12 Ağustos 2021 Perşembe

HADİS / Sahâbe ve Tâbi’înin Sünnet / Hadîs Karşıtlarına Yönelik Tavırlarına Dâir Rivâyetlerin Tesbiti / Sayfa 502 - 517

ULUSLARARASI SEMPOZYUM
YANLIŞ ALGILAR ve
DOĞRU İSLÂM
28-30 Ekim 2016
ŞanlıUrfa / TÜRKİYE
Sayfa: 502 - 517
H A D İ S
Sahâbe ve Tâbi’înin
Sünnet / Hadîs Karşıtlarına Yönelik
Tavırlarına Dâir
RivâyetlerinTesbiti
Veysel ÖZDEMİR *

     Giriş
     Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah pek çok ayette Hz. Peygamber’e ve onun getirdiği hususlara itaati emretmiştir (1). Sahâbe-i Kirâm da Yüce Allah’ın bu emirleri doğrultusunda ona ittibâ ve itaat konusunda çok titiz ve son derece hassas davranmıştır.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
* Prof. Dr. (o zaman Doç Dr.) İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadîs Anabilim Dalı. 

1) Bu ayetlerden bazısı şöyledir:
     "(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Ali İmran, 3/32) ِ
     "De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez." (Ali İmran, 3/32) ِ
     "Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız." (Ali İmran, 3/132).
     "Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin." (Enfal, 8/20)
     "Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Enfal, 33/71)
     "Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik." (Nisa, 4/64)
     "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir." (Nisa, 4/59) ِ
     "Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir." (Nur, 24/51)
     "Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." (Nisa, 4/65)
     "Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (Ahzab, 33/36) ِ
     "Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!" (Nisa, 4/80) ِ
     "Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." (Şura, 26/108, 126, 131, 144, 150, 163, 179).
     "Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çetindir." (Haşr, 59/7) 
~~~~ * ~~~~

     Nitekim Hudeybiye görüşmeleri esnasında o zamanlar Müşrik olan Urve b. Mes’ud, sahâbenin Hz. Peygamber’e ittibâsı hakkındaki izlenimlerini Kureyşli Müşriklere şöyle aktarmaktadır:
     “Ey kavmim! Allah’a yemin olsun ki ben, birçok krala, Kayser’e, Kisra’ya ve Necaşi’ye elçi olarak gittim. Vallahi ben Muhammed’in ashabının ona gösterdikleri hürmeti, bu saydıklarımın hiçbirinin adamlarında görmedim!...” (2)
     Sahâbe-i Kirâm’ın elinde yetişen tâbiûn ve onlardan sonra gelen nesiller de genellikle Hz. Peygamber’e itaat ve ittibâ noktasında herhangi bir tereddüt yaşamamışlardır. Bununla birlikte Kur’ân dışında başka bir otorite tanınmaması veya hükümlerin tek kaynağı olarak Kur’ân’ın görülmesi ve dolayısıyla da hadîslerin reddi; nerdeyse hadîsin tarihi kadar eski bir vâkıadır. Kimi Müslümanlarca kabul gören bu yaklaşıma “Kur’ân ile yetinme”, “Dini hükümlerin kaynağını Kur’ân ile sınırlandırma”, “Kur’âncılık”, “Hadîs inkârcıları” veya “Ehl-i Kur’ân / Kur’âniyyûn” gibi isimler de kullanılmaktadır. Aslında hadîs karşıtlığı/inkârcılığı ile sünnet karşıtlığı/inkârcılığı bir bakıma farklı şeylerdir. Çünkü kimi hadîs karşıtları hadîslerin Hz. Peygamber’e aidiyetini problemli/zayıf gördükleri için hadîsleri kabul etmediklerini iddia etmekteyken; sünnet karşıtları tek Şârî’in Allah olduğu, Hz. Peygamber’in ise sadece Kur’ân-ı teblîğ memurundan ibaret olduğunu iddia etmektedirler. Mamafih hadîslerin sünnet malzemesini içermesinden dolayı hadîslerin sübûtunu kabul etmeyen bu yaklaşım dolaylı olarak sünnetin yok olmasına hizmet ettiği için ikisini aynı başlık altında değerlendirmek mümkün gözükmektedir.
     Hadîs veya dolaylı olarak sünnet karşıtlığı da diyebileceğimiz Hz. Peygamber’den rivâyet edilen bir bilginin Kur’ânî olmadığı (Kur’ân’da yer almadığı) gerekçesiyle reddine dair haberlerin Hz. Peygamber zamanına kadar geri gittiği, bilinen bir gerçektir. Bu konuda Hz. Peygamber’den rivâyet edilen ve “Erîke hadîsi” diye bilinen haberi; Ebû Râfi’ (ö. 40/660), Ebû Hureyre (ö. 58/678), İrbâz b. Sâriye (ö. 71- 80/690-699) ve Mikdâm b. Ma’dîkerib (ö. 87) gibi sahâbîler nakletmişlerdir. Bunun yanında kaynaklarda sıkça zikredilen bazı meşhûr tâbiûn ve etbâuttâbiîn âlimlerinden gelen rivâyetler de bulunmaktadır. Sahâbe, tâbiûn ve daha sonraki nesiller bu akım ile daima mücadele etmişler, hadîsleri bunlara karşı savunmuşlardır.
     Bu çalışmada Sünnet / Hadîs karşıtlarına tarihi cevaplar niteliğinde olan sahâbe ve tâbiûn âlimlerinin tutumlarını gösteren rivâyetler tesbit edilecek, böylelikle sadece Kur’ân ile yetinme düşüncesinin yanlışlığına dair ileri sürülen rivâyetlerin bir nevi mütâbî’ ve şâhidleri bulunmuş olacaktır. Sonuçta ise başta ülkemizde olmak üzere tüm dünyada sıkça gündeme gelen bu hatalı yaklaşımın aslında sahâbe hatta Hz. Peygamber asrına kadar geri gittiğini, o zamanlarda da bunun yanlış bir tutum olduğu ve tenkit edildiği vurgulanmış olacaktır.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Ebu Bekr Abdurrezzâk b. Hemmam es-San’ânî, el-Musannef,(thk. Habîbu’r-Rahmân el-‘Azamî), I-XI, el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 1403, V, 330; Ebû Bekr İbn Ebî Şeybe, Kitâbu'l-Musannef fî'l-Ahâdîsi ve'lÂsâr, (thk: Kemâl Yûsuf el-Hût), I-VII, Mektebetü'r-Rüşd, Riyâd, 1409, VII, 387; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1413/1992, IV, 323. 
~~~~ * ~~~~

     1. Hz. Peygamber’den Gelen Rivâyetler
     Bu bölümde öncelikle Hz. Peygamber’in sünnet / hadîs karşıtları ile ilgili sarf etmiş olduğu “Erîke Hadîsi” diye bilinen rivâyetlerin farklı tarîklerini ve benzerlerini vereceğiz. Bu rivâyetler Ebû Râfi’, Ebû Hureyre, Câbir b. Abdillah, İrbâz b. Sâriye ve Mikdâm b. Ma’dîkerib kanalıyla gelmektedir. Daha sonra ise Hz. Peygamber’in kendi söz ve talimatlarına uyulması hakkındaki ifadeler ile uyulmadığı zamanki tepkilerinden bazılarına yer vereceğiz.

