11 Ocak 2011 Salı

HADİS-İ ŞERİFLER ... KONU:DUANIN KEYFİYETİ



ÜÇÜNCÜ FASIL
DUANIN KEYFİYETİ
Umumî Açıklama:
Duanın makbul olması için, dua edenin hey´eti, tavrı yeterli değildir. Duanın mahiyeti de ehemmiyetlidir. Bir başka ifade ile neler istenmeli, taleb edilmelidir. İşte, bu fasılda duanın keyfiyetini ve mahiyetini açıklayan rivayetler görülecektir.
1. (1772)- Fadâle İbnu Ubeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:
     "Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp:
     "Biriniz dua ederken, Allahu Teâla´ya hamd u senâ ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât okusun, sonra da dilediğini istesin" buyurdu."
[Tirmizî, Daavat 66,(3473, 3475); Ebû Dâvud, Salât 358, (1481); Nesâî, Sehv 48, (3, 44).]

AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, duanın makbul olması için mahiyetce nasıl olması gerektiği hususunda bilgi vermektedir. Allah´a hamd ve sena ile başlanmalı ve mutlaka Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salâtu selâm okunmalıdır. Böylece hamdele ve salvele okunduktan sonra duaya geçilmelidir.


2- Hadisin Tirmizî´de gelen bir vechine göre: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (Ashâbıyla Mescid´de) otururken biri gelerek namaz kılar ve sonra: "Rabbim bana mağfiret et, bana rahmet et" diye dua eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ey namaz kılan kişi, acele ettin. Namazı kılıp oturdun mu, Allah´a lâyık olduğu şekilde hamdet, bana salât oku. Sonra Allah´a dua et" dedi. Râvi der ki: "Bundan sonra bir başkası daha namaz kıldı, önce Allah´a hamdetti, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât okudu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buna da şunu söyledi:
"Ey namaz kılan kişi dua et, icabet göreceksin!"

3- Salât, dua demektir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât okumak, O´na dua etmektir. Umumiyetle: "Allahümme salli alâ Muhammedin..." "Ey Allah´ım Muhammed´e salât (mağfiret, rahmet, bereket) et...!" diye başlayan mesnun, sabit formülleri vardır.
     Salât kelimesi dilimizde hem namaz, hem de dua kelimeleriyle karşılanır. Yani Arapça olan salât sadece dua demek değildir. İslâm´ın resmî ibadeti olan namaz mânasına da kullanılmaktadır.

4- Duanın makbul olma âdâbından biri de, müteâkip hadiste belirtileceği üzere, yaptığımız duanın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e salât ile sona ermesidir.

2. (1773)- Hz. Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Dua sema ile arz arasında durur. Bana salât okunmadıkça, Allah´a yükselmez. [Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun.]"

[Tirmizî, Salât 352, (486). Tirmizî, bunu Hz. Ömer (radıyallahu anh)´e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezîn ise merfu olarak rivayet etmiştir.]
AÇIKLAMA:

1- Bu rivayetin, köşeli paranteze ([...]) kadar olan kısmı, Tirmizî´de mevcuttur ve mevkuftur, yani Hz. Ömer´in sözü olarak kaydedilmiştir. Rezîn, metinde görüldüğü üzere, tam olarak kaydetmiştir ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e nisbet etmektedir. Merfu rivayeti varsa da sahih olanı mevkuf olmasıdır. Ancak muhakkik olan muhaddisler, bu çeşit hükmün reyle verilemeyeceği prensibinden hareketle, hadisin hükmen merfu olduğuna hükmederler.

2- Duanın Allah´a yükselmesi, Allah´a mekan izafesi değildir. Allah´a yükselme, Kur´ânî bir tâbirdir ve kabule mazhar olma mânasına gelir: "Güzel sözler O´na yükselir, o sözleri de sâlih amel yükseltir" (Fâtır 10).
3- Maşraba teşbihine gelince: Yolcu, bineğine yol eşyalarını, azığını yükledikten sonra, son olarak, hın-i hacette kullanmak üzere maşrabasını semerin arkasına takar. Maşraba, yolcu nazarında pek ehemmiyet taşımaz. İşte Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisine yapılacak duayı (salât), bu yolcu maşrabası gibi ehemmiyeti olmayan, tâlî bir şey kılmamalarını, O´na kıymet verip, duanın başında ve sonunda salavâta yer vermelerini tenbih ediyor.

el-Hısnu´l-Hasîn´de, Ebû Süleyman ed-Dâranî duanın âdâbını şöyle tesbit etmiştir:

"Allah´tan bir talebin olduğu zaman:
* Önce Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salât okuyarak başla.
* Sonra,dilediğin talepde bulun,
* Sonra, duanı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salât ile sona erdir.
(Duanı iki salât arasında yapmalısın), zîra Cenâb-ı Hakk, keremiyle bu iki salâtı kabul eder. İki makbul dua olan iki salât arasında yer alan talebini reddetmek O´nun keremine muvafık düşmez."

     Dua´nın kabul şartları üzerine buna benzer bir açıklamayı, Bediüzzaman´dan kaydetmeyi faydalı buluyoruz. Merhum, "mü´minin mü´mine en iyi duası nasıl olmalıdır " sualine cevap sadedinde şu açıklamayı yapar:
     "Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü bazı şerâit dahilinde dua makbul olur. Şerâit-i kabulün içtimâı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevi temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünkü iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur. Hem yâni "gıyâben ona dua etmek", hem hadiste ve Kur´ân´da gelen me´sur (30) dualarla dua etmek.
     hem hulus ve huşu ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki-i mübâreke (mübârek yerlerde), hususen mescidlerde; hem cumada, hususen saat-ı icâbede; hem Şuhuru Selâsede (Üç Aylarda), hususen leyâli-i meşhurede (meşhur gecelerde); hem Ramazan´da, hususen Leyle-i Kadir´de dua etmek kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyyen me´muldür. O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut dua olunanın ahiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez, belki, daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir."
3. (1774)- Hz. İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah´a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salât okuyarak devam ettim. Sonra kendim için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"İşte! İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor" dedi."
[Tirmizî, Cum´a 64, (593).]

AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın "İşte! İstediğin veriliyor" buyurması ve bunu tekrarla te´kid etmesi, İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh)´ un beyan buyurduğu tarzın, duanın makbul olma şartlarına uygunluğunu gösterir. Öyle olmasaydı, müdâhalesi tashihe müteallik olacak idi.

4. (1775)- Hz. Übeyy İbnu Ka´b (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı." [Tirmizî, Daavât, 10, (3382).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, Müslim´de Hz. Musa ile Hz. Hızır kıssasının bidâyetinde bir kısım ziyade ile yer almıştır: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), herhangi bir peygambere dua etmek isteyince kendinden başlardı".

2- Ancak hemen ifade edelim ki, bu hadiste belirtilen husus Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın müstemir ve muttarid bir âdetini, prensibini ifâde etmemektedir. Çünkü, kendisine hiç yer vermeden yaptığı dua örnekleri vardır. Hz. Hâcer kıssasında:
"Allah İsmail´in annesine rahmet buyursun, zemzemi akmaya bıraksaydı tatlı bir pınar olacaktı" der.
     Hassan İbnu Sâbit (radıyallâhu anh) için yaptığı duada da şöyle demiştir: "Rabbim onu Rûhu´l-Kudüs´le (Cebrail) takviye et, güçlendir."
     İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)´a da şöyle dua etmiştir: "Rabbim onu dinde âlim kıl."

     Hz. Lût (aleyhisselâm)´a duası şöyledir:  "Allah Lût´a rahmet buyursun O, çok muhkem bir kaleye sığınmıştı."
5. (1776)- Ebû Müsabbih el-Makrâî, Ebû Züheyr en-Nümeyrî (radıyallahu anh)´den naklen anlatıyor: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber çıktık., Derken bir adama rastladık. Sual (ve Allah´tan talep) hususunda çok ısrarlı idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu dinlemek üzere durakladı. Ve:
     "Eğer (duayı) sonlandırırsa vâcib oldu!" buyurdu. Kendisine:
     "Ne ile sonlandırırsa ey Allah´ın Resûlü!" denildi.
     "Âmin ile" dedi, uzaklaştı. Adama: "Ey fülan! duanı âminle tamamla ve de gözün aydın olsun!" dedi."
[Ebû Dâvud, Salât 172, (938).]

AÇIKLAMA:

1- Tîbî hadisten şu neticeyi çıkarır: "Bu hadis, dua eden kimseye, duanın sonunda âmin demesinin müstehab olduğuna delildir. Ancak imam dua ediyor ve cemaat âmin diyorsa, imamın ayrıca âmin demesine hâcet yoktur, cemaatin âmini ile iktifa eder." Aliyyu´l-Kârî, bu görüşe katılmaz: "Namazda, kıyasa göre imam da âmin demelidir, namaz dışında da uygun olanı hem imam, hem cemaat her ikisinin de âmin çekmesidir" der.

2- Hadiste geçen "vâcib oldu" tâbiri "cennet vâcib oldu" demektir.Böylece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duada ısrar etmeyi, mübâlağaya yer vermeyi teşvik etmiş olmalıdır. Az ve ısrarsız dua bir nevî istiğna alâmetidir, kulluk edebine yakışmaz. Duada ısrar, pekçok hadiste övülmüştür.

6. (1777)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri dua edince "Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!" demesin. Bilâkis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teâla Haretleri´ni kimse icbar edemez." [Buhârî, Daavât 21, Tevhîd 31; Müslim, Zikr 7, (2678-79); Muvatta, Kur´an 28 (1, 213); Tirmizî, Daavât 79 (3492); Ebû Dâvud, Salât 358, (1483); İbnu Mâce, Dua 8, (3854).]

AÇIKLAMA:1- Bu rivâyet, yapmak istediği her şeyi Allah´ın meşietine bırakmakla emredilmiş olan mü´minin (Kehf 24) Allah´tan taleb ettiği şeyde azimli davranmasını, Allah´ın meşîetine (yani dilemesine) bırakmadan, kesin bir üslubla istemesini emretmektedir.
Bazı âlimler, buradaki azmin mânasını "icabet hususunda Allah hakkında hüsn-i zan etmektir" diye te´vil etmişlerdir.

2- Hadisin Müslim´de gelen bir vechinde "Rağbeti büyültsün" emreder. Bu ifade şârihlerce: "Duayı tekrar etmek, ısrarla üzerinde durmak sûretiyle duada mübâlağa etsin" diye anlaşılmıştır. Mamafih, bununla "büyük çok şeylerin istenmesi" de anlaşılmıştır. Bu son mânayı te´yîd eden bir karîne aynı hadisin sonunda yer alan "Zîra Allah´a hiç bir şey büyük gelmez" ifâdesidir

3-Hadis, Cenab-ı Hakk´tan azimle, ısrarla istemek gerektiğini, "dilersen affet, dilersen rızık ver." gibi Allah´ın dilemesine (meşietine) bırakmamak gerektiğini ifâde ettikten sonra bunun sebebini son cümlede belirtmektedir: "Allah Teâla Hazretleri´ni kimse icbar edemez." Zîra "dilersen" tâbiri, mecbur edilmesi mümkün olan kimseler hakkında kullanılması münâsiptir ve nezaket ifâde eder. Cenab-ı Hakk ise bundan münezzehtir, öyle ise meşîete tâlik etmenin bir ifâdesi yoktur.
     Hadisteki yasağı izah sadedinde, "dilersen affet" gibi meşîete tâlik edilen ifâdelerde "taleb edilen şey ve talepde bulunulan Zât hakkında bir nevi istiğna mânası mevcuttur", denmiştir. İki mâna da sahih ise de, önceki evlâdır.
     İbnu Battâl der ki: "Bu hadisten, kişinin dua ederken, matlûbunu, elinden gelen bütün gayreti sarfederek taleb etmesi, isteğine icâbet edileceği husûsunda ümid içinde bulunması, fakat -Kerim olan bir Zât´tan talepde bulunması haysiyetiyle asla ümitsizliğe düşmemesi gerektiği anlaşılmaktadır."
     İbni Uyeyne de şöyle demiştir: "Kişiyi, kusurunun büyüklüğü (ümitsizliğe sevkederek) dua etmesine mâni olmamalıdır Zira, Cenab-ı Hakk, mahlûkatının en kötüsü olan İblis´in bile duasına icâbet etmiştir. Zira İblis: "İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver!" dedi de Allah: "Sen, kendisine mühlet verilenlerdensin" (A´raf 14-15) diyerek duasını kabul etti".

7. (1778)- Ebû Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (müdahele ederek):
"Nefislerinize karşı merhametli olun. Zîra sizler, sağır birisine hitab etmiyorsunuz, muhâtabınız gâib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zât´a, Allah´a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zât, her birinize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi."
[Buhârî, Daavât 50, 67, Cihâd 131, Meğâzî 38, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44, (2704);Tirmizî, Daavât 3, 59, (3371, 3457); Ebû Dâvud, Salât 361. (1526, 1527. 1528).]

AÇIKLAMA:
1- Bu hadiste, tekbir "dua" olarak tavsif edilmektedir.Tekbir, bir talep için değil, zikrullah için söylenmiş olmasına rağmen dua olarak tavsifi, aslında duanın da zikrin de bir ibâdet, yani kulluk tezahürü olmasından ileri gelir.

2- Yüksek sesle tekbir getirenlere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, "Nefislerinize karşı merhametli olun" buyurması, gereksiz yere kendinizi yormayın demektir. Zîra tekbir, alçak sesle de olsa, Cenâb-ı Hakk işitecektir.
8. (1779)- Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir kimsenin: "Ya Rabbi, senden nimetin kemâlini taleb ediyorum" dediğini işitmişti. Sordu:
"Nimetin kemâli nedir "
"Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ümîd ettim" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
"Sordum, zîra, nimetin kemâli cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır" dedi. Bir başkasının da şöyle dediğini işitti:
"Ey celâl ve ikrâb sâhibi Rabbim!" hemen şunu söyledi:
"Duana icâbet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste" derken, bir başkasının:
"Ya Rabbi senden sabır istiyorum!" dediğini işitmişti, ona da:
"Allah´tan bela istedin, afiyet iste!" dedi.
[Tirmizî, Daavât 99, (3524).]

AÇIKLAMA:
1- Bu hadiste, dua ederken talep edilen temâmu´n nimet´in ne olduğu hususunda talep eden kimseyi işitince, bununla neyi taleb etmekte olduğunu sormuştur. Adam "Müstecab bir dua olarak onunla dua ediyorum, o sayede arzum yerine geliyor" demek istemiş, hayır kelimesiyle de matlûbunu belirtmiştir. Böylece anlaşılmıştır ki, "çok mal" istemektedir. Nitekim "Birinize ölüm geldiği zaman eğer mal bırakıyorsa." (Bakara 180) meâlindeki ayette hayır kelimesi "mal" mânasında kullanılmıştır. Resûlullah (aleyhisselâtu vessâlam) adamın davranışını red ve tashih maksadıyla: "Temâmu´n -nimet (yani nimetin kemali, tamamlanması) cennettir, ateşten kurtulmaktır" açıklamasını yapar. Bu sözleriyle şu âyeti hatırlatmış olmaktadır: "Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur." (Âl-i İmrân 185).

2- Hadiste geçen celâl ve ikram sahibi tâbiriyle, "büyüklük ve azamet sâhibi, dostlarına yâni velî kullarına ikramı bol olan Allah" kastedilmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, "Ya zel celâl ve´l-ikrâm" diyerek duaya başlayan kimseye: "Duana icâbet edilmiştir, ne arzu ediyorsan durma iste!" demesini değerlendiren âlimler, bu sözle başlanan duanın müstecab olacağı hükmünü çıkarmışlardır.
9. (1780)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı." [Ebû Dâvud, Salât 358, (1482).]

AÇIKLAMA:1- Özlü diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı câmi kelimesinin cem´i (çoğulu) olan cevâmi´dir, az kelime ile çok mâna ihtiva eden demektir. Çok mânadan maksad, hem dünyaya hem de âhirete ait hayırlardır. Şu âyet-i kerîme özlü duaya en güzel örnektir:
"Rabbimiz, bize dünyada da âhirette de iyilik ver ve bizi ateşten koru" (Bakara 201).
     Dünya ve âhiret için afiyet taleb eden dualar da böyledir. Aliyyü´l-Kârî der ki:
"Câmi (özlü) dualardan maksad, her eşit sâlih gayeleri cemeden, Allahu Teâla hazretlerine övgüyü, senâyı ve isteme âdâbını cemeden dualardır".
     el-Muzhir´in açıklaması şöyle: "Bunlar kelimeleri az, mânaları çok olan dünya ve âhiret meselelerine şâmil dualardır." Şu duada olduğu gibi: "Allah´ım, senden af; din, dünya ve âhiretim için âfiyet, diliyorum."
     Şu dua da bir başka örnektir: "Allah´ım senden hidâyet, takva (Allah korkusu), iffet (dünyevî arzulardan korunma), ve (gönül) zenginliği istiyorum."      Bu örnekler hep Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan mervî me´sûr dualardır. Dikkat edilirse taleb edilen şeyler hep mutlaktır: Hidâyet, takva, iffet, zenginlik. Böylece dünyevî, uhrevî, maddî ve mânevî her çeşidi kastedilmiş olmaktadır. Câmi (özlü) kelâm deyince bu kastedilmektedir.
     Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadislerinde, "Bana cevâmiu´lkelîm (özlü sözler) verildi" buyurur.
10. (1781)- Hz. İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı." [Ebû Dâvud, Salât 361, (1524).]
AÇIKLAMA:
Daha önce de geçtiği üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ısrar ve tekrar tavsiye etmektedir. Bu rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, dua veya istiğfar ettiği zaman üçer sefer tekrarladığını göstermektedir.

10 Ocak 2011 Pazartesi

İstanbul Anadolu Yakasındaysanız, her pazartesi DAVETLİSİNİZ...

CELAL BAYAR ÜNİV. 'ne, 12 Prof., 31 Doç., 22 Yar. Doç. Alınacak

Gönül Erleri Mail Grubumuza Duyurulur...
12 Profesör, 31 Doçent, 22 Yardımcı Doçent Alınacak
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
ÜNİVERSİTEMİZ  BİRİMLERİNE ALINACAK
ÖĞRETİM ÜYELERİNE İLİŞKİN İLANIMIZ  

İLAN TARİHİ : 07.01.2011 Cuma  
SON BAŞVURU TARİHİ : 21.01.2011 Cuma Günü Mesai Bitimi  

T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ’NDEN  

     Üniversitemiz Akademik birimlerine, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ve Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliği’nin ilgili hükümleri ile Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Elemanı Kadrolarına Başvurma Atama ve Görev Süresi Uzatımı İle İlgili Yönerge hükümleri doğrultusunda Öğretim Üyesi alınacaktır.  

     MÜRACAATTA ARANACAK  ŞARTLAR:  

PROFESÖRLER İÇİN
- Profesör kadroları daimi statüdedir.
- Dilekçe (Başlıca araştırma eseri belertilecektir), Özgeçmiş, Doçentlik Belgesi onaylı sureti, Öğrenim Belgeleri, Nüfus Cüzdan Sureti ile 2 adet fotoğraf,
- Bilimsel çalışma ve yayınlarını kapsayan 6 (Altı) takım dosya ,  

DOÇENTLER İÇİN
- Doçent kadroları daimi statüdedir.
- Dilekçe, Özgeçmiş, Doçentlik Belgesi onaylı sureti, Öğrenim Belgeleri, Nüfus Cüzdan Sureti ile 2 adet fotoğraf,
- Bilimsel çalışma ve yayınlarını kapsayan 4 (Dört) takım dosya ve yayın listesi   

YARDIMCI DOÇENTLER İÇİN  
- 2547 Sayılı Kanun’un 23. maddesinde belirtilen şartları taşımak,
- Dilekçe, Özgeçmiş, Nüfus Cüzdanı Sureti, Doktora Belgesi, Öğrenim Belgeleri ile 2 adet fotoğraf,
- Bilimsel çalışma ve yayınlarını kapsayan 4 (dört) takım dosya ve yayın listesi
- Yardımcı Doçent adaylarının yabancı dil sınav tarihleri daha sonra belirlenecek ve adaylara başvurdukları birim tarafından duyurulacaktır.  

GENEL ŞARTLAR
 - Adayların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. maddesindeki genel ve ilanda belirtilen diğer koşulları taşımaları gerekmektedir.
- Yurtdışı Kurumlardan alınan diplomaların Üniversitelerarası Kurulca Denkliği’nin onaylanmış olması şarttır.
- İlan şartlarımızı taşıyan adaylar ilanımızın yayınlandığı tarihten itibaren 15 gün içerisinde; Profesör ve Doçent adayları Üniversitemiz Rektörlüğü Personel Dairesi Başkanlığına, Yardımcı Doçent adayları ise ilgili birimlere bizzat başvurmaları gerekmektedir.  
- “Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Elemanı Kadrolarına Başvurma Atama ve Görev Süresi Uzatımı ile İlgili Yönerge” Üniversitemiz İnternet Sitesinde yer almaktadır. (http://www.bayar.edu.tr)  
- Posta ile yapılan müracaatlar dikkate alınmayacaktır.

İlan Edilen Kadrolar
İlan edilen kadroları görmek için yukarıdaki mavi renkli yazıya tıklayıp
Celal Bayar Üniversitesi'nin sitesine bağlanabilirsiniz...
_______________________________________________________________
Konu ile ilgili bilgi almak için:
236 - 237 28 86'dan 130
personel@bayar.edu.tr

9 Ocak 2011 Pazar

İSLAM TARİHİ ... HER TARAFA SERİYYELER GÖNDERİLMESİ


 İ  S  L  A  M    T  A  R  İ  H  İ
HER TARAFA SERİYYELER GÖNDERİLMESİ
     Mekkeli müşrikler herşeye rağmen, Peygamberimiz ve Müslümanların peşini bırakmış değillerdi. Medine'deki Yahudî ve münafıklarla el altından gizli gizli işbirliklerini sürdürerek İslâm nûrunu söndürmeye, Resûl-i Kibriyanın vücudunu ortadan kaldırmaya matuf faaliyetlerine aralıksız devam ediyorlardı.
     Medine'yi teşkilatlandıran Resûl-i Ekrem Efendimiz bunlara karşı tedbirler almaya başladı. Düşman her türlü hile ve desiseye başvururken elbette tedbirsiz kalınamazdı.
Peygamber Efendimiz, herşeyden önce iktisadî harp usûlünü tatbik etmek istiyordu. Bu maksadla da Kureyşin Suriye'ye giden ticâret yolunu kontrol altında tutmayı uygun buldu.
Düşündükleri bir diğer tedbir de, civarda yaşayan kabilelerle sulh anlaşmaları yapmaktı. Böylece onları Mekkeli müşriklerin sinsî emellerine âlet olmaktan kurtarmış ve Kureyşi tek başına bırakmış olurdu.
     Bu maksat ve gayelerle henüz Hicretin ilk yılında etrafa seriyyeleri göndermeye başladı. Bu seriyyeler herhangi bir yere hücum etmek ve kan akıtmak maksadıyla yola çıkarılmıyordu. Nitekim görüleceği gibi ilk seriyyeler, biri istisna edilirse bir damla kan dökmemişler ve hiç bir kabileyi yağmalamamışlardır.
     Yola çıkarılan bu seriyyelerin belli başlı vasfı Kureyşli müşrikleri iktisadî baskı altında tutmak, onlara bu yolda bir nevi ihtarda bulunmaktı. "Eğer siz şiddet siyasetinize devam ederseniz, biz de yapacağımızı biliriz. Can damarınız demek olan ticaret yolunuz elimizdedir, aklınızı başınıza alın!" demekti.
     Bu seriyyelerin gördüğü bir başka mühim vazife de, Medine'nin etrafını kontrol etmekti. Herhangi bir tehlikenin söz konusu olup olmadığını, düşmanın ne gibi hazırlıklar içinde bulunduğunu araştırıp haber almaktı.

     İlk Seriyye
     Medine'ye hicretlerinden 7 ay sonra Ramazan ayında Resûl-i Ekrem Efendimiz, amcası Hz. Hamza'yı Mekkeli muhacirlerden 30 kişilik bir süvarî grubunun başında, Kureyş müşriklerinden üç yüz kişilik bir birliğin muhafazasında Şam'dan Mekke'ye gitmekte olan ticaret kervanını gözetlemek için gönderdi. (447)     Süvari birliğinin içinde Ensardan bir tek Müslüman yoktu. Çünkü onlar, sadece Medine içinde korumak üzere Peygamber Efendimize söz vermişlerdi. Bu sebepledir ki, Resûl-i Ekrem, Bedir Muharebesine kadar Ensardan hiç kimseyi askerî seferlere göndermemiştir. (448)
     Medine'den yola çıkan Hz. Hamza, iys nahiyelerinden biri olan Seyfü'l-Bahre'de içinde Ebû Cehil'in de bulunduğu Kureyş kervanı ile karşılaştı. Taraflar çarpışmaya hazırlanırken, iki tarafın da dostu ve müttefiki bulunan Cühenîlerin reisi Mecdiy bin Amr aralarına girip çarpışmalarına mani oldu.
     Kureyş, kervanı ile Mekke'ye doğru yol alırken, Hz. Hamza da beraberindeki Müslümanlarla Medine'ye geri döndü. (449)     Peygamber Efendimiz çarpışma çıkmamış olmasından memnunluk duydu.

     Ubeyde bin Haris Seriyyesi
     Hz. Hamza'nın Medine'ye dönüşünden sonra, Peygamber Efendimiz Şevval ayında Ubeyde bin Hâris'i Nabiğ Vadisine gönderdi. Mâiyetinde, muhacirlerden altmış süvari vardı.1Nabiğ Vadisine giden Hz. Ubeyde, orada Kureyş müşriklerinden 200 kişi ile karşılaştı. Birbirlerine hafif ok atışlarında bulundular. Müslümanların safında ilk ok, Sa'd bin Ebî Vakkas Hazretleri tarafından atıldı. Allah yolunda atılan ilk ok bu oldu.
     Bunun dışında herhangi bir çatışma olmadan iki taraf birbirlerinden uzaklaştı.
Bu arada Müslüman olan, fakat bir türlü fırsatını bulup Müslümanlar arasına katılamayan Mikdad bin Amr ile Utbe bin Gazvan da bu durumu fırsat bilerek müşrikler arasından ayrılarak mücahidlere katıldılar.

     *Seriyye, Peygamberimizin bizzat bulunmayıp, Sahabîlerden herhangi birisinin kumandası altında gönderdikleri askerî birliklere denilir. En azı 5 kişilik, en çoğu da 300-400 kişilik olur.
447. Sîre, 2/245; Tabakât, 2/6
448. Tabakât, 2/6
449. Tabakât, 2/6
Kainat' ın Efendisi (ASM)
Salih Suruç

8 Ocak 2011 Cumartesi

Sağlık Bakanlığına 30 (otuz) müfettiş yardımcısı alınacak

SAĞLIK BAKANLIĞI
MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI DUYURUSU



     Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına 19-20 Mart 2011 tarihlerinde Ankara’da yapılacak yazılı sınavla, bu sınavda başarılı olanlara tarihi daha sonra bildirilecek sözlü sınavla 30 (Otuz) adet Müfettiş Yardımcısı alınacaktır.
     Sınava katılmak isteyen adayların, 07 Şubat 2011 tarihinden 18 Şubat 2011 tarihi mesai bitimine kadar Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına bizzat başvurmaları veya Sınav Başvuru Formu, 2 adet fotoğraf ve KPSS Sonuç Belgesinin aslı veya bilgisayar çıktısı, yüksek öğrenim diploması ve bitirme belgesinin aslı veya onaylı örneğini postayla göndermeleri gerekmektedir. Postadaki gecikmeden dolayı süresinde ulaşmayan müracaatlar işleme konulmayacaktır. Sınava başvuru sırasında istenilen belgelerin fotokopileri çekilip aslına uygunluğu görevli tarafından kontrol edildikten sonra söz konusu belgeler ilgililere iade edilir.
     Sınava katılmak isteyenler Başvuru Formu ve sınavla ilgili bilgileri içeren duyuru metnini Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığından (İstanbul Cad. No:52 Ulus/Ankara) ve İl Sağlık Müdürlüklerinden temin edebileceklerdir. Başvuru Formu www.saglik.gov.tr adresinden de temin edilebilecektir.



     1-MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI SINAVINA KATILABİLME ŞARTLARI


     Müfettiş yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için adayların aşağıdaki nitelikleri taşıması gerekir:
a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48’inci maddesinde belirtilen genel nitelikleri taşımak,
b) Tabip, diş tabibi, eczacı, kimya mühendisi, kimyager olmak veya hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, idari bilimler, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden, sağlık idaresi yüksek okulundan veya bunlara denkliği kabul edilmiş yurtiçi ve yurtdışındaki öğretim kurumlarından birini bitirmiş olmak,
c) Yazılı sınav tarihinde 30 yaşını doldurmamış olmak,
d) Askerliğini yapmış ya da erteletmiş olmak veya askerlikle ilgili olmamak,
e) Sicili, tutum ve davranışları yönünden müfettişliğe engel hali bulunmamak,
f) Sağlık durumu bakımından yurdun her yerinde görev ve yolculuk yapmaya elverişli olmak,
g) ÖSYM tarafından 27-28 Haziran 2009 ve 10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) sonuçlarına göre;
1- Hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, idari bilimler, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden, sağlık idaresi yüksek okulundan veya bunlara denkliği kabul edilmiş yurtiçi ve yurtdışındaki öğretim kurumlarından birini bitirmiş olan adaylar için KPSSP 67 puan türünden 80 ve daha yüksek puan almış olmak veya Tabip, diş tabibi, eczacı, kimya mühendisi ve kimyager unvanlı üniversite mezunu adaylar için KPSSP 12 puan türünden 80 ve daha yüksek puan almış olmak,
2- Yabancı dil sınav sorularının en az yarısını doğru cevaplandırmış olmak, (Yabancı dil test sınav sonucu ile belirtilen KPSS puanının aynı sınav sonuç belgesinde bulunması gerekmektedir).
3- Başvuruda bulunan adaylar arasında yapılacak başarı sıralamasında en yüksek puanlı 200 kişi içerisinde bulunmak gerekmektedir. KPSSP 67 ve KPSSP 12 puan türleri aynı listede birlikte sıralamaya tabi tutulacaktır (200 üncü adayla aynı puanı almış olanlar da sınava kabul edilecektir).

Sağlık Bakanlığı müfettiş yardımcılığı giriş sınavına iki kez girdiği halde kazanamayanlar sınava başvuruda bulunamazlar.

     2-MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI KONULARI

Müfettiş yardımcılığı giriş sınavı, aşağıdaki konulardan seçilmek suretiyle ve yürürlükteki mevzuat hükümleri esas alınarak yapılacaktır.

     A)Üniversitelerin hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, idari bilimler, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden, sağlık idaresi yüksek okulundan veya bunlara denkliği kabul edilmiş yurtiçi ve yurtdışındaki öğretim kurumlarından mezun olan adayların yazılı sınav konuları:
1-HUKUK
a)Anayasa Hukuku (Genel Esaslar)
b)İdare Hukukunun Genel Esasları, İdari Yargı, İdari Teşkilat
c)Ceza Hukuku(Genel Esaslar ve Kamu Görevlisi Suçları)
d)Medeni Hukuk(Genel Esaslar ve Ayni Haklar)
e)Borçlar Hukuku(Genel Esaslar)
f)Ticaret Hukuku(Genel Esaslar)
g)Ceza Muhakemesi Hukuku(Genel Esaslar)
2-İKTİSAT
a)İktisat Teorisi(Mikro İktisat-Makro İktisat)
b)İktisadi Düşünceler ve Doktrinler Tarihi
c)Para, Banka, Kredi ve Konjonktür
d)Uluslar arası İktisadi İlişkiler ve Teşekküller
e)İşletme İktisadı
f)Güncel Ekonomik Sorunlar
3-MALİYE
a)Genel Maliye Teorisi ve Maliye Politikaları
b)Kamu Giderleri
c)Bütçe
4-MUHASEBE
a)Genel Muhasebe
b)Bilanço Analizi ve Teknikleri
c)Ticari Hesap


     B)Tabip, diş tabibi, eczacı, kimya mühendisi, kimyager unvanlı üniversite mezunu adaylar için sınav konuları:
1) HUKUK
a)Anayasa Hukuku (Genel Esaslar)
b)İdare Hukukunun Genel Esasları, İdari Yargı, İdari Teşkilat
c)Ceza Hukuku(Genel Esaslar)
d)Ceza Muhakemesi Hukuku (Genel Esaslar)
2) Fizik, kimya, matematik gibi ortak okutulan derslerden seçerek cevaplandırılabilecek sorular.


     C)HER İKİ ADAY GRUBU İÇİN
İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinden birisi.

Yazılı sınav, sınav konuları itibariyle test veya klasik sınav şeklinde yapılabilecektir.


     3-SINAV TARİHİ, YERİ VE SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

     YAZILI SINAV TARİHİ VE YERİ

Yazılı Sınav, 19-20 Mart 2011 tarihlerinde Ankara’da yapılacaktır. Sınava katılmaya hak kazanan adaylara sınavın yapılacağı tarihi ve sınavın yapılacağı yeri belirten fotoğraflı “Sınav Giriş Belgesi” verilecektir. Adaylar, sınava Sınav Giriş Belgesi ile fotoğraflı ve onaylı kimlik belgesi (Nüfus Cüzdanı, Sürücü Belgesi) kontrol edildikten sonra alınacaklardır. Adaylar istendiğinde bunları sınav görevlilerine ibraz etmekle yükümlüdürler.


     SINAV SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

     Müfettiş yardımcılığı giriş sınavında; her konu grubu için tam not 100’dür. Yazılı sınavda başarılı sayılabilmek için yabancı dil dışında her konu grubu için alınan notun 60’tan ve notlar ortalamasının da 70’ten az olmaması, yabancı dil sınavından başarılı sayılabilmek için alınan notun 50’den az olmaması gerekir. Yazılı sınav başarı sıralamasında, sınav notu eşit olan adayların bulunması durumunda yabancı dil notu yüksek olan adaya öncelik tanınacaktır. Yazılı sınavda başarı gösteren adaylar arasından en yüksek nottan başlanmak suretiyle alınacak müfettiş yardımcısı sayısının 3 (üç) katını aşmayacak sayıda aday sözlü sınava çağrılacaktır. Sözlü sınava girecek olanların listesi, sözlü sınavın yapılacağı yer, tarih ve saat de belirtilmek suretiyle Teftiş Kurulu Başkanlığında ve www.saglik.gov.tr adresinde ilan edilecek, ayrıca adaylara yazıyla bildirilecektir. Sözlü sınavı başarmış sayılabilmek için alınan notun 70’ten az olmaması gerekmektedir.
     Müfettiş yardımcılığı giriş sınavı notu, yabancı dil notu dışında yazılı sınav notu ile sözlü sınav notu toplamının ortalaması alınarak bulunacaktır. Sınavı başarmış sayılmak için giriş sınav notunun 70’ten az olmaması gerekir. Kadro sayısına göre atanacak adayların belirlenmesinde giriş sınav notu üstünlüğü esas alınacaktır. Giriş sınav notunun eşitliği halinde ise yabancı dil notu yüksek olan adaya öncelik tanınacak, bunların da eşitliği halinde kura çekilecektir. Yazılı ve sözlü sınav sonuçlarına itiraz, sınav sonuçlarının ilanı gününden başlamak üzere 5 gün içinde yapılır. İtiraz mercii, Teftiş Kurulu Başkanlığıdır.
     Müfettiş yardımcılığı giriş sınavında başarılı olanlara Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından gerekli tebligat yapılacak olup kazananların listesi ayrıca www.saglik.gov.tr  adresinde ilan edilecektir. Kazanan adaylar, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Teftiş Kurulu Başkanlığına müracaat etmediği takdirde hakkını kaybedecektir.
     Duyurulur.
Yukarıdaki mavi renkli yazıyı tıklayıp başvuru formu doldurabilir
ilgili mercilere iletebilirsiniz...

Sağlıklı Beslenmek / VİTAMİNLERİN ÖNEMİ!

Neden Yaşlanırız?      Doğal yaşlanma sürecinde cildimizin esnek yapısı git gide azalmaktadır. Esnekliğin azalması cildimizin genç görünümün...