11 Mayıs 2021 Salı

ORUÇ İLMİHALİ / ORUCU BOZAN ve BOZMAYAN ŞEYLER

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40


ORUÇ İLMİHALİ
Üçüncü Bölüm
Oruçla İlgili
Fıkhî Hükümler

     III. ORUCU BOZAN ve BOZMAYAN ŞEYLER
     Orucun esas yapısını oluşturan yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durma esaslarından birinin ihlal edilmesi ile oruç bozulur. Başlanan ve hangi sebeple olursa olsun bozulan orucun kaza edilmesi gerekir. Ramazan orucunun bozulması halinde ise orucu bozan işlemin çeşidine göre ya hem kaza, hem kefaret ya da sadece kaza gerekir.
     Orucu bozan şeyleri anlatmadan önce kaza ve kefaret kavramlarına kısaca değinmek yararlı olacaktır.
     “Kaza” sözlükte -diğer anlamları yanında- “yerine getirmek” demektir. Dinî bir terim olarak ise yine sözlük anlamı doğrultusunda, zamanında usulüne göre yerine getirilemeyen veya başlandıktan sonra bozulan namaz, hac ve oruç gibi ibadetlerin, başka bir zamanda yerine getirilmesi demektir. “Kefaret” sözlükte örtmek, yok etmek, ortadan kaldırmak demektir.
     Dinî bir terim olarak ise işlenen bir takım günahların, meydana gelen kusur ve eksikliklerin Allah Teâlâ tarafından affedilmesi için yine O’nun tarafından belirlenmiş bazı vesileler demektir.
     Kefaretler başlıca; oruç kefareti, zıhâr kefareti (1) , katl (adam öldürme) kefareti (2) ve yemin kefareti (3) olmak üzere dört çeşittir. Biz burada sadece oruç kefaretinden kısaca söz edeceğiz.

     Oruç kefareti;
     Ramazan ayında herhangi bir özür bulunmaksızın orucunu kasten kendi isteği ile bozan kimseye gereken kefarettir. Ramazan orucundan başka oruçların bozulması ile kefaret gerekmez. Oruç kefareti, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulaması ile düzenlenmiştir. (Buhârî, “Savm”, 30)
     Buna göre, oruç kefareti; köle azat etmek (4) veya peş peşe iki kamerî ay oruç tutmak ile buna güç yetiremiyorsa altmış Müslüman fakirin birer gün doyurulması ile yerine getirilmiş olur. Yemek yedirmek yerine yemeğin ücretini ödemek de geçerlidir.
     Kefaretin tahakkuk etmesi için orucu kasten kendi isteği ile bozmaktan başka ayrıca, Ramazan orucuna imsaktan önce niyet etmiş olmak ve niyetten önce veya sonra, hastalık gibi oruç tutmamayı / bozmayı gerektiren bir durumun ortaya çıkmamış olması gerekir. Aksi takdirde yalnızca kaza gerekir.
     Bilinçli bir Müslümanın, dinen geçerli bir mazeret yok iken kasıtlı olarak Ramazan orucunu bozması uzak bir ihtimal olarak görülmelidir. Kefaret ile birlikte ayrıca tövbe etmek ve bir daha aynı günahı işlememek gerekir. Kefaret orucu ara verilmeden peş peşe tutulmalıdır. Bu sebeple, kadınların hayız (aybaşı) halleri dışında herhangi bir sebeple bir gün de olsa ara verilecek olsa yeniden başlamak gerekir. Bu sebeple kefaret orucu tutacak olanların, başlamadan önce oruç tutmalarının mümkün olmayacağı zamanları dikkate almaları gerekir. Bundan dolayı özellikle, kefaret orucu günlerinin hiçbir şekilde Ramazan orucu günleri ile oruç tutulmayan bayram günleri (Ramazan Bayramının birinci günü ve Kurban Bayramının dört günü) ile çakışmaması gerekir.
     Bir Ramazanda birden fazla veya birkaç Ramazanda mazeretsiz olarak bozulan oruçların tamamı için bir kefaret gerekir. Kaza ve kefaret kavramları hakkında kısaca bilgi verdikten sonra şimdi orucu bozan ve bozmayan şeylere geçebiliriz.
     Orucu bozan şeyler hem kazayı, hem de kefareti gerektirenler ve yalnızca kazayı gerektirenler olmak üzere iki kısımda incelenir.

     1. Hem Kaza Hem Kefaret Gerektiren Şeyler
     Orucu bozup hem kazayı hem de kefareti gerektiren şeyler, geçerli bir özür olmaksızın aşağıdakilerden birini bilerek, kasten ve irade ile yapmak orucu bozar, hem kaza ve hem de kefaret gerektirir. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın tanıdığı bir ruhsat bulunmaksızın Ramazan orucunu bozan bir kimse bütün yılı oruçla geçirse yine de bunu ödemiş olmaz.” (Ebû Dâvûd, “Sıyam”, 38)
     Bunlar temelde iki başlık altında toplanır:
     a) Cinsel İlişkide Bulunmak
     Oruçlu iken cinsel ilişkide bulunmak her iki taraf için de kaza ve kefareti gerektirir. Konu ile ilgili olarak Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
     Peygamberin (s.a.s.) yanında oturuyorduk. Bir adam çıkageldi ve
— “Ey Allah’ın Rasûlü, helak oldum!” dedi. Rasûlullah,
— “Neyin var?” diye sorunca adam,
— “Oruçlu iken eşimle cinsel ilişkide bulundum” diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasûlullah, — “Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?” diye sordu. Adam;
— “Hayır!” dedi. Rasûlullah;
— “Altmış fakiri doyurabilir misin?” dedi. Adam yine;
— “Hayır” dedi. Rasûlullah bir şey söylemedi, aradan bir müddet geçti. Biz konuyu müzakere ediyorduk ki Rasûlullah, ağzına kadar hurma dolu bir sepet getirdi. Hz. Peygamber, “Soru soran adam nerede”? dedi. Adam;
— “Soru soran benim” deyince Rasûlullah;
— “Şunu al ve sadaka olarak dağıt” buyurdu. Bu sefer adam;
— “Benden daha fakir birine mi ya Rasûlullah? Allah’a yemin ederim ki, Medine vadisinde benim ev halkımdan daha fakir bir ev halkı yoktur” dedi.
     Adamın bu sözleri üzerine Rasûlullah azı dişleri görünecek şekilde güldü ve
— “Hurmaları kendi ev halkına yedir” buyurdu. (Buhârî, “Savm”, 30; “Hibe” 20, “Nafakât”, 13, “Keffârat”, 2-4; Müslim, “Sıyam”, 81; Ebû Dâvûd, “Tahâre”, 123, “Savm”, 37; bk.. Tirmizî, “Savm”, 23)
     Cinsel ilişkinin orucu bozup hem kaza hem de kefareti gerektirdiği konusunda bütün mezhepler ittifak halindedirler ve hepsinin dayandığı delil yukarıdaki hadistir. Kefaret hakkında bu hadisten başka delil yoktur.

     b) Gıda veya Gıda Hükmünde Olan Bir Şey Almak
     Yemek, içmek, her türlü alkollü içki ve uyuşturucu maddelerin alınması ve kullanılması bu kategoriye girer. “Yemek”, normal olarak yenilen pişmiş, çiğ veya kurutulmuş her çeşit et ve et ürünleri, her türlü sebze ve meyve, her türlü hububat ve bunlardan elde edilen ürünleri kapsamına alır. Hanefiler bir şey yiyip içerek Ramazan orucunu bozan kimseyi cinsel ilişkide bulunmak suretiyle orucunu bozan kimsenin durumuna benzetmişlerdir. Şafiîlere göre kefaret sadece cinsel ilişkide bulunan kimse için gerekir. Yiyip içerek orucunu bozan kimse, günahkâr olur, ancak kefaret gerekmez sadece kaza gerekir. (Şirazî, II, 610; Şirbinî, II, 178)

     2. Yalnız Kazayı Gerektiren Şeyler
     Aşağıdakilerden birini yapmak orucu bozar, kefaret gerektirmez, sadece kaza etmeyi gerektirir:
     a) Hata ile bir şey yemek ve içmek. Mesela oruçlu olduğu hatırında olan bir kimsenin abdest alırken boğazına su kaçırması orucu bozar, sadece kazayı gerektirir.
     b) Kabuklu fındık, kabuklu badem, kâğıt, pamuk gibi şeyleri bilerek, kasten yutmak. Bunları yapmak şeklen bir şey yemek anlamı taşıyorsa da gıdalanma ve beslenme niteliği taşımadığı için kefaret gerekmez.
     c) Buruna alınan suyun, dişe konan ilacın içeriye kaçması.
     d) Dişler arasında kalan büyük kırıntıyı yutmak. (Nohut tanesi kadar olan şey çok, daha küçük olan ise az kabul edilmiştir.)
     e) Buğday veya susam tanesi kadar bir şeyi ağza dışarıdan alıp yemek / yutmak.
     f) Henüz vakit var zannı ile fecrin / tan yerinin ağarmasından sonra veya güneş battı zannı ile henüz güneş batmadan iftar etmek. Çünkü hataen yeme ve içme söz konusudur.
     g) Orucu bozan şeyleri bir başkasının zorlaması ile yapmak kazayı gerektirir.
     h) İsteyerek ağız dolusu kusmak ve isteyerek kusmuğu yutmak.
     Peygamberimiz (s.a.s.); “Kim irade dışı kusarsa orucu bozulmaz, kim isteyerek kusarsa orucu bozulur ve kazası gerekir” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 25)

     3. Orucu Bozmayan Şeyler
     Bilerek ve isteyerek yapılması halinde orucu bozan şeyler unutarak yapıldığında oruç bozulmaz. Bu konuda Ramazan orucu ile diğer oruçlar arasında fark yoktur. Unutularak yapıldığında bu eylemler sırasında oruçlu olduğunu hatırlayan kimse derhal oruca aykırı olan işi terk edip oruca devam eder. Oruçlu olduğunu hatırlar ve yine devam ederse bilerek ve isteyerek orucunu bozmuş olur. Bu genel prensipten sonra orucu bozmayan bazı şeyleri maddeler halinde sıralayalım:
     a) Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, cinsel ilişkide bulunmak. Hz. Peygamber (s.a.s.); “Kim oruçlu iken unutarak yerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirmiş ve içirmiştir” (Buhârî, “Savm”, 26) buyurmuştur. (Benzeri için bk. Tirmizî, “Savm”, 26) Unutarak yiyen içen kimse, oruç tutmaktan aciz değil ise oruçlu olduğunu kendisine hatırlatmak gerekir, hatırlatmamak mekruhtur. Eğer oruç tutmaktan aciz ise hatırlatmamak daha iyidir. 
     b) Düşünmek veya bakmak sureti ile menisini getirmek. Ancak böyle yapan kimse günahkâr olur.
     c) Göze sürme çekmek. Hz. Peygamber (s.a.s.) Ramazanda oruçlu iken sürme kullanmıştır. (Tirmizî, “Savm”, 30)
     d) Diş fırçası veya misvak kullanmak. Peygamberimiz oruçlu iken dişlerini misvak ile temizlerdi. (Tirmizî, “Savm”, 29)
     e) Ağzı çalkaladıktan sonra ağızda kalan yaşlığı tükürükle birlikte yutmak, genizden burun içine gelen akıntıyı yutmak.
     f) Dişlerin arasından çıkan ve mideye ulaşmayacak kadar küçük olan kırıntıyı yutmak.
     g) Boğaza ve genze kaçırmamak kaydıyla ağzı çalkalamak, burna su çekmek.
     h) Yıkanmak, yüzmek.
     ı) Eşini öpmek. (Tirmizî, “Savm”, 31)
     i) Vücuduna koku sürünmek.
     j) Boğaza duman ve toz gibi şeylerin girmesi. Çünkü bunlardan sakınmak mümkün değildir. * Sigara ve benzeri şeylerin dumanını isteyerek içine çekmek orucu bozar ve hem kaza, hem kefaret gerekir.
     k) İradesi dışında ağız dolusu kusmak.
     l) İsteyerek ağız dolusundan az kusmak.
     m) Kusmuğu istemeden yutmak.
     n) İsteyerek ağız dolusu kusmak ve isteyerek kusmuğu yutmakla oruç bozulur ve kaza gerekir. 
     o) Cünüp olarak sabahlamak.
     p) İhtilam olmak. Oruçlu iken rüyada ihtilam olmak orucu bozmaz. Peygamberimiz (s.a.s.) ِ

     "Üç şey orucu bozmaz: Kan aldırmak, (istem dışı) kusmak ve ihtilam olmak” (Tirmizî, “Savm”, 24) Buraya kadar fıkıh ve ilmihal kitaplarında zikredilen orucu bozan ve bozmayan şeyleri kısaca zikrettik. Ancak tedavi amaçlı eylemlere ve bunların orucu bozup bozmadıkları konusunda adı geçen kaynaklarda yer alan görüşlere değinmedik. Çünkü teknoloji ve tıbbın gelişmesi ile hem pek çok yeni tedavi yöntemi ortaya çıkmış, hem de öteden beri başvurula gelen yöntemlerin orucu bozup bozmayacağı noktasından fıkıh kıstaslarına göre yeniden değerlendirilmeleri imkânı doğmuştur. Bu bakımdan orucu bozup bozmamaları bakımından bazı muayene ve tedavi yöntemlerinin yeniden ele alınıp değerlendirilmesi gerekmiştir. Bu sebeple Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, konuyu ele alarak görüşüp değerlendirmiş ve karara bağlamıştır.

     Söz konusu kararın (5) ilgili maddelerini aynen aktarıyoruz:

     4. Orucu Bozup Bozmamaları Bakımından Bazı Muayene ve Tedavi Yöntemleri
     a) Astım Hastalarının Kullandığı Sprey
     Akciğer hastalarının kullandıkları spreyden, bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok az bir miktar ağza sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes boruları civarında emilerek yok olmaktadır. Bundan geriye bir miktarın kalıp tükürük ile mideye ulaştığı konusunda kesin bir bilgi de yoktur. Abdest alırken ağızda kalan su ile kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir. Halbuki oruçlu, abdest alırken ağzına verdiği sudan geri kalan miktarın mideye ulaşması halinde orucun bozulmayacağı konusunda hadis (Dârimî, “Savm”, 21) ve İslâm bilginlerinin icmaı vardır.
     Ayrıca, misvaktan bazı kırıntıların ve kimyevi maddelerin mideye ulaşması kaçınılmaz olduğu halde, Hz. Peygamber’in oruçlu iken misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır. (Buhârî, “Savm”, 27; Tirmîzî, “Savm”, 29)
     Diğer taraftan, “kesin olarak bilinen, şüphe ile bozulmaz” kaidesi gereğince, mideye ulaşıp ulaşmadığı konusunda şüphe bulunan bu şeyle oruç bozulmaz. Bu itibarla astımlı hastaların, sağlığı oruç tutmalarına uygun olup başka bir hastalıkları da yoksa rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz.

     b) Göz Damlası
     Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali bulunmaktadır. Bu bilgiler, yukarıdaki bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, göz damlası orucu bozmaz.

     c) Burun Damlası
     Tedavi amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 ’tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu miktarda, mazmazada (ağzı çalkalamakta) olduğu gibi affedilmiştir.

     d) Dilaltı Hapı
     Bazı kalp rahatsızlıklarında dilaltına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dilaltı kullanmak orucu bozmaz.

     e) Endoskopi, Kolonoskopi Yaptırmak, Makat veya Ferçten Ultrason Çektirmek
     Midedeki hastalığı tespit amacıyla mideyi görüntülemek veya mideden parça almak için yaptırılan endoskopide, ağız yoluyla mideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonlardaki hastalığı teşhis etmek amacıyla, bağırsak içini görüntülemek veya parça almak için yapılan kolonoskopide, makattan bağırsaklara cihaz gönderilmekte ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonoskopide, hemen daima, endoskopide de genellikle, incelenecek alanın temizliğini sağlamak amacıyla cihaz içinden su verilmektedir.
     Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makat veya ferçten ultrason çektirmek; yeme, içme anlamına gelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su verildiği için oruç bozulur. Ancak söz konusu işlemlerde cihazların kullanımı sırasında sindirim sistemine su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan bir madde girmemesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason çektirmek orucu bozmaz.

     f) İdrar Kanalının Görüntülenmesi, Kanala İlaç Akıtılması
     İdrar kanallarına giren cihazlar veya akıtılan ilaçlar orucu bozmaz.

     g) Anestezi
     Acı ileten sinir yolları üzerinde iletimin değişik seviyelerde engellenmesi anestezi oluşturmaktadır. Lokal, bölgesel ve genel anestezi olmak üzere, üç türlü anestezi vardır. Küçük ameliyatlarda ameliyat bölgesinin yakın çevresine iletimi engelleyen ilaçların verilmesi ile oluşan anesteziye sınırlı uyuşturma denir. Vücudun daha geniş bölgeleri, örneğin belden aşağısı veya bir yarısı iletimin omurilik düzeyinde engellenmesi için omuriliğe veya omuriliğe varmadan geniş bir sinir grubunun oluşturduğu bağlantı yerleri üzerine ilaç verilerek oluşturulan anesteziye bölgesel anestezi denir. Hastanın uyutulup ağrının duyulması beyin düzeyinde engellenirse bu tür anesteziye genel anestezi denir.
     Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır. Nefes yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme - içme anlamı da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel anestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresince serum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, sınırlı uyuşturma, orucun sıhhatine engel değildir. Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.

     h) Kulak Damlası ve Kulağın Yıkattırılması
     Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
     Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa damlatılan ilaç, kulak içerisinde emileceği için, ilaç ya hiç mideye ulaşmayacak ya da çok azı ulaşacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu miktar oruçta affedilmiştir. Ancak kulak zarının delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması halinde oruç bozulur.

     ı) Fitil Kullanmak, Lavman Yaptırmak
     Ağrı kesici, ateş düşürücü olarak veya diğer bazı amaçlarla makattan; mantar ve bazı kadın hastalıklarının tedavisinde ferçten fitil kullanılmaktadır. Lavman, tıbbî operasyon öncesi veya kabızlıkta kalın bağırsak da bulunan dışkının, anüsten içeriye, sıvı verilerek dışarı çıkarılmasıdır. Sindirim sistemi, ağızla başlayıp anüsle sona eren, sindirim borusu ile sindirim bezlerinden oluşur. Sindirim borusu ise, ağızla başlar. Ağzın gerisinde yutak bulunur. Sonra yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak, rektum ve anüs gelir. Sindirim ince bağırsaklarda tamamlanmaktadır. Kalın bağırsaklarda ise, sadece su, glikoz ve bazı tuzlar emilmektedir. Kadının ferci ile sindirim sistemleri arasında ise bir bağlantı bulunmamaktadır. Bu itibarla kadınların fercinden kullanılan fitiller, orucu bozmaz.
     Makattan kullanılan fitiller ise, her ne kadar sindirim sistemine dâhil olmakta ise de, sindirim ince bağırsaklarda tamamlandığı, fitillerde gıda verme özelliği bulunmadığı ve makattan fitil almak yemek ve içmek anlamına gelmediği için, orucu bozmaz. Lavman yaptırmak konusunda ise, iki durum söz konusudur; kalın bağırsaklarda su, glikoz ve bazı tuzlar emildiği için, gıda içeren sıvının bağırsaklara verilmesi veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde verilen suyun bağırsakta kalması durumunda oruç bozulur.
     Ancak, suyun bağırsaklara verilmesinden sonra bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi durumunda, verilen su ile birlikte bağırsaklarda bulunan dışkının dışarıya çıkarıldığı ve bu esnada emilen su da, çok az olduğu için oruç bozulmaz.

     i) İğne Yaptırmak, Hastaya Serum ve Kan Vermek
     İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve / veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar.
     Hastaya serum veya kan verilmesi de, aynı hükme tabidir.

     j) Diyaliz
     Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi ve hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir. Periton diyalizi, karın boşluğuna verilen özel bir solüsyon aracılığı ile, hastanın kendi karın zarı kullanılarak kanın zararlı maddelerden arındırılması ve sıvı dengesinin sağlanması işlemidir. Hemodiyaliz ise, kanın vücut dışında bir makine yardımı ile temizlenip vücuda geri verilmesi işlemidir. Kan bir iğne aracılığı ile hastanın kolundan alınır. Hemodiyaliz makinesi, “diyalizör” denen bir filtreden kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre eder. Filtre edilen temiz kan ikinci bir iğne ile hastanın damarına geri verilir. Bu işlem yapılırken bazen, gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir. Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur.

     k) Anjiyo Yaptırmak
     Halk arasında anjiyo olarak bilinen operasyon, teşhise yönelik (anjiyografi) ve tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır. Anjiyografi vücut damarlarının görüntülenmesi demektir. Damar içine damarların görünür hale gelmesini sağlayan ve “kontrast” madde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adı verilen filmler elde edilir. Anjiyografi sayesinde organları besleyen damarlar görüntülenerek damar hastalıkları veya bu damarlardan beslenen organlara ait tanı koydurucu bilgiler edinilir.
     Tedaviye yönelik olarak uygulanan anjiyonun klasik yöntemi anjiyoplastidir. Bu ise, dar veya tam tıkalı damarların “balon” ya da “stent” denilen özel araçlarla tekrar açılması için yapılır. Bu bilgiler ışığında gerek anjiyografi, gerekse “anjiyoplasti” operasyonlarında yemek ve içmek anlamı bulunmadığından, oruç bozulmaz.

     l) Biyopsi Yaptırmak
     Tahlil amacıyla vücudun herhangi bir organından parça alınması (biyopsi), orucu bozmaz. m) Kan Vermek Kan vermenin orucu bozup bozmayacağı konusunda, Hz. Peygamber’den rivayet edilen “Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur” (Ebû Dâvûd, “Sıyam”, 28) hadisinden hareketle bazı İslâm bilginleri kan vermekle orucun bozulacağını söylemişlerdir. Din bilginlerinin çoğunluğu ise, Hz. Peygamber’in oruçlu iken hacamat olduğuna dair rivayeti (Buhârî, “Savm”, 32; Ebû Dâvûd, “Sıyam”, 29) esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağını söylemişlerdir.
     Bu iki hadis ve diğer rivayetler birlikte değerlendirildiğinde, “Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur” hadisinin “hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır.” şeklinde anlaşılmalıdır.
     Zira hacamat yapan kişi emerek kanı aldığı için boğazına kan kaçma ihtimali, hacamat yaptıranın ise zayıf düşeceğinden yeme içme zorunda kalma ihtimali bulunmaktadır. Nitekim Enes b. Malik de, hacamat yaptırmanın oruçluyu zayıf düşüreceğinden dolayı hoş karşılanmadığını söylemiştir. (Buhârî, “Savm”, 32)
     Bu itibarla, oruçlu iken kan vermek orucu bozmaz.

     n) Merhem ve İlaçlı Bant
     Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz.

     4. Oruç ile İlgili Bazı Meseleler
     a) Devamlı olarak uzun yola gidenler oruç ibadetini nasıl yerine getirir?
     Dinen yolcu sayılan kimseler, isterlerse Ramazan orucunu erteleyebilir, daha sonra imkân bulunca tutamadığı oruçlarını kaza ederler. İkinci bölümde açıklandığı gibi yolculuk orucu ertelemek için bir mazerettir. (Bakara, 2/185) Bu mazeret devam ettiği sürece ruhsat da devam eder. Bu tür mazereti olanlar namazlarını erteleyemezler, ancak seferi sayıldıkları sürece dört rekâtlı farz namazları iki rekât olarak kılarlar. 

     b) Yıkanmak ve denize girmek orucu bozar mı?
     Ağız veya burundan su alıp yutulmadıkça, oruçlu kimsenin yıkanması veya denize girmesi orucuna zarar vermez. Peygamberimiz Ramazan’da imsaktan sonra yıkanmıştır. (Buhârî, “Savm”, 22)

     c) Parfüm ve kolonya kullanmak orucu bozar mı?
     Parfüm veya kolonya kullanmak orucu bozmaz.

     d) Oruçlu kimse diş tedavisi yaptırabilir mi?
     Oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak dişlerini tedavi ettirmesi veya çektirmesi orucu bozmaz. Ancak tedavi esnasında, kan veya tedavide kullanılan maddelerden herhangi bir şeyin yutulması orucu bozar.

     e) Makyaj yapmak veya yaptırmakla oruç bozulur mu?
     Krem sürmek, makyaj yapmak veya yaptırmakla oruç bozulmaz.

     f) Oruçlu kimse akupunktur yaptırabilir mi?
     Akupunktur; vücutta belirli noktalara iğne batırmak suretiyle çeşitli hastalıkları tedavi etme metodudur. Akupunktur uygulanması halinde, vücudun beslenmesi, gıda alması söz konusu olmadığından, akupunktur yaptırmak orucu bozmaz.

     g) Üç ayların (Recep, Şaban, Ramazan aylarının) aralıksız olarak oruçla geçirilmesinin dinî hükmü nedir?
     Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Recep ve Şaban aylarında ise; Hz. Peygamber’in diğer aylara oranla daha fazla nafile olarak oruç tuttuğu ikinci bölümde beyan edilmişti. Ancak Recep ve Şaban aylarında Hz. Peygamber’in aralıksız oruç tuttuğuna dair sahih kaynaklarda herhangi bir rivayet bulunmamaktadır. Bu itibarla, Recep ve Şaban aylarının aralıksız olarak oruçlu geçirilip Ramazan ayına eklenerek peş peşe üç ay oruç tutulmasının dinî bir dayanağı yoktur.

     h) Kaza oruçlarının aralıksız olarak tutulması gerekir mi?
     Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla, kazaya kalan oruçlar oruç tutulması mekruh olan günler dışında, ardı ardına veya ayrı olarak tutulabilir.

     ı) Uçakla seyahat edenler iftar zamanlarını nasıl belirlerler?
     Seyahate çıkan Müslümanın, imsak ve iftarını bulunduğu yerin takvimine göre yapması gerekir. Uçakla seyahat eden oruçlu kişi de, aynı prensibe göre uçuş esnasında uçağın üzerinde bulunduğu yere göre imsak ve iftar yapmalıdır.

     i) Nafile oruç tutan bir Müslüman bir yemeğe davet edildiği zaman orucunu bozabilir mi? Müslümanın davetine icabet etmek dinî bir görevdir. Bu itibarla bir yemeğe davet edilen Müslüman, davete katılıp orucunu bozabilir, hatta bozması daha uygun olur. Sahabe-i kiram’dan Peygamberimizin yanında nafile orucu bozanlar olmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 34-35)

     j) Güneşin hiç batmadığı veya gece ve gündüzün oluşmadığı yerlerde yaşayan Müslümanlar nasıl oruç tutarlar?
     Vakitleri güneş veya ayın hareketlerine göre belirlenen namaz, oruç ve hac gibi belirli vakitlerde yerine getirilen ibadetler, vakitlerin normal oluştuğu beldeler dikkate alınarak düzenlenmiştir. Güneşin hiç batmadığı ve şafağın hiç kaybolmadığı veya gündüzün 24 saatten fazla devam ettiği yörelerde yaşayan Müslümanlar vaktin normal olduğu en yakın beldeyi esas alarak oruçlarını tutarlar.
     Bunun delili şu hadis-i şeriftir: Sahabeden Nevvâs b. Sem’ân şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s.), Deccal’dan söz etti. Bunun üzerine, “Ey Allah’ın Rasûlü! O yeryüzünde ne kadar kalacak?” diye sorduğumuzda buyurdu ki: “40 gün kalacak. Bir günü bir sene gibidir. Bir günü bir ay gibidir. (Başka) bir günü de bir cuma günü gibidir. Diğer günleri ise (şu anki) günleriniz gibidir. Ya Rasûlallah! Bu bir sene gibi olan günde bir günlük namaz kâfi gelir mi, dedik. O, “hayır o günü (normal günlere göre) takdir edin buyurdu...” (Müslim, “Fiten”, 110)

Notlar:
1) Zıhar kefareti: Bir kimsenin eşini, kendisiyle evlenmesi ebediyen haram olan bir kadına benzeterek mesela “Sen bana annem gibisin” demesi sebebi ile gerekli olan kefarettir. Bu kefareti yerine getirmedikçe eşi ile cinsel ilişkide bulunması haramdır. Tıpkı oruç kefaretinde olduğu gibi; (Köleliğin geçerli olduğu eski dönemler için bir köle azat etmekle veya ) peş peşe iki kameri ay oruç tutmakla, buna gücü yetmiyorsa altmış fakire sabah-akşam yemek yedirmekle yerine getirilmiş olur.
2) Katil (adam öldürme) Kefareti: Bir Müslümanı ya da İslâm ülkesine yaşayan bir gayrimüslimi hataen öldüren kimseye gereken kefarettir. (Köleliğin geçerli olduğu eski dönemler için, Müslüman bir köle azat etmekle veya) peş peşe iki ay oruç tutmakla yerine getirilir.
3) Yemin kefareti: İleriye dönük bir işle ilgili olarak yaptığı yemini tutmayıp bozan kimseye gereken kefarettir. (Köleliğin geçerli olduğu eski dönemlerde bir köle azat etmekle veya) on fakiri sabah akşam yedirmek yahut orta hallisinden giydirmekle yerine getirilir.
4) Bu şart köleliğin geçerli olduğu eski dönemler için söz konusu idi.
5) Din İşleri Yüksek Kurulunun 20.02.2005 tarihli kararı.

9 Mayıs 2021 Pazar

ORUÇ İLMİHALİ /ORUÇLA İLGİLİ FIKHİ HÜKÜMLER

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40


ORUÇ İLMİHALİ
Üçüncü Bölüm
Oruçla İlgili
Fıkhî Hükümler

     I. ORUCUN FARZLARI
    “Farz”, kesin ve bağlayıcı dinî bir delil ile yapılması istenen iş (fiil, amel) demektir. Farz oluş, bir fiilin / amelin bizzat yerine getirilme yükümlüğünü ifade ettiği gibi, yerine getirilen fiilin / amelin kendi içinde gözetilmesi gereken yapısal zorunlulukları da ifade eder. Mesela farz olan bir ibadetin, Allah’ın iradesine uygun olarak yerine getirilebilmiş olması için Allah’ın yapılmasını zorunlu kıldığı işlemlere o ibadetin farzları denir.
     Farzlar, şartlar ve rükünler olmak üzere iki kısma ayrılır: “Şart”, hükmün varlığı kendine dayanan şeydir. Şart bulunmazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması hükmün bulunmasını gerektirmez.
     Mesela, abdest almak namazın şartıdır. Abdest alınmadan kılınan namaz geçerli olmaz. Ancak abdest almak, namazın kılınmış olduğu anlamına gelmez. Abdest alınarak namaz kılmakla namaz yükümlülüğü yerine getirilmiş olur.
     “Rükün” ise ibadetleri ya da akitleri meydana getiren aslî unsurları ifade eder. Mesela, namaz ibadetinde kıyam, kıraat, rükû ve secde rükündür. Yine hac ibadeti için Arafat’ta vakfe ve ziyaret tavafı birer rükündür. Şartlar rükünlerden önce yerine getirilir. Şartlar yerine getirilmedikçe rükünlerin yerine getirilmesi bir anlam ifade etmez. İşte oruç ibadetinin de böyle bir takım şartları ve rüknü vardır. Aşağıda önce orucun şartlarını, sonra da rüknünü açıklayacağız.
     Yükümlülük ve yerine getirilmesi açısından oruç; vücubunun (farz olmasının), edasının ve sıhhatinin (geçerli olmasının) şartları olmak üzere üç ana başlık altında incelenebilir.

     1. ORUCUN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
     Orucun bir kimseye farz olması için Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olması gerekir: Müslüman olmayanlara diğer bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadeti de farz değildir. İslâm dininin gerekli kıldığı ibadetler ancak bu dine inanmakla anlam kazanır. Gayr-i Müslim bir kimsenin Müslüman olması halinde, daha önce tutmadığı oruçları -ve diğer ibadetleri- kaza etmesi gerekmez. Çünkü Müslüman olmakla geçmiş günahlar tamamen silinir, yepyeni bir hayata başlanmış olunur.
     Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey Muhammed! İnkâr edenlere söyle: Eğer vazgeçerlerse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Enfâl, 8/38)
     Aklî melekesi yerinde olmayan insan hiçbir ibadet ile sorumlu değildir. Çünkü dinî görevler ile ancak aklî melekesi yerinde olanlar sorumludur.
     Ergenlik çağına gelmeyen çocuklar da oruç tutmakla yükümlü değildir. Çünkü dinî görevler ergenlik çağından itibaren başlar. Namaz ibadetinde de olduğu gibi henüz ergenlik çağına ulaşmamış fakat gücü yeten çocuklara oruç tutturulması uygun olur.
     Şafiî mezhebine göre bir kimseye orucun farz olması için; Müslüman, akıllı, bülûğa ermiş ve mukim olmak, hayız ve nifas halinde olmamak, oruç tutmaya gücü yetmek gerekir. (Şirâzî, II, 586)

     2. ORUCUN EDASININ ŞARTLARI
     Akıllı ve bülûğa ermiş her Müslüman, oruç tutmakla yükümlüdür. Ancak böyle bir kişinin fiilen oruç tutmasının farz olması için hasta, yolcu, ileri düzeyde yaşlı, hamile, emzikli olma ve çok ağır işlerde çalışma gibi bir mazeretin bulunmaması gerekir.

     3. ORUCUN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI
     Orucun geçerli olması için şu şartların bulunması gerekir.
     a) Niyet Etmek
     Niyet, insanın yapacağı işin bilincinde olması demektir. Niyet bütün ibadetlerde temel şarttır. Niyet edilmeden yapılan hiçbir ibadet geçerli değildir. Çünkü ibadet, kulun Allah’ın emri ile sırf O’nun rızasını kazanmak için kendi irade ve bilinci ile yaptığı ameldir. İrade ve bilinç ise niyetsiz gerçekleşmez.
     Orucun esasını oluşturan, “günün belli süresince yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak” işini âdet ya da perhizden ayıran şey niyettir. Hz. Peygamber Efendimiz, “Ameller niyetlere göre değerlendirilir. Herkes için ancak niyet ettiği şey vardır” buyurmuştur. (Buhârî, “Bed’ül-Vahy”, 1)
     Ramazan ayında ve diğer zamanlarda tutulan her oruç için ayrı ayrı niyet etmek gerekir. Çünkü her gün tutulan oruç müstakil bir ibadettir. “Niyet”, yapılması arzu edilen işin zihnen ve kalben bilinmesidir. Buna mutlak niyet denir. Oruç için sahura kalkmak da niyet yerine geçer. Niyetin dil ile ifade edilmesi şart değildir. Fakat dil ile ifadesi menduptur. “Vaktinde tutulan Ramazan orucu” ve “günü belirlenmiş nezir orucu” ile “mutlak nafile oruçlar” için, bunların ne orucu olduğunu belirtmeksizin mutlak olarak oruca niyet etmek yeterlidir. Mesela, Ramazan orucu tutacak olan bir kimse, “Allah için oruç tutmaya niyet ettim” demekle veya içinden geçirmekle niyet etmiş olur. Diğer oruçlar da böyledir. Şafiî mezhebine göre, böyle niyet ancak, nafile oruçlar için geçerli olur. Farz (ve vacip) oruçlara niyet ederken, orucun hangi oruç olduğunu belirlemek gerekir. Mesela Ramazan orucuna niyet ettim” yahut “kazaya kalan falan orucuma niyet ettim”, “adadığım orucu tutmaya niyet ettim”, ”kefaret orucumu tutmaya niyet ettim” şeklinde, tutulacak orucu açıkça belirtmek gerekir. (Şirâzî, II, 600-601)
     Ramazan orucuna yahut muayyen bir adak orucuna, nafile oruç niyeti ile başlansa bile, tutulan oruç Ramazan orucu yahut adak orucu olarak tutulmuş olur. Ramazan ayında yolcu olan bir kimse “Ramazan orucuna” şeklinde değil de sadece “Oruç tutmaya niyet ettim” diye niyet ederse tuttuğu oruç yine Ramazan orucu olarak tutulmuş olur.
     Aynı kimse, Ramazan orucuna değil de kefaret ve Ramazan orucunun kazasına veya adak orucuna niyet ederse Ebû Hanife’ye göre niyetlendiği oruç geçerli olur. İmam Muhammed, İmam Ebû Yusuf ve İmam Şafiî’ye göre, bu oruçlar geçerli olmaz. (Şirâzî, II, 600-601)
     “Niyetin vakti” güneşin batışı ile başlar imsak vaktine kadar devam eder. Genel kural bu olmakla birlikte vaktinde tutulacak Ramazan orucu ile günü belirlenmiş adak oruçları ve mutlak nafile oruçlar için niyetin son zamanı daha da geniştir. Bu oruçlara imsak vaktinden sonra, oruca aykırı bir şey yapmamış olmak kaydıyla o gün zeval vakti öncesine yani öğle ezanına on dakika kalana kadar niyet edilebilir.
     Kaza ve kefaret oruçları ile günü belirlenmemiş adak oruçları için niyetin son vakti, imsaktan hemen önceki vakittir. Niyet imsaktan sonraya bırakılırsa bu oruçlar geçerli olmaz. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s.), “İmsaktan önce niyet etmeyen kimse oruç tutmamış demektir” buyurmuştur. (Nesaî, “Sıyam”, 68)
     Niyet ile imsak arasında bir şey yemek içmek oruca zarar vermez.

     b) Orucu Bozan Şeylerden Sakınmak
     Başlanan bir orucun geçerli olması için, imsaktan güneşin batışına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak gerekir. Orucun anlamına aykırı bu işlerden herhangi birini, güneşin batımından önce yapmakla oruç bozulur.

     c) Hayız veya Nifas Halinde Olmamak
     Hayız veya nifas (loğusalık) halinde bulunan kadınların oruç tutması caiz değildir. Kadınlar Ramazan ayında hayız nedeniyle tutamadıkları oruçlarını daha sonra kaza ederler. Hz. Aişe validemiz şöyle demiştir: “Biz Rasûlullah’ın zamanında hayız olur, sonra temizlenirdik. Hz. Peygamber bize tutmadığımız oruçları kaza etmemizi emreder, kılmadığımız namazlarımızı kaza etmemizi emretmezdi.” (Tirmizî, “Savm”, 67)

     Cünüp bulunmak orucun geçerliliğine zarar vermez. Mesela, geceleyin cinsel ilişki veya ihtilam sebebi ile cünüp olan ve sahurdan önce gusletme imkânı bulamayan kimse cünüp olarak oruca niyet eder. Sonra ilk fırsatta gusleder. Hz. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: “Rasûlullah, eşi ile birlikte olması sebebi ile cünüp iken tan yeri ağarır, sonra gusledip oruç tutardı.” (Buhârî, “Savm”, 22) d)

     Orucu Vaktinde Tutmak
     Oruç gün (yirmi dört saatlik zaman dilimi) içinde gündüz vaktinde tutulur. Bu şart, farz, vacip ya da nafile bütün oruçlar için geçerlidir. Gündüz, sabahleyin tan yerinin ağarmasından (fecr-i sadıktan yani takvimlerdeki imsak vaktinden) itibaren akşamleyin güneşin batmasına kadar geçen süredir.
     Geceleyin tutulan oruç geçerli olmaz. Çünkü Yüce Allah oruca aykırı olan işleri geceleyin yapmayı mubah kılmıştır. Ayette; “Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun” (Bakara, 2/187) buyurularak bu gerçek ortaya konmuştur.
     Ayrıca, orucun farz kılınmasının temel hikmeti olan nefis terbiyesi ve takva, uyku ve dinlenme vakti olan gece vaktinde tutulacak oruçla gerçekleşmez.

     II. ORUCUN SÜNNETLERİ ve MÜSTEHAPLARI
     Yukarıda tutulması sünnet ve müstehap olan oruçlardan söz etmiştik. Burada oruçlu olan bir kimsenin sünnet veya müstehap olan davranışlarını sıralayacağız.

     1. Orucun Sünnetleri
     Orucun sünnetlerini şöyle sıralamak mümkündür:

     a) Sahura Kalkmak
     Sevgili Peygamberimiz, oruç tutulacak günün öncesi tan yeri ağarmadan kalkıp yemek yemeyi tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahurda bereket vardır”. (Tirmizî, “Savm”, 18; İbn-i Mâce, “Sıyam”, 22)
     Sahura kalkmak gündüzün tutulacak oruç için dirençli olmayı sağlayacağından faziletlidir. Nitekim bu durumu Peygamber Efendimiz, “Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca güç kazanınız” diye açıklamıştır. (İbn-i Mâce, “Sıyam”, 22)

     b) Orucu Açtıktan Sonra Dua Etmek
     Allah’ın Rasûlü (s.a.s.) iftar ettikten sonra, “Allah’ım, senin için oruç tuttum, verdiğin rızıkla orucumu açtım, sana güvenip dayandım, sana inandım, susuzluğum gitti, damarlarım ıslandı, inşallah mükâfatım da gerçekleşti” diye dua ederdi. (Ebû Dâvûd, “Savm”, 22)

     c) İftar Etmekte Acele Davranmak
     Peygamberimiz (s.a.s.) güneşin batmış olduğu kesinleştikten sonra ve namazdan önce iftarda acele etmeyi tavsiye etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) “İftar etmekte acele ettikleri sürece insanlar hayır içinde olurlar” buyurmuştur. (Buhârî, “Savm”, 45; Tirmizî, “Savm”, 13)
     İftarın hurma, tatlı ve su gibi şeylerle yapılması müstehaptır. Peygamberimiz (s.a.s.), “Biriniz orucunu açtığı zaman hurma ile açsın. Hurma bulamazsa su ile açsın. Çünkü su temizdir / temizleyicidir.” (Tirmizî, “Savm”, 10)
     Müslüman orucunu bulabildiği herhangi bir gıda maddesi ile açabilir, hadislerde belirtilen şeyler tavsiye niteliğindedir.

     d) Oruçlulara İftar Ettirmek
     Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, iftar ettirdiği kimsenin sevabı kadar sevap ona da yazılır, iftar edenin sevabından da bir şey eksilmez” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 82)

     e) Bedeni Zayıf Düşürecek Davranışlardan Sakınmak
     Gereğinden az yemek, zorunlu bir durum olmadıkça vücudu zayıf düşürüp oruç tutmayı güçleştirecek şeylerden kaçınmak.

     2. Orucun Müstehapları
     “Müstehap” ise bazen yapıp bazen terk ettikleri şeylerdir.
     a) Sahur yemeğini geciktirmek. Bu geciktirme, tan yerinin ağarıp ağarmadığından şüphe edilecek kadar olmamalıdır.
     b) Tan yeri ağardığından şüphe edilmesi halinde bir şey yememek. Şüpheli durumlardan kaçınmak takva gereğidir. Ancak bu durumda olan kimse, bir şeyler yerse o günkü orucu kaza etmesi gerekmez.
     c) Hayız, nifas ve cünüp olanlar için tan yeri ağarmadan önce gusletmek. Böylece gündüz oruçlu iken gusletme sırasında ağızdan ve burundan vücuda su girmesi ihtimali de önlenmiş olur.
     d) Aile fertlerine ve arkadaşlara iyilikte bulunmak.
     e) Yoksul ve düşkünlere bol bol sadaka vermek.
     f) İlimle meşgul olmak, Kur’ân’ı okuyup anlamaya çalışmak.
     g) Özellikle Ramazanın son on gününde itikâfa girmek.

     3. Orucun Mekruhları
     Oruçluya mekruh olan bir takım işler vardır ki onları şu şekilde sıralayabiliriz:
     a) Visal orucu tutmak
     Visal orucu, arada bir şey yemeden, içmeden iki günlük orucu birleştirerek tutmaktır. Ebû Hureyre (r.a.)’nin rivayet ettiğine göre;
     “Rasûlullah (s.a.s.) visal orucu tutmayı yasakladı. Müslümanlardan birisi;
— Ey Allah’ın Rasûlü, siz visal orucu tutuyorsunuz deyince,
— Hanginiz benim gibisiniz? Rabbim beni geceleyin yedirip içiriyor” cevabını verdi. (Buhârî, “Savm”, 49)
     b) Sakız çiğnemek
     Bu, çiğnenen sakızın bir kısmının yahut tamamının mideye kaçma ihtimali ve kişinin orucu bozduğu zannına sebep olabilmesi dolayısı iledir. Misvak ve diş fırçası kullanmak mekruh değildir. Eğer çiğnenen sakızda şeker ve benzeri katkı maddeleri varsa oruç bozulur.
     c) Oruçlu kimsenin, yağ, bal, çorba gibi şeylerin tadına bakması, bir şeyi ağzında çiğnemesi mekruhtur. Zorunluluk olması halinde anne yiyeceği ağzında lokma yapıp bebeğine yedirebilir.
     d) Daha ileri gitme konusunda kendinden emin olmayan kimsenin, eşini öpmesi, okşaması mekruhtur. 

ORUÇ İLMİHALİ / IV. ORUCUN ÇEŞİTLERİ

 DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764

Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
İkinci Bölüm
Orucun Farz Oluşu ve
Çeşitleri

     IV. ORUCUN ÇEŞİTLERİ

     Oruçlar farz, vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere üç kısma ayrılır.

     1. Farz Oruçlar

     Farz oruçlar, “vakti belli olan oruçlar” ve “vakti belli olmayan oruçlar” şeklinde iki kısma ayrılır. Birinci grubu Ramazan oruçları, ikinci grubu ise vaktinde tutulamayan Ramazan oruçlarının kazası ile kefaret oruçlarıdır.

     a) Ramazan Orucu

     Şartlarını taşıyan her Müslüman’ın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de, “Kim bu aya (Ramazan ayına) ulaşırsa onu oruçlu geçirsin” buyurulmuştur. (Bakara, 2/185)

     Dolayısıyla meşru bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayını oruçlu geçirmesi gerekir.

     b) Tutulamayan Ramazan Orucunun Kazası

     “Kaza” zamanında usulüne uygun olarak yerine getirilemeyen namaz, hac ve oruç gibi ibadetlerin, başka bir zamanda yerine getirilmesi demektir. Kaza orucu vaktinde tutulmayan veya tutulamayan veya niyetlendikten sonra herhangi bir sebeple bozulan Ramazan orucunun Ramazan dışında tutulması demektir. Kazaya kalan oruçların tutulması farzdır. Allah Teâlâ, “Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar” buyurmuştur. (Bakara, 2/184) 

     Kazaya kalmış orucu bulunanlar, ilk fırsatta bu oruçlarını kaza etmelidirler. Oruç tutmaya engel meşru bir mazeret sebebi ile Ramazan orucunu tutamayan bir kimse, bu engelin Ramazanda gündüz ortadan kalkması halinde günün kalan kısmını bir şey yemeden içmeden oruçlu imiş gibi geçirir. Çünkü oruç tutanlarla aynı şartları taşımaktadır, bu sebeple onlar gibi davranması gerekir. Ramazanda gündüz bülûğa eren çocuk, Müslüman olan gayr-i müslim, iyileşen hasta, hayız hali biten kadın, yolculuğu sona eren yolcu, şek gününde yiyip içen sonra Ramazanın girmiş olduğunu anlayan kimse ile orucunu kasten bozan kimsenin durumları da böyledir.

     Şafiî mezhebine göre bu kimselerden, günün başında oruç kendisine farz olmamış kimselerin günün kalan kısmını yemeden ve içmeden geçirmeleri müstehaptır. Bununla birlikte bu kimse mazeretli olduğunu bilmeyen kimsenin yanında açıktan yiyip içemez. Çünkü kendisini töhmet altında bırakmış olur. (Şîrazî, II, 587-588)

     Oruç tutması gerekirken oruca hiç başlamayan yahut başladıktan sonra kasten bozanların ise o günü yemeden ve içmeden geçirmeleri gerekir. (Şîrazî, II, 610)

     Ramazan orucunun kazası için belli bir zaman yoktur. Oruç tutmanın yasak olduğu günler dışında yılın her vaktinde kaza orucu tutulabilir. Kaza oruçları peş peşe tutulabileceği gibi, ayrı ayrı günlerde de tutulabilir. Oruç kefaretinde olduğu gibi peş peşe tutulma şartı yoktur.

     Şafiî mezhebine göre, vaktinde tutulmayan bir Ramazan orucunun kazasını yerine getirmeden yeni bir Ramazanın gelmesi halinde kaza ile birlikte ayrıca fidye vermek de gerekir. (Şîrazî, II, 623)

     c) Kefaret Oruçları

     Ramazan orucunu meşru bir mazeret olmaksızın bilerek, hür irade ile bozmanın cezası olarak iki kamerî ay veya altmış gün peş peşe tutulması farz olan oruçtur. Kefaret konusu ile ilgili aşağıda bilgi verilecektir.

     2. Vacip Oruçlar

     Yerine getirilmesi gerekliliğinin kuvveti bakımından farz oruçlardan sonra vacip oruçlar gelir. Vacip oruçlar iki kısımda incelenebilir.

     a) Nezredilmiş Oruçlar “Nezir” sözlükte adamak demektir. Dinî bir terim olarak, Allah Teâlâ’yı yüceltme amacı ile mübah olan bir fiilin yapılmasını insanın üstlenmesi, onu kendine vacip kılmasıdır. Allah’ın rızasını kazanmak maksadı ile İslâmî ölçülere göre ibadet cinsinden olan fakat yerine getirilmesi zorunlu olmayan bir işi yapma konusunda Allah’a söz verilebilir, mesela on gün nafile oruç tutmayı nezrediyorum denilebilir. İnsan, Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla ibadet sayılacak bazı şeyleri kendi kendine vacip kılabilir, bu dinen makbul bir davranıştır. Nezredilen şeyin yerine getirilmesi vaciptir. İşte bu sebeple nezredilen orucun yerine getirilmesi vacip olur. Nezredilen oruç için gün belirlenirse, mesela falan ayın falan gününde oruç tutacağım denilirse bu nezir muayyen nezir olur ve belirlenen günde tutulması gerekir. Böyle bir belirleme yapılmamışsa nezredilen oruç Ramazan ayı ile oruç tutmak yasak olmayan günler dışında her zaman tutulabilir.

     b) Başlanıp Bozulan Nafile Oruçların Kazası

     Başlanan nafile bir ibadeti tamamlamak vacip olur. Tamamlanmadan bozulan böyle bir ibadetin kaza edilmesi gerekir. Bu sebeple başlanan ve bozulan nafile orucun kazası da vaciptir. Şafiî mezhebine göre başlanan nafile ibadetlerin tamamlanması vacip olmadığı için tamamlanmadan bozulan nafile orucun kazası gerekmez. (Şirbinî, II, 186)

     c) Hac Kurbanı Yerine Tutulan Oruç

     Temettü veya kıran hedyi (kurbanı) kesmesi vacip olan ancak kurbanlık hayvan bulamayan veya bulup da satın alma imkânı olmayan kimselerin, üç gün hac sırasında, yedi gün de hacdan sonra olmak üzere toplam on gün oruç tutmaları gerekir. Konuyla ilgi ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Hacca kadar umreden yararlanan kişi, kolayına gelen bir kurban kessin. (Kurban alma imkânı) bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüzde (memleketinizde) olmak üzere tam on gün oruç tutsun.” (Bakara, 2/196)

     İlk üç günlük orucun hac ayları içinde, ihrama girdikten sonra ve Kurban Bayramı’ndan önce tutulması gerekir. Bu üç günlük orucun peş peşe tutulması daha faziletli ise de şart değildir. Üç gün oruç tutulduktan sonra, kurban kesme günlerinde henüz tıraş olmadan kurban kesme imkânı doğarsa kurban kesilmesi gerekir. Kurban kesme imkânı bulunması halinde oruç tutmak kurban kesmek yerine geçmez. Ancak tıraş olduktan (ihramdan çıktıktan) veya kurban kesme günlerinden sonra kurban kesme imkânı elde etmekle kurban kesmek gerekmez.

     Yaşlılar ile tedavisi imkânsız hastalığı olanların, oruç yerine fidye vermeleri caiz olmaz. Bu durumda olanlar, kurban kesmeden ve oruç tutmadan ihramdan çıkabilirler. Ancak -yapılan hac çeşidine göre- biri kıran veya temettü kurbanı, diğeri de kurban kesmeden ihramdan çıkmaları sebebi ile ceza kurbanı olmak üzere zimmetlerinde iki kurban borcu kalır. Daha sonra imkân bulduklarında bu kurbanları kestirirler.

     Hacdan sonra tutulması gereken yedi günlük orucun Mekke’den ayrılmadan tutulması mümkün ise de, döndükten sonra tutulması daha faziletlidir. Bu yedi günlük orucun peş peşe tutulması daha iyi olmakla birlikte şart değildir.

     3. Nafile (Tatavvu’) Oruçlar

     “Nafile oruçlar” farz ve vacip olmayarak fazladan tutulan oruçlardır. Rasûlullah’ın tutmaya devam ettiği nafile oruçlara “mesnun oruçlar”, bazen tutup bazen ara verdiği oruçlara da “mendup / müstehap oruçlar” denir. Bir de zamanı ve miktarı oruç tutan tarafından belirlenen nafile oruçlar vardır ki bunlara mutlak nafile oruçlar denir. Yasak günler dışında dileyen dilediği kadar tutar. Aşağıda mesnun ve mendup olan nafile oruçları sıralayacağız.

     a) Aşure Orucu

     Muharrem ayının onuncu gününde tutulan mesnun oruçtur. Hz. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: “Kureyşliler cahiliye döneminde Aşure gününde oruç tutarlardı. Rasûlullah (s.a.s.) de bu orucu tutardı. Medine ye hicret ettikten sonra da tutmaya devam etti ve ashabına da tutmalarını emretti. Ramazan orucu farz kılınınca dileyen bu orucu tuttu, dileyen terk etti.” (Müslim, “Sıyam”, 113)

     Bir hadis-i şerifte Rasûlullah şöyle buyurmuştur: “Aşure orucu sebebi ile Allah’ın geçmiş yıldaki günahları affetmesini bekliyorum.” (Tirmizî, “Savm”, 48) Yalnızca Aşure günü oruç tutulması Yahudilere benzeme endişesi ile mekruh görülmüş, Muharrem ayının 10. günü ile birlikte 9. veya 11. günününü de oruçlu geçirmek tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) Muharrem ayının sadece 10. günü oruç tutmamış (Tirmizî, “Savm”, 50) ve “Muharremin 9. ve 10. günü oruç tutunuz. Yahudilere muhalefet ediniz” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 49)

    b) Pazartesi-Perşembe Orucu

     Üsame b. Zeyd şöyle demiştir: “Allah’ın Rasûlü (s.a.s.) pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Bunun sebebi sorulunca ’Kulların amelleri pazartesi ve perşembe günleri Allah’a arz edilir’ dedi.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 60)

     c) Eyyam-ı Bîd Orucu

     Her aydan üç gün oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Bu üç günün “eyyam-ı bîd”a denk getirilmesi daha iyidir. Kamerî ayaların 13, 14 ve 15. günlerine “eyyam-ı bîd” denir. Bu günlerde oruç tutmak menduptur. Sahabilerden Milhân el-Kaysi “Rasûlullah bize bîd günlerinde yani her ayın 13, 14 ve 15’inde oruç tutmamızı söylerdi” dediği rivayet edilmiştir. (Ebû Dâvûd, “Savm”, 68) Ebû Hureyre (r.a.) de bu konuda şöyle demiştir: “Dostum (Hz. Muhammed s.a.s.) bana her aydan üç gün oruç tutmamı, iki rekât kuşluk namazı ve uyumadan önce de vitir namazı kılmamı tavsiye etti.” (Buhârî, “Savm”, 59)

     d) Şevval Ayı Orucu

     Kamerî aylardan Şevval ayında tutulan altı günlük bir oruçtur. Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim Ramazanı oruçla geçirir peşinden de buna Şevval ayında tutacağı altı günlük orucu eklerse bütün yılı oruçlu geçirmiş gibi olur.” (Müslim, “Sıyam”, 204)

     e) Haram Aylarda Tutulan Oruçlar

     Kur’ân’ın “Haram Aylar” (eşhûr-i hurûm) diye atıfta bulunduğu Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarının perşembe, cuma ve cumartesi günlerinde ve ayrıca Zilhicce ayının ilk on gününde tutulan oruçlardır. Bu oruçların tutulması da mendup / müstehaptır. Peygamber Efendimiz bu oruçlar ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç Allah’ın ayı Muharrem’de tutulan oruçtur.” (Müslim, “Sıyam”, 202; Tirmizî, “Savm”, 39)

     f) Şaban Ayı Orucu

     Rasûlullah Şaban ayında çokça oruç tutardı. Hz. Aişe’nin (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasûlullah oruç tuttu mu ’bir daha bırakmayacak’ derdik. Bırakınca da ’bir daha tutmayacak’ derdik. Allah’ın Rasûlünün Ramazan ayından başka bir ayı tam olarak oruçlu olarak geçirdiğini görmedim. Yine onun hiçbir ayda Şaban ayında olduğu kadar (nafile) oruç tuttuğunu görmedim.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 59)

     g) Dâvud Orucu

     Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak esasına dayanır. Bu isimlendirme Hz. Davud’un uygulaması esas alınarak sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından yapılmıştır. Bolca nafile oruç tutmak isteyen sahabi Abdullah b. Amr’a Peygamberimiz bu yöntemi tavsiye etmiştir. Sahabeden Abdullah b. Amr şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) bana şöyle dedi:

     — “Haber aldığıma göre sen geceleri namaz kılarak, gündüzleri de oruç tutarak geçiriyormuşsun.”

     — “Evet, ya Rasûlallah!” dedim. Rasûlallah;

     — “Bazen oruç tut, bazen tutma, geceleri hem namaz kıl, hem uyu. Çünkü bedeninin senin üzerinde hakkı vardır, eşinin senin üzerinde hakkı vardır, ziyaretçilerinin (misafirlerinin) senin üzerinde hakkı vardır. Her aydan üç gün oruç tutman sana yeter” dedi.

     Ben artırılmasını istedim o da artırdı.

     — “Ya Rasûlallah! Benim gücüm yerinde” dedim. O,

     — “Haftada üç gün oruç tut” dedi. Ben yine ısrar ettim, o ısrar etti. Ben yine;

     — “Ya Rasûlallah! Benim gücüm yerinde” dedim, Bu sefer o;

     — “Allah’ın peygamber’i Davud’un orucu gibi oruç tut” dedi.

     — “Ya Rasûlallah! Davud orucu nedir?” diye sordum. 

     — “Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı” dedi.

     h) Arefe Günü Orucu

     Peygamberimiz (s.a.s.), “Allah’tan, arefe günü tutulacak orucun bir önceki yılda işlenen günahlar ile bir sonraki yıla ait günahlara kefaret olmasını umarım.” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 45) “Hac yapanlar Arefe günü oruç tutmazlar.” (Tirmizî, “Savm”, 46)

     4. Mekruh Oruçlar

     a) Tahrimen Mekruh Oruçlar

     Oruç tutmak önemli bir ibadet olarak teşvik edilmiş olmakla birlikte Ramazan Bayramı’nın birinci günü ile Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutmak tahrimen mekruhtur. Bu günlerde oruç tutmanın haram olduğu görüşü de vardır. Anılan günlerde oruç tutulmayışının hikmetini anlamak zor değildir. Bu hikmeti şöyle açıklayabiliriz:

     aa) Ramazan Bayramı bir ay boyunca Allah için oruç tutan müminlerin genel bir ziyafet günü niteliğindedir. Bundan dolayı adına “Fıtr (oruç açma) Bayramı” denmiştir. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah’ın ziyafetine katılmamak anlamına gelir.

     bb) Kurban Bayramı günleri de aynı şekilde ziyafet günleridir. Çünkü kesilen kurbanların etleri misafirlere, yakınlara, komşulara ve fakirlere ikram edilir, zengini ile fakiri ile kesilen kurbanların etlerinden yararlanılır. Bu sebeple bayram günleri boyunca oruç tutulmaz. Bu günlerde oruç tutmak bayramın anlamına ters düşer. Her iki bayramın birinci günlerinde oruç tutulmayacağı Hz. Ömer (r.a.)’in şu ifadesinden anlaşılmaktadır: “Rasûlullah şu iki günde oruç tutmayı yasakladı: Bunlardan biri Ramazan orucunu açtığınız (birinci) bayram günü diğeri ise kurban etlerinden yediğiniz bayram günü.” (Müslim, “Sıyam”, 138)

     Kurban Bayramı’nın 2., 3. ve 4. günlerinde oruç tutulamayacağı konusunda ise Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Arefe günü, Kurban Bayramı günü, teşrik günleri biz Müslümanların bayram günleridir. Bu günler yeme ve içme günleridir.” (Tirmizî, “Savm”, 58)

     Kadınların ay hali (hayız) veya nifas (loğusalık) günlerinde oruç tutmaları haramdır. Tutarlarsa bu oruçlar makbul olmayacağı gibi günahkâr da olurlar.

     b) Tenzihen Mekruh Oruçlar

     1. “Ramazanı Karşılama” Adı Altında Oruç Tutmak

     Ramazanı karşılamak üzere oruç tutmak meşru değildir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Ramazanı karşılama orucu tutanlar olmaktadır. Halbuki Peygamberimiz (s.a.s.) böyle bir oruç tutulmamasını istemiştir: “Ramazandan önce (onu karşılamak amacıyla) oruç tutmayın” (Tirmizî, “Savm”, 1) “Ramazan ayını bir veya iki gün oruç tutarak karşılamayın. Ancak biriniz daha önce oruç tutuyor ve bu oruç da Ramazanın hemen öncesine denk geliyorsa o zaman oruç tutulabilir.” (Tirmizî, “Savm”, 1)

     Bu hadise göre “Ramazana hazırlık olması” amacıyla Ramazandan bir veya iki gün önce oruç tutmak uygun değildir. (bk. Müslim, “Savm”, 21; bk. Buhârî, “Savm”, 14; Tirmizî, “Savm”, 1; Ebû Dâvûd, 11)

     2. Şek Gününde Oruç Tutmak

     Hava bulutlu olduğu için Ramazan hilalinin doğup doğmadığı tespit edilememesi sebebi ile Kamerî aylardan Şaban’ın 29’undan sonraki günün Ramazan ayının ilk günü mü yoksa Şaban ayının son günü mü olduğundan şüphe edilen güne “şek günü” (yevmü’ş-şek=şüpheli gün) denir. Sahabeden Ammar b. Yasir, böyle bir günde kestiği bir koyun etini insanlara ikram etmek isteyince bazı insanların oruç tuttukları için yememeleri üzerine şöyle demiştir:  “Kim şek gününde oruç tutarsa Hz. peygamber’e isyan etmiş olur” (Tirmizî, “Savm”, 1; Ebû Dâvûd, “Savm”, 10) Tirmizî, bu hadisi rivayet ettikten sonra sahabe ve tabiinin büyük çoğunluğunun bu görüşte olduğunu beyan etmiştir.

     Şaban ayının tamamını veya bir kısmını oruçla geçiren kimse Ramazanın başlamasına kadar oruç tutabilir. Bu oruç Ramazan ayını oruçla karşılama anlamına gelmez. Peygamberimiz Ramazan ayı dışında en çok Şaban ayında oruç tutmuştur. Bazen Şaban ayının tamamını tuttuğu ve Ramazan ayına birleştirdiği, bazen hiç tutmadığı, bazen bir kısmını tuttuğu olmuştur. (Müslim, “Savm”, 175-176; İbn Mace, “Savm”, 4; Ebû Dâvûd, “Savm”, 11 ) Günümüzde astronomik hesaplamalar sayesinde şek günü konusunda pek problem bulunmamaktadır. Zira hangi ayın ne zaman girip ne zaman çıkacağı konusunda şüpheye mahal bırakmamaktadır.

     3. On Muharrem Orucu

     Üçüncü bölümde açıklandığı gibi Peygamberimiz Muharrem ayının 9-10. veya 10-11. günlerinde oruç tutmayı tavsiye etmiştir. Ancak Muharrem ayının sadece 10. gününü oruçlu geçirmek mekruhtur. 4. Nevruz ve Mihrican Oruçları İlkbahardaki Nevruz (21 Mart) ve sonbahardaki Mihrican (1)  günlerinde oruç tutmak tenzihen mekruhtur. Zira Mecusîlerin (ateşe tapanların) saygı duyduğu bu günleri gözeterek oruçlu geçirmek, onlara benzemeye çalışmak anlamına gelecektir. Ancak, mutad olarak tutulan oruçların bu günlere denk gelmesi halinde oruç tutmakta bir sakınca yoktur.

     Hacıların Arefe günü oruç tutmaları mekruhtur. Güçsüz ve yorgun düşme ihtimalleri varsa hacıların terviye günü (Zilhiccenin 8.) oruç tutmaları da mekruh görülmüştür. Özellikle cuma gününü seçerek oruç tutmak mekruhtur. Oruç tuttuğu mutad günlere denk gelmesi ya perşembe yahut cumartesi gününü de oruç tutulması halinde cuma günü oruç tutmak mekruh değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.);  “Öncesinde veya sonrasında oruç tutmadıkça sizden biri cuma günü oruç tutmasın” buyurmuştur. (Müslim, “Sıyam”, 147, Tirmizî, “Savm”, 41)

Not:
1) 
günlerinde oruç tutmak tenzihen mekruhtur. Zira 1 İran Mecusîler’inin Nevruz’dan sonra en büyük bayramının adıdır. Mihircan Bayramı, 7. Şemsi ayın 16. günü başlayarak 21. gününe kadar altı gün devam eder. Bu sürenin başlangıcına “mihrican-ı âmme”, sonuncu gününe ise “mihrican-ı hâssa” denir. Bu bayram, Güneş’in “mizan” burcuna girdiği zamana tesadüf eder. Eski Farslılar’ın bu günleri bayram saymaları hakkında çeşitli sebepler rivayet edilmiştir. 

Kitabın bu konudan önceki bölümleri:

cicek-hareketli-resim-0155

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri & Grand Alfa Karadeniz Turu

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri  &  Grand Alfa Karadeniz Turu      5 Gün - 4 Gecelik (3 gece otel konakla...