KELİMELER - KAVRAMLAR
N İ M E T
İyilik, ihsan, lütûf, atiyye, in'âm, hayırlı mal, servet, varlık, yiyecek ve içecek şeyler ve ekmek gibi manâlar için kullanılan bir terim. Neime kökünden gelir, çoğulu "niem, en'um, ni'mât ve niemât" olarak gelir.
Kur'an'da kırk yedi yerde "nimet" kelimesi, doksan yedi yerde de "nimet"le aynı kökten gelen kelimeler geçmektedir. Nimet, Kur'an'da rahmet ve rızk kelimeleri ile son derece ilgili ve yakın anlamlarda kullanılmıştır. Rızk, insan ve insanın dışındaki her canlı varlık için kullanılırken; nimet, yalnız insanlar için söz konusudur. Bazı alimlere göre vehbî nimet, hayat; kesbî nimet ise, imandır. Bu iki nimetin başlangıcı da, Allah'ın yardımı ve hidayetidir. Fâtiha suresinde: "Bizi doğru yola ilet; nimet verdiğin kimselerin yoluna" (el-Fâtiha,1/5, 6) ayetlerinde talep edilen eğrisi olmayan dosdoğru yol, bu nimetlerin devamının yoludur. Buradaki "nimet verdiklerinin yolu"ndan maksat, "bu nimetlerle mes'ûd kıldığın bahtiyar insanların yolu"dur (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, I, 129).
Bu ayette zikri geçen nimet, umumidir; her türlü nimeti kapsamaktadır (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire 1977, I, 16).
Aynı zamanda bu nimet, Yüce Allah'ın gazabının mukabili olarak da ifade edilir (Seyyid Kutub, Fi Zilâlil-Kur'an, Beyrut 1971, I, 21).
Nimet, Allah tarafından insanlara her çeşit iyiliğin verilmesi ve her çeşit zararın uzaklaştırılması olarak da tanımlanabilir. Bu husustaki bir ayetin meali şöyledir: "Size ulaşan her nimet Allah'tandır. Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız" (en-Nahl, 16/53).
Nimetleri üç kısma ayırmak mümkündür.
1. Allah tarafından her insana doğrudan verilen nimetler. Allah'ın insanı yaratması ve ona rızk vermesi gibi... 2. İnsanlar tarafından yapılan iyilikler. Aslında bu çeşit iyilikler de Allah'tan gelen nimettir. Ama insanların aracılığıyla verilmektedir. Bu sebeple, yüce Allah, bu nimetlere karşı şükretmek gerektiğini şöyle ifade etmiştir: "Bana ve annene-babana şükret! Dönüş Banadır" (Lokman, 31/14). Allah Teâlâ, nimetleri yaratanın kendisi olduğunu hatırlatması için, ayette kendisinden başlamıştır.
3. İman eden insanlara, itaat ve ibâdetleri münasebetiyle yüce Allah'tan kendilerine verilen nimetler.
Nimetlerin en büyüğü, yüce Allah'ın insanı yaratması, ona hayat vermesidir. Nitekim Kur'an'da bu durum şöyle açıklanmıştır: "Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki; siz ölüler idiniz, sizi diriltti" (el-Bakara, 2/28).
Hayat gibi son derece önemli olan nimeti bu ayette zikrettikten sonra, diğer nimetlerden ikinci derecede şöyle haber vermiştir: "O ki, yeryüzünde ne varsa, hepsini sizin için yarattı" (el-Bakara, 2/29).
Fâtiha suresinde anılan bu nimet için müfessirler farklı yorumlarda bulunmuşlardır. Bazılarına göre, peygamberlere verilen nimettir. Diğer bazılarına göre ise, Hz. Peygamber (sav.)'e ve ashabına verilen nimettir. Diğer bazı alimlere göre de, Hz. İsa ve Hz. Mûsâ'nın tahrife uğramadan, bozulmadan önceki ümmetlerine verilen nimettir. Bir kısım alimlere göre ise, mutlu ve mesut olma olarak da tarif edilen nimet, dünyaya ait olan nimet ve ahirete ait olan nimet diye iki kısma ayrılır. Dünyaya ait olan nimet de, vehbî (Allah'tan olan, kulun tercihi olmayan) ve kesbi (kulun kendi kazandığı) nimet diye iki kısma ayrılır. Allah'tan olan vehbi nimetler; insana verilen ruh, akıl, anlama kabiliyeti, keskin zeka gibi ruhânî nimetler ve bedenin kuvvetli yaratılması ile vücûd azalarının eksiksiz olması gibi cismanî nimetler diye ikiye ayrılır. Kulun kendi kazandığı kesbî nimetler ise; her çeşit kötülüklerden korunmak ve İslâm'ın güzel ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Bu nimetler hem müminlere ve hem kâfirlere verilmektedir. Ahirete ait olan nimetler ise, yalnız müminlere verilen Cennet nimetleri ve ahiretin çeşitli güzellikleridir. Aşağıdaki ayette ifade edildiği gibi, Yüce Allah'ın verdiği nimetleri saymak, onlara bir sınır koymak mümkün değildir:
"Eğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız, sayamazsınız" (İbrâhim, 14/34).
Bu kadar geniş manâları ihtiva eden "nimet" hakkındaki çeşitli ayetlerde, onun taşıdığı bu mana zenginliği ifade edilmektedir. Meali aşağıda sunulan ayette nimet; iman, İslâm ve cahiliyyetin ayırdığı kalblerin birleşmesi demektir: "Ve topluca Allah'ın ipine yapışın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalplerinizi birleştirdi; O'nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz (Allah) sizi ondan kurtardı. Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki yola gelesiniz" (Âl'i İmrân, 3/103)
Allah'ın nimet olarak verdiği imân, İslâm ve Kur'an ile insanlar cahiliyetten, zilletten, mutsuzluktan, dünya ve ahiretin sıkıntılarından kurtuldular. Eğer müslümanlar yüce Allah'ın verdiği bu nimeti, yani Kur'an'ı, iman'ı, İslâm'ı terketmezlerse, Allah onları başarısızlığa, mutsuzluğa, şekâvete düşürmez. Nitekim Kur'anda öyle haber vermiştir:
"Allah bir kavme in'âm ettiği nimet'i, onlar nefislerindekini değiştirmedikçe, değiştirecek değildir" (el-Enfâl, 8/53).
Diğer bir ayette de, Allah'ın insanlara olan nimetlerinin tamamlanması, İslâm dininin onlara gönderilmesi olarak haber verilmiştir: "Bu gün size, dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı beğendim" (el-Maide, 5/3).
Buraya kadar çeşitli ayetlerle anlatılmaya çalışılan Allah'ın nimetleri, yukarıdaki ayetle de haber verildiği gibi, sayılamayacak kadar çoktur.
Hz. Peygamber (sav.) dualarında:
"Ya Rabbî, senden nimetin tamamını, senin nimetini diliyorum" (et-Tirmizî, Dua, 93);
"Yalnız ve yalnız Allah'a ibadet ederiz. Tüm nimetler O'nundur" (Ebû Davud, Vitr, 25) ve
"Nimetler, fazilet, senâ ve övgü Allah'a mahsustur" (Müslim, Mesâcid 139) buyurmak suretiyle, Allah'ın nimetlerinin önemine işaret etmiştir.
"Bizi hidâyete erdiren, yediren, içiren ve nimetlendiren Allah'a hamd olsun" (İmam Mâlik, el-Muvatta, Sıfatu'n-Nebî, 34) demek sureti ile de, Allah'ın verdiği nimetlere karşı hamd etmiş ve bu hususta insanlara örnek olmuştur. Nimetle ilgili diğer bir hadisi de, şöyledir:
"Bir insan için nimetlerin tamamlanması, ateşten kurtulup Cennet'e girmesidir" (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 231, 235; et-Tirmizî, Dua, 93).
İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav.) hadislerinin birinde, Yüce Allah'ın verdiği iki nimeti şöyle haber vermiştir: "İnsanların kıymetini bilmediği iki nimet vardır. Sıhhat ve boş zaman" (el-Buhârî, Rikâk, 1; et-Tirmizî, Zühd, 1; İbn Mace, Zühd, 15).
Hz. Ömer (r.a), Hz. Peygamber (sav.)'in, Allah'ın insanlığa gönderdiği bir nimet olduğunu söylemiştir (el-Buhârî, Meğâzî, 8).
Nureddin TURGAY
ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
|
15 Kasım 2012 Perşembe
KELİMELER - KAVRAMLAR ... NİMET
14 Kasım 2012 Çarşamba
İSLAM TARİHİ ... ÎS SEFERİ
İSLAM TARİHİ
ÎS SEFERİ
Hicret’in 6.
senesi Cemaziyel evvel ayı
Kureyş
müşriklerine âit bir ticaret kervanının Şam’dan Mekke’ye doğru gitmekte olduğu,
Medine’de işitildi. Peygamber
Efendimiz (sav.), Kureyş müşriklerini iktisaden güç durumda bırakmak maksadıyla, Hz.
Zeyd b. Hârise (ra.) kumandasında yüz yetmiş kişilik bir süvari birliğini bu
kervanı ele geçirmek üzere yola çıkardı. Mücahitler, Îs
denilen mevkide Kureyş kervanına rastgeldiler. Kervandaki mallara el
koydular, adamları da esir aldılar. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav.) 'in kerimesi Hz. Zeyneb (ra.)’in
kocası olan Ebu’l-Âs b. Rebî de bu esirler arasındaydı.
Mücahitler,
malları ve esirleri Medine’ye getirdiler. Peygamber Efendimiz (sav.), malları
mücahitler arasında taksim etti. [1]
Ebu’l-Âs’ın Serbest Bırakılması
Ebu’l-Âs, Hz. Zeyneb (ra.)’e, “Babandan, benim için eman al” diye haber göndererek himâyesini istedi. Hz. Zeyneb (ra.)'de, onu himâyesi altına aldığını Müslümanlara bildirdi. Peygamber Efendimiz (sav.)' de, kerimesine; “Senin himâyene aldığın kimseyi, biz de himâyemiz altına aldık!” diye buyurdu. [2]
Hz. Zeyneb (ra.), Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav.)'den, Ebu’l-Âs’ın ganimet alınan mallarının da geri verilmesini rica etti. Resûl-i Ekrem Efendimiz de bunu mücahitlerden istedi. Mücahitler de, aldıkları malların tamamını getirip ona geri verdiler.
Ebu’l-Âs’ın, Müslüman Olduğunu Açıklaması
Ebu’l-Âs, geri aldığı mallarla Mekke’ye döndü, sahiplerine haklarını teslim etti; sonra, “Ey Kureyşliler! Kimsenin bende malı veya hakkı kaldı mı?” diye sordu.
“Hayır...” dediler. “Yanında hiçbir malımız ve hakkımız kalmadı!”
Başta Resûlullah (sav.) olmak üzere, zevcesi Hz. Zeyneb (ra.)’ten ve Müslümanlardan gördüğü âlicenab muamele karşısında Ebu’l-Âs’ın mana âlemi değişmişti. Bunu Kureyş müşriklerine de şöylece açıkladı:
“Vallahi, yanınıza gelmeden önce, Müslüman olmamı engelleyen tek şey, ‘Mallarımızı götürmek için Müslüman oldu’ diye yapacağınız dedikodudan duyduğum endişeydi. Fakat şimdi mallarınızı teslim etmiş bulunuyorum. Şehâdet ederim ki Allah (cc.)’tan başka ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki Muhammed (sav.), Allah (cc.)’ın kulu ve Resûlüdür!” [3] Daha sonra Ebu’l-Âs, Medine’ye İslamiyetle şereflenmiş halde döndü. Peygamber Efendimiz (sav.) de yine Hz. Zeyneb’i ona verdi. [4]
ABDURRAHMAN
B. AVF’IN
DÛMETÜ’L-CENDEL’E GÖNDERİLMESİ
(Hicret’in 6. senesi Şâban ayı)
Bu tarihte Peygamber Efendimiz (sav.), Abdurrahman b. Avf (ra.) Hazretleri kumandasında yedi yüz kişilik bir birlik hazırladı. Birliğin vazifesi, Dûmetü’l-Cendel beldesi halkını İslamiyete davet etmekti.
(Hicret’in 6. senesi Şâban ayı)
Bu tarihte Peygamber Efendimiz (sav.), Abdurrahman b. Avf (ra.) Hazretleri kumandasında yedi yüz kişilik bir birlik hazırladı. Birliğin vazifesi, Dûmetü’l-Cendel beldesi halkını İslamiyete davet etmekti.
Resûl-i Ekrem (sav.) Efendimiz, Abdurrahman b. Avf (ra.) Hazretlerine sancağını teslimettiği sırada
Allah (cc.)’a hamd ve senâda bulunduktan sonra, mücahitlere şöyle hitap etti:
“Hepiniz Allah (cc.) yolunda, Allah (cc.)’ın ismiyle gazâ ediniz! Kâfirlerle çarpışınız! Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz! Ahdinizi bozmayınız! Öldürdüklerinizin burun, kulak gibi uzuvlarını kesmeyiniz! Küçük çocukları öldürmeyiniz!” [5]
Efendimiz, sonra da bütün Müslümanlara şu umumî dersini verdi:
“Ey insanlar! Zamanla size gelip çatacak beş musibetten Allah’a sığınırım.
- Bir kavimde çirkin hareketler yayılıp açığa vurulunca, şüphesiz, kendilerinden önce geçmiş kavimlerde görülmedik veba, acılar ve ağrılar onlar arasında ortaya çıkar!
- Bir kavim, ölçüde, tartıda eksiklik yaptı mı, muhakkak kuraklık ve kıtlık yıllarına, geçim sıkıntısına, hükümdar zulmüne uğrarlar!
- Mallarının zekâtını vermeyen kavimlerin, gökten yağan yağmurları kesilir!
- Allah ve Resûlünün ahdini bir kavim bozdu mu, muhakkak düşmanları onların üzerine salınır. Onlar da, kavmin el ve avuçlarındakilerden bir kısmını çekip alırlar!
- Bir kavmin idarecileri, Allah’ın kitabına uygun hareket etmediler mi, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyi onurlarına yedirmediler mi, o zaman Allah da onların arasına tefrika ve harp sokar!” [6]
Bundan sonra Abdurrahman b. Avf (ra.) Hazretleri, beraberindeki Müslümanlarla Dûmetü’l-Cendel’e hareket etti. Oraya varınca onları İslamiyete davet etti. Bu davetini üç gün tekrarladı. Üçüncü günü Hıristiyan olan reisleri Esbağ b. Amr el-Kelbî, İslamiyetle müşerref oldu. Onunla birlikte birçok kimse de imana geldi. [7] Müslüman olmayanlar ise cizye [vergi] vermek üzere orada kaldılar.
“Hepiniz Allah (cc.) yolunda, Allah (cc.)’ın ismiyle gazâ ediniz! Kâfirlerle çarpışınız! Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz! Ahdinizi bozmayınız! Öldürdüklerinizin burun, kulak gibi uzuvlarını kesmeyiniz! Küçük çocukları öldürmeyiniz!” [5]
Efendimiz, sonra da bütün Müslümanlara şu umumî dersini verdi:
“Ey insanlar! Zamanla size gelip çatacak beş musibetten Allah’a sığınırım.
- Bir kavimde çirkin hareketler yayılıp açığa vurulunca, şüphesiz, kendilerinden önce geçmiş kavimlerde görülmedik veba, acılar ve ağrılar onlar arasında ortaya çıkar!
- Bir kavim, ölçüde, tartıda eksiklik yaptı mı, muhakkak kuraklık ve kıtlık yıllarına, geçim sıkıntısına, hükümdar zulmüne uğrarlar!
- Mallarının zekâtını vermeyen kavimlerin, gökten yağan yağmurları kesilir!
- Allah ve Resûlünün ahdini bir kavim bozdu mu, muhakkak düşmanları onların üzerine salınır. Onlar da, kavmin el ve avuçlarındakilerden bir kısmını çekip alırlar!
- Bir kavmin idarecileri, Allah’ın kitabına uygun hareket etmediler mi, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyi onurlarına yedirmediler mi, o zaman Allah da onların arasına tefrika ve harp sokar!” [6]
Bundan sonra Abdurrahman b. Avf (ra.) Hazretleri, beraberindeki Müslümanlarla Dûmetü’l-Cendel’e hareket etti. Oraya varınca onları İslamiyete davet etti. Bu davetini üç gün tekrarladı. Üçüncü günü Hıristiyan olan reisleri Esbağ b. Amr el-Kelbî, İslamiyetle müşerref oldu. Onunla birlikte birçok kimse de imana geldi. [7] Müslüman olmayanlar ise cizye [vergi] vermek üzere orada kaldılar.
PEYGAMBERİMİZİN İLK YAĞMUR DUASI
Hicret’in 6. yılında büyük bir kuraklık ve kıtlık her tarafı sarmıştı. Ramazan ayında bir Cuma günü, Resûl-i Ekrem (sav.) Efendimiz hutbe irad buyururken kendisinden, “Allah’a dua et de bize yağmur versin” diye rica edildi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav.), “Allahım, bize yağmur ver! Allahım, bize yağmur ver! Allahım, bize yağmur ver!” diyerek dua etti. [9]
Bir anda ayna gibi berrak olan gökyüzünde bulutlar belirdi ve yağmur yağmaya başladı. Peygamber Efendimiz (sav.) bu sefer, “Allahım, bu yağmuru bardaktan boşanırcasına yağdır ve hakkımızda hayırlı kıl!” [10] diye dua etti.
Enes b. Mâlik
der ki:
“Üzerimize öyle yağmur yağdı ki neredeyse evlerimize gitme imkânı bulamayacaktık! O gün, ertesi gün, daha ertesi gün, ta öteki Cuma’ya kadar yağmur yağmaya devam etti.” [11] Cuma günü Peygamber Efendimiz (sav.) yine hutbe irad ederken, bu sefer yağmurun dinmesi için dua yapmasını rica ettiler.
“Yâ Resûlallah! Evler, yağmurdan yıkılmaya başladı; yollar kapandı. Allah’a dua etsen de yağmuru kesse!” [12]
Resûl-i Kibriya Efendimiz (sav.), tebessüm buyurdular, sonra da ellerini kaldırarak, “Allahım, çevremize yağdır, üzerimize değil!” [13] diye dua etti.
Yine Enes b. Mâlik (ra.) der ki: “Resûlullah (sav.) dua ederken
de eliyle, semânın neresine işaret ettiyse orası açıldı ve Medine üstü, açık
bir meydan gibi oldu. Medine çevresine yağmur yağarken, Medine’ye bir damla
bile düşmüyordu. Etraftan gelenler, oralarda bol bol yağmur yağdığını haber
vermekte idiler.” [14] Bu, Resûl-i
Ekrem Efendimizin (sav.) yaptığı ilk yağmur duasıdır. Bundan başka çeşitli zamanlarda
beş yağmur duası yapmışlardır.
___________________________________________________________________
[1] İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 87.
[2] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 33; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 106.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 33; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 177.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 33; İbn Esir, Üsdü’l-Gabe, c. 5. s. 237; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 177.
[5] İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 280; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 184.
[6] İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 280.
[7] İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 89.
[8] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 89, c. 3, s. 129; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 184.
[9] Buharî, Sahih, c. 1, s. 179; Müslim, Sahih, c. 2, s. 613.
[10] Buharî, a.g.e., c. 1, s. 179.
[11] Buharî, a.g.e., c. 1, s. 179; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 3, s. 261.
[12] Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 261.
[13] Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 104; Müslim, a.g.e., c. 2, s. 613.
[14] Müslim, a.g.e., c. 2, s. 614.
“Üzerimize öyle yağmur yağdı ki neredeyse evlerimize gitme imkânı bulamayacaktık! O gün, ertesi gün, daha ertesi gün, ta öteki Cuma’ya kadar yağmur yağmaya devam etti.” [11] Cuma günü Peygamber Efendimiz (sav.) yine hutbe irad ederken, bu sefer yağmurun dinmesi için dua yapmasını rica ettiler.
“Yâ Resûlallah! Evler, yağmurdan yıkılmaya başladı; yollar kapandı. Allah’a dua etsen de yağmuru kesse!” [12]
Resûl-i Kibriya Efendimiz (sav.), tebessüm buyurdular, sonra da ellerini kaldırarak, “Allahım, çevremize yağdır, üzerimize değil!” [13] diye dua etti.
___________________________________________________________________
[1] İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 87.
[2] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 33; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 106.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 33; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 177.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 33; İbn Esir, Üsdü’l-Gabe, c. 5. s. 237; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 177.
[5] İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 280; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 184.
[6] İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 280.
[7] İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 89.
[8] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 89, c. 3, s. 129; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 184.
[9] Buharî, Sahih, c. 1, s. 179; Müslim, Sahih, c. 2, s. 613.
[10] Buharî, a.g.e., c. 1, s. 179.
[11] Buharî, a.g.e., c. 1, s. 179; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 3, s. 261.
[12] Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 261.
[13] Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 104; Müslim, a.g.e., c. 2, s. 613.
[14] Müslim, a.g.e., c. 2, s. 614.
13 Kasım 2012 Salı
İSLAM İLMİHALİ / Altıncı Bölüm: NAMAZ - Ondördüncü Konu: NAMAZLA İLGİLİ BAZI MESELELER - 3 (KORKU NAMAZI)
İSLAM İLMİHALİ
Altıncı Bölüm: NAMAZ
Ondördüncü Konu: NAMAZLA İLGİLİ BAZI MESELELER - 3
KORKU NAMAZI
İSLAM İLMİHALİ
Altıncı Bölüm: NAMAZ
Ondördüncü Konu: NAMAZLA İLGİLİ BAZI MESELELER - 3
KORKU NAMAZI
D) KORKU NAMAZI
Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'in cephede namazı nasıl kıldıracağına ilişkin ayrıntılı açıklama getiren bir âyet ve bu konuda Hz. Peygamber'in uygulamasının bulunması sebebiyle fıkıh kitaplarında ve buna bağlı olarak ilmihal kitaplarında "korku namazı" adıyla bir bahis açılmıştır. Namazların kısaltılması hükmünü getiren âyetin (en-Nisâ 4/101) hemen devamındaki bu âyette yüce Allah Hz. Peygamber'e hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Sen aralarında olup onlara namaz kıldıracağın vakit, onların bir kısmı seninle namaza dursun ve silâhlarını da alsınlar. Secdeyi tamamladıkları zaman bunlar arkaya geçsinler; namaz kılmamış olan öteki grup gelsin ve seninle namaz kılsınlar; bunlar da silâhlarını alsınlar, tedbiri elden bırakmasınlar. Kâfirler sizi gafil avlamak için fırsat kolluyorlar ..." (en-Nisâ 4/102).
Bu âyetin hükmünün devam edip etmediği konusunda âlimler farklı görüşlere sahiptirler. Fakihlerin çoğunluğu bu âyetin hükmünün devam ettiğini, dolayısıyla böyle bir savaş durumunda aynı hükmün uygulanabileceğini ve âyetin önerdiği kılınış usulünün, aynı zamanda cemaatle namaz kılmanın önemini vurgulamayı amaçladığını ileri sürerler. Ebû Yûsuf'un da içlerinde bulunduğu bazı âlimler, bu hükmün Hz. Peygamber'e has olduğunu ve günümüze hitap etmediğini söylemişlerdir. Âyetin üslûbu yanında, Hz. Peygamber'le birlikte, onun cemaati olarak namaz kılma şeref ve fazileti ve sahâbenin bu konudaki iştiyakı da dikkate alınacak olursa, korku namazı denilen bu özel namaz kılma biçiminin sadece o döneme ait olduğu şeklindeki görüşün daha tutarlı olduğu söylenebilir.
Fakihlerin çoğunluğuna göre korku namazı, düşman saldırısı gibi ciddi bir tehlike anında cemaatin iki gruba ayrılarak, imamın arkasında farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır. İki rek`atlı bir namazın ilk rek`atını, dört rek`atlı bir namazın ilk iki rek`atını imamla birlikte kılan birinci grup, ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra cemaatten ayrılıp görev başına gider, ikinci grup gelerek imamla birlikte kalan rek`atları tamamlar ve göreve döner. İmam kendi başına selâm verir. Daha sonra da birinci grup kıraatsiz, ikinci grup kıraatli olarak nöbetleşe namazlarını tamamlar, böylece hem cemaatle namaz ifa edilmiş, hem de görev aksatılmamış olur.
Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'in cephede namazı nasıl kıldıracağına ilişkin ayrıntılı açıklama getiren bir âyet ve bu konuda Hz. Peygamber'in uygulamasının bulunması sebebiyle fıkıh kitaplarında ve buna bağlı olarak ilmihal kitaplarında "korku namazı" adıyla bir bahis açılmıştır. Namazların kısaltılması hükmünü getiren âyetin (en-Nisâ 4/101) hemen devamındaki bu âyette yüce Allah Hz. Peygamber'e hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Sen aralarında olup onlara namaz kıldıracağın vakit, onların bir kısmı seninle namaza dursun ve silâhlarını da alsınlar. Secdeyi tamamladıkları zaman bunlar arkaya geçsinler; namaz kılmamış olan öteki grup gelsin ve seninle namaz kılsınlar; bunlar da silâhlarını alsınlar, tedbiri elden bırakmasınlar. Kâfirler sizi gafil avlamak için fırsat kolluyorlar ..." (en-Nisâ 4/102).
Bu âyetin hükmünün devam edip etmediği konusunda âlimler farklı görüşlere sahiptirler. Fakihlerin çoğunluğu bu âyetin hükmünün devam ettiğini, dolayısıyla böyle bir savaş durumunda aynı hükmün uygulanabileceğini ve âyetin önerdiği kılınış usulünün, aynı zamanda cemaatle namaz kılmanın önemini vurgulamayı amaçladığını ileri sürerler. Ebû Yûsuf'un da içlerinde bulunduğu bazı âlimler, bu hükmün Hz. Peygamber'e has olduğunu ve günümüze hitap etmediğini söylemişlerdir. Âyetin üslûbu yanında, Hz. Peygamber'le birlikte, onun cemaati olarak namaz kılma şeref ve fazileti ve sahâbenin bu konudaki iştiyakı da dikkate alınacak olursa, korku namazı denilen bu özel namaz kılma biçiminin sadece o döneme ait olduğu şeklindeki görüşün daha tutarlı olduğu söylenebilir.
Fakihlerin çoğunluğuna göre korku namazı, düşman saldırısı gibi ciddi bir tehlike anında cemaatin iki gruba ayrılarak, imamın arkasında farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır. İki rek`atlı bir namazın ilk rek`atını, dört rek`atlı bir namazın ilk iki rek`atını imamla birlikte kılan birinci grup, ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra cemaatten ayrılıp görev başına gider, ikinci grup gelerek imamla birlikte kalan rek`atları tamamlar ve göreve döner. İmam kendi başına selâm verir. Daha sonra da birinci grup kıraatsiz, ikinci grup kıraatli olarak nöbetleşe namazlarını tamamlar, böylece hem cemaatle namaz ifa edilmiş, hem de görev aksatılmamış olur.
11 Kasım 2012 Pazar
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 342 PERSONEL ALACAK.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
MERKEZ VE TAŞRA TEŞKİLATINA ALINACAK
2012 – 2. DÖNEM
KADROLU PERSONEL İLANI
1. GENEL HUSUSLAR
a) Emniyet Hizmetleri Sınıfı Dışında Görevli Kadrolu ve Sözleşmeli Personel Yönetmeliği çerçevesinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında merkez ve taşra teşkilatına EK’ de belirtilen statüde personel alımı yapılacaktır.
Merkez Sınav Komisyonunca yapılacak sözlü ve/veya uygulamalı sınav sonucuna göre alım yapılacak personel kontenjanı ve nitelikleri EK’de belirtilmiştir.
b) Adaylara atama onayları hariç yapılacak tüm tebligatlar ve duyurular www.egm.gov.tr internet adresinden yapılacak olup, adaylara ayrıca yazılı tebligat gönderilmeyecektir.
c) Tüm aşamalarda başvuru şartlarını taşımadıkları anlaşılan adayların işlemleri iptal edilecektir.
ç) Adaylardan başvuru esnasında başvuruda bulunacağı unvana ayrılan pozisyon sayısı kadar atanmak istediği yer tercihi sırası alınacaktır. İşlemlerin hızlı bir şekilde yürütülmesi amacıyla, tercihlerin başvuru merkezine gelmeden önce kararlaştırılıp başvuruda bulunulması faydalı olacaktır.
d) İşlemler başvurulan İl Emniyet Personel Şube Müdürlüğü tarafından Bilgisayar Sistemine kayıt edilecek olup adaya “Başvuru Formu” çıktısı imzalatılarak bir örneği verilecektir. Sözlü ve/veya uygulamalı sınava girmeye hak kazanan adaylar imzaladıkları bu “Başvuru Formu” nu sınava getirmek zorundadır.
e) Merkezi sınav puanı olarak yalnızca 2012 yılında yapılan KPSS puanı esas alınacaktır. Yerleştirme işlemlerinde ortaöğretim mezunları için KPSSP94, önlisans mezunları için KPSSP93, ve lisans mezunları için KPSSP3 puanı kullanılacaktır.
2. ADAYLARDA ARANACAK ŞARTLAR Başvuruda bulunacak adayların Emniyet Teşkilatında Emniyet Hizmetleri Sınıfı Dışında Görevli Kadrolu ve Sözleşmeli Personel Yönetmeliğinin 5. maddesinde yazılı olan ilk atamada aranacak aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir:
a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesindeki aşağıdaki şartları taşımak,
1. Türk Vatandaşı olmak,
2. İlk defa atanacaklar için yapılacak sınavın son başvuru günü olan 26 Kasım 2012 tarihinde 657 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak ve merkezî sınav tarihi itibariyle 35 yaşını bitirmemiş olmak, (27 Kasım 1976 tarihi ve sonrası doğumlu olanlar),
3. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
4. Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
5. Askerlikle ilgisi bulunmamak veya askerlik çağına gelmemiş olmak, askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş ya da yedek sınıfa geçirilmiş olmak, (Yapılacak sınavlar sonucu başarılı olan ve Emniyet Teşkilatına atanmaya hak kazanan adaylardan istenilecek)
b) Atanmak istediği unvanla ilgili olarak ilanda belirtilen öğrenim şartı, özel şartlar ve diğer nitelikleri taşımak,
c) Sağlık Yönetmeliğinde belirtilen sağlık şartlarını taşımak, (Yapılacak sınavlar sonucu başarılı olan ve Emniyet Teşkilatına atanmaya hak kazanan adaylardan istenilecek)
ç) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonuçları olumlu olmak, (Yapılacak sınavlar sonucu başarılı olan ve Emniyet Teşkilatına atanmaya hak kazanan adaylardan istenilecek)
d) Merkezi sınavdan (KPSS 2012) ilanda belirtilen asgari puanı almış olmak,
e) Emniyet Genel Müdürlüğünce yapılacak sözlü ve/veya uygulamalı sınavda başarılı olmak,
3) BAŞVURU YERİ VE ŞEKLİ:
Adaylar, tercih yapmak istedikleri kadro ve pozisyonları belirledikten sonra, yapılacak olan sözlü ve/veya uygulamalı sınava katılmak amacıyla;
a) Kimlik belgesi,
b) Son altı ay içerisinde çekilmiş 2 adet vesikalık fotoğraf,
c) İstenilen eğitim durumuna ait diploma / mezuniyet belgesinin aslı ve fotokopisi (fotokopisi onaylandıktan sonra aslı iade edilecektir.)
ç) KPSS Sonuç belgesinin aslı ya da internet çıktısının örneği ile birlikte bulundukları illerin İl Emniyet Müdürlüğü Personel Şube Müdürlüğüne bizzat başvuracaklardır.
Başvurular 20 Kasım 2012 – 26 Kasım 2012 tarihleri arasında yapılacaktır. Adaylar birden fazla unvana müracaat edemeyeceklerdir. Bu nedenle; birden fazla il sınav merkezine başvurulması durumunda başvurular geçersiz sayılacak, bu şekilde sınava girenler kazanmış olsalar dahi atamaları yapılmayacaktır.
4) SÖZLÜ VE / VEYA UYGULAMALI SINAVIN ŞEKLİ, TARİHİ, YERİ VE KONULARI Sözlü ve/veya uygulamalı sınava her unvan ve branş için 2012 yılı KPSS puanına göre ayrı ayrı yapılacak olan sıralamada en yüksek puandan başlamak üzere alınacak personel sayısının 5 (beş) katı kadar aday çağrılacaktır. Çağrılacak olan son sıradaki aday ile eşit puana sahip adayların tamamı da sözlü sınava çağrılacaktır.
Sözlü ve/veya uygulamalı sınava girmeye hak kazananların, sınav yerleri ve sınav tarihleri www.egm.gov.tr internet adresinde ilan edilecektir.
Sözlü ve/veya uygulamalı sınav adayların;
a) Mesleki bilgi ve mesleki yeteneği,
b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade etme yeteneği, muhakeme gücü,
c) Genel yetenek ve genel kültürü,
ç) Davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,
d) Özgüveni, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,yönlerinden değerlendirilerek gerçekleştirilecektir.
5) KESİN BAŞARI LİSTESİ
a) Kesin başarı listesi, sözlü ve/veya uygulamalı sınavdan sonra belirlenecek olup, adayların merkezi sınav (KPSS 2012) ile sözlü ve/veya uygulamalı sınavda aldıkları puanların aritmetik ortalamasına göre en yüksek puandan başlanarak sıralanacaktır.
b) Puanları eşit olan adaylardan, merkezi sınavda aldığı puan yüksek olan, bunun da eşitliği halinde yaşı büyük olan aday üst sırada yer alacaktır.
c) Hesaplanan sıralamaya ve adayların başvuru esnasındaki tercihlerine göre atanmaya hak kazandığı il belirlenecektir.
6) SONUÇLARA İTİRAZ
Adaylar, sonuçlara ilan tarihinden itibaren yedi gün içinde Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Dairesi Başkanlığına dilekçe ile başvurmak suretiyle itiraz edebilirler. Bu itirazlar sınavı yapan birim tarafından en fazla on gün içinde sadece maddi hata bakımından incelenir ve sonuç adaya yazılı olarak bildirilecektir.
7) SINAVI KAZANANLARIN ATANMASI
a) Sınavı kazananların yerleştirilmeleri, kesin başarı listesindeki sıraya göre tercihleri doğrultusunda yapılacaktır.
b) Yerleştirilmeleri yapılan adayların, Sağlık Yönetmeliği çerçevesinde istenilen sağlık kurulu raporu ile güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmalarının olumlu neticelenmesini müteakip yerleştirildikleri yerlere atamaları yapılacaktır.
c) Atama şartlarını taşımayanlar ile atama şartlarını taşımadıkları sonradan tespit edilenlerin atamaları iptal edilecektir.
ç) Ataması yapılanlardan, vazgeçenler ile geçerli bir mazereti olmaksızın kanuni süresi içerisinde görevine başlamayanların atamaları iptal edilecektir.
Yukarıdaki mavi renkli başlıklara tıklayarak
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün internet sitesine bağlanabilir ve
detaylıca bilgi edinebilirsiniz..
8 Kasım 2012 Perşembe
HADİS-İ ŞERİFLER / Kıyamet Ahvali - HAŞR HAKKINDA
KÜTÜB-İ SİTTE
HADİS-İ ŞERİFLER
KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER
BÖLÜMÜ
İkinci Bab: Kıyamet Ahvali
İkinci Fasıl: HAŞR HAKKINDA
1. (5057)-
Süheyl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
"Kıyamet
günü insanlar beyaz, bembeyaz, has unun çöreği gibi bir yerde toplanacaklar.
Orada hiç kimsenin bir işareti (evi, bağı vs.) olmayacak."
[Buhârî, Rikak 44; Müslim,
Münafıkûn 28, (2790).]
AÇIKLAMA:
1- Burada
mevkıf da denen haşir meydanı, yani kıyametin kopmasından ve ruhların cesedlere
üflenmesinden sonra hesap vermek üzere insanların toplanacağı haşir meydanı
tasvir edilmektedir: Burası beyaz, bembeyaz (veya kızıla çalan) bir beyaz renk
taşıyacaktır. Afrâ kelimesi için "lekesiz beyaz",
"bembeyaz", "kızıla çalan beyaz", "şiddetli
beyaz" gibi manalar verilmiştir. "Beyaz" dedikten sonra "kızıla
çalan beyaz" manası değil, "bembeyaz" manası da uygun
gözükmektedir. Nitekim has un da beyazdır.
2- Haşir
meydanının ikinci vasfı, düz oluşudur. Orada dünyanın sathını andıran dağ,
dere, ev, bağ, bahçe, ağaç vs. olmayacaktır. Maksad, yeryüzünün tamamen yok
olduğunu ve mevkıfın tamamen başka bir hüviyette bir meydan olduğunu
belirtmektir.
İbnu Ebî Cemre: "Bu
ifade de, mevkıf sahasının, bu dünyadan çok daha büyük olduğuna da işaret
vardır" der. İbnu Hacer de: "Bunda dünya arzının yok olup ortadan
kalktığına, mevkıf arzının yeni olduğuna işaret vardır" der ve selefin bu
meseleyle ilgili olarak
"O gün ki arz başka bir arza, gökler
de (başka göklere) tebdil olunacaktır..." (İbrahim 28) ayetinin
te'vilinde ihtilaf ettiklerini belirtir. Buradaki tebdilin manası dünyanın
zâtının ve sıfatlarının değişmesi midir, yoksa sadece sıfatlarının değişmesi
midir? İbnu Hacer, sadedinde olduğumuz hadisin birinci şıkkı te'yid ettiğini
söyler. İbnu Mes'ud'dan bu ayetle ilgili olarak: "Arz öyle bir arza
dönüşür ki, bu arz sanki gümüş gibi (saf ve tertemizdir), üzerinde haram kan
dökülmemiş ve hiçbir günah işlenmemiştir." Bu hadis mevkuf ise de merfu
olarak da rivayet edilmiştir. Beyhakî bunu İbnu Mes'ud'un bir yorumu olarak
anlayıp: "Mevkuf olması daha sahihtir" demiştir. Taberî, Hz. Enes'ten
merfu olarak "Allah arzımızı,
üzerinde günahların işlenmediği gümüşten bir arza tebdil eder"
hadisini rivayet eder. Başka rivayetler de var. Hülasa, arzın kıyamet günü beyaz,
temiz, günahsız bir arza çevrileceği manasını te'yid eden (Resulullah'tan)
merfu rivayetler de mevcuttur.
