Âl-i İmrân Suresi
89, 90 ve 91. Ayet-i Kerimelerin
Meal ve Tefsirleri
- Âl-i İmrân Suresi 89. Ayet-i Kerimenin Meali:
- Âl-i İmrân Suresi 89. Ayet-i Kerimenin Tefsiri:
- Âl-i İmrân Suresi 90. Ayet-i Kerimenin Meali:
- Âl-i İmrân Suresi 90. Ayet-i Kerimenin Tefsiri:
Bu anlayıştan hareketle âyetin iniş sebebi hakkında şu açıklamalar getirilmiştir:
a) Ehl-i kitap Hz. Muhammed’in peygamber olarak geleceğine inanıyorlardı, fakat o Allah’ın elçisi olduğunu açıklayınca onu inkâr ettiler; daha sonra da her fırsatta ona saygısızlıkta bulunarak, getirdiği mûcizeleri inkâr ederek verdikleri sözü bozarak ve müminlere tuzak kurarak küfürlerine küfür kattılar.
b) Yahudiler Hz. Mûsâ’ya iman ediyorlardı, fakat Hz. Îsâ’yı ve İncil’i inkâr ederek küfre düştüler; daha sonra da Hz. Muhammed’i ve Kur’an’ı inkâr ederek küfürlerine küfür eklediler.
c) İman edenlerden bazıları dinden dönüp Mekke’ye gittiler; sonra orada kalıp Hz. Muhammed’in hezimetini bekleyeceklerini açıklayarak küfürlerini daha da arttırdılar.
d) Bir grup irtidad etti, sonra samimi olmadıkları halde İslâm’a dönme isteğinde olduklarını açıkladılar, yüce Allah onların bu ikiyüzlülüğünü küfür olarak niteledi (Zemahşerî, I, 200; Râzî, VIII, 130-131).
Taberî’ye göre âyetin başı ve sonu dikkate alındığında, burada kastedilenlerin yahudiler olduğu yorumunun daha kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır (III, 342).
Önceki âyette imandan sonra küfre dönenlerin tövbe edip yola gelmeleri halinde tövbelerinin kabul edileceğinin bildirilmesine ve İslâm âlimleri arasında defalarca küfre dönülmüş olsa da şartlarına uygun tövbenin kabul edileceği görüşünün hâkim olmasına karşılık, bu âyette küfürlerini arttıranların tövbelerinin asla kabul edilmeyeceğinin ifade edilmiş olması müfessirleri değişik yorumlara yöneltmiştir:
a) Bu âyette ve 86. âyette İslâm dinine düşmanlıkta aşırı gitmeleri sebebiyle kalplerine küfür mührü vurulmuş muayyen bir mürtedler topluluğu kastedilmiş olup, bunlara tövbe nasip olmayacağı anlaşılmaktadır.
b) İnkârda ileri gidenler zaman zaman hakikate karşı direnmelerinden ötürü bir rahatsızlık duyarlar ve bu his onları bazı günahlardan ve kötülüklerden kaçınmaya sevkeder. İşte âyet Allah’a içtenlikle inanıp hak yola girmedikleri sürece, ruhu inkârdan arındırmayan bu tür pişmanlıklarının onları kurtaran bir tövbe yerine geçmeyeceğini haber vermektedir.
c) İnkâr bataklığında ısrarla ilerleyen bazı insanların yanlış tutum ve davranışları ruhlarını öylesine kuşatır ki, Kur’an’ın kalbin mühürlenmesi diye ifade ettiği noktaya varırlar; işte bu durumda tövbeye yönelmek isteseler de psikolojik engeller sebebiyle hakkı kabule yanaşmazlar ve kabule lâyık bir tövbede bulunamazlar.
d) Burada maksat yürekten değil sadece sözle tövbe edenlerdir.
e) Burada kastedilenler önceki âyetin kapsamına girdikten, yani inkâra dönüşünden ötürü tövbe ettikten sonra tekrar küfre dönenler, kabul edilmeyecek olan tövbe de önceki aşamada yapılan tövbedir. Bir başka anlatımla tekrar inkârcılığa dönüş daha evvel yapılan tövbeyi iptal etmektedir.
f) Burada “küfür” kelimesi “ölüm”den kinayedir, dolayısıyla tövbelerinin kabul edilmeyeceği bildirilenlerden maksat kâfir olarak ölenlerdir.
f) Burada “küfür” kelimesi “ölüm”den kinayedir, dolayısıyla tövbelerinin kabul edilmeyeceği bildirilenlerden maksat kâfir olarak ölenlerdir.
g) Bu âyette kendilerinden söz edilenler küfürlerinde ısrar edip ancak ölümle yüz yüze gelince tövbeye kalkışanlardır, ki bu tür tövbenin kabul edilmeyeceği başka bir âyette de açıkça belirtilmiştir (bk. Nisâ 4/18).
h) Burada daha önce zikri geçen Ehl-i kitap’tan söz edilmektedir; “tövbe”den maksat günahlardan tövbedir; âyet onların Resûlullah’ın peygamber olduğunu inkârda ısrar ettikleri sürece günahlardan tövbe etmelerinin bir yarar sağlamayacağını bildirmektedir (İbn Atıyye, I, 469-471; Zemahşerî, I, 201; Râzî, VIII, 131-132; Kurtubî, IV, 130-131; Reşîd Rızâ, III, 366-369; tövbe konusunda bk. Nisâ 4/17-18; Furkān 25/70-71).
Bize göre bu yorumların ilk ikisi daha makul görünmektedir.
- Âl-i İmrân Suresi 91. Ayet-i Kerimenin Meali:
- Âl-i İmrân Suresi 91. Ayet-i Kerimenin Tefsiri:
a) Bu kimseler dünyada iken çok büyük hayırlar yapmış olsalar ve onların sevabını karşılık göstererek kendilerini kurtarmak isteseler bile bunun yararı olmayacaktır, çünkü inkâr üzere ölmeleri onların sevaplarını iptal etmiştir.
b) Bu bir temsildir, burada kurtuluş için verebilecekleri ve bilfiil sahip oldukları bir karşılıktan söz edilmemekte, böyle bir imkânları olsaydı dahi şeklinde bir var sayıma göre âkıbetlerinin ne kadar kötü olacağı ve hiçbir kurtuluş çaresi bulamayacakları anlatılmaktadır (İbn Atıyye, I, 470-471; Râzî, VIII, 131-133; Âlûsî, III 351-356; Reşîd Rızâ, III, 370). Bu anlayıştan hareketle âyete şöyle mâna verilebilir: “… yeryüzünün bütün altınları bile onların fidyelerini karşılayamaz” (Muhammed Esed, I, 107).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 626-628
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 626-628
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder