9 Mayıs 2021 Pazar

ORUÇ İLMİHALİ /ORUÇLA İLGİLİ FIKHİ HÜKÜMLER

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40


ORUÇ İLMİHALİ
Üçüncü Bölüm
Oruçla İlgili
Fıkhî Hükümler

     I. ORUCUN FARZLARI
    “Farz”, kesin ve bağlayıcı dinî bir delil ile yapılması istenen iş (fiil, amel) demektir. Farz oluş, bir fiilin / amelin bizzat yerine getirilme yükümlüğünü ifade ettiği gibi, yerine getirilen fiilin / amelin kendi içinde gözetilmesi gereken yapısal zorunlulukları da ifade eder. Mesela farz olan bir ibadetin, Allah’ın iradesine uygun olarak yerine getirilebilmiş olması için Allah’ın yapılmasını zorunlu kıldığı işlemlere o ibadetin farzları denir.
     Farzlar, şartlar ve rükünler olmak üzere iki kısma ayrılır: “Şart”, hükmün varlığı kendine dayanan şeydir. Şart bulunmazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması hükmün bulunmasını gerektirmez.
     Mesela, abdest almak namazın şartıdır. Abdest alınmadan kılınan namaz geçerli olmaz. Ancak abdest almak, namazın kılınmış olduğu anlamına gelmez. Abdest alınarak namaz kılmakla namaz yükümlülüğü yerine getirilmiş olur.
     “Rükün” ise ibadetleri ya da akitleri meydana getiren aslî unsurları ifade eder. Mesela, namaz ibadetinde kıyam, kıraat, rükû ve secde rükündür. Yine hac ibadeti için Arafat’ta vakfe ve ziyaret tavafı birer rükündür. Şartlar rükünlerden önce yerine getirilir. Şartlar yerine getirilmedikçe rükünlerin yerine getirilmesi bir anlam ifade etmez. İşte oruç ibadetinin de böyle bir takım şartları ve rüknü vardır. Aşağıda önce orucun şartlarını, sonra da rüknünü açıklayacağız.
     Yükümlülük ve yerine getirilmesi açısından oruç; vücubunun (farz olmasının), edasının ve sıhhatinin (geçerli olmasının) şartları olmak üzere üç ana başlık altında incelenebilir.

     1. ORUCUN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
     Orucun bir kimseye farz olması için Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olması gerekir: Müslüman olmayanlara diğer bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadeti de farz değildir. İslâm dininin gerekli kıldığı ibadetler ancak bu dine inanmakla anlam kazanır. Gayr-i Müslim bir kimsenin Müslüman olması halinde, daha önce tutmadığı oruçları -ve diğer ibadetleri- kaza etmesi gerekmez. Çünkü Müslüman olmakla geçmiş günahlar tamamen silinir, yepyeni bir hayata başlanmış olunur.
     Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey Muhammed! İnkâr edenlere söyle: Eğer vazgeçerlerse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Enfâl, 8/38)
     Aklî melekesi yerinde olmayan insan hiçbir ibadet ile sorumlu değildir. Çünkü dinî görevler ile ancak aklî melekesi yerinde olanlar sorumludur.
     Ergenlik çağına gelmeyen çocuklar da oruç tutmakla yükümlü değildir. Çünkü dinî görevler ergenlik çağından itibaren başlar. Namaz ibadetinde de olduğu gibi henüz ergenlik çağına ulaşmamış fakat gücü yeten çocuklara oruç tutturulması uygun olur.
     Şafiî mezhebine göre bir kimseye orucun farz olması için; Müslüman, akıllı, bülûğa ermiş ve mukim olmak, hayız ve nifas halinde olmamak, oruç tutmaya gücü yetmek gerekir. (Şirâzî, II, 586)

     2. ORUCUN EDASININ ŞARTLARI
     Akıllı ve bülûğa ermiş her Müslüman, oruç tutmakla yükümlüdür. Ancak böyle bir kişinin fiilen oruç tutmasının farz olması için hasta, yolcu, ileri düzeyde yaşlı, hamile, emzikli olma ve çok ağır işlerde çalışma gibi bir mazeretin bulunmaması gerekir.

     3. ORUCUN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI
     Orucun geçerli olması için şu şartların bulunması gerekir.
     a) Niyet Etmek
     Niyet, insanın yapacağı işin bilincinde olması demektir. Niyet bütün ibadetlerde temel şarttır. Niyet edilmeden yapılan hiçbir ibadet geçerli değildir. Çünkü ibadet, kulun Allah’ın emri ile sırf O’nun rızasını kazanmak için kendi irade ve bilinci ile yaptığı ameldir. İrade ve bilinç ise niyetsiz gerçekleşmez.
     Orucun esasını oluşturan, “günün belli süresince yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak” işini âdet ya da perhizden ayıran şey niyettir. Hz. Peygamber Efendimiz, “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkes için ancak niyet ettiği şey vardır” buyurmuştur. (Buhârî, “Bed’ül-Vahy”, 1)
     Ramazan ayında ve diğer zamanlarda tutulan her oruç için ayrı ayrı niyet etmek gerekir. Çünkü her gün tutulan oruç müstakil bir ibadettir. “Niyet”, yapılması arzu edilen işin zihnen ve kalben bilinmesidir. Buna mutlak niyet denir. Oruç için sahura kalkmak da niyet yerine geçer. Niyetin dil ile ifade edilmesi şart değildir. Fakat dil ile ifadesi menduptur. “Vaktinde tutulan Ramazan orucu” ve “günü belirlenmiş nezir orucu” ile “mutlak nafile oruçlar” için, bunların ne orucu olduğunu belirtmeksizin mutlak olarak oruca niyet etmek yeterlidir. Mesela, Ramazan orucu tutacak olan bir kimse, “Allah için oruç tutmaya niyet ettim” demekle veya içinden geçirmekle niyet etmiş olur. Diğer oruçlar da böyledir. Şafiî mezhebine göre, böyle niyet ancak, nafile oruçlar için geçerli olur. Farz (ve vacip) oruçlara niyet ederken, orucun hangi oruç olduğunu belirlemek gerekir. Mesela Ramazan orucuna niyet ettim” yahut “kazaya kalan falan orucuma niyet ettim”, “adadığım orucu tutmaya niyet ettim”, ”kefaret orucumu tutmaya niyet ettim” şeklinde, tutulacak orucu açıkça belirtmek gerekir. (Şirâzî, II, 600-601)
     Ramazan orucuna yahut muayyen bir adak orucuna, nafile oruç niyeti ile başlansa bile, tutulan oruç Ramazan orucu yahut adak orucu olarak tutulmuş olur. Ramazan ayında yolcu olan bir kimse “Ramazan orucuna” şeklinde değil de sadece “Oruç tutmaya niyet ettim” diye niyet ederse tuttuğu oruç yine Ramazan orucu olarak tutulmuş olur.
     Aynı kimse, Ramazan orucuna değil de kefaret ve Ramazan orucunun kazasına veya adak orucuna niyet ederse Ebû Hanife’ye göre niyetlendiği oruç geçerli olur. İmam Muhammed, İmam Ebû Yusuf ve İmam Şafiî’ye göre, bu oruçlar geçerli olmaz. (Şirâzî, II, 600-601)
     “Niyetin vakti” güneşin batışı ile başlar imsak vaktine kadar devam eder. Genel kural bu olmakla birlikte vaktinde tutulacak Ramazan orucu ile günü belirlenmiş adak oruçları ve mutlak nafile oruçlar için niyetin son zamanı daha da geniştir. Bu oruçlara imsak vaktinden sonra, oruca aykırı bir şey yapmamış olmak kaydıyla o gün zeval vakti öncesine yani öğle ezanına on dakika kalana kadar niyet edilebilir.
     Kaza ve kefaret oruçları ile günü belirlenmemiş adak oruçları için niyetin son vakti, imsaktan hemen önceki vakittir. Niyet imsaktan sonraya bırakılırsa bu oruçlar geçerli olmaz. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s.), “İmsaktan önce niyet etmeyen kimse oruç tutmamış demektir” buyurmuştur. (Nesaî, “Sıyam”, 68)
     Niyet ile imsak arasında bir şey yemek içmek oruca zarar vermez.

     b) Orucu Bozan Şeylerden Sakınmak
     Başlanan bir orucun geçerli olması için, imsaktan güneşin batışına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak gerekir. Orucun anlamına aykırı bu işlerden herhangi birini, güneşin batımından önce yapmakla oruç bozulur.

     c) Hayız veya Nifas Halinde Olmamak
     Hayız veya nifas (loğusalık) halinde bulunan kadınların oruç tutması caiz değildir. Kadınlar Ramazan ayında hayız nedeniyle tutamadıkları oruçlarını daha sonra kaza ederler. Hz. Aişe validemiz şöyle demiştir: “Biz Rasûlullah’ın zamanında hayız olur, sonra temizlenirdik. Hz. Peygamber bize tutmadığımız oruçları kaza etmemizi emreder, kılmadığımız namazlarımızı kaza etmemizi emretmezdi.” (Tirmizî, “Savm”, 67)

     Cünüp bulunmak orucun geçerliliğine zarar vermez. Mesela, geceleyin cinsel ilişki veya ihtilam sebebi ile cünüp olan ve sahurdan önce gusletme imkânı bulamayan kimse cünüp olarak oruca niyet eder. Sonra ilk fırsatta gusleder. Hz. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: “Rasûlullah, eşi ile birlikte olması sebebi ile cünüp iken tan yeri ağarır, sonra gusledip oruç tutardı.” (Buhârî, “Savm”, 22) d)

     Orucu Vaktinde Tutmak
     Oruç gün (yirmi dört saatlik zaman dilimi) içinde gündüz vaktinde tutulur. Bu şart, farz, vacip ya da nafile bütün oruçlar için geçerlidir. Gündüz, sabahleyin tan yerinin ağarmasından (fecr-i sadıktan yani takvimlerdeki imsak vaktinden) itibaren akşamleyin güneşin batmasına kadar geçen süredir.
     Geceleyin tutulan oruç geçerli olmaz. Çünkü Yüce Allah oruca aykırı olan işleri geceleyin yapmayı mubah kılmıştır. Ayette; “Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun” (Bakara, 2/187) buyurularak bu gerçek ortaya konmuştur.
     Ayrıca, orucun farz kılınmasının temel hikmeti olan nefis terbiyesi ve takva, uyku ve dinlenme vakti olan gece vaktinde tutulacak oruçla gerçekleşmez.

     II. ORUCUN SÜNNETLERİ ve MÜSTEHAPLARI
     Yukarıda tutulması sünnet ve müstehap olan oruçlardan söz etmiştik. Burada oruçlu olan bir kimsenin sünnet veya müstehap olan davranışlarını sıralayacağız.

     1. Orucun Sünnetleri
     Orucun sünnetlerini şöyle sıralamak mümkündür:

     a) Sahura Kalkmak
     Sevgili Peygamberimiz, oruç tutulacak günün öncesi tan yeri ağarmadan kalkıp yemek yemeyi tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahurda bereket vardır”. (Tirmizî, “Savm”, 18; İbn-i Mâce, “Sıyam”, 22)
     Sahura kalkmak gündüzün tutulacak oruç için dirençli olmayı sağlayacağından faziletlidir. Nitekim bu durumu Peygamber Efendimiz, “Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca güç kazanınız” diye açıklamıştır. (İbn-i Mâce, “Sıyam”, 22)

     b) Orucu Açtıktan Sonra Dua Etmek
     Allah’ın Rasûlü (s.a.s.) iftar ettikten sonra, “Allah’ım, senin için oruç tuttum, verdiğin rızıkla orucumu açtım, sana güvenip dayandım, sana inandım, susuzluğum gitti, damarlarım ıslandı, inşallah mükâfatım da gerçekleşti” diye dua ederdi. (Ebû Dâvûd, “Savm”, 22)

