DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI / 764
Kaynak Eserler: 40
ORUÇ İLMİHALİ
II. RAMAZAN AYININ DEĞERİ ve ÖNEMİ
Ramazan ayını önemli ve değerli kılan hususların başında son ilahî mesaj Kur’ân’ın bu ayda indirilmeye başlamış olması gelir. İslâm’ın beş temel esasından biri olan oruç
ibadeti, bu ayda tutulur. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir
Gecesi Ramazan ayı içersindedir. Bu ayda yapılan ibadetlere
diğer aylara göre daha çok sevap verilir. Bu ay af ve mağfiret, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, bolluk ve bereket
ayıdır. Bu bölümde bu hususları dile getirmeye çalışacağız.
1. Kur’ân, Ramazan Ayında İndirilmeye
Başlanmıştır.
Kur’ân’ın Ramazan ayında indirildiği, Bakara suresinin
185. ayetinde şöyle ifade edilmektedir:
“O Ramazan ayı ki, Kur’ân o ayda indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)
“O Ramazan ayı ki, Kur’ân o ayda indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)
Kur’ân-ı Kerim’in indirilmesi miladi 610 yılında Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde sabaha karşı, Hıra’da ibadetle
meşgul olduğu sırada, vahiy meleği Cebrail’in Peygamberimize Alak suresinin ilk beş ayetini getirmesiyle başlamıştır.
Acaba bu olay Ramazanın hangi gününde gerçekleşmişti?
Duhân suresinin ikinci ve üçüncü ayetlerinde Kur’ân’ın
mübarek bir gecede indirildiği bildirilmektedir:
“Hâ Mîm. Apaçık olan kitaba yemin olsun ki, biz onu
(Kur’ân’ı) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz, insanları uyarıcıyız.” (Duhân, 44/1-3)
İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, ayette sözü edilen
“mübarek gece” Kadir Gecesi’dir. Kur’ân’ın Kadir Gecesi’nde
indirildiği ise Kadir suresinde açıkça bildirilmiştir.
“Şüphesiz, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik.”
Kur’ân’ın Hz. Peygamber’e verilmesi “inzal” ve “tenzil”
kelimeleri ile ifade edilmektedir. (bk. En’âm, 6/92; Nahl, 16/89)
Kur’ân’ın Ramazan ayında mübarek bir gece olan Kadir
Gecesi’nde “inzal” edildiğinin bildirilmesi genel olarak iki
şekilde izah edilmiştir:
a) Kur’ân Kadir Gecesi’nde, bir defada Levh-i Mahfuzdan, dünya semasına (Beytü’l-İzze’ye) indirilmiş, buradan
da 23 senede Peygamberimize verilmiştir. Kur’ân’ın Levh-i
Mahfuz’da bulunduğu Bürûc suresinin 21-22. ayetlerinde
açıkça bildirilmektedir:
“Hayır, o (kitap), şanı yüce bir Kur’ân’dır. O, Levh-i
Mahfuz’dadır.”
Kur’ân’ın Beytü’l-İzze’ye toptan indirildiğini ve buradan Peygamberimize peyderpey verildiğini sahabeden Abdullah ibn Abbas söylemiştir:
“Kur’ân, Kadir Gecesi’nde yakın semaya toptan bir seferde indirildi, bundan sonra yirmi (küsur) senede (peyderpey Hz. Peygamber’e) indirildi.” (Hâkim, “Tefsir”, 1, No: 2879; bk.
Süyûtî, el-İtkân, I, 127-158)
“Kur’ân Ramazan ayında indirildi”, “mübarek bir gecede indirildi” ve “Kadir Gecesi’nde indirildi” demek, Kur’ân
bu ayda indirilmeye başladı demektir. Kur’ân’ın tamamı
zikredilmiş bir kısmı kastedilmiştir. Belagat ilminde buna
“mecaz-i mürsel” denir.
Bakara suresinin başında olduğu gibi birçok ayette, Kur’ân’ın bir parçasına da “Kitap” ve
“Kur’ân” denilmektedir. Kur’ân’ın toptan değil ayet ayet,
sure sure indirildiği Kur’ân’da açıkça bildirilmektedir:
“İnkâr edenler, “Kur’an, ona bir defada toptan indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz, Kur’ân’la senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle parça parça indirdik ve onu
(sana) ağır ağır okuduk.” (Furkan, 25/32)
“Biz Kur’ân’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet
ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” (İsrâ, 17/106)
Âyetler, hem Kur’ân’ın parça parça indirildiğini hem
de parça parça indirilmesinin gerekçesini beyan etmektedir. Kadir Gecesi’nin Ramazan ayı içerisinde olduğu ayetle sabittir. Ancak Ramazan ayının kaçıncı gecesi Kadir
Gecesi’dir, kesin olarak belli değildir, bu konuda ittifak da
yoktur. Ancak ağırlıklı görüş, Kadir Gecesi’nin Ramazan
ayının 27. gecesi olduğu yönündedir. (bk. İbn Sa’d, I, 94)
Kur’ân bütün insanların kılavuzu, yol göstericisidir. (Bakara, 2/185) İnsanları en doğru olana iletir. (İsrâ, 17/9) Okunması
ibadettir, her harfine bir hasene / güzel amel sevabı verilir.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.),
“Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa ona on hasene
(sevabı) verilir. Haseneye (güzel amele) on katı ile mükâfat
verilir. Size elif lam mim bir harftir demiyorum. Elif bir
harf, lam bir harf, mim bir harftir.” (Tirmizî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 16)
buyurmuştur.
Her Müslümanın bu emirlere uyarak Kur’ân’ı öğrenmesi ve sürekli okuması gerekir. Bu emri yerine getirenler ilahî
övgüye mazhar olurlar. Çünkü Yüce Allah Kur’ân okuyanları övmektedir:
“Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla
zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. Allah kendilerine
mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da
artırsın diye (böyle yaparlar.) Şüphesiz o Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını çokça verendir.” (Fâtır, 35/29-30)
Peygamberimiz (s.a.s.), “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” (Tirmizî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 15) anlamındaki hadisi ile Kur’ân’ın okunmasını ve hükümlerinin öğrenilmesini teşvik etmektedir.
Yine sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) Kur’ân’ı öğrenen,
okuyan, emir ve yasaklarına riayet eden kimselerin en hayırlı ve en faziletli kimseler olduğunu, okunan Kur’ân’ın
kıyamet gününde sahibine şefaatçi olacağını bildirerek müminleri Kur’ân öğrenmeye ve okumaya teşvik etmiştir:
“Kur’ân’ı öğrenin ve okuyun.” (Tirmizî, “Fedâilül-Kur’ân”, 2)
“Evlerinizi namaz ve Kur’ân okuma ile aydınlatın, süsleyin.” (Süyûtî, Câmi’u’s-Sağîr, No: 9291)
Kur’ân okunan evde manevi bir aydınlık, huzur ve ferahlık olur. Çünkü Kur’ân okunan evde rahmet melekleri
bulunur, şaytanlar uzak durur.
“Ancak iki kişiye gıpta edilir. (Birincisi), Allah’ın kendisine Kur’ân(ı öğrenme imkânı) verdiği kimsedir. Bu kimse,
gece gündüz Kur’ân’ı okur ve hükümleriyle amel eder. (İkincisi ise), Allah’ın kendisine mal mülk verdiği kimsedir. Bu
kimse, onu gece gündüz (hayır ve helal yollarda) harcar.”
(Müslim, “Salâtü’l-Müsâfirîn”, 266)
Kur’ân’ı okumaktan maksat, onu anlamak, anlamaktan
maksat hükümlerini uygulamaktır.
Allah’ın kelamını okumak, onun ışığından yararlanmak
her Müslümanın en büyük arzusu olmalıdır.
Kur’ân’ı okumanın amacı hayatımızı ondaki ilahî emir
ve yasaklara uydurmaktır. Bunun için de Kur’ân’ı anlamak
ve üzerinde gereği gibi düşünmek gerekir. Kur’ân’ı anlamaksızın onun sadece metnini okumak sevap olmakla birlikte asıl amaç onu anlamak ve uygulamaktır.
Kur’ân, asla dünyalık amaçlarla okunmamalı, bir kazanç aracı yapılmamalıdır.
Kur’ân’ın inmeye devam ettiği süreçte sahâbîler inen
sure ve ayetleri titizlikle takip eder, onları öğrenir ve hükümlerini uygulamaya koyarlardı. Anlayamadıkları, tereddüt ettikleri yerleri Rasûlullah’a sorarlardı.
Peygamberimiz (s.a.s.), “Ahir zamanda Kur’ân’ı okuyan, ancak okudukları gırtlaklarını aşmayan (okuduklarına
inanıp onlarla amel etmeyen) bir topluluk gelecektir.” (Ahmed, II, 621 ) buyurmuştur.
Kur’ân’ı orijinal metninden anlamak Arapça’yı ve
Kur’ân’a has bazı ilimleri bilmeyenler için mümkün değildir. Ancak, bu gibi kimseler Kur’ân meallerinden ve tefsir
kitaplarından yararlanabilirler.
Kur’ân; öğrenmek, okumak, anlamak ve hükümlerini
uygulamak isteyenler için zor değildir. Çünkü Yüce Allah, “Andolsun, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 54/40) buyurmaktadır.
Kur’ân’ın Ramazan ayında indirilmeye başlanması itibariyle Müslümanlar bu aya Kur’ân okumaya daha fazla
önem verirler, evlerde ve camilerde mukabele ve hatimler
okurlar.
“Mukabele”, Kur’ân’ı birinin yüzünden veya ezbere
okuması diğerlerinin de onu Kur’ân’dan veya ezbere takip
etmesi veya dinlemesidir. Mukabele geleneği, Peygamberimiz ile vahiy meleği Cibril’in uygulamasına dayanır. Cibril, her yıl Ramazan ayında inen Kur’ân ayetlerini Peygamberimize okuyarak arz eder, böylece yazılan ve ezberlenen
Kur’ân bölümleri kontrol edilirdi. Cibril, Kur’ân’ı Peygamberimize vefat ettiği yılın Ramazan ayında iki defa arz etmişti. (bk. Buhârî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 7; “Bed’ü’l-vahy”, 1; Hâkim, “Tefsir”,
No:2903)
2. Farz Olan Oruç Ramazan Ayında Tutulur
Kur’ân’da; “İçinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçlu geçirsin”
buyrularak orucun Ramazan ayında tutulması emredilmiştir.
Oruç ibadetinin değeri ve önemi konusu birinci bölümde ele alınacaktır. Burada oruç ibadetinin mutlaka Ramazan ayında tutulması gerektiğini, Ramazan orucunun af
ve mağfirete vesile olacağını ve bu ayda tutulmayan oruçların başka aylarda tutulmakla aynı sevabın kazanılamayacağını ifade edelim ve şu iki hadisi zikretmekle yetinelim:
“Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu
tutarsa Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 175)
“Kim hastalığı ve bir ruhsatı olmaksızın Ramazan
ayından bir gün oruç tutmasa bütün günleri oruç tutsa yine
bu orucu yerine getiremez.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 38; Tirmizî, “Savm”,
27; İbn Mâce, “Savm”, 14)
Hadis hem Ramazan ayında tutulan orucun Allah katındaki değerini ve sevabının çokluğunu hem de Ramazanda bilerek oruç tutmamanın ne kadar veballi ve günah olduğunu ifade etmektedir.
3. Bin Aydan Hayırlı Olan Kadir Gecesi Ramazan
Ayı İçindedir
“Şüphesiz, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik.
Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cibril) o gecede, Rab’lerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece,
tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadr, 87/1-5)
Peygamberimiz Kadir Gecesi’ni ihya eden kimsenin bağışlanacağını bildirmiştir: “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Kadir Gecesi’ni ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 175)
Kadir Gecesi’nin Ramazan ayında olduğu kesin, ancak
hangi günde olduğu kesin değildir. Hz. Aişe validemiz Peygamberimizin Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının son on gününde aradığını ve “Kadir Gecesi’ni Ramazanın son on gününde arayın”
diye buyurduğunu bildirmiştir. (Tirmizî, “Savm”, 71)
Yine Hz. Aişe validemiz Peygamberimizin “Kadir Gecesi’ni Ramazanın son on gününün tek günlerinde arayın” (Tirmizî, “Savm”, 71) buyurduğunu söylemiştir.
“Kadir Gecesi’ni Ramazanın son on gününde arayın”
demek, bu gecenin Ramazanın son on gününden birinde
olduğu, dolayısı ile bu günlerde ibadete yoğunlaşılması gerektiği anlamına gelir.
