29 Eylül 2020 Salı

PSİKOLOJİ (5)

DİNİ PSİKOLOJİ ve
İSLAM PSİKOLOJİSİ BAĞLAMINDA
DİN PSİKOLOJİSİNİ
YENİDEN DÜŞÜNMEK
*5*
Dr. Sevde Düzgüner
Psikoloji | Biruni Üniversite Hastanesi

     Kaynaklar 1930 ile 1950 yılları arasında psikoloji alanında yapılan çalışmalarda din ile ilgili konulara yönelik ilginin azaldığını söylemektedir. Bunda psikoloji alanındaki farklı ekollerin güç kazanmasının payı olmuştur. Nitekim söz konusu yıllarda Watson ve Skinner’ın öncülük ettiği davranışçı ekol ile Freud’un öncülük ettiği psikanalitik ekol dünyaya yayılmaya başlamıştır. Bu iki ekolün takipçilerinin dine mesafeli duruşları din psikolojisi çalışmalarını etkilese de bireyin inanç dünyasının psikolojik arka planına dair farklı bakış açıları da kazandırmıştır.
     Örneğin davranışçı ekole göre psikoloji, insanın sadece gözle görülebilen davranışlarına odaklanmalıdır. Hall’ın öncülüğünde kurulan Johns Hopkins Üniversitesi’nde Psikoloji profesörü olan Watson57, ilk olarak “Psychology as the Behaviorist Views It” (Davranışçı Bakış Açısıyla Psikoloji) isimli makalesinde psikolojinin davranış bilimi olması gerektiği savunmuştur. Onun çıkış noktası, psikolojinin doğa bilimleri gibi ölçülebilir, tekrarlanabilir ve objektif bilimsel bilgi üretmesi gerektiğidir. Bu nedenle bilincin kesin ve kullanılabilir bir kavram olmadığını ileri sürerek davranışları incelemeye odaklanır. Ekolün yaygınlaşmasında önemli yeri olan Skinner, fare, tavşan ve güvercinler üzerine yaptığı deneylerle meşhurdur. O, insanların da hayvanlar gibi şartlanma süreçlerine tabi olduklarını ve davranışların ödül-ceza etkisi altında ve pekiştireçler aracılığıyla tamamen çevre tarafından belirlendiğini iddia etmiştir. Görülebilen ve ölçülebilen üzerine odaklanan bu yaklaşım, eserlerinde din ile ilgili konulara oldukça az yer vermiştir. Dini fenomenlere değindiği yerlerde ise davranışçı bakış açısını korumuşlardır. Örneğin, aldığı korku temelli din eğitimin etkisiyle Skinner, dini sistemlerin bir kontrol mekanizması olduğunu ileri sürerek, her şeyi gören Tanrı kavramının cezadan kaçmayı imkansızlaştırarak dini davranışın devamını sağladığı ileri sürmüştür.
     Dolayısıyla dini inanç ve dini davranışlar, çevrenin etkisiyle yaşanılan şartlanma süreçlerinden ibarettir. Dünya psikoloji çevrelerinde davranışçı ekol kadar etkili olan diğer ekol ise Freud’un öncülük ettiği psikanalitik yaklaşımdır. Deneysel çalışmalardan çok vaka analizine önem veren Freud, insan davranışlarının kendinin daha farkında olamayacağı bilinçaltı süreçlerin etkisiyle ortaya çıktığını iddia etmiştir. Özellikle bebeklik döneminde bireyin yaşadığı travmatik tecrübeler, hayatı boyunca onun bilinçaltına etki eder. Freud, Hall’ın kendisini 1909 yılında Clark Üniversitesi’ne davet etmesi üzerine verdiği bir dizi konferans neticesinde meşhur olmuştur.
     Onun, kişiliğin id, ego, süperego şeklindeki unsurlardan oluştuğu, bilinçaltının buz dağının altındaki büyük bölüm ve etkili olduğu, en temel içgüdülerin cinsellik ve saldırganlık olduğu yönündeki iddiaları geniş yankı uyandırmıştır. Freud, insana dair yeni yaklaşımıyla öne çıktığı eserlerinde din ile ilgili konulara da oldukça yer vermiş bir isimdir. Ona göre dini inanç bir illüzyondan, dini davranış da bir obsesyondan ibarettir. Her şeye gücü yeten bir Tanrı inancı ise, ilkel insanların doğa karşısındaki çaresizliğinden ve bebeklik döneminde babaya karşı duyulan öfkenin bir süre sonra suçluluğa ve sonrasında yüceltmeye dönüşmesidir.
     Davranışçı ve psikanalitik ekolün dine olumsuz yaklaşımlarının psikoloji alanında yetişen yeni araştırmacıların üzerinde etkisinin olduğu görülmektedir. Genel olarak bilim özelde ise davranışçı ekolün öncülüğünü yaptığı psikoloji çevreleri dini, gözlenemeyen olgularla ilgili gördüğü için araştırma alanı dışında tutmuştur. Başta Freud olmak üzere o dönemde hakim olan diğer bir düşünce ise dinin çaresizlik ve güçsüzlük duygularından kaynaklandığı ve bilimin gelişmesiyle dinin ortadan kaybolacağı yönündeki kanaattir.
     Giderek yok olan bir fenomen de bilimsel dikkate değer bir konu değildir. Bugün dahi Türkiye’dekiler de dahil olmak üzere pek çok psikoloji bölümü, ders ve eserlerinde din ile ilgili konulara yer vermemektedir. Ancak batılı ülkelerde, özellikle din ile sağlık arasındaki olumlu ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar sayesinde bu durum değişmiştir ve değişmeye devam etmektedir.
   Bu noktada belirtmek gerekir ki 1950’lerin sonlarına kadar dinin bilimsel çalışmalara konu olma oranı azalmış olsa bile öncü psikologlar eserlerinde din ile ilgili konulara her dönemde yer vermişlerdir. Dolayısıyla din ve psikoloji her zaman ilişki içinde olmuştur ancak bu ilişkinin yönü ve gücü dönem dönem değişmiştir. 1950’li yıllara gelindiğinde din ile psikolojinin yeniden bir arada anılmaya başlamasında, o dönemde yayınlanan önemli eserler ve yeni kurumlar etkili olmuştur.
     Burada psikoloji içerisinde dine yönelik ilginin yeniden uyandığı dönemlerde kaleme alınan bir eser özellikle zikredilmelidir. Allport’un 1950’de yayınlanan Birey ve Dini: Psikolojik Bir Yorum (The Indivi64 Fernald, Psychology, s. 15. 65 Bkz. Sigmund Freud, Dinin Kökenleri / Totem ve Tabu (çev. Selçuk Budak), İstanbul 2006; isimli eseri din psikolojisi açısından önemli bir eserdir. Bu eserinde o, din psikolojisini kişilik ve sosyal psikoloji alanları ile ilişkilendirerek alana yeni bakış açıları ve farklı konular katmıştır.
     Diğer taraftan o yıllarda dini psikoloji yaklaşımı içerisinde değerlendirilebilecek bir gelişme yaşanmıştır. Psikoloji alanı din ile ilgili konulara çok ilgi duymasa da din alanı çalışanları psikolojiye ilgi duymaya başlamıştır. Pastoral psikoloji kavramı bu dönemde gelişmiştir. Amerikan Pastoral Danışmanlar Derneği (The Constitution of the American Association of Pastoral Counselors, AAPC) tarafından, “deneysel ve davranışsal düzeyde bireysel ve kolektif bağlamda teolojik bir bakış açısıyla insan hayatını araştırma, aydınlatma ve ona rehberlik etme” şeklinde tanımlanan pastoral danışmanlık, çoğunlukla papazların psikolojik destek sağlaması şeklinde uygulanmaya başlamıştır.
     1950’lerde Harvard İlahiyat Fakültesi (Harvard Divinity School), Richmond’daki Teolojik İlahiyat Fakültesi Birliği (Union Theological Seminary), New York’taki Teolojik İlahiyat Fakültesi Birliği (Union Theological Seminary), Güney Kaliforniya Üniversitesi Din Bölümü (The Department of Religion at the University of Southern California) gibi din eğitimi veren kurumlar pastoral psikolojiyi müfredatlarına dahil etmiştir.
     Bu gelişme, din ile psikoloji ilişkisi için önem taşısa da dinin bilimsel yöntemlerle ele alınması girişimi de aynı dönemde ancak farklı bir kanaldan gerçekleşmiştir. Nitekim yukarıda değinilen dinin bilimsel araştırma dışında olduğu görüşü, anti-tezini doğurmuş ve 1949 yılında Bilimsel Din Çalışmaları Derneği (Society of the Scientific Study of Religion) kurulmuştur. Kuruluşunda iki yıl sonra dernek, Bilimsel Din Araştırmaları Dergisi (Journal for the Scientific Study of Religion) isimli yayını hayata geçirmiştir.
    1951 yılında da Dini Araştırmalar Derneği (Religious Research Association) kurulmuş ve 1959’da Dini Araştırmalar Dergisi’ne (Review of Religious Research) sponsor olmuştur. Bu dergiler halen din psikolojisi alanının önemli yaygın organları arasında yer almaktadır. Pastoral psikoloji yaklaşımı ise yerini daha çok manevi bakım uygulamalarına bırakmış durumdadır. Günümüzde de dünyanın pek çok ülkesinde uygulanmakta olan manevi bakım hizmetleri, hastanın dini inancı veya dünya görüşü esas alınarak ona psikolojik desteğin sağlanmasını kapsamaktadır.
     Buradaki önemli nokta danışanın kişisel hayat görüşünden bağımsız olarak uygulamanın merkezine hastanın dünya görüşünün konmuş olmasıdır. Hastanın talebi doğrultusunda dini uygulamaların da danışmanlık sürecine dahil edildiği göz önünde tutulduğunda manevi danışmanlık ve rehberliğin, dini psikoloji yaklaşımına uzanan bir yönünün olduğunu söylemek mümkündür.
     Görüldüğü üzere din psikolojisi alanı içerisinde, bir dini öğretiyi esas alarak psikolojik değerlendirmelerde bulunan dini psikoloji yaklaşımı ile bir dini öğretiyi esas almaksızın insanın din ile ilgili konulardaki tecrübesine bilimsel araştırma geliştiren yaklaşımı bir arada var olmuştur. Zaman içerisinde de din psikolojisinin incelediği konular da çeşitlenmiştir.

Aynı Eserden alınan önceki Konular:


Hiç yorum yok:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...