15 Temmuz 2021 Perşembe

TEFSİR / Tefsirde Yozlaşmaya Bir Örnek Olarak İnsanın Yaratılışı Meselesine Getirilen Sübjektif Yorumlar / Sayfa 379 - 394

ULUSLARARASI SEMPOZYUM
YANLIŞ ALGILAR ve DOĞRU İSLÂM
28-30 Ekim 2016
ŞanlıUrfa / TÜRKİYE
Sayfa: 379 - 394
(Bu bölümde metnin
İngilizce'si de vardı,
buraya o kısmı almadık.)
TEFSİR
Tefsirde Yozlaşmaya Bir Örnek Olarak
İnsanın Yaratılışı Meselesine Getirilen
Sübjektif Yorumlar
Avnullah Enes ATEŞ *

     Özet
     İnsanlığın var edilişi, belki de en çok sorgulanan ve hakkında en çok konuşulan meselelerdendir. Felsefi düşünce ve kuramların bu konuda söylediklerinin yanında semâvî ve yerel dinler de insanlığın yaratılışı ve çoğalmasıyla ilgili müntesiplerine bilgiler sunmuştur. Semâvî vahyin son ürünü olan ve sonrasında yeni bir vahiy ürünü kitabın olmayacak olduğu Kur’an da bu anlamda, ilk insanın yaratılış ve çoğalmasıyla ilgili net bilgiler vermiştir. Son dönemlerde yeniden gündeme getirilen ve sözüm ona Kur’an’a dayalı olduğu söylenen ilk insanın yaratılışıyla alakalı farklı görüşler ileri sürülmüş; ilk insanın Âdem (a.s) olmadığı, onun da babasının olduğu, insanların çoğalmasının bir anne ve babadan olamayacağı, Âdem kelimesinin bir türü ifade ettiği vb. iddialar Kur’an’dan temellendirilmek istenerek savunulmuştur.
     Aslına bakılırsa tüm bu iddialar, bu kimselerin kendi ön kabullerini Kur’an’a söyletme çabasından başka bir şey değildir. Kur’an’ın sarih olarak ifade ettiği bu konuları tartışma sahasına çekmenin, bu sarâhate dayalı söylenen görüşleri israiliyyat kabilinden saymanın ve küçümsemenin ilmi tutarlılık açısından bir izahı gözükmemektedir. “Vusulsüzlüğümüz usülsüzlüğümüzdendir” sözünün yansıması olarak mefhûmun mantuka tercih edildiği, usül ihlallerinin yapıldığı, ilmi kriterlerin görmezden gelindiği bu muhâlif görüşlerden insanın belli bir topluluk olarak yaratıldığı iddiası, münâzaranın; iltizâm edilmeyenle ilzâm edilemez, yani; kabul etmediği bir delille kimse kabule zorlanamaz kuralınca sadece Kur’an temelli ele alınıp incelenecektir. Öncelikle ilk insanla ilgili öne sürülen bu muhâlif görüşler ve dayanakları zikredilecek, sonrasında bunlar Kur’an ekseninde değerlendirilecektir. Bu değerlendirmeler esnasında da yapılan usül ve mantık hataları, devir ve teselsülü gerektiren önermeler belirtilerek “Ben demiyorum; Kur’an diyor” sözünün arkasına sığınılarak Kur’an’a söyletilen sübjektif yorumların tefsirde nasıl bir yozlaşmayı beraberinde getirdiği somut bir örnekle ortaya koyulmaya çalışılacaktır.
     Giriş
     İnsanlığın yaratılışıyla ilgili Kur’an temelli iki farklı görüş bulunmakta; bu iki görüşün altında da birbirinden farklı görüşler zikredilmektedir. Birinci görüş; insanların evrim sonucu başka varlıklardan tekâmül ederek oluştuğu, ikinci görüş ise insanların kendi cinslerinden türediğidir. İkinci görüş de, insanların tek bir insandan yaratılıp çoğaldıkları görüşü ile insanların belirli bir sayıda toplu bir şekilde yaratılıp çoğaldıklarını ifade eden görüş olarak ikiye ayrılır. “Evrim Teorisi” olarak bilinen ilk görüşün, yaratılışı inkâr edenler nezdinde revaç bulması yadsınacak bir şey olarak görülmeyebilir ancak yaratma kaydı koyulmak sûretiyle bu görüşün bazı Müslümanlar tarafından savunuluyor olması ve bunun Kur’an’dan temellendirilmeye çalışılması şaşırtıcıdır. İkinci görüş altında zikredilen görüşlerin ilki Kur’an’ın insanların yaratılışıyla ilgili sarih olarak ifade ettiği görüştür ki; modern çağı saymazsak nüzul çağından günümüze Müslümanlar arasında neredeyse tartışmasız kabul edilen görüş budur. Diğeri ise, kanaatimize göre, kadının erkekten yaratılışını bir zül olarak görenlerin görüşleriyle, bir insandan türemenin ensest ilişkiyi, hatta kişinin kendi parçasıyla evliliğini gerektireceği sebebiyle böyle bir türemenin insanlık onuruna yaraşmadığını söyleyenlerin görüşleridir.
     Bildiride insanlarının belli bir topluluk olarak yaratıldığı iddiasının temellendirilmesinde kullanılan ayetler ve tevilleri ele alınacak, sonrasında bu görüşlerin tarihi arka planı tespit edilip Kur’an temelli bu görüşler tetkik edilecektir.

     1. İlgili Ayetler ve Yorumları
     İnsan türünün yaratılışıyla alakalı en çok konuşulan ve yorumlanmaya çalışılan ayet Nisâ sûresinin ilk ayetidir. Bu ayette tüm insanlara seslenilmekte ve nasıl yaratıldıkları kendilerine hatırlatılarak Allah’tan sakınmaları gerektiği söylenmektedir. Bu ayet doğrudan insanlara nasıl yaratıldıklarını açıklayan bir anlama sahip olduğundan bu ayet yorumlanmadan insanın yaratılışıyla ilgili farklı yorumlar yapılamamaktadır. Dolayısıyla bu konuda en çok yorumlanan ayet de budur. Ayetin metni şöyledir:
     “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar yayan rabbinizden sakının.” (1)
     Modern çağdaki birkaç istisna dışında ayette geçen “bir tek nefis” ifadesini selef-halef müfessirler Âdem (a.s) olarak tefsir etmişlerdir (2).
     Bu denli büyük bir görüş birliğine rağmen bu görüşü kabul etmeyenler bu ifadeyi “öz, maya, hücresel bir yapı” olarak yorumlamışlar (3) , insanların bir erkek ve dişiden yaratıldığını ifade eden Hucurât sûresinin 13’üncü ayetini de bu ayete uyarlayarak tevil etmeye çalışmışlardır. Ayet-i kerîme şöyledir:
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
* Yrd. Doç. Dr. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Arap Dili ve Belagati Öğretim Üyesi.
1) Nisâ 4/1.
2) Mücâhid, Ebu’l-Haccâc el-Mahzûmî, Tefsîru Mücâhid, thk. Muhammed Abdüsselâm Ebu’n-Nîl, Mısır, Dâru’l-Fikri’l-İslâmiyyi’l-Hadîse, 1410/1989, s. 265; Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd, Me‛âni’lKur’ân, thk. Ahmed Yûsuf en-Necâtî ve diğerleri, Mısır, Dâru’l-Mısriyye, t.y, I, 250; Zeccâc, Ebû İshāk İbrâhîm b. es-Serî, Me‛âni’l-Kur’ân ve i‛râbuh, thk. Abdulcelil Abduh Şiblî, Beyrut, ‛Âlemu’l-Kütüb, 1408/1988, II, 5; Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmü‛u’l-beyân ‛an te’vîli âyi’l-Kur’ân,thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Beyrut, Müessesetü’r-Risâle, 1420/2000, VII, 514; İbn Münzir, Ebû Bekir Muhammed b. İbrâhîm en-Nîsâbûrî, Tefsîru İbn Münzir, thk. Sa‛d b. Muhammed, Medîne, Dâru’l-Meâsir, 1423/2002, II, 547; İbn Ebî Hātim, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‛azîm, Suudi Arabistan, Mektebetü Nizâr Mustafâ el-Bâz, 1419, III, 852; Mâturîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed, Te’vîlâtu ehli’s-sünne, thk. Mecdî Bâselûm, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1426/2005, III, 3; Semerkandî, Ebu’l-Leys Nasr b. Muhammed, Bahru’l-‛ulûm, thk. Muhibbuddîn Ebû Sa‛îd, Beyrut, Dâru’l-Fikr, 1996, I, 278; İbn Ebî Zemenîn, Ebû Abdillâh el-Mâlikî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‛azîz, thk. Ebû Abdillâh Hüseyn b. ‛Ukkâşe, Mısır, el-Fârûku’l-Hadîse, 1423/2002, I, 344; Sa‛lebî, Ahmed b. Muhammed, el-Keşf ve’l-beyân ‛an tefsîri’l-Kur’ân, thk. Muhammed b. ‛Âşûr, Beyrut, Dâru İhyâi’tTürâsi’l-‛Arabî, 1422/2002, III, 241; Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-‛uyûn, thk. es-Seyyid b. Abdilmaksûd, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, t.y, I, 446; Kuşeyrî, Abdulkerîm b. Hevâzin, Letāifu’l-işârât, thk. İbrâhîm el-Besyûnî, Mısır, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‛Âmme, t.y, I, 312; Vâhidî, Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed, et-Tefsîru’l-basît, thk. İmam Muhammed b. Suud İslâm Üniversitesi doktora çalışması, Suudi Arabistan, İmam Muhammed b. Suud İslâm Üniversitesi İlmi Araştırmalar Dekanlığı, 1430, VI, 282; Sem‛ânî, Ebu’l-Muzaffer Mansûr b. Muhammed, Tefsîru’s-Sem‛ânî, thk. Yâsir b. İbrâhîm, Suudi Arabistan, Dâru’l-Vatan, 1418/1997, I, 393; Beğavî, Muhyi’s-sünne Ebû Muhammed el-Hüseyn b. Mes‛ûd, Me‛âlümu’t-Tenzîl, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, 1420, I, 561; Zemahşerî, Ebu’l-Kāsım Muhammed ‛Amr, el-Keşşâf ‛an hâkāiki ğavâmidi’t-Tenzîl ve ‛uyûni’l-akāvîl fî vucûhi’tte’vîl, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛Arabiyye, 1407, I, 461; İbn ‛Atiyye, Ebû Muhammed Abdulhak, elMuharrerü’l-vecîz fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‛azîz, thk. Abdusselam Abduşşâfî Muhammed, Beyrut, Dâru’lKütübi’l-‛Arabiyye, 1422, II, 4; İbnü’l-Cevzî, Cemâluddîn İbnü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali, Zâdü’lmesîr fî ‛ilmi’t-tefsîr, thk. Abdurrezzâk el-Mehdî, Beyrut, Dâru’l-Kitâbi’l-‛Arabî, 1422, I, 366; Râzî, Fahruddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer, Mefâtîhu’l-ğayb, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, 1420, IX, 475-476; ‛İzz b. Abdisselâm, Ebû Muhammed İzzüddîn Abdülazîz b. Abdisselâm, Tefsîru’lKur’ân, thk. Dr. Abdullâh b. İbrâhîm el-Vehbî, Beyrut, Dâru İbn Hazm, 1416, I, 301; Kurtubî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed, el-Câmi‛u li ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Ahmed el-Berdûnî, Kâhire, Dâru’lKütübi’l-Mısriyye, 1384, V, 2; Beydāvî, Nâsiruddîn Ebû Sa‛îd Abdullâh b. Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, thk. Muhammed Abdurrahmân, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, 1418, II, 58; Nesefî, Ebu’l-Berekât Abdullâh b. Ahmed, Medâriku’t-Tenzîl ve hakāiku’t-te’vîl, Beyrut, Dâru’l-Kelimi’tTayyib, I, 326; İbn Cezzî, Ebu’l-Kāsım Muhammed b. Ahmed el-Kelbî el-Ğırnâtî, et-Teshîl li‛ulûmi’tTenzîl, thk. Dr. Abdullah el-Hālidî, Beyrut, Dâru’l-Erkām b. Ebi’l-Erkām, 1416, I, 176; Hāzin, Alâuddîn Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-te’vîl fî me‛âni’t-Tenzîl, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1415, I, 337; Ebû Hayyân, Muhammed b. Yûsuf el-Endelûsî, el-Bahru’l-muhît, thk. Sıdkî Muhammed Cemîl, Beyrut, Dâru’l-Fikr, t.y., III, 494; Semîn el-Halebî, Ebu’l-Abbâs Şihâbuddîn Ahmed b. Yûsuf, ed-Dürrü’l-mesûn fî ‛ulûmi’l-Kitâbi’l-meknûn, thk. Ahmed Muhammed el-Harrât, Dimeşk, Dâru’l-Kalem, t.y., III, 551; İbn Kesîr, Ebu’Fidâ İsmâil b. Ömer, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‛azîm, thk. Sâmi b. Muhammed, Medîne, Dâru Taybe, 1420/1999, II, 206; İbn Âdil, Ebû Hafs Sirâcuddîn Ömer b. Ali el-Hanbelî, el-Lübâb fî ‛ulûmi’lKitâb, thk. Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1419/1998, VI, 140; Se‛âlebî, Ebu Zeyd Abdurrahmân b. Muhammed, el-Cevâhiru’l-hisân fî tefsîri’l-Kur’ân, thk. Muhammed Ali, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, t.y., II, 159; Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir, edDürrü’l-mensûr, Beyrut, Dâru’l-Fikr, t.y., II, 423; Ebu’s-Su‛ûd, Muhammed b. Muhammed b. Mustafa, İrşâdü’l-‛akli’s-selîm ilâ mezâye’l-Kitâbi’l-kerîm, Beyrut,Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, t.y., II, 138; Âlûsî, Şihâbuddîn Mahmud b. Abdillâh, Rûhu’l-me‛ânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‛azîm ve’s-Seb‛i’l-Mesânî, thk. Ali Abdülbâri, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1415, II, 392.
3) https://www.youtube.com/watch?v=EejTpHEyy_A Kaynak olarak verilen bu linkteki videoda Prof. Dr. Mehmet Okuyan, makalemizin konusu olan ‘İnsanların bir insandan yaratılmadığı’ iddiasını delilleriyle anlatmaktadır. Makalemizin yazıldığı tarihte sn. Okuyan’ın bu konuda henüz yazılı bir ifadesi olmadığından iddiaları ve delilleri bu linkle kaynak gösterilecektir. 
~~~~ * ~~~~

     “Ey insanlar! Şüphesiz ki Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık ve sizi halklara ve kabilelere ayırdık ki tanışasınız. Ancak Allah katında en değerliniz, en çok (Allah’tan) sakınanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.” (1)
     Burada geçen “zeker” ve “ünsâ” kelimelerinin nekire gelmesini, gerçek anlamda bir erkek ve dişiyi ifade etmediği; böyle olsaydı marife gelmesi gerektiği; bu nedenle bu kelimelerin hücresel anlamda erkek ve dişi bir yapıya işaret ettiği şeklinde yorumlamışlardır (2) . Dolayısıyla bu ayet, bu görüşü savunanlara göre bir önceki yorumu nakzetmemekte; aksine desteklemektedir.
     A‛râf sûresinin 11’inci ayetinde de insanların yaratılması ve tasvir edilmesi zikredildikten sonra Âdem’e secde emrinin gelmesini iddialarını destekler nitelikte kabul etmişlerdir. Ayette şöyle geçmektedir:
     “And olsun ki sizi Biz yarattık; sonra size sûretler verdik; sonra da meleklere ‘Âdem için secde edin’ dedik.” (3)
     Bu ayetin, insanların birlikte yaratıldıklarına; tek bir insandan çoğalmadıklarına delâlet ettiği ileri sürülmüştür. Gerekçe olarak da ayette geçen zamirlerin çoğul muhâtap sıygasında gelmesi gösterilmiş ve şöyle denilmiştir: Âdem’den insanlar yaratılmış olsaydı ‘Âdem’i yarattık’ denilirdi. İnsanların bir kısmı toplu olarak yaratılıp çoğaltıldıktan sonra insan cinsini temsil eden Âdem’e secde emredilmiştir (4).
     İnsanların bir insandan değil de toplu olarak yaratıldıklarına dair delil getirilen ayetlerden biri de Fātır sûresinin 11’inci ayetidir. Ayet-i kerîme şöyledir:
     “Allah sizi önce topraktan sonra nutfeden yarattı. Sonra da sizi eşler kıldı.” (5)
     Bu ayetin savunulan görüşe delili oluşu, çoğul muhatap sıygayla tüm insanların çiftler haline birlikte getirilmesidir. Yani; insanlar farklı çiftler olarak var edilmiş, sonra evlilikler sayesinde çoğalma vuku bulmuştur (6).
     Bir diğer ayet de Âl-i İmrân sûresinin 33’üncü ayetidir. Ayet-i kerîme şöyledir: “Şüphesiz ki; Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmrân ailesini âlemlerin üzerine seçmiştir.”
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Hucurât 49/13.
3) A‛râf 7/11.
5) Fātır 35/11.
~~~~ * ~~~~

     Bu ayetin ilgili iddiaya dayanak oluşu, ‘seçme’ eyleminin topluluk içerisinde olması gerektiği düşüncesidir. Bundan dolayı Âdem (a.s) de bir topluluk içerisinden seçilmiştir (1) . İnsân sûresinin 2’nci ayeti de konuyu destekleyici nitelikte zikredilmektedir. “Şüphesiz ki Biz insanı karışım hâlindeki bir spermden yarattık.” (2)
     Bu ayetten, Âdem (a.s)’ın babasının olduğu, çünkü insanın nutfeden yaratıldığını ifade eden bu ayette geçen ‘insan’ cinsine Âdem (a.s)’ın da girdiği, bu nedenle Âdem (a.s)’ın da nutfeden yaratılmış olacağı sonucu çıkarılmıştır (3).
     İnsanların bir tek insandan çoğalmadığına dair öne sürülen deliller ve yorumları, insanların ensest ilişki ya da insanın kendi parçasıyla evlenmesi sonucu çoğalması fikrinin önüne geçmesi sebebiyle ortaya atılmıştır (4).
     Temelde bu iddialar, bir hakikatin ortaya çıkarılması amacından çok önceden zihinde kabul edilmiş bir yargının Kur’an’a söyletilmesi amacını taşıyor gibi gözükmektedir. Delillerin değerlendirileceği başlıkta görüleceği gibi bu deliller birbirine zorla yamalanmış bir bohça gibi durmakta, bir yeri kapatılırken diğer yeri açılıvermektedir.
     İnsanların Âdem (a.s)’dan yaratılmadığı, Âdem (a.s)’ın da babasının olduğu iddiasının tarihi arka planına öncelikle değinilecek sonra tüm bu iddialar ve delilleri makalenin üçüncü başlığında değerlendirilecektir.

     2. İddianın Tarihi Arka Planı
     Âdem (a.s)’ın ilk insan olmadığı, ondan önce başka Âdem’lerin de olduğu görüşü yeni bir iddia değildir. Bursevî (ö.1127 h.), Rûhu’l-Beyân adlı tefsirinde, Âdem (a.s)’dan önce başka Âdem’lerin bulunduğu görüşünü İbn Arabî’ye (ö.638 h.) isnat etmektedir. İbn Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye adlı eserinde zayıf bir hadis naklettiğini, bu hadiste babamız Âdem (a.s)’dan önce bin küsür Âdem’in yaşadığının söz konusu edildiğini söylemektedir. Ayrıca İbn Arabî’nin Kâbe’yi tavaf ettiği sırada keşfen bir takım insanlar gördüğünü ve onlarla arasında geçen diyaloğa göre onların Âdem (a.s)’dan kırk bin sene önceki ataları olduğunu söyledklerini nakletmektedir (5). 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
2) İnsân 76/2.
5) Bursevî, İsmâil Hakkı b. Mustafâ el-İstânbûlî, Rûhu’l-beyân, Dâru’l-Fikr, Beyrut, t.y, VIII, 405.
~~~~ * ~~~~

     Burada hemen belirtelim ki; Bursevî, İbn Arabî’ye isnat ettiği bu görüşü desteklese de ne kendisi ne de İbn Arabî insanların toplu yaratıldıklarını söylememektedir. Nitekim hem İbn Arabî (1) hem de Bursevî (2) insanların bir anne ve babadan türediğini söylemektedirler. Buradan da anlaşılan, bu iki zatın, insanların yaratılışının bir ana-babaya dayandığına inandıklarıdır. Her ne kadar birden çok Âdem olduğu fikrini söyleseler de tüm bunlar bir ana-babaya dayanmaktadır.
     Menâr tefsirinde Reşid Rızâ (ö.1354 h.); insanların bir tek insandan yaratılmadığı, farklı renkleri ve ırkları oluşturan insan sınıflarının yaratıldığı ve bunlardan insanların çoğaldığı îmâsında bulunur. Tek nefisten kastın, insanın yaratıldığı maya, cins olduğunu, o aynı cinsten de eşinin yaratıldığını; yoksa bilinen bir kişinin kastedilmediğini söylemektedir. Bilinen bir ana-baba olsaydı, nefis kelimesi ve ondan ve eşinden çoğaltılanlar için nekire olarak erkekler ve bayanlar denilmeyeceğini ileri sürmektedir. Ayrıca Kur’an’da tek nefsin Âdem olduğunu açıkça belirten bir delilin olmadığını da iddia etmektedir (3). Yine klasik görüşü savunan ulemâdan bazılarının da bunu kabul ettiği izlenimini vermeye çalışmaktadır (4). Âlûsî’ye (ö.1270 h.) isnat edilen Âdem’lerin teaddüdü meselesini yanlış yorumlar (5). Hâlbuki Âlûsî bu meseleyi inkâr etmekte ve böyle inanmanın ehl-i sünnet ve’l-cemaat inancında olmadığını belirtmektedir (6).
     Mustafâ el-Merâğî (ö.1364 h.) de benzer bir görüş sarfetmekte ve tek nefis ve ondan eşinin yaratılması ifadelerini, her insanın bir baba ve onunla insanlık cinsinde aynı olan bir anneden yaratıldığı şeklinde yorumlamaktadır. Bunun da el-Kaffâl’ın (ö.429 h.) yorumu olduğunu iddia etmektedir (7). Bu yorumu el-Kaffâl’dan Fahreddîn erRâzî (ö.606 h.) nakletmektedir. A‛râf 191 bağlamında Âdem (a.s) ile eşine şirk isnat edilen bazı rivayetleri izale etmek için söylenen bu yorumun (8) iddia ettikleri gibi insanların Âdem ve eşinden yaratılmadığına delil teşkil etmemektedir. Bağlamından koparılarak alınan bu yorumun kendi düşüncelerine dayanak yapmaları ilmi etikle bağdaşmamaktadır. Çünkü Râzî açıkça insanların Âdem (a.s) ve eşinden yaratıldığını tefsirinde ifade etmekte ve insanların Âdem (a.s)’dan çoğaldıkları konusunda icma olduğunu söylemektedir (9).
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) İbn Arabî’nin Âdem’in ve Havvâ’nın yaratılışı ve bunlardan insanların çoğalmasıyla ilgili görüşleri hakkında geniş bilgi için bkz. İbn ‛Arabî, Muhyiddîn, el-Fütûhâtü’l-mekkiyye, thk. Dr. Osmân Yahyâ, elMektebetü’l-‛Arabiyye, 1405/1985, s. 747-754.
2) Bursevî’nin konuyla ilgili düşünceleri hakkında geniş bilgi için bkz. Bursevî, II, 159; III, 294; VII, 326.
3) Reşid Rızâ, Muhammed b. Ali, Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm, Mısır, 1990, IV, 267.
4) Reşid Rızâ, IV, 265-266.
5) Reşid Rızâ, IV, 266-267.
6) Âlûsî, Rûhu’l-Me‛ânî, II, 391-392.
7) el-Merâğî, Ahmed b. Mustafa, Tefsîru’l-Merâğî, Mısır, 1395, IV, 175.
8) er-Râzî, XV, 427-428.
9) er-Râzî, IX, 477-478.
~~~~ * ~~~~

     Sonuç olarak insanların belli bir topluluk olarak bir arada yaratıldığı iddiası günümüzde ortaya atılmamıştır. Yukarıda nakledildiği gibi yakın geçmişte benzer iddialar olmuştur. Bu iddiaların Kur’an ayetleriyle bağdaşmadığı hem nakli hem de akli olarak izah edilmeye çalışılacaktır.

     3. İddianın Tahlil ve Tenkidi
     Nisâ sûresinin ilk ayetiyle ilgili söylenenler Kur’an’dan temellendirilemeyecek nitelikte indi yorumlardır. Ayette geçen ‘nefis’ kelimesine ‘öz’anlamının verilmesi, bu özden eşinin yaratıldığını ancak burada erillik-dişilliğin hücresel olduğunu söylemek, sonra da bu hücresel yapılardan hakiki anlamda birçok erkek ve kadın yayıldığını iddia etmek hem ayetin kendi iç bağlamına hem de Kur’an’ın genel bağlamına uymamaktadır. A’râf sûresinin 189’uncu ayeti bu ayetteki ‘nefsin’ ne olduğunu beyan etmektedir. Ayeti kerîme şöyledir:
     “O, sizi bir nefisten yaratan ve kendisiyle sükûna ersin diye de ondan eşini yaratandır.”
     Bu ayet, biz insanların yaratılış olarak dayandığımız ilk insan ve eşinin bizim gibi insan olduğunu, iddia edildiği gibi hücresel bir öz ya da yapı olmadığını açıkça ifade eder. Ayette ‘bir nefsin’ teskin olması için eşinin kendisinden yaratıldığı ifade edilmekte ve bu gerekçelendirme yapılırken müzekker bir zamire isnat yapılmaktadır. Bu da açıkça ‘bir nefsin’ cinsiyet olarak erkek olduğunu gösterir.
     Ayrıca Nisâ sûresinin ilk ayeti insanların ‘bir’ ‘nefis’ten yaratılmaya başlandığını özellikle vurgulamakta, sonra o ‘bir’ ‘nefis’ten eşinin yaratıldığını ve o ikisinden de diğer insanların yayıldığını belirtmektedir. Bunu yaparken de özellikle ikil zamiri kullanılarak durum pekiştirilmektedir. Bu durumda ilk insanın yaratılışı ile diğer insanların yaratılışının bir olmadığı ortaya çıkmaktadır. İlk insanın yaratılışıyla ondan yayılan insanların yaratılışı şu ayetin ifadesine göre birbirinden farklıdır:
     “O ki; yarattığı her şeyi güzel yapmış, insanın yaratılışına da balçıktan başlamıştır. Sonra onun neslini değersiz bir sudan süzülmüş bir maddeden meydana getirmiştir.” (1)
     Bu ayet, ilk insanın balçıktan yaratıldığını, neslinin ise ‘değersiz bir sudan süzülmüş bir madde’ olan meniden yaratıldığını açıkça söylemektedir. O halde insanlığın toplu yaratıldığı ya da evrim sonucu başka bir varlıktan tekâmül ettiği iddiaları Kur’an’la örtüştürülemeyecek bir iddiadır.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot:
1) Secde 32/7-8.
~~~~ * ~~~~

     İnsanların toplu olarak yaratıldığını iddia edenlerin dayanak kabul ettikleri diğer bir ayet olan Hucurât 13’e gelinirse orada da ‘bir erkek’ ve ‘bir dişi’den yaratılış söz konusu edilmiştir. İlgili ayette geçen رُذ ve أنثى kelimelerinin nekire gelmesinden dolayıbu erkek ve dişinin bilinen Âdem ve Havva olamayacağı iddiası ilmi hiçbir dayanağı olmayan bir iddiadır. Şahısların değil de vasıf ve durumların ön plana çıkartılmak istendiği bir makamda ‘o erkek ve dişiden’ denilemezdi zaten. İnsaların mahiyet olarak bir erkek ve dişiye intisapları söz konusu edildiğine göre; yani yaratılış durumları vurgulanarak birbirlerine nesepsel üstünlük duyguları izale edilmeye çalışıldığına göre (1) bahsi edilen kelimelerin nekire gelmesi maksat gereğidir. Bu kullanımın benzeri Kur’an’ın birçok farklı ayetinde de bulunur. Şu ayetleri bu anlamda değerlendirebiliriz: “Güzel bir yurt ve bağışlayıcı bir Rab…” (2)
     Bu ayetin başında Sebe yurdundan bahsedilmiş, ayetin sonunda da yurdun niteliğini öne çıkarılmak için nekire bırakılmıştır. Aynı şekilde ayetin baş tarafında ‘Rabbinizin rızkından yeyin ve O’na şükredin’ denilmiş ve ayetin sonunda O rabbin bağışlayıcılık vasfı öne çıkarılmak için nekire getirilmiştir. Bu tazim içindir (3)
     “Rahîm bir Rabbin sözü olarak onlara ‘selam’ denilir.” (4)
     Bu ayet-i kerîmede, cennet ehline Allah tarafından selam verileceği, onlara esenlik dileneceği anlatılmakta, ‘rab’ kelimesi nekire getirilmek suretiyle selamın kaynağı olan ‘rab’in yüceliğine vurgu yapılmaktadır5 . Bu ve benzeri kullanımlar, her nekirenin bilinmezlik için olmadığını gösterir. İsimlerin nekire olarak getirilmesinin birçok anlam bulunur. Belagat kitaplarında bu konu müstakil olarak işlenir (6) . ِم ى ْن ذَ ayetteki ilgili Ayrıca ْنثَ ُ أ و َر َُ ٍifadesiyle, her insanın bir ana-babadan yaratıldığı da anlaşılabilir (7).
     Bu durum da tüm insanların başlangıç olarak bir anne ve babaya intisap etmelerine engel teşkil etmez. Sonuç olarak insanların bir başlangıcı olacak ve bu başlangıç konumundaki insanın bir anne ve babası olmayacaktır. Nisâ sûresinin ilk ayetindeki ‘bir nefis’ten tüm insanların yaratıldığı geçmişti. O halde ‘bir nefis’ ile insanın yaratılışı başlamakta ve eşinin de kendisinden yaratılmasından sonra bahsi edilen ayetteki sistem devreye girmekte; yani insanlar bir erkek ve kadın vesilesiyle yaratılmaktadır.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) İbn ‛Âşûr, XXVI, 258.
2) Sebe 34/15.
3) İbn ‛Âşûr, XXII, 168.
4) YâSîn 36/58.
5) İbn ‛Âşûr, XXIII, 44.
6) Geniş bilgi için bkz. Kazvînî, Muhammed b. Abdirrahmân b. Ömer, el-Îdâh fî ‛ulûmi’l-belâğa, thk. Muhammed b. Abdülmün‛im Hafâcî, Dâru’l-Cîl, Beyrut, t.y., II, 35-39.
7) Taberî, XXII, 309; Mâturîdî, IX, 337; İbn ‛Atiyye, V, 152; Râzî, XXVIII, 112; Beydāvî, V, 137.
~~~~ * ~~~~

     İnsanın toplu yaratıldığına dayanak olarak getirilmeye çalışılan A‛râf sûresinin 11’inci ayetinin yorumunda da ilmi kıriterler hiçe sayılarak subjektifliğe gidilmiştir. Kişisel fikirlerin Kur’an’a söyletilme çabasına bir örnek olan bu yorum kendi içerisinde çelişkiler taşımaktadır. Ayette ‘Muhakkak ki sizi yarattık, sonra tasvir ettik, sonra da meleklere ‘Âdem’e secde edin’ dedik’ buyurulmuştur. Bu ayette geçen ثم atıf harfinden dolayı önce insanların yaratılması sonra tasvir edilmesi sonra Âdem’e secdenin emredilmesi gerekirmiş. Hâlbuki ayette geçen ‘sizi yarattık’ ifadesinden birden çok insanın anlaşılması mümkün değildir. Çünkü ayetteki ‘siz’ zamiri elfâz-ı umumdan olup (1) ‘siz’ diye hitap edilen tüm insanları içerisine alır. Bu durumda da ayetin indiği dönemde henüz yaratılmayan insanlar bu yargıyı nakzeder. Tüm insanların yaratılması ve tasviri yapıldıktan sonra Âdem (a.s)’a secde emrinin gelmesi de hakikatle örtüşmemektedir. Böyle olsaydı daha henüz Âdem (a.s)’a secde edilme emrinin gerçekleşmemiş olması gerekirdi. Öyleyse ayette geçen ‘siz’ ile insanların değil ilk insanın kastedilmesi gerekir (2). Ayetin siyakı ve durumsal karine bunu zorunlu kılar. Burada ‘siz’ ifadesiyle ‘bir kısım insanlar kastedilmiştir’ de denilemez. Çünkü bu ifadeyi bu şekilde tahsis edecek bir delil yoktur.
     Fâtır sûresinin 11’inci ayetinin A‛râf 11’i desteklediğini söylemek de yersiz bir iddadır. Ayette ‘Allah sizi önce topraktan sonra nutfeden yarattı. Sonra da sizi eşler kıldı’ ifadesi geçmektedir. Eğer burada ‘siz’ ifadesiyle kastedilen tüm insanlar olsaydı, sonuç olarak tüm insanların hem topraktan yaratılması hem de nutfeden yaratılması söz konusu olacaktı. Ayrıca tüm insanların hem topraktan hem de nutfeden yaratıldıktan sonra çiftler kılınması söz konusu olamayacaktı. Çünkü zaten hepsi birlikte yaratıldığından, yaratıldığı andan itibaren çiftler halinde olacaklardı. Bu durumda bu ayette de ‘siz’ kelimesi ile umum ifade edilemez. Yani ‘siz’ kelimesiyle insanların tümü kastedilemez. Ancak burada ‘siz’ kelimesini tahsis edecek bir delil bulunmalıdır ki bu ifadeyle neyin kastedildiği anlaşılabilsin. Kur’an’ın bütüncül incelenmesinden sonra Âdem (a.s)’ın topraktan ve neslinin nutfeden yaratıldığını ifade eden onlarca ayet bu ve benzeri umum ifadelerini tahsis etmektedir. Bu ayetler bir sonraki başlıkta verilecektir.
     Bu ayetler, topraktan yaratılma konusunda ‘siz’ ifadesiyle kastedilenin Âdem (a.s), nutfeden yaratılanların ise onun neslinden gelen insanlar olduğunu ortaya koymaktadır. O hâlde bahis konusu ayette Âdem (a.s)’ın topraktan yaratıldığı, neslinin nutfeden yani Hucurât 13’de belirtildiği gibi bir erkek ve dişinin vesilesiyle yaratıldığı ve böylece çiflerin oluştuğu ifade edilmiş olmaktadır. İddia edildiği gibi bu ayetin mantıksal olarak insanların bir grup olarak toplu yaratıldıklarına dair en ufak bir ihtimal bile bulunmamaktadır. Dil, mantık ve naslar bunu kabul etmemektedir.      Ancak subjektif fikirler Kur’an’a söylettirilmeye çalışılırsa bunu istisna tutmamız gerekir ki bu da tefsirde bir yozlaşmadır.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Elfâz-ı umûm, isimlendirildiği tüm fertleri kapsayan lafızlardır. Çoğul lafızları bu kabildendir. Geniş bilgi için bkz. Serahsî, Şemsü’l-Eimme Muhammed b. Ahmed, Usûlü’s-serahsî, Dâru’l-Ma‛rife, Beyrut, t.y., I, 132-151.
2) Mâturîdî, IV, 367.
~~~~ * ~~~~

     Âdem (a.s)’ın seçildiğini ifade eden ayete dayanarak seçilme işleminin bir topluluk içerisinde olması gerektiği sonucunu çıkarmak ve buradan hareketle bunun, insanların belli sayıda bir topluluk olarak yaratılmış olmasını gerektirdiğini iddia etmek tam olarak taassüftür. Birinin Allah tarafından seçilmesi onunla birlikte başkalarının da maddi olarak var olmasını gerektirmez. Çünkü Allah’ın ilminde bilinen insanlar içerisinden de seçim olabilir. Ayrıca Âdem (a.s) yaratılıp kendisinden belli bir nesil oluştuktan sonra da Allah Teâlâ Âdem (a.s)’ı seçmiş olabilir. Bu ihtimaller söz konusuyken sanki sadece bir ihtimal üzerinden giderek zorunlu bir sonuca ulaşmak doğru değildir. Kaldı ki bu ihtimal Kur’an’ın Âdem (a.s)’ın yaratılışıyla ilgili naslarla çelişiyor. Bu nedenle hiç de dikkate alınmayacak bir seçenek olarak değerlendirilir.
     İnsân sûresinin ilk ayetini konuya delil olarak getirmek, mantık ve münazara ilminden nasibini almamış olmaktan kaynaklanan bir durumdur. Çünkü bu ayet ile Âdem (a.s)’ın da babası olduğunu iddia etmek, zorunlu olarak onun babasının da bir babasının olmasını, onun da bir babasının olmasını doğuracak ve bu devir ve teselsüle yol açacaktır. Devir ve teselsülle kurulan önerme muhal olduğundan yok hükmündedir (1) . Bu nedenle bu tür iddialara cevap verilmez; doğrudan iptal edilir (2).

     4. İlk İnsanın Âdem (a.s) Olduğunu İfade Eden Ayetler Kur’an’ın birçok ayetinde ilk insanın çamurdan yaratıldığından sarahatle bahsedilir. Bu insanın Âdem (a.s) olduğu ise ilgili ayetlerin siyakından ve diğer bazı ayetlerin beyanından anlaşılır. Öncelikle ilk insanın çamurdan yaratıldığını ifade eden ayetler incelenecek, sonra da bu insanın Âdem (a.s) olduğunu gösteren deliller arz edilecektir:
     “Hani Rabbin meleklere; ‘Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tesviye edip kendisine ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın’ demişti de İblis hariç tüm melekler secde etmişti. İblis kibirlendi ve nankörlerden oldu.” (3)
     Bu ayette Allah Teâlâ ‘çamur’dan bir ‘beşer’ yaratacağını söylüyor. ‘Beşer’; erkek olsun kadın olsun tek bir insana denilir4 . O halde insan cinsi tek bir kişi olarak vücuda getirilmiştir. Bu tek kişinin erkek ya da kadın olma ihtimali de söz konusu değildir. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Saçaklızâde, Muhammed, Velediyye, İstanbul, Âsitâne Kitabevi, s. 117.
2) Saçaklızâde, s. 117.
3) Sād 38/71.
4) Halîl b. Ahmed, Ebû Abdirrahmân el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-‛ayn, thk. Mehdî el-Mahzûmî, Dâru’l-Hilâl, Beyrut, t.y., VI,
~~~~ * ~~~~

     Çünkü ayette topraktan yaratılan bu ‘beşer’e meleklerin secde etmesi istenmektedir. Aynı konunun anlatıldığı farklı ayetlerde de topraktan yaratılıp kendisine melekler tarafından secde edilmesinin emredildiği kimsenin Âdem (a.s) olduğu açıkça zikredilir. Nitekim aşağıdaki ayetler bunlardandır:
     “Hani Biz meleklere; ‘Âdem’e secde edin’ demiştik de İblis hariç secde etmişlerdi. İblis kibirlenmiş ve nankörlerden olmuştu.” (1)
     “Hani Biz meleklere ‘Âdem’e secde edin’ demiştik de İblis hariç secde etmişlerdi. İblis; ‘Çamurdan yarattığın biri için secde eder miyim hiç?!’ demişti.” (2)
     Bu ve benzeri (3) ayetler, topraktan yaratılan ve kendisi için meleklerin secde etmesinin emredildiği ‘beşer’in Âdem (a.s) olduğunu tevile yer vermeyecek derecede açıkça gösterir. Ayrıca İsa (a.s)’ın babasız yaratılışını garipseyenlere Âdem (a.s)’ın yaratılışının örnek olarak gösterildiği ayet de meseleye ışık tutacak ayetlerdendir. Ayet-i kerîme şöyledir:
     “Şüphesiz İsa’nın Allah katındaki örneği Âdem gibidir; onu topraktan yarattı ve sonra da ona ‘Ol’ dedi ve o da oluverdi.” (4)
     Bu ayet, İsa (a.s)’ın babasız yaratılmasından dolayı Hıristiyanların şaşkına dönüp kendisini Allah’ın oğlu görmelerine bir cevap niteliğindedir. Allah katında İsa (a.s)’ın babasız yaratılması ile Âdem (a.s)’ın hem babasız hem de annesiz yaratılması benzer görülür. Hatta Âdem (a.s)’ın yaratılışının daha fazla hayreti mûcib olmasına bir telmih de bulunur bu ayette (5) . Ayetin konumuza ışık tutan yanı ise babasız yaratılma konusunda Âdem (a.s) ile İsa (a.s)’ın benzerliğidir. Âdem (a.s)’ın ismi açıkça zikredilerek topraktan yaratıldığı ayette zikredilmiş, böylece çamurdan yaratılan ilk ‘beşer’in Âdem (a.s) olduğu anlaşılmıştır. İnsanların Âdem (a.s)’dan yaratıldıklarını, nesep olarak ona intisap ettiklerini kanıtlayan delillerden biri de ‘Ey Âdem oğulları!’ ifadesinin geçtiği ayetlerdir (6).
     Bu ayetlerde tüm insanlara hitap edildiğinden, babalarının Âdem (a.s) olduğu sarahaten ifade edilmiş olur. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Bakara 2/34.
2) İsrâ 17/61.
3) A‛râf 7/11; Kehf 18/50; TāHâ 20/116.
4) Âli İmrân 3/59.
5) Ferrâ, I, 219; Taberî, VI, 467-468.
6) A‛râf 7/26, 27, 31, 35, 172; İsrâ 17/70; YâSîn 36/60. 
~~~~ * ~~~~
     A‛râf sûresinin 27’nci ayetinde şöyle geçmektedir:
     “Ey Âdemoğulları! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için üzerlerinden elbiselerini çıkararak anne-babanızı cennetten çıkarttığı gibi sakın ha sizi de fitneye düşürmesin! Çünkü o ve yandaşları sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz ki Biz şeytanları iman etmeyenler için dost kıldık.”
     Ayette insanlar şeytan ve avanesinin hile ve desiselerine karşı uyarılmakta, onlara karşı dikkatli olunması salık verilmektedir. Tüm insanların uyarıldığı bu makamda ‘Âdemoğulları’ denilmesi ve ‘anne-babanızı cennetten çıkarttığı gibi’ ifadesinin kullanılması, açık bir şekilde insanların Âdem (a.s)’dan türetildiklerini gösterir. Kur’an’da şeytanla imtihan edilen, cennetten çıkarılan kişi ilk insan olan Âdem (a.s) olarak anlatıldığından bu ayetlerin de konuyu destekler nitelikte olduğu görülür.
     Bu ayetlerle birlikte Nisâ sûresinin ilk ayeti birlikte değerlendirildiğinde insanların ‘bir nefis’ten yaratılmasıyla Âdem (a.s)’ın kastedildiği net bir şekilde anlaşılır. Modern çağda birkaç istisna dışında tüm selef ulemanın görüşü de bu yönde olmuştur. Nitekim konuyla ilgili ayetler, bu mesele hakkında tartışmaya mahal olmayacak niteliktedir.

     Sonuç
     İnsan türünün yaratılışı Kur’an’da açıkça ifade edilmiştir. Buna göre insan türü, çamurdan yaratılan tek bir erkek ile yani Âdem ile vücuda gelmiş, ondan eşi yaratılmış ve o ikisinden de diğer tüm insanlar çoğalmıştır. Kur’an’da açıkça ifade edilen bu gerçekler yoruma açık olmayacak derecede nettir. Buna rağmen son dönemde subjektif yorumlarını Kur’an’a söyletmeye çalışan kimseler bu konudaki hem nakli hem de akli delilleri hiçe sayarak birilerine cevap verebilme endişesi ve korkusuyla insanların belli bir topluluk halinde yaratıldıklarını iddia etmişlerdir. İddia, muhali gerektirdiğinde yok hükmünde olur. Kur’an ayetlerinden hareketle bu iddiayı temellendirmek de olanaksızdır. Çünkü delil getirilen ayetler muhal olan devir ve teselsülü gerektirmektedir. Bu nedenle Kur’an’a dayalı bir yaratılış düşüncesinde bu iddiada bahsedilen durum söz konusu olamaz.
     İnsan türünün Âdem (a.s) ile vücuda gelmesinin, o ve ondan yaratılan eşiyle çoğalmasının ensest ilişkiyi gerektirmesi yadsınacak bir durum değildir. Kardeş evliliğinin insanların çoğalması için başka bir seçeneğin olmadığı durumda garipsenmesi, bugünün algısıyla meseleye bakmaktan kaynaklanmaktadır. İnanan bir insanın eşyaya bakışı yaratıcısının yönlendirmesine göre olmalıdır. O dönemde izin verilen bir uygulamanın sonrasında kaldırılması önceki uygulamanın yürürlükte olduğu dömen içinde kabul edilemez olmasını gerektirmez. Önceden haram olan birşeyin sonradan helal kılınması ya da aksi, farklı peygamberlerin uygulamaları arasında da olmuştur. Tevrat inmeden önce Yakub (a.s)’ın kendince haram kıldığı yiyecekler dışında tüm yiyeceklerin helal olması, İsa (a.s)’ın bir takım haram kılınan uygulamaları İsrailoğullarına helal kılması buna örnek olarak verilebilir. Kur’an da inmiş olduğu toplumda cari olan bir çok uygulamaya zaman içerisinde son vermiştir. Tüm bunlar, sonradan yasaklanan bir şeyin serbest olduğu dönem içinde kötü olmasını gerektirmediği gibi, yasak olan bir şeyin de sonradan serbest olduğu dönem içinde güzel olmasını gerektirmez. Kanaatimize göre burada bir şeyin iyiliği ya da kötülüğü dönemin şartları içinde değerlendirilmelidir.
     Sonuç olarak Kur’an’da açıkça ifade edilen insan türünün yaratılışı ve çoğalması konusunda farklı görüşler beyan etmek, iyi niyet taşımayan bir çaba olup hem nakil hem de akılla çelişmektedir. Ne Arap Dili kuralları ne de usül kriterleri bu farklı görüşleri Kur’an ile temellendirmeye izin vermemektedir. Bu konuda Kur’an ayetlerini birbirine eklemleyerek sübjektif görüşlere dayanak kılmaya çalışmak tefsirde yozlaşmadır.

     Kaynakça
* Âlûsî, Şihâbuddîn Mahmud b. Abdillâh, Rûhu’l-me‛ânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l- ‛azîm ve’s-Seb‛i’l-Mesânî, thk. Ali Abdülbâri, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1415.
* Beğavî, Muhyi’s-sünne Ebû Muhammed el-Hüseyn b. Mes‛ûd, Me‛âlümu’tTenzîl, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, 1420.
* Bursevî, İsmâil Hakkı b. Mustafâ el-İstânbûlî, Rûhu’l-beyân, Dâru’l-Fikr, Beyrut, t.y.
* Ebû Hayyân, Muhammed b. Yûsuf el-Endelûsî, el-Bahru’l-muhît, thk. Sıdkî Muhammed Cemîl, Beyrut, Dâru’l-Fikr, t.y.
* Ebu’s-Su‛ûd, Muhammed b. Muhammed b. Mustafa, İrşâdü’l-‛akli’s-selîm ilâ mezâye’l-Kitâbi’l-kerîm, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, t.y.
* Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd, Me‛âni’l-Kur’ân, thk. Ahmed Yûsuf enNecâtî ve diğerleri, Mısır, Dâru’l-Mısriyye, t.y.
* Halîl b. Ahmed, Ebû Abdirrahmân el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-‛ayn, thk. Mehdî elMahzûmî, Dâru’l-Hilâl, Beyrut, t.y.
* Hāzin, Alâuddîn Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-te’vîl fî me‛âni’t-Tenzîl, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1415.
* İbn Âdil, Ebû Hafs Sirâcuddîn Ömer b. Ali el-Hanbelî, el-Lübâb fî ‛ulûmi’lKitâb, thk. Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1419/1998.
* İbn ‛Arabî, Muhyiddîn, el-Fütûhâtü’l-mekkiyye, thk. Dr. Osmân Yahyâ, elMektebetü’l-‛Arabiyye, 1405/1985.
* İbn ‛Atiyye, Ebû Muhammed Abdulhak, el-Muharrerü’l-vecîz fî tefsîri’lKur’âni’l-‛azîz, thk. Abdusselam Abduşşâfî Muhammed, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l- ‛Arabiyye, 1422.
* İbn Cezzî, Ebu’l-Kāsım Muhammed b. Ahmed el-Kelbî el-Ğırnâtî, et-Teshîl li‛ulûmi’t-Tenzîl, thk. Dr. Abdullah el-Hālidî, Beyrut, Dâru’l-Erkām b. Ebi’l-Erkām, 1416.
* İbn Ebî Hātim, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed, Tefsîru’lKur’âni’l-‛azîm, Suudi Arabistan, Mektebetü Nizâr Mustafâ el-Bâz, 1419.
* İbn Ebî Zemenîn, Ebû Abdillâh el-Mâlikî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‛azîz, thk. Ebû Abdillâh Hüseyn b. ‛Ukkâşe, Mısır, el-Fârûku’l-Hadîse, 1423/2002.
* İbn Kesîr, Ebu’Fidâ İsmâil b. Ömer, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‛azîm, thk. Sâmi b. Muhammed, Medîne, Dâru Taybe, 1420/1999.
* İbn Münzir, Ebû Bekir Muhammed b. İbrâhîm en-Nîsâbûrî, Tefsîru İbn Münzir, thk. Sa‛d b. Muhammed, Medîne, Dâru’l-Meâsir, 1423/2002.
* Kazvînî, Muhammed b. Abdirrahmân b. Ömer, el-Îdâh fî ‛ulûmi’l-belâğa, thk. Muhammed b. Abdülmün‛im Hafâcî, Dâru’l-Cîl, Beyrut, t.y.
* Kuşeyrî, Abdulkerîm b. Hevâzin, Letāifu’l-işârât, thk. İbrâhîm el-Besyûnî, Mısır, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‛Âmme, t.y.
* Mâturîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed, Te’vîlâtu ehli’s-sünne, thk. Mecdî Bâselûm, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, 1426/2005.
* Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, en-Nüket ve’l-‛uyûn, thk. es-Seyyid b. Abdilmaksûd, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛İlmiyye, t.y.
* el-Merâğî, Ahmed b. Mustafa, Tefsîru’l-Merâğî, Mısır, 1395.
* Mücâhid, Ebu’l-Haccâc el-Mahzûmî, Tefsîru Mücâhid, thk. Muhammed Abdüsselâm Ebu’n-Nîl, Mısır, Dâru’l-Fikri’l-İslâmiyyi’l-Hadîse, 1410/1989.
* Reşid Rızâ, Muhammed b. Ali, Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm, Mısır, 1990.
* Saçaklızâde, Muhammed, Velediyye, İstanbul, Âsitâne Kitabevi.
* Sa‛lebî, Ahmed b. Muhammed, el-Keşf ve’l-beyân ‛an tefsîri’l-Kur’ân, thk. Muhammed b. ‛Âşûr, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, 1422/2002.
* Se‛âlebî, Ebu Zeyd Abdurrahmân b. Muhammed, el-Cevâhiru’l-hisân fî tefsîri’lKur’ân, thk. Muhammed Ali, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‛Arabî, t.y.
* Sem‛ânî, Ebu’l-Muzaffer Mansûr b. Muhammed, Tefsîru’s-Sem‛ânî, thk. Yâsir b. İbrâhîm, Suudi Arabistan, Dâru’l-Vatan, 1418/1997.
* Semerkandî, Ebu’l-Leys Nasr b. Muhammed, Bahru’l-‛ulûm, thk. Muhibbuddîn Ebû Sa‛îd, Beyrut, Dâru’l-Fikr, 1996.
* Semîn el-Halebî, Ebu’l-Abbâs Şihâbuddîn Ahmed b. Yûsuf, ed-Dürrü’l-mesûn fî ‛ulûmi’l-Kitâbi’l-meknûn, thk. Ahmed Muhammed el-Harrât, Dimeşk, Dâru’l-Kalem, t.y.
* Serahsî, Şemsü’l-Eimme Muhammed b. Ahmed, Usûlü’s-serahsî, Dâru’lMa‛rife, Beyrut, t.y.
* Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir, ed-Dürrü’l-mensûr, Beyrut, Dâru’l-Fikr, t.y.
* Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmü‛u’l-beyân ‛an te’vîli âyi’l-Kur’ân,thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Beyrut, Müessesetü’r-Risâle, 1420/2000.
* Vâhidî, Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed, et-Tefsîru’l-basît, thk. İmam Muhammed b. Suud İslâm Üniversitesi doktora çalışması, Suudi Arabistan, İmam Muhammed b. Suud İslâm Üniversitesi İlmi Araştırmalar Dekanlığı, 1430.
* Zeccâc, Ebû İshāk İbrâhîm b. es-Serî, Me‛âni’l-Kur’ân ve i‛râbuh, thk. Abdulcelil Abduh Şiblî, Beyrut, ‛Âlemu’l-Kütüb, 1408/1988.
* Zemahşerî, Ebu’l-Kāsım Muhammed ‛Amr, el-Keşşâf ‛an hâkāiki ğavâmidi’tTenzîl ve ‛uyûni’l-akāvîl fî vucûhi’t-te’vîl, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-‛Arabiyye, 1407.
 
bus

Hiç yorum yok:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...