18 Kasım 2020 Çarşamba

PSİKOLOJİ KÖŞESİ / RUH SAĞLIĞI ~ A'LA SÛRESİ

RUH SAĞLIĞI

    A’LA SÜRESİ (87)

    1) Rabbimizin yüce adını, O’nun isimlerine layık bir şekilde anmalı, farklı dillerle daima tesbih etmeli.

     Var olan her şey, O’nun sıfat ve isimlerinin eseridir. Bütün eserleri O’nu gösterir, kendilerinde has dillerle O’nu anlatır, O’na delalet eder. Ve O’nu bu yönleriyle tespih etmiş olurlar. Kalp gözü gibi kalp kulağı olanlar, bu tespihleri anlar. Bir kısım insanlar da akıl kulaklarıyla anlarlar; cansız zannedilen madde atomunun parçalanmasıyla intizam içinde hareketlerin anlaşılması, madde ötesi enerji dalgalarının anlaşılamaması gibi. Diğer insanlar ise, duyularıyla yaşadıklarından, kalp ve akıl derinliğine ulaşamadıklarından farklı dillerdeki bu tesbihatı anlayamazlar (17/44). Son grup ise zaten inanma niyetinde olmadıklarından, akıl, kalp ve bütün duyularının önüne aşılmaz inkar perdesi koyduklarından böyle bir yönelişe tamamen kapalıdırlar (17/45-46).
     İnsan, varlık mekanizmalarının farklı bütün dilleriyle bu anmayı gerçekleştirmelidir. O’nu yüceliğine yakışır şekilde dinlemeli, okumalı, düşünmeli, bütün vicdanî duygularına hissettirmeli ve topyekün hayattaki eylem planlarına yansıtmalıdır ki, bu yüceliğe uygun, çapta anlamlı gerçek bir anma gerçekleşebilsin! İnsan kendi zihninde ve kalbinde hissettiği Allah’ın yüceliğini ve bunun remzi olarak yüce adını, yeryüzündeki, mümkünse gökyüzündeki bütün varlıklara duyurma düşüncesinde olmalıdır. Namaz, Allah’ın yüce isimlerini dil-kalp-beden bütünlüğü içinde yücelttiğimiz en güzel bir platformdur.
     Psikolojinin dili, diğer ilim dallarından farklıdır, onun konusu insan ruhu, duygu ve düşünceleri, tutum ve davranışları üzerine yoğunlaşmıştır. İnsanın hayat içindeki bütün hal ve durumları, Allah’ın farklı isimlerinin tezahürleri sayılır. Yemesi, içmesi, sıkılması, sevinmesi, düşünmesi, öfkelenmesi…
     Bu yönüyle Psikoloji ilmi, bilerek ya da bilmeyerek, Allah’ın güzel isimlerini yoğun olarak bahse konu eden ve yücelten en yüce pozitif bir ilim dalıdır diyebiliriz. Çünkü tıpkı Allah’ın isimleri gibi doğrudan insana, insanın bütün duygu, düşünce ve davranışlarına yönelmektedir ve insanı mutsuz eden hallerden kurtarmak ve korumak, mutlu etmek istemektedir.
     Bu yönelişlere gerçek bir anlam ve bereket katmak da mümkündür; Allah’ın isimlerini yücelterek, onlara saygı içinde, hastalar da tedavi yönteminin bir parçası olarak kullanarak! Meselâ onlara anlatarak işe başlanabilir. Korku, üzüntü, öfke gibi duyguları, Kur’an’ın anlatımları içinde ele almaya çalıştığımız gibi!
     Allah’ın isimlerini anmak ve düşünmek, insan zihninde ve hayalinde bir kısım şekillenmelere yol açar. İrade dışı gelen, Allah hakkındaki insanî mukayeseler bizi sorumlu tutmaz ve zararlı da değildir; tıpkı elimizdeki aynada yansıyan ateşin yakmaması, yılanın ısırmaması gibi…
     Allah’ın akla gelen her şeyden başka olduğu, sanatın sanatkara benzemediği, gözle görmek için ışık ve cisim gerektiği ancak Yaratıcının bir ışık veya cisim olamayacağı da anlatılırsa, hasta çok zihinlerde farklı bir düşünce mutluluğu oluşacağından kuşkumuz yoktur. Bu resmen bir zihin ve ruh eğitimi, hatta tedavisidir. Çiçeklere baktıkça, Allah’ın güzel isimlerini hatırlamak hangi zihne ve ruha olumsuz bir etki yapabilir? Sıkıntı anımızda “Kâbıd” ismini hatırlamak da rahatlatır.
     Aslında bütün ilim dalları, Allah’ın güzel isimlerine dayanmakta, Esmaya dil olmaktadırlar. Tıb ilmi Şafî ismine dayanır; Matematik-Hasîb, Muhsî, Geometri-Mukaddir, Yöneticilik-Vâlî, Hijyen-Kuddûs, Bilgisayar-Hafîz, Güzel sanatlar-Sânî’, Bedî’, Mübdî’, vb.
     Bütün bilim dallarına mensup ilim adamları, Allah namına okudukları, öğrettikleri her cümle, kelime ve harf hesabıyla Rablerinin güzel isimlerini tesbih etmiş anmış sayılırlar. Bu yüceltmedir, eserlerini anarak, anlatarak Allah’ı bir yüceltmedir. Allah’ın buna ihtiyacı olmadığı açıktır; (doktorun da reçeteye ihtiyacı yoktur) Rahmetiyle insanın yücelmesini, böylece Yüce katına yücelmeye ve cennete girmeye layık hale gelmesini istemektedir.
     Ve yabancı denilen dillere yabancı kalmamalı, Allah’a yabancı kalmış gönüllere ulaştırma yolunda onları kullanmalı!
     Yüce isimlerle ve farklı dillerle onu yüceltmeli çünkü bizi O güzel isimleriyle var etti ve bazı nitelikler kazandırdı. İsimleri yüce ve güzel olunca ortaya koyduğu eserleri de, özellikle en değerli eseri insan, daha mükemmel ve güzel olacaktır. Şöyle ki:
     2, 3) Rabbimiz yarattı ve bir biçim ve şekil verdi. Rabbimiz ölçülü varlık kimliği kazandırdı, gaye ve hedef yolu gösterdi.
     Yaratma ile amaç ve hedef arasında ciddi uyum vardır. Yaratmanın amaca göre belirlendiğini, amaca uygun bir biçim verilmesinden ve o biçime göre kimlik oluşturulmasından anlıyoruz. Hayvanlardan ve meleklerden çok farklı bir şeklimiz ve fıtrat kimliğimiz vardır. Bedenimiz, nefsimiz, aklımız ve kalbimiz bu Ruh kimliğimizin ana üniteleridir. Elimiz, gözümüz dilimiz; vicdanımız, sezgimiz ve kalbimiz; irademiz, zihnimiz ve düşüncemiz hep yaratılışımızdaki ve hedefimizdeki mükemmelliği göstermektedir.
     Adeta bütün yüce isimlerin tecelli ettiği bu yaratma-biçimlendirme-kimlik verme-hedef belirleme hallerinin sonucunda, insana düşen görev, kendini Allah’ın isimlerini tanıma ve O’na kulluk etme hedefine yönlendirmektir.

     4,5) Yemyeşil otlaklar çıkardı, sonra onları kara çöpe çevirdi.
     İnsan böylesine mükemmel donanıma sahip haliyle, yeryüzünün ruhlara hitap eden, mutluluk ve sevinç yaşatan en güzel yerlerine, zümrüt gibi yemyeşil, çayırlarına kırlara baharlara benzer. Fakat rüzgar, fırtına, sel sonucu o güzellikler kaybolur, güz mevsimiyle hazan, kış mevsimiyle adeta ölüm çöker. İnsan bunun gibi, tertemiz, bembeyaz güzelim ruhuyla doğar, büyür rüşde erer, Allah’ın verdiği biçimlenmiş mükemmel varlığına, inançlı, ibadetli, güzel ahlaklı ve ölçülü bir kimlik oluşturur, cennet yolunu hedef edinirse yemyeşil cennet yamaçlarına uçar.
     Yok eğer fıtrat yamaçlarında rüzgar ekerse fırtına biçer inkarcılık ve kötülüklerle temiz yaratılışını kirletir, meyvesizleştiğindan kütükleşir, üremek ve yediğini gübreye çevirmek için yaşadığından, ahlaken tortulaşır ve aydınlık elmas ruhu kapkara kömüre dönüşür. (Yazır kömürün oluşumunu genişçe açıklar: 9/146-154) Temel sebep, gaye ve hedeften kopma olmaktadır.
     İnsan psikolojik hayatında da benzer durumları sık yaşar. Ölçülü varlık kimliğinde dengesizlikler olur; duygu, düşünce ve davranışlarında aşırılıklar gözlenir. Söz gelimi neşe ve sevinç duygularını coşturan yemyeşil yamaçlarda dolaşırken, kendini belli sebeplerle üzüntü ve depresyon kayalıklarında dolaşırken bulur. Burada da aynı gerekçe söz konusudur: Allah’ın yüce Kelam sıfatıyla Kur’an’ın da belirttiği yüce gaye ve hedeflerden sapmışlık oluşur!
     İnkarcıdaki bu kopmanın telafisi oldukça zor bazen imkansızdır. Çünkü o artık inkar psikolojisini asıl kimlik olarak kabullenmiştir. İnançlı insandaki sapmışlık ise daima tedavi edilebilir; zira inançsızlığı psikolojik bir doğal kimlik olarak benimsememiştir, sadece duygu ve düşüncelerde bir sapma vardır.
     Düşünceyle ilgili yazılan kitaplarda bilinçaltı konusu mutlaka işlenir. Araştırmaların geldiği noktada verilen bilgiye göre, bilinçaltı olumlu ve olumsuz bütün mesajlara açıktır ve kendisine hangi bilgi yüklenen bilgiyi aynen kabullenerek gerçekleştirmeye çalışır. Öte yandan nefis için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Halk diliyle “bakarsan bağ bakmazsan dağ olur!” diyebiliriz. Konumuza uygun hale getirirsek, bu iki potansiyel güç, Kelam’da verilen hedef doğrultusunda yönlendirilirse yemyeşil bir çayır olur güzel ürünler yetiştirir. Aksi takdirde kupkuru bir bayır olur ne suyu tutar, ne de ürün verir!..
     Bilinçaltımızı, psikolojimizi etkileyecek şekilde bir çiçekliğe veya mücevherliğe dönüştürebileceğimiz gibi, çöplük haline de getirebiliriz fosiller mezarlığı haline de.

     6) Sana okutacağız. Allah’ın dilediği hariç hiç unutmayacaksın.
     Peygamberimiz diğer Peygamberler gibi, seçilmiş insanlardır. Doğruluk, güvenilirlik, tebliğ, günahsızlık gibi sıfatlarının yanında, “Fetanet! kavramıyla ifade edilen özel beyin, zeka ve hafıza gücüne sahiptirler. Buna bütün akılları, zekaları, fikir ve düşünceleri aşan “Evrensel Akıl” diyebiliriz.
     Günümüzde tartışılan beyinsel, duygusal, ruhsal zeka gibi kavramlar, Peygamber Aklı’nın altında, ilim ve irfan talep eden birer öğrenci durumunda kalırlar. Peygamberimizin Fetanet sıfatını anlayabilmek için, öncelikle Kur’an’da O’nun ele alınışını incelemek, bütün Peygamberlerin kıssalarını iyice tahlil etmek Peygamberimizin hayatını, bütün söz ve davranışlarını incelemek ve kendisinden sonra günümüze kadar oluşturduğu insanlık çapındaki etkileri gözden geçirmek gerekmektedir.
     Peygamberimize okuma kolaylığı ve unutmama garantisi verilmiştir. Kıyame süresinde de, Peygamberimizin gelen ayetleri ezberleme çabasına karşı, “Acele etme onu biz okutturacağız!” (75/16-19) denmesi de bunun teyididir. Allah dilerse unutturabilir de. Bir ayet Peygamberimize hitaben dileseydik hepsini unuttururduk der (17/86). Beşerî yönünün olduğunu vurgulama ve ümmetine tam örnek olma hikmetine binaen, bir-iki unutma örneği de görülür. Namaz da bir ayeti okumayı atlama gibi.
     Ne var ki Peygamberler, din temsilcisi ve örnek olduklarından, ilahî maksada uymayan noktalarda uyarılırlar. Kur’an’da unutma konusunda şeytanın etkisinden söz edilir (6/68,12/42, 18/63, 58/19) Peygamberimiz, şeytanın ve nefsin onu etkilemesinden korunmuş olduğunu, teslim olduklarını belirttiğine göre unutma konusunda Allah garantisinin anlamı da anlaşılmış olur. Çünkü ayetlerden anlaşıldığı üzere şeytana bir kısım yetki ve yetenekler, imtihan sırrına binaen verilmiş bulunmaktadır.
     Ayette dikkat çeken bir husus, hafızada tutma ve okuma garantisinin verilmesi, düşünce terkiplerinin ve olaylar karşısında karar verme yetkisinin kendisine bırakılmış olmasıdır. Peygamberler dışındaki insanlara (Vahiy almadıkları için) bu garanti verilmemektedir. Bu da insanın aklî melekelerini geliştirmekle yükümlü olduğu anlamına gelmektedir.