Kadir Gecesi’nin Ramazan ayının yirmi yedinci gecesinde olduğu görüşü yaygınlaşmış olup İslâm dünyasında
bu gece Kadir Gecesi olarak ihya edilmektedir.
Peygamberimiz Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirir, aile
fertlerini de ibadet etmeleri için uyarırdı. (Tirmizî, “Savm”, 72)
Kadir Gecesi’ni ihya etmek, feyiz ve bereketinden azami ölçüde faydalanmak gerekir. Kadir Gecesi’ni ihya edemeyen manevi nimetlerden mahrum olur. Bu konuyu Peygamberimiz şöyle dile getirmiştir: “Ramazan ayı size yaklaştı. Onda bin aydan daha hayırlı olan bir gece vardır. Kim Kadir Gecesi’nin hayır ve bereketinden mahrum kalırsa bütün hayır ve bereketten mah-
ORUÇ İLMİHALİ
28
rum kalır. Onun hayırından ancak hayırdan mahrum olan
kimseler yararlanamaz” (İbn Mâce, “Savm”, 2)
Kadir Gecesi’ni; yatsı namazını camide kılmak, tövbe
ve istiğfar etmek, salât ve selam getirmek, dua ve zikretmek, Kur’ân okumak, namaz kılmak, hayır ve hasenat yapmak suretiyle değerlendirebiliriz.
4. Ramazan Ayında Cennet Kapıları Açılır,
Cehennem Kapıları Kapanır, Şeytanlar Zincire
Vurulur
Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Ramazan ayının ilk gecesi olduğu zaman şeytanlar ile
cinlerin azgınları zincire vurulur, cehennem kapıları kapatılır, onlardan hiçbiri açılmaz. Cennet kapıları açılır ve onlardan hiçbiri kapanmaz. Bir münadi şöyle seslenir: Ey hayırlı
şeyler yapmak isteyen kimse! Bu isteğini yerine getir, hayırlı
işleri yap, ey kötü işler yapmak isteyen insan! Bu isteğinden
vazgeç. Allah Ramazan ayında birçok insanı cehennemden
azat eder. Bu durum Ramazanın her gecesinde devam eder.
Ramazan ayı girdiği zaman sema kapıları açılır, cehennem
kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur.” (Tirmizî, “Savm”, 1;
bk. Buhârî, “Savm”, 5)
Hadiste geçen cennet kapılarının açılması, cehennem
kapılarının kapanması, şeytanların ve cinlerin azgınlarının zincire vurulması mecazi anlamda olup Ramazan ayının
Allah katındaki değerine, ilahî rahmetin tecellisinin çokluğuna, müminlerin bu ayda daha fazla sorumluluk bilinciyle
hareket etmesi, Allah ve Peygambere itaat edip ibadete sarılması, günahlardan uzak durması gerektiğine işaret eder.
5. Teravih Namazı Ramazan Ayında Kılınır
“Teravih” kelimesi rahatlatmak, dinlendirmek anlamlarına gelen “tervîha” sözcüğünün çoğuludur. Din ıstılahında
ise teravih; Ramazan ayında, yatsı namazı ile vitir namazı
arasında kılınan nafile namazdır. Her dört rekâtının sonunda bir miktar oturulup dinlenildiği için bu namaza “teravih
namazı” adı verilmiştir.
Teravih namazı, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Hz. Peygamberimiz kendisi teravih namazı kılmış
ve müminlerin de teravih namazını kılmalarını teşvik etmiştir.
Bir hadis-i şerifte; “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak teravih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır” (Buhârî,
“Salâtü’t-Teravih”, 1; Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn” 174) buyurulmuştur.
Hz. Aişe validemiz Peygamberimizin teravih namazı
kılması ile ilgili olarak şu bilgiyi vermiştir: “Bir gece yarısı
camiye gidip teravih namazı kıldı, insanlar da onunla birlikte kıldılar. Sabah olunca insanlar bunu birbirlerine anlattılar. Bunun üzerine ertesi gece camide daha çok cemaat
toplandı. Hz. Peygamber mescide geldi teravih namazı kıldı, halk da ona uyup teravih namazı kıldı. Sabah olunca bu
durumu halk yine birbirine anlattı. Üçüncü gecede camiye
daha çok insan geldi. Hz. Peygamber mescide gelip teravih
namazı kıldı, cemaat de onunla birlikte teravih namazı kıldı. Dördüncü teravih namazı kılmak üzere gelen halkı cami
almadı. Fakat Hz. Peygamber teravih kılmak üzere camiye
gitmedi. İnsanlar “namaz!” diyle seslenmeye başladılar. Hz.
Peygamber yine de camiye gitmedi. Nihayet sabah namazına gitti. Sabah namazını kıldırdı, cemaate döndü, kelime-i
şahadet getirdi. Sonra şöyle konuştu. “Dün geceki durumunuzdan haberdarım. Sizin cemaatle teravih namazı kılmaya olan arzunuzu gördüm. Sizinle teravih namazı kılmaya
engel bir durumum yoktu. (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 177) Fakat
gece namazı (yani teravih namazı) size farz olur da bundan
aciz olursunuz diye korktum.” (Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 178)
Peygamberimizin zamanında bu üç günün dışında teravih cemaatle kılınmadı. Herkes kendisi kıldı. Bu durum
Hz. Ömer’in devlet başkanlığı zamanına kadar devam etti.
Hz. Ömer halife olunca, halkın camide dağınık bir şekilde kıldığı teravih namazının cemaatle kılınmasının daha
hoş olacağını düşündü. Übey ibn Ka’b’ı imam yaptı. Halkın Übeyy ibn Ka’b’in arkasında teravih namazı kıldıklarını
görünce,
“Ne güzel bir uygulama oldu” dedi. (Malik, “Salât fi Ramazan”, 2)
Teravih namazı nafile bir ibadettir. Bu nedenle, yorgunluk, meşguliyet ve benzeri sebeplerle, teravih namazı evde
8, 10, 12, 14, 16 veya 18 rekât olarak kılınabilir. Bu şekilde
kılınması halinde yine sünnet yerine gelmiş olur. Ancak cemaatle camide kılmanın sevabı daha çoktur.
Peygamberimiz nafile olarak kıldığı gece namazlarını
ikişer ikişer veya dörder dörder kılmıştır. (Malik, “Salâtü’l-Leyl”,
2; Müslim, “Salâtü’l-Müsafirîn”, 12) Bu itibarla teravih namazı iki veya dört rekâtta bir selam verilerek kılınabilir. Dört rekât kılınınca biraz dinlenmek Müstehaptır. Bu dinlenmelerde lâ
ilâhe illâllah ve salât ve selam cümleleri okunur.
Teravih namazını kıldıran imam, okuyuşu uzatarak
cemaati bıktırmamalı; çabuk kıldırarak namaza noksanlık
getirmemelidir. Teravih namazında da diğer namazlarda olduğu gibi, kıraatin gereği gibi yapılmasına ve ta’dil-i erkâna
riayet edilmesine özen gösterilmelidir.
Teravih namazı Ramazan ayının bir sünnetidir, bu itibarla mazeretleri sebebiyle oruç tutamayanlar da teravih namazı kılabilirler.
6. Ramazan Ayını İhya Eden Müminin Günahları
Bağışlanır
Ramazan ayını ihya etmek, son derece önemlidir.
Kur’ân okumak, zikir ve tefekkürle meşgul olmak, Hz.
Peygamber’in hayatını okumak, ilimle meşgul olmak, dinî
sohbetlere, ahlakî ve sosyal içerikli etkinliklere katılmak
Ramazan ayını ihya etmek kapsamındadır.
Şu hadis bunun açık delilidir:
“Beş vakit namaz, cuma namazı diğer cuma namazına
kadar, Ramazan ayı diğer Ramazan ayına kadar büyük günahlardan kaçındığı zaman işlenen küçük günahlara kefarettir.” (Müslim, “Tahâre”, 17)
İçki, kumar, zina, hırsızlık, yalan ve gıybet, namaz kılmama, malın zekâtını vermeme gibi büyük günahlardan
kurtulmak için şartlarına uygun tövbe ve istiğfar yapılması
gerekir.
7. Ramazan Rahmet ve Bereket, Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Ayıdır
Peygamberimiz (s.a.s.) Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve bereket, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayı olduğunu ashabına yaptığı şu konuşmasında veciz bir şekilde
ifade etmiştir:
Sahabeden Selman el-Farisî (r.a.) anlatıyor:
Allah’ın elçisi Şaban ayının son günü bize bir konuşma
yaptı ve şöyle buyurdu: Ey insanlar! Bereketli ve büyük bir
ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu öyle bir ay ki onda bin
aydan daha hayırlı olan bir gece vardır. O öyle bir ay ki Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmış, gecelerini nafile ibadet
(teravih namazı) ile geçirmeyi teşvik etmiştir. Kim Ramazan
ayında hayır işlerse Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti
yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim Ramazan ayında bir
farzı eda ederse Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden
kimse gibi sevap kazanır. Ramazan ayı sabır ayıdır. (Ebû
Dâvûd, “Savm”, 55) Sabrın sevabı ise cennettir. Ramazan, yardım
etme ve ihsanda bulunma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda oruç tutan bir mümine iftar yemeği verirse
bu, günahlarının bağışlanması ve cehennem ateşinden azat
olmasına vesile olur, iftar verdiği kimsenin oruç ile kazandığı kadar sevap kazanır, oruç tutanın sevabında da eksilme olmaz. Sahabe, “Ey Allah’ın elçisi! Hepimiz iftar verecek
güce sahip değiliz ki” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber,
“Allah, bu sevabı bir tek hurma veya bir bardak su veya
bir içimlik süt ikramı ile de verir” buyurdu. (Konuşmasına
şöyle devam etti): Ramazan, evveli rahmet, ortası mağfiret
ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır. Kim bu ayda
işçisinin / hizmetçisinin işini hafifletirse Allah onu bağışlar
ve cehennem ateşinden azat eder. (Ey insanlar!) Ramazan
ayında dört şeyi çok yapın. Bunlardan ikisi ile Rabb’inizi
razı edersiniz. Diğer ikisine ise sizin ihtiyacınız var. Rabb’inizi razı edeceğiniz şeyler; kelime-i şahadet ve tövbe-i
istiğfardır. Sizin muhtaç olduğunuz iki şey ise, Allah’tan cenneti ister, cehennemden O’na sığınırsınız. Kim oruç tutan bir
mümine su ikram ederse Allah da onu benim (Kevser) havuzumdan içirir. Bu havuzdan içen cennete girinceye kadar bir
daha susamaz.” (Münzirî, II, 94-95)
Bir başka hadiste Peygamberimiz Ramazan ayının faziletini şöyle dile getirmiştir:
“Ramazan ayında ümmetime daha önceki ümmetlere
verilmeyen beş şey verildi. Bunlar:
a) Ramazan ayının ilk gecesi oldu mu Allah ümmetime
rahmetiyle nazar eder. Allah kime rahmetiyle nazar ederse
ona azap etmez.
b) Akşama doğru ağızlarında oluşan koku, Allah katında miskten daha güzeldir.
c) Melekler ümmetim için her gündüz ve gece af ve
mağfiret dilerler.
d) Allah cennetine şöyle emir buyurur: Kullarım için
hazırlan ve süslen ki onların dünya yorgunluğundan kurtulup cennetime ve nimetlerime gelip kavuşmaları yaklaşmıştır.
e) Ramazan ayının son gecesi olduğunda ümmetimin
hepsine mağfiret eder.
Bir sahabinin, bu gece Kadir Gecesi midir ey Allah’ın
Elçisi! diye sorması üzerine Peygamberimiz, “Hayır Kadir
Gecesi değildir. Görmüyor musunuz? İşçiler işlerini tamamlayınca ücretlerini alıyorlar.” (Münzirî, II, 92)
Bu hadisten anlıyoruz ki Ramazan ayını hakkıyla ihya
eden mümin; Allah’ın rahmet, nimet, af ve mağfiretine,
cennet ve nimetlerine nail olmaktadır.
8. Ramazan Ayında İbadetlere Daha Çok Sevap
Verilir
Allah’ın kullarına af ve mağfireti hesap edilemeyecek
kadar çoktur. Rabbimiz yaptığımız amellere on katından
yedi yüz katına ve daha fazlasına varan oranlarda sevap
verir. Sabrın sevabı ise sınırsızdır. Ramazan ayında yapılan
ibadetlere verilen sevaplar diğer aylara göre daha fazladır.
Bu gerçek aşağıdaki ayet ve hadislerde şöyle ifade edilmiştir:
“Kim güzel, iyi ve salih bir amel (hasene) getirirse ona
on katı sevap vardır. Kim de kötü bir amel getirirse o da sadece o kötü amelinin misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.” (En’âm. 6/160)
Bu ayete göre namaz, oruç, hac gibi salih bir amel işleyen kimseye on katı ile sevap verilir. Mesela bir ay oruç
tutan bir Müslüman on ay oruç tutmuş gibi olur. Ramazandan sonra altı gün daha oruç tutarsa iki ay daha oruç
tutmuş olur. On katı sevap ile yıl boyu oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Peygamberimiz bu hususu şöyle ifade etmiştir.
“Kim Ramazan orucunu tutar, sonra Şevval ayından altı
gün oruç tutarsa bütün yıl boyunca oruç tutmuş gibi olur.”
(Tirmizî, “Savm”, 53)
Allah yolunda infak etmenin sevabı ise yedi yüz katıyladır:
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi
başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır,
hakkıyla bilendir.” (Bakara, 2/261)
Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur:
“Kim Ramazan ayında hayır işlerse Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim
Ramazan ayında bir farzı eda ederse Ramazan ayı dışında
yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır. Ramazan ayı
sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir.” (Münzirî, II, 94-95)
9. Ramazan Ayı Nefsi Terbiye Etme ve Sabır Ayıdır
Yüce Rabbimiz “Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız verilir.” (Zümer, 39/10) buyurmuştur. Peygamberimiz ise
bunu “Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir.” (Münzirî, II, 94-95) sözü ile teyit etmekte ve sabrın sevabının
cennet olduğunu bildirmektedir.
Ramazan ayında oruç tutan, nefsanî arzularına mukavemet gösteren, kötü söz ve davranışlardan uzak duran
Müslüman nefsini terbiye etmiş ve sabırlı olmayı öğrenmiş
olur.
10. İtikâf İbadeti Özellikle Ramazan Ayında Yerine
Getirilir
“İtikâf”, bir camide ibadet niyetiyle ve belirli kurallara uyarak ibadetle meşgul olmak üzere mescit ya da mescit hükmündeki bir yere çekilmek demektir. Kur’ân’da bu
ibadet,
“Mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın” (Bakara, 2/187) anlamındaki ayette geçmektedir.
Hz. Aişe validemiz Hz. Peygamber’in Medine’de her
yıl Ramazan ayının son on gününde itikâf ibadetini ifa ettiğini bildirmiştir. (Buhârî, “İtikâf”, 6)
Oruç tutan Müslümanın Ramazanın son on gününde
itikâfa girmesi sünnet-i kifayedir.
İtikâf ibadetinin geçerli olabilmesi için itikâfa giren
kimsenin mükellef olması, itikâfa bir mescidde girmesi ve
niyet etmesi gerekir. Kadınlar evlerinin bir odasında itikâfa
girerler.
İtikâfa giren kimse vaktini namaz kılarak, Kur’ân ve
kitap okuyarak, dua yaparak, zikir ederek, vaaz dinleyerek
geçirir. Mescidde yer, içer ve orada istirahat eder. Mescidin
içinde giderilmesi mümkün olmayan banyo yapma, tuvalete gitme ve abdest alma gibi doğal ihtiyaçları için cami dışına çıkabilir. Ancak ihtiyaçlarını giderdikten sonra hemen
itikâf mahalline döner. İhtiyacı olmadıkça cami dışına çıkmaz. (Buhârî, “İtikâf”, 3)
Nafile itikâflar cami dışına çıkmakla bozulmaz. Ancak
adamak suretiyle yerine getirilmesi gereken vacip itikâflar,
zorunlu ihtiyaçlar dışında itikâf mahallinin dışına çıkmakla
bozulur.
İtikâfa giren insan dünyevî meşgalelerden uzaklaştığı
için daha fazla ibadet etme ve tefekkürde bulunma imkânı
elde eder. İtikâfa girmekte bir irade eğitimi söz konusudur.
Sonuç olarak; ayların sultanı olan Ramazan Kur’ân,
oruç, sabır, yardımlaşma, dayanışma, rahmet, bereket, af
ve mağfiret ayıdır. Müminler bu ayda daha çok ibadet eder,
tövbe ve istiğfar ile günahlardan arınmaya, hayır ve hasenat
ile Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır.