21 Kasım 2020 Cumartesi
ADALET BAKANLIĞI 400 İDARE MEMURU ÖĞRENCİSİ ALIM İLANI
20 Kasım 2020 Cuma
SAĞLIKLI HAYAT ლ Menapoz Döneminde Beslenme
Menapoz Döneminde
Beslenme
Menopoz, doğurganlık yeteneğinin kaybolduğu 48-55 yaş arası dönemdir. Beslenme durumu, sosyo-ekonomik durum, aşırı alkol ve aşırı kahve içilmesi menopozu etkileyen faktörler arasındadır.
Menopozda, organizmada önemli değişiklikler oluşmaktadır. Bunların başında, hormonal değişiklikler gelir. Hipofizden salgılanan hormonlarda artış gözlenir.
Düzgün adet görme ve üreme fonksiyonunu oluşturan sistemdeki bozukluklar nedeniyle yumurtalık fonksiyonu azalır. Bunun sonucunda kadın için önemli bir hormon olan östrojenler düşer, gonadotropinlerde artış ortaya çıkar ve kadında önemli sağlık problemleri gözlenir.
Psikoendokrin Değişiklikler:
Bunlar baş ağrısı, sinirlilik, uyku bozuklukları, depresyon, aşırı terleme, halsizlik ve yorgunluktur.
Ciltte Oluşan Değişiklikler:
Deride gevşeme, incelme, transparan bir görünüm, damarların belirgin hale gelmesi, yaraların geç iyileşmesi ve morluklar oluşur.
Üregenital Sistemdeki Değişikler:
Östrojen eksikliğinde vajen epiteli de incelir. Mikroorganizmaların üremesine uygun hale gelir.
Enerji Harcamasındaki Değişikler:
Menopoz döneminde vücutta oluşan bazı değişiklikler (hormonal değişiklikler vb.) nedeniyle enerji harcamasında azalma oluşur. Bunların sonucunda şişmanlık gelişir.
Vücut Kompozisyonundaki Değişiklikler:
Vücut kompozisyonundaki değişmenin nedeni olarak; fiziksel aktivitenin azalması ve hormon düzeylerindeki azalma gösterilmektedir. Menopoz sonrası östrojen düzeyindeki azalma besin alımı, fiziksel aktivite seviyesi ve adipoz doku dağılımını etkileyebilmektedir.
Menopoza girmiş kadınlarda kardiyovasküler hastalıklar, osteoporozis gibi hastalıkların gelişme riski fazladır. Kardiyovasküler hastalıkların gelişmesinde sadece östrojen hormonu değil menopoz öncesi kadının beslenme durumu (hayvansal kaynaklı yağların yüksek oranda tüketilmesi gibi), şişmanlık, sigara kullanımı da menopoz sonrası etkendir.
Osteoporozis kemiklerden kalsiyum kaybının artması sonucunda kemiklerin kolaylıkla kırılması hastalığıdır ve menopoza girmiş kadınlarda daha sık görülür.
Çocuk ve adölesanlarda kemik oluşumu kaybından fazladır. 30 yaşından sonra kemik kaybı başlar. Genelde kadınların kemik mineral yoğunluğu erkeklerden düşüktür. Kemik kaybı hızı menopozda önemli ölçüde artar. Menopozdan sonraki kemik kaybının esas nedeni östrojen yetersizliğidir.
Yüksek düzeyde kafein, protein ve sodyum idrarda kalsiyum atımını arttırır. Fosfat içeren içeceklerin aşırı tüketilmesi de kemik yoğunluğunu azaltır. Antikoagulan, antiasit ilaçlar, alkol, barbitüratlar ve sigara osteoporoz riskini arttırır.
Mineral içeriği yüksek sert suların içilmesi tercih edilmelidir.
D vitamini gereksinimi karşılanmalıdır. Güneş ışınlarından uygun şekilde ve düzenli olarak yararlanılmalıdır. Kış günlerinde öğle vakitleri, yaz aylarında ise kuşluk ve ikindi vakitlerinde güneşlenilmelidir.
İçme ve kullanma sularının florid içeriğinin litrede 0.7-1.2 mg düzeyinde olması kemik ve diş sağlığı açısından önemlidir.
Aşırı posa tüketiminden sakınılmalıdır.
Aşırı protein tüketiminden kaçınılmalıdır. Çünkü yüksek proteinli diyet idrarla kalsiyum atımını arttırır ve osteoporozis için önemli bir risk faktörüdür.
Aşırı fosfor tüketiminden kaçınılmalıdır. Proteinli besinler genelde fosfordan da zengindir.Protein yeterli düzeyde alınırsa aşırı fosfor alımı da önlenir.
Yemeklere aşırı tuz eklemekten ve tuzlanmış besinleri aşırı tüketmekten sakınılmalıdır. Çünkü aşırı tuz, idrarla kalsiyum atımını arttırmaktadır.
Sigara içilmemelidir. Sigara kan kortizon düzeyini artırarak 25-hidroksi D vitamininin, Aktif şekli 1-25 dihidroksi D vitaminine dönüşümünü azaltır. Aynı şekilde kandaki C vitamini düzeyini ve serum östrojen düzeyini de düşürür.
Düzenli fiziksel aktivitede bulunulmalıdır. Fiziksel aktivite gençlikte kemik kütlesini arttırır, yaşlılıkta ise kemik kaybını önler. Her gün en az 30 dakika yürüyüş gereklidir.
Alkolden sakınılmalıdır. Alkol, kemik oluşum hücrelerini harap eder ve kalsiyum emilimini bozar.
Aşırı incelikten kaçınılmalıdır. Beden Kütle indeksi 25’in altına inmemelidir. Çünkü menopozdan sonra vücut, yağ dokusundaki östrojenden de yararlanmaktadır.
Özellikle aliminyum içeren antiasitlerden, kortizonlu ilaçlardan sakınılmalıdır.
Aşırı kafein tüketilmemelidir. Kafein içeren içeceklerin sık tüketiminden kaçınılmalıdır.
Osteoporozis, menopozda görülen en önemli sağlık sorunudur. Yukarıdaki beslenme önerilerinin yanı sıra, menopozda kardiyovasküler hastalık ve şişmanlık riskinin yüksek olması nedeniyle diyetin enerjisi ve yağ oranına da dikkat edilmelidir.
Broşür için tıklayınız.
Sosyal Paylaşım: Telif Hakkı © 2019 Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü. Tüm Hakları Saklıdır.
19 Kasım 2020 Perşembe
RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN'DEN HADİS-İ ŞERİFLER ♥ ✿ܓ ♥ AİLENİN GEÇİMİ
- Âyet-i Kerimeler:
Bu âyette boşanmış kadınların çocuklarını emzirme durumu ele alınmaktadır. Çocuk babaya ait kabul edildiği için, onun emzirilmesini sağlamak da babanın görevidir. Baba maddî imkânları ölçüsünde, çocuğunu emziren kadının yiyeceğini ve giyeceğini temin eder. Bunun miktarını belirlemek problem olursa, hakem kabul edilen bir üçüncü şahıs da bu miktarı tayin edebilir. Bununla beraber yapılacak bu ödeme, babayı sıkıntıya sokacak kadar fazla olmayacaktır.
2. “Varlıklı olan kimse, varlığına göre nafaka versin. Eli dar olan kimse de verebileceği kadar nafaka versin. Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden fazla bir şey yüklemez.” Talâk sûresi - 7
Bu âyet-i kerime nafaka konusunda bir prensip ortaya koymaktadır. Bir kimse kime nafaka veriyorsa, gelirine göre verecektir. Zenginse, fazla verecek; orta hâlli ise orta derecede verecek; fakirse az verecektir. İslâmiyet aşırı derecede saçıp savurmayı da hoş görmez, aşırı derecede cimri davranmayı da. Bu sebeple nafakaya esas olan ölçü, kişinin maddî gücüdür.
3. “Siz hayıra ne harcarsanız, Allah onun yerine yenisini verir.” Sebe’ Sûresi - 39
Allah rızası için aile fertlerine veya fakirlere harcama konusunda bu âyet bir ölçü getirmektedir. Cenâb-ı Hak sevap kazanmak düşüncesiyle veren kuluna yenisini verir. Vermeyenin malından da bereketi kaldırır.
297 numaralı hadiste göreceğimiz üzere, her Allah’ın günü iki melek yeryüzüne iner. Bunlardan biri:
- Allah'ım! Malını verene yenisini ver! diye niyâz eder. Diğeri de:
- Hadis-i Şerifler:
- Açıklamalar:
Bizim en tabii gıdamız sevgi ve ilgidir. Birilerini sevmeden, birileri tarafından sevilmeden yaşamak olmayacak şeydir. Zira sevgisiz hayat, taşınması zor bir yük gibidir. Bizi bu âleme getiren Rabbimiz aile yuvası kurmamızı emretmiş, huzuru ancak bu suretle elde edeceğimizi söylemiş, gönlümüze dünyaya yetecek kadar sevgi koymuş ve aile fertlerimizi sevmemizi istemiştir. Bizi dünyaya getiren annemiz babamız, hayatımızı birleştirdiğimiz eşimiz ve bu beraberliğin meyvası olan yavrularımız bizim sevgi ve ilgi odaklarımızdır.
Hayatın güzelliği, birilerini mutlu etmekle, mutlu görmekle farkedilir. Mutlu olmasını en çok istememiz gerekenler yakınlarımızdır. Onları sevindirmek, yüzlerini güldürmek bizim görevimizdir. Bu sebeple Allah’ın bize verdiği imkânları öncelikle onların ihtiyaçları için harcamalıyız. Onları kimseye muhtaç etmemeliyiz. Maddi gücümüz elverdiği ölçüde, başkalarına imrenmelerine bile imkân bırakmamalıyız.
Şu da unutulmamalıdır:
Aile için farz olan harcama, mutlaka yapılması gereken harcamalardır. Gerekli olmayan hususlardaki harcama ise, hadisimizde sayılan diğer harcamalar gibi, insana nâfile ibadet sevabı kazandırır.
- Hadisten Öğrendiklerimiz:
292. Resûli Ekrem’in âzadlı kölesi Ebû Abdullah (Ebû Abdurrahman da denilir) Sevbân İbni Bücdüd’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- Açıklamalar:
Bu âlimin, küçük çocuklar için para harcanmasından bahsetmesi, onların bakıma ve yardıma daha çok muhtaç olması sebebiyledir. Bir kimsenin evli barklı çocukları bulunup da yardıma muhtaç olmaları hâlinde onları desteklemesi, sözünü ettiğimiz en makbul harcamaların dışında tutulamaz.
- Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
2. En değerli harcama ise, aile fertlerinin ihtiyaçları için sarf edilen paradır.
293. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ şöyle dedi:
- Ey Allah’ın Resûlü! (Eski kocam) Ebû Seleme’nin çocuklarına para harcamak bana sevap kazandırır mı? Onları öyle muhtaç durumda bırakacak değilim ya! Onlar benim kendi çocuklarımdır, diye sordum.
Resûlullah şöyle buyurdu:
- “Evet, onlara yaptığın harcamanın sevabı senindir.”
- Açıklamalar:
Dinimize göre çocuklar büyüyene kadar onlara bakmak ve ihtiyaçlarını temin etmek babanın görevidir. Bu sebeple Ümmü Seleme annemiz Resûlullah Efendimiz’e demek istiyor ki:
- Eski kocamdan olma bu çocuklara bakmak aslında benim görevim değildir. Ne yapayım ki, bu yavrular benim öz çocuklarımdır. Onları başkasına muhtaç durumda bırakamam. Ona buna el açmalarına râzı olamam. Bu sebeple kendilerine yardım ediyor ve geçimlerini sağlıyorum. Acaba kendi yetimlerime yaptığım bu yardımdan dolayı sevap kazanabiliyor muyum?
- “Evet, onlara yaptığın harcamanın sevabı senindir.”
Güzel dinimiz, iyi niyetle yapılan her işi değerli bulmuş ve yapılan her iyiliğe on mislinden başlamak üzere sayısız sevap vermiştir. Aşağıdaki hadislerde bu durum açıkça görülecektir.
- Hadisten Öğrendiklerimiz:
294. Sa`d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’ın rivayet ettiği, bu kitabın baş tarafındaki ihlâs ve niyet konusunda geçen uzun hadiste Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Sa`d’e hitâben şöyle buyurmuştu:
“Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.”
- Açıklamalar:
Bu hadîs-i şerîf her işin başının Allah rızası olduğunu ortaya koymakta, insan ne yaparsa Allah’ı memnun etmek için yapmalı, demektedir.
Burada bize şu anlatılmaktadır:
Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için büyük paralar, servetler harcamak şart değildir. Çoğu kimsenin önemsemediği bir işi yaparak da Allah rızası kazanılabilir. İnsan eşini, çoluğunu çocuğunu sevindirirken, onlarla gülüp oynarken bile sevap elde edebilir. Önemli olan, “Rabbim ben eşimi mutlu etmek, çocuklarımı sevindirmek istiyorum. Sen onları bana emanet ettin. Ben de senin emanetine saygı duyuyor, onlara karşı görevimi yapıyorum”, diye düşünebilmektir. Çocuklarına bir yiyecek, giyecek alırken Allah’ı düşünmek ve onun rızasını elde etmeyi istemektir.
- Hadisten Öğrendiklerimiz:
2. Mübah işler iyi niyetle yapıldığında birer hayıra dönüşür.
3. Bir müslümanın eşini sevindirmek için yaptığı her davranış, Allah’ı memnun eder.
295. Ebû Mes`ûd el-Bedrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Bir adam Allah’ın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur.”
- Açıklamalar:
Demek oluyor ki, Allah Teâlâ kullarına beslediği sevgiden dolayı onlara her fırsatta mükâfât vermek ister. Yaptıkları her işe bir sevap yazmayı arzu eder. İnsan aile fertlerini mutlu etmek için nasıl çırpınırsa, Allah Teâlâ da çok sevdiği kullarının ebedî hayatta bahtiyar olmalarını diler. Bu sebeple onların iyi niyetle ve Allah’ı memnun etme düşüncesiyle yaptıkları her işe sevap yazar.
Hadîs-i şerîfin metninde aile fertleri ifadesinin karşılığı olarak “ehil” kelimesi geçmektedir. Ehil sözünün içine kendilerine nafaka verilmesi gereken kimseler girer.
Bir kimsenin dar mânada ehli ve ailesi, karısı ve çocuklarıdır. Muhtaç oldukları takdirde kendilerine bakmak zorunda olduğu kimseler ise fürû dediğimiz çocuklar ve torunlar, usûl dediğimiz ana, baba, büyük anneler ve dedeler ile bakacak kimseleri kalmamış olan kardeş, amca, hala, teyze ve dayı gibi akrabadır.
- Hadis-i Şerften Öğrendiklerimiz:
2. Allah rızasını düşünerek aile fertlerine yapılan bütün harcamalar ise insana sevap kazandırır.
296. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Müslim’in Sahîh’inde yer alan bu mânadaki hadîse göre ise:
- Açıklamalar:
- Kölelerin yiyeceklerini verdin mi? diye sordu. Kâhya:
- Hayır, vermedim, diye cevap verince:
- Öyleyse hemen git ve yiyeceklerini ver. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kölelerinin nafakasını vermemek, insana günah olarak yeter” buyurmuştur, dedi.
İnsanın geçimini üstlendiği kimselerin nafakasını aksatmadan vermesi farzdır. Farzların sevabı, nâfile ibadetlerle ölçülemeyecek kadar fazladır. Böylesine büyük sevaplar kazandıran bir görevin ihmâli de o nisbette büyük bir günahtır.
- Hadisten Öğrendiklerimiz:
2. Onların zaruri ihtiyaçlarını temin etmemek günahtır.
297. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Her Allah’ın günü iki melek iner. Bunlardan biri: - Allah’ım! Malını verene yenisini ver! diye dua eder. Diğeri de:
- Allahım! Cimrilik edenin malını yok et! diye beddua eder.”
- Açıklamalar
“De ki, Rabbim kullarından dilediğine bol rızık verir; dilediğinden de kısar. Siz başkalarına yardım için ne harcarsanız, Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır” [Sebe’ sûresi (34), 39].
Devirler değiştiği hâlde değişmeyen bir gerçek var. O da verene daha iyisinin verileceği gerçeği. Şu hadîs-i kudsî bu gerçeği ne güzel anlatmaktadır:
- Hadisi 549 numarayla bir daha okuyacağız.
- Hadisten Öğrendiklerimiz:
2. Allah Teâlâ yoksul kullarını himâye edenleri sever ve onların malını bereketlendirir.
3. Fakirin hakkını vermeyenler, meleklerin bedduasını aldıkları için mallarının hayrını görmezler.
4. Cimriye melekler bile beddua ettiğine göre, malının telef edilmesi için onlara insanlar da beddua edebilir.
298. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Veren el alan elden hayırlıdır. Yardım etmeye, geçimini üstlendiğin kimselerden başla! Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Kim insanlardan bir şey istemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez. Kim de tokgözlü olursa, Allah onu zengin kılar.”
- Açıklamalar:
Çalışan, kazanan ve malını Allah rızası için dağıtanlar, çalışmayıp dilenen şahıslardan üstündür.
Çalışıp verenleri en üst derecede kabul edersek, el açıp dilenmeyen iffetli kimseler onlardan hemen sonra gelir. Daha sonra dilenmeme ile beraber, fakir oldukları için yapılan yardımları kabul edenler gelir.
En aşağıda ise, dilenmekten çekinmeyenler ile malını muhtaçlara vermeyenler gelir.
Para harcamaya en yakınlardan, özellikle de kendilerini geçindirmek zorunda olduğumuz kimselerden başlamak gerektiği bu hadîs-i şerîfte bir kere daha belirtilmektedir. Harcamanın hangi sırayla yapılması gerektiği bu hadîs-i şerîfte daha açık şekilde belirtilmiş, insanın elindeki imkânı önce kendisinin, hanımının ve çocuklarının ihtiyaçlarına, daha sonra da akrabalarına sarfetmesi tavsiye edilmiş, şayet artarsa başkalarına dağıtması uygun görülmüştür (Nesâî, Zekât 60).
“Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir” ifâdesi, insanın bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcayacağı parayı bir yana ayırdıktan sonra arta kalan maldan vereceği sadaka daha makbûldür anlamına gelmektedir. Yâni sadaka veren şahsın kendisi ve ailesi muhtaç durumda olmamalıdır. Ayrıca kimseye borcu da bulunmamalıdır. Zira borcu varken sadaka vermeye kalkmak alacaklıya karşı haksızlıktır. Verilen o sadaka kendisinin değil, alacaklının hakkıdır.
Bir kimse bütün malını fakirlere dağıtma yetkisine sahiptir. Fakat daha sonra muhtaç duruma düşebilir ve keşke bütün malımı vermeseydim, diye yaptığı hayırdan pişmanlık duyabilir. Bu sebeple -7. hadiste de görüldüğü üzere- malın üçte birinden fazlasının verilmemesi uygun bulunmuştur. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi mallarının tamamını veya yarısını dağıtan büyük insanlar, insanlık tarihinde nâdir görülen şahsiyetlerdir.
“Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir” ifadesi şöyle de anlaşılabilir:
Fakire verilen sadaka onun işine yarayacak miktarda olmalı, zavallının bir açığını kapamalıdır.
İnsanlardan bir şey istemeyip sadece Allah’dan yardım bekleyen kulunu, Cenâb-ı Hak kimseye muhtaç etmez. Ona iffet ve kanaat duygusu verir. Böylece onu mânen doyurur. Ona elindeki imkânla yetinmeyi öğretir. Bu asil ve değerli duygu, insanı hiçbir zaman küçültmez.
Elindeki imkâna kanaat etmeyenler ise, ne kadar varlıklı olurlarsa olsunlar, dâimâ açgözlüdürler, doymak bilmezler.
Tokgözlü olanları Cenâb-ı Hak kimseye muhtaç etmez. Zira nefis öyle bir şeydir ki, yuları çekilirse başeğer, itaat eder. Dizginleri serbest bırakılırsa, sahibini peşinden sürükler; tehlikeli bataklıklara dalmaktan, korkunç uçurumlara atılmaktan geri durmaz.
523-538. hadislerin yer aldığı kanâat bahsinde bu konu üzerinde yine durulacak ve hadisimiz 528 numarayla tekrar görülecektir.
- Hadis-i Şeriften Öğrendiklerimiz:
2. Muhtaçlara verenler, muhtaç olup alanlardan hayırlıdır.
3. Bir kimse önce aile fertlerinin ihtiyacını temin etmeli; parası artarsa başkalarının yardımına koşmalıdır.
4. Yoksul olanlar kimseye avuç açmamalı, insanlara yüz suyu dökmemelidir.
5. İnsanlardan dilenmek yerine Allah’dan istemelidir. Allah Teâlâ böyle kullarına gönül zenginliği verir ve onları kimseye muhtaç etmez.
18 Kasım 2020 Çarşamba
PSİKOLOJİ KÖŞESİ / RUH SAĞLIĞI ~ A'LA SÛRESİ
A’LA SÜRESİ (87)
1) Rabbimizin yüce adını, O’nun isimlerine layık bir şekilde anmalı, farklı dillerle daima tesbih etmeli.
Var olan her şey, O’nun sıfat ve isimlerinin eseridir. Bütün eserleri O’nu gösterir, kendilerinde has dillerle O’nu anlatır, O’na delalet eder. Ve O’nu bu yönleriyle tespih etmiş olurlar. Kalp gözü gibi kalp kulağı olanlar, bu tespihleri anlar. Bir kısım insanlar da akıl kulaklarıyla anlarlar; cansız zannedilen madde atomunun parçalanmasıyla intizam içinde hareketlerin anlaşılması, madde ötesi enerji dalgalarının anlaşılamaması gibi. Diğer insanlar ise, duyularıyla yaşadıklarından, kalp ve akıl derinliğine ulaşamadıklarından farklı dillerdeki bu tesbihatı anlayamazlar (17/44). Son grup ise zaten inanma niyetinde olmadıklarından, akıl, kalp ve bütün duyularının önüne aşılmaz inkar perdesi koyduklarından böyle bir yönelişe tamamen kapalıdırlar (17/45-46).
İnsan, varlık mekanizmalarının farklı bütün dilleriyle bu anmayı gerçekleştirmelidir. O’nu yüceliğine yakışır şekilde dinlemeli, okumalı, düşünmeli, bütün vicdanî duygularına hissettirmeli ve topyekün hayattaki eylem planlarına yansıtmalıdır ki, bu yüceliğe uygun, çapta anlamlı gerçek bir anma gerçekleşebilsin! İnsan kendi zihninde ve kalbinde hissettiği Allah’ın yüceliğini ve bunun remzi olarak yüce adını, yeryüzündeki, mümkünse gökyüzündeki bütün varlıklara duyurma düşüncesinde olmalıdır. Namaz, Allah’ın yüce isimlerini dil-kalp-beden bütünlüğü içinde yücelttiğimiz en güzel bir platformdur.
4,5) Yemyeşil otlaklar çıkardı, sonra onları kara çöpe çevirdi.
6) Sana okutacağız. Allah’ın dilediği hariç hiç unutmayacaksın.
7) O gizli-açık, içten ve dıştan olanı bilir.
Şüphesiz Allah, insanın kalbinden ve düşüncesinden geçenleri, gizli açık işlenen günahları, suçları bilir. İnsanın dış konuşmaları gibi içinden kendisiyle yaptığı konuşmaları, kalbinden ve hayalinden geçenleri de bilir. Demek ki insan zihninden ve hayalinden Allah’ın hoşnut olduğu düşünceleri geçirmek durumundadır. Bu da bilinçaltına olumlu mesajlar yükleme anlamına gelir ki psikolojik rahatsızlıklar üretecek duygu ve düşünce kurgulamaktan uzak kalacak demektir.
Özellikle tasa ve endişe içte büyütülebilir, depresyona dönüşebilir. Öfkelendiğimiz bir konuyu veya şahsı hayal dünyamızda tekrar tekrar yaşarız, büyütürüz. İnsiyatif kendimizde olduğu için, gerçek hayatta yapamadıklarımızı, düşünce dünyamızda doyasıya uygularız; kırarız dökeriz, kişilere en ağır cezaları veririz. Bu aslında kendimizi cezalandırmak, psikolojimizi bozmak, çevremize zorluklar yaşatmak anlamına gelmektedir. Hayal dünyasını, Allah’ın nazarları altında olduğunu düşünerek, güzelliklerle süsleyenlerde bu tür rahatsızlıkların ve zorlukların olması mümkün değildir.
8) En kolay olanı belirleyeceksin.
9) Eğer faydalı olacaksa anlat.
10) Saygılı olan, düşünecektir.
11,12,13) Şakî olan ise kaçacak ama ölümle hayat arası gelip gideceği büyük bir ateşe düşecektir.
Şakî kavramı Kur’an’da bir yerde, Saîd kelimesiyle beraber geçer ve ahiretteki inanan insanla inanmayan insanın durumunu ifade etmek için kullanılır (11/105) ve şakîlerin yerinin cehennem olduğu belirtilir (11/106,92/15).
14,15) Fakat nefislerini kötülüklerden arındıranlar, Rablerinin isimlerini farklı dillerle yüceltenler ve Namaz kılanlar kurtulacaktır.
Ölüm ve kıyamete kadar sürecek bir çağrıdır bu. Tövbe ile Rabbe dönüş yama ve kötülüklerden arınma kapısı daima açıktır. Psikolojik rahatsızlıklardan kurtulma yolu da bundan başkası olmayacaktır. Günahlar, psikolojik rahatsızlık mikroplarını oluşturan ve besleyen bataklıklar gibidir. Günahlardan uzaklaşarak nefsi arındırmak (tahliye-boşaltma). Rabbin isimlerini yüceltmek ve namaz kılmak (tahliye-yükleme) huzura ermenin formülü gibidir. Böylece hem dünyada hem de ahirette şakî -mutsuz değil, saîd-mutlu olmak mümkündür.
16,17) Geçici dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret hayatı daha hayırlı ve sonsuzdur.
18,19) İlk sayfalarda, İbrahim ve Musa’da da bu gerçekler vardır.
Kur’an’da ele alınan gerçekler gibi, temel inançlar her peygamberde dile getirilmiştir. Peygamberimizin “Köşe Taşı” son peygamber oluşu, evrensel misyonu diğer din mensuplarının da kabullendiği iki büyük Peygamber ve Hz. İsa tarafından da onaylanmıştır. İnanç açısından dünyada Tevhid akîdesine bir yöneliş vardır. Psikolojik açıdan da insanın kalp, akıl, duygu, düşünce ve davranışlarıyla ele alınma konusunda da insanlık, Kur’an’ın Evren sel prensiplerine yönelecektir diye düşünmekteyiz.
16 Kasım 2020 Pazartesi
TEFSİR DERSLERİ ✿ܓ✿ ♥ܓ✿ Âl-i İmrân Suresi 18. ve 21. Ayet-i Kerimeler Arasının Meal ve Tefsiri
- Âl-i İmrân Suresi 18. Ayet-i Kerimenin Meali
- Âl-i İmrân Suresi 18. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
Elmalılı Muhammed Hamdi, genelde insanlar için bu mânanın anlaşılmasının daha kolay olması sebebiyle birçok tefsir âliminin bu izahla yetindiklerini belirttikten sonra, burada daha derin bir anlamın varlığına ve filozoflar arasında geniş tartışmalara yol açmış bulunan “ilmi yakîn” (kesin bilgi) meselesinin esaslı bir çözümünün bulunduğuna dikkat çeker.
- Âl-i İmrân Suresi 19. Ayet-i Kerimenin Meal
- Âl-i İmrân Suresi 19. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
- Âl-i İmrân Suresi 20. Ayet-i Kerimenin Meali
- Âl-i İmrân Suresi 20. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
- Âl-i İmrân Suresi 21 Ayet-i Kerimenin Meali
- Âl-i İmrân Suresi 21. Ayet-i Kerimenin Tefsiri
Günümüzde insan hakları konusuna özel emek veren çevrelerin, ülkelerin saygınlığını bu konudaki duyarlılıklarına göre ölçen bir kamuoyunun ve değerlendirme kurumlarının oluşmasının altında adalet arayışının ve gücü elinde tutanların keyfî, ön yargıya dayalı hak ihlâllerine karşı tavır koyma iradesinin bulunduğu dikkate alınırsa, âyet-i kerîmenin bu tür çabalara övgüde bulunduğunu söylemek mümkündür. Zira Kur’ân-ı Kerîm’in bu tasvirine göre, adaleti aramak yerine, güç kullanmakla inkârcılık (küfür) arasında sıkı bir bağ vardır. Esasen âyet-i kerîmede geçen “kefere” fiili de sözlükte “perdelemek, örtmek, gizlemek, yalanlamak” anlamlarına gelmektedir. Öte yandan bazı hadislerde zulüm ve baskı ortamlarında hakikatleri savunabilenler, peygamberler makamını izleyen mertebede gösterilmiştir.
Âyette peygamberleri öldürme fiili için “haksız yere” kaydının konmuş olması tefsirlerde genellikle şu iki şekilde açıklanır:
Sözlükte tebşîr kelimesi “müjdelemek, sevindirici bir haber vermek”tir. Fakat burada sözlük anlamının zıddı yönünde kullanılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de iman sahibi olup iyi işler yapanlar için bu fiille birlikte hep güzel nimetler ve ödüllerden söz edilirken, inkârcıların çarptırılacağı elem verici azabın müjde ifade eden fiil ile bildirilmesi, bunca cinayet ve haksızlıktan sonra kendilerine verilebilecek müjdenin ancak bu kadar olacağını ima eden bir istiare türü, edebî bir üslûptur.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 520-528
14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri & Grand Alfa Karadeniz Turu
14 - 18 Ağustos 5 gün (3 gece otelde konaklamalı) Gönül Erleri & Grand Alfa Karadeniz Turu 5 Gün - 4 Gecelik (3 gece otel konakla...
-
Gönül Erleri 17-18-19 Mayıs ve 24-25-26 Mayıs Hafta Sonu 2 ayrı İstanbul & Kapadokya Turu Gezilecek Yerler: Tuz Gölü Ihlara Vadisi ...
-
02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...
-
KÜTÜB-İ SİTTE HADİS-İ ŞERİFLER KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ İKİNCİ BAB: SÛR'A ÜFLENMESİ VE NEŞR 1. (5...
-
Bakara Sûresi'nin 246 - 251. Ayet'i Kerimeleri Arasının Mealleri ve Tefsirleri Bakara Suresi 246. Ayet-i Kerimenin ...
-
16 ŞUBAT CUMA 18 ŞUBAT PAZAR Gönül Erleri Kültür Turları KAPADOKYA ÜRGÜP GÖREME İSTANBUL - KAPADOKYA Programında Gezilecek Yerler: Tuz Gölü ...