KELİMELER - KAVRAMLAR
NİKÂH
Evlenme, kocaya gitme, cinsî temasta bulunma, sarhoş etme,
evlenmeleri yasak olmayan bir erkekle bir kadın arasında yapılan ve müşterek
hayat ve nesli sürdürmek için bir bağ meydana getiren akit.
Tarih boyunca, çeşitli milletlerde ve hukuk sistemlerindeki
evlilik anlayışı ve tatbikatı aynı olmamıştır. İlâhî vahye dayanan semavî
dinlerde erkekle kadının ortak bir yuva kurması ancak nikâh akdiyle mümkün
kılınmıştır.
Nikâh akdi eşlerin veya temsilcilerinin serbest iradesiyle
oluşur. Karı kocadan meydana gelen aile yuvasında tarih boyunca, çeşitli
topluluklarda üç usul uygulanmıştır.
1) Koca hakimiyetine dayanan evlilik:
Tarihin eski çağlarından beri yaygın olan evlilik şekli
budur. Onsekiz ve ondokuzuncu yüzyılda Avrupa'da meydana gelen çok önemli
siyasî ve sosyal gelişmelere rağmen koca, evlilik birliği içinde hâkim rolünü
bazı hukuk sistemlerinde korumuştur. Meselâ, Fransız Medeni Kanunu büyük
ihtilalden sonra da evlilik birliğinde kocanın hakimiyetini sürdürmüştür. Eski
Roma hukukunda evlilik tamamen kocanın hakimiyetine dayanıyordu. Napolyon da bu
sistemi devam ettirmiştir.
2) Eşlerin eşitliği esasına dayanan evlilik:
Ondokuz ve yirminci yüzyıllarda gelişen sosyal ve ekonomik
şartlar, kadının da ekonomik hayatta ve birçok idarî kademelerde görev almasına
yol açmıştır. Bunda üst üste yaşanan savaşların da etkisi olmuştur. Bazı
ülkelerde "Koruma ve itaat prensibi" terkedilerek, karıkocanın mutlak
eşitliği esası benimsenmiştir. Meselâ, Rusya'da karı koca mutlak surette
eşittir. Bu yüzden Rus kadını, kocasının soy adını taşımak zorunda olmadığı
gibi, ikametgâh değişikliği hâlinde isterse kocasını takip etmeyebilir. Sonuç
olarak orada, evlilik kadının ehliyetine tesir etmez. İskandinav ülkelerinde de
durum böyledir. Ancak bu kadar serbestlik, aile yuvasını sarsmış, sıcak anne
kucağı görmeyen çocuklar bu ülkeler için problem halini almıştır.
3) Ortalama sistem:
Bu sistemde karıkoca esas itibariyle
eşit olmakla birlikte, evlilik birliğinin korunması ve devamı için erkeğe bazı
hususlarda üstünlük tanınmıştır. Bu cümleden olarak, erkek ailenin reisidir.
Karı, kocanın soyadını taşır ve onun rızası olmadan bir sanat ve meslekle
iştigal edemez. Ancak bu durum, kocaya her yönde bir hâkimiyet sağlamaz.
İslâm'daki duruma gelince;
bu konuda genel bir prensip
söylemek güçtür. Çünkü kadın şahsi bakımdan kocasına tabi olmakla birlikte,
kendisine ait bir mal üzerinde serbestçe tasarruf edebilmekte, her türlü hukukî
muameleyi yapabilmektedir. O, her konuda dava açabilir. Bunun için kocasının
rızasına da muhtaç değildir. Evlenme, kocaya karısının malları üzerinde hiçbir
hak vermez. Serveti ne olursa olsun, kadın evin masraflarına katılmak zorunda
değildir. Eşler arasında mal ayrılığı esası uygulandığı için boşanma veya ölüm
halinde problem çıkmaz. Mal varlığı bakımından bu şekilde geniş hürriyete sahip olan
kadın, şahsî bakımdan kocasına tabidir. Bu sebeple ailenin reisi kocadır. Çünkü
o, daha güçlü ve hayat olayları karşısında daha dayanıklıdır.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:
"Erkekler kadınlar
üzerinde hakimdirler. O sebeple ki, Allah onlardan kimini (erkekleri) kiminden
(kadınlar) daha üstün kılmıştır" (en-Nisâ', 4/34).
"Erkekler kadınlar üzerinde daha üstün bir dereceye
sahiptirler" (el-Bakara, 2/228).
Ancak İslâm, kadına, kocaya itaatı emrederken, kocaya da
kadına karşı bir takım ödevler yüklemiştir. Nitekim, Bakara sûresinde
yukarıdaki âyetin devamında: "Erkeklerin meşru şekilde kadınlar üzerindeki
hakları gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır" buyurulur.
Nikâh teriminde erkeğin, kadının cinsel yönlerinden
yararlanma anlamı vardır. Nitekim Hanefîlerin tarifi şöyledir: Nikâh; şer'an
evlenme engeli bulunmayan bir kadının cinsel yönlerinden yararlanmayı erkeğe
mübah kılan bir akittir.
Evliliğin meşrûluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ delillerine
dayanır.
√ Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Size helal olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder
tane nikâh edin" (en-Nisâ, 4/3);
"Sizden bekârları ve kölelerinizle
cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer onlar yoksul iseler, Allah
onları fazlu kereminden zenginletir. Allah her şeye gücü yeten ve her şeyi
bilendir" (en-Nûr, 24/32).
√ Evlilik konusunda pek çok hadis-i şerifler nakledilmiştir:
Allah
elçisi, gençlere hitaben şöyle buyurmuştur:
"Ey gençler topluluğu! Sizden
kimin evlilik yükümlülüklerine gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik gözü daha
çok öne eğer ve iffeti daha fazla korur. Kimin evlenmeğe gücü yetmezse, oruca
devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır" (Buhârî, Savm,10, Nikâh,
II, III; Müslim, Nikâh,I, III; Ebû Dâvud, I; Tirmizî, Nikâh, I; Nesâî, Sıyâm,
43, Nikâh, III; İbn Mâce, Nikâh, I; Dârimî, Nikâh, II; Ahmed b. Hanbel, I, 378;
424, 425).
Üç kişi Allah Elçisinin eşlerine, onun gece ibadetini
sormuşlar; belki azımsayarak birincisi "Sürekli gece namazı kılmaya",
ikincisi "sürekli oruç tutmaya", üçüncüsü de "kadınlardan
sürekli ayrı kalmaya ve hiç evlenmemeye" karar verir. Bunu işiten Hz.
Peygamber şöyle buyurur: "Bazı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle
demişler. Ben hem namaz kılıyorum, hem uyuyorum. Oruç tutuyorum,
tutmadığım da oluyor. Kadınlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetimi
terkederse, o benden değildir" (Müslim, Nikâh, 5; Nesâî, Nikâh, 4; Dârimî,
Nikâh, 3; Ahmed b. Hanbel, II, 158, III, 341, 359, V, 409).
"Mümin, Allah korkusundan ve O'na itaattan sonra, iyi bir
kadından yararlandığı kadar hiç birşeyden yararlanmamıştır. Çünkü ona emretse
sözünü dinler, yüzüne baksa kendisini sevindirir, üzerine yemin etse, yeminini
doğru çıkarır, başka tarafa gitse, kendisinin bulunmadığı sırada namusunu ve
malını korur" (İbn Mâce, Nikâh, 5).
√ Evlenmenin meşrûluğu üzerinde bütün ümmetin görüş birliği
vardır.
Evlenmenin hükmü:
Evleneceklerin durumuna göre nikâhın hükmü farz, vacib,
sünnet, haram, mekruh veya mübah kısımlarına ayrılır:
1. Evlenmediği taktirde zinaya düşeceği kesin olan kimsenin
-mehri verecek ve eşinin geçimini sağlayacak durumda ise- evlenmesi farzdır.
2. Yine evlenmezse zinaya düşme tehlikesi bulunan kimsenin
-mehir ve nafakayı sağlayacak durumda ise- evlenmesi vacibtir. Hanefiler
dışındaki çoğunluk farz ve vacib arasında bir ayırım yapmaz (İbnül-Hümâm,
a.g.e., II, 342; el-Kâsânî, el-Bedâyî', II, 260 vd.).
3. Evlenince, eşine zulüm yapacağına kesin gözüyle bakılan kimsenin
evlenmesi haramdır.
Nitekim ayet-i kerimede, "Evlenmeye güç yetiremeyenler, Allah kendilerine
fazlu kereminden zenginletinceye kadar iffetlerini korusunlar" (en-Nûr,
24/33) buyurulur.
4. Eşine zulüm yapacağından korkulan kimsenin evlenmesi
mekruhtur (el-Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 82).
5. Cinsel bakımdan itidal halde bulunanların evlenmesi
sünnettir. İtidal; evlenmezse zinaya düşeceğinden korkulmayan, evlenirse de
eşine zulüm yapacağından endişe duyulmayan kimsenin halidir. Toplumda
çoğunluğun bu durumda olması asıldır.
Yukarıda zikrettiğimiz, evlenemeyen
gençlere oruç tutmayı tavsiye eden, evlilik konusunda aşırı çekimser kalmağa
karar veren üç sahabeyi uyaran hadisler bunun delilidir.
Diğer yandan Hz. Peygamber ve Ashab-ı kiram evlenmişler ve
onlara uyanlar da bu sünneti sürdürmüşlerdir. Tercih edilen görüş budur (bk.
el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 267).
İmam Şâfiî'ye göre ise, bu durumda evlenmek mubahtır.
Evlenmek veya bekâr kalmak caiz olur. O'na göre, vakitlerini ibadete ayırmak ve
ilimle uğraşmak evlilikten daha üstündür. Dayandığı deliller şunlardır: Cenab-ı
Hak Yahyâ peygamberi şu sözlerle övmüştür: "...efendi, nefsine hakim,
iffetli" (Âl-i İmrân, 3/39). Ayetteki hasûr ifadesi; gücü yettiği halde
kadınla cinsel temas kurmayan kimse anlamına gelir. Evlilik daha üstün olsaydı,
bunu terketmek övülmezdi. Çoğunluk fakihler bu örneğin daha önceki şeriat
uygulaması olduğunu, İslâm ümmetini bağlamadığını söylemişlerdir.
İmam Şâfiî'nin diğer bir delili şu ayettir: "Haram
olanlar dışındaki kadınlar, onları mallarınızdan harcayarak almak, onlarla
evlenmek ve zinâ etmemek şartıyla size helal kılındı" (en-Nisâ, 4/24).
Bir
şeyin helal olması mübah olması demektir. Çünkü bu iki kelime birbirinin eş
anlamlısıdır. Diğer yandan evlilik, kişiye cinsel yönden yarar sağlar. Yararına
olan bir işi yapmak ise bir kimseye vacib olmaz. Böylece evlilik; yeme, içme,
alış-veriş gibi mübah olan muamelelerdendir (ez-Zühaylî, el Fıkhu'l-İslâmî ve
Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, VII, 33, 34; İbn Hacer el-Askalânî, Bülûğul-Merâm
min Edilletil-Ahkâm, Terc. Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1967, II, 228 vd.; Hamdi
Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 183, 184).
Eş seçimi
Evlilikte eş seçimi önemlidir. Yuvayı yapacak, çocukları
eğitecek, erkeğe ömür boyu iyi veya kötü günde destek ve mutluluk verecek olan
eşi seçerken güzelliğinden, soyundan ve malından çok, dindarlığına ve iyi ahlâk
sahibi olmasına dikkat edilmelidir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu,
güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç, mutlu olursun” (Buhârî, Nikâh,
15; Ebû Dâvud, Nikâh, 2; Nesâî, Nikâh, 13; İbn Mâce, Nikâh, 6; Mâlik, Muvatta',
Nikâh, 21).
İslâm hukukuna göre nikâh akdi hem medenî bir muâmele, hem
de bir ibadettir. Çünkü nikâhın rükûn ve şartlarını İslâm belirler ve evlilik
sebebiyle eşlerin pek büyük ecirlere ulaşacakları açıklanır. Bu konuda
İbnül-Hümâm (ö. 861/1457) şöyle der: "Nikâh, ibadetlere daha yakındır.
Hattâ evlenmek, sırf ibadet niyetiyle bekâr kalmaktan daha faziletlidir"
(İbnül-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Bulak 1315, II, 340). Son devir hukukçularından
İbn Abidîn (ö. 1252/1836), Reddül-Muhtar adlı ünlü eserinde nikâh konusuna şu
cümlelerle başlar: "Bizim için Hz. Adem devrinden bugüne kadar meşrû
olmuş, sonra Cennette de devam edecek, nikâh ile imandan başka ibadet
yoktur" (İbn Abidîn, a.g.e., II, 258). Nikâhın cami içinde aktedilmesi ve
mümkünse cuma gününe rastlatılması müstehaptır. Bu da onun ibadet yönünü
güçlendirir (el-Askalânî, a.g.e., III, 229).
Şâfiîlere göre, evlilik satım akdi gibi dünyaya ait işlerden
olup, bir ibadet değildir. Dayandığı delil, gayri müslimlerin nikâhının da
İslâm nazarında geçerli sayılmasıdır. Eğer ibadet olsaydı, bu nikâhların
geçersiz olması gerekirdi. Nikâhtan amaç, kişinin şehvetini teskin etmesidir.
İbadet yapmak ise Allah için bir iş yapmaktır. Bu nedenle Allah için iş yapmak,
kendi nefsi için iş yapmaktan daha faziletlidir.
Şâfiîlerin bu görüşüne çoğunluk fakihler karşı çıkmıştır.
Çoğunluğa göre nikâhın mümin veya gayri müslim için geçerli olması dünyada
toplum düzeni ile ilgilidir. Nitekim mescit, yol yapımı ve benzeri hayır işleri
müslüman için bir ibadet olduğu halde, gayri müslim için bir ibadet sayılmaz.
Genel anlamda Allah'ın hoşnut ve razı olduğu her iş müslüman için ibadettir.
İslâmî esaslara göre kurulan ve buna göre yürütülen evlilik de ibadet
kabilindendir. Çünkü nikâh akdi ile, nefsi haramlardan korumak ve nesli
sürdürmek gibi bir çok toplum maslahatları gerçekleşir.
Nitekim Hz. Peygamber
(s.a.s
"Sizden birinizin evliliğinde sadaka sevabı vardır" (Müslim,
Zekât, 52; Ebû Dâvud, Tatavvu', 12, Edeb, 160; Ahmed b. Hanbel, V, 167, 168)
buyurmuştur.
İslâm'da nikâh akdi sırasında evlenecek erkekle kadının veya
hukukî temsilcilerinin ve şahitlerin dışında dinî veya resmî bir görevlinin
bulunması zorunlu değildir. Bu durum onun dinî niteliği ve ibadet yönü için bir
engel teşkil etmez. Çünkü bir İslâm âliminin nikâh meclisini yönetmesi, gerekli
soru ve cevapları alması nikâhın rükün veya şartlarından değildir.
Nikâh'ın Rükünleri Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı
olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden ana unsura "rükün"
denir. Evlilik akdi için "icap ve kabul" bir rükündür. Çünkü evlenme
akdinin varlığı, icap ve kabulün varlığına bağlıdır ve bu akdin bir parçasıdır.
Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla birlikte, onun yapısından bir
parça teşkil etmeyen iş veya niteliğe ise "şart" denir. Meselâ, namaz
işin abdest bir şarttır. Abdestsiz namazın varlığından söz edilemez, fakat
bununla birlikte abdest, namazın niteliğinden bir parça değildir. Evlilik
akdinde şahitlerin bulunması, akdin şartıdır.
Hanefilere göre evlilik akdinin rükünleri icap ve kabulden
ibarettir.
Çoğunluk müctehitlere göre ise evliliğin rükünleri dört tane olup;
sîyga (icap ve kabul), kadın, koca ve veli'dir.
Akdin konusu; eşlerin evlilikten amaçladıkları birbirinin
cinsel yönlerinden yararlanmadır. Bu nedenle, yalnız ev hizmetlerini görmek
üzere yapılacak bir akit bir iş akdi olabilir. Nikâh akdinde karı-koca hayatı
yaşamı asıldır. Mehir, akdin kendisine bağlı olduğu bir unsur değil; nafaka
gibi evliliğin hükümlerindendir.
İcap, evlenme akdi taraflarından birisinin ilk olarak
yaptığı tekliftir. "Benimle şu anda evlenmeyi kabul ediyor musun?"
teklifine, diğer tarafın "Kabul ettim" şeklindeki cevabı
"kabul" niteliğindedir. Burada ilk teklifin karı veya koca tarafından
yapılması sonucu etkilemez. İlk teklif icap, ikincisi kabul niteliğindedir.
Çoğunluk İslâm fakihlerine göre icap, kadının velisi veya
vekili tarafından erkeğe yapılan evlendirme teklifidir. Kabul ise, kocanın bu
teklife verdiği olumlu cevaptan ibarettir (el-Kâsânî, el-Bedâyi', II, 229 vd.,
V, 133; İbn Manzûr, Lisânül-Arab, XIII,185;
Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 187,
188).
İcap ve Kabulde Bulunurken Uyulacak Şartlar
1. Taraflar evlenme iradelerini nikâh meclisinde açıklamalı
ve icapla kabul hemen birbirini izlemelidir. Taraflardan birisi normal konuşma işitilmeyecek şekilde diğerinden uzaklaşmışsa, nikâh meclisi terk edilmiş sayılır. Ebû Yusuf'a göre bir taraf nikâh meclisinde hazır değilken, diğer taraf
şahitlerin önünde icapta bulunsa, akit, bulunmayan tarafın icazetine bağlı
olarak meydana gelir. Karşı taraf bunu öğrenince olumlu cevap verirse akit
kesinleşir; aksi halde ortadan kalkar (el-Kâsânî, a.g.e., II, 232, 233; el-Cezîrî,
Kitabül-Fıkh Alel-Mezâhibil-Erbaa, Mısır 1969, IV,14 vd.)
2. İcap ve kabul her bakımdan birbirine uygun bulunmalıdır.
İcap ve kabul arasında yanılma, hile yüzünden bir ayrılık varsa evlenme meydana
gelmez.
3. İcap ve kabul taraflarca işitilmeli ve anlaşılmalıdır.
Ancak sağır ve dilsizler özel işaretleriyle irade beyanında bulunabilecekleri
gibi, İslâm hukukunda mektupla evlilik akdi yapma kolaylığı da getirilmiştir.
Mektup diğer taraf ve şahitler huzurunda okunur, bu tarafın da kabulü ile nikâh
akdi tamamlanır. Burada nikâh meclisi hükmen bir sayılır (el-Kâsânî, a.g.e.,
II, 231; el-Cezîrî, a.g.e., IV, 16).
4. İcap ve kabul için kullanılan sözler açık veya kinayeli
olur. Yalnız evlilik akdi meydana getirmede kullanılan "inkâh" ve
"tezvîc" sözcükleri ile bunların başka dildeki karşılıkları açık
sözlerdir. "Tezevvüc ettim, nikâhladım, nikâh ettim, nikâhla aldım,
nikâhla verdim, tezvic ettim, evlendim, evlendirdim" sözcükleri gibi
(en-Nisâ, 4,'22; el-Ahzâb, 33/37).
Buna karşılık mülkiyetin nakli sonucunu
doğuran satış, hibe, sadaka ve temlik gibi sözler de, nikâh konusunda mecâz
olarak icap ve kabul için kullanılabilir. "Kendimi sana şu kadar mehir
karşılığında,şahidler önünde hibe ettim" diye icapta bulunmak gibi. Burada mehrin
zikredilmesi, şahitlerin hazır bulunması, meclisin bir nikâh meclisi olması
tarafların gayelerinin evlenmek olduğunu açıkça gösterir. Buna karşılık kira,
rehin, ibra, vedia gibi deyimler evlenmede icap ve kabul için kullanılmaya
elverişli değildir. Çünkü bunlar mülkiyetin nakli sonucunu doğurmayan terimlerdir
(el-Cezîrî, a.g.e., IV, 14 vd.; ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 39; İbn Âbidîn,
a.g.e., II, 364, 365, 369 vd.).
Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise evlilik akdi yalnız nikâh ve
tezvic sözcükleri ile meydana gelir. Delil, Kur'an-ı Kerim'de bu akit için
yalnız belirtilen sözcüklerin kullanılmasıdır (bk. en-Nisâ, 4/22; el-Ahzâb,
33/37; İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, Kahire (t.y.), II, 4,5).
5. İcap ve kabulün şarta bağlanmaması ve kullanılan siyganın
da "gelecek zaman" olması gerekir. Evlilik akdinin geçmiş zaman siygasiyle oluşması konusunda
görüş birliği vardır. Kadının "şu kadar mehirle kendimi sana
nikâhladım" icabına, kocanın; "Kabul ettim" diye cevap vermesi
gibi. Çünkü bu siyganın anlamı, akdi o anda meydana getirmektir. Bununla akit
bir niyet ve karineye ihtiyaç olmaksızın o anda meydana gelir.
Şimdiki zaman siygası ise Hanefi ve Mâlikîlere göre akdi o
anda meydana getirmeye delâlet eden bir karînenin bulunması halinde evlilik
akdi meydana getirmeye elverişli sayılır. Erkek kadına, "Şu kadar mehirle
seni kendime nikâhlıyorum" dese, kadın da, "Kabul ediyorum" veya
"Razı oluyorum" diye cevap verse, bu geleceğe ait bir va'd olmaması
ve bir nikâh meclisi bulunması şartıyla akit meydana gelir. Ancak nikâh meclisi
olmaz ve akdin o anda yapıldığını gösteren bir karine de bulunmazsa bu bir
nikâh değil, geleceğe ait bir "söz verme" niteliğindedir.
Evlilik akdinde emir siygası da kullanılabilir. Erkek kadına
"Beni kendine nikâhla" dese ve bununla o anda evlilik akdi yapmayı
kasdetse; kadın "Sana kendimi nikâhladım" diye cevap verince akit
tamam olur.
Hanefîlere göre buradaki emir siygası ile erkek kadına evlenme için
vekâlet vermiş olur. Böylece kadın kendisinden asîl, erkekten vekil sıfatıyla
icap ve kabulde bulunmuş olur. Mâlikîlere göre ise burada emir siygası icap
niteliğindedir.
Soru siygası icap sayılmaz, belki icaba çağrı niteliğindedir
(bk. el-Kâsânî, a.g.e., II, 231; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, II, 344, 345; İbn
Abidîn, Reddül-Muhtâr, II, 371; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 532-534; Hamdi
Döndüren, a.g.e., s. 188,189).
Evlilik Akdinde Velînin Rolü:
Akıllı ve ergin erkek, velisi
olmaksızın kendi irade beyanı ile evlenebilir. Onun bir vekil aracılığı ile
evlenmesi de mümkündür. Hanefîlere göre hür, akıllı ve ergin kadın da evlenme
akdinde bizzat taraf olabilir. Çünkü burada velinin bulunması evliliğin sıhhat
şartlarından değildir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Eğer mümin bir kadın
kendisini Peygamber'e hibe edip de, Peygamber de onu nikâhla almak
isterse..." (el-Ahzâb, 33/50). Bu ayet-i kerime kadının nikâh akdinde
bizzat taraf olabileceğini gösterir. Hulle bildiren ayette de aynı anlamı
görmek mümkündür: "Yine erkek, karısını (üçüncü defa olarak) boşarsa;
ondan sonra kadın, kendinden başka bir erkeğe nikâhlanıp varıncaya kadar ona
helâl olmaz" (el-Bakara, 2/230). Bu ayette de, başka bir erkekle evlenmede
kadın taraf olarak gösterilmiştir.
Hz. Peygamber'in şu hadisleri de yukarıdaki
ayetlerin açıklaması niteliğindedir.
"Dul kadın hakkında velinin
yapabileceği bir iş yoktur" (Ebû Dâvud, Nikâh, 25; Ahmed b. Hanbel, I,
334). "Bekâr kadın, kendisi hakkında velisinden daha fazla hak
sahibidir" (Ebû Dâvud” Nikâh, 25; Tirmizî, Nikâh, 18; İbn Mâce, Nikâh, 11;
Dârimî, Nikâh,13).
İmam Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre, kadın için
nikâhta erkek bir velinin bulunması şarttır. Veli, kadının asabesinden en yakın
olan erkektir (bk. "Asabe" mad.). Kadının nikâhta doğrudan taraf
olması caiz değildir. Yaşının küçük veya büyük olması, kendisinin dul veya
bâkire bulunması, sonucu değiştirmez. Bu müctehitlere göre kadının kadını
evlendirmesi de caiz değildir. Dayandıkları deliller şunlardır:
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Kadınların
kendilerini, kocalarına nikâh etmelerine engel olmayın" (el Bakara,
2/232). Burada velilerin, boşanan kadının yeniden evlenmesine engel olmaması
istenmektedir. Eğer kadının bizzat evlenmeye yetkisi olsaydı, velisine böyle
bir yasak koymanın anlamı kalmazdı. "İçinizden bekârları
evlendirin..." (en-Nûr, 24/32) ve İslâm'ı kabul etmedikçe (mümin
kadınları) Allaha ortak koşan erkeklere nikâhlamayınız" (el-Bakara, 2/221)
ayetlerinde de erkeklere hitap edilmekte ve velâyet yetkisi onlara
verilmektedir.
Çoğunluk hukukçular bu konuda bazı hadis-i şeriflere de
dayanmışlardır. Ezcümle;
"Herhangi bir kadın, velisinin izni olmadan evlenirse,
onun nikâhı batıldır, batıldır, batıldır" (Ebû Dâvud Nikâh,19; Tirmizî,
Nikâh, 14; Dârimî, Nikâh, 11; Ahmed b. Hanbel, VI, 166).
"Kadın kadını
evlendiremez, kadın bizzat kendisini de evlendiremez" (İbn Mâce, Nikâh,
15).
"Nikâh ancak veli ile olur" (Buhârî, Nikâh, 36; Ebû Dâvud,
Nikâh, 19; Tirmizî, Nikâh, 14).
Hanefiler çoğunluğun bu görüşünü ve delillerini şu şekilde
eleştirmişlerdir:
Yukarıda zikredilen el-Bakara, 232. ayet, nikâh fiilini
kadına isnat eder. Çünkü bu ayet Sahabe'den Ma'kıl b. Yesar (r.a)'ın, dul kız
kardeşinin yeniden eski kocasıyla evlenmesine karşı çıkması üzerine inmiştir.
Ayet baş tarafı ile bir bütün olarak ele alınınca; böyle bir kadının velinin
müdahalesi olmaksızın serbestçe evlenebilmesi anlamı ortaya çıkar.
Bekârları
evlendirmeyi emreden âyetler ise yalnız velilere değil İslâm toplumuna hitap
etmektedir. Hanefiler velisiz nikâh olmayacağını bildiren hadislerin zayıf,
hattâ bazısının mürsel olduğunu ortaya koymuş ve velisiz evlenme konusunda
"Bekâr kadının kendini evlendirme hususunda velisinden daha fazla hak
sahibi olduğunu" bildiren Ebû Dâvud hadisine dayanmışlardır. Çoğunluğun
delil olarak aldığı hadisleri sahih kabul etsek bile, bunların nedb'e (bk.
"müstehap", "mendub" maddeleri) de ihtimali vardır. Onun
için akıllı ve ergin kadının evlenmesinde velinin bulunması vacib değil, mendub
hükmündedir.
Evliliğin Tek Kişi Tarafından Akdedilmesi:
Evlilikte tek kişinin asîl veli veya vekil sıfatıyla iki
tarafı birlikte temsil ederek, şahitlerin önünde akdi meydana getirmesi mümkün
ve caizdir. Şu durumlarda temsil tek kişide toplanır:
1. Bir kimsenin her iki tarafın velisi olarak hareket
etmesiyle akit oluşur. Bir dedenin veli olarak oğlunun oğlunu,
diğer oğlunun kızı ile evlendirmesi gibi.
2. Asil ve veli sıfatının tek kişide toplanması. Veli
durumunda amca oğlunun, amcasının kızını kendisine nikâhlaması gibi.
3. İki tarafın vekâletinin tek kişide toplanması mümkündür.
Ukbe b. Âmir (r.a)'den rivayete göre, Hz. Peygamber bir adama "Seni
filanca kadınla evlendirmeme razı mısın?" diye sordu. Adam
"Evet" dedi. Kadına da "Seni filanca erkekle evlendirmeme razı
mısın?" diye sordu. Kadın da; "Evet" deyince, onları birbiri ile
evlendirdi (Ebû Dâvud Nikâh, 31).
4. Asil ve vekil sıfatlarının tek kişide toplanması
mümkündür. Abdurrahman b. Avf (r.a), Ümmü Hakîm (r.anhâ)'ya "Evlenmek için
bana yetki veriyor musun?" diye sordu. Kadın "Evet" deyince de;
"Seni kendime nikâhladım" dedi (Buhârî, Nikâh, 37).
Şâfiîler yalnız iki tarafın velisi sıfatıyla, bir kişinin
iki tarafı temsil edebileceğini söylerler (eş-Şirbînî, Muğnîl-Muhtâc, Mısır
(t.y.), III,168; el-Kâsânî, a.g.e., II, 231; el-Mevsılî, el-İhtiyâr li
Ta'lîlil-Muhtâr, III, 97 vd.).
Nikâh Akdinde Özel Şartlar Belirlemek:
Evlilik akdi yapılırken eşlerden birisi diğerini yük altına
sokacak bir şart öne sürse ve karşı taraf da bunu kabul etse, böyle bir şart
bağlayıcı olur mu?
1. Akdin niteliği ile bağdaşan ve şer'î hükümlerle
çelişmeyen sahih şart, nikâh akdinde karşı tarafı bağlar. Meselâ kadının, koca
evinde, kocasının ailesi veya kuma olmaksızın oturmayı, yahut kadının ailesi
izin vermedikçe sefer mesafesinden uzak beldeye göç edilmemesini şart koşması,
kocayı bağlar. Çünkü bu gibi şartlarla evlilik akdi bağdaşır niteliktedir.
2. Akdin niteliği ile bağdaşmayan veya şer'î hükümlerle
çelişen fasit bir şart belirlenmişse, evlilik akdi geçerli olur. Fakat yalnız
şart batıl olur. Eşlerden birisi için muhayyerliği şart koşmak gibi.
Şartla ilgili bir yasak bulunursa, böyle bir şartı yerine
getirmek mekruh olur. Evleneceği erkeğin, ilk eşini boşamasını şart koşmak
gibi. Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Bir kadın için,
kocasından kumasını boşamayı istemesi helal değildir" (Ebû Dâvud, Talâk,
2).
Evliliğin hükümlerinden olan, eşlerin birbirinin cinsel
yönlerinden yararlanması ve kadının nafaka hakkı gibi vazgeçilmez özlük
haklarını ihlâl eden şartlar da geçersizdir. Sadece ev hizmetlerini yürütmek
veya kadının maişetini sağlamamak şartıyla evlenmek gibi (bk. İbnül-Hümâm,
a.g.e., III, 107 vd.; Zeylaî, Tebyînül-Hakâik, II, 148; İbn Âbidîn, a.g.e., II,
405; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, VII, 45).
Evliliğin Sıhhat Şartları:
(Evliliğin geçerli olması için şu
şartların gerçekleşmesi gerekir)
1. Eşler arasında sürekli veya geçici bir evlenme engeli
bulunmamalıdır. Bain talâkla boşanıp iddet beklemekte olan kadını nikâhlamak,
biri kadın diğeri erkek olduğu takdirde birbirine haram olacak derecedeki iki
hısımı bir nikâh altında toplamak gibi. Bu durumlarda nikâh fasit olur. Eğer
kadın erkeğe ebedî olarak haram olan hısımlardan ise, akit ittifakla batıl
olur. Artık bu bir meydana gelme şartı sayılır. Kız, kız kardeş, hala veya
teyze ile evlenmek gibi. Buna göre, haramlık kesin ise; bu, butlan sebebi olur.
Eğer zannî olursa fesat sebebi olur.
2. İcap ve kabul siygası geçici değil, süreklilik bildiren
bir uslûbla ifade edilmelidir. Evlilik belli bir süre için yapılmışsa akit
batıl olur. Erkeğin kadına "Bir ay süreyle senin cinsel yönlerinden
yararlanayım" veya seni bir ay veya bir yıl yahut bu beldede oturduğu
sürece kendime nikâhladım" dese, kadın bu teklifi kabul edince birincisi
"mut'a", ikincisi "muvakkat nikâh" adını alır (bk.
"Mut'a" nikâhı).
3. Evlilik akdi sırasında iki şahidin bulunması sıhhat
şartıdır. Veli dışında iki şahit bulunmadıkça akit geçerli olmaz.
Delil şu hadislerdir:
Hz. Âişe (r.anhâ), Hz. Peygamber
(s.a.s)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Bir veli ve iki adaletli şahit
olmadıkça nikâh olmaz" (Ebû Dâvud, Nikâh, 19; Dârimî, Nikâh, 11);
"Şahitler bulunmadıkça nikâh olmaz" (Buhârî, Şehâdât, 8);
"Dört
kimsenin hazır bulunmadığı evlilik ancak fuhuştur. Bunlar; evlenecek olan
erkek, kızın velisi ve iki şahittir" (eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 42).
Akit sırasında şahit bulundurulmasını bildiren ayet, evlilik akdini de kapsamına
alır (el-Bakara, 2/282).
Akitlerde şahit, genellikle anlaşmazlık halinde tarafların
haklarını korumada ispat kolaylığı sağar. Evlenme akdi de eşlerin lehine ve
aleyhine hukuki sonuçlar meydana getiren bir akittir. Mehir, nafaka
yükümlülüğü, nesebin sabit olması, sihrî hısımlığın meydana gelmesi bunlar
arasındadır. Diğer yandan evlilik akdinin alenen yapılması ve akit sırasında
şahitlerin bulunması, eşleri zina töhmetinden korur.
Evlenme Şahidinde Aranan Nitelikler:
Evlenmede şahidin fonksiyonu, evlenmeye ilişkin icap ve
kabulü işitmek ve anlamaktan ibarettir. Bunun için şahitlerin aynı yerde ve
birlikte bulunmaları gerekir. Ayrı ayrı yerlerde veya aynı yerde olmakla
birlikte, birbiri ardından evlenme iradelerine şahit olan kimselerin
şahitlikleri geçerli sayılmaz.
Şahitte aranan nitelikler şunlardır:
1. Şahit akıllı ve ergin olmalıdır. Akıl hastası veya küçük
çocukların şahitliği yeterli değildir.
2. Şahitlerin iki erkek veya bir erkek ile iki kadın olması
gerekir. Tek şahitle nikâh geçerli olmaz. Çünkü hadiste "Bir velî ve iki
adaletli şahit olmadıkça nikâh olmaz" buyurulmuştur (Ebû Dâvud Nikâh, 19).
Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Erkeklerinizden iki şahit tutun. Eğer iki
erkek bulunmazsa, bu takdirde razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın
yeter" (el-Bakara, 2/282).
İmam Şâfiî'ye göre bu ayet nikâh akdini kapsamaz. Kısasta ve
diğer şer'î cezalarda olduğu gibi, nikâhta her iki şahidin erkek olması
şarttır. Hanbelî ve Mâlikîler de ayni görüştedir.
Hanefîlere göre, kadınlar nikâhta taraf oldukları gibi, bir
erkek için iki kadın olmak üzere şahitlik yapabilirler. Bunların şahitlikleri
yalnız had ve kısas davalarında unutma ve gaflet sebebiyle kabul edilmez. Çünkü
hadler şüphe ile düşer (bk. es-Serahsî el-Mebsût, Mısır 1324-1331/1906-1912, V,
32, 33; ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 74, 75; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 208, 209).
3. Şahit hür olmalıdır.
Hanbeliler dışındaki çoğunluk, şahitlerin hür olması
gerektiğini söylerler. Hanbelîlere göre ise, köle diğer haklar konusunda şahitlik
yapabildiği gibi nikâhta da şahit olabilir. Çünkü bunu yasaklayan bir ayet,
hadis veya icma yoktur (ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 75).
4. Müslüman olmalıdır.
İki tarafın müslüman olduğu bir evlenmede her iki şahidin de
müslüman olması gerektiğinde görüş birliği vardır. Çünkü gayri müslimin
müslüman üzerinde velayet hakkı yoktur (bk. en-Nisâ, 4/141; el-Kâsânî, a.g.e.,
II, 253). Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre, iki taraf veya yalnız kadın ehl-i
kitaptan olursa şahitler de ehl-i kitaptan olabilir.
5. Çoğunluk fakihlere göre, görme yeteneği şart olmayıp,
işitme ve anlama yeteneğinin bulunması şarttır. Bu nedenle şahidin nikâh
akdinde konuşulan sözleri anlaması gerekir. Çünkü şahitliğin amacı budur. Aksi
halde şahit, bir söz kesme veya nişan merasimini nikâh akdi sanabilir. Bu da
toplumda yanlış anlamalara neden olur.
6. Şahitler evlenecek kimselerin usûl, fürû veya diğer
hısımlarından olabilir. Buna göre, ana, baba, dede ve nine ile, eşlerin oğul
veya kızları nikâhta-yukarıda belirtilen niteliklere sahip iseler-şahit
olabilirler. Çoğunluğa göre bu hısımlardan birisi veli olarak akde katılıyorsa
şahit sayılmaz (el-Kâsânî, a.g.e., II, 253, 254; el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 267,
268).
7. Hanefîlere göre, şahitlerin adaletli olması şart
değildir. İki fasık şahidin şahitliği de yeterlidir. Çünkü fasık veli olmaya
ehildir (bk. "Fasık" maddesi). İmâmiyye Şîası da bu görüştedir.