12 Mayıs 2021 Çarşamba

ORUÇ İLMİHALİ / RAMAZAN ve ORUÇ SEVİNCİ: BAYRAM

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40

ORUÇ İLMİHALİ
Dördüncü Bölüm
RAMAZAN ve ORUÇ SEVİNCİ:
BAYRAM

     GİRİŞ
     Sevinç ve neşe günleri olan bayramlar, müminler üzerinde olumlu etkiler meydana getirir, dinî bilinç ve duyguların kuvvetlenmesini sağlar, insanlara yeni bir heyecan verir, sosyal kaynaşma, dayanışma ve barışmaya vesile olur.
     Dinimizde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki bayram vardır.
     Arapçada Ramazan Bayramı “ı'ydü’l-fıtr”, Kurban Bayramı ise, “ı'ydü’l-edhâ” terimleriyle ifade edilir.
     Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiklerinde, Medineliler’in eğlendikleri iki günleri vardı. Peygamberimiz (s.a.s.); “Bu günler nedir?” diye sordu. Medineliler, “Biz câhiliyye döneminden beri bu günlerde eğleniriz” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz; “Allah, size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar, Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır” (Ebû Dâvûd, “Salât”, 245) buyurmuştur.
     Ramazan ve Kurban Bayramları hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Peygamberimiz (s.a.s.), bayram günleri ve bu günlerin mahiyeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Arefe, kurban ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme ve içme günleridir.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 49)
     Ramazan Bayramı, Şevval ayının 1, 2, 3. günleri; Kurban Bayramı ise Zihicce ayının 10, 11, 12 ve 13. günleridir.
     Sevinç, neşe, yeme ve içme günleri olduğu için Ramazan Bayramı’nın birinci, Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutulmaz, tutulması tahrîmen mekruhtur.
     Bayram günlerini ibadet ve itaatten soyutlayıp, sadece seyahat etme, eğlenme, zevk ve safa günü olarak anlamak isabetli olmadığı gibi sırf bir ibadet ve itaat günü olarak anlamak da isabetli değildir. Hem ibadet etmek hem de meşru sınırlar içinde eğlenmek ve neşelenmek gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.), düğünlerde olduğu gibi, bayramlarda da eğlence ve oyuna karşı çıkmamıştır. Hz. Âişe validemiz şöyle anlatır:
     “(Kurban Bayramı’nda) Rasûlullah (s.a.s.) yanıma geldi, karşımda Buâs ezgilerini def çalarak okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanmış ve mübarek yüzünü çevirmişti. Derken içeriye (babam) Ebû Bekir girdi. ’Bu ne hâl? Allah Rasûlü’nün yanında şeytan işi çalgı öyle mi?’ diyerek beni azarladı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) ona dönerek; “Onlara dokunma ey Ebû Bekir! Her milletin bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır” buyurdu. (Buhârî, “Iydeyn”, 2, 3; Müslim, “Iydeyn”, 16)
     Yine bir bayram günü Hz. Âişe’nin, Habeşlilerin Mescid-i Nebevi’de kalkan mızrak oyunu oynadıkları bir sırada onları seyretmek için izin istemesi üzerine Hz. Peygamber ona izin vermiş ve “Tamam, yeter” deyinceye kadar beraberce bu oyunu seyretmişlerdir. (Buhârî, “Iydeyn”, 2; Müslim, “Iydeyn”, 19)

     Her Müslümanın bayram öncesi ve günlerinde yapması gereken görevler vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
     I. BAYRAM NAMAZI KILMAK
     Bayram sabahı erken kalkılmalı, yıkanıp temizlenmeli, güzel kokular sürünmeli, temiz ve yeni elbiseler giyilmelidir. Ramazan Bayramı’nda, namazdan önce bir şeyler yenir, Kurban Bayramı’nda ise, kurban keseceklerin, kurban etinden yiyinceye kadar bir şey yiyip içmemesi müstehaptır. Peygamberimiz (s.a.s.) böyle yapmıştır. (Tirmizî, “Salât”, 385) Bayram günü sabah namazı camide kılınır, yapılan vaaz dinlenir, güneşin doğuşundan 50 dakika sonra bayram namazı kılınır. Peygamberimiz Kurban Bayramı hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Bu günümüzde yapacağımız ilk iş namaz kılmamızdır. Sonra döner kurban keseriz. Her kim böyle yaparsa, şüphesiz bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur.” (Buhârî, “Iydeyn”, 3)
     İki rekât olarak kılınan bayram namazları Hanefilere göre vacip, Şafiîlere göre sünnet-i müekkededir. (Şirbinî, I, 587)
     Hanefiler bayram namazının vacip oluşuna, “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2) anlamındaki ayeti delil olarak zikretmişlerdir. (Kâsanî, I, 275)
     Sadece akıllı, ergen, sağlıklı, hür, mukim ve erkek Müslümanlar bayram namazı kılmakla yükümlüdürler. Şafiî mezhebine göre bayram namazı kadınlar ve yolcuları için de sünnettir, ancak cemaatle kılınması şart değildir, münferiden de kılınabilir, fakat camide cemaatle kılınması daha faziletlidir. (Şirbinî, I, 587)
     Bayram namazına gidemeyecek kadar kötürüm, felçli, engelli, özürlü ve hasta kimseler ile bunlara zorunlu olarak bakmak durumda olanlar, bayram namazına gittiği takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edenler, yürümekten aciz olan yaşlılar, ayakları felç olmuş veya kesilmiş kimseler bayram namazı kılmakla yükümlü değillerdir. Görme engelli olan kimseler kendileri camiye gelebilirler veya kendilerini camiye götürebilecek biri bulunursa bayram namazı kılmakla yükümlüdürler. Bayram namazına gittiği takdirde kişinin önemli bir zarara veya sıkıntıya uğramasına yol açacak derecede şiddetli yağmur yağması, havanın çok soğuk veya çok sıcak olması veya yolun aşırı çamurlu olması gibi durumlarda bayram namazı yükümlülüğü düşer.
     Bayram namazına gittiği takdirde malı, canı veya namusunun tehlikeye gireceğine dair endişeler taşıyan kimse bayram namazı kılmak için camiye gitmeyebilir. Bayram namazı kılmakla yükümlü olmakla birlikte isterlerse yolcular kadınlar da bayram namazı kılabilirler. (Tirmizî, “Salât”, 383)
     Peygamberimiz (s.a.s.); “Camiye gitmek istediklerinde kadınlarınıza engel olmayın” (Müslim, “Mesâcid”, 135-36) buyurmuştur.
     Peygamberimiz ve sahabe zamanında hanımlar, namazlara katılmışlardır. Ramazan Bayramı namazı öğle vakti öncesi kerahat vaktine kadar kılınabilir. Bir mazeret sebebiyle birinci günü kılınamazsa ikinci ve üçüncü günleri aynı vakitte kılınabilir. Tıpkı kurbanın bayramın birinci gününde kesilememesi halinde ikinci veya üçüncü gün kesilebileceği gibi Kurban Bayramı namazı da bayramın birinci günü kılınamazsa ikinci gün kılınır, ikinci gün de kılınamaz ise üçüncü gün kılınabilir. (Kâsanî, I, 276)
     Ramazan ve Kurban Bayramı namazları ikişer rekattır ve cemaatle kılınır. Namaz vakti girince, ezan ve kamet getirilmeksizin imam - hatip, Ramazan veya Kurban Bayramı namazına niyet eder. Cemaat de aynı şekilde bayram namazını kılmak üzere imam-hatibe uymaya niyet eder.
     Bayram namazları camilerde veya namazgâhlarda cemaatle kılınır, tek başına cemaatsiz kılınmaz. Bayram namazına yetişemeyen kimse artık bayram namazı yerine kuşluk namazı gibi iki veya dört rekât namaz kılar.
     Bayram namazı şöyle kılınır:
    İmam, “Allâhü ekber” diyerek tekbir alır ve ellerini bağlar. Cemaat de aynı şekilde tekbir getirip ellerini bağlar. İmam ve cemaat içlerinden “Sübhâneke” duasını okur. Sonra İmam ve cemaat, “Allâhü ekber” diyerek tekbir alır, eller kulaklar hizasına kadar kaldırılıp yana bırakılır. Sonra aynı şekilde “Allâhü ekber” diyerek bir tekbir daha alınır ve eller yine yana bırakılır. Üçüncü kere “Allâhü ekber” diyerek tekbir alınır ve bu sefer eller bağlanır.
     Tekbirler arasında üç defa “sübhanellâhil-azîm” diyecek kadar beklenir. Bundan sonra cemaat susup bekler. İmam, gizlice eûzü-besmele çeker, Fatiha ve bir sureyi sesli olarak okur, sonra rukû ve secdeler yapılır ve ikinci rekâta kalkılır. İkinci rekâtta imam, gizlice besmele çeker ve “Fatiha” ve “bir sure”yi sesli olarak okur. Ardından imam ve cemaat, “Allâhü ekber” diyerek tekbir alır, eller kulaklar hizasına kadar kaldırılıp yana bırakılır. Peşinden aynı şekilde “Allâhü ekber” diyerek bir tekbir daha getirilip eller yine yana bırakılır. Sonra “Allâhü ekber” diyerek üçüncü bir tekbir daha alınır ve eller yine yana salınır. İlk rekâtta olduğu gibi ikinci rekâtta da tekbirler arasında “sübhânellahilazîm” diyecek kadar beklenir. Üçüncü tekbirin akabinde “Allâhü ekber” diyerek rukûa varılır. Tıpkı birinci rekâtta olduğu gibi rukû ve secdeler tamamlanır.
     İkinci secdeden sonra oturulur. “Tahiyyât”, “Salli” “Bârik”, “Rabbenâ Âtinâ” ve “Rabbenağfirlî” duaları okunur. Sağa ve sola selam verilerek namazdan çıkılır.
     Buna göre bayram namazlarının her iki rekâtında, diğer namazlara göre fazladan üçer tekbir getirilmiş olur ki bunlara “zevâid tekbirleri” denir. Bu tekbirleri getirmek vaciptir. Şafiî mezhebine göre her iki rekâtta da Fatiha suresinden önce olmak üzere, birinci rekâtta yedi, ikinci rekâtta beş tekbir alınır. (Şirbinî, I, 588)
     Selam verildikten sonra imam-hatip minbere çıkar ve oturmadan bir hutbe okur. (Ebû Dâvûd, “Salât”, 248) Bu hutbe iki kısımdan oluşur. Cuma namazında hutbe okumak cumanın geçerli olmasının şartı iken bayram namazında sünnettir. Yine hutbe cuma namazında namazdan önce, bayram namazında ise namazdan sonra okunur. İmam-hatip, bayram hutbelerinde genel olarak bayramın birleştirici özelliğinden bahseder. İslâm kardeşliği, yardımlaşma gibi konulara değinir. Ayrıca, Ramazan Bayramı hutbesinde, zekât ve sadaka ibadetleri; Kurban Bayramı hutbesinde ise Kurban ibadeti ve teşrik tekbirleri hakkında bilgiler verir.
     Gücü yeten kimse namaza yürüyerek gider ve giderken yolda tekbir getirir; güler yüzlü ve sevinçli bir tavır sergiler. Peygamberimiz (s.a.s.) böyle yapmıştır. (Tirmizî, “Salât”, 384)

     II. RAMAZAN BAYRAMI’NDA FITIR SADAKASINI VERMEK
     “Fıtr” kelimesi sözlükte “orucu açmak”, aynı kökten fıtrat kelimesi ise “yaratılış” anlamına gelir. “Fıtır sadakası”, Ramazan orucunu tutup bayrama kavuşmanın bir şükran ifadesi olarak fakirlere yapılan bir yardımdır. Fıtır sadakası halkımız arasında “fitre” kelimesi ile ifade edilmektedir. Fitre, Ramazan orucunun farz kılındığı hicretin ikinci yılında Şaban ayında zekâttan önce vacip kılınmıştır. Dinen zengin sayılanlar fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler. Bu kimseler, hem kendi adına hem de bakmakla yükümlü olduğu kimseler adına fıtır sadakası verirler. Fıtır sadakası, Ramazan Bayramı’nın birinci günü fecr-i sadığın doğuşu anında vacip olur. Fıtır sadakasını bayramın birinci günü sabah namazı ile bayram namazı arasında vermek sünnettir. Sadaka-i fıtır Ramazan ayı içerisinde verilebileceği gibi bayramının birinci günü verilememesi halinde daha sonra da verilebilir. Bayramdan önce verilmesi ile bayramdan sonra verilmesi arasında geçerlilik bakımından herhangi bir fark yoktur.
     Hanefîlere göre fıtır sadakası buğday, arpa, hurma ve kuru üzüm olmak üzere dört nevi gıda maddesinden verilir. Bu maddelerin bedeli de verilebilir. Fıtır sadakasının miktarı, buğdayda yarım sâ’ (Ebû Dâvûd, “Zekât”, 20), arpa, hurma ve üzümde bir sâ’dır. (Buhârî, “Zekât” 72) Bir sâ’, 2, 917 kilogramdır.
    Şâfiîlere göre fitre her çeşit hububattan, hurma ve kuru üzümden 1 sâ’ olarak verilir. Ancak fitre mükellefin bulunduğu bölgede en çok tüketilen gıda maddelerinden ödenmelidir. Fıtır sadakasında temel espiri, bir kişinin bir günlük yiyecek-içeceğini karşılamaktır. Ülkemizde fıtır sadakasının miktarı her yıl Din İşleri Yüksek Kurulunca günün şartlarına göre belirlenmektedir.
    Fıtır sadakası ile ilgili birçok hadis vardır. Mesela konu ile ilgili bir hadis şöyledir:
     “Fıtır sadakası; kadın veya erkek, hür veya köle, büyük veya küçük her Müslüman’a vaciptir. Miktarı; iki müd (yarım ölçek) buğday veya onun dışındaki yiyecek maddelerinden bir sâ’dır” (Nesaî, “Zekât” 35; İbn Mâce, “Zekât” 21)
     Fıtır sadakası, Tevbe suresinin 60. ayetinde zikredilen kimselere verilir. Kendilerine zekât verilmesi caiz olmayanlara fıtır sadakası da verilmez. Dinen zengin sayılanlar ile kişi eşine, anne ve babasına, dede ve ninelerine (usulüne), çocukları ve torunlarına (fürûuna) ve bakmakla yükümlü olduğu yakınlarına fıtır sadakası veremez.
     Fıtır sadakası verilirken, mükellefin bulunduğu yerdeki fakirler ile uzakta bile otursalar fakir akrabalara verilmesi daha iyi olur. Bir kimse fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de verebilir. Ayrıca birçok kişi de fitrelerini bir fakire verebilirler.

    III. ZİYARET YAPMAK
     Bayram günlerinde anne-babalar başta olmak üzere yakınlar, dostlar, komşular, hastalar ve arkadaşları ziyaret etmek, onlarla bayramlaşmak bayramda yapılacak önemli görevler arasında yer alır. Yüce Allah, yakınlarla ilginin kesilmemesini istemekte, aksi davrananların cezalandırılacağı bildirmektedir: “Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte onlar için lânet ve yurdun kötüsü olan cehennem vardır..” (Ra’d, 13/25)
    Akraba ve komşulara iyilik etmek ve onlarla iyi geçinmek Rabbimizin tavsiyesidir: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, eliniz altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa, 4/36)

     IV. YOKSUL ve MUHTAÇLARA YARDIM ETMEK
     Bayramlarda yapacağımız en önemli işlerden biri de yetim, kimsesiz ve yoksullarla ilgilenmek, onlara maddi-manevi destek vermek, kendilerine yalnızlıklarını hissettirmemektir. Bu insanî ve İslâmî bir görevdir. Ayrıca aile fertleri ve çocuklar sevindirilmelidir.

     V. KÜSKÜNLERİN BARIŞMASI Bayramların barış ve sevinç günleri olması hasebiyle küsler barışmalıdır. Dinimiz üç günden fazla dargın durmaya cevaz vermez. Peygamberimiz (s.a.s.), “Bir Müslümanın diğer Müslümana üç günden fazla dargın durması helâl olmaz.” (Buhârî, “Edeb”, 57) buyurmuştur.
    Sonuç olarak Müslümanlar bayramları aile fertleri, yakınları, komşuları ve arkadaşları ile neşe ve zevk içerisinde geçirmeli, bayram namazı kılma, kurban kesme, sadaka-i fıtır verme ve eş-dost ziyareti gibi görevleri yapmalıdır.
     Bayram geceleri ibadetle ihya edilmeli, kaza namazı kılınmalı, Kur’ân-ı Kerim okumalı, Allah Teâlâ’dan af ve mağfiret istenmeli ve dua edilmelidir.

     SON SÖZ
     Allah’a kulluk için yaratılan insanın bu görevini yerine getirebilmesi için dinin emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına riayet etmesi; Allah’a, kendisine, ailesine, insanlara ve diğer varlıklara karşı görevlerini yerine getirmesi; günlük, aylık, yıllık ve ömürlük ibadetlerini ifa etmesi gerekir.
     Yıllık ibadetlerimizden biri de oruç tutmaktır. Oruç ibadeti, Ramazan ayında yerine getirilir. Çünkü Müslüman bu ayda;
— Oruç tutar.
— Teravih namazını kılar.
— Zekâtını bu ayda verir.
— Bolca Kur’ân okur.
— Çokça dua eder.
— Günahlarına tövbe ve istiğfar ederek arınır.
— İftar verir.
— Fakirlere yardım eder.
— Nefis terbiyesi ve irade eğitimi yapar.
— Sabırlı, disiplinli ve hoşgörülü olmayı öğrenir.
— Kadir Gecesi’ni ihya eder.
— İtikâf yapar.
— Vaaz dinler.
— Mukabele dinler.
— Sadaka verir.

     Ramazan ayı; af, mağfiret ve günahlardan arınma ayıdır. Müslüman, Ramazan ayında ibadetlere, haramlardan sakınmaya daha çok gayret eder, kulluk bilinci içersinde olur. Yüce Allah da bu ayda merhametini daha çok ihsan eder, oruç tutan ve Ramazan ayını ihya eden kullarına daha çok sevap verir ve onları affeder.
     Müslüman bir aylık yoğun bir riyazat ve gayretle Ramazan ayı sonunda tertemiz olur. Bir ayın sonunda bayram yapar, sevinci kutlar. Bir sonraki Ramazan ayına kadar manen kirlenmemeye, imanını korumaya, ibadetlerine devam etmeye ve günahlardan uzak durmaya özen gösterir.
     Son sözümüz Allah Rasûlünün şu sözüdür: “Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Buhârî, “Sıyam”, 6)

11 Mayıs 2021 Salı

ORUÇ İLMİHALİ / ORUCU BOZAN ve BOZMAYAN ŞEYLER

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40


ORUÇ İLMİHALİ
Üçüncü Bölüm
Oruçla İlgili
Fıkhî Hükümler

     III. ORUCU BOZAN ve BOZMAYAN ŞEYLER
     Orucun esas yapısını oluşturan yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durma esaslarından birinin ihlal edilmesi ile oruç bozulur. Başlanan ve hangi sebeple olursa olsun bozulan orucun kaza edilmesi gerekir. Ramazan orucunun bozulması halinde ise orucu bozan işlemin çeşidine göre ya hem kaza, hem kefaret ya da sadece kaza gerekir.
     Orucu bozan şeyleri anlatmadan önce kaza ve kefaret kavramlarına kısaca değinmek yararlı olacaktır.
     “Kaza” sözlükte -diğer anlamları yanında- “yerine getirmek” demektir. Dinî bir terim olarak ise yine sözlük anlamı doğrultusunda, zamanında usulüne göre yerine getirilemeyen veya başlandıktan sonra bozulan namaz, hac ve oruç gibi ibadetlerin, başka bir zamanda yerine getirilmesi demektir. “Kefaret” sözlükte örtmek, yok etmek, ortadan kaldırmak demektir.
     Dinî bir terim olarak ise işlenen bir takım günahların, meydana gelen kusur ve eksikliklerin Allah Teâlâ tarafından affedilmesi için yine O’nun tarafından belirlenmiş bazı vesileler demektir.
     Kefaretler başlıca; oruç kefareti, zıhâr kefareti (1) , katl (adam öldürme) kefareti (2) ve yemin kefareti (3) olmak üzere dört çeşittir. Biz burada sadece oruç kefaretinden kısaca söz edeceğiz.

     Oruç kefareti;
     Ramazan ayında herhangi bir özür bulunmaksızın orucunu kasten kendi isteği ile bozan kimseye gereken kefarettir. Ramazan orucundan başka oruçların bozulması ile kefaret gerekmez. Oruç kefareti, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulaması ile düzenlenmiştir. (Buhârî, “Savm”, 30)
     Buna göre, oruç kefareti; köle azat etmek (4) veya peş peşe iki kamerî ay oruç tutmak ile buna güç yetiremiyorsa altmış Müslüman fakirin birer gün doyurulması ile yerine getirilmiş olur. Yemek yedirmek yerine yemeğin ücretini ödemek de geçerlidir.
     Kefaretin tahakkuk etmesi için orucu kasten kendi isteği ile bozmaktan başka ayrıca, Ramazan orucuna imsaktan önce niyet etmiş olmak ve niyetten önce veya sonra, hastalık gibi oruç tutmamayı / bozmayı gerektiren bir durumun ortaya çıkmamış olması gerekir. Aksi takdirde yalnızca kaza gerekir.
     Bilinçli bir Müslümanın, dinen geçerli bir mazeret yok iken kasıtlı olarak Ramazan orucunu bozması uzak bir ihtimal olarak görülmelidir. Kefaret ile birlikte ayrıca tövbe etmek ve bir daha aynı günahı işlememek gerekir. Kefaret orucu ara verilmeden peş peşe tutulmalıdır. Bu sebeple, kadınların hayız (aybaşı) halleri dışında herhangi bir sebeple bir gün de olsa ara verilecek olsa yeniden başlamak gerekir. Bu sebeple kefaret orucu tutacak olanların, başlamadan önce oruç tutmalarının mümkün olmayacağı zamanları dikkate almaları gerekir. Bundan dolayı özellikle, kefaret orucu günlerinin hiçbir şekilde Ramazan orucu günleri ile oruç tutulmayan bayram günleri (Ramazan Bayramının birinci günü ve Kurban Bayramının dört günü) ile çakışmaması gerekir.
     Bir Ramazanda birden fazla veya birkaç Ramazanda mazeretsiz olarak bozulan oruçların tamamı için bir kefaret gerekir. Kaza ve kefaret kavramları hakkında kısaca bilgi verdikten sonra şimdi orucu bozan ve bozmayan şeylere geçebiliriz.
     Orucu bozan şeyler hem kazayı, hem de kefareti gerektirenler ve yalnızca kazayı gerektirenler olmak üzere iki kısımda incelenir.

     1. Hem Kaza Hem Kefaret Gerektiren Şeyler
     Orucu bozup hem kazayı hem de kefareti gerektiren şeyler, geçerli bir özür olmaksızın aşağıdakilerden birini bilerek, kasten ve irade ile yapmak orucu bozar, hem kaza ve hem de kefaret gerektirir. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın tanıdığı bir ruhsat bulunmaksızın Ramazan orucunu bozan bir kimse bütün yılı oruçla geçirse yine de bunu ödemiş olmaz.” (Ebû Dâvûd, “Sıyam”, 38)
     Bunlar temelde iki başlık altında toplanır:
     a) Cinsel İlişkide Bulunmak
     Oruçlu iken cinsel ilişkide bulunmak her iki taraf için de kaza ve kefareti gerektirir. Konu ile ilgili olarak Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
     Peygamberin (s.a.s.) yanında oturuyorduk. Bir adam çıkageldi ve
— “Ey Allah’ın Rasûlü, helak oldum!” dedi. Rasûlullah,
— “Neyin var?” diye sorunca adam,
— “Oruçlu iken eşimle cinsel ilişkide bulundum” diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasûlullah, — “Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?” diye sordu. Adam;
— “Hayır!” dedi. Rasûlullah;
— “Altmış fakiri doyurabilir misin?” dedi. Adam yine;
— “Hayır” dedi. Rasûlullah bir şey söylemedi, aradan bir müddet geçti. Biz konuyu müzakere ediyorduk ki Rasûlullah, ağzına kadar hurma dolu bir sepet getirdi. Hz. Peygamber, “Soru soran adam nerede”? dedi. Adam;
— “Soru soran benim” deyince Rasûlullah;
— “Şunu al ve sadaka olarak dağıt” buyurdu. Bu sefer adam;
— “Benden daha fakir birine mi ya Rasûlullah? Allah’a yemin ederim ki, Medine vadisinde benim ev halkımdan daha fakir bir ev halkı yoktur” dedi.
     Adamın bu sözleri üzerine Rasûlullah azı dişleri görünecek şekilde güldü ve
— “Hurmaları kendi ev halkına yedir” buyurdu. (Buhârî, “Savm”, 30; “Hibe” 20, “Nafakât”, 13, “Keffârat”, 2-4; Müslim, “Sıyam”, 81; Ebû Dâvûd, “Tahâre”, 123, “Savm”, 37; bk.. Tirmizî, “Savm”, 23)
     Cinsel ilişkinin orucu bozup hem kaza hem de kefareti gerektirdiği konusunda bütün mezhepler ittifak halindedirler ve hepsinin dayandığı delil yukarıdaki hadistir. Kefaret hakkında bu hadisten başka delil yoktur.

