatılmasını istemektedir.
     2. Hediye edilen şeyi küçük görüp burun kıvırmak doğru değildir.

     309. Yine Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Hiçbiriniz duvarına ağaç çakmak isteyen komşusuna engel olmasın”

     Ebû Hüreyre hadisi rivayet ettikten sonra oradakilere:
     Neden bu sünneti yerine getirmekten çekiniyorsunuz? Vallahi ben bu sünneti size benimsetene kadar uğraşacağım, dedi.
Buhârî, Mezâlim 20, Eşribe 24;
Müslim, Müsâkât 136.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Akdıye 31;
Tirmizî, Ahkâm 18;
İbni Mâce, Ahkâm 15
  • Açıklamalar
     Ebû Hüreyre vali olduğu sırada meydana gelen bir olay sebebiyle, bu hadîs-i şerîfi rivayet etmişti. Orada bulunanlar, bir kimsenin komşunun duvarına ağaç koyarak onu rahatsız etmeye hakkı olmadığını düşünüyorlardı. Fakat buyruk Peygamber aleyhisselâm’dan geldiği için itiraz edemediler. Ama tepkilerini, başlarını yere eğerek gösterdiler. Kendilerine bir Peygamber sünneti anlatılınca müslümanların böyle garip bir tutum içine girmesi Ebû Hüreyre’nin tuhafına gitti. Resûlullah’ın bir sünneti tavsiye edilince, işlerine gelmedi diye müslümanlar nasıl olur da böyle davranabilirdi? Ebû Hüreyre bu tutuma çok kızdı. Ben bu sünneti başınıza vura vura yaptıracağım veya hoşunuza gitmese bile bu Peygamber tavsiyesini sık sık tekrarlayarak başınızı ağrıtacağım, diyerek onları uyardı.
     Ebû Hüreyre’nin muhâtapları ya sahâbîler veya tâbiîler idi. Peygamber diliyle övülmüş bu iki kutlu neslin, bir hadîs-i şerîf karşısında burun kıvırması veya onu tatbik edilemez bulması elbette düşünülemez. Belki onlar bazı kötü komşuların haksız davranacaklarını, bu insânî buyruğu kötüye kullanacaklarını düşünerek böyle davranmışlardır. Nitekim İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, bu buyruğun komşuya zarar vermediği takdirde uygulanabileceğini söylemişlerdir.
     İnşaat yaptıran komşulardan biri, bitişik komşunun duvarından faydalanmak zorunda kalırsa, onun iznini almalıdır. Yapacağı işin bir sakıncası bulunup bulunmadığını en iyi komşusu bileceğine göre, onun kararına saygı duymalıdır. İzin verirse, ona teşekkür ederek bu kolaylıktan faydalanmalıdır; şayet izin vermezse, onu zorlayıp kalbini kırmamalıdır.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz
     1. Komşular birbiri hakkında iyi şeyler düşünmeli, birbirine müsamahakâr davranmalıdır.
     2. Komşunun isteği kendisine zarar vermediği takdirde, diğer komşu onu anlayışla karşılamalıdır.
     3. İnsanlar bir sünnetin inceliğini kavramadıkları zaman hemen pes etmemeli, onu anlayacakları şekilde tekrar tekrar anlatmalıdır.

     310. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse komşusunu rahatsız etmesin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”
Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Rikak 23;
Müslim, Îmân 74, 75.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 123;
Tirmizî, Kıyâmet 50;
İbni Mâce, Edeb 4
     Hadîs-i şerîf 311 numaralı hadisle birlikte açıklanacaktır.

    311. Ebû Şüreyh el-Huzâ`î radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
     “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”
Müslim, Îmân 77
  • Açıklamalar
     Hadisimiz İslâm ahlâkının üç önemli konusunu ele almaktadır.
     Birincisi komşuya iyi davranmak ve onu hiçbir şekilde rahatsız etmemek. 310 numaralı hadiste zikredilen kaynakların bir kısmında Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Allah’a ve âhiret gününe imân eden kimselerin “komşusuna ikram etmesini”, bir kısmında “komşusunu rahatsız etmemesini” tavsiye ettiği, bu hadiste ise “komşusuna iyilik etmesini” öğütlediği görülmektedir.
     Komşuya yapılacak iyilik ve ikramların neler olduğu Peygamber Efendimiz’e nisbet edilen bazı rivayetlerde tafsilatlı şekilde belirtilmektedir. Buna göre şu davranışlar komşuya iyilik sayılmaktadır:
  • Borç veya ödünç bir şey isteyince vermek.
  • Yardım isteyince yardımına koşmak.
  • Hastalanınca ziyaret etmek.
  • Maddî sıkıntıya düşünce gözetip kollamak.
  • Mutlu günlerinde sevincine, kederli günlerinde üzüntüsüne ortak olmak.
  • Ölünce kabre götürüp defnetmek.
  • İzni olmadan evinin bitişiğine rüzgârını kesecek şekilde bina yapmamak.
  • Kokusu komşunun evine gidecek bir yemek yapınca ona da bir miktar göndermek.
  • Meyva alınca komşuya da hediye etmek, hediye etmeyecekse onu komşuya göstermemek, çocuğunun da o meyvayı dışarıda yiyerek komşu çocuğuna göstermesine meydan vermemek [İbn Hacer, Fethü’l-bârî, X, 460 (Edeb 31); Ali el-Kârî, Mirkât, IV, 391].
     İkincisi misafire ikram etmek. İslâm’ın ilk devirlerinde müslümanlar çok fakirdi; büyük geçim sıkıntısı çekerlerdi. O zamanlar misafire ikramda bulunmak, yolluğunu vermek farz kılınmıştı. Fetihler çoğalıp müslümanlar rahat yaşamaya başlayınca, misafire ikram konusu eskisi gibi farz değil, Peygamberimiz’in bir sünneti olarak kabul edilmeye başlandı.
     Dilimizde yaygın olan “Tanrı misafiri” sözü, aziz milletimizin misafire verdiği değeri, ona gösterdiği itibarı ortaya koymaktadır. Ecdâdımız, misafire ikram edilecek şeylerin aile bütçesini daraltmayacağı anlayışını ortaya koymak için “Misafir kendi kısmetiyle gelir” demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren eli dar fakat gönlü geniş insanların, yeteri kadar ikram edemedim diye üzülmemesi için de “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer” demişlerdir.
     Hâlâ köylerimizde misafirlerin ağırlandığı “oda”lar bulunmaktadır. Hâli vakti yerinde olan köylülerimiz, tanımasalar bile, Tanrı misafirini burada yedirir, yatırırlar. Misafirden para almayı asla düşünmezler. Geleneklerimizi bilmediği için para vermeye kalkanları da ayıplarlar.
     Misafire ikram konusu 708. hadiste tekrar ele alınacaktır.

     Üçüncüsü ya faydalı söz söylemek veya susmaktır.
     Dinimizde insanlara faydalı olmak esastır. İnsanlara faydalı olamayan kimse, başkalarına zarar vermemeye gayret edecektir.
     Konuşmak isteyen kimse önce düşünmelidir. Söyleyeceği sözün kendisine veya başkasına fayda getirip getirmeyeceğine bakmalıdır. Faydalı ise söylemeli, değilse susmalıdır. Çünkü faydasız söz hem kendine, hem de başkalarına zarar verir. Susmak suretiyle zarardan korunmak da bir faydadır.
     Ağzımızdan çıkan her sözün hesabını vereceğimizi şu âyet-i kerîme belirtmektedir: “İnsan ne söylerse, mutlaka yanında, ağzından çıkanları yazan bir melek vardır” [Kaf sûresi (50), 18].
     Faydasız konuşmalar çoğu zaman bizi günaha götürür. Mânasını düşünmeden söylediğimiz bir söz Allah Teâlâ’yı gücendirebilir; insanları birbirine düşürebilir. Unutmamalıdır ki, büyük günahları hazırlayan da gereksiz ve faydasız konuşmalardır. Dilini tutan, kendini fenalıklardan korumuş olur. “Kendisini ilgilendirmeyen işleri yapmamak, insanın iyi bir müslüman olduğunu gösterir” hadîs-i şerîfi ne derin mânalar ihtiva etmektedir. (bk. 68 numaralı hadis)
     Yeri gelince doğru ve faydalı söz söylemek ise bir ibadet olur. Yerinde söz söyleyerek bir haksızlığı ortaya koymak, insana Allah rızasını kazandırır.
     Peygamber Efendimiz bu üç ahlâk esasından her birini ortaya koyarken “kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa” buyurmakla bu konuların önemini belirtmek istemiştir. Esasına bakılırsa, Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimselerin yapması gereken davranışlar bunlardan ibaret değildir. Resûlullah Efendimiz bu üç tavsiyeyi tutan kimselerin mükemmel bir imâna sahip olduklarını anlatmak istemiştir.
     Dilin insana ne büyük zararlar verdiği, onun zararından kendini ve başkalarını korumak gerektiği, 1514-1530. hadisler arasında geniş bir şekilde ele alınacak, hadisimiz de 316 ve 707 numarayla tekrar görülecektir.
  • Hadis-i Şeriflerden Öğrendiklerimiz
     1. Bazı davranışlar insanın mükemmel bir imâna sahip olduğunu gösterir.
     2. Komşuya zarar vermemek, daha da iyisi komşuya faydalı olmak mü’minlerin göstereceği bir davranıştır.
     3. Misafire elinden geldiğince ikrâm etmek de böyledir.
     4. İyi mü’minin ağzından faydalı söz çıkar. Faydalı konuşmayacağını düşünen kimse susmayı tercih etmelidir.

