GÖNÜL KÖŞESİ / AbdulKadir Seven
BU DİYARIN SAKİNLERİ!
O diyarın güzide insanları tarihe bir not kaydettiler. Bıraktıkları not öylesine kazıldıki belleklere ne ebu Lehebin keskin kılıcı, nede ebu Cehilin keskin zekası onu silebildi. Herakliusün yüzyirmibin kişilik ordusu üçbinin karşısında dağılmak zorunda kaldı. Tarihe not düşenler kayıtlara geçme endişesinden ziyade, Rahim olanın kaydında yer almayı yeğlediler. İmanın ve amelin niyetle eşdeğer bulduğunu bildikleri için kuzmanlaşmadılar. Yolda yürürken istikameti öncelediler. Karşılarında zamanın mescid bülbülü iken vadiler dolusu koyunu olan beyni yozlaşmış saleme olmadılar. İmtihanın itmi'nan olan bir kalple geçileceğini, bir avuç dahi olsa su içmekten imtina ederek ceberrut ordusunu yerlebir ettiler.
İmanı pekiştiren amelin boykota maruz kaldığında, açlıktan karnına taş bağlayıp ağaç kabuğunu dahi yemiş olsa da, kalbi arıza yapmadan yola devam demenin endişesiyle hayata baktılar.
İmanı pekiştiren amelin boykota maruz kaldığında, açlıktan karnına taş bağlayıp ağaç kabuğunu dahi yemiş olsa da, kalbi arıza yapmadan yola devam demenin endişesiyle hayata baktılar.
Bu diyarın sakinleri ise tarihin derin süzgeçinden geçip tozlanmış taşlara, gözlerden nem düşürerek 21. yüzyıldan kıyamete kadar sönmeyecek harfleri buldular. Derin ve kalın okunaklı olarak bu diyarın sakinleri, bedir aslanlarının şahsı maneviyesinin ayak izlerine namzet kullar.
Bu diyarın sakinlerinde öyle erler varki onları görünce asrı saadet gözünüzde canlanır. Ne seküler dünyanın debdebeli hayatı, ne de münzevi kenara çekilmiş virane adam. Sadece adam gibi adam, mülayim ve safiyane bir nefer.
Bu diyarın güzide insanları okumanın hücre duvarlarıyla özdeş, nurun simaya vurmasıyla kararan kalplere beyza, ümit ve korku arasında sırdaştırlar.
Holiganlık ve fanatiklikten arınmış eylemci kimliği; vird, tespih ve havaya kaldırdığı şehadet parmağındaki ışıktan alırlar. Vahdeti zedeleyen, izzet pınarına necis bulaştırandan uzak durup, en puslu havada bile istikameti ıskalamayanlardır. Sözlerden sadır olan sadece kelime-i tevhid duvarının kalın tuğlalarıdır.
O diyardan bu diyara izler taşlara yazılmışsa, tozu kazımak hepimizin görevidir. Hem de taşlara nem düşürerek. Gözlerinden nem düşürmeyen ateşi de söndüremez.
Kavgasında ateşe karşı ibrahimi serinlik olmasını isteyenler kardeşcanlarına karşı serin ve içten olmak zorundadır. Bilmediğinin ardına düşerek suizanla ateşi körüklemek ancak odun hamalıyla "İbrahim-i Sevda"ya ateş olmaktadır. Sırtımızdaki mızrak yarasından önümüzdeki düşman hudutlarını maalesef göremez oluyoruz.
~~~ * ~~~ * ~~~ * ~~~ * ~~~
Rablerinden gelen beyan üzere;
“Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde istiğfar ederlerdi.” (Zariyat, 51/17)
“Onlar ki, gecelerini Rabb’lerine secde ederek (O’nun huzurunda ayakta) durarak geçirirler.” (Furkan, 25/64)
“Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabb’inin rahmetini uman gibi midir? De ki, “Bilenle bilmeyenler bir olur mu?” Doğrusu ancak akl-ı selim sahibi olanlar öğüt alır.” (Zümer, 39/9)
SEHERLERİ GANİMETLE, EYLEMİ DİRENÇLE ÖLÇERLER!
Bu diyarın öyle sakinleri varki miskal kadar günaha bulaşsa; "Ey Rahmetin efendisi! Sağanak sağanak yağdır rahmetini. Yağdır ki, mağfiret olunana kadar kalkmayayım. İzzeti nefis olan şu anlımı sadece senin için boynu bükük ve eğik, içten içe yakaran hamim bir kul olayım. Günaha dalmış bu ellerim, harama fütursuzca bakan bu gözlerim ve tüm azalarım sadece senin zikrinle hayat bulsun" duasıyla iş ve aşının peşine düşerler. Çocuklarının boğazına düşecek lokma elmanın suyu dahi olsa şüpheden arındırırlar.
Çünkü onların tek amacı bu diyarın muvahhid sakinlerini oluşturmaktır. Hamim ve yalın. Riyasız ve ziyansız kullar olabilmek için bu diyarın sakinleri olmayı hedefleyen biz mü'min ve mü'mineler sözlerimize sedakat göstermek zorundayız.
Çünkü onların tek amacı bu diyarın muvahhid sakinlerini oluşturmaktır. Hamim ve yalın. Riyasız ve ziyansız kullar olabilmek için bu diyarın sakinleri olmayı hedefleyen biz mü'min ve mü'mineler sözlerimize sedakat göstermek zorundayız.
Ya Ashabil Yemin, ya da Ashab-ı şimal;
yol senin, istikamet senin.
Ashabıl yemine koşanlar ne mutlu insanlardır.
Ashabıl yemine koşanlar ne mutlu insanlardır.
Rableri onlar için vahyinde;
27 – Ashabı yemin, nedir ashabı yemin!
28 - Dalbastı kirazlar,
29 - Meyva dizili muzlar,
30 - Uzamış gölgeler,
31 - Fışkıran sular.
32 - Pek çok meyva arasında,
33 - Tükenmeyen ve yasaklanmayan
34 - Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
35 - Biz kadınları yeniden inşa ettik (yarattık).
36 - Onları bâkireler yaptık.
37 - Hep yaşıt sevgililer,
38 – Ashabı yemin içindir.
28 - Dalbastı kirazlar,
29 - Meyva dizili muzlar,
30 - Uzamış gölgeler,
31 - Fışkıran sular.
32 - Pek çok meyva arasında,
33 - Tükenmeyen ve yasaklanmayan
34 - Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
35 - Biz kadınları yeniden inşa ettik (yarattık).
36 - Onları bâkireler yaptık.
37 - Hep yaşıt sevgililer,
38 – Ashabı yemin içindir.
Ya Ashabı Şimal ya da Ashabı Meş'eme olursak
MazAllah şu vahyin muhatabı olmazmıyız?
41 – Ashabı şimal, nedir o ashabı şimal?
42 - İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içinde,
43 - Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
44 - Ki ne serindir, ne de faydalı.
45 - Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefâhete dalmışlardı.
46 - Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.
47 - Ve diyorlardı ki: "Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?"
48 - "Önceki atalarımız da mı?"
49 - De ki: "Öncekiler ve sonrakiler"
50 - "Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
51 - Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!
52 - Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
53 - Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız.
54 - Üstüne de kaynar su içeceksiniz.
55 - Susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.
56 - İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.
42 - İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içinde,
43 - Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
44 - Ki ne serindir, ne de faydalı.
45 - Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefâhete dalmışlardı.
46 - Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.
47 - Ve diyorlardı ki: "Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?"
48 - "Önceki atalarımız da mı?"
49 - De ki: "Öncekiler ve sonrakiler"
50 - "Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
51 - Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!
52 - Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
53 - Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız.
54 - Üstüne de kaynar su içeceksiniz.
55 - Susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.
56 - İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder