İSLAM TARİHİ
Mukavkıs'ın İslâma Dâvet Edilmesi
Bu tarihte, ashaptan Hâtıb b. Ebî Beltaa, Peygamber Efendimizden aldığı Mukavkıs’a hitaben yazılmış İslam’a davet mektubuyla Mısır’a doğru yola çıktı. Gece gündüz yoluna devam eden Hz. Hatıb, o sırada İskenderiye’de bulunan Mukavkıs’a Resûl-i Ekrem Efendimizin mübarek mektubunu sundu. Hükümdarın okuttuğu mektupta Resûl-i Ekrem Efendimiz ona hitaben şunları yazıyordu:
“Bismillahirrahmânirrahîm!
Allah’ın kulu ve Resûlü Muhammed’den, Kıbtîlerin Büyüğü Mukavkıs’a!
Hidayet yoluna uyanlara selam olsun!
Bu dua ve temenniden sonra ben, seni İslam’a davet ediyorum. Müslüman ol ki selamete eresin. Müslüman ol ki Allah ecrini, mükâfatını iki kat versin. Eğer bu davetimden yüz çevirirsen, Kıbtîlerin günahı senin boynuna olsun!
‘De ki: Ey ehl-i kitap! Bizimle sizin aranızda müsâvî ve müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim.’ Eğer yüz çevirirlerse, siz de onlara, ‘Şahit olun; biz, muhakkak, Müslümanlarız’ deyiniz.” (Âl-i İmrân, 64) [1]
Mektup okunup bitince, Mukavkıs, “Hayırlı olsun!” dedi ve elçi Hz. Hatıb’a izzet-ü ikramda bulundu; sonra da, Server-i Kâinat Efendimizin mübarek mektubunu fil dişinden bir kutu içine koyup kutuyu mühürledi. [2]
Mukavkıs’ın İkrarı
Bir gece vakti Mukavkıs, Hâtıb b. Ebî Beltaa’yı huzuruna çağırttı. Yanlarında sadece tercüman bulunuyordu. Uzun uzadıya konuştuktan sonra, Mukavkıs, sonunda, Müslüman olmadığı halde, Peygamber Efendimizin risâletini ikrar edip şöyle konuştu:
Bir gece vakti Mukavkıs, Hâtıb b. Ebî Beltaa’yı huzuruna çağırttı. Yanlarında sadece tercüman bulunuyordu. Uzun uzadıya konuştuktan sonra, Mukavkıs, sonunda, Müslüman olmadığı halde, Peygamber Efendimizin risâletini ikrar edip şöyle konuştu:
“Ben, bir peygamberin daha geleceğini biliyordum; lâkin Şam’dan çıkacağını tahmin ediyordum. Çünkü daha evvelki peygamberlerin çoğu oradan zuhur etmişlerdi. Gerçi, son peygamberin Arabistan’da, sertlik, darlık yoksulluk ülkesinde çıkacağını da kitaplarda görmüştüm!
Allah’ın kitabında sıfatlarını yazılı bulduğumuz peygamberin ortaya çıkma zamanı da tam bu zamandır.
Fakat ona uymak hususunda, Kıbtîler beni dinlemezler! Ben, saltanatımdan ayrılmaya da kıyamayacağım! O peygamber, memleketlere hâkim olacak, kendisinden sonra da sahabeleri bu meydanlarımıza kadar gelip yerleşeceklerdir; sonunda şuradakilere galip geleceklerdir.” [3]
Bu konuşmasıyla Peygamberimizin risâletini ikrar eden Mukavkıs, ne yazık ki “saltanatı elinden gider” endişesiyle ne halkına olup bitenlerden bahsetti ve ne de Müslüman oldu; [4] saltanat, hükümdarlık sevgisi, onu iman saadetinden mahrum bıraktı!
Mukavkıs’ın, Peygamberimize Mektup ve Hediyeleri
Dünya saltanatının sevgi ve muhabbeti gönlünde ağır basıp iman etmeye yanaşmayan Mukavkıs, bununla beraber Peygamber Efendimize bir mektup ile bazı kıymetli hediyeler ve iki de cariye gönderdi. [5]
Dünya saltanatının sevgi ve muhabbeti gönlünde ağır basıp iman etmeye yanaşmayan Mukavkıs, bununla beraber Peygamber Efendimize bir mektup ile bazı kıymetli hediyeler ve iki de cariye gönderdi. [5]
Bütün bunlardan sonra Hz. Hâtıb b. Ebî Beltaa’yı İskenderiye’den uğurlayan Mukavkıs, ona, “Sakın, Kıbtîler, senin ağzından tek bir kelime bile işitmesinler!” dedi. [6]
Mukavkıs’ın Resûl-i Ekrem Efendimize gönderdiği iki cariye, Mâriye ile kız kardeşi Sîrîn idi. Hâtıb b. Ebî Beltaa Hazretleri, onlara yolda İslamiyeti anlattı ve Müslüman olmalarını teklif edince, Müslüman oldular.
Daha sonra Peygamber Efendimiz, Hz. Mâriye’yi kendisine nikâhlayıp zevceliğe aldı; Sîrin’i ise, şâiri Hassan b. Sâbit (r.a.) ile nikahladı. [7]
Mukavkıs’tan gelen diğer hediyeler ise şunlardı:
* Ak tüylü bir katırla bir merkep,
* Bin miskal altın,
* Yirmi kat Mısır işi ince elbise,
* Billûr bir bardak,
* Kokulu bal, misk gibi güzel kokular v.s... [8]
* Bin miskal altın,
* Yirmi kat Mısır işi ince elbise,
* Billûr bir bardak,
* Kokulu bal, misk gibi güzel kokular v.s... [8]
Hediye gelen katıra “Düldül”, merkebe ise “Ufeyr” adı takıldı.
Hâtıb b. Ebî Beltaa, Medine’de
Mukavkıs’ın ülkesinde beş gün kadar kaldıktan sonra oradan ayrılan Hâtıb b. Ebî Beltaa, Medine’ye gelip Resûl-i Ekrem’in huzuruna çıkarak, olup bitenleri anlattı ve Mukavkıs’ın mektubu ile gönderdiği hediyeleri takdim etti.
Mukavkıs’ın ülkesinde beş gün kadar kaldıktan sonra oradan ayrılan Hâtıb b. Ebî Beltaa, Medine’ye gelip Resûl-i Ekrem’in huzuruna çıkarak, olup bitenleri anlattı ve Mukavkıs’ın mektubu ile gönderdiği hediyeleri takdim etti.
Mukavkıs, cevabî mektubunda şöyle diyordu:
Muhammed b. Abdullah’a, Kıbtîlerin Büyüğü Mukavkıs’tan!
Selam olsun sana!
Selam olsun sana!
Bundan sonra derim ki: Mektubunu aldım, okudum. Mektubunda zikrettiğin ve beni davet ettiğin şeyleri anladım. Gelecek bir peygamber daha kaldığını biliyordum; ancak onun Şam’dan zuhur edeceğini tahmin ediyordum! Elçini ağırladım. Sana Kıbtîlerin yanında mevkileri yüksek iki cariye ile elbiseler gönderdim; binmen için de sana bir katır hediye ettim. Selam olsun sana!” [9]
Mektup okunup bitince, Peygamber Efendimiz, “Bedbaht adam! Saltanatına kıyamadı; fakat üzerinde titrediği saltanatı, kendisine kalmayacaktır!” [10] buyurdu.
Peygamberimizin, Mukavkıs’a Gönderdiğin Mektubun Aslı
Resûl-i Ekrem Efendimizin, Mukavkıs’a gönderdiği mübarek mektupları, halen İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Mukaddes Emanetler Bölümü’nde muhafaza edilmektedir.
Mektup, Hicret’in 1267 senesinde Mısır’ın Ahmim beldesinde bulunan eski bir manastırdaki Kıbt kitapları arasında olduğu anlaşılmış, bunun üzerine Sultan Abdülmecid Han tarafından satın alınarak İstanbul’a getirtilmişti.
Bu mübarek mektup, 16x19 cm ebadında, kahverengi bir deri üzerine siyah mürekkeple yazılmıştır ve on iki satırdan ibarettir.
Mektubun altında Resûl-i Ekrem Efendimizin mührü bulunmaktadır.
Mektupta yer yer güve yenikleri ve delikleri de vardır. [11]
_____________________________________________________________________
Dip Notlar:
[1] İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 72; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 295-296.
[2] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 260; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 266.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266. Halebî, a.g.e., c. 3, s. 296-297.
[5] İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[6] İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[7] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 212-213.
[8] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 485; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 297.
[9] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 2, s. 72; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 3, s. 266.
[10] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 261; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 266.
[11] Tahsin Öz, Hırka-i Saadet Dairesi ve Emanet-i Mübareke, s. 29-30.
Dip Notlar:
[1] İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 72; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 295-296.
[2] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 260; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 266.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266. Halebî, a.g.e., c. 3, s. 296-297.
[5] İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[6] İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[7] İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 212-213.
[8] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 485; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 297.
[9] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 2, s. 72; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 3, s. 266.
[10] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 261; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 266.
[11] Tahsin Öz, Hırka-i Saadet Dairesi ve Emanet-i Mübareke, s. 29-30.
Kainatın Efendisi, Hz. Muhammed (sav.)
Yazar: Salih Suruç