19 Eylül 2021 Pazar

DÜNYA ve AHİRET DENGESİ / Kur'ân'da Dünya Algısı / Sayfa 663 - 674

ULUSLARARASI SEMPOZYUM
YANLIŞ ALGILAR ve DOĞRU İSLÂM
28-30 Ekim 2016
ŞanlıUrfa / TÜRKİYE
Sayfa: 662 - 674
DÜNYA ve AHİRET DENGESİ
Kur'an'da Dünya Algısı
Ahmet ÖZ *

     Kur'an-ı Kerim’i incelediğimiz zaman, Allah'ın kâinatta olan her şeyi belli bir ölçü ve denge içerisinde yarattığına, insanoğlunun bu dengeyi koruması ve buradaki düzeni örnek alarak dengeli olması gerektiğine dikkat çekildiğini görürüz. İslam toplumunu vasat ümmet olarak nitelendiren (1) Yüce Allah, Müslümanların her konuda dengeli olmasını istemektedir.
     Dünyada yaşamını sürdürmek için çalışmak ve kazanmak zorunda olan insanın tek hedefi dünyada mal yığıp zengin olmak değildir. Ancak çalışmasının karşılığı olarak Allah kendisine zenginlik verebilir. İnsanın tabiatında dünyayı sevme ve onun nimetlerine meyletme eğilimi vardır. İslam, insan fıtratındaki bu realiteyi yok saymak yerine, insanın dünya ilgili davranışlarını düzene koymayı hedeflemektedir.
     Yüce Allah, insana hayatını sürdürmesi için verdiği dünya nimetlerini önemsemeyip terk ederek uzlete çekilmesini de doğru bulmamaktadır. Kur'an'da Allah, dünya hayatını; "bir oyun ve eğlence" olarak nitelendirirken, sevgili Peygamberimiz de “bir yolcunun mola vermek için durduğu bir ağacın gölgesinde geçirilen dinlenme süresi” olarak ifade etmektedir. Dolayısıyla asıl ve ebedi olan ahiret yurdudur.

     Dünyayı ve Nimetlerini Zemmeden Anlayış
     İslam tarihi boyunca bir kısım insanlar, dünyaya olması gerekenden fazla ilgi gösterirken, bir kısmı da dünyayı aşırı derecede kötüleyerek Müslümanın dünyadan el-etek çekerek yaşaması gerektiği tezini savunmuşlardır. Özellikle tasavvuf içerikli kaynaklarda, dünyadan el-etek çekme anlayışı idealize edilmiştir. Hatta takva sahibi olmak ve zühd hayatı yaşamak için bunun gerekli olduğu iddia edilmiştir. Şimdi bu konu ile ilgili birkaç örnek vererek konuyu değerlendirelim.
     Ebu Hâmid el-Gazâli (v.505/1111), İhyâu Ulûmi’d-Din adlı eserinde “Dünyanın Zemmi” başlığı altında uzun bir bölüm açarak konuyu ayrıntılı bir şekilde işlemiştir. Örneğin o, Kur'an-ı Kerim’in ayetlerinin çoğunun dünyayı kötülediğini ve ahirete davet ettiğini söylemekte, aslında peygamberlerin gönderiliş maksadının da bu olduğunu iddia etmektedir. (2)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
*Yrd. Doç. Dr.Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
1) Bakara, 2/143.
2) Gazâli, İhyâu Ulûmi’d-Din,Dâru’l-Marife, Beyrut, Ts.,III/202.

~~~~ * ~~~~

     Dünyayı zemmeden hadis rivayetleri de aktaran Gazâli, Musa b. Yesar’dan şöyle bir rivayet aktarmaktadır: Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
     “Allah Teâlâ dünyadan daha sevimsiz bir şey yaratmamıştır. Onu yarattığından beri bir kez olsun ondan tarafa da bakmamıştır.” Söz konusu hadisin mürsel olduğu ifade edilmektedir. (1)
     Hz. Ali’ye atfedilen bir sözü Gazâli şöyle aktarmaktadır: “Dünya ile ahiret birer kuma gibidir. Birisini memnum ettiğinde diğerini gücendirmiş olursun” (2) Ayrıca Gazâli, isim vermeksizin bazı insanların, “Dünya bir leştir. Bundan faydalanmak isteyen, köpeklerle arkadaşlığa sabretsin” dediğini nakletmektedir. (3)
     İmam Rabbâni (v.1035/1624), ise dünya hakkında şunları söylemektedir: “Dünyanın görünüşü yalancı yaldızlarla süslüdür. O yüzünü, gözünü boyanmış, görünüşü tatlı kötü bir kadına benzer. Görünüşüne bakılarak taze, güzel, körpe zannedilir. Fakat aslında güzel koku sürülmüş bir ölü gibidir. Sanki bir leştir, böceklerle akreplerle dolu bir çöplüktür. Su gibi görünen bir serap, zehirlenmiş bir şeker gibidir. Tadına bakan, güzelliğine aldanan sonsuz pişmanlık çeker.… Kendisini sevenlere, arkasına takılanlara hiç acımayıp en kötü şeyleri yapar.” (4)
     Aynı şekilde Gazâli de, İbrahim b. Ethem’in arkadaşlarıyla olan şöyle bir konuşmasını aktarır: “ Bizim dostlarımız dünyaya hınzır adını verirler ve ey hınzır başımızdan defol derlerdi. Eğer hınzır kelimesinden daha iğrenç bir kelime bulsalardı dünyaya o ismi verirlerdi” demektedir.(5)
     Hz. Ali’nin Selman-ı Fârisi’ye yazdığı bir mektupta şöyle dediği aktarılmaktadır: “Dünya yılan gibidir, dokunduğunda yumuşak fakat zehiri öldürücüdür. Hoşuna giden şeylerden vazgeç ki sana fazla yaklaşmasın…” (6)
     Kuşeyri (v.465/1072)’nin Hasan el-Basrî’den aktardığı bir söze göre “Zühd” dünya ehline ve dünyada bulunanlara kin ve nefret beslemektir. (7)
     Bu ve benzeri ifadeler, insanların dünyaya olan aşırı düşkünlüklerini azaltarak ahirete yöneltmek maksadıyla söylenmiştir. Ancak abartılı bir şekilde dünya kötülenerek sanki dünyadan el etek çekmek, doğru ve ideal bir davranışmış gibi gösterilmektedir. Oysa gerek peygamberlerin yaşantısı, gerekse tarih boyunca maddi zenginlik sahibi âlim ve arif insanların varlığı, bunun böyle olmadığını ortaya koymaktadır.

     Vahyin inşa edip yeni bir bakış açısıyla ıslah etmek istediği konulardan biri de dünya hayatı ve onu algılanma biçimidir. İnsanlardan bir kısmı ahiret hayatını yeterince kavrayıp iman etmeyince, hayatı sadece dünya hayatından ibaret zannetmektedirler. Hâlbuki durum onların algıladıkları gibi değildir. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Gazâli, İhyâ, III/203.
2) Gazâli, İhyâ, III/209.
3) Gazâli, İhyâ, III/208.
4) İmam Rabbani, Mektubat, 73. Mektup,Trc. Hüseyin Hilmi Işık, Işık Kitabevi, İstanbul, 1975, s. 126.
5) Gazâli, İhyâ, III/210.
6) Gazâli, İhyâ, III/216.
7) Abdu’l-Melik b. Talha el-Kuşeyri, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye,Dâru’s-Sadr, Beyrut, 2001, s.68. 
~~~~ * ~~~~

     Bu nedenle vahyin inşa ettiği dünya hayatını iyice kavramak gerekmektedir. (1) Öyleyse Müslümanların dünyaya bakışı nasıl olmalıdır? Kısaca inceleyelim.

     Müslümanın Dünyaya Bakışı
     Yüce Allah insanları yaratmış ve yeryüzünde yaşama fırsatı vermiştir. İnsanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için belli başlı temel ihtiyaçlarını giderebilmesi gerekmektedir. Bu ihtiyaçların neredeyse tamamı, maddi gelire veya paraya dayanmaktadır. Belki ilkel çağlarda mağaralarda veya doğal ortamda yaşamını sürdüren insanlara, bu tür ihtiyaçlar için para gerekli olmayabilir. Ancak günümüz dünyasında, medeni bir toplum içerisinde yaşamını sürdürmek isteyen bir insanın, mutlaka belirli bir gelir düzeyinin olması gerekmektedir.
     Dünya malı sadece insanların yeme, içme, giyim ve barınma ihtiyaçları için değil, aynı zamanda özgürlüğü ve bağımsızlığı için de gereklidir. Nitekim Yüce Allah, Müslümanlara, İslam düşmanlarına karşı güçlerinin yettiği kadar savaş için kuvvet ve besili atlar hazırlamaları gerektiğini emretmektedir. (2) Düşmanlara karşı kuvvet hazırlayabilmek için de ekonomik açıdan güçlü olmak gerekmektedir. (3)
     Müslümanların olabildiğince zengin olmaları, İslam’ı tanıtmak ve sevdirmek, ona taraftar olanların ve inananların sayısını çoğaltmak için de gerekli görülmüştür. Kur'an-ı Kerim'de zekâtın sarf edileceği yerler sıralanırken (4), “müellefe-i kulûb”a da yer verilmiştir. Bunlar zekât vermek suretiyle kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kişilerdir. Demek ki mal ve zenginlik, İslam’ın yayılmasında önemli etkenlerden birisidir.
     Üzerinde düşünülmesi gereken bir örnek de Hz. Süleyman ve Sebe’ melikesi Belkıs arasında geçen kıssadır. Hz. Süleyman Belkıs’a bir mektup gönderir ve mektupta onların kendisine itaat edip teslim olmalarını / Müslüman olmalarını ister. Belkıs, toplumunun ileri gelenleri ile Hz. Süleyman’a nasıl bir cevap verecekleri konusunda istişare eder. Sonunda onunla savaşmayı göze alamaz ve ona bazı hediyeler göndermeye karar verir. Belkıs, Hz. Süleyman’a bir takım hediyeler gönderir ve bununla Hz. Süleyman’ı etkilemek ister. Melikenin gönderdiği elçi hediyelerle gelince, (5) 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Ahmet Abay, Kur'an'a Karşı Algı Yönetimi, Düşün Yayınları, İstanbul, 2016, s.244.
2) Enfal, 8/60.
3) Ahmet Coşkun, Kur'an-ı Kerim’in Dünya ve Ahirete Bakışı, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Kayseri, 1987, IV/271.
4) Tevbe, 7/60. 5Neml, 27/28-35.
~~~~ * ~~~~

     Hz. Süleyman, ona ihtiyacı olmadığını şu ifadelerle bildirir: “Siz mal ile mi bana yardım ve destekte bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana ihsan ettiği nimet, size verdiğinden daha üstündür. Kaldı ki getirdiğiniz bu hediyelere muhtaç olan ben değil sizsiniz; böyle hediyeler ancak sizin gibileri sevindirir. Şimdi kavminize dönün hiç şüpheniz olmasın ki karşı koyamayacakları bir orduyla onların üstüne yürüyeceğiz böylece onları aşağılanmış, hor ve hakir olarak yurtlarından sürüp çıkaracağız.” (1)
     Hz. Süleyman burada, onların mal ile kendisini etkilemek istediklerini anlayınca, onların kendi yöntemiyle karşılık vermiş, kendisinin onlardan çok daha zengin olduğunu, onların malına muhtaç olmadığını ifade ederek, teslim olmaları için gerekirse onlarla savaşacağını söylemiştir. Belkıs’ın bu tür bir tavırla karşılaştığında teslim olacağını düşünen Hz. Süleyman, gücünü ve iktidarını ortaya koyarak Belkıs’ın Müslüman olmasında etkili olmuştur. Nitekim Belkıs, Hz. Süleyman’a itaat ve teslimiyetini bildirmek için onun sarayına gelmeye karar verir.
     Hz. Süleyman’ın kabul sarayının girişi billurdan yapılmıştır. Belkıs gelip bu sarayı gördüğünde, ihtişamından çok etkilenir. Billurdan olan bu saraya girerken, suya basacağını düşünerek, ıslanmaması için eteğini toplar. Bu arada Hz. Süleyman onun geleceğini öğrenince, o gelmeden önce onun tahtını oraya getirterek maddi gücünün yanında manevi olarak da ne kadar güçlü olduğunu ispat eder. Belkıs’ın iman etmesinde hem maddi gücün hem de manevi olgunluğun etkisi olmuştur. Hz. Süleyman maddi gücünü gerektiği şekilde kullanmış, hiçbir zaman onu gurur ve kibir vesilesi yapmamıştır.
     Genel olarak Kur'an-ı Kerim'de maldan bahseden ayetlerde, dünya malı için “hayr” (2) veya “fazl” (3) ifadeleri kullanılarak malın önemi ortaya konulmuştur. Malı “ziynet” (4) olarak ifade eden ayetler de vardır. Bütün bu ayetleri göz önüne aldığımızda, mal ve mülk sahip olmanın kötü bir şey olamadığını, aslında kötü olanın, onları ulaşılması gereken asıl hedef kabul edip putlaştırmak olduğunu görürüz.
     Kur'an-ı Kerim'de “ed-dünya” kelimesi yüz on beş kez geçerken “el-ahiretu” kelimesi de yüz on beş kez geçmektedir. Her ikisi birlikte 48 ayette zikredilmektedir. “hayat” kelimesi genellikle “dünya”ya izafetle 71 kez geçerken, nadiren de müstakil olarak geçmektedir. Yeryüzü manasına gelen“el-ard” kelimesi ise toplamda 462 kez geçmektedir. (5) “Dünya” kelimesinin “hayat” kelimesi ile birlikte geçmesine karşılık, ahiret kelimesi “dâr” kelimesiyle birlikte “dâru’l-ahire” şeklinde geçmektedir.“hayâtü’d-dünya” tabirinin geçtiği yerlerde, daha çok ahiretin ihmal edildiği bir dünya yaşayışı kast olunmaktadır. (6)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Neml, 27/36-37.
2) Bakara, 2/215, 272, 273.
3) Bakara, 2/198; Nisa,4/32; Cuma,62/10.
4) Araf, 7/32; Kehf, 18/7.
5) M. Fuad Abdulbaki, el-Mu’cemu’l-Müfehres li-elfâzi’l-Kur'an’il-Kerim, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1986.
6) Coşkun, s.276.
~~~~ * ~~~~

     Dünya ve ahireti dengeli bir şekilde zikreden Kur'an-ı Kerim, mü’minlere nasıl dua edecekleri hususunda şöyle bir dua örneği vermektedir:
     “Onlardan bir kısmı da: Ey rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.” (1)
     Kur'an, iki hayat arasında denge kurmak için, ahiretin unutulmasını istemediği gibi dünyanın unutulmasını da istememektedir. Nitekim Allah, ayette, “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma.” (2) şeklinde buyurarak, Kur'an'ın getirdiği hayat sistemini formüle ederken, dünyanın, ahirete köprü olması bakımından da yerini göstermektedir. Dünyayı bu anlamda değerlendirmesini bilmeyen, ölçüyü kaçıran, dünyayı temel gaye olarak görüp nimetlere dalan kimselere cehennemde yapılacak şu azarlama ne kadar acıdır: (3)
     “İnkâr edenler ateşe arz olunacakları gün (onlara şöyle denir): Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz!” (4)
     Dünyaya meyil ve mal sevgisi aslında yaratılışta insanda mevcut olan bir sevgidir. Kur'an-ı Kerim bunu bir vakıa olarak, bir gerçek olarak bildirmektedir. (5) Dünyanın imarı, mal ve mülkün artışı bu yolla mümkün olmaktadır. Fakat insanın yaratılışında mevcut olan acelecilik (6) onu aşırılığa ve dengesizliğe sürüklemektedir. İnsan bu aceleciliği yüzünden, önünde gördüğü, temas halinde bulunduğu dünya nimetlerine kendisini tamamen kaptırabilmekte, eline peşin olarak geçen lezzetlere kapılmakta, henüz görmediği, ama gördükleri kadar gerçek olan ahireti unutmaktadır. İşte bunun için bazı ayetlerde dünya zemmedilmiştir. Gerçekte dünya değil, fakat ahireti ihmal ve inkâr manasında bir dünya sevgisi kötülenmiştir.
     “Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salma atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü gösterildi. Bunlar, sadece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allah'ın yanındadır. De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.” (7)
     Kur'an servet toplamayı çirkin görmemiş, fakat onu piyasaya sürmeden elde tutmayı kötülemiştir. Ayette : “…Altın ve gümüşü biriktirip onu Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları elim bir azap ile müjdele” (8) buyrulmaktadır. Demek ki gaye dünya değil, mal biriktirme değil, Allah yolunda harcama ve cennete hazırlanmadır. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
1) Bakara, 2/201.
2) Kasas, 28/77.
3) Coşkun, s. 277.
4) Ahkaf, 46/20.
5) Âl-i İmran,3/14; Adiyât,100/8.
6) İsra, 17/11.
7) Âl-i İmran,3/14-15.
8) Tevbe, 9/34.
~~~~ * ~~~~

     Kur'an'da dört ayette (1) dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu ayetlerin geçtiği bağlamlara baktığımızda, bunlardan ikisinin (2) dünyanın cazibesine dalan ve hayatı bu dünyadan ibaret sayan kâfir ve müşriklerle ilgi bir pasajda geçtiğini, diğer iki ayetin de mü’minlerin dünyaya karşı olması gereken tutumlarını ifade eden bir bağlamda geçtiğini görürüz. Kâfirlere ve mü’minlere bu tür bir uyarının yapılması, aslında dünyada geçen hayatın kısalığını ifade etmek içindir. Çünkü oyun oynayan ve oyuna dalan bir çocuk, belki saatlerce oyun oynayarak günün nasıl geçtiğinin farkına varmaz. Müslüman için de dünya, ahiret yurdu karşısında çok kısa bir zaman dilimini ifade ettiği için bu zamanı iyi değerlendirmesi gerekir. Eğer bir çocuğun oyuna dalıp tüm vaktini oyunla geçirdiği gibi o da bir ömrünü oyunla geçirirse ömür bittiğinde, boş bir amel defteriyle rabbinin huzuruna varmak zorunda kalır. Dolayısıyla dünyada geçen ömür, Salih amellerle süslenmelidir. Nitekim ilgili ayetlerin devamında, asıl olanın ahiret hayatı olduğu vurgulanmaktadır.
     “Dünya hayatı, oyundan ve eğlenceden başka bir şey değildir. Oysa günahlardan sakınanlar için Ahiret yurdu daha hayırlıdır. Buna aklınız ermiyor mu?” (3)
     Fahrüddin er-Râzi, yukarıdaki ayeti tefsir ederken, burada dünya hayatının kötülenmediğini, çünkü dünya hayatının ahireti kazanmak için gerekli olduğunu ifade ederek, İbnu Abbas’a dayandırdığı bir yorumla, burada şirk ve nifak ehlinin hayatından bahsedildiğini ifade etmektedir. Gerekçe olarak da mü’minin dünya hayatında salih ameller işleyeceği, mü'minin hayatında oyun ve eğlencenin olmayacağını söylemektedir. (4) Şayet buradaki dünya hayatını, izah etmeye çalıştığımız gibi inkârcıların günah ve isyan ile geçirdikleri hayat değil de mutlak manada hayat olarak değerlendirirsek, başta peygamberlerin hayatı olmak üzere Allah yolunda, insanlığa hayırlı hizmetlerle, hayır ve hasenatla, ilim ve irfanla geçirilen bütün hayatları oyun ve eğlenceden ibaret saymış oluruz. Öte yandan "oyun ve eğlence"nin anlamsız, değersiz bir davranış şekli olduğu malumdur. İnanan insanların insanlığa hizmetle, değer üretmekle geçirdikleri dopdolu bir hayatı "oyun ve eğlence" olarak değerlendirmek doğru olmaz.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) En’am, 6/32; Ankebut, 29/64; Muhammed, 47/36; Hadid, 57/20.
2) En’am, 6/32; Ankebut, 29/64.
3) En’am, 6/32.
4) Fahrüddin er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, Dâru’l-Fikr, 1981, XII/210. 
~~~~ * ~~~~

     O halde diyebiliriz ki, burada muhatap müşriklerdir, eleştirilen, onların anlamsız hayatlarıdır. İnananlar yanında onlara da, gerçek hayatın ahiret hayatı olduğu hatırlatılarak bu anlamsız amellerinden vazgeçip, ahiret hayatında da onları bahtiyar edecek bir hayata yönelmeleri söylenmektedir. (1) Dünya hayatının ne olduğunu anlatan diğer bir ayet ise şöyledir:
     "Onlara dünya hayatının, tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten bir su indirdik, yerin bitkisi onunla karıştı. Derken o bitki, rüzgârların savurduğu çöp kırıntıları haline geliverdi. Allah her şeye kadirdir." (2)
     Burada da "onlar"la işaret edilenlerin inkârcılarolduğu aşikârdır. Ayetin öncesinde iki adamın misali anlatılmaktadır. Bunlardanbiri inkârcı, diğeri ise mü’mindir. İnkârcı olana üzümlerden, hurmalardan,ekinlerden oluşan, aralarından nehirler akan çok güzel bağlar, bahçeler verilmiş; bu güzel nimetlere sahip olan adam, mallarıyla böbürlenmiş, bunların ebediyete kadar kendisiyle kalacağını zannetmiş ve bu anlayışla kıyameti inkâr etmiştir. Arkadaşının bu yöndeki ikazlarını kulak ardı etmiş, inkâr bataklığına saplanmıştır. Nihayet, cennet misali bağları-bahçeleri üzerine çökerek yok olup gitmiş, kimse de kendisine yardım edememiştir. (3) İşte bu ayetlerin akabinde, kendilerine bu olayın hatırlatıldığı müşriklere, yaşamakta oldukları dünya hayatının ve sahip oldukları malların-mülklerin de, tıpkı o adamınki gibi, gökten inen bereketli yağmur suları ile yeşerip serpildikten, bütün güzelliklerini ortaya serdikten sonra, ansızın yok olabileceği, rüzgârların savurup etrafa serpiştirdiği kuru çöplere dönebileceği haber verilmektedir. Burada da yine muhatap müşriklerdir ve çerçöpe dönüşerek hiçbir fayda vermeyeceği ifade edilen dünya hayatı da, bunların isyan içinde geçen hayatlarıdır. Mutlak manada dünya hayatını kınayacak herhangi bir husus söz konusu değildir. (4)

     Dünya Nimetlerine Bakış Açısı
     Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de dünya nimetlerinin mü'minler için yaratıldığını şöyle ifade etmektedir:
     “De ki: Allah'ın kulları için yaratmış olduğu giysileri, temiz ve hoş yiyecekleri haram kılmak kimin haddine! Yine onlara de ki: bütün bu nimetler dünyada ve özellikle kıyamet gününde yalnız mü'minlerindir…” (5)
     Kur'an'da kötülenen dünya nimetleri değil, bunların sebep olduğu gurur, kibir ve azgınlıktır: “İnsana bir nimet verdiğimizde yüz çevirir ve büyüklük taslar. Bir kötülük dokunduğu zaman hemen yalvarmaya başlar.” (6) 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
1) Hidayet Aydar, Kur'an'da Geçen “el-Hayatü’d-Dünya”Kavramı üzerine Bazı Mülahazalar (1), İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2002, V/64.
2) Kehf, 18/45.
3) Kehf, 18/32-43.
4) Hidayet Aydar, s. 68.
5) A’raf, 7/32.
6) Fussilet, 41/51. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
     Sahip olduğu dünya nimetlerinin ahirette kendisini muhtemel felaketlerden kurtaracağını sanan ve bu imkânlarını Hz. Peygamber’e karşı düşmanlık vasıtası yapan Ebu Leheb, Kur’an’da ismi zikredilerekbedduaya uğrayan insanlardandır. Aynı şekilde Hümeze suresinde (1) malının kendisini ebedi kurtaracağını zanneden insanın kapıldığı gurur ve kibir neticesinde insanları aşağılayıp hor gördüğü vurgulanmaktadır.
     Diğer yandan Kur'an'da Hz. Musa döneminde yaşamış çok zengin bir adam olan Kârun, kötü bir örnek olarak anlatılır. Şimdi kıssanın anlatıldığı ayetlere bir göz atalım:
     “Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayı düşünme. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.Karun "Ben bu servete ilmim ve becerim sayesinde kavuştum." dedi. Peki, şunu da bilmiyor muydu ki Allah, daha önce kendisinden daha güçlü ve serveti daha fazla olan kimseleri helâk etmişti? Ama suç işlemeyi meslek edinen günahkârlara artık suçları hakkında soru sorulmaz.Karun bir gün, yine bütün ihtişam ve şatafatıyla halkının karşısına çıktı. Dünya hayatına çok düşkün olanlar: "Keşke bizim de Karun'unki gibi servetimiz olsaydı. Adamın amma da şansı varmış, keyfine diyecek yok!" dediler.Ahirete dair ilimden nasibi olanlar ise: "Yazıklar olsun size! Bu dünyalıkların böylesine peşine düşmeye değer mi? Oysa iman edip güzel ve makbul işler yapanlara Allah'ın cennette hazırladığı mükâfat elbette daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler nail olur."Derken Biz onu da, sarayını da yerin dibine geçiriverdik. Ne yardımcıları Allah'a karşı kendisine yardım edip, onu kurtarabildi, ne de kendi kendisini savunabildi.Daha dün, onun yerinde olmayı arzu edenler: -Vay be, demek ki, Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletiyor ve dilediğininkini daraltıyormuş. Allah'ın bize nimetleri olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar kurtuluşa eremezlermiş, demeye başladılar.” (2)
     Ayette Kârun’un malının çokluğu dolayısıyla azgınlığı ifade edilmekte ve akıbetinin kötülüğü anlatılarak aynı hataya düşmemeleri konusunda mü’minler uyarılmaktadır. Kârun’un hatası, elinde bulunan malın, Allah'ın bir lutfu ve imtihanı olduğunu unutup, malını ve kendi aklını putlaştırıp Allah'a isyan etmesidir. Allah ayette, Kârun’un zenginliğini eleştirmiyor, onu malının zekâtını vermediği, fakirler için gereken infakı yapmadığı, Allah'ın verdiği mala şükretmek yerine, malı kendi aklıyla kazandığını ifade ettiği için, hem eleştiriyor hem de ceza olarak malıyla birlikte kendisini de yerin dibine geçiriyor. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
1) Hümeze, 104/1-3.
2) Kasas, 28/76-82.
~~~~ * ~~~~

     Ayette “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma.” buyrularak, “hem dünyadaki nimetlerden faydalan hem de ahiret için salih ameller işle” denmek istenmiştir. Yani mal mülk sahibi olman, ahireti unutmana vesile olmasın. Çünkü ahiret, dünya hayatından daha önemli ve ahiret için çalışmak daha hayırlıdır. (1)
     Bazen dünya malı, evlatlar ve başarılı bir ticaret, insanların Allah ile olan irtibatlarında problemlere sebep olabilir. Zira Kur'an'da “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır.” (2) Ancak Yüce Allah diğer bir ayet-i kerimesinde ise mümin insanın mal ve evlat konusunda nasıl olması gerektiğini şöyle ifade etmektedir:
     “Öyle yiğitler vardır ki, ne ticaretler, ne alım ve satımlar onları Allah'ı zikretmekten, namazı hakkıyla ifa etmekten, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin dehşetten halden hale döneceği, alt üst olacağı bir günden endişe ederler.” (3)
     İslam, dünya nimetlerini ve mal kazanmayı meşru görmeseydi maddi durumu iyi olan insanlara Zekât, Sadaka, Hac ve Kurban gibi mali ibadetleri emretmezdi. Hayra ulaşmayı sevdiğimiz şeylerden vermeye bağlayan (4) İslam, malın sevilebileceğini ancak gerektiğinde sevdiğinden belli bir ölçüde vermeyi emretmektedir. (5) İslam ne Yahudiler gibi dünyevileşmenin bayraktarlığını yapmakta ne de dünya nimetlerinin insanı Allah'tan uzaklaştırdığını iddia eden mistik anlayışı benimsemektedir. Her konuda olduğu gibi ikisi arası bir yol tutarak dünyaya bakışta da vasat olmayı öngörmektedir. (6)
    İslam’ı iki cihan saadetini sağlayan bir din olarak tanımlamak en doğru yaklaşım olacaktır. Yoksa biz, dünyayı kurtarma adına ahireti unutmayı telkin eden bir anlayışın tarafı değiliz. Bize göre dünya ne bir çilehane ne de bir sürgün yeri değildir. Aksine o bir tarla yani kişinin ektiğini kıyamet günü biçeceği bir mezraadır. Dünyaya küsen ahiretini kaybeder, onu ziraata uygun eken, yarın ahirette hasadını görür. Zaten mantıklı düşünen herkes anlar ki imtihan, ahirette değil dünyada yaşanmaktadır. Cennet de cehennem de dünyada kazanılmaktadır. Zahitlik, dağa yahut mağaraya çekilmek değil, toplumdan uzaklaşmak asla değildir, zahitlik, toplumun içinde, günahlara bulaşmamaya çalışarak toplumu hayra yönlendirmektir. Kur’an’ın en mühim emri olan iyiliği emir ve kötülükten nehiy vazifesi (7) Müslümanı toplumdan uzaklaşmaktan alıkoyan en önemli düsturdur. (8)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
1) Duha, 93/4.
2) Enfal,8/28.
3) Nur, 24/37.
4) Âl-i İmran, 3/92.
5) Bakara, 2/177.
6) Ahmet Öz, Kur'an'ın Önerdiği Vasat Ümmet, Çıra Yayınları, İstanbul, 2011, s. 139.
7) Âl-i İmran, 3/104, 110.
~~~~ * ~~~~


     Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, bazı ayetlerde dünyanın aşağılandığı bir gerçektir. Fakat Kur'an'da aşağılanan dünya, onun dış görünüşü ve nimetlerinden istifade yönünden değil, ona karşı taşınan niyet ve tavırdır. Mal-mülkle ilgilenmenin herhangi bir sakıncası yoktur. İç âlemimize hükmetmeye ve bizi esareti altına almağa kalkmadıkça, dünyanın nimetlerinden yararlanmak yasak değildir. (1) Aksine Kur'an böyle bir yasaklamayı da reddetmektedir:
     “De ki: "Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti?" De ki: "O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır." İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.” (2)

     Dünyayı İmar Görevi
     Kur'an'da insanın yeryüzünün halifesi olarak nitelendirilmesi, (3) ahiretin tarlası olan dünyayı her yönüyle imar etmesini gerektirir. (4) Nitekim Hud suresinde şöyle buyrulmaktadır:“… O sizi topraktan yarattı, orada yaşattı/onu imar etmenizi istedi…” (5)
     Yüce Allah dünya nimetlerini insanlara dilediği kadar (6) vereceğini ifade ederken, verdiği bu nimetlerin insana bir lutuf ve ihsan olduğunu belirtmekte (7) ve şükreden kullarına da hesapsız bir şekilde nimetlerini artıracağını vurgulamaktadır. (8)
     Hz. Davut ve Hz. Süleyman’a maddi zenginlik ve krallık veren, Hz. Yusuf’a vezirlik veren, Hz. İbrahim’e bolluk ve bereket veren, bunların dışında daha birçok kuluna bol nimetler veren, aynı zamanda, kullarının bu nimetlere şükrünü öven Yüce Allah, bu kullarından verdiği dünya güzelliklerini terk etmelerini istememiştir. Onlardan istediği tek şey, bu nimetlerin şükrünü eda etmeleri, yani her hususta kendisine itaat etmeleri ve hâkimiyetini bütün dünyada gerçekleştirmeleridir.
     Dünyadan el-etek çekmeyi idealize eden düşünce sahiplerine sormak lazım, Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman ve Hz. Abdurrahman b. Avf gibi sahabiler, zengin oldukları ve Allah yolunda harcadıkları için cennetle müjdelenmediler mi? (9)
     Bugün dünya coğrafyasına baktığımızda, Müslümanların ekonomik ve siyasi açıdan zayıf olduklarını görmekteyiz. “Dünya Müslümanın cehennemi kâfirlerin ise cennetidir” anlayışı, bir şeklide İslam dünyasına girmiş ve bu anlayış, birileri tarafından doğru kabul ettirilmiştir. Yani birileri Müslümanların dünyadan el-etek çekmesi gerektiği anlayışını idealize ederken, diğer yandan Yahudi, Hıristiyan ve farklı batıl dinlere sahip olan milletler, dünya nimetleri içerisinde yüzmekte ve Müslümanların fakir olmalarından istifade ederek, onlar üzerinde mallarıyla siyasi hegemonya kurmaktadırlar. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
1) Çoşkun, s.281.
2) A’raf,7/32.
3) En’am,6/165; Yunus,10/14; Nur, 24/55, vd.
4) Recep Ardoğan, Temellerden Topluma, Noya Medya, İstanbul, 2016, s. 371.
5) Hud,11/61.
6) Sebe, 34/39; İsra, 17/30.
7) Kasas, 28/77.
8) İbrahim, 14/7.
9) Yusuf Aygün, http://www.antoloji.com/dunya-ahiret-dengesi-ve-veraset-siiri, Erişim: 30.09.2016. 
~~~~ * ~~~~

     Dünyayı imar etmek ve yeryüzünde Allah'ın hükümlerini hâkim kılıp adaletle hükmetmekle görevli Müslümanlar, sürekli olarak birilerine muhtaç ve onların boyunduruğu altında yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Müslümanların dünyadan el-etek çekip münzevi bir hayatı tercih etmiş bir derviş gibi yaşaması gerektiğini söyleyen insanlar, aslında Kur'an'ı düşünerek ve anlayarak okuyan insanlar değildir. Eğer Kur'an'ı doğru bir şekilde okuyup anlasalardı, hem zengin bir kral olan hem de Allah’ın peygamberi olan Hz. Süleyman’ı görürlerdi. Yani zenginlik ve krallığın Allah'a kulluğun önünde engel olmadığını anlarlardı. Ayrıca peygamberlerin tamamı, toplumun içinde yaşamış, halktan kopuk münzevi bir yaşantıyı tasvip etmemişlerdir. Kur'an'da Allah, yeryüzünün salih kulları için miras bırakıldığını, (1) onun nimetlerinden yiyip içmeleri ve gezip dolaşmaları için insanların emrine amade kılındığı ifade ederek (2) , insanların çalışması için gündüz vaktinin, istirahatı için gecenin tahsis edildiğini ifade etmektedir. (3) Yani insanların dünyanın nimetlerini elde etmek için çalışabileceklerini hatta dünyada geçimlerini temin için çalışmaları gerektiğini vurgulayan bu ayetlerin yanında, birçok ayette de dünyada çalışmanın önemine dikkat çekilmiştir. (4)
     Dolayısıyla dünyadan el-etek çekmek gerektiğini ifade eden anlayışın bir an önce değişmesi ve Müslümanların dünyayı putlaştırmadan var güçleriyle çalışarak imar etmesi, zengin olması ve siyasi olarak da kimsenin boyunduruğu altına girmemesi gerekmektedir. Bu yüzden Müslümanların, her alanda bilimsel ve teknolojik gelişmeleri önemseyen bir anlayışla çalışmalar yapması gerekmektedir. Eğer dünyayı imar etmek önemsiz olsaydı, Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur muydu?
     “Biriniz elindeki fidanı dikmek üzereyken kıyamet kopacak olsa dahi o fidanı diksin” (5)
     Bu hadis, İslam’da dünya ve ahiret hayatının bir bütün olarak değerlendirildiğini ortaya koymaktadır. Dünyayı ahiretin tarlası olarak tanımlamak; ahirete hazırlanmak ama dünyadan da nasibini unutmamak bu anlayışın bir ifadesidir. Dünyayı imar, aynı zamanda ahiret yurdunu imar etmek demektir. (6)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
1) Enbiya, 21/105.
2) Mülk, 67/15.
3) Nebe,78/9-11.
4) Necm,53/39; Âl-i İmran, 3/195, vd.
5) Ahmed b. Hanbel, Müsned, Thk. Bedrettin Çetiner, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, III/184.
6) Ardoğan, s. 374.
~~~~ * ~~~~

     Sonuç:
     İslam, bireyin tamamen dünya hayatına yönelip ahireti unutmasını doğru bulmazken, tamamen zahidâne bir yaşam sürdürmesini de önermemektedir. Nitekim Peygamberimiz (sav), sürekli kendini ibadete verip dünya nimetlerini terk edeceğini söyleyen bir grup sahabeyi, dengeli olmaları konusunda uyarmıştır. (1) Diğer yandan Kur'an'da dua örneği olarak geçen ve namazlarda tahiyyatta okuduğumuz ayetler, bize hem dünya hem de ahiret için iyilik istememiz gerektiğini öğretmektedir.
     Cuma suresinde (2) , Müslümanların Cuma namazı vakti geldiğinde ticareti bırakıp ibadete koşmaları emredilirken, Cuma namazı bittiğinde alışverişe devam edebilecekleri söylenerek, insanların hem ibadet edebilecekleri hem de alışveriş yapabilecekleri, bu ikisinden birisini tercih edip diğerini ihmal etmemesi gerektiğinin ölçüsü verilmektedir. Aynı şekilde Kur'an'da hac ibadetini yapmak için Kâbe’yi ziyarete gelen gelen mü’minlerin, hac esnasında ticaret yapabilecekleri (3) ifade edilmektedir. Nitekim büyük mezhep imamı Ebu Hanife’nin iyi bir tüccar olduğu herkesin malumudur.
     Müslümanlar ticari faaliyetlerden ve yeryüzünün halifesi olmanın getirdiği yöneticilik misyonundan uzak kaldığı müddetçe, dünyada mal mülk sahibi olanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar vb. inanç grupları olacaktır. Bunun sonucu olarak, ekonomik gücü ellerinde bulunduranlar, sömürge durumundaki İslam dünyasını hem maddi olarak sömürecek hem de siyasi olarak yönetmeye devam edecektir.
     Sonuç olarak İslam, her konuda olduğu gibi dünya ve ahiret dengesi açısından da orta yolda olmayı emretmektedir. Günümüzde bu denge korunamadığı için ya tamamen dünyevileşip dünya nimetleri putlaştırılmakta ya da dünyadan el etek çekerek bir köşede kendi halinde yaşamını sürdürmek, doğru bir din algısı olarak sunulmaktadır. Biri ifrat diğeri tefrit olan bu yanlış din algısını değiştirmek için orta yolu bulmak gerekmektedir.
     Kısaca ifade edecek olursak; Yüce Allah Kur'an'da dünya nimetlerini ve dünya hayatını kötülemiyor. Ahiret hayatı karşısında dünya nimetlerinin ve dünyadaki yaşamın geçici ve kısa olduğunu vurgulayarak, mü’minleri, kâfir ve müşriklerin dünyaya baktığı gibi değil, ahireti önemsemelerini ancak dünyayı da tamamen ihmal etmemeleri konusunda uyarıyor.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot
1) Buhari, Cihad, 8.
2) Cuma,62/9-10.
3) Bakara, 2/198.
~~~~ * ~~~~

     Kaynakça:
* ABAY, Ahmet, Kur'an'a Karşı Algı Yönetimi, Düşün Yayınları, İstanbul, 2016.
* ABDULBAKİ, Muhammed Fuad (v.1968), el-Mu’cemu’l-Müfehres li-elfâzi’lKur'an’il-Kerim, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1986.
* ARDOĞAN, Recep, Temellerden Topluma, Noya Medya, İstanbul, 2016.
* AYDAR, Hidayet, Kur'an'da Geçen “el-Hayatü’d-Dünya” Kavramı Üzerine Bazı Mülahazalar (1), İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul, 2002, V/52-84.
* AYGÜN, Yusuf, Dünya ve Ahiret Dengesi ve Veraset, http://www.antoloji.com/dunyaahiret-dengesi-ve-veraset-siiri, Erişim: 30.09.2016.
* BUHÂRİ, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail (v.256/879), el-Câmiu’s-Sahih, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
* HANBEL, Ahmed b. (v.241/855), Müsned, Thk. Bedrettin Çetiner, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
* COŞKUN, Ahmet, Kur'an-ı Kerim’in Dünya ve Ahirete Bakışı, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Kayseri, 1987, IV/267-284.
* GAZÂLİ, Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed (v.505/1111), İhyâu Ulûmid’d-Din, Dâru’l-Marife, Beyrut, Ts.,(I-IV).
* KARAMAN Hayrettin vd. Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, TDV. Yayınları, Ankara, 2007.
* el-KUŞEYRİ, Abdu’l-Melik b. Talha (v.465/1072), er-Risâletü’l-Kuşeyriyye,Thk. Nevaf Cerrah, Dâru’s-Sadr, Beyrut, 2001.
* ÖZ, Ahmet, Kur'an'ın ÖnerdiğiVasat Ümmet, Çıra Yayınları, İstanbul, 2011.
* ÖZTÜRK, Mustafa, Kur'an-ı Kerim Meali, Düşün Yayınları, İstanbul, 2011.
* RABBÂNİ, İmam, Ahmed bin Abdü’l-ehad bin Zeyne’l-Âbidîn (v.1035/1624), Mektubat, Trc. Hüseyin Hilmi Işık, Işık Kitabevi, İstanbul, 1975
*  er- RÂZİ, Fahreddin (v. 606/1209), Mefâtihu’l- Gayb, Dâru’l- Fikr, 1981, (I-XXXII)
 
bus

Hiç yorum yok:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...