Din Psikolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Din Psikolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2020 Perşembe

KELİMELER ~ KAVRAMLAR: ZINDIK

KELİMELER ~ KAVRAMLAR
ZINDIK
الزنديق

     Âlemin kadîm olduğunu ileri süren, Allah’ı yahut Allah’ın birliğini ve âhireti inkâr ettiği halde inanmış gibi görünen kimseleri ifade eden bir terim.

     Müellif: MUSTAFA ÖZ


     Pehlevî dilinde zendîk, orta dönem Farsça’sında zendîg şeklinde geçer. Kelime, milâdî III. yüzyılın sonlarından itibaren Sâsânîler’in Maniheistler’le mücadeleleri sırasında Budist, Brahmanist, yahudi ve hıristiyan gibi din mensuplarına ve zendiklere uyguladıkları baskı dolayısıyla, en yüksek dereceli Zerdüştî din büyüğü kabul edilen Kirdîr’in övünmesinde görülür (Ph. Gignoux, s. 60). Zındık bu dönemde nur ve zulmet ilâhlarına inanan Maniheistler’i nitelemek üzere kullanılıyordu. V. yüzyılda Ermeni hıristiyan yazarı Eznik, Maniheistler’le yaptığı polemikte “Maniheizm’e mensup kimse” anlamında zendik kelimesini kullanmış ve kelime orta dönem Farsça’sı ile yazılan Zerdüştî din kitaplarında yer almıştır (EI2 [İng.], XI, 510). Müslümanlığın doğu ülkelerine yayılması neticesinde Arapça’ya geçen kelime zindîḳ şeklinde telaffuz edilmiş, çoğulu zenâdıka, masdarı zendeka olarak tesbit edilmiştir. Kelime önceleri Maniheistler’i nitelerken daha sonra çeşitli mânalarda yorumlanmıştır (Lisânü’l-ʿArab, “zndḳ” md.). Arapça sözlüklerde zindîkın aslının “zendigiray” (âlemin ebedîliğine inanan kimse) olduğu, “zind” biçiminde de kullanıldığı, kelime Mecûsî Mani’ye ait kitabın ismi iken zamanla zindî ve zindîkın ortaya çıktığı (Tâcü’l-ʿarûs, “znd” md.), zindîkın “senevî” yahut “düalist” anlamına geldiği, nur ve zulmet inançlarını benimseyip Allah’a ve âhiret gününe inanmayan kimseleri ifade ettiği belirtilmektedir (Lane, III, 1258; krş. Mes‘ûdî, I, 250-251).

     İlk dönemlerde İslâm toplumuna katılan İranlılar, çok eskiden başlayan din ve devlet tecrübeleri dolayısıyla toplum seviyesinin üzerinde yer alıyordu. Abbâsî Halifesi Mansûr’un tabibi Hasîb, Hıristiyanlığı benimsemiş görünmesine rağmen bir zındıktı. Sonraları zındıklar çeşitli baskılara mâruz kalınca dinî inançlarını İslâm perdesi altında gizlemeye çalışmış, buna ihtiyaç duymadıkları zamanlarda ise düalist inanç ve uygulamalarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir. Eski İran ailelerinden gelen bu kişiler, Arap karşıtı Şuûbîler’le aynı yolu izleyip Fars dinî düşüncesi ve geleneklerinin yeniden canlandırılması arzusuna sahipti, bu yüzden de içinde yaşadıkları İslâm toplumuna karşı reaksiyon gösteriyorlardı. Bunların arasında İslâm’ın emir ve yasaklarını sert ve katı kabul eden, aslında dine karşı olmakla birlikte görünüşte serbest düşünceli kişiler gibi davrananlar da vardı.

     Uygurlar 762’de Maniheizm’i devlet dini olarak kabul edince Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh’ın emriyle 163’te (779) Maniheist zındıklara karşı başlatılan sistemli baskı ardından gelen halife Hâdî-İlelhakk’ın son dönemine kadar (170/786) devam ettirilmiştir. Halife Mehdî bu sebeple Dîvânü’z-zenâdıka’yı kurmuş, buraya “sâhibü’z-zenâdıka” (arîfü’z-zenâdıka) unvanlı bir görevli tayin etmiş, haklarında yapılan tahkikat neticesinde suçu sabit görülenler hapis veya ölüm cezasına çarptırılmıştır (Taberî, VIII, 167). Bu durum, zındıkları takıyye uygulamaya sevkettiği gibi eski inanç ve kültürlerine daha çok bağlanmalarına da yol açmıştır. İslâm tarihçileri, Bâtınî İsmâiliyye dahil bazı aşırı mezheplerin ortaya çıkmasında önemli etkenlerden birinin, zındıkların İslâm karşısında eski İran kültürünü hâkim kılmak amacıyla faaliyette bulunmaları olduğunu belirtmektedir (meselâ bk. Bağdâdî, s. 284, 293).

     Zındıklar değişik mezheplere mensup müellifler tarafından farklı sınıflandırmalara tâbi tutulmuştur. Buna göre zındık Allah’ın varlığını kabul etmeyen Muattıla’ya, hayır-şer, nur ve zulmetin yaratıcıları olarak iki ilâhın varlığına inanan Seneviyye’ye, mallarda ve kadınlarda ortaklığı savunan Mezdekiyye’ye, âdil bir imamın bulunmaması yüzünden insanın sadece hayatını sürdürebilecek kadar dünyadan faydalanmasını öngören Abdekiyye’ye, ruhların semavî âleme bakıp cennetleri müşahede ederek mânevî lezzet aldıklarına inanan Rûhâniyye’ye (Fikriyye) mensup kimseleri niteler (Ebü’l-Hüseyin el-Malatî, s. 91-95). Öte yandan Mâlikî mezhebine mensup Kādî İyâz, Hz. Peygamber’e dil uzatan kimseyi de zındık sayar (eş-Şifâʾ, II, 549-551); İbn Teymiyye de aynı görüşe katılır (eṣ-Ṣârimü’l-meslûl, s. 3-4, 298, 353). Çağdaş müelliflerin yaptığı sınıflandırma ise şöyledir: 1. Zındık, zâhiren İslâm’a bağlanmış görünmekle birlikte nur ve zulmet gibi birbirine zıt iki prensibe dayanan Maniheizm’e, Mezdekiyye ve Mecûsîliğe mensup olan kimsedir; Abbâsîler döneminde kelime bu anlamda kullanılmıştır. 2. Müslümanlığını ortaya koyup küfrünü gizleyen kişidir. Bunlar İslâm’ın ilk döneminde daha çok münafık diye anılmıştır. 3. Hiçbir şekilde inanmayan kimseleri niteler. 4. Küfrünü açıklamamakla birlikte dinî konularda lâubali davranan kişidir (Âtıf Şükrî Ebû Avz, s. 111-112). Bu tanımlamalara göre zındık açıkça veya gizli biçimde İslâmiyet’le ilgisini kesip küfrü benimsemiştir. İslâm’dan açıkça ayrılanlar ise mürted olarak nitelendirilir. Genelde zındık kelimesinin ilk defa 124 (742) yılında idam edilen Ca‘d b. Dirhem için kullanıldığı ifade edilir. İslâm tarihinde zındıklardan en çok bilinen isim Kur’an’a nazîre yazmaya kalkışan İran asıllı mütercim, edip ve kâtip İbnü’l-Mukaffa‘dır (ö. 142/759; İbnü’l-Mu‘tez, I, 131-132). Abbâsî Halifesi Mehdî döneminde (775-785) şair Beşşâr b. Bürd ile şair ve edip Sâlih b. Abdülkuddûs de zındıklıkla itham edilip öldürülmüşlerdir (ayrıca bk. Bedevî, s. 44-53).

    Zındıklık nitelemesinin kavramın yaygınlaştırılmasıyla bazı İslâm fırkaları mensupları hakkında da kullanıldığı görülmektedir. Ebû Yûsuf’un, Mu‘tezile’nin durumu sorulduğunda onları zındıklıkla itham ettiği nakledilir. Bağdâdî’ye göre İmam Şâfiî, hevâ ehli içinde muhalifleri aleyhinde yalan şehâdette bulunan Hattâbiyye mensupları dışında kalanların şahitliğinin kabul edileceğini beyan etmiş, ancak daha sonra bu görüşünden rücû edip Mu‘tezile ile diğer bid‘at ehlinin şahitliğini makbul saymamış; Mâlik b. Enes de Mu‘tezilîler’in zındık olduğunu ve tövbe etmeleri teklif edilmeden öldürüleceklerini ileri sürmüştür (el-Farḳ, s. 358). Bu tür hükümlerde mezhep taassubunun önemli rol oynadığı gözden uzak tutulmamalıdır.

     İslâm âlimleri ve özellikle kelâmcılar zındıkların İslâm’a yönelttiği eleştirilere cevap vermek üzere reddiyeler yazmıştır. Bunların arasında Hişâm b. Hakem ve Ebû Bekir el-Esamm’ın er-Red ʿale’z-zenâdıḳa, Ahmed b. Hanbel’in er-Red ʿale’z-zenâdıḳa ve’l-Cehmiyye, Osman b. Abdullah el-Irâkī’nin el-Fıraḳu’l-müfteriḳa beyne ehli’z-zeyġı ve’z-zendeḳa, İbn Hacer el-Heytemî’nin eṣ-Ṣavâʿiḳu’l-muḥriḳa fi’r-reddi ʿalâ ehli’l-bidaʿ ve’z-zendeḳa adlı eserleri zikredilebilir. İslâm hukukçuları, zındık diye anılan Maniheistler’i Ehl-i kitap gibi zimmet ehli statüsünde kabul etmemiştir. Fakihler zındıklığı sabit olan kimsenin katlinde ittifak etmiş, fakat hakkındaki hüküm infaz edilmeden tövbe etmesinin istenip istenmeyeceği hususunda farklı görüşler ileri sürmüştür.
İlgili resim
TÜRKİYE DİYANET VAKFI
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin
2013 yılında İstanbul'da basılan 44. cildinde,
390-391 numaralı sayfalarda yer almıştır.

5 Ekim 2020 Pazartesi

PSİKOLOJİ (6)

DİNİ PSİKOLOJİ ve
İSLAM PSİKOLOJİSİ BAĞLAMINDA
DİN PSİKOLOJİSİNİ
YENİDEN DÜŞÜNMEK
*6*
Dr. Sevde Düzgüner
Psikoloji | Biruni Üniversite Hastanesi

     1960’larda ortaya çıkan hümanist yaklaşım, psikolojiye yeni bir alanın kapısını aralamıştır. İnsanın ne davranışçıların iddia ettiği gibi tamamen çevrenin ürünü olan bir makine, ne de psikanalistlerin iddia ettikleri gibi çocukluk döneminde bastırılmış travmalarının bir esiri olmadığını savunan hümanist psikologlar, psikolojinin insanın özgür iradesi, gelişme potansiyeli ve olumlu yönlerini göz ardı ettiğini ileri sürmüşlerdir.
     Ekolün öncüsü olan Maslow, insanın bizatihi kıymetli bir varlık olduğunu, tertemiz bir içsel doğa ile dünyaya geldiğini, kendini geliştirerek gerçekleştirebileceğini savunur. İnsanın daha iyiye ve daha güzele ulaşmaya yönelik içsel bir yönelimi olduğunu söyleyerek dinlerin de bu gelişime katkı sağlayabileceğinden bahseder.
     Diğer hümanist psikologlar da dini inancın, insanı geliştirebileceğini, hayatına anlam katabileceğini ve ona zorluklara karşı dayanma gücü vereceğini kabul ederler. Bu görüşlerin yayılması ve araştırmaların bu görüşleri desteklemesi neticesinde hem din psikolojisine yönelik bilimsel ilgi artmıştır hem de din psikolojisi alanının kapsamı dini gelişim, hayatın anlamı, dini başa çıkma gibi konuların eklenmesiyle genişlemiştir.
     Aynı dönemlerde ortaya çıkan önemli bir gelişme ise Amerikan Psikoloji Derneği’nin din ile ilgili konular için ayrı bir bölüm ilan etmesidir. Aslında bu birimin ilginç bir tarihi arka planı vardır. 1946 civarında Amerikan Psikoloji Derneği’nin genel kurulunda Katolik bir hava hakimdi. Dernek üyeleri, o günlerde kendini hissettirmeye başlayan davranışçı akımın, “psikolojinin bilimsel bir disiplin olduğu ve gözlenebilen davranış üzerine objektif metotlarla araştırma yapması gerektiği” yönündeki savına ciddi şekilde karşı çıkıyorlardı. 1946’daki toplantıda konu gündeme getirildi ve münferit bir Amerikan Katolik Psikoloji Derneği’nin (American Catholic Psychological Association, ACPA) kurulmasına karar verildi.
     Bu alt derneğin iki temel amacı vardı: 
      1) Katoliklere psikolojiyi anlatmak.
     2) Katolik bakış açısını psikolojiye kazandırmak. 
     Bunun için dernek, Katolik okullarını psikoloji dersleri koymaya ve Katolikleri de psikolojide doktora yapmaya teşvik etmiştir. Ancak 1970 yılına gelindiğinde dernek üyeleri içerisinde dine farklı yaklaşımlar da yerini almıştı ve bu tarihte dernek ismini değiştirmeye karar vererek Dini Konulara İlgi Duyan Psikologlar (Psychologists Interested in Religious Issues, PIRI) ifadesini kullanmaya başladı.
     Bu revizyonla birlikte amaçlar da şu şekilde değişti:
     1) Dini grupların önemine dair psikolojik konuların belirlenmesi, çalışılması ve yorumlanmasını sağlamak.
     2) Kilise gruplarının psikolojik problemlerini çözmeye yönelik kaynak ve hizmet geliştirmek.
     3) Psikolojinin dini konulara uygulanmasını artırmak için diğer gruplarla işbirliği yapmak.
     1976 yılına kadar bu dernek Amerikan Psikoloji Derneği ile dirsek temasında olmuş ve bu yılda alınan bir kararla Amerikan Psikoloji Derneği’nin 36. Bölümü olarak dernek bünyesine dahil edilmiştir. 1993 yılında ise bölümün adı resmen Din Psikolojisi (Society for the Psychology of Religion) olarak belirlenmiştir.
     Derneğin bu tarihi arka planı, dini psikoloji yaklaşımından din psikolojisi yaklaşımına geçişte zamanın ruhuna dair güzel bir örnek sunmaktadır. Benzer bir süreci dernek, yakın bir geçmişte tekrar yaşamıştır. Dernek üyelerinin Katolik olması dini psikoloji yaklaşımını benimsemesine neden olurken üyelerin belli bir dine bağlı olmasalar da dini fenomenleri psikolojik açıdan inceleme amacını paylaşan bireylerden oluşması hem derneğin adını değişmesine hem de din psikolojisi yaklaşımını benimsemesine neden olmuştu.
     Ancak 2000’li yılların sonrasında psikoloji alanında kendi hissettiren ve din ile maneviyatın farklı olgular olduğu yönündeki kabul dernek gündemine taşınmış ve 2003 yılında derneğin isminin “Din ve Maneviyat Psikolojisi” (Society for the Psychology of Religion and Spirituality) olarak değiştirilmesi teklif edilmiştir.
     Ertesi yıl yapılan oylamada bu değişiklik reddedilmiştir. 2011 senesine gelindiğinde ise dernek üyelerinin çoğunun din ve maneviyat farkını benimseyen psikologlardan oluşmasının etkisiyle isim değişikliği % 82 gibi yüksek bir oyla kabul edilmiştir.
     Halen bu isim altında çalışmalarına devam eden bölüm, iki ayrı süreli yayını, düzenlediği bilimsel kongreler ve pek çok din psikolojisi eseriyle din psikolojisinin öncü kurumlarından birisidir. Sadece bu bölümün yıllar içerisinde geçirdiği içerik değişimleri dahi, din psikolojisi alanının dinamik ve genişleyen yapısına örnek olarak yeterlidir.
     Din psikolojisinde ele alınan konular ve dini fenomenlere yaklaşım biçimleri günümüzde sistematik bir şekilde sınıflandırılabilecek yeğinliğe ulaşmıştır.

Aynı Eserden alınan önceki Konular:

02 - 07 Temmuz İstanbul & Güneydoğu Anadolu - GAP Turu

02 - 07 Temmuz Güneydoğu Anadolu - GAP Turu 3 Gece Otel Konaklamalı 5 Gün Gezi       Mezopotamya, bazı kaynaklarda medeniyetlerin beşiği ola...