     c) İftar Etmekte Acele Davranmak
     Peygamberimiz (s.a.s.) güneşin batmış olduğu kesinleştikten sonra ve namazdan önce iftarda acele etmeyi tavsiye etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) “İftar etmekte acele ettikleri sürece insanlar hayır içinde olurlar” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 45; Tirmizî, “Savm”, 13)
     İftarın hurma, tatlı ve su gibi şeylerle yapılması müstehaptır. Peygamberimiz (s.a.s.), “Biriniz orucunu açtığı zaman hurma ile açsın. Hurma bulamazsa su ile açsın. Çünkü su temizdir / temizleyicidir.” (Tirmizî, “Savm”, 10)
     Müslüman orucunu bulabildiği herhangi bir gıda maddesi ile açabilir, hadislerde belirtilen şeyler tavsiye niteliğindedir.

     d) Oruçlulara İftar Ettirmek
     Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, iftar ettirdiği kimsenin sevabı kadar sevap ona da yazılır, iftar edenin sevabından da bir şey eksilmez” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 82)

     e) Bedeni Zayıf Düşürecek Davranışlardan Sakınmak
     Gereğinden az yemek, zorunlu bir durum olmadıkça vücudu zayıf düşürüp oruç tutmayı güçleştirecek şeylerden kaçınmak.

     2. Orucun Müstehapları
     “Müstehap” ise bazen yapıp bazen terk ettikleri şeylerdir.
     a) Sahur yemeğini geciktirmek. Bu geciktirme, tan yerinin ağarıp ağarmadığından şüphe edilecek kadar olmamalıdır.
     b) Tan yeri ağardığından şüphe edilmesi halinde bir şey yememek. Şüpheli durumlardan kaçınmak takva gereğidir. Ancak bu durumda olan kimse, bir şeyler yerse o günkü orucu kaza etmesi gerekmez.
     c) Hayız, nifas ve cünüp olanlar için tan yeri ağarmadan önce gusletmek. Böylece gündüz oruçlu iken gusletme sırasında ağızdan ve burundan vücuda su girmesi ihtimali de önlenmiş olur.
     d) Aile fertlerine ve arkadaşlara iyilikte bulunmak.
     e) Yoksul ve düşkünlere bol bol sadaka vermek.
     f) İlimle meşgul olmak, Kur’ân’ı okuyup anlamaya çalışmak.
     g) Özellikle Ramazanın son on gününde itikâfa girmek.

     3. Orucun Mekruhları
     Oruçluya mekruh olan bir takım işler vardır ki onları şu şekilde sıralayabiliriz:
     a) Visal orucu tutmak
     Visal orucu, arada bir şey yemeden, içmeden iki günlük orucu birleştirerek tutmaktır. Ebû Hureyre (r.a.)’nin rivayet ettiğine göre;
     “Rasûlullah (s.a.s.) visal orucu tutmayı yasakladı. Müslümanlardan birisi;
— Ey Allah’ın Rasûlü, siz visal orucu tutuyorsunuz deyince,
— Hanginiz benim gibisiniz? Rabbim beni geceleyin yedirip içiriyor” cevabını verdi. (Buhârî, “Savm”, 49)
     b) Sakız çiğnemek
     Bu, çiğnenen sakızın bir kısmının yahut tamamının mideye kaçma ihtimali ve kişinin orucu bozduğu zannına sebep olabilmesi dolayısı iledir. Misvak ve diş fırçası kullanmak mekruh değildir. Eğer çiğnenen sakızda şeker ve benzeri katkı maddeleri varsa oruç bozulur.
     c) Oruçlu kimsenin, yağ, bal, çorba gibi şeylerin tadına bakması, bir şeyi ağzında çiğnemesi mekruhtur. Zorunluluk olması halinde anne yiyeceği ağzında lokma yapıp bebeğine yedirebilir.
     d) Daha ileri gitme konusunda kendinden emin olmayan kimsenin, eşini öpmesi, okşaması mekruhtur. 

Hiç yorum yok:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...