DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40
ORUÇ İLMİHALİ
Dördüncü Bölüm
RAMAZAN ve ORUÇ SEVİNCİ:
BAYRAM
GİRİŞ
Sevinç ve neşe günleri olan bayramlar, müminler üzerinde olumlu etkiler meydana getirir, dinî bilinç ve duyguların kuvvetlenmesini sağlar, insanlara yeni bir heyecan verir, sosyal kaynaşma, dayanışma ve barışmaya vesile olur.
Dinimizde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki bayram vardır.
Arapçada Ramazan Bayramı “ı'ydü’l-fıtr”, Kurban Bayramı ise, “ı'ydü’l-edhâ” terimleriyle ifade edilir.
Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiklerinde, Medineliler’in eğlendikleri iki günleri vardı. Peygamberimiz (s.a.s.); “Bu günler nedir?” diye sordu. Medineliler, “Biz câhiliyye döneminden beri bu günlerde eğleniriz” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz; “Allah, size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar, Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır” (Ebû Dâvûd, “Salât”, 245) buyurmuştur.
Ramazan ve Kurban Bayramları hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Peygamberimiz (s.a.s.), bayram günleri ve bu günlerin mahiyeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Arefe, kurban ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme ve içme günleridir.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 49)
Ramazan Bayramı, Şevval ayının 1, 2, 3. günleri; Kurban Bayramı ise Zihicce ayının 10, 11, 12 ve 13. günleridir.
Sevinç, neşe, yeme ve içme günleri olduğu için Ramazan Bayramı’nın birinci, Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutulmaz, tutulması tahrîmen mekruhtur.
Bayram günlerini ibadet ve itaatten soyutlayıp, sadece seyahat etme, eğlenme, zevk ve safa günü olarak anlamak isabetli olmadığı gibi sırf bir ibadet ve itaat günü olarak anlamak da isabetli değildir. Hem ibadet etmek hem de meşru sınırlar içinde eğlenmek ve neşelenmek gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.), düğünlerde olduğu gibi, bayramlarda da eğlence ve oyuna karşı çıkmamıştır. Hz. Âişe validemiz şöyle anlatır:
“(Kurban Bayramı’nda) Rasûlullah (s.a.s.) yanıma geldi, karşımda Buâs ezgilerini def çalarak okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanmış ve mübarek yüzünü çevirmişti. Derken içeriye (babam) Ebû Bekir girdi. ’Bu ne hâl? Allah Rasûlü’nün yanında şeytan işi çalgı öyle mi?’ diyerek beni azarladı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) ona dönerek; “Onlara dokunma ey Ebû Bekir! Her milletin bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır” buyurdu. (Buhârî, “Iydeyn”, 2, 3; Müslim, “Iydeyn”, 16)
Yine bir bayram günü Hz. Âişe’nin, Habeşlilerin Mescid-i Nebevi’de kalkan mızrak oyunu oynadıkları bir sırada onları seyretmek için izin istemesi üzerine Hz. Peygamber ona izin vermiş ve “Tamam, yeter” deyinceye kadar beraberce bu oyunu seyretmişlerdir. (Buhârî, “Iydeyn”, 2; Müslim, “Iydeyn”, 19)
Her Müslümanın bayram öncesi ve günlerinde yapması gereken görevler vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
I. BAYRAM NAMAZI KILMAK
Bayram sabahı erken kalkılmalı, yıkanıp temizlenmeli, güzel kokular sürünmeli, temiz ve yeni elbiseler giyilmelidir. Ramazan Bayramı’nda, namazdan önce bir şeyler yenir, Kurban Bayramı’nda ise, kurban keseceklerin, kurban etinden yiyinceye kadar bir şey yiyip içmemesi müstehaptır. Peygamberimiz (s.a.s.) böyle yapmıştır. (Tirmizî, “Salât”, 385) Bayram günü sabah namazı camide kılınır, yapılan vaaz dinlenir, güneşin doğuşundan 50 dakika sonra bayram namazı kılınır. Peygamberimiz Kurban Bayramı hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Bu günümüzde yapacağımız ilk iş namaz kılmamızdır. Sonra döner kurban keseriz. Her kim böyle yaparsa, şüphesiz bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur.” (Buhârî, “Iydeyn”, 3)
İki rekât olarak kılınan bayram namazları Hanefilere göre vacip, Şafiîlere göre sünnet-i müekkededir. (Şirbinî, I, 587)
Hanefiler bayram namazının vacip oluşuna, “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2) anlamındaki ayeti delil olarak zikretmişlerdir. (Kâsanî, I, 275)
Sadece akıllı, ergen, sağlıklı, hür, mukim ve erkek Müslümanlar bayram namazı kılmakla yükümlüdürler. Şafiî mezhebine göre bayram namazı kadınlar ve yolcuları için de sünnettir, ancak cemaatle kılınması şart değildir, münferiden de kılınabilir, fakat camide cemaatle kılınması daha faziletlidir. (Şirbinî, I, 587)
Bayram namazına gidemeyecek kadar kötürüm, felçli, engelli, özürlü ve hasta kimseler ile bunlara zorunlu olarak bakmak durumda olanlar, bayram namazına gittiği takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edenler, yürümekten aciz olan yaşlılar, ayakları felç olmuş veya kesilmiş kimseler bayram namazı kılmakla yükümlü değillerdir. Görme engelli olan kimseler kendileri camiye gelebilirler veya kendilerini camiye götürebilecek biri bulunursa bayram namazı kılmakla yükümlüdürler. Bayram namazına gittiği takdirde kişinin önemli bir zarara veya sıkıntıya uğramasına yol açacak derecede şiddetli yağmur yağması, havanın çok soğuk veya çok sıcak olması veya yolun aşırı çamurlu olması gibi durumlarda bayram namazı yükümlülüğü düşer.
Bayram namazına gittiği takdirde malı, canı veya namusunun tehlikeye gireceğine dair endişeler taşıyan kimse bayram namazı kılmak için camiye gitmeyebilir. Bayram namazı kılmakla yükümlü olmakla birlikte isterlerse yolcular kadınlar da bayram namazı kılabilirler. (Tirmizî, “Salât”, 383)
Peygamberimiz (s.a.s.); “Camiye gitmek istediklerinde kadınlarınıza engel olmayın” (Müslim, “Mesâcid”, 135-36) buyurmuştur.
Peygamberimiz ve sahabe zamanında hanımlar, namazlara katılmışlardır. Ramazan Bayramı namazı öğle vakti öncesi kerahat vaktine kadar kılınabilir. Bir mazeret sebebiyle birinci günü kılınamazsa ikinci ve üçüncü günleri aynı vakitte kılınabilir. Tıpkı kurbanın bayramın birinci gününde kesilememesi halinde ikinci veya üçüncü gün kesilebileceği gibi Kurban Bayramı namazı da bayramın birinci günü kılınamazsa ikinci gün kılınır, ikinci gün de kılınamaz ise üçüncü gün kılınabilir. (Kâsanî, I, 276)
Ramazan ve Kurban Bayramı namazları ikişer rekattır ve cemaatle kılınır. Namaz vakti girince, ezan ve kamet getirilmeksizin imam - hatip, Ramazan veya Kurban Bayramı namazına niyet eder. Cemaat de aynı şekilde bayram namazını kılmak üzere imam-hatibe uymaya niyet eder.
Bayram namazları camilerde veya namazgâhlarda cemaatle kılınır, tek başına cemaatsiz kılınmaz. Bayram namazına yetişemeyen kimse artık bayram namazı yerine kuşluk namazı gibi iki veya dört rekât namaz kılar.
Bayram namazı şöyle kılınır:
İmam, “Allâhü ekber” diyerek tekbir alır ve ellerini bağlar. Cemaat de aynı şekilde tekbir getirip ellerini bağlar. İmam ve cemaat içlerinden “Sübhâneke” duasını okur. Sonra İmam ve cemaat, “Allâhü ekber” diyerek tekbir alır, eller kulaklar hizasına kadar kaldırılıp yana bırakılır. Sonra aynı şekilde “Allâhü ekber” diyerek bir tekbir daha alınır ve eller yine yana bırakılır. Üçüncü kere “Allâhü ekber” diyerek tekbir alınır ve bu sefer eller bağlanır.
Tekbirler arasında üç defa “sübhanellâhil-azîm” diyecek kadar beklenir. Bundan sonra cemaat susup bekler. İmam, gizlice eûzü-besmele çeker, Fatiha ve bir sureyi sesli olarak okur, sonra rukû ve secdeler yapılır ve ikinci rekâta kalkılır. İkinci rekâtta imam, gizlice besmele çeker ve “Fatiha” ve “bir sure”yi sesli olarak okur. Ardından imam ve cemaat, “Allâhü ekber” diyerek tekbir alır, eller kulaklar hizasına kadar kaldırılıp yana bırakılır. Peşinden aynı şekilde “Allâhü ekber” diyerek bir tekbir daha getirilip eller yine yana bırakılır. Sonra “Allâhü ekber” diyerek üçüncü bir tekbir daha alınır ve eller yine yana salınır. İlk rekâtta olduğu gibi ikinci rekâtta da tekbirler arasında “sübhânellahilazîm” diyecek kadar beklenir. Üçüncü tekbirin akabinde “Allâhü ekber” diyerek rukûa varılır. Tıpkı birinci rekâtta olduğu gibi rukû ve secdeler tamamlanır.
İkinci secdeden sonra oturulur. “Tahiyyât”, “Salli” “Bârik”, “Rabbenâ Âtinâ” ve “Rabbenağfirlî” duaları okunur. Sağa ve sola selam verilerek namazdan çıkılır.
Buna göre bayram namazlarının her iki rekâtında, diğer namazlara göre fazladan üçer tekbir getirilmiş olur ki bunlara “zevâid tekbirleri” denir. Bu tekbirleri getirmek vaciptir. Şafiî mezhebine göre her iki rekâtta da Fatiha suresinden önce olmak üzere, birinci rekâtta yedi, ikinci rekâtta beş tekbir alınır. (Şirbinî, I, 588)
Selam verildikten sonra imam-hatip minbere çıkar ve oturmadan bir hutbe okur. (Ebû Dâvûd, “Salât”, 248) Bu hutbe iki kısımdan oluşur. Cuma namazında hutbe okumak cumanın geçerli olmasının şartı iken bayram namazında sünnettir. Yine hutbe cuma namazında namazdan önce, bayram namazında ise namazdan sonra okunur. İmam-hatip, bayram hutbelerinde genel olarak bayramın birleştirici özelliğinden bahseder. İslâm kardeşliği, yardımlaşma gibi konulara değinir. Ayrıca, Ramazan Bayramı hutbesinde, zekât ve sadaka ibadetleri; Kurban Bayramı hutbesinde ise Kurban ibadeti ve teşrik tekbirleri hakkında bilgiler verir.
Gücü yeten kimse namaza yürüyerek gider ve giderken yolda tekbir getirir; güler yüzlü ve sevinçli bir tavır sergiler. Peygamberimiz (s.a.s.) böyle yapmıştır. (Tirmizî, “Salât”, 384)
II. RAMAZAN BAYRAMI’NDA FITIR SADAKASINI VERMEK
“Fıtr” kelimesi sözlükte “orucu açmak”, aynı kökten fıtrat kelimesi ise “yaratılış” anlamına gelir. “Fıtır sadakası”, Ramazan orucunu tutup bayrama kavuşmanın bir şükran ifadesi olarak fakirlere yapılan bir yardımdır. Fıtır sadakası halkımız arasında “fitre” kelimesi ile ifade edilmektedir. Fitre, Ramazan orucunun farz kılındığı hicretin ikinci yılında Şaban ayında zekâttan önce vacip kılınmıştır. Dinen zengin sayılanlar fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler. Bu kimseler, hem kendi adına hem de bakmakla yükümlü olduğu kimseler adına fıtır sadakası verirler. Fıtır sadakası, Ramazan Bayramı’nın birinci günü fecr-i sadığın doğuşu anında vacip olur. Fıtır sadakasını bayramın birinci günü sabah namazı ile bayram namazı arasında vermek sünnettir. Sadaka-i fıtır Ramazan ayı içerisinde verilebileceği gibi bayramının birinci günü verilememesi halinde daha sonra da verilebilir. Bayramdan önce verilmesi ile bayramdan sonra verilmesi arasında geçerlilik bakımından herhangi bir fark yoktur.
Hanefîlere göre fıtır sadakası buğday, arpa, hurma ve kuru üzüm olmak üzere dört nevi gıda maddesinden verilir. Bu maddelerin bedeli de verilebilir. Fıtır sadakasının miktarı, buğdayda yarım sâ’ (Ebû Dâvûd, “Zekât”, 20), arpa, hurma ve üzümde bir sâ’dır. (Buhârî, “Zekât” 72) Bir sâ’, 2, 917 kilogramdır.
Şâfiîlere göre fitre her çeşit hububattan, hurma ve kuru üzümden 1 sâ’ olarak verilir. Ancak fitre mükellefin bulunduğu bölgede en çok tüketilen gıda maddelerinden ödenmelidir. Fıtır sadakasında temel espiri, bir kişinin bir günlük yiyecek-içeceğini karşılamaktır. Ülkemizde fıtır sadakasının miktarı her yıl Din İşleri Yüksek Kurulunca günün şartlarına göre belirlenmektedir.
Fıtır sadakası ile ilgili birçok hadis vardır. Mesela konu ile ilgili bir hadis şöyledir:
“Fıtır sadakası; kadın veya erkek, hür veya köle, büyük veya küçük her Müslüman’a vaciptir. Miktarı; iki müd (yarım ölçek) buğday veya onun dışındaki yiyecek maddelerinden bir sâ’dır” (Nesaî, “Zekât” 35; İbn Mâce, “Zekât” 21)
Fıtır sadakası, Tevbe suresinin 60. ayetinde zikredilen kimselere verilir. Kendilerine zekât verilmesi caiz olmayanlara fıtır sadakası da verilmez. Dinen zengin sayılanlar ile kişi eşine, anne ve babasına, dede ve ninelerine (usulüne), çocukları ve torunlarına (fürûuna) ve bakmakla yükümlü olduğu yakınlarına fıtır sadakası veremez.
Fıtır sadakası verilirken, mükellefin bulunduğu yerdeki fakirler ile uzakta bile otursalar fakir akrabalara verilmesi daha iyi olur. Bir kimse fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de verebilir. Ayrıca birçok kişi de fitrelerini bir fakire verebilirler.
III. ZİYARET YAPMAK
Bayram günlerinde anne-babalar başta olmak üzere yakınlar, dostlar, komşular, hastalar ve arkadaşları ziyaret etmek, onlarla bayramlaşmak bayramda yapılacak önemli görevler arasında yer alır. Yüce Allah, yakınlarla ilginin kesilmemesini istemekte, aksi davrananların cezalandırılacağı bildirmektedir: “Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte onlar için lânet ve yurdun kötüsü olan cehennem vardır..” (Ra’d, 13/25)
Akraba ve komşulara iyilik etmek ve onlarla iyi geçinmek Rabbimizin tavsiyesidir: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, eliniz altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa, 4/36)
IV. YOKSUL ve MUHTAÇLARA YARDIM ETMEK
Bayramlarda yapacağımız en önemli işlerden biri de yetim, kimsesiz ve yoksullarla ilgilenmek, onlara maddi-manevi destek vermek, kendilerine yalnızlıklarını hissettirmemektir. Bu insanî ve İslâmî bir görevdir. Ayrıca aile fertleri ve çocuklar sevindirilmelidir.
V. KÜSKÜNLERİN BARIŞMASI Bayramların barış ve sevinç günleri olması hasebiyle küsler barışmalıdır. Dinimiz üç günden fazla dargın durmaya cevaz vermez. Peygamberimiz (s.a.s.), “Bir Müslümanın diğer Müslümana üç günden fazla dargın durması helâl olmaz.” (Buhârî, “Edeb”, 57) buyurmuştur.
Sonuç olarak Müslümanlar bayramları aile fertleri, yakınları, komşuları ve arkadaşları ile neşe ve zevk içerisinde geçirmeli, bayram namazı kılma, kurban kesme, sadaka-i fıtır verme ve eş-dost ziyareti gibi görevleri yapmalıdır.
Bayram geceleri ibadetle ihya edilmeli, kaza namazı kılınmalı, Kur’ân-ı Kerim okumalı, Allah Teâlâ’dan af ve mağfiret istenmeli ve dua edilmelidir.
SON SÖZ
Allah’a kulluk için yaratılan insanın bu görevini yerine getirebilmesi için dinin emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına riayet etmesi; Allah’a, kendisine, ailesine, insanlara ve diğer varlıklara karşı görevlerini yerine getirmesi; günlük, aylık, yıllık ve ömürlük ibadetlerini ifa etmesi gerekir.
Yıllık ibadetlerimizden biri de oruç tutmaktır. Oruç ibadeti, Ramazan ayında yerine getirilir. Çünkü Müslüman bu ayda;
— Oruç tutar.
— Teravih namazını kılar.
— Zekâtını bu ayda verir.
— Bolca Kur’ân okur.
— Çokça dua eder.
— Günahlarına tövbe ve istiğfar ederek arınır.
— İftar verir.
— Fakirlere yardım eder.
— Nefis terbiyesi ve irade eğitimi yapar.
— Sabırlı, disiplinli ve hoşgörülü olmayı öğrenir.
— Kadir Gecesi’ni ihya eder.
— İtikâf yapar.
— Vaaz dinler.
— Mukabele dinler.
— Sadaka verir.
Ramazan ayı; af, mağfiret ve günahlardan arınma ayıdır. Müslüman, Ramazan ayında ibadetlere, haramlardan sakınmaya daha çok gayret eder, kulluk bilinci içersinde olur. Yüce Allah da bu ayda merhametini daha çok ihsan eder, oruç tutan ve Ramazan ayını ihya eden kullarına daha çok sevap verir ve onları affeder.
Müslüman bir aylık yoğun bir riyazat ve gayretle Ramazan ayı sonunda tertemiz olur. Bir ayın sonunda bayram yapar, sevinci kutlar. Bir sonraki Ramazan ayına kadar manen kirlenmemeye, imanını korumaya, ibadetlerine devam etmeye ve günahlardan uzak durmaya özen gösterir.
Son sözümüz Allah Rasûlünün şu sözüdür: “Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Buhârî, “Sıyam”, 6)
Kitabın bu konudan önceki bölümleri:
- Önsöz / Ramazan Ayı ve Fazileti / I. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
- II. RAMAZAN AYININ DEĞERİ ve ÖNEMİ
- III. RAMAZAN AYINA HAZIRLIK
- I. Oruç İbadeti, Önemi ve Fazileti / Orucun Kelime Anlamı
- II. ORUÇ İBADETİNİN TARİHİ SEYRİ
- III. ORUÇ İBADETİNİN FAZİLETİ
- IV. ORUCUN HİKMETLERİ
- V. ÇOCUKLAR, GENÇLER ve ORUÇ İBADETİ
ORUCUN FARZ OLUŞU ve ÇEŞİTLERİ
- II. ORUÇ TUTMAMAYI MUBAH KILAN MAZERETLER
- III. ORUÇ FİDYESİ ve İSKAT-I SAVM