ULUSLARARASI SEMPOZYUM
YANLIŞ ALGILAR ve DOĞRU İSLÂM
28-30 Ekim 2016
ŞanlıUrfa / TÜRKİYE
Sayfa: 675 - 686
DÜNYA ve AHİRET DENGESİ
Yakup YÜKSEL ٭
Özet
Bu tebliğimizde “Dünya ve Âhiret Dengesi” başlığı altında İslam’ın konuyla ilgili tutumu ele alınacaktır. Bu anlamda dünya ve âhiret kavramlarının açıklaması yapılacak, dinlerin bu konudaki görüşlerine yer verilecek ve konunun ilk kaynak olan Kur’an ve hadislerde işleniş biçimi ortaya konulacaktır. Temel hedef ise bu iki hayatın nasıl dengeli götürülmesi gerektiği üzerinde durulacaktır. İslam’ın ilk dönemlerinde bu iki hayat anlayışı ile günümüz insanlarının konuya bakışı kıyaslanacak ve dengeyi bozan unsurlara işaret edilecektir.
Tebliğimiz üç başlıktan oluşmaktadır. Birincisi, Kur’an’da dünya ve âhiret kavramları, ikincisi, dünya ve âhiret dengesi, üçüncüsü de dünya ve âhiret dengesi açısından yanlış algılar. Et ve tırnak misali bir bütünlük ve denge arz eden dünya ve âhiret hayatı hakkında birçok ayet ve hadis mevcuttur. İslam’da birincisi dünya hayatı, ikincisi kabir hayatı üçüncüsü de âhiret hayatı olmak üzere üç türlü hayatın varlığından bahsetmek mümkündür. Ancak konumuz kavram olarak dünya, âhiret ve denge kelimeleri üzerine kurulu olduğu için daha ziyade bu iki hayat üzerinde durulacak ve aralarındaki dengeye dikkatler çekilecektir. Kelam ve felsefe kaynaklarında üzerinde çokça tartışmaların yaşandığı bu iki hayatın, problemli konularından ziyade başlıkta da belirtildiği gibi iki hayat arasındaki denge unsuru ve bu dengeyi bozan yanlış algılar üzerinde durulacak ve sonuç kısmıyla tebliğimiz neticelenecektir.
1. Kur’an’da dünya ve âhiret kavramları
“Dünüv” kelimesinden türemiş olan dünya, âhiret kelimesinin zıddı olup yakın anlamına gelmektedir.(1) Hatta İbn Manzûr, âhiret hayatına uzaklığından dolayı yakın anlamında olduğunu ileri sürmüştür. (2) Bazı çalışmalar da ise âhiret hayatına yakınlığından dolayı dünya kavramının kullanıldığı dile getirilmiştir. (3) Kanaatimize göre İbn Manzûr’un yorumu daha isabetlidir.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
٭ Yrd. Doç. Dr. Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
1) Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükrim b. Manzur, Lisânu’l-Arab (Beyrut: Dar-u sadr, 1994), c. 14, 273.
2) İbn Manzur, 13:273.
3) Süleyman Gümrükçüoğlu, “İmtihan ve Dünyevileşme”, Turkish Studies, 10, sy. 2 ( 2015 ): 411-434.
~~~~ * ~~~~
Dünya kavramının içerdiği yakınlık anlamı aslında insanların o hayatı yaşamaları ve tecrübe etmelerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla ahirete nazaran bize yakın olan hayat kasd edilmiş olabilir. Nitekim buanlayışı kabul eden çalışmalara da rastlamaktayız. (1) Ayrıca aşağı, bayağı, kötü, değersiz anlamına gelen “denâet” kökünden geldiğini savunanlar da olmuştur.
Dünya kelimesi Kur’an’da yüz on beş (2) , âhiret kelimesi de yüz kırk defa geçmektedir.(3) Ayrıca dünya için el-ûla (4) kelimesi kullanıldığı gibi âhiret kelimesi için de yevmü’l-kıyâme (5) , dâru’l-âhire kullanılmaktadır. Dünya, Kur’an’da çoğu yerde elHayatü’d-dünya şeklinde sıfat tamlaması olarak yer almıştır. Âhiret kelimesi ise âhir kelimesinin müennesi olup evvel kelimesinin zıddı ve son anlamına gelmektedir. (6) Kur’an’da dünya ve âhiret kelimeleri birçok yerde beraber kullanılmıştır. (7) İlgili ayetlerde dünya ve âhirete dönük isteklerin nasıl olacağı belirtilirken aynı zamanda dünyaya aldanıp âhireti unutanlar uyarılmıştır. (8) Dünyanın âhirete nazaran değersiz olduğu, süs ve aldanma (9) , oyun ve eğlenceden ibaret olduğu (10), ömrünün çok kısa olduğu (11) buna mukabil âhiretin ise daha faydalı ve kalıcı olduğu bilgisine Kur’an’da yer verilmiştir. (12)
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Ramazan Altıntaş, Din ve Sekülerleşme (İstanbul: Pınar Yayınları, 2005), s.113; Mustafa Öztürk, “Kur’an’ın Değer Sisteminde Dünya ve Dünyevi Hayatın Anlamı”, Tasavvufî İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 16, ( 2006 ): 65-86.
2) Bkz. Muhammed Fuâd Abdulbâkî, el-Mu’cemu’l-müfehres li-elfâzi’l-Kur’an’i’l-Kerîm, (Kahire: Dâru’lHadîs, 2008), 262-263. el-Bakara 2/85-86,114,130,200-201,204,212,217,220; Al-i İmran 3/14,22,45,56,117,145,148,152185; en-Nisa 4/74,77,94,109,134; el-Maide 5/33,41; el-En’am 6/ 29,32,70,130; el-A’raf 7/32,51,152,156; el-Enfal 8/42,67; et-Tevbe 9/38,55,69,74,85; Yunus 10/7,23- 24,64,70,88,98; Hud 11/15,60; Yusuf 12/101; er-Ra’d 13/26,34; İbrahim 14/3,27;en-Nahl 16/41,107,122;el-Kehf 18/28,45-46,104;Ta-Ha 20/72,131; el-Hac 22/9,11,15;el-Mü’minun 23/33,37;enNur 24/14,19,23,33;el-Kasas 28/42,60-61,77,79;el-Ankebut 29/25,27,64;er-Rum 30/7; Lokman 31/15,33; el-Ahzab 33/28,57;el-Fâtır 35/5; es-Saffat 37/6; ez-Zümer 39/10,26;el-Mü’min 40/39,43,51;Fussilet 41/31; eş-Şûra 42/20,36; ez-Zuhruf 43/32,35;el-Casiye 45/24,35;el-Ahkaf 46/20; Muhammed 47/36; enNecm 53/29; el-Hadid 57/20;el-Haşr 59/3; el-Mülk 67/5; en-Naziat 79/38;el-A’la 87/16.
3) el-Bakara 2/4,86,94,102,114,130,200-201,217,220; Al-i İmran 3/22,45,56,77,85,145,148,152176; enNisa 4/74,77,134; Maide 5/5,33,41; el-En’am 6/32,92,113,150; el-A’raf 7/45,147,156,169; el-Enfal 8/67; et-Tevbe 9/38,69,74;Yunus 10/64;Hud 11/19,22; Yusuf 12/37,57,101,109; er-Ra’d 13/26,34; İbrahim 14/3,27; en-Nahl 16/30,41,60,107,109,122; İsra 17/7,10,19,45,72,104; Ta-Ha 20/127; el-Hac 22/11,15;elMü’minun 23/33,74; en-Nur 24/14,19,23; en-Neml 27/3-5,66; el-Kasas 28/70,77,83;el-Ankebut 29/20,27,64; er-Rum 30/7,16; Lokman 31/4; el-Ahzab 33/29,57;Sebe’ 34/1,8,21; es-Sâd 38/7; ez-Zümer 39/9,26,45; el-Mü’min 40/39,43; Fussilet 41/7,16,31;eş-Şûra 42/20;ez-Zuhruf 43/35;en-Necm 53/25,27; el-Hadid 57/20; el-Haşr 59/3; el-Mümtehine 60/13; el-Kalem 68/33; el-Müddessir 74/53; el-Kıyame 75/21; en-Naziat 79/25,el-A’la 87/17.
4) Duha 93/4
5) el-Bakara 2/85,113,174,212; Al-i İmran 3/55,77,161,18,185,194; en-Nisa 4/87,109,141,159; el-Maide 5/14,36,64 de dğ.
6) İbn Manzur, 4, 14.
7) El-Bakara 2/201; el-A’raf 7/156;el-A’la 87/16
8) Lokman 31/33;Fatır 35/5;el-Hadîd 57/14
9) El-Casiye 45/5
10) El-En’am 6/32; el-Ankebut 29/64; Muhammed 47/36
11) Âl-i İmran 3/14,117,185;er- R’ad 13/26;el-Mü’min 40/39.
12) El-A’la 87/16
~~~~ * ~~~~
2. Dünya ve Âhiret Dengesi
İslam’ın ilk kaynağı olan Kur’an’a baktığımız zaman dünya ve âhiret hayatını birbirinden ayırmadığını görürüz. Aslında her iki hayatın da vazgeçilmez olduğu, İslam’ın ikisine birden önem verdiği bilinen bir gerçektir. Meâlini vereceğimiz şu ayetlerde bunun örneğini açıkça görebiliriz.
Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez. Allah’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. (1)
Bu ayette her ne kadar söz konusu kişi Karun ve onun kavmi olsa da, dünya ve âhiret dengesini doğru kurma açısından ayet bütün insanlığı ilgilendirmektedir. Mal ve servet çokluğuna güvenen Karun ve kavmi âhireti unutmuş dünya hayatına dalmışlardı. Bunun üzerine Yüce Allah onların yanlış bir inanç üzere olduklarını ihtar etmiştir. Âyette geçen dünyadaki nasibini de unutma kısmı birinci anlam olarak genellikle ilk klasik tefsirlerde “dünyada, âhiretini kazanacağın amelini unutma” (2) şeklinde tefsir edilmiş ise de bununla birlikte helal rızık, geçim ve dünya metaı olarak da yorumlanmıştır. (3) Zemahşerî (ö. 538/1144) ise kişiye yetecek ve hayatını idame ettirecek kadar olan şeyleri alması şeklinde tefsir etmiştir. (4) Râzî (ö. 666/1268) de hem amel hem de maddi anlamdaki geçim olarak yorumlamıştır. (5) Kurtûbî (ö. 671/1273)’nin bu ayeti tefsir ederken Abdullah b. Ömer (ö. 73/692)’in “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyan için yarın ölecekmiş gibi âhiretin için çalış” (6) şeklindeki sözüne yer vermesi aslında dünya ve âhiret dengesini iyi gözet, ikisini birlikte eşit götür manasında anlamamız gerektiğinin en bariz örneğidir. Konuyla ilgili başka bir ayette ise şöyle buyurulmaktadır.
Onlardan, (insanlardan)“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır. (7)
Ayete baktığımız zaman hem dünyada hem de âhirette iyilik isteme duası yer almaktadır. Şayet dünyanın bir anlamı ve değeri olmasaydı sadece âhiret iyiliği için dua edilirdi. Ama görüyoruz ki her ikisi için bir hasene isteği yer almaktadır. Dolayısıyla ayette bu iki hayat birlikte zikredilmiştir. Her iki dünya için hasene kelimesinin zikredilmesi dengeye işaret etmektedir.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Kasas 28/77
2) Bkz. Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fi Te’vîli’l-Kur’an (Beyrut:Dâru’lkütübi’l-İlmiyye, 1992), c. 10, 105-166; Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh elKurtubî,,el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1993), c. 13, 205; Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullāh b. Ömer b. Muhammed el-Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te’vîl (Beyrut: Müessesetü şa’ban, ts.), c. 4, 132.
3) Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1984), c. 6, 263.
4) Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl ve uyûni’l-Akâvîl fî Vücûhi’Te’vîl (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1977), c. 3, 190; Ebû’l-Berekat Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en-Nesefî, Medâriku’tenzîl ve hakâiku’t-te’vîl (İstanbul: Kahraman Neşriyat, 1984), c. 3, 245.
5) Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1985), c. 25, 14-15.
6) Kurtûbî, 13: 205. 7 Bakara 2/201
~~~~ * ~~~~
İnsan maddi ve manevî unsurdan yaratılmış bir varlık olduğu için aslında yukarıdaki ayette her iki değere birden işaret edilmiştir. Dünya hayatı insanın maddî/cismanî hayatını devam ettirmek için var edilmiş olduğu gibi âhiret hayatı da onun manevî/ruhanî hayatını devam ettireceği bir yer olarak ifade edilmiştir. Yani biri olmadan diğerini yaşamak ya da biri olmadan diğerini kazanmak mümkün değildir. Dolayısıyla bu iki hayattan biri diğeri için tamamen feda edilemez. Böyle bir ayırım yapıldığı takdirde insan fıtratına aykırı bir seçim yapılacağından her iki hayatı da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelmek kaçınılmaz olacaktır. Vereceğimiz şu bilgiler konumuzu güzel bir şekilde özetlemektedir.
“Dünya ve âhiret kavramları ontolojik anlamda ortak bir yaşam biçiminin başı ve sonu gibidir. İslam tasavvurunda hayat bir bütündür, parçalanmış değildir. Bu noktayı anlamak için dünya kelimesinin, birbiriyle yakından ilgili, özel kelimeler grubuna dahil olduğunu söylemek yeterlidir. Bu dünya varlığı “ikizine bağlı çift kelimeler” grubundandır. Meselâ, karı-koca, kardeş-bacı vb. gibi.. Bu kelimelerden her biri semantik olarak kendi ikizini hatırlatır. Erkek ancak eşinin varlığı ile koca olabilir. Yani koca kelimesi eş kavramını da içinde taşır, diğerleri de böyledir. İşte aynı şekilde dünya kavramı da gelecek âlemi, yani âhiret kavramını ihtiva eder. Kur’an bu iki kelimeden hangisini kullanmışsa, bu çağrışımı göz önünde tutmuştur. (1)
Aslında yukarıda vermiş olduğumuz ve benzeri ayetlerde Kur’an, doğrudan olmasa da dolaylı olarak insandan aklını kullanmasını istemektedir. Yani her iki dünya gerçekliğini kabul etmeyi, birini diğeri için reddetmemeyi öğütlemektedir. Bunu, akıl ile naklî birlikte kullanması gereğine işaret etmektedir şeklinde anlayabiliriz. İslam ayrımcı değil bütüncül bir bakış ile hayata yönelmeyi istemektedir. Ne var ki ileride de işaret edeceğimiz gibi dünya ile âhiret hayatını birbirinden ayırıp dengeyi bozan pozitivist düşünce, tamamen akılcı kuram üzerine bina edildiğinden günümüz dünyasında bu denge bozulmuş her iki dünya ile ilgili yanlış bir algı ortaya çıkmıştır. Maddeci dünya görüşüne sahip akımlar insan aklını her şeyin üstünde tutarak fizik ötesi âlemle ilgili inançlardan soyutlamaya çalışmışlardır. İşte böylelikle âhireti bırakıp tamamen dünya hayatına yönelişler günümüz dünyasında hız kesmeden devam etmektedir. Bazı tasavvufi anlayışların da âhiret ve dünya dengesini bozmaya sebep olduğu bilinmektedir. Bu anlamda sûfiler kişiyi Allah’tan alıkoyan her şeyi dünya olarak tasvîr etmişlerdir. Süfyan es-Sevrî (ö. 161/778) alçak ve değersiz olduğu için bu âleme dünya denildiğini ileri sürmüştür. (2)
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Altıntaş, s. 118.
2) Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah Isfehânî,, Hılyetü’l-Evliyâ (Beyrut, ts.), c. 7, 10.
~~~~ * ~~~~
Kur’an’ı en iyi şekilde anlayan ve yaşayan Peygamber Efendimizin hayatına baktığımız zaman dünya ve âhiret dengesini çok güzel kurduğuna şahit oluruz. O, arkadaşlarından bazılarının dünya hayatından ve zevklerinden tamamen yüz çevirmek istediklerini görünce onları uyarmıştır. Bu manada evlenmek istemeyen, günlerini devamlı oruçlu geçirmek isteyenlere kendi hayatını örnek göstererek dengeli bir hayat sürdürmelerini kendilerinden istemiştir. (1) Yine aynı şekilde Hz. Peygamber, âhireti unutup tamamen dünyaya meyledenleri de uyarmıştır. Bu konuda dünya ile ilgili şu sözleri önemlidir.
Uhud dağı kadar altınım olsa, üç günden fazla saklamazdım (2) ; Dünya malı tatlıdır, çekicidir (3) ; Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur, ancak Allah’ı zikir ve zikrullaha yardımcı olanlarla âlimler ve ilim öğrenenler hâriç (4) ; Eğer dünya Allah’ın yanında sivrisineğin kanadı kadar değer taşısaydı, tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi. (5)
İnsanda dünya sevgisi fıtrîdir. Eğer dünya sevgisi ya da dünya gerçek anlamda kötü bir şey olsaydı Yüce Allah bu fıtratı insanlığın mayasına yerleştirmezdi. Kur’an’da ve hadislerde dünyanın yerilmesi, âhirete göre boş bir yer olması şeklindeki tasvirleri doğru anlayabilmek için Kur’an’ın ilk olarak indiği topluma bakmak gerekir. İslam’dan önceki bazı müşrikler âhiret hayatına inanmıyorlardı. İslam’dan önce âhiretle ilgili çürümüş kemikleri kim diriltebilir (6) şeklindeki çıkışları onların âhirete bakışlarını ortaya koymaktadır. Hayatı sadece dünyadan ibaret sayıyorlardı. Dolayısıyla böyle yanlış inanca sahip bir toplumun gözünde çok değer verdikleri hayatın aslında ebedi hayat karşısında gerçekten de bir değerinin olmadığı bilgisine yer vermek gayet tabiidir. Dolayısıyla bazı nasslarda dünyanın değersiz sayılması onun hiç olduğu, boş olduğu anlamına gelmez. Kıyas yapmak bir şeyin değerini yok etmez. Hz. Peygamberin “Kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa komşusuna iyi davransın” (7) hadisi dünyada komşuya yapılacak iyiliğin âhirette kişinin karşısına sevap olarak çıkacağını bildirmektedir. Bu hadiste âhirete vurgu yapılırken bir taraftan dünyadaki davranışlara da atıfta bulunulmaktadır.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Üç sahâbe, (Abdullah b. Ömer, Ebu’d-Derdâ ve Osman b. Maz’ûn başka bir rivayete göre ise Hz. Ali, Abdullah b. Amr b. Âs ve Osman b. Maz’un olduğu kabul edilir.) Hz. Peygamberin hanımlarından Rasûlullah ’ın yaptığı ibâdetleri sormuşlardı. Aldıkları cevap karşısında kendi ibadetlerini az görmüş ve onlardan biri, “Ben geceleri hep namaz kılacağım”, diğeri “Ben hayatım boyunca ara vermeksizin oruç tutacağım”,diğeri de “Ben evlenmeyeceğim” diye konuşmuşlardı. Bunu haber alan Peygamberimiz, onlara “Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz?” demiş ve “Vallahi, şunu iyi bilin ki, ben sizin Allah Teâlâ’dan en çok korkanı ve sakınanıyım. Fakat bazen nâfile oruç tutar, bazen tutmam. Bazen nâfile namaz kılar, bazen uyurum. Ben evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.” buyurmuştur. Bkz. Buhârî, Savm 56; Nikâh 1; Nesâî, Nikâh 4; Dârimî, Nikâh 3.
2) Buhârî, Zekât 4;
3) Buhârî, Cihad 37; Tirmizî, Fiten 26.
4) Tirmizî, Zühd 14.
5) İbn Mâce, Zühd 11; Tirmizî, Zühd 13.
6) Yasin 36/79. 7 Buhari, Edep, 31.
~~~~ * ~~~~
3. Dünya ve Âhiret Dengesi Konusunda Yanlış Algılar
Dünya ve âhiret dengesi konusundaki yanlış algıları inanç ve amel bakımından iki başlık altında incelemek mümkündür. İnanç bakımından öne çıkan yanlış algı, âhiretin varlığını inkâr edip hayatı tamamen dünya hayatından ibaret saymak. Kur’an bu konuda inançsız insanların tavırlarını şu ayetlerde gözler önüne sermektedir.
Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz (1) ; Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar (2) ; Onlar, âhireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez (3) ; Fakat siz (ey insanlar!) âhiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz. (4)
Yukarıda meâllerini verdiğimiz ayetlerde âhireti inkar eden kimselerin durumu ortaya konulmuştur. Öyle düşünen ve inanan kimseler bütün mesailerini dünyaya harcadıklarından dolayı âhiret konusunda yanlış bir algıya sahiptirler. Yapıp ettikleri eylemlerin sadece dünyada kalacağı, bundan sonraki hayatın bir hiç ve yokluktan ibaret olduğu düşüncelerinden ötürü yanlış davranışlar sergilediklerine şahit olmaktayız. Dolayısıyla yakın ve uzak coğrafyamızda asrımıza hiç yakışmayan olayların yaşanması konumuz açısından bizleri ilgilendirmektedir. İnsanlığı kasıp kavuran ve adeta cahiliye dönemini de geride bırakan ölümlerin, katliamların ve yurtlarından göçe zorlanan mazlumların bu hale düşmesinin arka planında olan en önemli etkenin âhireti unutmak, böylece dünya ve âhiret dengesinin topuzunu kaçırmak ve yapılanlardan sorguya çekilme şuurunu yitirmekten kaynaklandığını söylemek mümkündür. Bu anlamda dünya hayatının cazibesine kapılan ve âhiret inancı zayıf olan kimseler arasında yaygın olan yanlış algılardan bazılarını şöyle ifade edebiliriz. Hayatını yaşa! Bu dünyaya bir daha mı geleceksin?! Ölüm ve ötesi hayalden ibaret, gençliğini yaşa! Ayrıca bazı kelamcıların cennet nimetleri ile ilgili bunların hakiki olmayıp soyut olduğu şeklindeki düşünceleri, amel bakımından tembellik edenlerin ise iman bize yeter, nasıl olsa sonunda cennete gireceğiz, tevhid bizi kurtarır gibi yanlış algılar dikkatlerimizi çekmektedir. İşte bu ve benzeri düşüncelere sahip olup ta âhiret hayatını inkâr edenler yanlış bir algıya sahip kimselerdir. Buna biz dünyevileşme diyebiliriz. Yani uhrevî hayatı unutup veya inkâr edip tamamen kedisini dünyalık bir hayattan ibaretmiş gibi kabul edenlerin yanlış algılarıdır.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Mü’minun 23/37
2) Casiye 45/24
3) Bakara 2/86
4) A’la 87/16-17
~~~~ * ~~~~
Başka bir yanlış algı ise yapılan ibadet ve iyiliklere güvenme, ben cennetliğim, ben oraya gitmeyeceğim de kim? Ebu Cehil mi gidecek?! gibi yanlış algılar dengeyi bozan unsurlardır. Yapılan az bir ibadet karşılığında sonsuz nimetleri elde etme düşüncesi yine yanlış algılar arasında yer almaktadır. Buna amel bakımından yanlış algı diyebiliriz. Yine dünya hayatını hafife alıp tamamen âhiret işleriyle uğraşmakta yanlış bir algıdır. Münzevî bir hayat geçirme çabası içerisinde olmak. Buna ruhçu anlayışta diyebiliriz. İşte ruhçu bir yaklaşım iki hayatın dengesi açısından yanlış bir algı oluşturmakta birisine değer verirken ötekini anlamsız ve boş bir iş olarak görme olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında bunun örneklerine ortaçağ hristiyanlığında rastlamaktayız. Dünyadan elini çekerek münzevî bir hayat yaşama, ruhbanlık örnekleri… Zaten İslam, bu yanlış algıları ortadan kaldırmak için gelmiştir. Dengeyi sağlamak için vardır.
İslam orta yol olduğuna göre her konuda da orta yolu başka bir ifadeyle fıtrata uygun olanı yerleştirmek için vardır. Ne yazık ki günümüz Müslümanlarında da bu ruhbanlık düşüncesinde olan yani dünyayı tamamen boş bir hayattan ibaretmiş gibi algılayanların varlığından söz etmek mümkündür. Bu kesim, İslami nassları yanlış anladığı için yani burada da bütüncül bir düşünce geliştiremedikleri için aşırılığa gitmişlerdir. Konumuz açısından şu bilgileri paylaşmak yerinde olacaktır. “İslâm’ın mânevî değerleri ve âhiret hayatını üstün tutan, ancak buna aykırı olmayan dünya nimetlerini ve zenginliğini de onaylayan tutumuna rağmen çok geçmeden İslâm toplumunda yozlaşmalar başladı. Toplumun bir bölümü kendini servet, lüks ve ihtişam hırsına kaptırıp âhireti ihmal ederken bir kesim de bütünüyle âhirete yönelip dünyayı dışladı. İç savaşlar, sefahat ve dinden uzaklaşma hareketlerinin yanı sıra özellikle Hıristiyanlık, İsrâiliyat, Hint dinleri ve diğer dış kültürlerden gelen tesirlerle dünyadan el etek çekip kendini tamamıyla âhirete veren ve dünyaya küsenlerin sayısı gittikçe artmaya başladı. Dünya hayatını terkedip bir köşeye çekilenler evliya ve örnek insanlar olarak kabul edildi. “Dünyaya karşı soğuk duranlar” anlamındaki zühhâd kelimesiyle ifade edilen zümrenin ortaya çıkışı ve bunların herkesten saygı görmesi, sonraları bu zihniyetin daha da güçlenerek tasavvufta devam etmesine ve dünyaya karşı ilgisiz, işsiz güçsüz bir grubun ortaya çıkmasına yol açtı. Tasavvufî ve ahlâkî eserlerde dünyadan nefret etmenin fazilet olduğunu işleyen konular ağırlık kazandı. İnandırıcı olmak için de hadisler uyduruldu, İsrâiliyat’a başvuruldu, hatta ruhbanların sözleri delil olarak gösterildi. (1)
Kıyamet alametlerini sayma ortaya koyma çabası da yanlış algılar arasında gösterilebilir. Çünkü kıyamet alametlerini sayan ve ona göre dünyanın son bulacağı zaman çetelesi tutan kişi iki tür yanlışa düşmüş demektir. Birincisi vukû bulması gereken daha çok alâmet var düşüncesiyle gevşek bir hayat yaşamak ya da tamamen dünyaya meyletmek, ikincisi ise bütün alâmetler zuhur etti, artık dünyanın sonu yaklaştı düşüncesiyle yaşamaktan ümidini kesip dünyaya sırt çevirmek. Bir başka yanlış algı ise tenâsüh inancıdır. Hulül, ruh göçü ya da reenkarnasyon diyebileceğimiz bu tür yanlış inanca sahip olan akımların varlığı bilinmektedir. Ölen kişinin ruhunun bir başka canlıya insana ya da herhangi bir hayvana geçmesi şeklinde özetleyebileceğimiz bu yanlış algı yine âhiret ve dünya dengesini bozan unsurlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tekâmülünü tamamlayamamış ruhların başka bir canlıda bu aşamasını tamamlayacağı ya da çok kötülük yapmış bir ruhun bir hayvana dönüşerek ceza çekeceği gibi bâtıl ve asılsız inançlar dünya-âhiret dengesini bozan yanlış algıdır. Böyle temelsiz bir düşünceye sahip insanlara göre âhiret hafife alınmakta cennet ve cehennemi inkar derecesine kadar varmaktadır.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot:
1) Süleyman Uludağ, “Dünya” DİA, c. 10 (İstanbul: İsam Yayınları, 1994), 25.
~~~~ * ~~~~
Bir başka yanlış algı ise aşırı yaşama arzusu ve ölümden korkma düşüncesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya zevklerine ifrat derecesinde bağlı olan ve uzun bir hayat sürmek isteyenler dünyaya karşı tûl-i emel besledikleri için uhrevî görevlerini ihmal etmektedirler. Ya da aşırı ölüm korkusu yaşayanlar âhiretteki güzelliklerle ilgili ümitsiz olduklarından, yaptıkları amelleri az görüp tamamen âhiret işlerine sırt çevirmektedirler. Halbuki İslam, havf ve recâ kavramlarıyla insanlara dünya ve âhiret dengesini göstermiştir. Bu konuda Gazzâlî (ö.505/1111)’nin şu değerlendirmesi önemlidir. Dünya ve âhiret bakımından o, insanları üç kategoride ele almıştır.
1. Âhireti terk edip yalnızca dünyaya bağlananlar. Ona göre yaratıkların en kötüleri bunlardır.
2. Dünyayı terk edip âhirete yönelenler.
3. Dünya ve âhireti beraber yürütenler. Ona göre bu zümre insanların en faziletlisidir; çünkü din ve dünya işlerini birlikte yürüten kimseler Allah’ın halifesi”dir. (1)
Sonuç
Dünya ve âhiret hayatı aslında tek bir hayatın iki aşaması şeklinde anlaşılabilir. Birincisi önce yaşandığından ilk ve yakın anlamına gelen dünya hayatı, ikincisi ise dünya hayatının son bulmasıyla başlayacak olan ebedi âhiret hayatıdır. Âhiret hayatı henüz dünya hayatı gibi yaşanmadığından insanlık onu dünya hayatı gibi tecrübe etmemiştir. Ancak mütevâtir nasslara ve haberlere inanan kimseler onun gerçekliğinden hiç şüphe duymamışlardır.
Dünya ve âhiret hayatı konusunda İslam’ın tutumu ikisini de eşit götürme şeklinde özetlenebilir. Birisi olmadan diğerinin olamayacağı gerçeğinden hareketle dünyanın geçici olması onun boş ve anlamsız olduğu sonucunu doğurmaz. Et ve tırnak misali birbirinden ayrılması imkansız olan bu iki hayat arasında dengeyi bozan yanlış algılar her konuda olduğu gibi ifrat ve tefrit düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim ruhbanlık anlayışına sahip olan hristiyanlıkta dünyaya değer verilmezken aşırı maddeci olan Yahudilikte de dünyevileşme görülmüştür. Her konuda orta yolu tavsiye eden İslam ise bu iki uç görüşü reddetmiş iki dünya konusunda dengeli bir tavır sergilemeye dikkatleri çekmiştir. Âhiretin varlığını inkar edenlerde aşırı bir dünyevileşme, dünyayı hiçe sayanlar da ise aşırı bir ruhçuluk görülmektedir. Dolayısıyla çok keskin olan bu ayrımcılık hem inanç hem de amel bakımından beraberinde hatalı davranışlara yol açmıştır. Âhiretin varlığını kabul etmeyenler o hayatla ilgili hiçbir hazırlık yapmazken, dünyayı da terk edenler orayı düzeltme, imar etme, adaleti ve huzuru sağlama konusunda herhangi bir katkı sağlayamamışlardır. Birinci düşünceye sahip olanlar her türlü zulmü, katliamı ve sürgünü insanlığa yaşatırken ikinci grupta yer alanlar da insanlığın refahı ve geleceği adına hiçbir yatırım yapmamışlardır. Belki günümüz dünyasında yaşanan acı olayların temelinde dünya ve âhiret dengesi konusunda yanlış algılara sahip olanların etkisi büyüktür. Birileri bu dünyada yaptıklarının hesabını vermeyecekleri düşüncesiyle her tarafı yakıp yıkarken diğerleri de yanlış bir tevekkülle dünya onların olsun âhiret bize yeter ümidiyle yaşamaktadırlar.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot:
1) Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed, Mîzânü’l-Amel (Mısır ts.), 188.
~~~~ * ~~~~
Hz. Peygamber ve dört halife döneminde dünyaya çok önem verilmediği bilinen bir gerçektir. Fakat o asrı çağımızla kıyaslamak sağlıklı neticeler vermeyebilir. İslam’ın ilk indiği o dönemde müşrikler, din adına her şeyi inkar etmekte, hayatın sadece dünyadan ibaret olduğuna inanmaktaydılar. Dolayısıyla hesap verme duygusundan yoksun bir yaşam içinde olduklarından; güçlülerin zayıfı ezdiği, birçok mazlumun zulüm gördüğü, haksız kazanç elde etme, haksız yere adam öldürme, yağma ve talanların yaşandığı bir dünyada ilk iş herhalde doğru bir inancı yerleştirmek ve unutulan ahiret hayatına daha çok yer vermekten daha tabii bir durum olamazdı. İşte Hz. Peygamber ve onun halifeleri bu yüzden daima dini hayatı öncelediler. Ancak Emevilerle dünyevileşmenin başladığına şahit olmaktayız. İşte o yanlışlığa karşı duran sûfilerin de aşırı bir münzevî hayatı tavsiye ettiklerine rastlamaktayız. Bu manada Kur’an’da ve hadislerde dünyayı yeren “Dünyanın geçici olduğu, dünya hayatının ancak bir oyun ve bir eğlence, aldanma olduğu şeklindeki nasları ve dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur, ancak Allah’ı zikir ve zikrullaha yardımcı olanlarla âlimler ve ilim öğrenenler hâriç” ve benzeri şekildeki nasları yanlış anlayanlar, dünya hayatına da yanlış anlam yüklemişlerdir.
Aslında bu nasların dili, nâzil olduğu toplumun o dönemdeki aşırı dünya tutkusu ve ahiret hayatını inkar etmeleri sebebiyle dünya eksenli bir görüşün yanlışlığına ve ahiret hayatının gerçekliğine dikkatleri çekmek içindir. Yani dengeyi sağlamak adına insanlığın gaflette olduğu, daha uzun ve kalıcı hayatın en hayırlı olduğu ifadeleri yadırganacak bir durum değildir. Aynı şekilde ahireti uzak görenler de dünya hayatına yanlış anlam atfettiler. Birinciler ruhçu, münzevî bir tutum sergilerken diğerleri de tamamen maddeci, seküler bir mana yükledir. İşte böylece bu iki hayat arasındaki denge bozulmuş oldu. Özet olarak dünya ve ahiret dengesi açısından yanlış algıları inanç ve amel bakımından iki başlık altında toplamak mümkündür. İnanç bakımından âhireti inkar, amel bakımından aşırı münzevîlik ya da yapılan amelleri azımsamak. Ayrıca dünyevileşme arzusu, tenasüh inancı, cennetteki nimetlerin bazı kelamcılar tarafından soyut kabul edilmesi, tûl-i emel, ölüm korkusu ve bazı sûfîlerin dünyayı yanlış yorumlamaları da dünya ve âhiret dengesi açısından yanlış algılar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuçta dünya ve âhiret dengesi konusunun yazılıp konuşulduğu kadar kolay olmayan bir konu olduğunun farkında olarak, bu dengeyi bozan yanlış algıların neler olduğu kısmen de olsa dile getirilmiş oldu. Dünya ve âhiret hayatının dengesini kurmak, Kur’an ve sünneti doğru anlamaktan geçer. Dolayısıyla her iki kesimde yer alanlar düşüncelerini ve inançlarını gözden geçirerek yeniden bir bakışla bu dengeyi kurabilirler.
Kaynakça
* Abdulbâkî, Muhammed Fuâd, el-Mu’cemu’l-müfehres li-elfâzi’l-Kur’an’i’l-Kerîm, Kahire: Dâru’l-Hadîs, 2008.
* Altıntaş, Ramazan, Din ve Sekülerleşme, İstanbul: Pınar Yayınları, 2005.
* el-Beyzâvî, Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullāh b. Ömer b. Muhammed,Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te’vîl, Beyrut: Müessesetü şa’ban, ts.
* Buhari, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahîhu’l-Buhâri, İstanbul: Mektebetülislamiyye, 2007.
* Darimi, Abdullah b. Abdirrahman es-Semarkandî, Sünenü’d-Dârimi, İstanbul, Çağrı Yayınları, 1992.
* Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed, Mîzânü’lAmel, Mısır ts.
* Gümrükçüoğlu, Süleyman, “İmtihan ve Dünyevileşme”, Turkish Studies, 10, sy. 2 ( 2015 ): 411-434.
* Isfehânî, Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah, Hılyetü’l-Evliyâ, Beyrut, ts.
* İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1984).
* İbn Mace, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, Sünenu İbn Mâce, thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992.
* İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükrim, Lisânu’l-Arab, Beyrut: Dar-u sadr, 1994.
* el-Kurtubî Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1993.
* Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenu’n-Nesâî, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992.
* en-Nesefî, Ebû’l-Berekat Abdullah b. Ahmed b. Mahmud, Medâriku’tenzîl ve hakâiku’t-te’vîl, İstanbul: Kahraman Neşriyat, 1984.
* Öztürk, Mustafa, “Kur’an’ın Değer Sisteminde Dünya ve Dünyevi Hayatın Anlamı”, Tasavvufî İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 16, ( 2006 ): 65-86.
* er-Râzî, Ebu Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut: Dâru’l-fikr, 1985.
* et-Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerir Câmiu’l-Beyân fi Te’vîli’l-Kur’an, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye, 1992.
* Tirmizi, Muhammed b. İsâ, el-Câmiu’s-Sahîh, İstanbul: Çağrı Yayınları,1992.
* ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî, el-Keşşâf an Hakâikı’t-Tenzîl ve uyûni’l-Akâvîl fî Vücûhi’Te’vîl, Beyrut: Dâru’l-fikr, 1977.