3 Aralık 2020 Perşembe

KELİMELER ~ KAVRAMLAR : ZİLLET

KELİMELER ~ KAVRAMLAR
ZİLLET
الذلّة

     Sözlükte “zayıf, âciz ve itibarsız olmak, aşağılanmak, yenik düşüp boyun eğmek” anlamındaki züll kökünden türeyen zillet bir kimsenin başkaları karşısında bedensel, psikolojik, ekonomik, sosyal statü vb. yönlerden zayıflığını ve etkisizliğini ifade eder. “Güç, üstünlük, saygınlık” mânasındaki izzetin karşıtıdır. Zillet yerine zül ve mezellet de kullanılır. Birini aşağılamaya, küçük düşürmeye izlâl, bu duruma düşen kimseye zelîl (çoğulu ezille) denir (, “ẕll” md.; , “ẕll” md.). Esmâ-i hüsnâ hadisinde geçen (İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Tirmizî, “Daʿavât”, 82) zül kökünden müzil “dilediği kimseyi üstünlükten yoksun bırakıp hor ve hakir düşüren” anlamındadır. “Mehânet, tehâsüs, temelluk, denâet” gibi zillete yakın anlamlar içeren başka kavramlar da vardır (meselâ bk. Râgıb el-İsfahânî, s. 291; Gazzâlî, III, 368, 369).

     Bazı kaynaklarda tevazuun ifratının kibir/tekebbür, tefritinin ise zillet olduğu belirtilir. Râgıb el-İsfahânî zillet yerine “bir kimsenin, hakkını kaybetmeye yol açacak derecede kendini alçaltması” şeklinde açıkladığı “daa” (الضعة) kavramını kullanır (eẕ-Ẕerîʿa, s. 299). Gazzâlî’ye göre tevazu kibir ve zilletin itidal noktası olmakla birlikte tevazu ile zillet arasındaki sınır değişkendir. Buna göre bir kimsenin ilim, meslek, mevki gibi hususlarda kendisinden daha aşağı durumda bulunan birine karşı tevazuda aşırıya kaçması zillet sayılır (İḥyâʾ, III, 368-369).

     Kur’ân-ı Kerîm’de yedi âyette zillet, on altı âyette aynı kökten isim ve fiiller başlıca üç anlam çevresinde toplanır.

     1. Bazı âyetlerde zillet ve türevleri yaygın kullanımına uygun biçimde “aşağılanma, âcizlik” mânasına gelir. Bir âyette kudreti ve hükümranlığı mutlak olan Allah’ın dilediğini aziz, dilediğini zelil kılacağı belirtilir (Âl-i İmrân 3/26). İsrâiloğulları’nın Sînâ çölünde Hz. Mûsâ’ya karşı sergiledikleri sert ve saygısız tavırları, Medine yahudilerinin Resûl-i Ekrem’e yönelik hasmane tutumları sebebiyle zilletle damgalandıkları (el-Bakara 2/61; Âl-i İmrân 3/112), Mûsâ’nın Tûrisînâ’ya çıkmasının ardından buzağıya tapmaya kalkışan İsrâiloğulları’nın Allah’ın öfkesine ve dünya hayatında zillete mâruz kaldıkları (el-A‘râf 7/152), İslâm aleyhine yahudilerle iş birliği yapan Medine münafıklarının da zillete düşürülenler arasında yer alacakları (el-Mücâdile 58/20) bildirilir. Zillet kavramı altı âyette inkârcıların âhiretteki değersizliğini ve aşağılanmışlık durumunu anlatır (, “ẕll” md.). Sabâ melikesi Hz. Süleyman’dan aldığı mektup üzerine çevresindekilere bilgi verirken, “Krallar bir ülkeye girdiler mi oranın altını üstüne getirir, halkının ulularını zelil yaparlar” demişti (en-Neml 27/34).

     2. Bir kısım âyetlerde zillet kavramı cümledeki bağlamına göre olumlu anlamda da kullanılır. Meselâ evlâdın ebeveynine karşı görevleri arasında sayılan zül (el-İsrâ 17/24), müminlerin nitelikleri arasında zikredilen ezille (el-Mâide 5/54) “şefkat, merhamet, tevazu, yumuşaklık” gibi mânalarla açıklanmıştır (Taberî, IV, 626-627; VIII, 61; İbn Sîde, XI, 47; Şevkânî, II, 60; III, 247-248).

     3. Âyetlerde zillet kavramı “bir şeyin elde edilebilir, kullanışlı ve yararlanılabilir olması” anlamında da geçer. Dünyanın ve dünyevî nimetlerin insanların yararlanmasına elverişli kılınması (el-Bakara 2/71; Yâsîn 36/72; el-Mülk 67/15), cennet meyvelerinin uzanıp alınabilecek kadar yakın olması (el-İnsân 76/14; krş. Taberî, XII, 364-365; Şevkânî, V, 404) bu kavramla ifade edilmiştir.

     Zillet kavramı hadislerde de genellikle “aşağılanma, âcizlik, zayıflık” mânasında kullanılır. “Allahım! Yoksulluktan, kıtlıktan, zilletten, zulmetmek ve zulme uğramaktan sana sığınırım” şeklinde dua eden Hz. Peygamber (Ebû Dâvûd, “Vitir”, 32; Nesâî, “İstiʿâẕe”, 14-16; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 3) müminin kendini zillete düşürmesini uygun görmemiştir (, V, 405; İbn Mâce, “Fiten”, 21; Tirmizî, “Fiten”, 66).

     Müslümanların zayıf durumda bulunduğu bir zamanda Resûl-i Ekrem ileride İslâm’ın bütün evlere gireceğini, Allah’ın İslâm’ı aziz, küfrü zelil kılacağını bildirmiştir. Bu hadisi rivayet eden Temîm ed-Dârî daha sonra onun bu müjdesinin gerçekleştiğini, müslümanların mal, itibar ve izzet sahibi olduklarını, buna karşılık inkârcıların gün geçtikçe zillete düştüklerini belirtmiştir (, IV, 103, 614; ayrıca bk. Ebû Dâvûd, “Ramażân”, 9; İbn Mâce, “İḳāme”, 178). Nitekim Medineliler de zelil durumda iken İslâm sayesinde onur ve itibar kazanmışlardır (, III, 57). Mekke müşriklerinin Hudeybiye Antlaşması’nın başlığına, “Allah’ın elçisi Muhammed” yerine “Abdullah oğlu Muhammed” yazılmasında direnmeleri ve Hz. Peygamber’in buna razı olması üzerine Hz. Ömer, “Niçin bize bu zilleti kabullenmek düşüyor?” demiş, ancak sonraları Hz. Peygamber’in ne kadar isabetli davrandığını anlamıştır (, IV, 325). Hadislerde müslümanların birbirini zelil ve hakir görmemeleri (, I, 41; VI, 256), küçük düşürülenlerin haklarını savunmaları (, III, 487), özellikle yöneticilerini aşağılamaktan sakınmaları (, V, 165, 387, 406) istenmiştir.

     Ahlâk ve âdâba dair kitaplarda insanın saygınlığını korumasının önemi üzerinde durulmuştur. Kişinin kendini zillete düşürecek tutumlardan sakınması, toplumda saygınlık kazanacak davranışlarda bulunması, başkalarına ihtiyaç duymayacak kadar varlık sahibi olması, özellikle nefsini tamahtan arındırıp zilletten korunması gerektiği belirtilmiştir. Filozof Ebü’l-Hasan el-Âmirî ilim ve hikmeti, cömertlik ve adaleti seçen, iffetini koruyan, ibadete devam eden, tevekkülünde ve akîdesinde samimi olan kimsenin, bu erdemlerin kendisine kazandıracağı zihinsel ve ruhsal gelişmişlik sayesinde zillet ve kaygılardan kurtulacağını ve özgürlük, adalet, gayret, onur gibi niteliklerle donanacağını söyler (el-Emed ʿale’l-ebed, s. 107). Aşırı arzu ve beklentilerin insanı zillete düşüreceğini belirten İbn Hibbân, özgürlüğü seven kimsenin kendisine ait olmayan şeylerle ilgilenmekten kaçınmasını öğütler (Ravżatü’l-ʿuḳalâʾ ve nüzhetü’l-fużalâʾ, s. 142).

     İbn Hazm aç gözlülüğü her türlü zilletin, keder ve mutsuzluğun temeli sayar, bunun zıddının ruh temizliği olduğunu yazar. Ona göre tamah olmasaydı kimse kimsenin önünde eğilmezdi (Ahlâk ve Davranış Tarzları, s. 66, 76). Erdemli insan için şeref maldan daha değerlidir (a.g.e., s. 109). Aynı görüşleri tekrarlayan Mâverdî de minnet altında kalmaktan sakınmayı tavsiye eder; çünkü minnet özgür insanın köleleşmesine yol açar. Allah’ın hür yarattığı insanın başkasına köle olması yakışmaz. Kişinin kendini küçük düşürmemesi için başkasına ihtiyaç duymaktan kurtulması, bunun için de meşrû yoldan kazanç sağlaması gerekir; zira helâl kazanç insanı zillete düşmekten kurtarır (Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 308, 314-321). Mutasavvıflara göre vermekte izzet, almakta zillet vardır (Serrâc, s. 263). Bununla birlikte bazıları nefsi riyâ ve kibirden korumak amacıyla zilleti geçici bir terbiye aracı kabul eder. Allah’ın kuluna verdiği en büyük izzet ona nefsinin zilletini göstermesidir (Kuşeyrî, et-Taḥbîr, s. 49). Kaynaklarda nefsin gururunu kırmak için dilencilik yapan, zelil ve hakir görünmekten hoşlanan sûfîlere dair menkıbeler anlatılır (meselâ bk. Hücvîrî, s. 605; , I, 435, 436, 438; Ferîdüddin Attâr, s. 557).

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul'da basılan 44. cildinde, 416-417 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

Satılık Villa Sitesi Arsası.. Pendik'ten 81 Km., İzmit'te, Orman İçinde İmarlı 13.000 m2, 28 Villalık, Cazip Fiyatlı Arsa...

ORMAN İÇİNDE
SATILIK VİLLA SİTESİ ARSASI













DÖRT TARAFI ORMAN

Arsanın 2 Yanı
Orman İçindeki 2 ayrı Yola Cephe
13.000 m2
VİLLA İMARLI (0,40)
Her bir villanın 185 m2 Net Kullanım Alanı olacak
(Brüt en az 250 m2)

28 Ad. Villa İnşaatı için müsait,
Hiçbir sorunu olmayan ve Avam Projesi çizilmiş,
Mimari ve Diğer Projelerinin son şekli yapılıp,
İnşaat sürecine başlanacak durumda...
 Orman içi Asfalt yola cephe,
 Elektrik, Su, Doğalgaz vs. sorunu yok.
 Sessiz, Sakin, Güvenilir ve 
 Doğal Bir Ortam... 
Dilerseniz alıp, 28 ad. değil,
sadece bir ad. köşk veya 3-5-8-10 ad.
çok daha büyük arsa içinde,
çok daha büyük villalar da yapabilirsiniz...
Lütfen, ciddi alıcılar dönüş yapsınlar.
Detaylı bilgilendirip,
mülk sahibi firmayla buluşturalım.
Arsa Satış Bedeli:
4.200.000 ₺
(Kat Karşılığı kesinlikle düşünülmüyor.
Küçük bir pazarlık yapılabilir.
Aracılara bilgi verilmeyecek.)
Arsa; Pendik'ten 81 Km., Tuzla'dan 75 km.
adresine;
Şahıs ve Firma 
İletişim Bilgilerinizi yazarsanız
aranıp, detaylı bilgilendirileceksiniz...
Ad, Soyad :
Firma Adı :
İl / Ülke :
Sabit Tlf. :
Cep Tlf. :

KİTAP TAHLİLİ / ALGI YÖNETİMİ ve MANİPULASYON - Mücahit Gültekin / Pınar Yayınları

Yukarıda gördüğünüz
Mavi Renkli Yazıya tıklayıp
Facebook Sayfamızdaki
program videosunu izleyebilirsiniz

17 Kasım 2019 / Canlı Yayın
Algı Yönetimi ve
Manipülasyon
Yazar
Yayınevi
Liste Fiyatı : 35,00
İndirimli Fiyat : 21,00
Algı Yönetimi ve Manipülasyon - Mücahit Gültekin - kitapoba.com

     İçinde yaşadığımız modern şehir hayatında bir yandan görevler ve zorunlu ilişkiler içinde boğulurken diğer yandan algı yöneticilerinin manipülasyona dayalı kandırma teknikleriyle baş etmeye çalışıyoruz. Zira gerçekle aramıza giren manipülatörler; gördüklerimizi duyduklarımızı ve hatta dokunduklarımızı nasıl yorumlayacağımızı belirlemek için profesyonel bir çaba gösteriyor. Neticede algı yöneticileri kolaylıkla verebildiğimiz "hayır" deme ve itiraz etme tepkisini ortadan kaldırarak insanları edilgen hale dönüştüren uzman­lık kodlarından yararlanmakta son derece mahirdirler. Oysa bu teslimiyetçi durum aile siyaset ve bilim ilişkileri başta olmak üzere toplumsal alanın farklı katmanlarında bizi türlü yalanların kurbanı haline getirebilir.
     Peki algı yöneticilerinin manipülasyonları karşısında "hayır" demek hepimize neden bu kadar zor gelir? Usta yalancıların yönettiği bir dünyada yaşadığımızın farkında mıyız? Onay­lamadığımız düşünceleri onaylar görünmek pahasına bizi başkalarına uyum sağlamaya iten nedir? Dahası kandırmanın başarılı olmasında "niçin?" sorusunu sormayışımızın etkisi ne düzeydedir? Kampanyalar ve sürekli tekrar bizi nasıl yönlendirir? Manipülasyonları başarılı kılan unutkanlık duy­gusallık ve düşüncesizlik zaaflarından kurtularak algı yöneti­cilerine karşı direnmeyi nasıl başarabiliriz?
     Mücahit Gültekin Algı Yönetimi ve Manipülasyon'da kanmanın ve kandırmanın psikolojisinin nasıl işlediğini çeşitli örneklerle gözler önüne seriyor. örnekler sağlık eğitim bilim siyaset sinema ticaret ve İslam tarihi gibi farklı alanlardan seçilmiştir. Elinizdeki kitap manipülatörlerin tekrara dayalı kandırma süreçlerini sekteye uğratmak için her daim eleştirel düşün­menin gerekli olduğunun altını çiziyor. Gerçeğin peşinden sabırla yürüyerek yalanı yalancıyı ve yalana maruz kalanı inceleyen yazar algı yöneticilerinin operasyonlarına karşı direnememenin sebep olduğu sıkıntılardan kurtulmayı vaat ediyor.

Sayfa Sayısı : 320
Basım Tarihi : 2018
Dili : Türkçe

2 Aralık 2020 Çarşamba

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ SEVDİĞİ DEĞERLİ MALLARI İNFAK ETMEK

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN
(37)
SEVDİĞİ DEĞERLİ MALLARI
İNFAK ETMEK

  • Âyet-i Kerimeler:
     1. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz.”
Âl-i İmrân sûresi - 92

     “En iyi” diye tercüme ettiğimiz “birr” kelimesi, hayrın ve iyiliğin en mükemmeli, Allah’ın rahmeti, rızâsı ve cenneti gibi mânalara gelmektedir. Bu kelime imânın en mükemmeli, ibâdetin en güzeli, ahlâkın en yücesi olarak da açıklanmaktadır. Bakara sûresinin 177. âyetinde “en iyi”nin ne olduğu kısaca böyle belirtilmektedir.

     Demekki bir kimsenin en mükemmeli yakalayabilmesi için sadece imân etmesi yetmez. Hem imân etmesi hem de sahip olduğu imkânların içinde en çok sevdiklerini Allah yolunda harcaması (infâk etmesi) gerekir. Sevdiği maldan ne kadar fazla verirse, yaptığı hayır o kadar makbul olur.
     Bir insanın sahip olduğu imkânlar mal ve beden gücü gibi maddî varlıklar veya ilim ve nüfuz gibi mânevî şeyler olabilir. Cenâb-ı Hak bir kimseye değerli olarak ne vermişse, onun bu ilâhî bağışları Allah yolunda ve din uğrunda çekinmeden sarfetmesi hem bir kulluk borcu hem de verilen nimetin şükrüdür.

     2. “Ey imân edenler! Kazandıklarınızın ve rızık olarak size yerden çıkardıklarımızın iyisinden, temizinden fakirlere verin. Ama değersiz şeyleri vermeye kalkmayın.”
Bakara sûresi - 267

     Âyet-i kerîme, ticaret mallarınızdan, elinize geçen nakit paralardan ve size yerden, denizden çıkardığımız ekinlerin, meyvaların, mâden ve hazinelerin en iyi ve değerlisinden Allah yolunda harcayın demektedir.
     Zekât ve sadaka vermeyi emreden âyetler nâzil olmaya başlayınca, bazı sahâbîler hurma salkımlarını getirdiler, fakirler yesin diye Mescid-i Nebevî’ye astılar. Bazı müslümanlar da, sadaka olabileceğini zannederek, döküntü ve bozuk hurmaları getirdiler. İşte o zaman bu âyet nâzil oldu. Böylece âdi mallardan, haram kazançlardan verilen zekâtın ve sadakanın kabul olmayacağı anlaşıldı. Âyet-i kerîmenin devamında, şayet size verilecek olsa, bilerek almayacağınız şeyleri, siz de başkasına vermeye yeltenmeyin buyurulmaktadır.

     Zekât ve sadaka Allah’ın rızasını kazanmak için verilir. Allah’ın rızası âdi ve değersiz şeylerle nasıl kazanılabilir? Onun rızası ancak temiz ve değerli şeyler verilerek elde edilebilir.

  • Hadis-i Şerifler
     299. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
     Medine’de ensar arasında en fazla hurmalığı bulunan Ebû Talha idi. En sevdiği malı da Mescid-i Nebevî’nin karşısındaki Beyruhâ adlı hurma bahçesiydi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu bahçeye girer ve oradaki tatlı sudan içerdi.
     Enes (sözüne devamla) dedi ki:
     “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyet-i kerîmesi nâzil olunca, Ebû Talha Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in yanına geldi ve:
     - Yâ Resûlallah! Cenâb-ı Hak sana “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyetini gönderdi. En sevdiğim malım Beyruhâ adlı bahçedir. Onu Allah rızâsı için sadaka ediyorum. Allah’dan onun sevabını ve âhiret azığı olmasını dilerim. Beyruhâ’yı Allah’ın sana göstereceği şekilde kullan, dedi.
     Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     - “Âferin sana! Kârlı mal dediğin işte budur! Seni duydum, Ebû Talha. Onu akrabalarına vermeni uygun görüyorum.”
     Ebû Talha:
     - Öyle yapayım, yâ Resûlallah, dedi ve bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında taksim etti.

Buhârî, Zekât 44, Vekâlet 14, Vesâyâ 10, 17, 26,
Tefsîru sûre (3) 5, Eşribe 13;
Müslim, Zekât 42, 43

  • Açıklamalar
     Ebû Talha yiğitliği ve gür sesiyle ünlü sahâbî’dir. Uhud savaşında göğsünü Resûlullah’a siper etmesi unutulmayacak kahramanlıklarından biridir. Bu hadisin râvisi Enes İbni Mâlik’in de üvey babasıdır. Ebû Talha’nın karısı ve Enes’in annesi olan Ümmü Süleym ise imânı ve Resûlullah aşkı anlatılamayacak kadar üstün, meziyetleri insana hayranlık verecek kadar mükemmel bir hanımdır. Kısacası bu ailenin fertleri, İslâm’ın yücelttiği özelliklere sahip birer kutup yıldızıdır.
     Sevdiği malı Allah yolunda harcamak yiğit adamın işidir. Çünkü mal sevgisi insana câzip gösterilmiştir. Çoğu insana göre malını başkasına vermek, hele en güzelini, en çok sevdiğini gözden çıkarmak canından bir parça vermek kadar zordur. Zira mal canın yongasıdır.
     Ebû Talha’nın verdiği bu hurma bahçesinin ne kadar değerli olduğunu şöyle anlayabiliriz. Peygamber Efendimiz ona Beyruhâ’yı akrabalarına vermesini tavsiye edince, aralarında Resûlullah’ın şâiri Hassân İbni Sâbit ve Kur’ân-ı Kerîm’i en iyi bilen ve ashâbın muallimi olarak tanınan Übeyy İbni Ka`b’ın da bulunduğu akrabalarına taksim etmişti. Hassân kendi hissesini sonraki yıllarda Muâviye İbni Ebû Süfyân’a yüz bin dirheme satmıştı. O günlerde beş dirhemin bir koyun ettiği düşünülürse, sadece Hassân’ın hissesi yirmi bin koyun alacak kadar değerliydi. İşte Ebû Talha Allah’ın rızasını, onun cennetini ve cemâlini kazanmak arzusuyla en gözde malını seve seve vermişti.
     En sevdiği malı Allah rızâsı için veren sahâbîler arasında, Hz. Ömer’in faziletli oğlu Abdullah’ın ayrı bir yeri vardır. İbni Ömer hazretleri çok zengindi. Kölelerinin, câriyelerinin hesabı yoktu. Bu câriyelerden Dümeyne adlı çok güzel bir kıza gönlünü kaptırmıştı. Bilindiği üzere câriye, alınıp satılan bir nevi mal durumundadır. Abdullah İbni Ömer “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyetini hatırlayınca, Dümeyne’yi hemen âzâd etti ve onu mülkünden çıkardı. Daha sonra da âzadlı kölesi büyük âlim Nâfi` ile evlendirdi.
     Hulefâ-yı râşidînin beşincisi diye meşhur olan Ömer İbni Abdülaziz hazretleri çuval çuval şeker alır, fakirlere dağıtırmış. Ona:
    - Böyle yapacağına para dağıtsan olmaz mı? diye sormuşlar. O da:
    - Ben şekeri çok severim. Onun için sevdiğim şeyi infâk etmek istedim, demiş.

     Demekki Allah’ın rızasını kazanmak, malın iyisini, değerlisini, kalitelisini O’nun uğrunda vermekle mümkündür. Dinimiz zekât ve sadaka verenleri, mutlaka şu kalitede mal vereceksin diye mecbur tutmamakta, fakat onlardan fedakârlık beklemektedir. Peygamber Efendimiz’in zekât memurlarına, halkın malının en değerlisini almayın buyururken, zekât ve sadaka verecek olanları mallarının iyisini vermeye teşvik etmesi ne kadar mânalıdır. Bu Hadis-i Şerifimiz 322 numarayla tekrar görülecektir.
  • Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
     1. Allah rızası için harcama yapacak kimse, malının en iyisini ve en güzelini vermelidir.
     2. Öncelikle akrabalarını düşünmeli ve onlara yardım etmelidir.
     3. Malını hangi hayırda kullanmanın uygun olacağını ilim ve fazilet sahiplerine sormalıdır.
    4. Memnun olacağını bildiği dostunun bağına bahçesine girip meyvasını yemek, suyunu içmek mübahtır. Sadece dostların değil, faziletli kimselerin de böyle davranması câizdir.
     5. Malını Allah yolunda vakfetmek üstün bir ibadettir.
     6. Büyük hayırlarda bulunan kimseler, Peygamber Efendimiz’in yaptığı gibi, takdir edilmelidir.

29 Kasım 2020 Pazar

TEFSİR DERSLERİ ✿ܓ✿ ♥ܓ✿ Âl-i İmrân Suresi 22. ve 26. Ayet-i Kerimeler Arasının Meal ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi
22. ve 26. Ayet-i Kerimeler Arasının
Meal ve Tefsiri

  • Âl-i İmrân Suresi 22. Ayet-i Kerimenin Meali
     "İşte onlar dünyada da âhirette de emekleri boşa giden kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur."
  • Âl-i İmrân Suresi 22. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     “Dünyada da âhirette de emekleri boşa gitmiştir” ifadesinde geçen “habita” fiili, “bir çabadan beklenen yararlı sonuçların yok olup gitmesi” anlamı taşır. Arap dilinde devenin aşırı miktarda yemesi sebebiyle karnının şişip ölmesini ifade eden bu kelimenin âyette sözü edilen insan tipleri için de kullanılması temsilî bir anlatım olup (İbn Âşûr, III, 207), hakikatleri görmezden gelerek kendi ihtirasları doğrultusunda hareket eden ve böylece kendisine yatırım yaptığını sanan kişilerin bu gayretlerinin aslında boşa gittiğine dikkat çekilmektedir (ayrıca bk. Bakara 2/217).

  • Âl-i İmrân Suresi 23. Ayet-i Kerimenin Meali
     "Kendilerine kitaptan bir pay verilmiş olanlara baksana, aralarında hakem olması için Allah’ın kitabına çağrılıyorlar da, içlerinden bir grup yüz çevirip gerisin geri gidiyor."
  • Âl-i İmrân Suresi 23. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     Tefsir bilginleri arasında, bu âyette söz konusu edilenlerin yahudiler olduğu kanaati yaygındır. Fakat burada hıristiyanların özellikle Necran’dan Medine’ye gelen heyetin kastedildiği veya âyetteki ifadenin hem yahudileri hem hıristiyanları kapsadığı görüşü de vardır.
     Bu âyette anılan kişilerin 24. âyette nakledilen sözleriyle İsrâiloğulları’ndan bahsettiği açıkça anlaşılan Bakara sûresinin 80. âyetindeki sözün aynı olduğu dikkate alındığında birinci görüş daha isabetli görünmektedir. Bununla birlikte, Ehl-i kitap’tan olup da burada belirtildiği şekilde davranan herkesi âyetin kapsamında düşünmeye bir engel bulunmamaktadır. 
     Burada ilk geçen kitap kelimesi cins ismi olarak yani “kitap bilgisi” şeklinde yorumlandığı gibi “levh-i mahfûz” olarak da açıklanmıştır. “Allah’ın kitabı” tamlamasında geçen kitaptan maksat ise âlimlerin bir kısmına göre “Kur’ân-ı Kerîm”, çoğunluğuna göre “Tevrat”tır.
     Tefsirlerde âyetin nüzûl sebebine değinilirken muhatapların Allah’ın kitabına davet edilip de onların bundan yüz çevirmelerine açıklık getiren bazı olaylar zikredilir. Fakat âyette asıl hedeflenen mânanın belirli bir yerde ve zamanda meydana gelmiş bir olaya değinmekten ziyade, bir taraftan Allah’a inandıklarını söyleyen, bir taraftan da vahye tâbi olmaktan ve onu hakem kılmaktan kaçınan insanların, özellikle din bilginlerinin ve topluma önderlik eden kişilerin çelişkilerini ortaya koymak olduğu açıktır.

  • Âl-i İmrân Suresi 24. Ayet-i Kerimenin Meali
     "Onların bu tutumu "Sayılı günler dışında bize ateş asla dokunmayacak" demelerinden ötürüdür. Uydura geldikleri yalanlar dinleri hakkında kendilerini yanıltmaktadır."
  • Âl-i İmrân Suresi 24. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     Önceki âyette sözü edilen insanları bu tutuma yönelten sebep, bu kişilerin kendilerini, çok kısa bir süre azap gördükten sonra cennete kavuşacaklarına inandırmış olmaları idi. Oysa Bakara sûresinin 80. âyetinde Allah tarafından kendilerine bu hususta verilmişbir söz bulunmadığı belirtilip bu kişiler kınanmakta, bu âyet-i kerîmede de onların bu sözlerinin bir iftiradan ibaret olduğu ve kendilerini aldatmaktan başka bir sonucunun bulunmadığı sert bir dille ifade edilmektedir.

  • Âl-i İmrân Suresi 25. Ayet-i Kerimenin Meali
     "Peki onları geleceğinde kuşku bulunmayan bir gün için topladığımızda ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese hak ettiği tastamam verildiğinde halleri nice olacak!"
  • Âl-i İmrân Suresi 25. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     Bu âyette bir taraftan geleceğinde kuşku bulunmayan hesap gününde bu tür iftiracıların halinin ne kadar dehşet verici olacağına değinilirken, diğer taraftan da yapmadıkları bir fiilden ötürü cezalandırılmayacakları, sonucun kendilerinin de ikna olacağı bir hesap neticesinde ortaya çıkacağı, asla haksız bir muameleye mâruz kalmayacakları hatırlatılmaktadır.
     Haşir günü herkese kendi amelinin karşılığının tamı tamına verileceği ifadesinden hareketle, bazı tefsir kaynaklarında büyük günah işleyen kişinin durumuyla ilgili kelâm tartışmalarına girilir. Burada sorumluluk çağındaki herkesin, bir sınav niteliği taşıyan dünya hayatında yaptıklarını bir gün mutlaka önünde bulacağına ve ilâhî adalete göre bunların hesabını vermek zorunda kalacağına ağırlık verildiği göz önüne alınırsa, yüce Allah’ın her bir kulu hakkındaki hükmünü ayrı mütalaa etmek ve bu konuyu diğer deliller ışığında değerlendirmek daha uygun olur. Bir başka anlatımla bir kul hakkındaki nihaî sonuç yüce Allah tarafından bağışlanma ve cennete konma şeklinde gerçekleşecek olsa bile âyet-i kerîmede, bu aşamadan önceki hesap gününün ayrı bir müeyyide olduğuna, huzûr-ı ilâhîde ve beşeriyet önünde verilen hesabın yol açacağı mahcubiyetin ağırlığına dikkat çekilmektedir.

  • Âl-i İmrân Suresi 26. Ayet-i Kerimenin Meali
     "De ki: "Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kādirsin."
  • Âl-i İmrân Suresi 26. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
     Mülk kelimesi tefsirlerde genellikle şu anlamlarla açıklanmıştır: “Peygamberlik, kudret, yönetme gücü, zafer, egemenlik, ilim, servet, itibar, akıl, sağlık gibi her türlü maddî ve mânevî imkân”. Bazı müfessirler bu anlamlardan birini veya birkaçını tercih ederken, bazıları âyeti bu anlamların hepsini kapsayacak şekilde yorumlamışlardır.
     Zemahşerî, Allah’a nisbet edilen birinci mülk kelimesinin genel ve kapsamlı, diğer iki mülk kelimesinin ise özel ve bütünün parçaları mesabesinde olduğunu belirtir (I, 182). Sûrenin başında belirtilen nüzûl sebebinin (Necran hıristiyanlarını temsilen Medine’ye gelen heyetle yapılan tartışmaların) yanı sıra tefsirlerde şu olay da bu âyetlerin nüzûl sebebi olarak zikredilir veya âyetlerde buna işaret bulunduğu belirtilir: Hendek Savaşı öncesinde kazılacak hendeğin krokisi Resûlullah tarafından çizilip Medine halkından her on kişilik gruba 40 zirâlık (1 zirâ = 68 cm.) kazı görevi verilmişti.
     Selmân-ı Fârisî’nin de içinde bulunduğu grup kazı yaparken çok büyük bir kaya ortaya çıktı. Bütün çabalarına rağmen ancak küçük parçalar koparabildiler, kayayı parçalayamadılar. Durum Resûlullah’a arzedildi. Hz. Peygamber hendeğe inip balyozla üç darbede kayayı parçaladı. Her defasında ortalık şimşek çakar gibi aydınlandı. Resûlullah tekbir getirdi, müslümanlar da tekbir getirdiler. Sonra Hz. Peygamber her vuruşta gördüğü ışıkları ileride Rum (Bizans) ve Fars (İran) egemenliği altındaki yerlerin ve Yemen’in müslümanlar tarafından fethine yüce Allah’ın bir müjdesi olarak yorumladı. Müslümanlar bunu sevinçle karşılayınca münafıklar “Korkunuzdan savaşamayıp hendek kazıyorsunuz. Hal böyle iken bunlara nasıl inanabiliyorsunuz!” diyerek onları alaya aldılar (Zemahşerî, I, 182). Mülkü “peygamberlik” olarak anlayan müfessirler, “mülkün geri alınması” ifadesine şu açıklamayı getirirler:
     Yahudiler son peygamberin geleceğini biliyorlardı. Peygamberlerin canlarına kıymaları ve ilâhî kitabı tahrif etmeleri sebebiyle, yüce Allah İsrâiloğulları’nı bu yolla onurlandırmaya son verdi. Bundan dolayı yahudiler Hz. Muhammed’e cephe aldılar ve putperestlerle iş birliği yaptılar. Mülkü peygamberlik dışındaki anlamlara göre, yani “kudret, yönetme gücü, zafer, egemenlik, (ilim, servet, itibar, akıl, sağlık gibi) her türlü maddî ve mânevî imkân” şeklinde anlayan müfessirler ise, yüce Allah’ın bunları “dilediğine” vermesi ve “dilediğinden” alması ifadesinden hareketle ilâhî irade karşısında kulun iradesinin etkisi ve değeri konusunu ele alırlar (meselâ bk. Râzî, VIII, 6-7). İslâm âlimleri arasında geniş tartışmalara yol açan ve itikadî mezhepleri birbirinden ayıran temel yaklaşımlar arasında önemli bir yer tutan bu konunun, Kur’ân-ı Kerîm’deki ve hadislerdeki diğer açıklamalarla birlikte ele alınıp değerlendirilmesi uygun olur (“irade”, “kazâ”, “kader” ve “kesb” kavramları etrafındaki görüş ayrılıkları hakkında değerlendirmeler için bk. Bakara2/7, 286). “Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın” şeklinde meâli verilen ifade dolayısıyla tefsirlerde “izzet” ve “zillet” kavramları üzerinde durulur.
     Bu kavramların dünyevî anlamıyla açıklanması halinde, yukarıda değinilen kelâm tartışmalarının ve bu konudaki değerlendirmenin göz önüne alınması gerekir. Bunların dinî içeriğinden hareket edildiğinde ise diğer âyetlerin ışığında, yücelmenin doruk noktasını yüceler yücesi ulu Allah’a içtenlikle iman edip bunun icaplarına göre davranmanın; alçalmanın en aşağı noktasını ise gerçeği gördüğü halde inkârcılıkta direnip bunu ideoloji haline getirmenin oluşturduğu görülür (izzet ve zillet kavramlarının Kur’an’daki kullanımları hakkında bilgi için bk. Münâfikun 63/8). Bu takdirde en şerefli mevki olan “iman” mertebesine yükselmede Allah’ın dilemesinin yanında kulun iradesinin rolünün olup olmadığı, kulun çabasının etkisi yoksa, dünya hayatının sınav olma özelliğinin nasıl açıklanabileceği sorusu gündeme gelir.
     Bu sorunun cevaplanmasında, yukarıda atıfta bulunulan irade konusu ve etrafındaki kavramların yanı sıra “hidayet” kavramıyla ilgili bilgi ve değerlendirmeler de özel bir önemi haizdir (ayrıca bk. Bakara 2/2). “Her türlü iyilik senin elindedir” buyurularak “hayr”ın, yani görünen ve görünmeyen yüzüyle gerçek anlamda iyinin yalnız yüce Allah’ın kudretinde olduğu belirtilmiştir. Türkçe’de, insanların gelecekteki beklentileri konusunda değişik ihtimallere göre fikir yürüttükten sonra sözü “hayırlısı Allah’tan” şeklinde bağlamaları bu âyette değinilen gerçeği derinden kavramış olmanın güzel bir ifadesidir.
     Bazı müfessirler burada sadece “hayır”dan söz edilmiş olmasına, 25-26. âyetlerin nüzûl sebebi olarak zikredilen olayları dikkate alarak izah getirirler ve bu ifadenin müslümanlar için imkânsız görülen başarıları lutfetmenin Allah’ın kudretinde olduğuna dikkat çekmeyi amaçladığını belirtirler (Zemahşerî, I, 183). Burada dua ifadesinin söz konusu olması sebebiyle sadece hayrın anıldığı ya da birinin diğerine delâletinin açık olmasından ötürü şerrin anılmadığı ve esasen her ikisinin Allah’ın kudretinde olduğunun anlatılmak istendiği görüşleri de vardır (İbn Atıyye, I, 417. “Hayır” ve “şer” kavramlarının içeriği ve Kur’an’daki kullanımları hakkında bilgi için bk. Bakara 2/215).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 528-534

27 Kasım 2020 Cuma

SAĞLIKLI HAYAT ლ Okul Çağı Çocuklarında Beslenme

Okul Çağı Çocuklarında
Beslenme
hsgm resim 11     Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme her yaş döneminde olduğu gibi özellikle de çocuklar için çok önemlidir. Hızlı büyüme ve gelişme nedeni ile okul öncesi çocukların pek çok besin öğesine olan ihtiyacı hayatın diğer dönemlerine oranla daha fazladır ve bu dönemde kazanılacak beslenme alışkanlıkları yaşam boyu sürmektedir. Toplumun çekirdeğini oluşturan ve sürekli bir büyüme gelişme süreci içinde olan çocuklar, beslenme yetersizliklerinden en çok etkilenen gruplardan biridir ve çocukluk döneminde edinilen yanlış beslenme alışkanlıkları kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve şişmanlık gibi hastalıklar için temel risk faktörü oluşturmaktadır.
     Sağlıklı beslenmenin yanı sıra çocukların daha hareketli bir yaşam tarzı benimsemeleri, fiziksel aktivite düzeylerinin arttırılması ve bu konuda desteklenmeleri çocukların sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimlerine önemli katkılar sağlayacaktır. 
  • Okul çağı çocukları için günlük tüketilmesi önerilen besin grupları ve diğer öneriler için pdftıklayınız. 
  • Değerli Eğitimciler, Okul çağı, büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu ve yaşam boyu sürebilecek davranışların büyük ölçüde oluştuğu çok önemli bir dönemdir. Bu dönemde çocuklar yetersiz ve dengesiz beslenirse, hastalıklara karşı dirençsiz olur; sık hastalanır, hastalığı ağır seyreder ve devamsızlık nedeni ile okul başarısı düşer.
  • Öğrencilerinize ulaştırmanızı istediğimiz mesajlar için pdftıklayınız. 
     Sevgili Anne ve Babalar,
     Çocuğunuz çok hızlı bir büyüme ve gelişme dönemi içinde bulunmaktadır. Eskisinden daha fazla ev dışında beslenmektedir.  Acaba çocuğunuzun büyümesi ve gelişmesi için gerekli olan besinleri ve bunlardan ne miktarda yemesi gerektiğini biliyor musunuz? Yoksa amacınız sadece çocuğunuzun karnını doyurmak mı? Sizce, çocuğunuzun her sevdiği besin onun için yararlı mı?
     Çocuğunuzun beslenme alışkanlıkları, sağlığı, başarısı çocuğunuzun güçlü ve mutlu olmasını etkiler mi? Bu soruların cevaplarını merak ediyor ve çocuğunuzun sağlıklı büyümesini, gelişmesini ve okul başarısının artmasını istiyorsanız.
Önceki Konulara
Aşağıdaki Başlıkları Tıklayıp
Bağlanabilirsiniz...

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri & Grand Alfa Karadeniz Turu

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri  &  Grand Alfa Karadeniz Turu      5 Gün - 4 Gecelik (3 gece otel konakla...