2. (5058)- İbnu Abbas
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Sizler Allah'a yalınayak, bedenleriniz çıplak ve
kabuklu (sünnet edilmemiş) olarak haşr olunacaksınız!" buyurdular.
3. (5059)- Bir diğer
rivayette İbnu Mes'ud şöyle demiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
va'z etmek üzere aramızda doğruldu ve dedi ki:
"Ey insanlar! Sizler
(kıyamet günü) Allah'ın yanında yalın ayak, çıplak ve kabuklu olarak
toplanacaksınız. [Sonra şu ayeti okudu:] "İlk yaratışa nasıl başladı
isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iade edeceğiz..."
(Enbiya 104). Haberiniz olsun! Kıyamet günü mahlukattan ilk giydirilecek
İbrahim aleyhisselam'dır. Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler
getirilir ve sol tarafa alınırlar. Bunun üzerine ben:
"Ey Rabbim! Bunlar
ashabımdır!" derim. Bana:
"Sen bilmiyorsun,
bunlar senden sonra neler yaptılar" denilir. Ben salih kul (İsa)'nın
dediği gibi diyeceğim:
"Ben içlerinde
bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki sen beni
(içlerinden) aldın, üstlerinde nigehban yalnız sen oldun. (Zaten) sen (her
zaman) her şeye hakkıyla şahidsin. Eğer kendilerine azab edersen şüphe yok ki
onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak galib ve yegâne hüküm ve
hikmet sahibi olan da hakikaten sensin sen" (Maide 117-118).
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
devamla dedi ki:
"Bunun üzerine bana:
"Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, dinden yüz çevirmeye hiç
ara vermediler!" denilecek."
Bir rivayette şu ziyade var: "Ben:
"Rahmetten uzak olsunlar, rahmetten uzak olsunlar!" derim."
[Buhârî, Rikak 45, Enbiya
8, 44, Tefsir, Maide 14, 15, Tefsir, Enbiya 2; Müslim, Cennet 57, (2860);
Tirmizî, Kıyamet 4, (3329); Nesâî, Cenaiz 118, (4, 114).]
4. (5060)- Ebu Hureyre
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Kıyamet günü
insanlar üç sınıf olarak haşrolunurlar:
* Yayalar sınıfı,
* Binekliler sınıfı,
* Yüzü üstü sürünenler
sınıfı."
Aleyhissalâtu vesselâm'a
soruldu: "Ey Allah'ın Resulü! Bunlar yüzleri üzerine nasıl yürürler?"
Şu cevabı verdiler:
"Onları ayakları
üzerine yürüten Zat-ı Zülcelal, yüzleri üzerine yürütmeye de kadirdir. Ancak
bilesiniz, bu yüzleri üstü yürüyenler, önlerine çıkan her engele, her dikene
karşı kendilerini yüzleriyle korumaya çalışırlar."
[Tirmizî, Tefsir Benî İsrail (İsra), 3141).]
[Tirmizî, Tefsir Benî İsrail (İsra), 3141).]
AÇIKLAMA:
Kıyamet günü, ebedî
menzillerine gitmek üzere, herkes amel ve imanlarının derecesine göre
farklı süratte yol alacaklardır. Aleyhissalâtu vesselâm bunları üç grupta ifade
buyurmuştur: Yayalar, binekliler, yüzü üzeri sürünenler. İlk iki sınıf
ehl-i imandır, üçüncüsü ise kâfirlerdir. Ehl-i iman da iki grupta
ele alınmıştır:
Yayalar. Bunlar gidişte
meşakkat çekecekler, ama sürünenlerinkinden çok hafif.
Bazı alimler, önce
yayaların zikredilmiş olmasını, ehl-i imandan yayan yürüyecek olanların
çoğunluğu teşkil etmeleriyle izah etmiştir.
En şerefli sınıf binekli
olanlardır. Bunların da, dünyada bile bineklerin sürat ve konforca
çeşitlilikleri gözönüne alınınca, kendi aralarında farklılıklar arzedeceği
anlaşılır.
Yüz üstü sürünecek
olanlarla ilgili şu ayeti de hatırlatabiliriz: "Biz onları kıyamet günü
körler, dilsizler, sağırlar olarak yüzü koyun haşredeceğiz. Onların
varacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça biz onun alevini
artırırız" (İsra 97).
el-Kâdi der ki:
"Yüzleriyle korunurlar, ifadesi; onların ne kadar alçaltılıp hakir
kılınacaklarını beyan eder. Allah eza veren şeylere karşı, onları,
ellerine ve ayaklarına bedel yüzleriyle korunmaya mecbur kılacaktır.
Hedefe gidişi ayağa bedel yüzleriyle yaptırması da, onların dünyada
iken yüzlerini yaratıp şekillendiren Zat için secdeye koymamalarından
dolayıdır."
5. (5061)- Hz. Ebu
Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"İnsanlar kıyamet günü üç hal üzere haşrolunurlar:
"İnsanlar kıyamet günü üç hal üzere haşrolunurlar:
1) İstekliler, korkanlar,
2) İki kişi bir deve
üzerinde olanlar, üç kişi bir deve üzerinde olanlar, dört kişi bir deve
üzerinde olanlar, on kişi bir deve üzerinde olanlar.
3) Geri kalanları, ateşe
tapanlar. Cehennem, onların kaylûle yaptığı yerde onlarla kaylûle yapar,
geceledikleri yerde onlarla birlikte geceler, onların sabahladıkları yerde
onlarla sabahlar, onların akşamladıkları yerde onlarla beraber akşamlar."
[Buhârî, Rikak 48; Müslim, Cennet 59 (2861); Nesâî, Cenaiz 118, (4, 115, 116).]
[Buhârî, Rikak 48; Müslim, Cennet 59 (2861); Nesâî, Cenaiz 118, (4, 115, 116).]
6. (5062)- Yine Ebu
Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"İnsanlar kıyamet
günü öylesine ter akıtırlar ki, bu terler yerin içinde yetmiş zira'lık
derinliğe kadar iner ve bu ter (yer üstünde de birikerek insanları konuşamaz
hale getirmek üzere ağızlarına) gem vurur ve kulaklarına kadar ulaşır."
[Buhârî, Rikâk 47; Müslim, Cennet 61, (2863).]
[Buhârî, Rikâk 47; Müslim, Cennet 61, (2863).]
AÇIKLAMA:
Kıyamet günü, hesap verme
esnasındaki ahvalle ilgili olarak muhtelif hadisler gelmiştir. Bunların
bir kısmı ter hadisesi ile ilgilidir. Sadedinde olduğumuz hadis,
insanların, hesap vermenin sıkıntısıyla yerin dibine yetmiş arşın inecek ve
yerin üstünde de kulaklara kadar yükselip insanları konuşamaz hale getirecek
bir derya teşkil edecek kadar çok terleyeceklerini ifade etmektedir.
Alimler, bu ter herkesin
kendi teri midir, müşterek terleri midir ihtilaf ederler, İyâz: "Bundan
kişinin müşahede ettiği korkunç haller nispetinde salacağı terin kastedilmiş
olması muhtemel olduğu gibi, hem kendi, hem başkasının teri kastedilmiş olması
da muhtemeldir. Böylece bir kısmına çok şiddetli, bir kısmına daha hafif
sıkıntı verir. Bütün bunlar, insanların izdiham ve birbirlerine sıkışmasından
terin yerin altına yetmiş arşın nüfuz etmesinden sonra, yer üstünde akıp
birikmesinden meydana gelir. Tıpkı suyun toprak tarafından emilmesinden sonra
bir vadide akması gibi" der.
İbnu Hacer, bu terleme
hadisesini, bir başka hadisin yardımıyla daha bir tavzih eder. Hadis şudur:
"Kıyamet günü güneş arza (bir mil kadar] yaklaşır. İnsanlar terlerler.
Kimi vardır, teri ökçesine kadar yükselir, kimi vardır ayağının yarısına kadar
yükselir; dizine kadar yükselenler, uyluğuna kadar yükselenler, böğrüne kadar
yükselenler, omuzuna kadar ve hatta ağzına kadar -ve eliyle işaret eder-
yükselenler, vardır. Ağzına kadar yükselen ter, sahibine gem vurmuş olur.
Bazılarını ter tamamen bürür -ve bunu söylerken elini başının üzerine
vurur.-"
Bazı rivayetlere göre hesap gününün sıkıntısı o kadar şiddetlidir ki, insanlar: "Ey Rabbimiz, cehenneme giderek de olsa bizi bundan kurtar!" diye talepte bulunurlar. Müslim'in bir rivayetinde tere batmanın, kişinin ameliyle mütenasib olacağı belirtilmiştir. Bir başka hadiste bu bekleme müddetinin kırk yıl olacağı; bir diğerinde bir günün yarısının, dünya zamanına göre ellibin yıl olacağı, ancak mü'mine bu günün, güneşin batma anı gibi hafif geleceği belirtilmiştir.
Bazı rivayetlere göre hesap gününün sıkıntısı o kadar şiddetlidir ki, insanlar: "Ey Rabbimiz, cehenneme giderek de olsa bizi bundan kurtar!" diye talepte bulunurlar. Müslim'in bir rivayetinde tere batmanın, kişinin ameliyle mütenasib olacağı belirtilmiştir. Bir başka hadiste bu bekleme müddetinin kırk yıl olacağı; bir diğerinde bir günün yarısının, dünya zamanına göre ellibin yıl olacağı, ancak mü'mine bu günün, güneşin batma anı gibi hafif geleceği belirtilmiştir.
Beyhakî'nin bir hadisinde
bu sıkıntılı halin kâfirlere mahsus olduğu tasrih edilmiştir. "O günün sıkıntısı kâfire çok şiddetlenir. Öyle ki ter onu
gemler!" Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü mü'minler nerede
olurlar?" Buyurdular ki: "Onlar altın kürsüler üzerindedirler, onlara
bulutlar gölge yapar." Bazı rivayetlerde de "amelleri gölge
yapar", bazı rivayetlerde de "güneşin, insanların başlarına iki yay
boyu yaklaşacağı" ifade edilmiş ise de, (imanda kemal sahibi) mü'minlere
bu hararetin zarar vermeyeceği belirtilmiştir.
Hülasa, hesap günü uzun
bir müddettir, sıkıntısı azimdir. Ancak mü' minler, amellerine göre o günün
sıkıntısını az veya çok az bir derecede atlatacaklardır. İbnu Ebî Cemre:
"Sadedinde olduğumuz hadis bu sıkıntının bütün insanlara şamil olacağını
ifade ederse de; başka hadisler, bunun onlar çoğunluk da olsa bir kısım
insanlara mahsus olduğunu tasrih eder; peygamberler, şehidler ve Allah'ın
diledikleri bundan istisna edilmiş, en şiddetli ter sıkıntısının da kâfirlere,
sonra kebair ehline, sonra bunları takip edenlere olacağı, mü'minlerin
kâfirlere nisbetle az oldukları belirtilmiştir."
İbnu Ebî Cemre, bu
hadislerden akla gelebilecek: "İnsanlar muhtelif bazda oldukları halde
hepsi nasıl kulaklarına kadar tere banar, bu arada ter bir kısmının ayağını
bürümez...?" gibi sorulara: "Bunlar uhrevî, gaybî ihbarlardır,
aklî izahı yoktur, kuvvetli iman sahipleri tasdik eder..." manasında cevap
verdikten sonra der ki: "Bu durumu haber vermenin maksadı
dinleyenleri uyarmak, mü'minleri bu korkunç hallere düşmekten kişiyi koruyacak
amellere teşvik etmek, günahlardan tövbeye sevk etmek, kerim ve bağışlayıcı olan
Rab Teala'ya iltica etmeye, bu hallerden ve ateşten koruyup, rahmet
ve cennetine dahil etmesini talep etmeye bir sevktir."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Sağlıklı Beslenmek / VİTAMİNLERİN ÖNEMİ!
Neden Yaşlanırız? Doğal yaşlanma sürecinde cildimizin esnek yapısı git gide azalmaktadır. Esnekliğin azalması cildimizin genç görünümün...

-
BOSNA HERSEK TURU (3 Gece - 4 Gün) 20-23 Şubat 2025 BOSNA HERSEK TURU (3 Gece - 4 Gün) 1. Gün: Saraybosna - Mostar - Kotor - Bud...
-
Bakara Sûresi'nin 246 - 251. Ayet'i Kerimeleri Arasının Mealleri ve Tefsirleri Bakara Suresi 246. Ayet-i Kerimenin ...
-
BALKAN TURU / 13-16 Mayıs (Vizesiz, Uçaklı 4 Gün - 3 Gece, 4 Ülke) Pegasus Hava Yolları 4* Otellerde Konaklamalı Bosna Hersek - Karadağ - ...
-
بابُ المجاهدة 11) MÜCÂHEDE (1) Âyet-i Kerimeler: { قال اللَّه تعالى : { وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُل...
-
İSTANBUL & Tiflis / Batum 24 - 27 Temmuz / 3 Gece - 4 Gün 1. Gün: 24 Temmuz 2025 Perşembe. İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı...