11 Ekim 2020 Pazar

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ KADINLARA İYİ DAVRANMAK (3)

RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN
(34)
KADINLARA İYİ DAVRANMAK
(3)
Hadis-i Şerifler: 

      281. İyâs İbni Abdullah İbni Ebû Zübâb radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

     - “Kadınları dövmeyiniz” buyurmuştu.
Hz. Ömer Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna çıkarak:
     - "Kadınlar kocalarını dinlemez oldular", dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadınların dövülmesine izin verdi.
     Bu defa birçok kadın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımlarına gelerek kocalarını şikayete başladılar.
     Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     - ”Birçok kadın Muhammed ailesine gelerek kocalarını şikayet ediyorlar. Kadınlarını döven o kimseler, sizin hayırlınız değildir.”
Ebû Dâvûd, Nikâh 42.
Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 51

     İyâs İbni Abdullah İbni Ebû Zübâb
    Bu zâtın Devs kabilesinden olduğu belirtilmektedir. Mekke’de yaşamıştır. Fakat sahâbeden mi, yoksa tâbiîn neslinden mi olduğu tartışmalıdır. Sadece bu hadisi rivayet etmesi sebebiyle kendisinden bahsedilmektedir. Allah ondan razı olsun.

     Açıklamalar
     “Kadınları dövmeyiniz” diye tercüme ettiğimiz hadîs-i şerîfin asıl metni: “Allah’ın câriyelerini dövmeyiniz” şeklindedir. Bilindiği gibi erkek kölelere abd, kadın kölelere câriye denir. Bu ifadesiyle Resûl-i Ekrem Efendimiz, herkes Allah’ın kuludur; erkekler onun kölesi, kadınlar da câriyesidir, demek istemiştir.
     Köleler himâye edilmesi gereken kimselerdir. Onlar birer Allah emânetidir. Dövülemedikleri gibi, kendilerine hakaret de edilemez.
     Allah’ın câriyesi sayılan kadınlar da birer ilâhî emânettir. Onlara bu gözle bakılmalı ve birer ilâhî emânet gibi korunmalıdır. Görüldüğü üzere câriye sözü kadınları küçümsemek için değil, tam aksine onları himâye etmek için özellikle kullanılmıştır.
     Peygamber Efendimiz kadınları dövmeyi yasaklayınca, erkekler onlara karşı daha anlayışlı oldular. Fakat bazı kadınlar arkalarında Peygamber desteğini görünce şımardılar. Kocalarına karşı cür’etkâr davranmaya başladılar.
     Hz. Ömer bu hâli Resûl-i Ekrem’e arzetti. Resûlullah Efendimiz de âyet-i kerîmedeki dövme iznine bakarak kadınların dövülmesine izin verdi.
     Bu defa da erkekler aşırı davrandılar ve kadınları hırpaladılar. Kadınlar tekrar Peygamber aleyhisselâm’a sığınmak zorunda kaldılar ve kocalarını bir daha şikâyet ettiler. İşte o zaman merhametli Efendimiz, mecbur kalındığında kadınlar dövülebilir; fakat onlara sabredip katlanmak daha iyi bir davranıştır, buyurdu.

     Bu olay da bize gösteriyor ki, insanoğlu aşırılıktan kurtulamıyor. Kadınlar da, erkekler de orta yolu kolay kolay bulamıyorlar. Peygamber desteğini yanlarında hisseden bazı hanım sahâbîlerin erkeklere kafa tutmaya başlaması, buna karşılık kadınları dövme izni alınca, bazı sahâbîlerin fırsatı ganimet bilip ölçüyü kaçırması ne kadar ibretlidir!..

     Peygamber Efendimiz’in yukarıdaki buyruklarından anlaşılan şudur:
     Karı kocanın iyi geçinmesi esastır.
     Eşlerin birbirine karşı görevini yapması şarttır.
     Kadının bir kusuru görüldüğünde onu dövmek yiğitlik ve erkeklik değildir.
     Erkeklere verilen kadını hırpalama izni, hassas bir reçetedir. Bu sebeple gerektiğinde yeterli dozda alınacaktır.
     Mizacının sertliğini bildiğimiz ve Resûl-i Ekrem Efendimiz’den kadınları dövme iznini bizzat aldığında iyi gördüğümüz Hz. Ömer’in bu konuda nasıl davrandığını büyük âlim Zehebî şöyle anlatır:
     Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği şikayet etmek üzere halifenin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer’in çıkmasını bekler. Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer’in hanımı koca halifeye bağırıp çağırmakta ve fakat Hz. Ömer ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hâli gören kapıdaki zavallı boynunu bükerek: “Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik mü’minlerin emiri iken Ömer’in hâli böyle olursa, benim derdime nasıl çâre bulabilir” diye düşünür ve kalkıp giderken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:
     - Hayrola, derdin neydi? diye seslenir. Adam da der ki:
     - Ey mü’minlerin emiri! Karımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime: Mü’minlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl devâ bulacak? dedim.

     O zaman Hz. Ömer adama şunları söyledi:
     - Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum. Bu sözleri duyan adam:
     - Ey mü’minlerin emiri! Benim karım da aynen öyle, dedi.
     Bunun üzerine Hz. Ömer adamı:
     - Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor! diye teselli etti (Zehebî, el-Kebâir, s. 179).

     Hadisten Öğrendiklerimiz:
1.
Kadınlar erkeklere Allah’ın emanetidir.
2. Huysuzluk yaptıklarında, eğitmek maksadıyla dövüle bilirler. Fakat onları gereksiz yere dövmek yanlıştır, günahtır.
3. Kadınları dövenler, dar gönüllü, sabırsız ve hayırsız kimselerdir.

~~~*~~~*~~~*~~~

     282. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
     “Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadırdır.”
Müslim, Radâ` 64.
Ayrıca bk. Nesâî, Nikâh 15;
İbni Mâce, Nikâh 5

     Açıklamalar:
     En çok tekrar ettiğimiz sözlerden biri “yalan dünya” deyimidir. Yalan olduğunu bildiğimiz dünya ve onun geçici menfaatleri, çoğu zaman bizi oyuna getirir veya biz onun oyununa gelmek isteriz.

     Hadisimizde geçen “dünya bir metâdır” sözü, bir âyet-i kerîmeden alınmadır. Âyette şöyle buyrulmaktadır:
     “Şüphesiz bu dünya hayatı geçici bir eğlencedir. Ama âhiret, gerçekten kalınacak yurttur.” [Mü’min sûresi (40), 39].

     Metâ`, satılık kumaş, kullanılacak âlet ve edevât mânalarına geldiği gibi, dilimizde matah diye de ifâde edilen mal ve eşya mânasına da gelir. Dünya metâının çok değersiz, aldatıcı ve oyalayıcı olduğu birçok âyet-i kerîmede ortaya konmuştur. Peygamber Efendimiz de muhtelif hadîs-i şerîflerinde bu gerçeği pek çarpıcı misâllerle anlatmıştır. Bu misâllerden biri şudur:
     Kâinâtın Güneşi Efendimiz bir gün çarşıya çıkmıştır. Onu görenler etrafını aldılar. Yolda giderken küçük kulaklı bir oğlak ölüsüne rastladılar. Efendimiz oğlak ölüsünü kulağından tutarak yanındakilere:
     - Bunu bir dirhem karşılığında kim almak ister? diye sordu.
     Sahâbîler:
     - Daha az paraya bile almayız. O ne işe yarar ki? dediler.
     Efendimiz sormaya devam etti:
     - Pekâlâ bedava verilse alır mıydınız?
     - Hayır, dediler. Aslında bu diri de olsa, kulakları küçük olduğundan kusurlu sayılır. Onun ölüsünü ne yapalım? Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
     - “Bu oğlak size göre nasıl değersiz ise, vallahi dünya da Allah katında bundan daha değersizdir” (Müslim, Zühd 2).

     Hiçbir şekilde gönül bağlamaya değmeyen bu dünyanın en değerli varlığı, Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından dindar kadın olarak belirtilmiştir. Zira erkeğini bu değersiz dünya hayatına kapılıp mahvolmaktan koruyan dindar kadındır. Böyle asil bir varlık, kocasını hem şehvet girdabında boğulmaktan kurtarır; hem de onu daha fazla dünyalık kazanmaya zorlamayarak gayr-i meşrû kazanç yollarına dalmaktan korur. Böyle olmadığı takdirde, dünya hayatı geçici de olsa, bir faydalanma yerinden çok bir azâb yeri, bir çilehâne olur. Bu hâli Resûl-i Ekrem Efendimiz bir başka hadisinde ne güzel anlatır:
     “İnsanı mutlu eden üç şey vardır: Dindar kadın, iyi bir ev, iyi bir binek.
     “İnsanı mutsuz eden üç şey ise kötü bir kadın, kötü bir ev, kötü bir binek” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 168).

     Tevbe sûresinin 34 ve 35. âyetleri nâzil olunca, ashâb-ı kirâm büyük bir telâşa kapıldı. Bu âyetlerde zekât ve sadaka vermeden dünyalık biriktirenlerin dayanılmaz işkencelere uğratılacağı anlatılıyordu. Peygamber Efendimiz onların endişe ve korkularını şu sözleriyle giderdi:

     “Siz Allah’a şükr eden bir kalbe, O’nu anıp zikreden bir dile ve mü’mine bir kadına sahip olmaya bakın. Böylesi bir kadın, âhireti kazanmanıza da yardımcı olur” (İbni Mâce, Nikâh 5).

     Hz. Ali radıyallahu anh, “Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ hasene ve fi’l-âhireti hasene: Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver” âyetindeki hasene’yi dindar kadın diye tefsir etmiştir.

     Efendimiz bir başka hadîs-i şerîfinde, kadının genellikle malı, soyu veya güzelliği gibi sebeplerle eş olarak seçildiğini belirttikten sonra: “Sen dindar olan kadınla evlen ki, mutlu olabilesin” buyurmuştur. (Buhârî, Nikâh 15; Müslim, Radâ` 53. Ayrıca bk. 365. hadisin açıklaması).
     Çünkü dindar kadın, İmâm Gazzâlî’nin de dediği gibi, kocasının dinî vazifelerini hakkıyla yerine getirmesine yardım eder. Dindar olmayan kadın ise, kocasını dinin gereklerini yapmaktan alı koyabileceği gibi, onu kötü yollara da sürükleyebilir.

     Hadisten Öğrendiklerimiz:
1. Dünya gelip geçici bir faydalanma yeridir. Nimetleri bitip tükenmeyen âlem âhirettir.
2. Dünyada insanın faydalanacağı en hayırlı varlık, dindar kadındır. Dindar kadın insanı hem mutlu eder hem de âhireti kazanmasına yardımcı olur.


Hiç yorum yok:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...