     7) O gizli-açık, içten ve dıştan olanı bilir.
     Şüphesiz Allah, insanın kalbinden ve düşüncesinden geçenleri, gizli açık işlenen günahları, suçları bilir. İnsanın dış konuşmaları gibi içinden kendisiyle yaptığı konuşmaları, kalbinden ve hayalinden geçenleri de bilir. Demek ki insan zihninden ve hayalinden Allah’ın hoşnut olduğu düşünceleri geçirmek durumundadır. Bu da bilinçaltına olumlu mesajlar yükleme anlamına gelir ki psikolojik rahatsızlıklar üretecek duygu ve düşünce kurgulamaktan uzak kalacak demektir.
     Özellikle tasa ve endişe içte büyütülebilir, depresyona dönüşebilir. Öfkelendiğimiz bir konuyu veya şahsı hayal dünyamızda tekrar tekrar yaşarız, büyütürüz. İnsiyatif kendimizde olduğu için, gerçek hayatta yapamadıklarımızı, düşünce dünyamızda doyasıya uygularız; kırarız dökeriz, kişilere en ağır cezaları veririz. Bu aslında kendimizi cezalandırmak, psikolojimizi bozmak, çevremize zorluklar yaşatmak anlamına gelmektedir. Hayal dünyasını, Allah’ın nazarları altında olduğunu düşünerek, güzelliklerle süsleyenlerde bu tür rahatsızlıkların ve zorlukların olması mümkün değildir.

     8) En kolay olanı belirleyeceksin.
     Eylem kolaylığı… Peygamberimize okuma, hafızada tutma garantisi gibi, en uygun eylemi belirleme yeteneği de verilmiştir. Bu aynı zamanda her insan için de geçerli bir süreçtir. Allah’ın isimlerini yücelten, yaratılıştan verilen kimliği, Allah’ın razı olacağı hedeflere kilitleyen, hafızasını ibadet, dua, tefekkür, sohbet dinleme ve telkin gibi içe dönük güçlerle takviye eden insan, en uygun, kolay ve mutluluk veren davranışları sergileyecek demektir.
     Bir ayet, Allah’a karşı saygılı olan insanlarda “Furkan” denilen doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğinin gelişeceğine ve psikolojik her hastalığımızın giderileceğine dikkat çeker (8/29).

     9) Eğer faydalı olacaksa anlat.
     İletişim kuralları… Tebliğin esas amacı, insanlarla iletişim kurmak ve Allah’tan gelen hakikatleri duyurmaktır. Tebliğ amaçlı iletişim bir vazife olduğu gibi, iletişimi kurallarına uygun gerçekleştirmek de ayrı bir vazifedir. İletişim, evrende ve insanda cereyan eden evrensel terbiye-eğitim yasalarına uyum içinde gerçekleştirilmelidir. İnsan açısından bu, psikolojik durumunun tespiti olarak isimlendirilebilir.
     Ayette bu konuda temel bir prensip gösterilmektedir: Muhatabın durumunun elverişliliği…
     İletişim öncelikle ruh dünyası, inançları, duygu ve düşünceleri elverişli olanlara anlatılır ki başka bir ayet, öğütün müminlere faydalı olacağını ifade eder (51/55). Bu, inanan ve ibadet eden insanların psikolojik durumlarının en uygun olduğunun bir göstergesidir. Başka bir ayette de, yüz çevirenden yüz çevir (53/29) diyerek, inkarcılığı psikolojik kimlik olarak kabullenmiş olanlarla iletişim farklı olduğu anlatılır.
     Ayetin hatırlattığı farklı bir durum da, iletişimin, hiç bir yararı olmayacak insanlara rağmen devam etmesidir ki, o insanların çevresine faydalı olabilir. Nitekim Velid’in oğlu Halid, Ebu Cehil’in oğlu İkrime, ibn-i Selûl’ün oğlu Abdullah Müslüman olmuş yararlılık göstermişlerdir. Hz. Musa, Firavunla tatlı dille iletişim kurmasının ardından, tanrılık psikolojisini yaşayan bu insana anladığı dilden iletişim kurmuştu, Musa Asa’sı hem sihirleri hem de Firavu’nu yutmuştu. Aslında Firavunu, kendi psikolojisi yutmuştu… Fakat sihirbazlar da toptan Müslüman olmuştu…
     Sıradan insanlar arası konuşmalarda bile aynı iletişim kuralı geçerli olabilir. Muhatabımızla iletişimin yolunda gidip gitmediğine, ayette belirtildiği gibi faydalı olup olmadığına karar vermek için beden dilinin ve psikolojik durumunun gözlenmesi, okunması gerekir. Gözlerini kaçıran, çevresine bakınan, elleriyle başka şeylerle meşgul olan, of çeken insanlara karşı standart bir konuşma sürdürmek zordur. Dikkatini çekecek yöntemler uygularsınız.
     Zorlamayla hiç bir iletişimin sağlanamayacağında kuşku yoktur; ayet: “Sen sadece anlatıcısın, zorlayıcı değilsin!” der (88/21).
     Ayet bize, insanlarla güzel amaçlı iletişim kurmamızda faydalı olabilecek, meşrû yöntemler geliştirmemizi teşvik ediyor denebilir. Gül kokusu vermek istediğiniz bir çiçek adayını gül bahçesine davet etmek ya da çevresini gül bahçesine çevirmek gibi… Görsel materyal ile hitap etmek, geziye götürmek gibi…

     10) Saygılı olan, düşünecektir.
     Musa da aynı amaçla Firavun’la iletişim kurmuştu: Aklını, mantığını, düşüncesini ve kalbini, vicdanını, duygularını harekete geçirmek. Bu ayette, kalbî yaklaşıma öncelik veriliyor, duygular yoluyla düşünceye ulaşma yöntemine dikkat çekiliyor. İletişimle vicdan harekete geçiriliyor, kalbe yönelerek inanç oluşturuluyor, olumlu düşünmesi sağlanıyor. Özellikle kitle psikolojisinde, düşünceden çok duygu dalgalanmaları, insanları sürükler götürür. Bin mantıklı sözle yerinden oynatamadığınız bir adamı, kitle içinde bir sözle ölüme bile yollayabilirsiniz. Bu konuda, şehitlik adına uzak ve yakın tarihî örnekler çoktur.
     Grup terapisi de benzer etkiyi sağlayabilir. Beş vakit namazın camide, hatta evlerde cemaatle kılınmasının, namaz sonrasında toplu tesbihat yapılmasının, ardından ilmî, fikrî, imanî eserler okunmasının tek tek insanların ruh dünyasında olumlu izler bırakmaması düşünülemez. Böyle örnek gruplar içinde Allah saygısı oluşur, O’nun yüce isimleri yüceltilir, gerçek fıtrat kimliği oluşturulur, ahlaklı yaşamaya odaklanma olur, güçlü bir hafızaya, iç konuşmalara, güzel iletişimlere sahip olunur. İnsanlarda kolay oluşturulabilecek en önemli duygu Allah sevgisi ve saygısıdır. Çünkü her insanın vicdanı, içten bunu istemektedir. Bu oluşturulursa duygu, düşünce ve davranışlarda olumlu yönlendirmeler sağlanabilir.
     Çoğunluk duygu ile psikolojik yaklaşmanın etkisinde kolay kalır. Bazı insanların düşünsel yönü ön planda olduğu için o tarz bir yaklaşım sergilenebilir. Ayet bilgi ve düşünce sahibi olmanın da Allah’a saygıya götürebileceğine dikkat çeker (35/28). Bazı durumda her iki taktik de uygulanabilir.
     Belli duyguların oluşması, düşünce yoluyla hatta, fizyonomimizle de gerçekleştirilebilir. Manevi bir duygu eseri üzerinizde yokken, namaza durmanız, el-kol bağlama hareketi yapmanız, alnınızı yere koymanız bazı yüce duyguların tetikleyicisi olabilir. Bir yetim görür oturur ağlarsınız. Günahlar seline kapılmış gençleri görürsünüz, iştahınız kesilir, iki büklüm olur gözyaşlarınızı tutamazsınız…
     Tefekkürle geçmiş hatalarınız düşüncenizde belirir, içinizde bir kabarma gözlerinizde dolma hissedersiniz. Ya yumruklarınızı sıkarsınız, şevke gelir, burak misilli bir küheylana sıçradığınızı hayal ederek hizmetlere koşar büyürsünüz ya da sen mi düzelteceksin der, omuzlarınızı çökertir, ten köşesine çekilir, hüzne veya zevke gömülürsünüz; yosunlaşır çürürsünüz!..

     11,12,13) Şakî olan ise kaçacak ama ölümle hayat arası gelip gideceği büyük bir ateşe düşecektir.
     Şakî kavramı Kur’an’da bir yerde, Saîd kelimesiyle beraber geçer ve ahiretteki inanan insanla inanmayan insanın durumunu ifade etmek için kullanılır (11/105) ve şakîlerin yerinin cehennem olduğu belirtilir (11/106,92/15).
     Bu tür inkarcılar, ahirette karşılaşacağı büyük azabdan önce, dünyada ruhu azablar içinde yaşayacak, bir türlü kurtulamadığı psikolojik sıkıntılar çekecektir. Çünkü gerçek mutluluk sunan davetten kaçmakta, kendi benlik psikolojisiyle yaşamayı seçmektedir. Psikolojisindeki bu büyük değişime uygun olan, büyük azaba uğrama yoluna girmiş, kendi sonunu kendi hazırlamıştır. Üstelik cehennem de psikolojilerine uygun bir psikolojik tutum sergiler onlar yok olmak isterler, onları yok etmez; dünyadaki gibi acısız hayata geçmek isterler cehennem buna da izin vermez…
     Geçici psikolojik rahatsızlıklar farklı müdahalelerle geçiştirilebilir ki çoğu insan bu kategoride ele alınabilir. Fakat hiç bir terapiye cevap vermeyen, inançsızlık hastalığı içinde kıvranan, bunun sonucu pek çok psikolojik hastalığa da müptela insanlar da vardır. Bunların iflah olması zordur. İman edip Allah’a kul olmadıkları için, böylelerinin gerçek tedavisi ancak, dünyadaki ruh hallerine uygun girecekleri ateş olabilir. Tarihî zalimler gibi…
     Ayet mutluluk psikolojisi ile mutsuzluk psikolojisi arasında gidip gelen, ruhsal bunalımlar yaşayan insanların tasvirini yapmaktadır. İnsan gerçekten dünyada psikolojik rahatsızlıkları içinde bir ateşteymiş gibi yaşar, mutsuzluk azabı çeker. Bunalımdan bunalıma bir kısır döngü içinde çırpınır durur. Bir ayet bunu güzel ifade eder: “İkisi arasında bocalar gelir gider, ne buna uyum sağlar ne de ona! Şaşmıştır çıkar yol bulamaz!” (4/143)
     Anlaşılıyor ki ahiretin saîdi ve şakîsi olduğu gibi dünyanın da saîdi ve şakîsi vardır. Mutlu insanlar mutsuz insanlar!.. Psikolojisi düzgün insanlar-bozuk insanlar. İnançlı insanlar-inançsız insanlar. Hak yolunda güzel hizmetlerde koşan insanlar, sadece göbeklerini beslemekle meşgul olan insanlar... Hadis, yapın, çalışın, işleyin, duygu ve düşünce geliştirin çünkü herkes burada ne ise, hangi yolda ise, girdiği yolun sonucuna ulaşacaktır der.

     14,15) Fakat nefislerini kötülüklerden arındıranlar, Rablerinin isimlerini farklı dillerle yüceltenler ve Namaz kılanlar kurtulacaktır.
     Ölüm ve kıyamete kadar sürecek bir çağrıdır bu. Tövbe ile Rabbe dönüş yama ve kötülüklerden arınma kapısı daima açıktır. Psikolojik rahatsızlıklardan kurtulma yolu da bundan başkası olmayacaktır. Günahlar, psikolojik rahatsızlık mikroplarını oluşturan ve besleyen bataklıklar gibidir. Günahlardan uzaklaşarak nefsi arındırmak (tahliye-boşaltma). Rabbin isimlerini yüceltmek ve namaz kılmak (tahliye-yükleme) huzura ermenin formülü gibidir. Böylece hem dünyada hem de ahirette şakî -mutsuz değil, saîd-mutlu olmak mümkündür.

     16,17) Geçici dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret hayatı daha hayırlı ve sonsuzdur.
     Bunca açıklamadan sonra, özellikle Kur’an, Peygamber ve Peygamber ardındaki binlerce alimin desteğinden sonra, insanın nefsi yine de peşin olana yönelmekte, değişip duran psikolojisinin kurbanı olmaktadır. Aklı, mantığı, düşünceyi, iradeyi, güçlü iradeli dostları yardıma çağırma zamanıdır. Oturmuş, değişmeyen, istikrarlı, Saîdlik psikolojisine kitlenmiş dünyasını ahiretine göre kurmuş, günahlara asla prim vermeyen has dostları…

     18,19) İlk sayfalarda, İbrahim ve Musa’da da bu gerçekler vardır.
     Kur’an’da ele alınan gerçekler gibi, temel inançlar her peygamberde dile getirilmiştir. Peygamberimizin “Köşe Taşı” son peygamber oluşu, evrensel misyonu diğer din mensuplarının da kabullendiği iki büyük Peygamber ve Hz. İsa tarafından da onaylanmıştır. İnanç açısından dünyada Tevhid akîdesine bir yöneliş vardır. Psikolojik açıdan da insanın kalp, akıl, duygu, düşünce ve davranışlarıyla ele alınma konusunda da insanlık, Kur’an’ın Evren sel prensiplerine yönelecektir diye düşünmekteyiz.
Gönül Erleri

Hiç yorum yok:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...