DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40
ORUÇ İLMİHALİ
İkinci Bölüm
Orucun Farz Oluşu ve
Çeşitleri
IV. ORUCUN ÇEŞİTLERİ
Oruçlar farz, vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere
üç kısma ayrılır.
1. Farz Oruçlar
Farz oruçlar, “vakti belli olan oruçlar” ve “vakti belli olmayan oruçlar” şeklinde iki kısma ayrılır. Birinci grubu Ramazan oruçları, ikinci grubu ise vaktinde tutulamayan Ramazan oruçlarının kazası ile kefaret oruçlarıdır.
a) Ramazan Orucu
Şartlarını taşıyan her Müslüman’ın Ramazan ayında
oruç tutması farzdır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de, “Kim bu aya (Ramazan ayına) ulaşırsa onu oruçlu
geçirsin” buyurulmuştur. (Bakara, 2/185)
Dolayısıyla meşru
bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayını
oruçlu geçirmesi gerekir.
b) Tutulamayan Ramazan Orucunun Kazası
“Kaza” zamanında usulüne uygun olarak yerine getirilemeyen namaz, hac ve oruç gibi ibadetlerin, başka bir zamanda yerine getirilmesi demektir.
Kaza orucu vaktinde tutulmayan veya tutulamayan
veya niyetlendikten sonra herhangi bir sebeple bozulan Ramazan orucunun Ramazan dışında tutulması demektir. Kazaya kalan oruçların tutulması farzdır. Allah Teâlâ, “Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar” buyurmuştur. (Bakara, 2/184)
Kazaya kalmış orucu bulunanlar, ilk fırsatta bu oruçlarını kaza etmelidirler.
Oruç tutmaya engel meşru bir mazeret sebebi ile Ramazan orucunu tutamayan bir kimse, bu engelin Ramazanda gündüz ortadan kalkması halinde günün kalan kısmını
bir şey yemeden içmeden oruçlu imiş gibi geçirir. Çünkü
oruç tutanlarla aynı şartları taşımaktadır, bu sebeple onlar
gibi davranması gerekir.
Ramazanda gündüz bülûğa eren çocuk, Müslüman
olan gayr-i müslim, iyileşen hasta, hayız hali biten kadın,
yolculuğu sona eren yolcu, şek gününde yiyip içen sonra
Ramazanın girmiş olduğunu anlayan kimse ile orucunu
kasten bozan kimsenin durumları da böyledir.
Şafiî mezhebine göre bu kimselerden, günün başında
oruç kendisine farz olmamış kimselerin günün kalan kısmını yemeden ve içmeden geçirmeleri müstehaptır. Bununla
birlikte bu kimse mazeretli olduğunu bilmeyen kimsenin
yanında açıktan yiyip içemez. Çünkü kendisini töhmet altında bırakmış olur. (Şîrazî, II, 587-588)
Oruç tutması gerekirken oruca hiç başlamayan yahut
başladıktan sonra kasten bozanların ise o günü yemeden ve
içmeden geçirmeleri gerekir. (Şîrazî, II, 610)
Ramazan orucunun kazası için belli bir zaman yoktur.
Oruç tutmanın yasak olduğu günler dışında yılın her vaktinde kaza orucu tutulabilir. Kaza oruçları peş peşe tutulabileceği gibi, ayrı ayrı günlerde de tutulabilir. Oruç kefaretinde olduğu gibi peş peşe tutulma şartı yoktur.
Şafiî mezhebine göre, vaktinde tutulmayan bir Ramazan orucunun kazasını yerine getirmeden yeni bir Ramazanın gelmesi halinde kaza ile birlikte ayrıca fidye vermek de
gerekir. (Şîrazî, II, 623)
c) Kefaret Oruçları
Ramazan orucunu meşru bir mazeret olmaksızın bilerek, hür irade ile bozmanın cezası olarak iki kamerî ay veya
altmış gün peş peşe tutulması farz olan oruçtur.
Kefaret konusu ile ilgili aşağıda bilgi verilecektir.
2. Vacip Oruçlar
Yerine getirilmesi gerekliliğinin kuvveti bakımından
farz oruçlardan sonra vacip oruçlar gelir. Vacip oruçlar iki
kısımda incelenebilir.
a) Nezredilmiş Oruçlar
“Nezir” sözlükte adamak demektir. Dinî bir terim olarak, Allah Teâlâ’yı yüceltme amacı ile mübah olan bir fiilin
yapılmasını insanın üstlenmesi, onu kendine vacip kılmasıdır. Allah’ın rızasını kazanmak maksadı ile İslâmî ölçülere
göre ibadet cinsinden olan fakat yerine getirilmesi zorunlu
olmayan bir işi yapma konusunda Allah’a söz verilebilir,
mesela on gün nafile oruç tutmayı nezrediyorum denilebilir.
İnsan, Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla ibadet sayılacak bazı şeyleri kendi kendine vacip kılabilir, bu dinen
makbul bir davranıştır. Nezredilen şeyin yerine getirilmesi
vaciptir. İşte bu sebeple nezredilen orucun yerine getirilmesi vacip olur.
Nezredilen oruç için gün belirlenirse, mesela falan ayın
falan gününde oruç tutacağım denilirse bu nezir muayyen
nezir olur ve belirlenen günde tutulması gerekir. Böyle bir
belirleme yapılmamışsa nezredilen oruç Ramazan ayı ile
oruç tutmak yasak olmayan günler dışında her zaman tutulabilir.
b) Başlanıp Bozulan Nafile Oruçların Kazası
Başlanan nafile bir ibadeti tamamlamak vacip olur. Tamamlanmadan bozulan böyle bir ibadetin kaza edilmesi gerekir. Bu sebeple başlanan ve bozulan nafile orucun kazası
da vaciptir.
Şafiî mezhebine göre başlanan nafile ibadetlerin tamamlanması vacip olmadığı için tamamlanmadan bozulan
nafile orucun kazası gerekmez. (Şirbinî, II, 186)
c) Hac Kurbanı Yerine Tutulan Oruç
Temettü veya kıran hedyi (kurbanı) kesmesi vacip
olan ancak kurbanlık hayvan bulamayan veya bulup da satın alma imkânı olmayan kimselerin, üç gün hac sırasında,
yedi gün de hacdan sonra olmak üzere toplam on gün oruç
tutmaları gerekir. Konuyla ilgi ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Hacca kadar umreden yararlanan kişi, kolayına gelen
bir kurban kessin. (Kurban alma imkânı) bulamayan kimse
üçü hacda, yedisi de döndüğünüzde (memleketinizde) olmak
üzere tam on gün oruç tutsun.” (Bakara, 2/196)
İlk üç günlük orucun hac ayları içinde, ihrama girdikten sonra ve Kurban Bayramı’ndan önce tutulması gerekir.
Bu üç günlük orucun peş peşe tutulması daha faziletli ise
de şart değildir.
Üç gün oruç tutulduktan sonra, kurban kesme günlerinde henüz tıraş olmadan kurban kesme imkânı doğarsa
kurban kesilmesi gerekir. Kurban kesme imkânı bulunması halinde oruç tutmak kurban kesmek yerine geçmez. Ancak tıraş olduktan (ihramdan çıktıktan) veya kurban kesme
günlerinden sonra kurban kesme imkânı elde etmekle kurban kesmek gerekmez.
Yaşlılar ile tedavisi imkânsız hastalığı olanların, oruç
yerine fidye vermeleri caiz olmaz. Bu durumda olanlar,
kurban kesmeden ve oruç tutmadan ihramdan çıkabilirler.
Ancak -yapılan hac çeşidine göre- biri kıran veya temettü
kurbanı, diğeri de kurban kesmeden ihramdan çıkmaları
sebebi ile ceza kurbanı olmak üzere zimmetlerinde iki kurban borcu kalır. Daha sonra imkân bulduklarında bu kurbanları kestirirler.
Hacdan sonra tutulması gereken yedi günlük orucun
Mekke’den ayrılmadan tutulması mümkün ise de, döndükten sonra tutulması daha faziletlidir. Bu yedi günlük orucun
peş peşe tutulması daha iyi olmakla birlikte şart değildir.
3. Nafile (Tatavvu’) Oruçlar
“Nafile oruçlar” farz ve vacip olmayarak fazladan tutulan oruçlardır. Rasûlullah’ın tutmaya devam ettiği nafile
oruçlara “mesnun oruçlar”, bazen tutup bazen ara verdiği oruçlara da “mendup / müstehap oruçlar” denir. Bir de
zamanı ve miktarı oruç tutan tarafından belirlenen nafile
oruçlar vardır ki bunlara mutlak nafile oruçlar denir. Yasak
günler dışında dileyen dilediği kadar tutar.
Aşağıda mesnun ve mendup olan nafile oruçları sıralayacağız.
a) Aşure Orucu
Muharrem ayının onuncu gününde tutulan mesnun
oruçtur. Hz. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: “Kureyşliler cahiliye döneminde Aşure gününde oruç
tutarlardı. Rasûlullah (s.a.s.) de bu orucu tutardı. Medine
ye hicret ettikten sonra da tutmaya devam etti ve ashabına
da tutmalarını emretti. Ramazan orucu farz kılınınca dileyen bu orucu tuttu, dileyen terk etti.” (Müslim, “Sıyam”, 113)
Bir
hadis-i şerifte Rasûlullah şöyle buyurmuştur: “Aşure orucu sebebi ile Allah’ın geçmiş yıldaki günahları affetmesini bekliyorum.” (Tirmizî, “Savm”, 48)
Yalnızca Aşure günü oruç tutulması Yahudilere benzeme endişesi ile mekruh görülmüş, Muharrem ayının 10.
günü ile birlikte 9. veya 11. günününü de oruçlu geçirmek
tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) Muharrem ayının
sadece 10. günü oruç tutmamış (Tirmizî, “Savm”, 50) ve “Muharremin 9. ve 10. günü oruç tutunuz. Yahudilere
muhalefet ediniz” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 49)
b) Pazartesi-Perşembe Orucu
Üsame b. Zeyd şöyle demiştir: “Allah’ın Rasûlü (s.a.s.) pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Bunun sebebi sorulunca ’Kulların amelleri
pazartesi ve perşembe günleri Allah’a arz edilir’ dedi.” (Ebû
Dâvûd, “Savm”, 60)
c) Eyyam-ı Bîd Orucu
Her aydan üç gün oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Bu üç
günün “eyyam-ı bîd”a denk getirilmesi daha iyidir. Kamerî
ayaların 13, 14 ve 15. günlerine “eyyam-ı bîd” denir. Bu
günlerde oruç tutmak menduptur. Sahabilerden Milhân
el-Kaysi “Rasûlullah bize bîd günlerinde yani her ayın 13,
14 ve 15’inde oruç tutmamızı söylerdi” dediği rivayet edilmiştir. (Ebû Dâvûd, “Savm”, 68) Ebû Hureyre (r.a.) de bu konuda
şöyle demiştir: “Dostum (Hz. Muhammed s.a.s.) bana her aydan üç
gün oruç tutmamı, iki rekât kuşluk namazı ve uyumadan
önce de vitir namazı kılmamı tavsiye etti.” (Buhârî, “Savm”, 59)
d) Şevval Ayı Orucu
Kamerî aylardan Şevval ayında tutulan altı günlük bir
oruçtur. Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim Ramazanı oruçla geçirir peşinden de buna Şevval
ayında tutacağı altı günlük orucu eklerse bütün yılı oruçlu
geçirmiş gibi olur.” (Müslim, “Sıyam”, 204)
e) Haram Aylarda Tutulan Oruçlar
Kur’ân’ın “Haram Aylar” (eşhûr-i hurûm) diye atıfta
bulunduğu Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarının perşembe, cuma ve cumartesi günlerinde ve ayrıca Zilhicce
ayının ilk on gününde tutulan oruçlardır. Bu oruçların tutulması da mendup / müstehaptır. Peygamber Efendimiz bu
oruçlar ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç Allah’ın
ayı Muharrem’de tutulan oruçtur.” (Müslim, “Sıyam”, 202; Tirmizî,
“Savm”, 39)
f) Şaban Ayı Orucu
Rasûlullah Şaban ayında çokça oruç tutardı. Hz.
Aişe’nin (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasûlullah oruç tuttu mu ’bir daha bırakmayacak’
derdik. Bırakınca da ’bir daha tutmayacak’ derdik. Allah’ın
Rasûlünün Ramazan ayından başka bir ayı tam olarak
oruçlu olarak geçirdiğini görmedim. Yine onun hiçbir ayda
Şaban ayında olduğu kadar (nafile) oruç tuttuğunu görmedim.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 59)
g) Dâvud Orucu
Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak esasına dayanır.
Bu isimlendirme Hz. Davud’un uygulaması esas alınarak
sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından yapılmıştır. Bolca
nafile oruç tutmak isteyen sahabi Abdullah b. Amr’a Peygamberimiz bu yöntemi tavsiye etmiştir.
Sahabeden Abdullah b. Amr şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) bana şöyle dedi:
— “Haber aldığıma göre sen geceleri namaz kılarak,
gündüzleri de oruç tutarak geçiriyormuşsun.”
— “Evet, ya Rasûlallah!” dedim. Rasûlallah;
— “Bazen oruç tut, bazen tutma, geceleri hem namaz
kıl, hem uyu. Çünkü bedeninin senin üzerinde hakkı vardır, eşinin senin üzerinde hakkı vardır, ziyaretçilerinin (misafirlerinin) senin üzerinde hakkı vardır. Her aydan üç gün
oruç tutman sana yeter” dedi.
Ben artırılmasını istedim o da
artırdı.
— “Ya Rasûlallah! Benim gücüm yerinde” dedim. O,
— “Haftada üç gün oruç tut” dedi. Ben yine ısrar ettim,
o ısrar etti. Ben yine;
— “Ya Rasûlallah! Benim gücüm yerinde” dedim, Bu
sefer o;
— “Allah’ın peygamber’i Davud’un orucu gibi oruç tut”
dedi.
— “Ya Rasûlallah! Davud orucu nedir?” diye sordum.
— “Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı” dedi.
h) Arefe Günü Orucu
Peygamberimiz (s.a.s.), “Allah’tan, arefe günü tutulacak orucun bir önceki yılda işlenen günahlar ile bir sonraki yıla ait günahlara kefaret
olmasını umarım.” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 45)
“Hac yapanlar Arefe günü oruç tutmazlar.” (Tirmizî,
“Savm”, 46)
4. Mekruh Oruçlar
a) Tahrimen Mekruh Oruçlar
Oruç tutmak önemli bir ibadet olarak teşvik edilmiş olmakla birlikte Ramazan Bayramı’nın birinci günü ile
Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutmak tahrimen
mekruhtur.
Bu günlerde oruç tutmanın haram olduğu görüşü de
vardır.
Anılan günlerde oruç tutulmayışının hikmetini anlamak zor değildir. Bu hikmeti şöyle açıklayabiliriz:
aa) Ramazan Bayramı bir ay boyunca Allah için oruç
tutan müminlerin genel bir ziyafet günü niteliğindedir.
Bundan dolayı adına “Fıtr (oruç açma) Bayramı” denmiştir.
Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah’ın ziyafetine
katılmamak anlamına gelir.
bb) Kurban Bayramı günleri de aynı şekilde ziyafet
günleridir. Çünkü kesilen kurbanların etleri misafirlere, yakınlara, komşulara ve fakirlere ikram edilir, zengini ile fakiri ile kesilen kurbanların etlerinden yararlanılır. Bu sebeple
bayram günleri boyunca oruç tutulmaz. Bu günlerde oruç
tutmak bayramın anlamına ters düşer.
Her iki bayramın birinci günlerinde oruç tutulmayacağı Hz. Ömer (r.a.)’in şu ifadesinden anlaşılmaktadır: “Rasûlullah şu iki günde oruç tutmayı yasakladı: Bunlardan biri Ramazan orucunu açtığınız (birinci) bayram
günü diğeri ise kurban etlerinden yediğiniz bayram günü.”
(Müslim, “Sıyam”, 138)
Kurban Bayramı’nın 2., 3. ve 4. günlerinde oruç tutulamayacağı konusunda ise Rasûlullah (s.a.s.) şöyle
buyurmuştur: “Arefe günü, Kurban Bayramı günü, teşrik günleri biz
Müslümanların bayram günleridir. Bu günler yeme ve içme
günleridir.” (Tirmizî, “Savm”, 58)
Kadınların ay hali (hayız) veya nifas (loğusalık) günlerinde oruç tutmaları haramdır. Tutarlarsa bu oruçlar makbul olmayacağı gibi günahkâr da olurlar.
b) Tenzihen Mekruh Oruçlar
1. “Ramazanı Karşılama” Adı Altında Oruç Tutmak
Ramazanı karşılamak üzere oruç tutmak meşru değildir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Ramazanı karşılama orucu tutanlar olmaktadır. Halbuki Peygamberimiz
(s.a.s.) böyle bir oruç tutulmamasını istemiştir: “Ramazandan önce (onu karşılamak amacıyla) oruç
tutmayın” (Tirmizî, “Savm”, 1) “Ramazan ayını bir veya iki gün oruç tutarak karşılamayın. Ancak biriniz daha önce oruç tutuyor ve bu oruç
da Ramazanın hemen öncesine denk geliyorsa o zaman oruç
tutulabilir.” (Tirmizî, “Savm”, 1)
Bu hadise göre “Ramazana hazırlık olması” amacıyla
Ramazandan bir veya iki gün önce oruç tutmak uygun değildir. (bk. Müslim, “Savm”, 21; bk. Buhârî, “Savm”, 14; Tirmizî, “Savm”, 1;
Ebû Dâvûd, 11)
2. Şek Gününde Oruç Tutmak
Hava bulutlu olduğu için Ramazan hilalinin doğup
doğmadığı tespit edilememesi sebebi ile Kamerî aylardan
Şaban’ın 29’undan sonraki günün Ramazan ayının ilk günü
mü yoksa Şaban ayının son günü mü olduğundan şüphe
edilen güne “şek günü” (yevmü’ş-şek=şüpheli gün) denir.
Sahabeden Ammar b. Yasir, böyle bir günde kestiği bir
koyun etini insanlara ikram etmek isteyince bazı insanların
oruç tuttukları için yememeleri üzerine şöyle demiştir: “Kim şek gününde oruç tutarsa Hz. peygamber’e isyan
etmiş olur” (Tirmizî, “Savm”, 1; Ebû Dâvûd, “Savm”, 10)
Tirmizî, bu hadisi rivayet ettikten sonra sahabe ve tabiinin büyük çoğunluğunun bu görüşte olduğunu beyan
etmiştir.
Şaban ayının tamamını veya bir kısmını oruçla geçiren
kimse Ramazanın başlamasına kadar oruç tutabilir. Bu oruç
Ramazan ayını oruçla karşılama anlamına gelmez.
Peygamberimiz Ramazan ayı dışında en çok Şaban
ayında oruç tutmuştur. Bazen Şaban ayının tamamını tuttuğu ve Ramazan ayına birleştirdiği, bazen hiç tutmadığı,
bazen bir kısmını tuttuğu olmuştur. (Müslim, “Savm”, 175-176; İbn
Mace, “Savm”, 4; Ebû Dâvûd, “Savm”, 11 )
Günümüzde astronomik hesaplamalar sayesinde şek
günü konusunda pek problem bulunmamaktadır. Zira hangi ayın ne zaman girip ne zaman çıkacağı konusunda şüpheye mahal bırakmamaktadır.
3. On Muharrem Orucu
Üçüncü bölümde açıklandığı gibi Peygamberimiz Muharrem ayının 9-10. veya 10-11. günlerinde oruç tutmayı
tavsiye etmiştir. Ancak Muharrem ayının sadece 10. gününü oruçlu geçirmek mekruhtur.
4. Nevruz ve Mihrican Oruçları
İlkbahardaki Nevruz (21 Mart) ve sonbahardaki Mihrican (1) günlerinde oruç tutmak tenzihen mekruhtur. Zira Mecusîlerin (ateşe tapanların) saygı duyduğu bu günleri
gözeterek oruçlu geçirmek, onlara benzemeye çalışmak anlamına gelecektir. Ancak, mutad olarak tutulan oruçların
bu günlere denk gelmesi halinde oruç tutmakta bir sakınca
yoktur.
Hacıların Arefe günü oruç tutmaları mekruhtur. Güçsüz
ve yorgun düşme ihtimalleri varsa hacıların terviye günü
(Zilhiccenin 8.) oruç tutmaları da mekruh görülmüştür.
Özellikle cuma gününü seçerek oruç tutmak mekruhtur. Oruç tuttuğu mutad günlere denk gelmesi ya perşembe
yahut cumartesi gününü de oruç tutulması halinde cuma
günü oruç tutmak mekruh değildir. Peygamber Efendimiz
(s.a.s.); “Öncesinde veya sonrasında oruç tutmadıkça sizden
biri cuma günü oruç tutmasın” buyurmuştur. (Müslim, “Sıyam”,
147, Tirmizî, “Savm”, 41)
Not:
1) günlerinde oruç tutmak tenzihen mekruhtur. Zira 1 İran Mecusîler’inin Nevruz’dan sonra en büyük bayramının adıdır. Mihircan Bayramı, 7. Şemsi ayın 16. günü başlayarak 21. gününe kadar altı gün devam eder. Bu sürenin başlangıcına “mihrican-ı âmme”, sonuncu gününe ise “mihrican-ı hâssa” denir. Bu bayram, Güneş’in “mizan” burcuna girdiği zamana tesadüf eder. Eski Farslılar’ın bu günleri bayram saymaları hakkında çeşitli sebepler rivayet edilmiştir.
Kitabın bu konudan önceki bölümleri: