10 Aralık 2021 Cuma
Kitap Tanıtımı / Müslümanca Yaşamak /Rasim Özdenören
7 Aralık 2021 Salı
HALK SAĞLIĞI / Okul Çağı Çocuklarında Beslenme
Sağlıklı beslenmenin yanı sıra çocukların daha hareketli bir yaşam tarzı benimsemeleri, fiziksel aktivite düzeylerinin arttırılması ve bu konuda desteklenmeleri çocukların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerine önemli katkılar sağlayacaktır.
- Okul çağı çocukları için günlük tüketilmesi önerilen besin grupları ve diğer öneriler için tıklayınız.
Değerli Eğitimciler, Okul çağı, büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu ve yaşam boyu sürebilecek davranışların büyük ölçüde oluştuğu çok önemli bir dönemdir. Bu dönemde çocuklar yetersiz ve dengesiz beslenirse, hastalıklara karşı dirençsiz olur; sık hastalanır, hastalığı ağır seyreder ve devamsızlık nedeni ile okul başarısı düşer.
- Öğrencilerinize ulaştırmanızı istediğimiz mesajlar için tıklayınız.
Sevgili Anne ve Babalar,
Çocuğunuz çok hızlı bir büyüme ve gelişme dönemi içinde bulunmaktadır. Eskisinden daha fazla ev dışında beslenmektedir. Acaba çocuğunuzun büyümesi ve gelişmesi için gerekli olan besinleri ve bunlardan ne miktarda yemesi gerektiğini biliyor musunuz? Yoksa amacınız sadece çocuğunuzun karnını doyurmak mı? Sizce, çocuğunuzun her sevdiği besin onun için yararlı mı? Çocuğunuzun beslenme alışkanlıkları, sağlığı, başarısı çocuğunuzun güçlü ve mutlu olmasını etkiler mi? Bu soruların cevaplarını merak ediyor ve çocuğunuzun sağlıklı büyümesini, gelişmesini ve okul başarısının artmasını istiyorsanız.
- Anne ve babaların dikkat etmesi gereken hususlar için tıklayınız.
Broşür için tıklayınız.
KELİMELER ~ KAVRAMLAR : ADAK
Bir fıkıh terimi olarak nezir, “dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vâcip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vermesi” şeklinde tarif edilmiştir. Kelime, gerek sözlük gerekse terim anlamında Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “nẕr” md.) geçmektedir. İki âyette (bk. el-Bakara 2/270; el-İnsân 76/7) isim olarak tekil, bir âyette (bk. el-Hac 22/29) çoğul, ayrıca iki âyette de Hz. Meryem ve annesine atıfla fiil olarak zikredilmektedir: “İmrân’ın karısı, ‘Rabbim! Ben karnımda olanı sadece sana hizmet etmek üzere adadım, benden kabul buyur; doğrusu her şeyi işiten ve bilen ancak sensin’ demişti” (Âl-i İmrân 3/35). “İnsanlardan birini görecek olursan de ki: Ben Rahmâna oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım” (Meryem 19/26). Bu iki âyet, daha önceki semavî dinlerde de adağın meşrû olduğunu göstermektedir.
Eski Çin’de prensler ve yüksek devlet memurlarının, ittifak veya barış antlaşmalarının onaylanması gibi önemli olaylar vesilesiyle merasimli adakta bulunmaları yaygın bir âdetti. Prensler tarafından sığır veya domuz, memurlar tarafından köpek, halk tarafından da tavuk kurban edilir ve kanı adak adayanların dudaklarına sürülürdü. Çin’de sık görülen bir adak çeşidi de arkadaşlar arasında yapılan ve kanların karıştırılmasıyla onaylanan ebedî kardeşlik adağıydı. Bunun kan akrabalığına denk bir bağ oluşturduğuna inanılırdı. Çin’de yaygın diğer bazı adak çeşitleri ise şiddetli hastalık vb. hallerde bir tanrı veya tapınağa hediye sunmak, oruç tutmak veya haccetmek gibi fiillerdi. Mâbed yanındaki mukaddes ağaca bez bağlamak, dağları ziyaret etmek, mum yakmak vb. birçok adak çeşidinin yaygın olduğu Japonya’da mâbedlerde hususi adak yerleri vardır. Dinî hayatın önemli bir kısmını adakların oluşturduğu Hindistan’da da belli başlı adaklar arasında en önemlileri, belirli günlerde hiçbir şey yememek veya bazı yiyeceklerden kaçınmak suretiyle yapılan perhiz ve oruç tutmaktır. Eski şamanist Türkler’de de suyu kutsama, ağaca bez bağlama, yatırları ziyaret etme ve kurban kesme gibi adaklara rastlanmaktadır.
İslâmiyet’in ortaya çıkması sıralarında adak Araplar’da da günlük hayatta sıkça görülmekteydi. Genellikle, sürüdeki hayvanların 100’e ulaşması, bir erkek çocuk sahibi olma ve savaş kazanma gibi nimetlere erişme veya bir hastalıktan yahut bir tehlikeden kurtulma gayesiyle kurban adanırdı. Bunun yanında, bazı olaylar gerçekleşinceye kadar birtakım davranışlarda bulunmamak gibi bir nevi yemin mânasına adaklar da sıkça görülmekteydi. Meselâ bir kişi veya kabileden öç alıncaya veya o kabileden şu kadar adam öldürünceye yahut bir kuraklık halinde yağmur yağıncaya kadar et, yağ vb. şeyler yememe, şarap içmeme, cinsî ilişkide bulunmama, koku sürünmeme, eğlenmeme gibi adak-yeminlerde bulunulurdu. İtikâfta bulunmak, oruç tutmak da diğer belli başlı adaklar arasında görülmektedir.
Bir dinden diğerine veya bir toplumdan diğer topluma yer yer farklı uygulamalar görülmekle birlikte esasta büyük bir benzerliğin göze çarptığı adak meselesi, temelde insanlar arasında ortak birtakım dinî-psikolojik sâiklerden kaynaklanmaktadır. İslâmiyet, şu veya bu din yahut toplumdaki adak anlayış ve uygulamalarıyla bazı benzerlikler görülse bile, diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da birtakım sınırlamalar getirerek kendine has bir anlayış ortaya koymuştur. İslâm Ansiklopedisi’ne “nezir” maddesini yazan J. Pedersen, Araplar’ın adak konusundaki örf ve âdetlerini uzun uzadıya anlatırken, oldukça sathî bir şekilde ve yer yer anlamından saptırarak temas ettiği adakla ilgili İslâmî hükümleri de bu âdetlerle karışık biçimde vermekle, söz konusu âdetlerden hangilerinin İslâm tarafından tasvip edildiği, hangilerinin edilmediği hususunda tereddütler uyandırmış ve İslâm’da adak konusunun anlaşılmasını güçleştirmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de adağı teşvik eden veya yasaklayan herhangi bir hüküm yoktur. Daha önce de belirtildiği gibi, Hz. Meryem ve annesine atıfla iki adak olayı zikredilmekte ve bazı âyetlerde de (bk. el-Hac 22/29; el-İnsân 76/7) yapılan adakların yerine getirilmesinin lüzumuna işaret edilmektedir. Bu ise, esasen diğer birçok âyette (bk. en-Nahl 16/91; el-İsrâ 17/34) zikredildiği üzere ahde vefa gösterilmesi gerektiğine dair genel İslâmî kuralın bir gereğidir. Hz. Peygamber’in, Allah’a itaat kabilinden olan adakların yerine getirilmesini emretmesine mukabil (bk. Buhârî, “Eymân”, 31; Nesâî, “Eymân”, 29, 41), adak adamayı yasakladığı ve adağın ilâhî takdiri değiştirmeyeceğine işaretle, “Adak hiçbir şeyi değiştirmez (bir başka rivayette, hiçbir fayda sağlamaz), ancak adakla cimrinin malı azaltılmış olur” (Buhârî, “Eymân”, 26, “Ḳader”, 6; Müslim, “Neẕr”, 2) dediği rivayet edilmektedir. Bazı âlimler bunu ve adağı yasaklayan benzeri diğer hadisleri zâhirî mânasıyla anlarken diğer bazı âlimler te’vil yoluna gitmişlerdir. Bunlara göre söz konusu hadislerdeki yasak, kişinin yapmakla yükümlü olmadığı bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz verip onu üstlendikten sonra sözünden dönmekten sakınması gerektiğine ve adağın mânevî sorumluluk getiren bir iş olduğuna işaret etmektedir. Aksi halde, adak adamak anlamsız ve geçersiz bir şey olurdu. Oysa birçok âyet ve hadiste adakların yerine getirilmesi emredilmiştir. Bu hadislerden anlaşılan bir diğer husus da adağın insana bir fayda sağlamayacağı ve bir zararı gidermeyeceği, yani adakla ilâhî takdirin değişmeyeceği gerçeğidir. Bunun aksi bir düşünceyle adak adamak, İslâm inancıyla bağdaşmadığından yasaklanmıştır (bk. Tâcü’l-ʿarûs, “nẕr” md.; Şevkânî, VIII, 271).
Konuyla ilgili âyet ve hadislere dayanan fıkıh âlimleri, adak adamanın dinî hükmü hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hanefîler’e göre adak, ister mutlak ister muallak olsun, mubahtır. Ancak adamak veya adamamak konusunda dinî bir yükümlülük söz konusu değildir. Mâlikîler’e göre mutlak adak müstehaptır; fakat devamlılık arzederse (meselâ her pazartesi oruç tutmayı adamak gibi), mekruh olur. Muallak adak ise Bâcî’ye göre mekruh, İbn Rüşd’e göre mubahtır. Mâlikî mezhebinde tercih edilen görüş ikincisidir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise adak adamak tenzîhen mekruhtur. Bunlara göre adak yasağıyla ilgili hadisler, adakların yerine getirilmesini emreden naslar göz önüne alınırsa, harama değil de kerahete delâlet eder. Diğer taraftan, Resûlullah’ın ve önde gelen ashabının adakta bulunmayışları, adağın müstehap olmadığının bir başka delili sayılmıştır. Sonuç olarak, adak İslâmiyet’te umumiyetle sevaba vesile olan bir davranış sayılmamış, ancak adanınca da yerine getirilmesi hususunda hassasiyet gösterilmesi istenmiştir.
Adağın Şartları:
Adağın geçerli olabilmesi için adanan şeyde bulunması gereken şartlar şunlardır:
Türbelerde mum yakma, bez bağlama, horoz kesme, şeker ve helva dağıtma gibi halk arasında görülen adak âdetlerinin de dinde yeri olmadığını belirtmek gerekir.
Adağın Çeşitleri:
Mutlak Adak:
Muallak (Mukayyet) Adak:
Adağın Hükmü:
Adak hükmünün ne zaman ve ne şekilde sabit olacağı hususu, adağın mutlak ve muallak olmasına, gelecek bir zamana bağlanıp bağlanmamasına, bir mekânla mukayyet veya adanan şeyin bedenî veya malî bir ibadet olup olmamasına göre değişmektedir. Adak herhangi bir şart veya zamana bağlanmamışsa (mutlak adak), adanır adanmaz borç terettüp eder ve bu borcu hemen yerine getirmek müstehap olur. Bir şarta bağlanan adağın (muallak adak) yerine getirilmesi ise o şart gerçekleşince vâcip olur. Şart gerçekleşmeden önce adak yerine getirilirse geçersizdir; yapılan ibadet ise nâfile sayılır; şart gerçekleşince yeniden ifası lâzımdır. Bu, adağın gerçekleşmesi istenen bir şarta bağlanması (nezrü’t-teberrür) halindedir. Adak, gerçekleşmesi istenmeyen bir şarta bağlanmışsa (nezrü’l-lecâc), şart gerçekleşince adanan şeyin yerine getirilmesi veya yemin kefâreti ödeme arasında muhayyerlik söz konusudur.
Yerine Getirilmesi Gelecek Bir Zamana Bağlanan Adak:
Mekânla Mukayyet Adak:
Bir kimse adağını yerine getirmeden ölürse, mecbur olmamakla beraber, velileri onun adına adak borcunu ödeyebilirler. Hanbelîler’e göre hac, oruç, sadaka, itikâf gibi bedenî ve malî ibadetlerde niyâbet geçerlidir; ancak namaz başkası adına kılınamaz. İmam Şâfiî’nin bir görüşüne göre oruçta da niyâbet olmaz; her gün için bir fakir doyurulur. İmam Mâlik’e göre hiçbir bedenî ibadette niyâbet geçerli değildir. Hanefîler de, malî yönü bulunan hac hariç, bedenî ibadetler konusunda bu görüştedirler. İbn Hazm ise namaz da dahil olmak üzere velilerin adağı yerine getirmekle mükellef olduğu görüşündedir. Üzerinde malî bir adak borcu olarak ölen kimsenin bu borcunun malından ödenmesi hususunda Mâlikî ve Hanefîler vasiyette bulunmasını şart koşarlar. Diğer âlimlere göre vasiyet etmese de malından ödenmesi gerekir.
Adak yalnız Allah rızası için yapılır. Başka herhangi bir kimse adına adakta bulunmak haramdır. Adanan namaz, oruç, hac, vb. bir ibadet normal bir ibadet gibi ifa edilirken adak kurbanı, udhiyye veya nâfile olarak kesilen diğer kurbanlardan farklı hükümlere tâbidir. Adak adayanın kendisi, eşi, çocukları ve torunları, anne ve babası, dede ve nineleri adak kurbanının etinden yiyemezler; yedikleri takdirde karşılığını fakirlere sadaka olarak vermeleri gerekir (bk. KURBAN).
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 337-340 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
6 Aralık 2021 Pazartesi
RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN (50) / ALLAH KORKUSU (1)
·
Âyet-i
Kerimeler:
1) “Sadece
benden korkun.” Bakara Sûresi (2), 40
Âyetin
tamamının anlamı şöyledir: “Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi
hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve
sadece benden korkun.”
İsrâil, Ya’kûb
aleyhisselâm’ın lakabıdır. Allah Teâlâ, Hz.Ya’kûb gibi seçkin bir kuluna nisbet
ederek andığı Tevrat ehli yahudilere hitap ederek, kendilerine vermiş olduğu
büyük nimeti düşünüp hatırlamalarını emretmektedir. Bu büyük nimet, kitap ve
peygamberliktir. Medine’ye hicret eden Resûl-i Ekrem Efendimiz, onlara İslâm’ı,
Kur’ân’ı ve kendisini arzetmiş ve beklenilen peygamberin kendisi olduğunu
belirtmişti. Çünkü yahudiler, bir peygamberin geleceğini ve onun son peygamber
olacağını biliyorlar ve onu bekliyorlardı. Allah onlara sözlerinde durmalarını
hatırlattı ve ahidlerini bozmaktan, fitne ve ahlâksızlıklara sapmaktan
kaçınmalarını, sadece Allah’tan korkmalarını emretti. Onlar yine bu emri de
yerine getirmediler. Allah’tan korkmayarak sapıklıklarını sürdürdüler.
2) “Şüphesiz
Rabb’inin yakalayıp tutuşu pek şiddetlidir.” Bürûc
Sûresi (85), 12
Âyet-i kerîmede, Allah Teâlâ’nın zâlimleri, zorbaları, topluma eziyet ve işkence edenleri, büyüklük taslayanları hesaba çekmesinin ve cezalandırmasının çok şiddetli olacağı hatırlatılmakta ve onların feci sonları haber verilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de buna benzer tehditleri ihtivâ eden “vaîd âyetleri” dediğimiz âyetler, epeyce bir yer tutar.
3) “İşte
Rabbin, kasabaların zâlim halkını yakaladığı zaman böyle yakalar. Çünkü O’nun
yakalaması, çok acı ve çok çetindir. Şüphesiz âhiret azâbından korkanlar için
bunda elbette ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir
gündür ve o gün bütün mahlukatın hazır bulunduğu bir gündür. Biz onu sadece
sayılı bir süre için erteliyoruz. O gün geldiği zaman hiç kimse O’nun izni
olmadan konuşamaz. Oraya toplananlardan kimi bahtsız; kimi bahtiyardır.
Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada bir soluk alıp verişleri vardır ki!” Hûd Sûresi
(11), 102-106
Peygamber Efendimiz: “Allah Teâlâ, zâlime, zulmünden vazgeçmesi için bir süre tanır. Neticede onu yakaladı mı, artık bırakmaz” buyurmuş, sonra da: “Rabbin kasabaların zalim halkını yakaladığı zaman böyle yakalar” Hûd sûresi (11), 102] âyetlerini okumuştur (Tirmizî, Tefsîru sûre (11), 12).
Kur’ân-ı Kerîm, kıyamet zelzelesini çeşitli sûre ve âyetlerde anlatır. Bu zelzele, yerin şiddet ve dehşetle sarsılmasıdır. Bu âyette, öncelikle insanların kendilerine emredileni yapmak, yasaklanan şeylerden de kaçınmak suretiyle Allah’tan korkmaları emredilmektedir. Çünkü Allah’a inanan, imanlarının gereği olarak sâlih ameller işleyen, Allah’a gerçek anlamda kulluk yapanlar ve takvâ sahibi olanlar kıyamet zelzelesinden emin olacaktır.
4 Aralık 2021 Cumartesi
ÖĞRENCİLERE HAFTANIN 5 GÜNÜ 1 ÖĞÜN YEMEK VERİLSİN İMZA KAMPANYASI! (Talep, Tam Gün Eğitim Veren Devlet Okulları İçin)
talebimizi ilgili makamlara ve şahıslara
REKLAM ÜCRETİ ÖDEYEREK
Kitap Tanıtımı ღ💗ღ Yazar Şüheda Derya Terzi ❀💗❀ A'MAK-I ERVAH
Kitap Özgün <kitapokuyalim@gmail.com> okunmadı, 00:18 (10 dakika önce) alıcı gonulerleri@googlegroups.com 2007 de birkaç...
-
Türkiye çok vahim bir iddia ile karşı karşıya! Milyonlarca saf, masum, melek ruhlu, gencecik çocukların cinsiyetine tıbbi müdaha...
-
Bakara Sûresi'nin 246 - 251. Ayet'i Kerimeleri Arasının Mealleri ve Tefsirleri Bakara Suresi 246. Ayet-i Kerimenin ...
-
Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs ve 24-25-26 Mayıs Hafta Sonu 2 ayrı İstanbul & Kapadokya Turu Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi ...
-
Bakara Sûresi 258, 259 ve260. Ayet-i Kerimelerin Meal ve Tefsirleri Bakara Suresi 258. Ayet-i Kerimenin Meali "All...
-
02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...