     1. Ebû Râfî'den (ö. 40/660) rivâyet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular: "Herhangi birinizi tahtına/koltuğuna yaslanmış bir şekilde benim hadîsim ona intikal edince 'Bunu Kur'an'da bulamıyorum.' dediğini görmeyeyim." (1)

     2. Ebû Hureyre (ö. 58/678) Resûlullah (s.a.s.)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: "Herhangi birinizi tahtına/koltuğuna yaslanmış bir şekilde benim hadîsim ona rivâyet edilince 'Kur'ân'ı oku' dediğini görmeyeyim. Söylenen o güzel sözü ben söylemişimdir." (2)

     3. Câbir b. Abdillah (ö. 78/697) Resûlullah (s.a.s.)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: "Sizden birinizin 'İşte bu Allah'ın kitabıdır, bunun içinde helal olanı helal, haram olanı da haram sayarız' diyeceği gün yakındır. Biliniz ki kime benim hadîsim ulaşır da onu yalanlarsa Allah'ı, Resûlünü ve (ona o hadîsi) ulaştıranı yalanlamış olur." (3)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Muhammed b. İdrîs eş-Şâfi’î, Müsned, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrût, tsz., Müsned, I, 151, 233; Ebû Bekr Abdullah b. ez-Zübeyr el-Humeydî, Müsned, (thk. Hasan Selîm), I-II, Dâru’s-Sakâ, Dımeşk, 1996, I, 473 (Bu rivâyet mürseldir); Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 8; Ebû Dâvud Süleymân b. el-Eş’âs, Sünen, I-IV, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992/1413, Sünnet, 5; Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî, Sünen, I-V, Çağrı Yayınları, 1992/1413, İlim, 10;Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd İbni Mâce, Sünen, I-II, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, Mukaddime, 2; Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu’cemu’lKebîr, (thk. Hamdî b. Abdilmecîd), I-XXV, Mektebetü İbn Teymiyye, Kâhire, tsz., I, 316; Muhammed b. Abdillah el-Hâkimu’n-Nisâbûrî, el-Müstedrekale’s-Sahîheyn, (thk: Mustafa Abdulkâdir ‘Atâ), I-V, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2009, I, 191.
2) İbn Mâce, Mukaddime, 2. Bazı farklılıklarla bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 367, 483.
3) Ebû Ömer Yûsuf b. Abdillah b. Muhammed b. Abdilberr en-Nemerî, Câmi'u Beyâni'l-İlm ve Fadlihi, Dâru İbn Hazm, Beyrût, 1327/2006, s. 430. Bazı farklılıklarla bkz. Ebû Ya'lâ Ahmed b. Ali el-Mevsılî, Müsned, (thk. Hüseyn Selim Esed), I-XIII, Dâru'l-Me'mûn li't-Turâs, Dımeşk, 1404/1984, III, 346; İbn Abdilberr, et-Temhîd limâ fî’l-Muvatta mine’l-Meânî ve’l-Esânîd, (thk. Mustafa b. Ahmed el-Alevî, Muhammed Abdulkebîr el-Bekrî), I-XXIV, Vizâretü Umumi’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, Mağrib, 1387, I, 152; Ahmed b. Alî Ebû Bekr el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, (thk. Ebû İshâk İbrahim b. Mustafa), I-II, Mektebetü İbni Abbâs, Mısır, 2002, I, 67-68.
~~~~ * ~~~~

     4. İrbâz b. Sâriye (ö. 71-80/690-699) şöyle anlatmaktadır: Hz. Peygamberle birlikte Hayber'e inmiştik. Yanında da ashabından (o gün) beraberinde bulunan kimseler vardı. Hayber'in başkanı inatçı ve kurnaz bir adamdı. Hz. Peygamber'e dönerek "Ey Muhammed! Sizin, bizim eşeklerimizi kesmeniz, meyvelerimizi yemeniz ve kadınlarımıza saldırmanız caiz midir?" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber öfkelenip:
     “Ey Avf'ın oğlu! Atına bin ve 'Haberiniz olsun! Cennet(e girmek) mü'minden başkasına helal değildir. Namaz için toplanınız' diye haykır." buyurdu. (Avf'ın oğlu da bu emri yerine getirdi). Bunun üzerine (ashâb bu davete uyarak) toplandılar. Hz. Peygamber onlara (imam olup) namazı kıldırdı. (Namaz kılındıktan) sonra ayağa kalkıp: "Sizden biriniz koltuğuna yaslanarak Allah'ın şu Kur'ân'daki yasakladığı şeylerden başka hiç bir şeyi yasaklamadığını mı zannediyor? Şunu iyi bilin ki: Vallahi ben (hem) öğüt verdim (hem bazı şeyleri) emrettim, (bazı şeyleri de) yasakladım. (Benim emrettiğim ve yasakladığım bu) şeyler Kur'ân(daki yasaklar) gibidir. Hatta ondan daha fazladır. Yüce Allah sizin izinsiz olarak kitap ehlinin evlerine girmenizi helal kılmadığı gibi üzerlerinde olan vergiyi ödedikleri zaman karılarına saldırmanızı ve meyvelerinizi yemenizi de helal kılmadı." buyurdu. (1)

     5. Mikdam b. Ma'dîkerib'den (ö. 87/705) rivâyet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Biliniz ki bana Kitap ve beraberinde bir misli daha verilmiştir. Biliniz ki bana Kur'ân ve beraberinde bir misli daha verilmiştir. Haberiniz olsun ki yakın bir gelecekte karnı tok (mal ve mülk zenginliği ile mağrûr) olan bir kimse çıkıp koltuğuna yaslanarak şöyle diyecek: ‘Size düşen Kur’ân’a sarılmaktır. Onun helâl dediğini helâl, haram dediğini de haram sayınız.’ Biliniz ki; ehlî merkeplerin etleri, azı dişli vahşi hayvanların etleri, kendi rızâsıyla bıraktığı dışında zimmînin kaybettiği mal da helâl değildir." (2)
     Hz. Peygamber, doğrudan sözlerine ve emirlerine itaat etmeyenler hakkındaki tenkitleri ve uyarıları ile ilgili ifadeleri bu örneklerde açık bir şekilde görülmektedir. Hz. Peygamber'in sünnet / hadîs karşıtları ile ilgili dolaylı olarak ta birçok ifadesi bulunmaktadır.
     Bunlar:
     1. Kendisinden önceki peygamberlerin ashâbının, nebilerinin sünnetine sımsıkı sarıldıklarını, onlardan sonra gelenlerin ise bu sünnetleri terk ettiklerini söyleyerek, ileride kendisinin sünnetini terk edenler çıkarsa bunlarla mücadele edilmesini emretmesi ile ilgili ifadeleri (3).
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Ebû Dâvud, Harâc, 31-33; Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat, (thk. Târık b. İvedillah, Abdulmuhsin b. İbrahim), I-X, Dâru'l-Harameyn, Kâhire, tsz., VII, 184.
2) Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 131, 132; Ebû Dâvud, Sünnet, 5; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mâce, Mukaddime, 2.
3) Abdullah b. Mes’ûd’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:“Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, kendi ümmeti içinde sünnetine sarılan ve emrine uyan ihlâslı ve seçkin yakın çevresi ve ashâbı vardı. Bu samimi çevre ve ashâbından sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan kimseler onların yerini aldı. Böyle kimselerle eliyle cihadeden mü’mindir, diliyle cihad eden mü’mindir; kalbiyle cihad eden de mü’mindir. Bu kadarcığı da bulunmayanda hardal tanesi ağırlığında bile iman yoktur.”Müslim b. Haccâc, Sahîh, (thk. Muhammed Fuâd Abdulbâkî), I-III, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, Îmân, 80.
~~~~ * ~~~~

     2. Huzurunda herhangi bir mazereti olmamasına rağmen sol eliyle yemek yiyen kişiyi, sağ eliyle yemesi konusunda uyarmasına rağmen kibrinden dolayı Hz. Peygamber'e itaat etmeyerek sol el ile yemeye devam eden kişiye sözünü dinlemediğinden dolayı beddua etmesi ve bu kişinin de bir daha bu elini kullanamadığı ile ilgili ifadeleri (1).

     3. Kendisini çağırtmasına rağmen yemek yemeğe devam edip, çağrıya kulak vermeyen Hz. Mu'âviye'ye şiddetle kızması (hatta beddua etmesi) ile ilgili ifadeleri (2).

     4. Davacı olan iki sahâbî hakkında hüküm verince bunlardan birinin hükme razı olmayıp kendisini tarafgirlikle ithâm etmesi üzerine çok sinirlenmesi ve bu öfkesini belirtmesi (3).
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Seleme b. Amr b.el-Ekvâ'ın (ö. 74/693) naklettiğine göre, bir adam Resûlullah (s.a.s.)'in yanında sol eliyle yemek yedi. Hz. Peygamber adama:“Sağ elinle ye!” buyurdu. Adam: "Yapamıyorum" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:“Yapamaz ol” diye beddua etti.Çünkü adamın Hz. Peygamber'i dinlememesi, kibrinden dolayı idi. Bu beddua üzerine, adam elini ağzına götüremez oldu. İbn Ebî Şeybe, Musannef, V, 132. Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 45, 46, 50; Abdullah b. Abdirrahmân ed-Dârimî, Sünen, I-II, Çağrı Yayınları, 1992/1413, Et'ime, 9; Müslim, Eşribe, 107. Bu hadîsin sened ve metin açısından değerlendirmesi için bkz. Arif Ulu, Hz. Peygamber ve Beddua, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2016, s. 253-270.
2) İbn Abbâs'dan rivâyet edilmektedir: Resûlullah (s.a.s.), Hz. Mu'âviye'ye yazı yazdırmak amacıyla çağırması için İbn Abbâs'ı gönderdi. İbn Abbâs (gidip geldikten sonra) onun yemek yediğini söyledi. Sonra tekrar İbn Abbâs'ı (Hz. Mu'âviye'yi çağırması için) gönderdi. İbn Abbâs (tekrar gidip geldikten sonra) onun yemek yediğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Allah onun karnını doyurmasın!" buyurdular. Ebû Dâvud et-Tayâlisi, Müsned, (thk. Muhammed b. Abdilmuhsin et-Türkî), I-IV, Dâru Hicr, Mısır, 1419/1999, IV, 464. Bazı farklılıklarla bkz. Müslim, Birr ve’s-Sıla, 96.
3) Urve b. Zübeyr (ö. 94/713) rivâyet ediyor: “Ensâr’dan bir adam Harre denilen mevkideki hurmalıkları suladıkları su arklarından ve su nöbetinden dolayı Hz. Peygamber’e Zübeyr b. Avvâm aleyhinde şikâyette bulundu. (Bu arklardan geçen su önce Zübeyr’in hurma bahçesine varıyordu. Sonra da şikâyetçi Ensârî’nin tarlasına uğruyordu. Bir defa Zübeyr hurmalığını sulamak üzere suyu tuttuğu sırada) müşteki ona: “Suyu serbest bırak ki bize gelsin” diye talepte bulundu. Fakat Zübeyr, kendi tarlasını sulamadan suyu bırakmak ve nöbetini ona vermekten imtina edince iki taraf Hz. Peygamber’e durumu intikal ettirdiler. Hz. Peygamber’in huzurunda isteklerini karşılıklı olarak arz ettiler. Hz. Peygamber: “Ey Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu komşuna salıver!” buyurdu. Bunun üzerine şikâyetçi Ensârî sinirlenerek: “Zübeyr, halan oğlu olduğu için mi (bu şekilde hüküm veriyorsun)?” diyerek Hz. Peygamber’i tarafgirlikle ithâm etti. Bu söz üzerine Hz. Peygamber’in yüzünün rengi değişti ve “Ey Zübeyr, tarlanı sula, su hurma ağaçlarının köklerine erişinceye kadar suyu tut (su hakkını tam mânası ile kullan)” buyurdu. Râvîlerden Urve, Zübeyr’in şöyle dediğini aktarmaktadır: “Vallahi öyle sanıyorum ki şu ayet bu olay hakkında indi: “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa, 4/65)” Bkz. Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî, Sahîh, (thk. Mustafa Dîb el-Buğâ), I-V, Dâru’l-Ulûmi’l-İnsâniyye, Dımeşk, 1413/1993, Sulh, 12; Musâkât, 7, 8, 9; Müslim, Fedâil, 129; Ebû Dâvud, Akdiye, 31; Tirmizî, Ahkâm, 26; İbnMâce, Mukaddime, 2; Ebû Bekr Ahmed b. Amr el-Bezzâr, Müsned (el-Bahru’zZehhâr), (thk. Mahfûzurrahman Zeynullah, Âdil b. Sa’d, Sabrî Abdilhâlik), I-XVIII, Mektebetü’lUlûm ve’l-Hikem, Medîne,1988-2009, III, 184.
~~~~ * ~~~~

     5. Seferden dönünce insanların haber vermeden geceleyin ansızın ailelerinin yanına girmemelerini söylemesine rağmen iki kişinin bunu dinlemeyince başlarına nahoş şeylerin gelmesi (1).

     6. Kendisinden sonra insanların çıkacak olan iç karışıklardan kurtulmak için sünnetine sımsıkı sarılmasını öğütlemesi. (2)

     7. Kendisine şahit olup sözlerini bizzat dinleyenlerin orada bulunmayanlara aktarmasını tavsiye etmesi (3).

     8. Sünnetinden yüz çevirenlerin kendisinden olmadığını söylemesi (4).

     2. Sahâbeden Gelen Rivâyetler
     Bu bölümde Abdullah b. Mes'ûd, Ali b. Ebi Tâlib, Ubâde b. es-Sâmit, İmrân b. Husayn, Abdullah b. Muğaffel, Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Âiz b. Amr , Abdullah b. Abbâs, Ebû Sa’îd el-Hudrî gibi sahâbîlerin hadis rivayetlerine karşı tavırlarda bulunan kişilere karşı göstermiş oldukları refleksleri ele alacağız.
 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) İbn Abbâs (ö. 68/688)’ın rivâyetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştu: “Kadınlar(ınızın) kapısını geceleyin çalmayınız!”(İbn Abbâs devamla); Daha sonra Hz. Peygamber seferden gelmişti de iki adam, (Hz. Peygamber'in emrine uymayıp) hemen ailelerine gittiler ve her ikisi de hanımının yanında bir adam buldu.”Dârimî, Mukaddime, 40. Bu hadîs Câbir b. Abdillah’dan da rivâyet olunmuştur. Bkz. Tirmizî, İsti’zân, 19.
2) Abdurrahman b. Amr, (ö. 110/728) Irbâz b. Sâriye'den (ö. 70/ 689) şöyle rivâyet etmiştir: “(Bir gün) Resûlullah (s.a.s.) bize sabah namazını kıldırdı. Sonra bize öyle güzel, fasîh bir va'z verdi ki (cemaatin) gözlerinden yaş boşandı, kalpler ürperdi. Bunun üzerine: “Ya Resûlallah! Sanki bu veda va'zıdır. O halde bize tavsiyede bulunun!" dedik veya dediler. O da şöyle buyurdu: "Size Allah'dan korkmayı, Habeşli bir köle de olsa (başkanınızı) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra sizden kim yaşarsa o, pek çok (dini) ihtilaflara şahid olacaktır. Binaenaleyh size gereken, sünnetime ve doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılın. Bunlara azı dişlerinizle (yapışır gibi sımsıkı) yapışın. Sonradan çıkarılmış şeylerden sakının. Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bid'attır." Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 126; Dârimî, Mukaddime, 16; İbn Mâce, Mukaddime, 6; Ebû Dâvud, Sünnet, 5; Tirmizi, İlim, 16; Hâkim, Müstedrek, 1, 174-75.
3) Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Benden bir söz işitip onu belleyip başkalarına aktaranın Allah yüzünü ak etsin. Nice bilgili kimseler vardır ki, o bilgisini kendisinden daha bilgili birisine nakleder.” Bu hadîsi Hz. Peygamber’den Abdullah b. Mes’ûd, Cübeyr b. Mut’îm, Zeyd b. Sâbit, Ebu’d-Derdâ gibi sahâbiler rivâyet etmişlerdir. Bkz. Tayâlisi, Müsned, I, 505; Şâfi’î, Müsned, I, 240; Humeydî, Müsned, I, 200; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 436; Dârimî, İlim, 9; İbn Mâce, Mukaddime, 18; Tirmizî, İlim, 7; Bezzâr, Müsned, V, 382, 385; VII, 340; Ahmed b. Şu’ayb en-Nesâî, Sünenü’l-Kübrâ, (thk. Hasen b. Abdulmun’im Şalebî), I-X, Müessesetü’r-Risâle, Beyrût, 1421/2001, Sıyâm, V, 363. Bununla birlikte Hz. Peygamber Minâ’da bir konuşma yaptıktan sonra da bu konuşmasının orada olmayanlara nakledilmesini tavsiye etmiştir. Bkz. Buhârî, Hâc, 131.
4) Mesela bkz. Ma’mer b. Râşid el-Ezdî, Câmi’ (Abdurrezzâk’ın Musannef’i ile birlikte), (thk. Habîburrahman el-‘Azamî), el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrût, 1403, XI, 291; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 241, 259; Dârimî, Nikâh, 5; Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5.
~~~~ * ~~~~

    1. Alkâme b. Kays (ö. 62/682) Abdullah b. Mes'ûd'dan (ö. 32/653) nakletmektedir: Abdullah; "Allah, güzellik için döğme yapan, döğme yaptıran, yüzündeki kılları alan-aldıran, dişlerini seyrelten ve böylece Allah'ın yarattığını değiştiren kadınlara lanet etsin!" dedi. Bu söz Esedoğulları'ndan Ümmü Ya'kub isimli bir kadına ulaştı. İbn Mes'ûd'a gelip; "Ebû Abdirrahman! Bana senin şöyle şöyle (kadınlara) lanet ettiğin ulaştı, (bu doğru mu?)" dedi. O da şöyle karşılık verdi: "Rasulullah (s.a.s.)'in lanet etiği kimselere ben ne diye lanet etmeyeyim? Ayrıca bu (lanet etme hükmü) Allah'ın kitabında da vardır!" Bu sefer (kadın); "Andolsun ki, ben iki levha arasındaki (tüm Kur'ân'ı) okudum da onda senin dediğini bulamadım" dedi. (İbn Mes'ûd) şöyle cevap verdi: "Sen onu gerçekten okusaydın bunu muhakkak bulurdun! Sen; "Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun (Haşr, 59/7)" mealindeki ayeti okumadın mı?" (Kadın); "Bilakis, okudum" dedi. İbn Mes'ûd da; "İşte Resûlullah (s.a.s.), bu hususları yasak etti" dedi. O zaman (kadın); "Ben zannediyorum ki, senin hanımların da bunlardan bazısını yapıyor." dedi. (İbn Mes'ûd); "Öyleyse içeri gir bak" dedi. O da girip baktı ve aradıklarından hiçbir şey göremedi. Bunun üzerine (İbn Mes'ûd); "Şayet böyle olsaydılar, onlarla bir araya gelmezdim" dedi (1).

     2. Abdullah b. Mes'ûd şöyle demiştir: “Ben size Resûlullah (s.a.s.)’den hadîs rivâyet ettiğim zaman onun, hakka en uygun, hidâyete en iyi eriştiren ve takvaya en yaraşan söz olduğuna inanın.” (2)

     3. Ali b. Ebi Tâlib (ö. 40/661) şöyle demiştir: “Ben size Resûlullah (s.a.s.)'in hadîsini rivâyet ettiğim zaman O'nun hadîsinin hakka, hidayete ve takvaya en uygun, en liyakatli söz olduğuna inanın.” (3)

     4. Ubâde b. es-Sâmit (ö. 34/654), Bizanslarla yapılan savaşta Mu’âviye ile beraber savaş seferine katıldı. Halkın, sikkeli altın paranın kesilmiş parçalarını dinarlar (kesilmemiş, sikkeli, altın paralar) ile mübadele ettiklerine, keza sikkeli, gümüş paranın kesilmiş parçalarını dirhemler (kesilmemiş, sikkeli gümüş paralarla) değiştirmekte olduklarına şahit oldu. (Bu mübadelenin tartı ile değil tane hesabı ile yapıldığını görünce) şöyle dedi; “Ey insanlar! Siz bu mübadele ile faiz yemiş oluyorsunuz. Ben Resûlullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Altını altınla mubâya’a (mübadele) etmeyiniz. Ancak değiştirilmek istenen altınların her ikisi de (ağırlık ölçüsü ile) eşit ve peşin olsa başka... (bu şartla mübadele edebilirsiniz.)” Mu’âviye, Ubâde’nin bu söylediklerini duyunca: “Yâ Ebe'l-Velîd! Ben bu mübadelede bir faiz durumunu görmüyorum. Ancak değiştirilenlerin birisi veresiye olsa o zaman faiz olur.” dedi. Bunun üzerine Ubâde: “Ben sana Resûlullah (s.a.s.)’in hadîsini okuyorum. Sen de bana şahsî görüşünü anlatıyorsun. And olsun eğer Allah beni (bu savaştan) çıkarırsa, senin hâkimiyetin altındaki bölgede seninle oturmayacağım.”dedi. Ubâde savaştan geri dönünce doğruca Medine’ye vardı. 
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Abdurrezzâk, el-Musannef, III, 145; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 433; Dârimî, İsti'zân, 19; Buhârî, Tefsîr, 364 (Haşr/7); Müslim, Libâs, 120; İbn Mâce, Nikah, 52;Ebû Dâvud, Tereccül, 5; Bezzâr, Müsned, IV, 295; Ebû Ya'lâ, Müsned, IX, 73; Ebû Avâne Ya'kûb b. İshâk el-İsferâînî, el-Müsnedu'sSahîhi'l-Muharrec alâ Sahîhi Müslim, (thk. Komisyon), I-XX, el-Câmi'atu'l-İslâmiyye, 1435/2014, XVII, 116; Ahmed b. Hüseyn Ebû Bekr el-Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, (thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ), I-X, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût, 1424/2003, VII, 509.
2) İbn Mâce, Mukaddime, 2.
3) İbn Mâce, Mukaddime, 2.
~~~~ * ~~~~

     Halife Ömer b. Hattâb, ona: “Neden buraya geldin Yâ Ebe'l-Velîd?” diye geliş sebebini sorunca, Ubâde olanları anlattı ve Muâviye ile bundan böyle aynı bölgede oturmayacağına yemin ettiğini söyledi. Halife Ömer ona: “Yâ Ebe'l-Velîd, ikamet ettiğin yere dön! Allah, senin ve emsalinin bulunmadığı yerin hayrını alsın!” dedi ve Mu’âviye’ye de şunları yazdı: “(Yâ Muâviye!) (Senin Ubâde’ye hüküm etme salâhiyetin yoktur. Bu meselede onun dediği doğrudur. İnsanları onun beyân ettiği fetvaya yönelt! (Yani yapmakta olduğunuz faizdir.)” (1)

     5. Ebû Katâde Temîm b. Nüzeyr (veya Zübeyr) (ö. ?) anlatmaktadır: Bir grup halinde İmrân b. Husayn’ın(ö. 52/672) yanında bulunuyorduk. Aramızda Büşeyr/Beşîr b. Ka’b (ö. 81-90/700-708) da vardı. İmrân bize hadîs rivâyet ederek dedi ki: “Resulüllah (s.a.s.): “Hayânın hepsi hayırdır.” veya “Hayânın bütünü hayırdır.” buyurdular. Derken Büşeyr b. Kâ'b: “Biz hakikaten bazı kitaplarda veya hikmette bir kısım hayânın sekînet ve Allah'a ta'zîm olduğunu görüyoruz; ama onun zayıf olanı da var” dedi. Bunun üzerine İmrân kızdı. Öyle ki gözleri kıpkırmızı oldu. Şunları söyledi: “Bana bak! Ben sana Resulüllah (s.a.s.)'den hadîs rivâyet ediyorum; sen buna itiraz ediyorsun ha?” Daha sonra İmrân bu hadîsi tekrar etti. Büşeyr de kendi sözünü tekrarladı. İmrân (iyice) küplere bindi. Biz de (İmrân’ı teskîn için) Büşeyr hakkında: “O gerçekten bizdendir ya Ebâ Nüceyd! O zararsızdır” diyorduk (2).

     6. İmrân b. Husayn Resûlullah (s.a.s.)'den hadîs rivâyet ederken bir adam atılarak: "Ey Ebû Nüceyd, bize Kur'ân'dan anlat" der. İmrân adama şu cevabı verir: "Sen ve arkadaşların Kur'ân okuyorsunuz. Bana söyler misin, namaz ve namazla ilgili rükünler nelerdir? Kezâ altın, deve, sığır ve diğer çeşit mallara terettüp eden zekâtın miktarı nedir? Ben Resûlullah (s.a.s.)'i gördüm, sen görmedin. Resûlullah (s.a.s.) bize, zekâtı şöyle şöyle vermemizi emretti." Bu açıklama karşısında ikna olan adam: "Bana hayat verdin, Allah da sana hayat versin" demiştir (3).
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) İbniMâce, Mukaddime, 2. Bazı farklılıklarla bkz. Dârimî, Mukaddime, 40. Bu kıssanın Ebu’d-Derdâ (ö. 32/52) ile Mu’âviye arasında geçtiği de rivâyet edilmektedir. Bkz. Mâlik b. Enes, Muvatta, I-II, Çağrı Yayınları, 1992/1413, Buyû’, 33; Şâfi’î, Müsned, I, 242.
2) Müslim, Îmân, 61; Ebû Dâvud, Edeb, 6. Bazı farklılıklarla bkz. Buhârî, Edeb, 77.
3) Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XVIII, 165; Hâkim, Müstedrek, I, 192.
~~~~ * ~~~~

     7. Bir defasında Abdullah b. Muğaffel (ö. 57-60/677-680) bir kimseyi sapan ile taş atarken görünce ona: “Böyle taş atma! Çünkü Rasûlullah (s.a.s.) böyle sapan ile taş atmaktan (ümmetini) nehyetti yahut sapanla taş atmayı çirkin görürdü. Bununla ilgili olarak ta şöyle buyurmuştur: ‘Onunla, ne av avlanır, ne de düşman kırıp geçirilir. Ama diş kırar, göz çıkarır.” dedi. Abdullah b. Muğaffel bunun ardından bir müddet sonra o kimseyi yine sapanla taş atarken görmüş ve ona: “Ben sana Rasûlullah (s.a.s)'in sapan taşı atmayı nehyettiği veya sapan ile taş atmayı çirkin gördüğünü rivâyet ediyorum da
sen hâlâ bunu yapmaya devam mı ediyorsun? Artık seninle bundan sonra şu kadar zaman konuşmam!” demiştir (1).

     8. Bir defasında Ebû Hureyre (ö. 58/678) Resûlullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu rivâyet etti: “Bir ara bir adam iki kumaşın (takım elbisesinin) içinde, (bunlara bürünmüş olarak) kibirli bir şekilde böbürlene böbürlene yürüyordu. (Bundan dolayı) Allah onu yere batırıverdi. Artık o, kıyamet gününe kadar, bağırıp çağırarak yerin dibine batmaya devam edecektir.” Bunun üzerine takım elbise giyinmiş olan bir genç şöyle dedi: “Ebû Hureyre! Yere batırılmış olan o genç şöyle mi yürüyordu?” (Yürüyüş taklidi yapan genç) sonra işaretler yaptı, derken öyle bir tökezledi ki neredeyse parçalanacaktı. Bunun üzerine Ebû Hureyre şöyle dedi: “Burnu ve ağzı üzerine yere çarpılsın! (Allah ne güzel buyurmuş) “O alay edenlere karşı biz sana yeteriz! (Hicr, 15/95)” (2)

     9. Ebû Hureyre Resûlullah (s.a.s.)’in “Ateşte pişen şeyden dolayı abdest alınız.” şeklindeki hadîsini rivâyet edince İbn Abbâs: “Ateşte kaynatılmış su (ile abdest aldığım)dan dolayı (yeniden) abdest mi alacağım?” diyerek (Ebû Hureyre'nin bu rivâyetini garipsedi). Bunun üzerine Ebû Hureyre ona: “Ey kardeşim oğlu! Resûlullah (s.a.s.)’den bir hadîs işittiğin zaman sakın ona misaller getirme!” dedi (3).

     10. Ebû Hureyre, Hasanu’l-Basrî (ö. 110/728)’nin bulunduğu bir ortamda Resûlullah’ın “Şüphesiz güneş ve ay kıyamet günü ateşte dürülen iki boğadır.” dediğini rivâyet edince Hasanu’l-Basrî “Onların günahları nedir?” demiştir. Ebû Hureyre ise “Ben sana Resûlullah (s.a.s.)’dan hadîs rivâyet ediyorum, sen ise ne günahları var diyorsun! (diye çıkışmıştır.)” (4).

~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Buhârî, Zebâih ve’s-Sayd, 5; Müslim, Sayd ve’z-Zebâih, 54. Çok az lafız farklılıklarıyla bkz. Ma’mer, Câmi’, XI, 262; Humeydî, Müsned, II, 137; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 55, 56; Dârimî, Mukaddime, 40; İbniMâce, Sayd, 11. Bazı rivâyetlerde bu kişinin İbn Muğaffel’in yeğeni olduğu geçmektedir. Bkz. İbniMâce, Mukaddime, 2.
2) Dârimî, Mukaddime, 40.
3) İbnMâce, Tahâret, 65; Mukaddime, 2. Bazı farklılıklarla Tirmizî, Tahâret, 58.
4) Bezzâr, Müsned, XV, 243. Aynı rivâyet Tahâvî’de Ebu Hureyre’nin kızması üzerine “Hasan sustu” ilavesi ile bulunmaktadır. Bkz. Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed et-Tahâvî, ŞerhuMüşkili’l-Âsâr, (thk. Şu’ayb el-Arnaût), I-XV, Müessesetü’r-Risâle, 1415/1994, I, 170.
~~~~ * ~~~~

     11. Ebû Sa’îd Hasan el-Basrî’den rivâyet edildiğine göre, Âiz b. Amr (ö. 61/681) Ubeydullah b. Ziyâd’ın yanına girdi ve: “Ey oğlum! Ben, Resûlullah (s.a.s.)’in ‘Yöneticilerin en kötüsü, idaresi altındaki insanlara karşı katı ve kaba davrananlardır.’ buyurduğunu işittim, sakın sen onlardan olma!” dedi. Ubeydullah b. Ziyâd (ö. 67/686), Âiz’e: “Sen otur! Çünkü sen Muhammed (s.a.s.)’in ashabının, unun kepeği gibi döküntü takımındansın.” dedi. Bunun üzerine Âiz b. Amr ise “Onlar arasında unun kepeği gibi döküntü takımından olan var mı ki? Unun kepeği gibi döküntü takımından olanlar, onlardan sonra ve onlar dışındakilerin arasından çıktı.” (diyerek Hz. Peygamber’in hadîsini dinlemek istemeyen Ubeydullah’a susturucu bir cevap verdi) (1).

     12. Hişam b. Huceyr anlatıyor: “Tâvus b. Keysân (106/725) ikindi namazından sonra iki rekât namaz kılıyordu. Abdullah b. Abbâs (ö. 68/687) ona “Bu iki rekâtı terk et!” dedi. Bunun üzerine Tâvus: “Yasaklanan husus, bu iki rekâtın daima yapılarak sünnet haline getirilmesidir.” deyince İbn Abbâs: “Muhakkak ki Allah Resûlü (s.a.s.) ikindiden sonra namaz kılınmasını yasaklamıştır. Şimdi bu iki rekâttan dolayı azaba mı maruz kalacağını, yoksa mükâfat mı alacağını doğrusu bilemiyorum? Zira Allah Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzâb, 33/36)” (2)

     13. Sâlim b. Abdullah (ö. 106/724)’ın rivâyetine göre Abdullah b. Ömer (ö. 73/692), Resülullah (s.a.s.)’in “Şayet hanımınız, sizden birinizden, camiye (gitmek için) izin istediğinde onu men etmesin!” şeklindeki hadîsini söyleyince oğlu Bilal; “Yine de, vallahi, onları men edeceğim” dedi. Bunun üzerine İbn Ömer ona dönüp öyle bir sövdü ki, daha önce hiç kimseye böyle sövdüğünü görmemiştim. Sonra da şöyle dedi: “Ben sana Resülullah (s.a.s.)’den hadîs rivâyet ediyorum, sen ise; “Yine de, vallahi, onları men edeceğim" diyorsun.” (3)

     14. Târık b. Şihâb (ö. 82-83/702-703) Ebû Sa’îd el-Hudrî’nin (ö. 74/693-94) şöyle dediğini nakletmiştir: “Mervân b. Hakem daha önce kimsenin yapmadığı bir şekilde bayram günü minbere çıktı ve yine daha önce kimsenin yapmadığı bir şekilde namazdan önce hutbeye başladı. Adamın biri ayağa kalkarak; ‘Ey Mervân! Bayram günü kimsenin yapmadığı bir işi yani önce minbere çıkarak ve yine kimsenin yapmadığı bir şekilde namazdan önce hutbeye başlayarak sünnete muhâlefet ettin!’ dedi. Ebû Sa’îd el-Hudrî yanındakilere bu adamın kim olduğunu sordu. Yanındakiler filan oğlu filan dediler. Daha sonra Ebû Sa’îd şöyle dedi: Bu kişi Resûlullah (s.a.s.)’den işittiğim şu sözün gereğini yerine getirdi: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle engellemeye gücü yeterse, bunu yapsın. (Bir kez daha) onu eliyle düzeltsin/engellesin (dedi.). Şayet eliyle engelleyemeye gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Diliyle engellemeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (4)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Müslim, İmâre, 23.
2) Dârimî, Mukaddime, 39; Hâkim, Müstedrek, I, 192; Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, II, 635; İbn Abdilberr,Câmi'u Beyâni'l-İlm, s. 430.
3) Müslim, Salât, 135. Başka bir tarîkte Abdullah oğlunun bu sözü üzerine onun göğsüne vurmuştur. Bir başka tarikte ise onunla ebediyyen konuşmayacağını söylemiş ve ölene kadar da konuşmamıştır. Bkz. Ahmed b. Hanbel, II, 36; Dârimî, Mukaddime, 40; Ebû Dâvud, Salât, 52; Tirmizî, Cum’a, 48.
4) Ahmed b. Hanbel, III, 10, 52; Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvud, Salât, 239-242; Tirmizî, Fiten, 11.
~~~~ * ~~~~

     15. Ebû Sa’îd el-Hudrî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) ramazan bayramı günü ile kurban bayramı gününde namazgâha çıkardı. İlk başladığı şey namaz olurdu. Namazı bitirdikten sonra cemaat (oldukları yerde) saflarında otururlarken ayağa kalkar,onlara yönelerek kendilerine va'z eder, tavsiyelerde bulunur ve emirler verirdi. Hatta o esnada bir askerî birlik göndermek isterse gönderir yahut başka bir şeyin yapılmasını emredecek olursa emreder ve ondan sonra namazgâhtan Medine'ye dönerdi. İnsanlar (sünnete uygun olarak) hep böyle yapıp dururlarken, nihayet ya bir kurban bayramında veya bir ramazan bayramı gününde Mervân b. Hakem ile birlikte namazgâha çıktım. O zaman Mervân, Medîne emîri idi. Namazgâhta Kesîr b. Salt'ın yaptığı minber vardı. Bir de gördüm ki, Mervân namazı kıldırmadan evvel o minberin üzerine yükselmeğe davranıyor! Ben hemen (mâni' olmak için) elbisesinden yakalayıp çektim. O da beni çekti. Nihayet o (benden kurtulup) minbere çıktı ve namazdan evvel hutbe îrâd etti. Ben ona: Vallahi siz (Rasûl'ün sünnetini) değiştirmiş oldunuz, dedim. O: Yâ Ebâ Sa’îd, senin o bildiğin şey gitmiştir (yânî onun hükmü kalmamıştır), dedi. Ben de: Benim bildiğim şey, (dediğine göre) bilmediğim şeyden vallahi daha hayırlıdır, dedim. Bunun üzerine Mervân: Namazdan sonra insanlar (bizi dinlemek üzere) karşımızda oturmayacakları için, ben hutbeyi namazdan önceye aldım, dedi.” (1)
     Bu rivâyetlerde, sahâbîlerin yapmış oldukları hadîs nakillerine itiraz eden kişilerin hadîsleri inkar ettiği anlamı çıkmamalıdır. Ancak burada önemli olan yukarıda geçen sahâbîlerin yaptığı nakillerin dikkate alınmaması esnasında onların gösterdikleri tavırdır. Nitekim onlar rivâyet ettikleri haberlerin Hz. Peygamber’in bir sünneti olduğu ve sünnete de kayıtsız şartsız uymanın gerekliliğini vurgulamışlardır. Bununla birlikte sahâbe asrında sahîh bir rivâyet karşısında bazı kişilerin konuyla ilgili kendi yorumlarına tabi olma eğilimin olduğu da görülmektedir.

     3. Tâbi’ûndan Gelen Rivâyetler
     Bu bölümde ise tâbiûndan olan Abdurrahman b. Yezîd en-Nehaî, Sa’îd b. Müseyyeb, Sa'îd b. Cübeyr, Büşeyr b. Ka’b el-Adevî, Mutarrif b. Abdillah eş-Şihhîr, Muhammed b. Sîrîn, İbn Şihab ez-Zührî, Mekhûl eş-Şâmî, Hassan b. Atiyye, İsmail b. Ubeydillah, Eyyûb es-Sahtiyânî ve Yahyâ b. Ebî Kesîr’den gelen rivayetlere yer vereceğiz.

    1. Ebû İshâk es-Sabi'î (ö. 129/746) anlatıyor: Abdurrahman b. Yezîd en-Nehaî (ö. 83/702) ihramlı bir kişiyi, üzerinde elbiseleri bulunduğu halde gördü ve onu, elbiselerini giymekten nehyetti. Bunun üzerine ihramlı olan kişi dedi ki: "Bana, elbiselerimi çıkarmamı emreden Allah'ın kitabından bir ayet getir!" Abdurrahman b. Yezîd de ona şu ayeti okudu: "Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun (Haşr, 59/7)" (2)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Buhârî, ‘Îdeyn, 6. Bazı farklılıklarla bkz. Müslim, Salâtu’l-‘Îdeyn, 9.
2) İbn Abdilberr,Câmi'u Beyâni'l-İlm, s. 430.
~~~~ * ~~~~

     2. Abdurrahman b. Harmele (ö. 145/762)’nin rivâyetine göre; bir adam (mescidde bulunan) Sa’îd b. Müseyyeb’in(ö. 94/713) yanına, hacca -veya umreyegitmek üzere vedalaşmaya gelince (Sa’îd) ona; “Namaz kılmadıkça ayrılma! Çünkü Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ezandan sonra mescidden, (yine) mescide dönmeyi isteyerek bir ihtiyacı için çıkacak kimse hariç, sadece münafık çıkar.” dedi. (Adam): “Arkadaşlarım Harre’de (beni bekliyorlar.)” diyerek (mescidden) çıkıp, gitti. Sa'îd onu sürekli anarak tenkîd edip durdu. Nihayet kendisine, onun bineğinden düşüp uyluğunun kırıldığı haberi verildi.” (1)

     3. Sa'îd b. Cübeyr (ö. 95/713) bir gün Resulullah (s.a.s.)’den bir hadîs rivâyet ettiğinde, adamın biri; “Allah’ın kitabında buna muhalif (ters) olan şeyler var!” dedi. (Bunun üzerine Sa'îd) şöyle karşılık verdi: “Allah, Allah! Ben sana Rasûlullah (s.a.s.)’den hadîs rivâyet ediyorum, sen ise Allah’ın kitabı ile ona ta’rizde bulunuyorsun! Rasûlullah (s.a.s.) Allah'ın kitabını senden daha iyi bilirdi.” (2)

     4. Mücâhid b. Cebr (ö. 101-104/719-723) anlatıyor: Büşeyr b. Ka’b el-Adevî (ö. 81-90/701-709) İbn Abbâs'a geldi ve hadîs rivâyet ederek: Resûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurdu, Resûlüllah (s.a.s.) böyle buyurdu... demeye başladı. İbn Abbâs ise onun hadîs rivâyetine kulak vermiyor; ona bakmıyordu. Bunun üzerine Büşeyr: Ey İbn Abbâs! Sana ne oluyor da benim hadîsime kulak vermiyorsun! Ben sana Resûlüllah (s.s.s.)’den hadîs rivâyet ediyorum, sen ise dinlemiyorsun? dedi. İbn Abbâs şu cevabı verdi: Bir zamanlar biz bir kimseyi: “Resulüllah (s.a.s.) şöyle buyurdu...” derken işittik mi gözlerimiz hemen ona yönelir, kulaklarımızı ona verirdik. Ne zaman ki insanlar her önüne gelenden hadîs rivâyet etmeye başlayınca, bildiğimiz hadîslerin dışındakilerini almamaya başladık. (3)

    5. Eyyûb es-Sahtiyânî (ö. 131/749) anlatıyor: Bir adam Mutarrif b. Abdillah eş-Şihhîr’e (ö. 95/713) şöyle dedi: “Bize Kur’ân’dan başka bir şeyi anlatmayın.” Bunun üzerine Mutarrif ona şu cevabı verdi: Allah’a yemin olsun ki biz Kur’ân’a alternatif bir şeyi irâde ediyor değiliz. Fakat bizler, Kur’ân’ı bizden daha iyi bilen kimseyi irâde ediyoruz.”

     6. Katâde (ö. 117/735) ’nin rivâyetine göre Muhammed b. Sîrîn (ö. 110/729) bir adama, Hz. Peygamber (s.a.s.) ’den bir hadîs rivâyet etti. Adam da; “Falan şöyle şöyle söyledi” dedi. Bunun üzerine İbn Sîrîn şöyle karşılık verdi: “Ben sana Hz. Peygamber’den hadîs rivâyet ediyorum, sen ise ‘Falan falan şöyle şöyle söyledi’ diyorsun! Seninle ebediyyen konuşmayacağım!” (4)

     7. Evzâ’î Mekhûl eş-Şâmî’nin (ö. 112/730) şöyle dediğini rivâyet etmektedir: “Sünnetin Kitab’a olan ihtiyacından daha fazla, Kur’ân’ın sünnete ihtiyacı vardır.” (5)
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Dârimî, Mukaddime, 40.
2) Dârimî, Mukaddime, 50.
3) Müslim, Mukaddime, 7.
4) Dârimî, Mukaddime, 40.
5) İbn Abdilberr,Câmi'u Beyâni'l-İlm, s. 433; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, I, 81.
~~~~ * ~~~~

     8. Ebû Bekr el-Hüzelî (ö. 167/783) anlatıyor: İbn Şihab ez-Zührî (ö. 124/741) bana dedi ki “Hadîsi seviyor musun?” Ben de evet dedim. Bunun üzerine “Onu adamların erkek olanları sever, kadın olanları da sevmez.” dedi. (1)

     9. Evzâ’î (ö. 157/774), Hassan b. Atiyye’den (ö. 130/748) şöyle söylediğini nakletmektedir: Resûlullah (s.a.s.)’e vahiy nazil oluyor, Cebrâil (a.s.)’da bu vahyi tefsîr edip açıklayan sünneti ona haber veriyordu” (2)

     10. Heysem b. İmrân (ö. 199/814) İsmail b. Ubeydillah’ın (ö. 131/748) şöyle dediğini rivâyet etmektedir: “Kur’ân’ı ezberlediğimiz gibi Allah’ın Resûlünün hadîsini de ezberlememiz gerekir. Çünkü Allah Teâlâ “Resûl size neyi getirirse onu alınız! (Haşr, 59/7)” buyurmaktadır. (3)

     11. Evzâ’î Eyyûb es-Sahtiyânî’nin(ö. 131/749) şöyle dediğini rivâyet etmektedir: “Bir kimseye hadîs rivâyet ettiğinde, bunu bırak da Kur’ân’dan anlat derse; o kişi haktan sapmıştır.” (4)

     12. Evzâ’î Yahyâ b. Ebî Kesîr’in (ö. 132/749) şöyle dediğini rivâyet etmektedir: “Sünnet Kitab’a hükmeder; Kitab, sünnete hükmetmez. (Sünnet Kur’ân’da olmayan şeyleri hüküm olarak belirler, ancak Kur’ân sünnette olmayan şeyleri hüküm olarak belirlemez.)” (5)

     Sonuç
     Hz. Peygamber döneminde Müslümanlardan bazılarının onun verdiği kararlar karşısında tereddüt geçirdiği bir vakıadır. Ortaya çıkan bu durumu önlemek ve Hz. Peygamber’in bağlayıcılık taşıyan sözlerinin Allah’ın sözleri ile aynı değerde olduğunu belirtmek üzere hem Kur’ân hem de Hz. Peygamber’in kendisi açıklamalarda bulunmuştur. Bu itibarla Hz. Peygamber’in zamanında az da olsa karşı gelmelerin olduğunu, kendisinden sonra da bu düşüncenin var olabileceğini sezerek buna dair uyarılarda bulunduğunu görmekteyiz. Bu uyarıların tonunun zaman zaman sertlik içerdiğini de söyleyebiliriz.
~~~~ * ~~~~
     Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Hasen b. Abdirrahmân er-Râmehurmûzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl beyne’r-Râvî ve’l-Vâ’î, (thk. Muhammed Accâc el-Hatîb), Dâru’l-Fikr, Beyrût, 1391/1771, s. 179; Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrût, 1405/1985, s. 57; İbn Abdilberr,Câmi'u Beyâni'lİlm, s. 247; Hâkim, el-Medhal ilâ Kitâbi’l-İklîl, (thk. Fuâd Abdulmun’im Ahmed), Dâru’d-Da’ve, elİskenderiyye, tsz., s. 27; Hatîb el-Bağdâdî, Şerefu Ashâbi’l-Hadîs, (thk. Mehmed Said Hatiboğlu), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991, s. 70.
2) İbn Abdilberr, Câmi'u Beyâni'l-İlm, s. 433.
3) Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, I, 72.
4) Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, I, 86.
5) İbn Abdilberr,Câmi'u Beyâni'l-İlm, s. 433; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, I, 81.
~~~~ * ~~~~