     b) Gıda veya Gıda Hükmünde Olan Bir Şey Almak
     Yemek, içmek, her türlü alkollü içki ve uyuşturucu maddelerin alınması ve kullanılması bu kategoriye girer. “Yemek”, normal olarak yenilen pişmiş, çiğ veya kurutulmuş her çeşit et ve et ürünleri, her türlü sebze ve meyve, her türlü hububat ve bunlardan elde edilen ürünleri kapsamına alır. Hanefiler bir şey yiyip içerek Ramazan orucunu bozan kimseyi cinsel ilişkide bulunmak suretiyle orucunu bozan kimsenin durumuna benzetmişlerdir. Şafiîlere göre kefaret sadece cinsel ilişkide bulunan kimse için gerekir. Yiyip içerek orucunu bozan kimse, günahkâr olur, ancak kefaret gerekmez sadece kaza gerekir. (Şirazî, II, 610; Şirbinî, II, 178)

     2. Yalnız Kazayı Gerektiren Şeyler
     Aşağıdakilerden birini yapmak orucu bozar, kefaret gerektirmez, sadece kaza etmeyi gerektirir:
     a) Hata ile bir şey yemek ve içmek. Mesela oruçlu olduğu hatırında olan bir kimsenin abdest alırken boğazına su kaçırması orucu bozar, sadece kazayı gerektirir.
     b) Kabuklu fındık, kabuklu badem, kâğıt, pamuk gibi şeyleri bilerek, kasten yutmak. Bunları yapmak şeklen bir şey yemek anlamı taşıyorsa da gıdalanma ve beslenme niteliği taşımadığı için kefaret gerekmez.
     c) Buruna alınan suyun, dişe konan ilacın içeriye kaçması.
     d) Dişler arasında kalan büyük kırıntıyı yutmak. (Nohut tanesi kadar olan şey çok, daha küçük olan ise az kabul edilmiştir.)
     e) Buğday veya susam tanesi kadar bir şeyi ağza dışarıdan alıp yemek / yutmak.
     f) Henüz vakit var zannı ile fecrin / tan yerinin ağarmasından sonra veya güneş battı zannı ile henüz güneş batmadan iftar etmek. Çünkü hataen yeme ve içme söz konusudur.
     g) Orucu bozan şeyleri bir başkasının zorlaması ile yapmak kazayı gerektirir.
     h) İsteyerek ağız dolusu kusmak ve isteyerek kusmuğu yutmak.
     Peygamberimiz (s.a.s.); “Kim irade dışı kusarsa orucu bozulmaz, kim isteyerek kusarsa orucu bozulur ve kazası gerekir” buyurmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 25)

     3. Orucu Bozmayan Şeyler
     Bilerek ve isteyerek yapılması halinde orucu bozan şeyler unutarak yapıldığında oruç bozulmaz. Bu konuda Ramazan orucu ile diğer oruçlar arasında fark yoktur. Unutularak yapıldığında bu eylemler sırasında oruçlu olduğunu hatırlayan kimse derhal oruca aykırı olan işi terk edip oruca devam eder. Oruçlu olduğunu hatırlar ve yine devam ederse bilerek ve isteyerek orucunu bozmuş olur. Bu genel prensipten sonra orucu bozmayan bazı şeyleri maddeler halinde sıralayalım:
     a) Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, cinsel ilişkide bulunmak. Hz. Peygamber (s.a.s.); “Kim oruçlu iken unutarak yerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirmiş ve içirmiştir” (Buhârî, “Savm”, 26) buyurmuştur. (Benzeri için bk. Tirmizî, “Savm”, 26) Unutarak yiyen içen kimse, oruç tutmaktan aciz değil ise oruçlu olduğunu kendisine hatırlatmak gerekir, hatırlatmamak mekruhtur. Eğer oruç tutmaktan aciz ise hatırlatmamak daha iyidir. 
     b) Düşünmek veya bakmak sureti ile menisini getirmek. Ancak böyle yapan kimse günahkâr olur.
     c) Göze sürme çekmek. Hz. Peygamber (s.a.s.) Ramazanda oruçlu iken sürme kullanmıştır. (Tirmizî, “Savm”, 30)
     d) Diş fırçası veya misvak kullanmak. Peygamberimiz oruçlu iken dişlerini misvak ile temizlerdi. (Tirmizî, “Savm”, 29)
     e) Ağzı çalkaladıktan sonra ağızda kalan yaşlığı tükürükle birlikte yutmak, genizden burun içine gelen akıntıyı yutmak.
     f) Dişlerin arasından çıkan ve mideye ulaşmayacak kadar küçük olan kırıntıyı yutmak.
     g) Boğaza ve genze kaçırmamak kaydıyla ağzı çalkalamak, burna su çekmek.
     h) Yıkanmak, yüzmek.
     ı) Eşini öpmek. (Tirmizî, “Savm”, 31)
     i) Vücuduna koku sürünmek.
     j) Boğaza duman ve toz gibi şeylerin girmesi. Çünkü bunlardan sakınmak mümkün değildir. * Sigara ve benzeri şeylerin dumanını isteyerek içine çekmek orucu bozar ve hem kaza, hem kefaret gerekir.
     k) İradesi dışında ağız dolusu kusmak.
     l) İsteyerek ağız dolusundan az kusmak.
     m) Kusmuğu istemeden yutmak.
     n) İsteyerek ağız dolusu kusmak ve isteyerek kusmuğu yutmakla oruç bozulur ve kaza gerekir. 
     o) Cünüp olarak sabahlamak.
     p) İhtilam olmak. Oruçlu iken rüyada ihtilam olmak orucu bozmaz. Peygamberimiz (s.a.s.) ِ

     "Üç şey orucu bozmaz: Kan aldırmak, (istem dışı) kusmak ve ihtilam olmak” (Tirmizî, “Savm”, 24) Buraya kadar fıkıh ve ilmihal kitaplarında zikredilen orucu bozan ve bozmayan şeyleri kısaca zikrettik. Ancak tedavi amaçlı eylemlere ve bunların orucu bozup bozmadıkları konusunda adı geçen kaynaklarda yer alan görüşlere değinmedik. Çünkü teknoloji ve tıbbın gelişmesi ile hem pek çok yeni tedavi yöntemi ortaya çıkmış, hem de öteden beri başvurula gelen yöntemlerin orucu bozup bozmayacağı noktasından fıkıh kıstaslarına göre yeniden değerlendirilmeleri imkânı doğmuştur. Bu bakımdan orucu bozup bozmamaları bakımından bazı muayene ve tedavi yöntemlerinin yeniden ele alınıp değerlendirilmesi gerekmiştir. Bu sebeple Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, konuyu ele alarak görüşüp değerlendirmiş ve karara bağlamıştır.

     Söz konusu kararın (5) ilgili maddelerini aynen aktarıyoruz:

     4. Orucu Bozup Bozmamaları Bakımından Bazı Muayene ve Tedavi Yöntemleri
     a) Astım Hastalarının Kullandığı Sprey
     Akciğer hastalarının kullandıkları spreyden, bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok az bir miktar ağza sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes boruları civarında emilerek yok olmaktadır. Bundan geriye bir miktarın kalıp tükürük ile mideye ulaştığı konusunda kesin bir bilgi de yoktur. Abdest alırken ağızda kalan su ile kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir. Halbuki oruçlu, abdest alırken ağzına verdiği sudan geri kalan miktarın mideye ulaşması halinde orucun bozulmayacağı konusunda hadis (Dârimî, “Savm”, 21) ve İslâm bilginlerinin icmaı vardır.
     Ayrıca, misvaktan bazı kırıntıların ve kimyevi maddelerin mideye ulaşması kaçınılmaz olduğu halde, Hz. Peygamber’in oruçlu iken misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır. (Buhârî, “Savm”, 27; Tirmîzî, “Savm”, 29)
     Diğer taraftan, “kesin olarak bilinen, şüphe ile bozulmaz” kaidesi gereğince, mideye ulaşıp ulaşmadığı konusunda şüphe bulunan bu şeyle oruç bozulmaz. Bu itibarla astımlı hastaların, sağlığı oruç tutmalarına uygun olup başka bir hastalıkları da yoksa rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz.

     b) Göz Damlası
     Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali bulunmaktadır. Bu bilgiler, yukarıdaki bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, göz damlası orucu bozmaz.

     c) Burun Damlası
     Tedavi amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 ’tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu miktarda, mazmazada (ağzı çalkalamakta) olduğu gibi affedilmiştir.

     d) Dilaltı Hapı
     Bazı kalp rahatsızlıklarında dilaltına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dilaltı kullanmak orucu bozmaz.

     e) Endoskopi, Kolonoskopi Yaptırmak, Makat veya Ferçten Ultrason Çektirmek
     Midedeki hastalığı tespit amacıyla mideyi görüntülemek veya mideden parça almak için yaptırılan endoskopide, ağız yoluyla mideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonlardaki hastalığı teşhis etmek amacıyla, bağırsak içini görüntülemek veya parça almak için yapılan kolonoskopide, makattan bağırsaklara cihaz gönderilmekte ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonoskopide, hemen daima, endoskopide de genellikle, incelenecek alanın temizliğini sağlamak amacıyla cihaz içinden su verilmektedir.
     Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makat veya ferçten ultrason çektirmek; yeme, içme anlamına gelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su verildiği için oruç bozulur. Ancak söz konusu işlemlerde cihazların kullanımı sırasında sindirim sistemine su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan bir madde girmemesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason çektirmek orucu bozmaz.

     f) İdrar Kanalının Görüntülenmesi, Kanala İlaç Akıtılması
     İdrar kanallarına giren cihazlar veya akıtılan ilaçlar orucu bozmaz.

     g) Anestezi
     Acı ileten sinir yolları üzerinde iletimin değişik seviyelerde engellenmesi anestezi oluşturmaktadır. Lokal, bölgesel ve genel anestezi olmak üzere, üç türlü anestezi vardır. Küçük ameliyatlarda ameliyat bölgesinin yakın çevresine iletimi engelleyen ilaçların verilmesi ile oluşan anesteziye sınırlı uyuşturma denir. Vücudun daha geniş bölgeleri, örneğin belden aşağısı veya bir yarısı iletimin omurilik düzeyinde engellenmesi için omuriliğe veya omuriliğe varmadan geniş bir sinir grubunun oluşturduğu bağlantı yerleri üzerine ilaç verilerek oluşturulan anesteziye bölgesel anestezi denir. Hastanın uyutulup ağrının duyulması beyin düzeyinde engellenirse bu tür anesteziye genel anestezi denir.
     Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır. Nefes yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme - içme anlamı da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel anestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresince serum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, sınırlı uyuşturma, orucun sıhhatine engel değildir. Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.

     h) Kulak Damlası ve Kulağın Yıkattırılması
     Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
     Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa damlatılan ilaç, kulak içerisinde emileceği için, ilaç ya hiç mideye ulaşmayacak ya da çok azı ulaşacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu miktar oruçta affedilmiştir. Ancak kulak zarının delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması halinde oruç bozulur.

     ı) Fitil Kullanmak, Lavman Yaptırmak
     Ağrı kesici, ateş düşürücü olarak veya diğer bazı amaçlarla makattan; mantar ve bazı kadın hastalıklarının tedavisinde ferçten fitil kullanılmaktadır. Lavman, tıbbî operasyon öncesi veya kabızlıkta kalın bağırsak da bulunan dışkının, anüsten içeriye, sıvı verilerek dışarı çıkarılmasıdır. Sindirim sistemi, ağızla başlayıp anüsle sona eren, sindirim borusu ile sindirim bezlerinden oluşur. Sindirim borusu ise, ağızla başlar. Ağzın gerisinde yutak bulunur. Sonra yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak, rektum ve anüs gelir. Sindirim ince bağırsaklarda tamamlanmaktadır. Kalın bağırsaklarda ise, sadece su, glikoz ve bazı tuzlar emilmektedir. Kadının ferci ile sindirim sistemleri arasında ise bir bağlantı bulunmamaktadır. Bu itibarla kadınların fercinden kullanılan fitiller, orucu bozmaz.
     Makattan kullanılan fitiller ise, her ne kadar sindirim sistemine dâhil olmakta ise de, sindirim ince bağırsaklarda tamamlandığı, fitillerde gıda verme özelliği bulunmadığı ve makattan fitil almak yemek ve içmek anlamına gelmediği için, orucu bozmaz. Lavman yaptırmak konusunda ise, iki durum söz konusudur; kalın bağırsaklarda su, glikoz ve bazı tuzlar emildiği için, gıda içeren sıvının bağırsaklara verilmesi veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde verilen suyun bağırsakta kalması durumunda oruç bozulur.
     Ancak, suyun bağırsaklara verilmesinden sonra bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi durumunda, verilen su ile birlikte bağırsaklarda bulunan dışkının dışarıya çıkarıldığı ve bu esnada emilen su da, çok az olduğu için oruç bozulmaz.

     i) İğne Yaptırmak, Hastaya Serum ve Kan Vermek
     İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve / veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar.
     Hastaya serum veya kan verilmesi de, aynı hükme tabidir.

     j) Diyaliz
     Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi ve hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir. Periton diyalizi, karın boşluğuna verilen özel bir solüsyon aracılığı ile, hastanın kendi karın zarı kullanılarak kanın zararlı maddelerden arındırılması ve sıvı dengesinin sağlanması işlemidir. Hemodiyaliz ise, kanın vücut dışında bir makine yardımı ile temizlenip vücuda geri verilmesi işlemidir. Kan bir iğne aracılığı ile hastanın kolundan alınır. Hemodiyaliz makinesi, “diyalizör” denen bir filtreden kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre eder. Filtre edilen temiz kan ikinci bir iğne ile hastanın damarına geri verilir. Bu işlem yapılırken bazen, gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir. Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur.

     k) Anjiyo Yaptırmak
     Halk arasında anjiyo olarak bilinen operasyon, teşhise yönelik (anjiyografi) ve tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır. Anjiyografi vücut damarlarının görüntülenmesi demektir. Damar içine damarların görünür hale gelmesini sağlayan ve “kontrast” madde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adı verilen filmler elde edilir. Anjiyografi sayesinde organları besleyen damarlar görüntülenerek damar hastalıkları veya bu damarlardan beslenen organlara ait tanı koydurucu bilgiler edinilir.
     Tedaviye yönelik olarak uygulanan anjiyonun klasik yöntemi anjiyoplastidir. Bu ise, dar veya tam tıkalı damarların “balon” ya da “stent” denilen özel araçlarla tekrar açılması için yapılır. Bu bilgiler ışığında gerek anjiyografi, gerekse “anjiyoplasti” operasyonlarında yemek ve içmek anlamı bulunmadığından, oruç bozulmaz.

     l) Biyopsi Yaptırmak
     Tahlil amacıyla vücudun herhangi bir organından parça alınması (biyopsi), orucu bozmaz. m) Kan Vermek Kan vermenin orucu bozup bozmayacağı konusunda, Hz. Peygamber’den rivayet edilen “Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur” (Ebû Dâvûd, “Sıyam”, 28) hadisinden hareketle bazı İslâm bilginleri kan vermekle orucun bozulacağını söylemişlerdir. Din bilginlerinin çoğunluğu ise, Hz. Peygamber’in oruçlu iken hacamat olduğuna dair rivayeti (Buhârî, “Savm”, 32; Ebû Dâvûd, “Sıyam”, 29) esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağını söylemişlerdir.
     Bu iki hadis ve diğer rivayetler birlikte değerlendirildiğinde, “Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur” hadisinin “hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır.” şeklinde anlaşılmalıdır.
     Zira hacamat yapan kişi emerek kanı aldığı için boğazına kan kaçma ihtimali, hacamat yaptıranın ise zayıf düşeceğinden yeme içme zorunda kalma ihtimali bulunmaktadır. Nitekim Enes b. Malik de, hacamat yaptırmanın oruçluyu zayıf düşüreceğinden dolayı hoş karşılanmadığını söylemiştir. (Buhârî, “Savm”, 32)
     Bu itibarla, oruçlu iken kan vermek orucu bozmaz.

     n) Merhem ve İlaçlı Bant
     Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz.

     4. Oruç ile İlgili Bazı Meseleler
     a) Devamlı olarak uzun yola gidenler oruç ibadetini nasıl yerine getirir?
     Dinen yolcu sayılan kimseler, isterlerse Ramazan orucunu erteleyebilir, daha sonra imkân bulunca tutamadığı oruçlarını kaza ederler. İkinci bölümde açıklandığı gibi yolculuk orucu ertelemek için bir mazerettir. (Bakara, 2/185) Bu mazeret devam ettiği sürece ruhsat da devam eder. Bu tür mazereti olanlar namazlarını erteleyemezler, ancak seferi sayıldıkları sürece dört rekâtlı farz namazları iki rekât olarak kılarlar. 

     b) Yıkanmak ve denize girmek orucu bozar mı?
     Ağız veya burundan su alıp yutulmadıkça, oruçlu kimsenin yıkanması veya denize girmesi orucuna zarar vermez. Peygamberimiz Ramazan’da imsaktan sonra yıkanmıştır. (Buhârî, “Savm”, 22)

     c) Parfüm ve kolonya kullanmak orucu bozar mı?
     Parfüm veya kolonya kullanmak orucu bozmaz.

     d) Oruçlu kimse diş tedavisi yaptırabilir mi?
     Oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak dişlerini tedavi ettirmesi veya çektirmesi orucu bozmaz. Ancak tedavi esnasında, kan veya tedavide kullanılan maddelerden herhangi bir şeyin yutulması orucu bozar.

     e) Makyaj yapmak veya yaptırmakla oruç bozulur mu?
     Krem sürmek, makyaj yapmak veya yaptırmakla oruç bozulmaz.

     f) Oruçlu kimse akupunktur yaptırabilir mi?
     Akupunktur; vücutta belirli noktalara iğne batırmak suretiyle çeşitli hastalıkları tedavi etme metodudur. Akupunktur uygulanması halinde, vücudun beslenmesi, gıda alması söz konusu olmadığından, akupunktur yaptırmak orucu bozmaz.

     g) Üç ayların (Recep, Şaban, Ramazan aylarının) aralıksız olarak oruçla geçirilmesinin dinî hükmü nedir?
     Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Recep ve Şaban aylarında ise; Hz. Peygamber’in diğer aylara oranla daha fazla nafile olarak oruç tuttuğu ikinci bölümde beyan edilmişti. Ancak Recep ve Şaban aylarında Hz. Peygamber’in aralıksız oruç tuttuğuna dair sahih kaynaklarda herhangi bir rivayet bulunmamaktadır. Bu itibarla, Recep ve Şaban aylarının aralıksız olarak oruçlu geçirilip Ramazan ayına eklenerek peş peşe üç ay oruç tutulmasının dinî bir dayanağı yoktur.

     h) Kaza oruçlarının aralıksız olarak tutulması gerekir mi?
     Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla, kazaya kalan oruçlar oruç tutulması mekruh olan günler dışında, ardı ardına veya ayrı olarak tutulabilir.

     ı) Uçakla seyahat edenler iftar zamanlarını nasıl belirlerler?
     Seyahate çıkan Müslümanın, imsak ve iftarını bulunduğu yerin takvimine göre yapması gerekir. Uçakla seyahat eden oruçlu kişi de, aynı prensibe göre uçuş esnasında uçağın üzerinde bulunduğu yere göre imsak ve iftar yapmalıdır.

     i) Nafile oruç tutan bir Müslüman bir yemeğe davet edildiği zaman orucunu bozabilir mi? Müslümanın davetine icabet etmek dinî bir görevdir. Bu itibarla bir yemeğe davet edilen Müslüman, davete katılıp orucunu bozabilir, hatta bozması daha uygun olur. Sahabe-i kiram’dan Peygamberimizin yanında nafile orucu bozanlar olmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 34-35)

     j) Güneşin hiç batmadığı veya gece ve gündüzün oluşmadığı yerlerde yaşayan Müslümanlar nasıl oruç tutarlar?
     Vakitleri güneş veya ayın hareketlerine göre belirlenen namaz, oruç ve hac gibi belirli vakitlerde yerine getirilen ibadetler, vakitlerin normal oluştuğu beldeler dikkate alınarak düzenlenmiştir. Güneşin hiç batmadığı ve şafağın hiç kaybolmadığı veya gündüzün 24 saatten fazla devam ettiği yörelerde yaşayan Müslümanlar vaktin normal olduğu en yakın beldeyi esas alarak oruçlarını tutarlar.
     Bunun delili şu hadis-i şeriftir: Sahabeden Nevvâs b. Sem’ân şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s.), Deccal’dan söz etti. Bunun üzerine, “Ey Allah’ın Rasûlü! O yeryüzünde ne kadar kalacak?” diye sorduğumuzda buyurdu ki: “40 gün kalacak. Bir günü bir sene gibidir. Bir günü bir ay gibidir. (Başka) bir günü de bir cuma günü gibidir. Diğer günleri ise (şu anki) günleriniz gibidir. Ya Rasûlallah! Bu bir sene gibi olan günde bir günlük namaz kâfi gelir mi, dedik. O, “hayır o günü (normal günlere göre) takdir edin buyurdu...” (Müslim, “Fiten”, 110)

Notlar:
1) Zıhar kefareti: Bir kimsenin eşini, kendisiyle evlenmesi ebediyen haram olan bir kadına benzeterek mesela “Sen bana annem gibisin” demesi sebebi ile gerekli olan kefarettir. Bu kefareti yerine getirmedikçe eşi ile cinsel ilişkide bulunması haramdır. Tıpkı oruç kefaretinde olduğu gibi; (Köleliğin geçerli olduğu eski dönemler için bir köle azat etmekle veya ) peş peşe iki kameri ay oruç tutmakla, buna gücü yetmiyorsa altmış fakire sabah-akşam yemek yedirmekle yerine getirilmiş olur.
2) Katil (adam öldürme) Kefareti: Bir Müslümanı ya da İslâm ülkesine yaşayan bir gayrimüslimi hataen öldüren kimseye gereken kefarettir. (Köleliğin geçerli olduğu eski dönemler için, Müslüman bir köle azat etmekle veya) peş peşe iki ay oruç tutmakla yerine getirilir.
3) Yemin kefareti: İleriye dönük bir işle ilgili olarak yaptığı yemini tutmayıp bozan kimseye gereken kefarettir. (Köleliğin geçerli olduğu eski dönemlerde bir köle azat etmekle veya) on fakiri sabah akşam yedirmek yahut orta hallisinden giydirmekle yerine getirilir.
4) Bu şart köleliğin geçerli olduğu eski dönemler için söz konusu idi.
5) Din İşleri Yüksek Kurulunun 20.02.2005 tarihli kararı.

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri & Grand Alfa Karadeniz Turu

14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri  &  Grand Alfa Karadeniz Turu      5 Gün - 4 Gecelik (3 gece otel konakla...