ULUSLARARASI SEMPOZYUM
YANLIŞ ALGILAR ve
DOĞRU İSLÂM
28-30 Ekim 2016
ŞanlıUrfa / TÜRKİYE
Sayfa: 212 - 224
İSLÂM ve CİHAD
Yanlış Anlaşılan
Sevimli Bir Kelime:
Cihad
Şadi EREN *
Özet
Çevremize baktığımızda, büyük bir faaliyet ve hareketlilik gözümüze çarpar. En seçkin varlık olan insan, bu faaliyet ve hareketliliğin dışında kalamaz. Cihad, bu faaliyet ve hareketliliğin Allah yolunda yönlendirilmiş şeklidir. Namaz, oruç farz kılındığı gibi, cihad da farz kılınmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de ya doğrudan veya işarî olarak cihadı emreden yüzlerce ayetin bulunması, cihadın önemini açıkça isbat eder.
"Cihad" kelimesi, Batı dillerinde genelde "kutsal savaş" (holywar) şeklinde tercüme edilmiştir. Bu şekilde bir tercüme, İslâmiyeti silah zoruyla yayılan bir din olarak gösterme gayretinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki "cihad" kelimesinin karşılığı "savaş" değildir. Allah yolunda savaşmak da bir tür cihad olmakla beraber; cihad kelimesi, Allah'ın dinini her tarafa ulaştırmak için yapılan her türlü faaliyet ve hareketi içine alır.
Bu çalışmada cihadın manası ve gayesi ele alınacak, ayrıca din adına cihadı yanlış anlayanların bazı yanlışlarına dikkat çekilecek, cihadın asıl mecrasının neler olduğu ayetler ve hadisler ışığında nazara verilecektir.
Anahtar kelimeler: Cihad, emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker, savaş, tebliğ, islamofobi, müsbet hareket.
Cihad Kavramı
İnsan, kelimelerle konuşur, kavramlarla düşünür. Kavramlar, düşünce dünyamızın temel esaslarıdır. Ancak bazı kavramlar iyi bilinmediği zaman çok yanlış anlaşılabilmektedir. İşte bunlardan biri, “cihad” kavramıdır. Ülkemiz dâhilinde ve haricinde cihadı gerçekte olduğundan farklı göstermek için ciddi propagandalar yapılmakta. Bu propagandaların etkisiyle olsa gerek, "cihad" denildiğinde bazılarının hatırına ilk gelen, her kâfiri boğazlamaya hazır, elinde kılıç bir "barbar Müslüman!"
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnot:
* Prof. Dr. Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
~~~~ * ~~~~
"Cihad" kelimesi, Batı dillerinde genelde "kutsal savaş" (holywar) şeklinde tercüme edilmiş. (1) Hâlbuki "cihad" kelimesinin karşılığı "savaş" değildir. Allah yolunda savaşmak da cihada dahil olmakla beraber; cihad kelimesi, “iyiliği teşvik etmek ve kötülüğe engel olmaya çalışmak” gibi Allah yolunda yapılan her türlü faaliyet ve hareketi içine alır.Başka bir ifadeyle cihad, İslâm'ın aksiyon yönüdür, onun hamle gücüdür.
Cihadın Kısımları İslam’da namaz, oruç farz kılındığı gibi, cihad da farz kılınmıştır. Cihadı başlıca iki kısımda ele alabiliriz:
1- Nefisle cihad
2- Düşmanla cihad
Hz. Peygamberin Tebük Seferi dönüşünde ashabına, "küçük cihaddan büyük cihada döndük" (2) demesinden hareketle, nefisle cihada "cihad-ı ekber" (büyük cihad) denilmiştir.
Düşmanla cihadın pek çok kısımları vardır. Düşmanlar farklı farklı olduğundan, onlara karşı yapılacak cihad da farklı farklı olmuştur. Mesela;
1- Cehalete karşı cihad.
2- Fakirliğe karşı cihad.
3- İhtilafa karşı cihad.
4- Münafıklara karşı cihad.
5- Dış düşmanlara karşı cihad.