     312. Hz. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
     - Yâ Resûlallah! İki komşum var. Hangisine hediye vereyim? diye sordum.
     - “Kapısı sana daha yakın olana ver” buyurdu.
Buhârî, Şüf`a 3, Hibe 16, Edeb 32
  • Açıklamalar:
     Peygamber Efendimiz komşuların hediyeleşmesini tavsiye edince, Hz. Âişe annemiz bir konuyu merak etti. Hediye verirken acaba komşulardan hangisine öncelik tanımalıydı? Veya hangi komşusunu daha çok gözetmeliydi? Bunu öğrenmek için Resûl-i Ekrem Efendimiz’e, iki komşusundan hangisine hediye vermesi gerektiğini sordu. Efendimiz de ona, kapısı daha yakın olanı gözetmesini tavsiye buyurdu.
     Kapı bir komşular içli dışlı olurlar. Birbirlerine daha sık gider gelirler. Bunun sonucu olarak da komşusunun sevincini ve üzüntüsünü herkesten önce onlar öğrenirler. Bu sevince ve kedere herkesten önce onlar ortak olurlar. İşte bu sebeple yakın komşuların birbirleri üzerindeki hakları daha fazladır.
     Hediye verirken kapısı bize daha yakın olanın gözetilmesinin bir gerekçesi budur. Bir diğer gerekçesi de, komşunun evine giren yiyecek, içecek cinsinden şeyleri öncelikle onların görmeleri, komşunun mutfağında pişen şeylerin kokusunu herkesten önce onların almalarıdır. Böylesine bir yakınlık, kapı bir komşuları öncelikle gözetmeyi gerekli kılar.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz
     1. İnsan bir işe başlamadan önce, Hz. Âişe’nin yaptığı gibi, bilmediklerini sorup öğrenmelidir.
     2. Bütün komşularına hediye verme imkânına sahip olmayanlar, en yakın komşularına öncelik tanımalıdır.
     3. Yakın komşusunun maddî sıkıntı çektiğini bilenler, ona yardım etmelidir.

     313. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Allah Teâlâ’ya göre arkadaşların hayırlısı, arkadaşına faydalı olandır. Yine Allah Teâlâ’ya göre komşuların hayırlısı, komşusuna faydalı olandır.”
Tirmizî, Birr 28
  • Açıklamalar:
     İyilikle kötülüğü, fayda ile zararı, hayır ile şerri en iyi bilen, şüphesiz Allah Teâlâ’dır. Zira her şeyi olduğu gibi bunları da yaratan O’dur. Bu sebeple de kimin iyi kimin kötü, kimin faydalı veya zararlı olduğunu en doğru şekilde O tespit edebilir.
     Yüce Rabbimiz, iyi insan, iyi arkadaş, iyi komşu olmanın ölçüsünü hayırlı ve faydalı olmaya bağlamıştır. İnsanlara ve yakınlarına hayrı ve faydası dokunmayan kimsenin iyi bir insan olamayacağını belirtmiştir.
     Komşular için de durum böyledir. Komşusu için iyi şeyler düşünen ve her fırsatta ona faydalı olmaya çalışan, komşusuna zarar vermediği gibi, onun uğrayacağı fenalıkları elinden geldiği ölçüde uzaklaştırmaya çalışan kimse, hayırlı komşudur.
  • Hadisten Öğrendiklerimiz:
     1. İnsan dost, arkadaş ve komşularına faydalı olmalıdır.
     2. Onların bulunmadığı zamanlarda bile kendilerini savunmalı, başlarına gelecek zararı engellemeye çalışmalıdır.

Sağlıklı Beslenmek / VİTAMİNLERİN ÖNEMİ!

Neden Yaşlanırız?      Doğal yaşlanma sürecinde cildimizin esnek yapısı git gide azalmaktadır. Esnekliğin azalması cildimizin genç görünümün...