     Hz. Peygamber’in vefatından sonraki zamanlarda sahâbenin hadislere uymayanlara karşı çok sert bir tavır gösterdikleri görülmektedir. Nitekim onlara göre buhadisler Hz. Peygamber’in sünnetini içermektedir ve sünnete tabi olmak da Allah’ın bir emridir. Dolayısıyla birçok sahâbînin yer yer görülen hadis / sünnet karşıtları ile mücadele içinde olduklarını söyleyebiliriz.
     Tâbiûna gelince, onların da bu konuda oldukça hassas olduğunu görmekteyiz. Zira hadis / sünnet karşıtlığı bunların zamanında daha da belirgin bir durum almıştır. Bu sebeple tâbiûndan olan âlimlerin hadis / sünnet karşıtları ile mücadeleye sahâbîlerden aldıkları terbiye ile devam etmişlerdir.
     Tebliğde sunmuş olduğumuz rivayetler muvacehesinde hadis / sünnet karşıtlığının Hz. Peygamber devrine kadar uzandığı görülmektedir. Hz. Peygamber bu davranışa sert bir karşılık vermiş, O’nun öğrencileri olan sahâbîler de hocalarının eğilimini devam ettirmişlerdir. Hatta direk olarak hadis / sünnet karşıtlığı anlamına gelmeyen meselelerde bile aynı tavrı göstermişlerdir. Sahâbenin öğrencileri olan tâbiûn nesli de hocalarından gördüklerini devam ettirmişlerdir.
     Elbetteki konu ile ilgili vermiş olduğumuz örnekler bunlarla sınırlı değildir. Tebliğ çerçevesindeki sınırlı bir araştırma ile bu örnekleri tespit etmiş bulunmaktayız. Yapmış olduğumuz bu çalışmanın daha geniş bir araştırmanın başlangıcı olabileceği tavsiyesini hadis talebelerinin gündemine arz ediyoruz.

     Kaynakça:
* Abdurrezzâk, Ebu Bekr Abdurrezzâk b. Hemmam es-San’ânî, el-Musannef, (thk. Habîbu’r-Rahmân el-‘Azamî), I-XI, el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 1403.
* Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1413/1992.
* Beyhakî, Ahmed b. Hüseyn Ebû Bekr, Sünenü'l-Kübrâ, (thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ), I-, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrût, 1424/2003.
* Bezzâr, Ebû Bekr Ahmed b. Amr, Müsned (el-Bahru’z-Zehhâr), (thk. Mahfûzurrahman Zeynullah, Âdil b. Sa’d, Sabrî Abdilhâlik), I-XVIII, Mektebetü’l-Ulûm ve’lHikem, Medîne,1988-2009.
* Buhârî, Muhammed b. İsmâîl, Sahîh, (thk. Mustafa Dîb el-Buğâ), I-V, Dâru’l-Ulûmi’l İnsâniyye, Dımeşk, 1413/1993.
* Dârimî, Abdullah b. Abdirrahmân, Sünen, I-II, Çağrı Yayınları, 1992, 1413.
* Ebû Avâne, Ya'kûb b. İshâk el-İsferâînî, el-Müsnedu's-Sahîhi'l-Muharrec alâ Sahîhi Müslim, (thk. Komisyon), I-XX, el-Câmi'atu'l-İslâmiyye, 1435/2014.
* Ebû Dâvud, Süleymân b. el-Eş’âs, Sünen, I-IV, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992/1413.
* Ebû Ya'lâ, Ahmed b. Ali el-Mevsılî, Müsned, (thk. Hüseyn Selim Esed), I-XIII, Dâru'lMe'mûn li't-Turâs, Dımeşk, 1404/1984.
* Hâkim e-Nisâbûrî, Muhammed b. Abdillah, el-Müstedrek ale’s-Sahîheyn, (thk: Mustafa Abdulkâdir ‘Atâ), I-V, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2009.
* -----------, el-Medhal ilâ Kitâbi’l-İklîl, (thk. Fuâd Abdulmun’im Ahmed), Dâru’d-Da’ve, el-İskenderiyye, tsz.
* Hatîb el-Bağdâdî, Ahmed b. Alî Ebû Bekr, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, (thk. Ebû İshâk İbrahim b. Mustafa), I-II, Mektebetü İbni Abbâs, Mısır, 2002.
* -----------, Şerefu Ashâbi’l-Hadîs, (thk. Mehmed Said Hatiboğlu), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
* Humeydî, Ebû Bekr Abdullah b. ez-Zübeyr, Müsned, (thk. Hasan Selîm), I-II, Dâru’sSakâ, Dımeşk, 1996.
* İbn Abdilberr, Ebû Ömer Yûsuf b. Abdillah b. Muhammed en-Nemerî, Câmi'u Beyâni'lİlm ve Fadlihi, Dâru İbn Hazm, Beyrût, 1327/2006.
* -----------, et-Temhîd limâ fî’l-Muvatta mine’l-Meânî ve’l-Esânîd, (thk. Mustafa b. Ahmed el-Alevî, Muhammed Abdulkebîr el-Bekrî), I-XXIV, Vizâretü Umumi’lEvkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, Mağrib, 1387. 
* İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr, Kitâbu'l-Musannef fî'l-Ahâdîsi ve'l-Âsâr, (thk: Kemâl Yûsuf el-Hût), I-VII, Mektebetü'r-Rüşd, Riyâd, 1409.
* İbn Kuteybe Abdullah b. Müslim, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrût, 1405/1985.
* İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd, Sünen, I-II, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
* Mâlik b. Enes, Muvatta, I-II, Çağrı Yayınları, 1992/1413.
* Ma’mer b. Râşid el-Ezdî, Câmi’ (Abdurrezzâk’ın Musannef’i ile birlikte), (thk. Habîburrahman el-‘Azamî), el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrût, 1403.
* Müslim b. Haccâc, Sahîh, (thk. Muhammed Fuâd Abdulbâkî), I-III, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
* Nesâî, Ahmed b. Şu’ayb, Sünenü’l-Kübrâ, (thk. Hasen b. Abdulmun’im Şalebî), I-X, Müessesetü’r-Risâle, Beyrût, 1421/2001.
* er-Râmehurmûzî, Hasen b. Abdirrahmân, el-Muhaddisu’l-Fâsıl beyne’r-Râvî ve’l-Vâ’î, (thk. Muhammed Accâc el-Hatîb), Dâru’l-Fikr, Beyrût, 1391/1771.
* eş-Şâfi’î, Muhammed b. İdrîs, Müsned, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrût, tsz.
* et-Taberânî, Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemu’l-Kebîr, (thk. Hamdî b. Abdilmecîd), IXXV, Mektebetü İbn Teymiyye, Kâhire, tsz.
* -----------, Mu'cemu'l-Evsat, (thk. Târık b. İvedillah, Abdulmuhsin b. İbrahim), I-X, Dâru'l-Harameyn, Kâhire, tsz.
* Tahâvî, Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, (thk. Şu’ayb elArnaût), I-XV, Müessesetü’r-Risâle, 1415/1994.
* Tayâlisi, Ebû Dâvud, Müsned, (thk. Muhammed b. Abdilmuhsin et-Türkî), I-IV, Dâru Hicr, Mısır, 1419/1999.
* Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, Sünen, I-V, Çağrı Yayınları, 1992/1413.
* Ulu, Arif, Hz. Peygamber ve Beddua, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2016.
 
bus

Hiç yorum yok:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...