6- İç düşmanlara karşı cihad…
Bediüzzaman, yukarıdaki ilk üçte yer alan düşmanlar ve bunlara karşı yapılacak cihadla ilgili şu ifadeleri kullanır: "Bizim düşmanımız, ‘cehalet, zaruret, ihtilaftır.’ Bu üç düşmana karşı ‘san'at, marifet, ittifak’ silahıyla cihad edeceğiz. (3)
"Her illet, zıdd-ı tabiatıyla tedâvi olunur" denir. Cehaletin ilacı bilgi, fakirliğin ilacı sanat, ihtilafın ilacı ittifaktır. Cehaletten kurtulup "bilgi toplumu" olma yolunda gayret sarf etmek, ekonomik yönden güçlü olma uğraşısı vermek ve toplumdaki ihtilaf (ayrılık) pürüzlerini giderme mücadelesi yapmak, mukaddes bir cihaddır. Hiçbir İslâm toplumu, böyle bir cihaddan müstağni olamaz. Zira bu üçü, hemen her devrin ve hemen her toplumun düşmanıdır.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Mevdudî, Ebu'l Âlâ, Jihad in Islam, s.1; Peters, Rudolph, İslam ve Sömürgecilik, s. 29; Kister, M.J. "Land Propertyand Jihad", XXXIV, 276; Watt, W. Montgomery, Islamic Political Thought, s. 14; Özel, Ahmet, İslam Hukukunda Milletlerarası Münasebetler ve Ülke Kavramı, s. 64
2) Aclûnî, Muhammed, Keşfu'l-Hafa, 1, 424; Râzî, Fahreddin, Mefatihu'l- Gayb, XXIII, 72; Beydavî, Kadı, Envaru't- Tenzil ve Esraru't- Te'vil, II, 97
3) Nursî, Said, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 23
~~~~ * ~~~~
Dış düşmanlara karşı yapılacak cihad, yeri geldiğinde "sıcak savaş" şeklinde olur. Bazen de diplomatik savaş olarak "soğuk harp" yapılır. Sıcak savaştan galip çıkıp da, masa başında kaybetmek çok büyük bir faciadır.
İç düşmanlara karşı yapılacak cihad, manevi bir cihaddır, Mesela, ülke dâhilinde zararlı fikirler her türlü basın yayın aracılığıyla zihinleri allak bullak ederken, Müslümanlar benzeri imkânlarla bu menfi fikirlerin izlerini ortadan kaldırmak zorundadır. Mesela, "kanallar savaşında" müsbet yayın yapan kanalların da olması gerekir.
Cihad-Savaş Farkı
Cihad ve savaş kelimeleri eş anlamlı değillerdir. Cihad, savaştan daha kapsamlıdır. Allah yolunda yapılan savaş da bir cihad olmakla beraber, her cihad savaş değildir. Kur'an-ı Kerîmde "iki grup arasında meydana gelen silahlı çatışma" anlamında, "harp" ve "kıtal" kelimeleri ve bunlardan türeyen kelimeler kullanılmıştır. (1)
Cihad-savaş farklılığına şu noktalardan bakabiliriz:
1- "Kâfirler ve münafıklarla cihad et!" (2) ayetinin ilk muhatabı olan Hz. Peygamber, kâfirlere karşı kılıçla savaşırken, münafıklara kılıç çekmemiştir. Onlara karşı cihadı, "had cezalarını uygulamak, nasihat etmek, onları ikna ve ilzama çalışmak..." şeklinde olmuştur. (3)
2- "Kâfirlere itaat etme ve ‘onunla’ büyük bir cihad yap!" (4) ayetinde de cihad-savaş farkını görmek mümkündür. Zira onunla ifadesiyle kastedilen, -pek çok tefsirde ifade edildiği üzere- Kur'an'dır. (5) Kur'an'la yapılan cihadın, bir savaş değil, ikna veya ilzama yönelik bir mücadele olduğu aşikârdır. (6)
3- Savaşın emredilmediği İslâm'ın Mekke döneminde, cihaddan bahseden ayetler de vardır. Mesela şu iki ayete bakalım: "Uğrumuzda cihad edenlere, elbette yollarımızı gösteririz..." (7)
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Özel,Ahmet, DİA, "cihad"md. VII, 528; Bûtî, M. Saîd Ramazan el- Cihadufi'l- İslâm, s. 19-20 2) Tevbe, 73; Tahrîm, 9
3) Râzi, XVI, 135; Beydavî, 1, 412; İbnuKesîr, IV, 119; Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dîni Kur’an Dili, IV, 2591
4) Furkan, 52
5) Beydavî, II, 144; Sabunî, Muhammed Ali, Saffetu't-Tefasir, II, 366, Yazır, V,3601
6) Şibay, Halim Sabit, M.E.B. İslam Ans. " Cihad" md, III, 164
7) Ankebut, 69
~~~~ * ~~~~
"Rabbin, eziyete maruz kaldıktan sonra hicret eden, cihad yapan ve sabredenlerle beraberdir. Rabbin, bu eziyetten sonra onlara Ğafur'dur, Rahîmdir." (1)
Bu ayetlerin geçtiği Ankebut ve Nahl sureleri, Mekkî surelerdendir. (2)
4- Hz. İsa misali, peygamberlerden pek çoğunun fiilen savaşmamış olması da cihad-savaş farkını gösterir. (3) Şüphesiz her peygamber cihad yapmıştır ama her peygamber savaşmamıştır.
Cihadın Hükmü
Düşmana karşı yapılacak olan cihad, normal şartlarda farz-ı kifayedir. Olağanüstü hallerde ise, farz-ı ayn olur. (4) Yani ümmetin her ferdinin cihadla meşgul olması zor olduğundan, herkese farz değildir. Ümmet içinden bir topluluğun bu görevi ifa etmesi yeterlidir.
Şu ayet, normal şartlarda cihadın farz-ı kifaye olduğuna delalet eder: "Mü'minlerin hepsi birden savaşa çıkmaları uygun değildir. Her fırkadan bir grup savaşa gitmeli, onlardan bir kısmı da dini anlamak ve döndüklerinde onları uyarmak için kalmalı. Olur ki, sakınırlar." (5)
Ama herkese farz olmamasını bahane edip, bir kısım insanların cihadda tembellik göstermeleri uygun değildir.
Mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler, oturanlardan daha üstündür. Dünyevî menfaatlerde aza razı olmayan nefislerin, cihad gibi en mukaddes bir görevde tembellik göstererek az bir sevaba razı olmaları, elbette iyi bir hal sayılamaz.
Cihadın farz-ı kifaye olması, ümmetten bir topluluğun bu göreve yeterli olduğu durumlar için söz konusudur. Belli bir topluluk cihad yükünü kaldıramadığında ise, bütün ümmet bu yükü omuzlamakla mükelleftir.
Cihadın herkese farz olmaması, savaşmak görevinin ordunun üzerinde olmasına benzer. Düşmanla savaşa ordu yeterli geldiğinde, ümmetin diğer fertlerinden bu görev düşer. Fakat yeterli gelmediğinde, -İstiklal Savaşında olduğu gibi- seferberlik ilan edilir ve yedisinden yetmişine herkes sefere katılır; dinini, vatanını, namusunu kurtarır.
Cihada Teşvîk
Barış içinde yaşamak bir ideal olmakla beraber, tarih boyunca bu ideale varılamamıştır. Hz. Âdem’in iki oğluyla başlayan kanlı mücadele, devirler boyu Âdem’in oğullarında devam edegelmiştir. Barışı yakalamak ve devam ettirmek için savaşa hazır olmak lüzumu, akıl ve tecrübeyle bilinen bir gerçektir. "Hazır ol cenge, eğer istersen sulh u salah" vecizesi bunu ifade eder.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Nahl, 110
2) Süyûtî, Celâleddin, Itkan fî Ulûmi'l-Kur'an, I, 28; Butî, s., 21
3) Topaloğlu, Bekir, DİA. "Günümüzde Cihad" md.VII, 531
4) Mevsılî, Abdullah b. Mahmud, İhtiyar li Ta'lîli'l-Muhtar, IV, 117; İbnu Rüşd, Muhammed, Bidayetü'l Müctehid Nihayetü'l- Muktesid, 1, 380-381
5) Tevbe, 122
~~~~ * ~~~~
Şimdi cihadla ilgili ayet ve hadislerden numune olarak üçer tanesine bakalım:
1- "Yoksa siz, hacılara su dağıtmak ve Mescid-i Haramı (Ka'beyi) onarmak işini, Allah'a ve ahirete inanıp Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi mi kabul ettiniz? Bunlar Allah katında bir değillerdir." (1)
2- "Mü'minlerden -özür sahipleri müstesna- oturanlarla, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olamaz. Allah, malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlara üstün kılmıştır..." (2)
"Mallarınızla ve canlarınızla" ifadesi, cihadın iki türüne işaret eder. Bir kısım insan vardır ki, malını Allah yolunda sarf eder. Bir kısmı da vardır ki, hayatını bu yolda feda eder.
"Allah yolunda" denilmesi ise, çok mühim bir kayıttır. Allah yolunda olmayan bir mücadele, "cihad" ismine layık değildir. Cihada ruh kazandıran husus, işte burasıdır. (3) Allah yolunda olmayan bir mücadele, ulvi gayelerden uzak olur ve menfaat merkezli yapılır.
3- "Ey iman edenler! Can yakıcı bir azabtan sizi kurtaracak bir ticareti size anlatayım mı? Allah ve Rasulüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilirseniz, bu sizin için her şeyden daha hayırlıdır. (Bunu yaptığınızda) Allah günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte bu, büyük kurtuluştur. Seveceğiniz başka bir şeyi nasib eder: Allah'dan bir zafer ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele !" (4)
4- Bir sahabe gelir, "Cihada denk bir amel var mı ?" diye sorar. Rasulullah, şöyle cevap verir: "Cihada denk bir amel bilmiyorum." (5)
5- "Ümmetimin seyahati, Allah yolunda cihaddır." (6)
Bu hadis, turistik seyahatle, Allah'ın dinini yaymak uğrunda yapılan seyahatin farklılığına dikkat çeker. Şüphesiz, hiçbir ulvi gaye taşımadan sadece beldeleri, harabeleri gezmeye çıkmakla, Allah'ın dinini yaymak için çalışmak aynı değerde değildir.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Tevbe, 19
2) Nisa, 95
3) Kutub, 1, 187; Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1, 127; Mevdudi, Ebu'l- A'lâ,J ihad in Islam, s.,7
4) Saff, 10 - 13
5) Buhari, Muhammed İsmail, Camiu's-Sahih, Cihad, 1
6) Ebu Davud, Sünen, Cihad, 6
~~~~ * ~~~~
6- "Cennet, kılıçların gölgesindedir." (1)
Kılıç, cihada sembol olmuştur. Yeri geldiğinde maddi kılıçla savaşılır. Yeri geldiğinde de, ikna edici delillerle…
Cihadın Gayesi
Her milletin kendine dâimî ilham kaynağı olan mefkûreleri vardır. Bir millet, bunlara ne kadar derinden derine inanırsa, onları gerçekleştirmek gayreti de o kadar büyük olur. (2) Bir devlet kurmak, milletlerarası arenada söz sahibi olmak, aynı ırkın mensuplarını bir araya toplamak... gibi mefkûreler, bunlardan bazılarıdır.
Kur'an'ı Kerim, bu noktada ehl-i imanla ehl-i küfür arasında şu net ayırımı yapar:
"İman edenler Allah yolunda savaşır. İnkâr edenler ise tağut yolunda..." (3)
"Tağut" ifadesi Allah yerine ikame edilen her şeyi içine alır. (4) Şeytan bir tağuttur. Şeytanın yolunda giden Firavun misali despot kişiler birer tağuttur. Terbiye edilmemiş nefisler, birer tağuttur... Kur'an-ı Kerim, "hevâsını ilah edineni gördün mü...?" ayetiyle nefsin kötü arzularının putlaştırılmasına işaret eder. (5)
İşte inkârcılar böyle tağutların peşinde gider, şeytana tabi olur, nefsine uyar, kötü kimselerin rehberliğinde mücadele ederler. Onların bu mücadelesi, her türlü ulviyetten mahrum, süflî bir mücadeledir. Bu mücadelenin temelinde "menfaat" duygusu vardır. Kendi hasîs menfaatleri için dünyayı ateşe vermekten asla çekinmezler. Nitekim son iki yüzyılın savaşlarına bakıldığında, onların bu süflî isteklerini açıkça görmek mümkündür. (6)
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Buhari, Cihad, 22
2) Hamidullah, Muhammed, İslâm'da Devlet İdaresi, İst. 1963, s. 135
3) Nisa, 76
4) Beydavî, I, 135
5) Furkan, 43 ve Casiye 23
6) Azzam, Abdurrahman, Ebedî Risalet, s.165
~~~~ * ~~~~
Ehl-i küfür;
- Yeryüzünü istila etmek,
- Ganimet elde etmek,
- Sömürgeler, pazarlar, ham madde kaynakları bulmak,
- Bir tabakanın, başka bir tabakaya, bir milletin başka bir millete hâkimiyeti... gibi gayeler için savaşırlar. (1)
Ehl-i iman ise, Allah yolunda savaşırlar, ulvî değerler uğrunda cihad ederler, rızay-ı İlâhî yolunda gayret gösterirler. Ehl-i imanın mücadelesi, bir fazilet mücadelesidir. Kur'an-ı Kerîm'de, cihad ve kıtal (savaş) lafızlarının geçtiği yerlerde, devamlı "fi sebilillah" (Allah yolunda) kaydının bulunması, son derece dikkat çekici bir durumdur. Allah yolunda olmayan bir mücadelenin, bir savaşın Allah katında bir kıymeti yoktur.
Kur'an-ı Kerîm, yapılacak mücadelenin hedef ve gayesini şu şekilde belirler:
"Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (2) Ayette, ehl-i imana iki hedef gösterilmiştir:
1- Fitnenin kökünü kazımak.
2- Allah'ın dinini hâkim kılmak.
"Fitne" kelimesi "karışığını almak için, altını ateşe koymak" anlamındadır. (3) Bundan, "mihnet ve belaya sokmak" manasında kullanılmıştır. İnsanları inancından dolayı işkenceye tabi tutmak, ibadetine müdahale etmek, inancı gereği giydiği kıyafete ilişmek, inancından dolayı yurdundan sürüp çıkarmak... gibi durumlar hep birer fitnedir. Kur'an-ı Kerîm'de, "fitne ölümden beterdir" denilir. (4) "Ölümden daha ağır ne vardır ?" dememek gerekir. Zira ölümü temenni ettiren hal, ölümden daha ağırdır. (5)
"Hiçbir fitne kalmayıncaya kadar" ehl-i küfürle savaşmak, genel bir dünya barışını hedef olarak gösterir. Her türlü fitneye son vermek, sulh ve sükûneti sağlamak, Müslümanlar için varılması gereken bir hedeftir. Öyle ki, dünyanın uzak bir köşesinde gayr-i müslim bir devlet, bir başka gayr-i müslim devlete zulmetse, Müslüman devletler bu fitneye müdahale etmeli, mazlumlara yardımcı olmalıdır. Doğrudan taraf olmamasına rağmen, 1950- 1953 yılları arasında yapılan Kore Savaşına Türkiye’nin de asker göndermesi, bu bağlamda değerlendirilebilir.
Cihadın bu ulvî gayesine, şu ayet işaret eder:
"Size ne oluyor ki, ‘Ya Rabbena, bizi halkı zalim olan şu memleketten çıkar. Bize, tarafından bir sahip gönder. Bize katından bir yardımcı yolla!’ diyen mazlum erkek-kadın ve çocuklar için Allah yolunda savaşmıyorsunuz ?" (6)
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Kutub, I, 187; Sabunî, Saffetu't-Tefasir, I, 127
2) Enfal, 39
3) İbnuManzur, Ebu'l-Fadl, Lisanu'l-Arab, VI, 317
4) Bakara, 191
5) Yazır, II, 695
6) Nisa, 75
~~~~ * ~~~~
"Dinin bütünüyle Allah'ın olması" hedefi ise, beşeri beşere kulluktan kurtarıp, sadece Allah'a kul olmasını temin gayesine yöneliktir. (1)
Seyyid Kutub, cihadın gayesini, şu üç hürriyeti temin olarak görür:
1- Tebliğ hürriyeti.
2- İnanç hürriyeti.
3- İslâmı yaşama hürriyeti. (2)
Yani, İslâm hür bir ortamda tebliğ edilebilmeli, dini yaşamak isteyen her fert serbestçe yaşayabilmeli, dine girmek isteyenlere engel olunmamalı, kimse dininden dolayı fitneye düşürülmemeli ve ezaya maruz kalmamalıdır. İşte cihad, bu hürriyetleri sağlamak ve bu hususta ortaya çıkan engelleri aşmak içindir.
"Dinin bütünüyle Allah'ın olması", şüphesiz, başka dinlere hayat hakkı tanımamak, o dinlerin mensuplarını zorla İslâm'a sokmak anlamında değildir. (3) Tatbikatta da böyle olmamıştır. Hz. Peygamber devrinden günümüze kadar, İslâm devleti bünyesinde başka din mensupları rahat bir şekilde yaşamışlardır.
Ahmet Özel'in dediği gibi, "İslâm'ı tebliğ için girişilen fetih hareketleri, o ülkelerdeki insanları zorla İslâm'a sokmak amacıyla değil, ferdî planda tebliğ imkânının bulunmadığı bu ülkeleri, herkesin dilediği inancı serbestçe seçebileceği şekilde tebliğe açmak gayesiyle yapılmıştır." (4)
Kur'an'ın "hiç bir fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın" (5) ayeti, İslâm'ın hamle gücünü ortaya koyar, Müslümanlara varmaları gereken nihaî hedefi gösterir. Onları, gündelik işlerin telaşından kurtarır, yüce ideallere sevk eder. Bu yüce hedefin yeni nesle kazandırılması, ufuklarını açacak ve onları ulvî mefkûreler sahibi kişiler haline getirecektir.
Savaş Ayetlerinde Tedric
Hz. Peygamber zamanında içki, tedrici bir şekilde yasaklandı. Savaş da benzeri bir şekilde tedrîcen emredildi. Müslümanların hem sayıca az, hem de şiddetli bir baskıya maruz kaldıkları Mekke döneminde, doğrudan savaş emredilmedi.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Kutub, III, 1433
2) Kutub, I, 186-187
3) Zeydan, Abdulkerim, eş-Şeriatu'l - İslamiyyeve'l- Kanunu'd- Düveliyyi'l-âm, s. 55-56; Zuhayli, Vehbe, el-Alakâtu'd- Düveliye fi'l- İslâm, s.25; Madelung, W, "Cihad" md. Dictionary of theMiddle Age, VII, 110
4) Özel, TDV. İslâm Ans. "Cihad" md. VII, 530
5) Enfal, 39
~~~~ * ~~~~
Gelen ayetler, müşriklere doğrudan karşılık vermemekten, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten bahsetti. (1) Şüphesiz bunun bazı hikmetleri vardır. Mesela:
1- Müslümanlar sayıca az idiler. Savaşa izin verilseydi, aleyhlerinde olurdu. Cenab-ı Hak, onların sayılarının artmasını diledi.
2- Eğer savaşa izin verilseydi, iç savaş meydana gelirdi. Çünkü Müslümanlar çeşitli evlere dağılmış bir haldeydi. Kendilerini kuvvet yoluyla savunma durumunda, her âileden kan akacaktı. Hicretten sonra ise saflar ayrıldı. Bu mahzur ortadan kalktı. (2)
İşte safların ayrıldığı bu dönemde, önce şu ayetle savaş izni gelir: (3)
"Kendilerine savaş açılanlara, zulm edilmelerinden dolayı (savaşmalarına) izin verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardıma kâdirdir." (4)
Bu izni, daha sonra, şu gibi emirler takip etti:
"Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın. Haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez." (5)
"Müşrikler toptan sizinle savaştıkları gibi, siz de onlarla toptan savaşın. Biliniz ki Allah, müttakilerle beraberdir." (6)
İslâm ve Barış
İslâmiyet, barış dinidir. "Silm, selamet, selâm..." gibi barış, güvenlik bildiren kelimeler, "İslâm" kelimesiyle, aynı kökten gelmiştir. Allah'ın isimlerinden biri “EsSelâm”dır. Müslümanlar, birbirleriyle karşılaştıklarında "Selâmün aleyküm" derler. Mescid-i Haram'ın kapılarından biri, “Babu's-Selâm”, Cennetin isimlerinden biri, "Daru's-Selâm"dır.
İslâmiyette asıl olan savaş değil, barıştır. (7) Savaş; ya saldırgan düşmana, ya da İslâm'ın tebliğine engel olanlara karşı yapılır. Gayr-i müslim ülkeler, Müslümanlara saldırmadığı müddetçe kendileriyle savaşılmaz.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Nisa, 77
2) Kutub, Seyyid, Fî Zılali'l- Kur'an, I, 185-186; Sabunî, Muhammed Ali, Revaîu'l-Beyan, I, 213-214
3) İbnuKesîr, Hafız, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim, V, 436
4) Hacc, 39
5) Bakara, 190
6) Tevbe, 36
7) Rıza, Reşid, Tefsiru'l-Menar, X, 168; Azzam, s., 144; Tabbera, Afif Abdülfettah, Ruhu'd-Dini'lİslami, s., 377-378; Şedîd, s.119; Abdurabbih, Abdülhafiz, Felsefetu'l-Cihadfi'l-İslam, s., 313; Sabunî, Kabesmin Nuri'l-Kur'ani'l-Kerim, III, 163
~~~~ * ~~~~
Rasulullah'ın şu sözü, İslâm'da barışın asıl olduğunu ifade eder:
"Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı istemeyin, Allah'tan afiyet dileyin. Onlarla karşılaştığınızda ise sabredin. Bilin ki, Cennet kılıçların gölgesi altındadır." (1)
İslâmiyet, hayatı mukaddes tanır. Bir masumu öldürmeyi bütün insanları öldürmek gibi kabul eder. Bir hayata vesile olmayı da, bütün insanların hayatına vesile olmak gibi sayar. (2) İslâmiyet, öldürmek için değil, diriltmek için gelmiştir. "Ey iman edenler! Peygamber hayat verecek olan şeylere sizi çağırdığında, Allah'a ve Rasulü'ne icabet edin! (3) ayetinde bu inceliği görmek mümkündür. Hudeybiye'ye 1400 sahabeyle gelen Hz. Peygamberin, iki sene sonra 10.000 sahabeyle Mekke'yi fethe gitmesi, İslâmiyetin barış ortamında yayıldığının güzel bir delilidir. (4)
İslâmiyetin kitlelere daveti, Hudeybiye Barışı'ndan sonra gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber, ulaşabildiği idarecilere elçiler göndererek onları Allah'ın dinine davet etmiştir. Bizans, İran, Habeşistan, Mısır, Umman, Bahreyn, Suriye kralları bunlardan bazılarıdır. (5)
Sonuç
“Allah yolunda cihad”, Kur'anın en temel mesajlarından biridir. “Cihad” kelimesi -her ne kadar bir kısım medyanın propagandasıyla menfi manaları çağrıştıran bir kelime haline getirilmeye çalışılmışsa da- gerçekte sevimli bir kelimedir. Bu tebliğde nazara verilen esaslar çerçevesinde cihadın anlaşılması ve hayata uygulanmasında fert ve toplumlar için zarar değil, yarar vardır. Cihad yapmayan bir kimse, kendine de başkalarına da faydalı olamaz. Böyle biri, “neme lazım” der, kendi köşesine çekilir, “ben” merkezli bir hayat yaşar, hep kendi keyfini ve rahatını düşünür. Hâlbuki sosyal bir varlık olarak başkalarına da faydalı olacak bir tarzda yaşamakla mükelleftir.
Şuurlu bir Müslüman hem kendi nefsiyle cihadını yapar, onu terbiyeye çalışır. Hem ülke dâhilinde zararlı cereyanlarla mücadelesini yapar, kötülerden ve kötülüklerden başkalarını alıkoymaya gayret eder. Hem de küresel boyutta yapılan mücadelelerin farkına varır, evrensel bir barışa ulaşmanın mücadelesini verir. Bunu gerçekleştirmek için gece gündüz çalışır, maddi ve manevi kirlerden tertemiz bir dünya için elinden gelen gayreti gösterir.
~~~~ * ~~~~
Yukarıdaki Bölümdeki Dipnotlar:
1) Müslim, İbnu Haccac, Camiu's-Sahih,Cihad, 20; Ebu Davud, Cihad, 89
2) Maide, 32
3) Enfal, 24
4) Berki, Ali Himmet, Hz. Muhammed ve Hayatı, s., 324
5) İbnu Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, IV, 254-255
~~~~ * ~~~~
BİBLİYOGRAFYA
ABDÜRABBİH, Abdülhafiz, Felsefetu'l-Cihadfi'l-İslam, Mektebetu'l Medrese, Beyrut,1982
ACLÛNİ, Muhammed, Keşfu'l-Hafa, Daruİhyai't- Türasi'l- Arabî, Beyrut, 1351 h.
AZZAM, Abdurrahman, Ebedi Risalet, Ter. H.Hüsnü Erdem, Sönmez Neş. İst. 1962
BERKİ, Ali Himmet, Hz. Muhammed ve Hayatı, (Osman Keskioğlu ile beraber), Diyanet Yay. Ank. 1991
BEYDAVİ, Kadı, Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, Daru'l- Kütübi'l İlmiyye, Beyrut, 1988
BÛTİ, M. Said Ramazan, El-Cihadufi'l-İslam, Daru'l- fikri'l- Muasır, Beyrut, 1995
BUHARİ, Muhammed İsmail, Camiu's-Sahih (Sahihu'l-Buhari) Çağrı Yay. İst. 1981
EBU DAVUD, Sünen, Çağrı Yay. İst. 1981
HAMİDULLAH, Muhammed, İslamda Devlet İdaresi, Ter. Ali Kuşçu, Ahmed Said Matbaası, İst. 1963
İBNU HİŞAM, Siretu'n-Nebeviyye, Daru İhyai't- Türasi'l- Arabî, Beyrut, 1971
İBNU KESİR, Hafız, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, Kahraman Yay. İst. 1985
İBNU MANZUR, Lisanu'l-Arab, Daru Sadır, Beyrut
İBNU RÜŞD, Muhammed, Bidayetu'l-Müctehid Nihayetu'l Muktesid, Daru Marife, Beyrut, 1988
KISTER, M.J. "Land Propertyand Jihad", J ournal of the Economicand Social History of the Orient, XXXIV, Leiden, 1991
KUTUB, Seyyid, Fi Zılali'l-Kur'an, Daru'ş-Şuruk, 1980
MADELUNG, W,"Cihad" md. Dictionary of the Middle Age
MEVDUDİ, Ebu'l-Âlâ, Jihad in Islam, Islamic Publications LTD, Lahor MEVSILİ, Abdullah b. Muhammed, İhtiyar liTa'lili'l-Muhtar, Çağrı Yay. İst. 1980
MÜSLİM, İbnu Haccac, Camiu's-Sahih, (Sahihu Müslim), Çağrı Yay. İst. 1981
NURSİ, Said, Divan-ı Harbi Örfi, Yeni Asya Neş. İst. 1993
PETERS, Rudolph, İslam ve Sömürgecilik ( Islamand Colonialism), Ter. Süleyman Gündüz, Nehir Yay. İst. 1989
ÖZEL, Ahmet, -DİA, " Cihad" md. - İslam Hukukunda Milletlerarası Münasebetler ve Ülke Kavramı, Marifet Yay. İst. 1982
RAZİ, Fahreddin, Mefatihu'l-Gayb (Tefsiru Kebir), Daruİhyai't- Türasi'l-Arabi
RIZA, Reşid, Tefsiru'l-Menar, Mektebetu'l-Kahire, Mısır
SABUNİ, Muhammed Ali, - Kabesmin Nuri'l Kur'ani'l-Kerim, Daru'l- Kalem, Dımeşk, 1986 - Revaiu'l-Beyan, Dersaadet Yay. İst. - Safvetu't-Tefasir, Ensar Yay. İst. 1987
SÜYUTİ, Celaleddin, Itkan fi Ulumi'l-Kur'an, Daruİbni Kesir, Beyrut, 1993
ŞEDİD, Muhammed, El-Cihadufi'l-İslam, Müessesetu Risale, Beyrut, 1985
ŞİBAY, Halim Sabit, M.E.B. İslam Ans. "Cihad" md
TABBERA, Afif Abdülfettah, Ruhu'd-Dini'l-İslami, Daru'l-İlm, Beyrut
TOPALOĞLU, Bekir, T.D.V. İslam Ans. "Günümüzde Cihad" md.
WATT, W. Montgomery, Islamic Political Thought, Edinburgh
YAZIR, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili,
ZEYDAN, Abdulkerim, eş-Şeriatu'l - İslamiyyeve'l- Kanunu'd- Düveliyyi'lâm, Müessesetü Risale, Beyrut, 1988
ZUHAYLİ, Vehbe, el-Alâkâtu'd- düveliyyefi'l-İslam, Müessesetü Risale, Beyrut, 1989