6 Mayıs 2021 Perşembe

ORUÇ İLMİHALİ / IV. ORUCUN HİKMETLERİ

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
Birinci Bölüm
Oruç İbadeti,
Önemi ve Fazileti

     IV. ORUCUN HİKMETLERİ

     Dinimizin bizden yapmamızı istediği görevlerde de, yapılmasını istemediği şeylerin terk edilmesinde de fert ve toplum için pek çok hikmet ve fayda vardır. Allah’ın hiçbir emir ve yasağında faydasızlık yoktur, hiçbir şey boş yere emredilmemiştir. Dinimiz ferdin toplum içinde uyumlu, güvenilir ve hoşgörülü olmasını ister. Bu amaçla bir takım yasaklar getirmiştir.

     İbadetlerin amaçlarından biri de Müslümanın kötülüklerden uzak durmasını ve kul haklarını ihlal etmekten sakınmasını sağlamaktır. Nitekim orucun farz oluşunu bildiren ayetin son cümlesi bu hususu ifade etmektedir:

     “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, (Allah’a karşı gelmekten) sakınmanız için size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183)

     Orucun farz kılınmasının gerekçesi olarak kişinin kötülüklerden ve haramlardan uzak durmasının zikredilmesi, orucun farz olmasının arka planında; Müslümanın cinsel arzularını, konuşmasını, yemesini ve içmesini kontrol altında tutması, huyunu ve ahlakını güzelleştirmesi ve nefsine sahip çıkabilme yeteneğini kazanması vardır.

     Orucun hikmetlerini ifade eden birçok hadis-i şerif vardır. Bu bölümde bunlardan bir kısmını tahlil ve izah etmeye çalışacağız:

     1. Oruç Cehennem Ateşine Karşı Bir Kalkandır

     Peygamberimiz, orucu kalkana benzetmiştir. Kalkan kişiyi gelebilecek zararlardan koruduğu gibi oruç da Müslümanı cehennem ateşinden korur. Şu hadis, bu hususu açık seçik ifade etmektedir:

     “Kalkan savaşta sizi koruduğu gibi oruç da cehennem ateşinden korur.” (İbn Mâce, “Savm”, 1)

     2. Oruç Kişiyi Haramlardan Alıkoyar

     Orucun kötülük ve haramlardan korunmak için farz kılındığının bildirilmesi ibadetin insanın kişisel ve sosyal hayatındaki yerini ve etkisini bildirmeye yöneliktir. Nitekim Yüce Allah günde beş vakit kılınan namazın insanı hayâsızlık ve haramlardan alıkoyduğunu bildirmektedir. (Ankebût, 29/45)

     Aynı şekilde orucun da insanı haram ve kötülüklerden alıkoyması gerekir. Oruç cehennem ateşine karşı bir kalkan olduğu gibi kötülüklere karşı da bir kalkandır. Oruç tutan insan kötü söz ve davranışlardan uzak durur. Şu hadiste Peygamberimiz bu hususu şöyle ifade etmektedir:

     “Oruç bir kalkandır; sakın bir kimse oruçluyken cahillik edip de kem söz söylemesin. Birisi sataşır veya kötü söz söyleyecek olursa ’ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin.” (Buhârî, “Savm”, 9; Müslim, “Sıyâm”, 30)

    Oruç, sadece iştah ve şehveti dizginlemek değildir, ayrıca dilini kötü ve çirkin söz söylemekten korumaktır. Oruçlu cahillik edip kötü söz söyleyemez, kavga edemez, etmemelidir. Birisi sataşsa bile oruçlu Müslüman buna karşılık vermemelidir. Nitekim Peygamberimiz bu hususa şöyle işaret etmiştir:

     “Oruç sadece yemeyi ve içmeyi terk etmekten ibaret değildir. Aynı zamanda oruç, çirkin, kötü ve kaba sözlerden uzak durmaktır. Eğer (oruçlu bulunduğun sırada) birisi sana sataşır, sövüp sayar, bağırıp çağırır, kaba ve çirkin davranırsa, ona ’ben oruçluyum, ben oruçluyum’ de” (Münzirî, II, 148, No:4)

     Kişiyi haram ve kötülüklerden korumayan oruç amacına ulaşmamış demektir. Peygamberimiz bu hususu şöyle dile getirmiştir:

     “Kim yalan sözü ve yalan ile iş yapmayı bırakmazsa Allah’ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur” (Buhârî, “Savm”, 8; Ebû Dâvûd, “Savm”, 25; Tirmizî, “Savm”, 16; İbn Mâce, 21)

     Hadis, orucun gayesinin insanın edep ve ahlakını iyileştirmek, onu kötülük ve haramlardan korumak olduğunu ifade etmektedir. Böyle bir oruçtan istenilen sevap da elde edilemez. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.), “Nice oruç tutanlar vardır ki onların oruçtan nasipleri sadece aç (ve susuz) kalmalarıdır. Nice geceleri namaz kılanlar vardır ki onların namazdan nasipleri sadece uykusuz kalmaktır” (İbn Mâce, 21) buyurmuştur.

     Dolayısıyla oruç tutan insan; yalan, yalancı şahitlik, gıybet, iftira, hile, aldatma, kötü söz ve benzeri davranışlardan uzak, iş ve işlemlerinde, söz ve sözleşmelerinde, alım ve satımlarında dürüst ve dosdoğru olmalıdır.

     3. Oruç Şehevî Duyguları Dizginler

    Oruç kişiyi fuhuş ve edep dışı davranışlardan alıkoyar. Bu hususu Peygamberimiz şöyle ifade etmiştir: “Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü (yabancı kadınlara bakmaktan) alıkoyar, tenasül uzvunu (harama düşmekten) korur. Evlenmeye gücü yetmeyen kimsenin oruç tutmasını tavsiye ederim. Çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır.” (Buhârî, “Savm”, 10)

     İnsanın günah işlemesine genellikle iki şey sebep olur. Biri şehevî arzuları, diğeri dili ve midesidir. Şehevî arzularına, diline ve midesine sahip çıkıp kelime-i şahadeti kalpten söyleyen ve her yönü ile bunun gerekçelerini yapan Müslüman kulluk görevini yapmış, ahirette cenneti kazanmış olur. Peygamberimiz bu hususu şöyle ifade etmiştir: “Kim diline ve ırzına sahip çıkacağına güvence verirse ben de o kimsenin cennete gireceğine güvence veririm.” (Tirmizî, “Zühd”, 60)

    “Allah kimi dilinin ve cinsel organının şerrinden / günah işlemesinden korursa o kimse cennete girer.” (Tirmizî, “Zühd”, 60)

     4. Oruç Sabır ve İrade Eğitimidir

     Oruç, nefsin isteklerinden iradî olarak uzak durabilmektir. Bu yönüyle oruç bir irade eğitimidir. Aynı zamanda açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de bir sabır eğitimidir. Yüce Allah, “Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)

     “Sabredenlere ecirleri hesapsız olarak tastamam verilir” (Zümer, 39/10) anlamındaki ayetlerle sabrı teşvik etmektedir. Sabrı öğrenmenin bir yolu da oruçtur. Çünkü “Oruç sabrın yarısıdır.” (Tirmizî, “Da’avât”, 86)

     “Ramazan ayı da sabır ayıdır.” (İbn Mâce, “Taharet”, 43)

     “Sabır aydınlıktır.” (İbn Mâce, “Taharet”, 5)

     Sabırlı insan bu aydınlıkta yolunu şaşırmaz. İnsanın hayatta başarılı olabilmesi için iradesine hâkim olması ve güçlükler karşısında dayanabilmesi yani sabredebilmesi gerekir. Nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, oruç etkili bir yoldur. Toplum hayatındaki azgınlık ve taşkınlıklar, genellikle insanın nefsanî zevklere düşkünlüğünden kaynaklanır. Bunların başında yeme, içme ve cinsel ilişki gelir. Oruç, insanı nefsanî zevk ve şehvetler peşinde koşturan, nefsine ve halka zulmetmesine sebep olan nefs-i emmâreyi teskin etmenin ilacıdır.

     Ayrıca oruç, yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarf etmeye vesile olur.

     Orucun sağlık açısından pek çok yararları bulunduğu uzman hekimler tarafından ifade edilmektedir. Oruç, bir yıl boyunca çalışan vücut makinesinin dinlenmeye ve bakıma alınması gibidir. Oruç, özellikle mide ve sindirim organlarının dinlenmesi için iyi bir perhizdir. Peygamberimiz, “Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur” (Münziri, No: 579) buyurmuştur.

     Sonuç olarak oruç tutan Müslüman;

— Allah ve Peygambere itaat etmiş ve büyük sevap kazanmış olur.

— Allah’ın verdiği nimetlere şükretmiş ve aç kalanların hallerini öğrenmiş olur.

— Sağlığını korumuş, nefsini terbiye etmiş ve irade eğitimi yapmış olur.

— Sabır ve metanet kazanmış, kötü söz ve davranışlardan korunmuş olur.

— Ahlakını güzelleştirmiş ve imanının bilincine ermiş olur.

— İbadet zevkini tatmış, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanma yoluna girmiş olur.

 Kitabın bu konudan önceki bölümleri:

cicek-hareketli-resim-0155

5 Mayıs 2021 Çarşamba

ORUÇ İLMİHALİ / III. ORUÇ İBADETİNİN FAZİLETİ

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
Birinci Bölüm
Oruç İbadeti,
Önemi ve Fazileti

     III. ORUÇ İBADETİNİN FAZİLETİ
     Müslümanlar, ayet ve hadislerde oruç tutmaya teşvik edilmiş, oruç tutanlar övülmüş, onlara Allah’ın rahmeti, rızası, sevap ve mükâfatı vaad edilmiştir. Ahzab suresinin 35. ayetinde, aralarında oruç tutmanın da yer aldığı on özelliğe sahip olan kadın ve erkeklere mağfiret ve büyük mükâfat olduğu bildirilmiştir.
     “Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35)
     Ayet; hem iman, ibadet ve ahlakî konularda kadın ve erkek arasında bir farkın bulunmadığını, hem Müslümanın sahip olması gereken nitelikleri, hem de bu niteliklere sahip olan Müslümanların Allah katındaki değerini ve verilecek mükâfatı beyan etmektedir. Ayetin ifade ettiği özellikleri taşıyan Müslüman kemale ermiş ve ilahî rızayı kazanmış insandır:
     Oruç ibadetinin değeri ve faziletini beyan eden birçok hadis vardır.
     Bunlardan bir kısmını bu bölümde tahlil etmeye ve değerlendirmeye çalışacağız:

     1. Oruç, Sevabı Çok Olan Bir İbadettir
     Oruç riyanın en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Yüce Allah, ibadetlere on katından yedi yüz katına kadar sevap verir. Oruç ibadetine ise Allah’ın verdiği sevap, sınırsızdır.
     “Âdemoğlunun her ameline on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir. Yüce Allah; ’Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını da ben vereceğim. Çünkü oruç tutan kimse yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk etmektedir’ buyurmuştur.” (Müslim, “Sıyâm”, 164; Tirmizî, “Savm”, 55)

     “Oruç hariç, Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir. Oruç ise benim içindir, onun ödülünü de ben vereceğim.” (Buhârî, “Sıyâm”, 9)

     Bu hadislerde iki hususa vurgu yapılmaktadır. Biri oruç ibadetinin sırf Allah için yerine getirildiği yani bu ibadette riyanın olmayacağı, diğeri ise ihlâs ile tutulan orucun Allah katındaki sevabının çok olmasıdır.
     Oruç ibadetine çok sevap verilmesinin gerekçesi olarak kişinin yemesini, içmesini ve şehvetini sırf Allah için terk etmesi, samimiyetle başka bir çıkar gözetmeksizin Allah rızası için oruç tutması zikredilmiştir.
     Gerçekten namaz, zekât ve hac gibi başkaları tarafından ifa edildiği bilinebilen ibadetlere riya karışabilir. Ama oruç, kişi ile Allah arasında olan bir ibadettir. Gerçekten kişinin oruç tutup tutmadığını ancak Allah bilir.

     2. Ramazan Orucu Günahlara Kefaret Olur 
     “Kişi, çoluk - çocuğu, malı ve komşusu sebebiyle günaha girebilir. Namaz, oruç ve zekât bu günahlara kefaret olur.” (Buhârî “Savm”, 3)
     “Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Buhârî, “Sıyâm”, 6)
     Hadiste, günahların küçük veya büyük olduğu beyan edilmeden mutlak olarak oruç tutan kimsenin bağışlanacağı bildirilmektedir. Ancak Kur’ân ve sünnet bütünlüğü içinde konuyu ele aldığımız zaman içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık yapmak ve namaz kılmamak gibi büyük günahlardan ve kul hakkı içeren günahlardan kurtulmak için şartlarına uygun tövbe etmek, hak sahibine hakkını ödemek ve helalleşmek gerekir. 

     3. Cennetin Reyyân Kapısı, Oruç Tutanlara Mahsustur
     Sahih bir hadiste bu husus şöyle bildirilmektedir:
     “Cennette Reyyân adında bir kapı vardır ki buradan kıyamet gününde sadece oruç tutanlar cennete girer, onlarla birlikte bu kapıdan başkaları girmez. (Cennet kapılarında) oruç tutanlar nerede diye seslenilir. (Oruç tutanlar gelir) bu kapıdan cennete girerler, sonuncuları girdiği zaman kapı kapanır, artık bu kapıdan kimse cennete girmez.” (Müslim, “Sıyâm”, 166)

     Buhârî’nin konu ile ilgili olarak rivayet ettiği hadis ise şöyledir:
     “Kim Allah yolunda bir çift mal infak ederse cennet kapılarından, “Ey Allah’ın kulu! Bu bir hayırlı iştir” diye nida edilir. Namaz kılan Müslüman namaz kapısından çağrılır. Allah yolunda cihat yapan kimse cihat kapısından çağrılır. Oruç tutan kimse Reyyân adlı kapıdan çağrılır. Zekât veren kimse zekât kapısından çağrılır.”
     Ebû Bekir,
     — “Anam - babam sana feda olsun ey Allah’ın Elçisi! Bu kapıların hepsinden çağrılan Müslüman olacak mıdır?” diye sorar. Hz. Peygamber de,
     — “Evet, senin onlardan biri olmanı umarım” buyurur. (Buhârî, “Savm”, 4)

     Bu hadislerden cennetin sekiz kapısının belirli görevleri yapanlara tahsis edildiğini, Reyyân kapısının oruç tutanlara mahsus olduğunu, dolayısıyla oruç tutan Müslümanın cennetle ödüllendirileceğini ve cehennemden kurtulacağını anlıyoruz. Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır:
     “Kim Allah için bir gün oruç tutarsa Allah yetmiş yıllık bir mesafe kadar onu cehennem ateşinden uzaklaştırır.” (Müslim, “Sıyâm”, 168)

     “Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar ettiği zaman, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, “Sıyâm”, 164; Tirmizî, “Savm”, 55)

     İmsaktan iftara kadar oruç tutan Müslüman tabii olarak akşama doğru acıkır. Bir şey yiyip içmediği için açlıktan nefesinde koku olabilir. Hadiste bu kokunun Allah katında en güzel kokulardan daha makbul olduğu ifade edilmektedir.
     Oruç tutan Müslüman akşam ezan okununca orucunu açar, hem Allah için bir ibadeti yerine getirmenin sevincini yaşar hem de iftar sofrasında yiyip içerek açlığını giderir ve sevinir. Asıl sevinci ise ahirette yaşayacak, cennet kapısından çağrılınca sevincinden âdeta uçacaktır.

     Oruç tutan müminin cennete girebilmesi için diğer dinî görevleri yapması ve büyük günahlardan sakınması gerekir. Şu hadis bu hususu açıkça ifade etmektedir:
     “Beş vakit namazı kılan, Ramazan orucunu tutan, zekâtı veren, yedi büyük günahtan (2) sakınan hiçbir Müslüman yoktur ki cennet kapıları onun için açılmış olmasın. Ona güven içinde cennete gir denir” (Münzirî, hadis no: 452)

     Peygamberimiz veda hutbesinde beş görevi yapan kimsenin cennete gireceği müjdesini vermiştir. Bu beş görevden biri oruçtur:
     “Allah’a karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize [İslâm’a uygun olan emirlerine (Müslim, “İmâre”, 38)] uyun Rabbinizin cennetine girersiniz.” (Tirmizî, “Cuma”, 80 )

     4. Mazeretsiz Oruç Tutmamak Büyük Günahtır
     Geçerli bir mazereti olmadığı halde Ramazan orucunu tutmayan bir Müslüman Allah’a isyan etmiş, pek çok sevaptan, manevi nimetten yoksun kalmış ve büyük günah işlemiş olur. Mazeretsiz olarak tutmadığı bir günlük Ramazan orucunun yerine başka zamanlarda ömür boyu oruç tutsa dahi bunu telâfi edemez. Peygamberimiz bu hususu şöyle ifade etmiştir: 
     “Kim hastalığı ve bir ruhsatı / mazereti olmaksızın Ramazan ayından bir gün oruç tutmazsa bütün günleri oruç tutsa yine bu orucu yerine getiremez.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 38; Tirmizî, “Savm”, 27; İbn Mâce, “Savm”, 14)

Not:
(
2) Bu hadiste sözü edilen yedi büyük günah, şu hadiste açıkça belirtilmiştir:
     Hz. Peygamber, “Helâk edici yedi büyük günahtan sakının” buyurdu. “Nedir onlar ey Allah’ın Elçisi”? Denildi. “Allah’a ortak koşmak, büyü yapmak, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak, yetim malı yemek, faiz parası yemek, savaştan kaçmak, iffetli ve namuslu kadınlara zina suçu isnat etmek” buyurdu. (Müslim, “İman”, 145)

4 Mayıs 2021 Salı

ORUÇ İLMİHALİ / Birinci Bölüm: Oruç İbadeti, Önemi ve Fazileti

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
Birinci Bölüm
Oruç İbadeti,
Önemi ve Fazileti


     II. ORUÇ İBADETİNİN TARİHİ SEYRİ
     Oruç, geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan kadim bir ibadettir. Yüce Allah bu hususu, “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” (Bakara, 2/183) anlamındaki ayetle bildirmektedir. Ayette yer alan “sizden öncekiler” ifadesi, ilk insan Hz. Âdem’e kadar bütün insanları içerir.
     Dinler tarihi araştırmaları da ilahî veya beşerî bütün dinlerde oruç ibadetinin var olduğunu ortaya koymuştur.
     Dolayısıyla insanların yeryüzünde var olduğu günden bu yana hiçbir fert ve hiçbir toplum dinsiz olmadığı gibi şekil, zaman, amaç ve içerik olarak farklı olsa da oruç ve benzeri ibadetlerden de yoksun olmamıştır. Bu gerçeği peygamberler tarihinde de bulabiliriz.
      Oruç tutmak, diğer ibadetlere nazaran biraz meşakkatli olduğu için Allah, orucun farz kılındığını bildirirken, psikolojik rahatlatma sağlayacak ve emre muhatap olan Müslümanların üşenmelerini engelleyecek bir üslûp kullanarak oruç tutmanın önceki ümmetlere de farz kılındığını belirtmiştir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulunduğu anlaşılan namaz için kullanılmamıştır. (1)

     Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar bütün insanların hak veya batıl birer dini ve bu dinlerin dinî uygulamaları arasında oruç ibadeti de vardır. Brahmanizim, Hinduizm, Budizm ve Maniheizm gibi beşerî dinlerde de aslı ilahî vahye dayanan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da oruç ibadeti vardır. Bu dinlerdeki oruçların miktar zaman ve mahiyeti farklıdır. Budizm’de iki ayda bir oruç tutulur. Bu dinin kurucusu olan Buda’ya göre ebedî kurtuluşa (Nirvana’ya) erebilmek için nefsanî arzuları terk etmek gerekir. Nefsanî arzuları yenmenin en iyi yolu da oruç tutmaktır. Hintliler’in dini olan Brahmanizm’de mahalli ayların 11. ve 12. günlerinde oruç tutulur. (bk. Uysal, s. 4-5)
     Tevrat’ta bazı günlerde oruç tutulması emredilmektedir. (Tevrat, Çıkış, 34/18) Yahudilikte tutulması gereken yegâne oruç “Yom-Kippur” adı verilen “kefaret orucu”dur. En büyük ibadet günlerinden biri olan “Kippur” günü en büyük oruç günü kabul edilir ve bu günde oruç tutmak farzdır. (bk. Levililer, 16/29-31; Sayılar, 29/7)
     İnciller’de oruç ibadetinden övgü ile söz edilir. (bk. Matta, 4/1-3, 6/16-19; 9/4; Markos, 2/19; Luka, 5/33-38)
    Katolik Hıristiyanlıkta iki oruç vardır: Şükran orucu ve Kilise orucu.
     Hıristiyanlar genellikle çarşamba, cuma ve cumartesi günleri oruç tutarlar. Çünkü bu günler tövbenin kabul edildiği günlerdir.
     Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Peygamberlikle görevlendirildiği zaman Hicaz bölgesinde oruç ibadeti vardı. Peygamberimiz Medine’ye geldiği zaman Yahudilerin “âşûrâ” orucu tuttuklarını gördü, kendilerine bu orucu niçin tuttuklarını sordu. Onlar, “Bu gün hayırlı bir günüdür, bu günde Allah İsrailoğulları’nı düşmanlarından kurtardı. Musa (a.s.) bu günde oruç tuttu” cevabını verdiler.
    Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.), ’Biz Musa’ya sizden daha evla ve layığız’ dedi ve âşûrâ orucunu tuttu ve ashabına da tutmalarını emretti. (Buhârî, “Savm”, 69; Müslim, “Sıyâm”, 128; Tirmizî, “Savm”, 49)
     Peygamberimiz (s.a.s.), Ramazan orucu farz kılınmadan önce “eyyâm-i bîd” olarak nitelenen kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde de oruç tutardı. (Ahmed, V, 246; Tirmizî, “Savm”, 41, 54)
     Ramazan orucu, hicretten bir buçuk sene sonra Medine’de Bedir Savaşı öncesinde Bakara suresinin 183. ayetinin inmesiyle farz kılınmıştır. Ayet şöyledir: “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183)
     Bu ayette orucun mutlak olarak farz kılındığı bildirilmekte, ancak orucun ne zaman, nasıl ve kaç gün tutulacağı bildirilmemektedir. Bir sonraki ayette bu kapalılık kısmen giderilmiş, orucun “sayılı günlerde” tutulacağı beyan edilmiştir:
     “(Oruç), sayılı günler(dedir). Sizden kim hasta ya da yolcu olur (da orucunu tutamazsa daha sonra) tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. (Yaşlılık veya tedavi edilemeyen bir hastalık nedeniyle) oruca zorlukla güç yetirenler, bir yoksul doyumu fidye verirler. Bununla birlikte kim bir hayır yaparsa (daha fazla fakiri doyurursa) bu, kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/184) Bu ayetteki “sayılı günler” de açık değildir. Bu “sayılı günler” ile maksadın Peygamberimizin Ramazan orucundan önce her aydan tuttuğu üç gün oruç olduğu, Ramazan orucunun farz kılınması ile bu orucun kaldırıldığına dair Muâz b. Cebel, İbn Abbas ve Katâde b. Diâme’den rivayetler var ise de Taberî, “sayılı günler” ile maksadın Ramazan ayı olduğu görüşünü tercih etmiştir. (Taberî, II, 130-132)

     Bir sonraki ayette orucun Ramazan ayında tutulması açıkça bildirilmiştir: “O Ramazan ayı ki; insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân onda indirildi. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” Ayetteki “Bu aya ulaşan kimse onu oruçla geçirsin” cümlesindeki ay, Ramazan ayıdır.
     Ayette farz olan orucun Ramazan ayında tutulması açıkça belirtilmekle birlikte nasıl tutulacağı, oruca ne zaman başlanıp ne zaman son verileceği bildirilmemekte, sadece Ramazan ayına erişen sağlıklı ve mukim kimselerin oruç tutmaları gerektiği, yolcuların ve hastaların daha sonra kaza etmek üzere oruç tutmayabilecekleri beyan edilmektedir.
     Sahabeden Seleme b. el-Ekva “Oruca zor güç yetirenler, bir yoksul doyumu fidye verirler” (Bakara, 2/184) ayeti inince isteyenin oruç tuttuğunu, isteyenin fidye verdiğini, 185. ayet inince bu muhayyerliğin kaldırıldığını söylemiştir. (Müslim, “Sıyâm”, 149-150; Ebû Dâvûd, “Savm”, 2, I, 737)
     Sahebeden Muâz b. Cebel, ayetteki, “Öyle ise sizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun” emri ile Allah’ın orucu sağlıklı ve mukim olan kimseler için farz kıldığını, hasta ve yolcular için oruç tutmama ruhsatı verildiğini, oruç tutmayıp fidye vermenin, oruca gücü yetmeyen yaşlılara özgü kılındığını bildirmiştir. (Ahmed, V, 246)
     Bakara suresinin 187. ayeti inmeden önce müminler güneş batıp iftar ettikten sonra uyumamak ve yatsı namazını kılmamak şartıyla yeyip içebilirler, eşleriyle cima yapabilirlerdi. İftardan sonra uyur veya yatsı namazını kılarlarsa artık yeme, içme ve cinsel ilişki ertesi günü akşama kadar yasak idi. (Ahmed, V, 247.)
     Ensar’dan Sırma b. Kays adında bir mümin Ramazan ayında oruçlu olarak akşama kadar çalışmış, akşam evine gelmiş, namazı kıldıktan sonra yemek yemeden sabaha kadar uyuya kalmıştır. Ertesi günü Peygamberimiz kendisini çok bitkin, halsiz ve oruca dayanamaz bir durumda görmüş, “Ne oluyor, seni çok yorgun, bitkin ve halsiz görüyorum” diye sormuş, Sırma da “Ey Allah’ın elçisi! Dün, gün boyu çalıştım, akşam eve geldim, namazı kılınca uyuya kalmışım ve bir şey yiyip içmeden oruç tutuyorum” diye cevap vermiştir. (Buhârî, “Savm”, 15; Ebû Dâvûd, “Savm”, 1; Ahmed, V, 247)
     Sırma’nın çektiği sıkıntıyı çekenler, hatta bu kuralı ihlal edenler olmuştur. (Ebû Dâvûd, “Savm”, 1) Meselâ Hz. Ömer akşam iftar ettikten sonra eşi ile ilişkiye girmiş, sonra yaptığına pişman olmuş ve durumu Peygamberimize bildirmiştir. Ashaptan bazıları da aynı hatayı işlemişlerdir. Bunun üzerine Bakara suresinin 187. ayeti inmiştir: (Ahmed, V, 247): “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendilerinize ihanet ettiğinizi bildi, tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı, gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye ayetlerini insanlara böyle açıklar.” Ayetteki َ ُ ِحّل ا” helal kılındı” cümlesi, söz konusu yasağın kaldırıldığını ifade eder.
     Bu yasağın ne olduğu yukarıda zikrettiğimiz hadislerde beyan edildiği gibi ayetin içeriğinden de anlaşılmaktadır. Cinsel ilişkide bulunma yasağı itikâf halinde iken devam etmektedir. Allah’ın koyduğu yasağın ihlal edilmesi, ayette “nefse ihanet” olarak ifade edilmiştir. Ayet, itaatsizlik ederek emir ve yasakları ihlal eden müminlerin, günahkâr olduklarını, ancak günahlarına tövbe ettikleri takdirde affedileceklerini de beyan etmektedir. Ayette, orucun başlama ve bitirme zamanı ile orucun nasıl tutulacağı da bildirilmektedir. Böylece oruç ile ilgili hükümler tamamlanmış ve bu ibadet İslâm’ın beş temel esasından biri olmuştur. (Buhârî, “İman”, 34, 40)
     Cebrail’in “İslâm nedir?” sorusunu Hz. Peygamber (s.a.s.), “İslâm, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O’na ibadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Kâbe’yi ziyaret etmen ve Ramazan orucu tutmandır” (Buhârî, “İman”, 37) şeklinde verdiği cevapta kelime-i şahadetten sonra dört ana ibadetten biri olarak oruç ibadetini zikretmiştir.
     Peygamberimiz başka bir hadis-i şerifinde bu ana ibadetleri İslâm’ın temel esasları olarak bildirmiştir: “İslâm, beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, haccetmek ve Ramazan orucu tutmak.” (Buhârî, “İman”, 2; Müslim, “İman”, 5)
     Saçları dağınık bir bedevî Hz. Peygamber’e gelir ve
     — “Ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın bana farz kıldığı namazı bildir” der. Hz. Peygamber,
     — “Günde beş vakit namazı farz kılmıştır. Nafile olarak kılacağın namaz buna dâhil değildir” buyurur. Bedevî,
     — “Allah’ın bana farz kıldığı orucu bildir” der. Hz. Peygamber,
     — “Ramazan ayında oruç tutmayı farz kılmıştır. Nafile olarak tutacağın oruç buna dâhil değildir” buyurur. Bedevî,
     — “Allah’ın bana farz kıldığı zekâtı bildir” der. Hz. Peygamber ona İslâm’ın göstergesi olan ibadetleri (şeâiri) anlatır.
     Bunun üzerine bedevî,
     “Seni şerefli kılan Allah’a yemin ederim ki nafileleri yapmayacağım, Allah’ın farz kıldığı görevleri de eksik bırakmayacağım.”
     Bunun üzere Hz. Peygamber, “Eğer sözüne sadakat ederse kurtuluşa erer” -veya- “cennete girer” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 1)
     Bakara suresindeki ayetler (183-185, 187) ile bu ve benzeri sahih hadisler Ramazan orucunun farz olduğunu kesin olarak ifade etmektedir. Orucun farz olması konusunda ümmetin icmaı hâsıl olmuştur.

Not:
1) Allah her topluma bir peygamber göndermiştir. (Fatır, 35/29) Peygamberler kavimlerine Allah’ın emir ve yasaklarını, ibadet ve ahlak kurallarını bildirmişlerdir. Bu ibadetlerin arasında oruç ibadeti de vardır. Mesela İbn Mâce, zayıf olmakla birlikte Nuh (a.s.)’un bayram günleri hariç sürekli oruç tuttuğu ile ilgili bir rivayeti es-Sünen adlı eserinde Siyam bahsinin 32. babına almıştır. İbrahim peygamber, her ayın üç gününde oruç tutardı. (Süyutî, II, 46) Tevrat’ta Hz. Musa’nın Tur dağında kaldığı 40 gün süresince oruç tuttuğu bildirilmektedir. (Tevrat, Çıkış, 24/18; 34/28)

3 Mayıs 2021 Pazartesi

ORUÇ İLMİHALİ / KAVRAMSAL ÇERÇEVE / Orucun Kelime ve Terim Anlamı

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
Birinci Bölüm
Oruç İbadeti, Önemi ve Fazilet

     KAVRAMSAL ÇERÇEVE
     1. Orucun Kelime Anlamı
     “Oruç” Farsça kökenli bir sözcüktür. “Rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapça’da oruç ibadeti “savm” ve “sıyâm” kelimeleriyle ifade edilir.
     “Savm” sözlükte; kişinin kendisini yeme, içme, yürüme ve konuşma gibi herhangi bir söz, eylem ve davranıştan alıkoyması, bir şeyden uzak durması, susması, bir şeye karşı kendini tutması ve engellemesi demektir.
     “Savm” kelimesi Kur’ân’da 11 ayette geçmektedir. Bunlardan; “(Ey Meryem!) Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan herhangi birisini görürsen, ’şüphesiz ben Rahman’a susmayı (savm) adadım, bu gün hiçbir insan ile konuşmayacağım’ de” (Meryem, 19/26) anlamındaki ayette “susmak”diğer ayetlerde ise terim anlamında kullanılmıştır.

     2. Orucun Terim Anlamı ve Oruçla İlgili Bazı Terimle
     Dinî bir terim olarak “savm” kelimesi; müminin ibadet niyetiyle imsak vaktinden iftar vaktine kadar kendisini yeme, içme ve cinsel ilişkiden alıkoyması demektir. (Rağıb, s. 291)

     “İmsak” kelimesi, “kendini tutmak ve engellemek” demektir. ORUÇ İLMİHALİ 42 “İmsak vakti” tabiri, dilimizde, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durma ve oruç vaktinin başlangıcı anlamında kullanılır.

     “İmsak vakti”, tan yerinin ağarması vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlama vaktidir.

     “İftar vakti” ise, oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti de girmiş olur. Konu ile ilgili ayette orucun başlangıç ve bitiş vakti Kur’ân’da, -mecazi bir anlatımla- şöyle belirtilir: “Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, akşama kadar orucu tamamlayınız.” (Bakara, 2/187)
     Ayetteki “beyaz iplik” tan yerinin ağarması, “siyah iplik” gecenin karanlığıdır. Bu ayet indiği zaman sahabeden Adiy b. Hatim, beyaz ve siyah iki iplik alıp yastığının altına koymuş, ipliklere bakarak orucun başlama ve bitiş zamanlarını belirlemeye çalışmış fakat netice alamamış, gidip Peygamberimize durumu anlatmış.
     Peygamberimiz (s.a.s.) de; “Siyah ve beyaz iplik, gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığıdır” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 16) Kısaca, ayette, gecenin karanlığı bitip gündüzün aydınlığı belirinceye kadar yiyip içebilirsiniz” buyurulmuş olmaktadır.
     Günümüzde oruca başlama vakti takvimlerde “imsak vakti” ile gösterilmektedir.

 Kitabın bu konudan önceki bölümleri:

-      III. RAMAZAN AYINA HAZIRLIK    
cicek-hareketli-resim-0155

2 Mayıs 2021 Pazar

ORUÇ İLMİHALİ / III. RAMAZAN AYINA HAZIRLIK

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ

     III. RAMAZAN AYINA HAZIRLIK
     Bu kadar değerli olan bir aya hazırlıklı girmek gerekir. Bu hazırlıkları şöyle dile getirebiliriz.

     1. Gönlümüz ve ruhumuzla, iyi arzu ve isteklerimizle Ramazan ayına girmeli, sözlü veya fiili kötü alışkanlıklarımızı bırakmalıyız. Bütün varlığımız ile Allah’a yönelmeli, niyetimizi düzeltmeli, kötü düşünce ve arzulardan arınmalı, kalbimizi temizlemeliyiz. Günahlarımızdan kurtulmak için Allah’ın mağfiret, rahmet ve rızasını elde etmeyi, Ramazan sonunda affedilenler arasına girmeyi hedeflemeliyiz.

     2. Ramazan ayına bu ayı en iyi bir şekilde ihya etmeye, oruç tutma, mukabele, iftar verme gibi Ramazana özgün ibadetleri yapmaya azim ve niyet içinde olmalıyız.

     3. Ramazan ayında ev halkına; eş ve çocuklarımıza karşı daha hoşgörülü, şefkat ve merhametli bir davranış içine girmeliyiz.

     4. Sahur ve iftar sofralarını israfa kaçmadan zenginleştirmeliyiz.

     5. Çalıştırdığımız insanlar varsa onlara Ramazan öncesine göre biraz daha hoşgörülü olmalı, mümkünse işlerini hafifletmeliyiz.

     6. İnsan haklarına saygılı olmalı, yakınlarımız, komşularımız ve iş arkadaşlarımız ile dargınlığımız varsa Ramazan ayında buna son vermeli, kimseye dargın ve kırgın olmadan Ramazan ayına girmeliyiz.

  Kitabın bu konudan önceki bölümleri:

cicek-hareketli-resim-0155

1 Mayıs 2021 Cumartesi

BAYİLİKLER VERMEK İSTERSENİZ!

     Gönül Erleri Mail Grubumuzun muhterem üyesi...
     Herhangi bir sektörde, tecrübeli, kurumsal, sorunsuz bir firma-markanın yöneticisi iseniz ve bayilikler vermeyi düşünüyorsanız; üyesi olmakla onurlandırdığınız, yaklaşık 300 bin üyesi bulunan Gönül Erleri Mail Grubu üyelerimize ayrıcalık sağlamak, bayilik konusunda özel-ciddi indirim kampanyası yapmak ve bu şekilde de yeni açılan işyerlerinden çok, kapanan işyerlerinin olduğu bir dönemde, bir yandan iş kurmak isteyen üyelerimize özel imkanlar-destekler sağlamak, bir yandan da 
kendi bayi sayınızı artırmak isterseniz aşağıdaki linkten forum doldurmanızı öneririz...

kapi-hareketli-resim-0047
Not: Lütfen, gerçekten bayilikler verebilecek düzeyde bir firma-markaysanız ve normal şartlara göre değil, gerçekten gruba özel indirimler düşünüyorsanız formu doldurunuz... Firmanız her anlamda güvenilir, sorunsuz değil ise lütfen kimseyi meşgul etmeyiniz... 

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri & Grand Alfa Karadeniz Turu

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri  &  Grand Alfa Karadeniz Turu      5 Gün - 4 Gecelik (3 gece otel konakla...